22 Nisan 2023 Cumartesi

Anaïs Nin - Minotor'u Kışkırtmak, İçsel Kentler 5 (Çeviren: Püren Özgören)

Arka Kapak:
*
''Anaïs Nin, Minotor'u Kışkırtmak ile İçsel Kentler serisini herkesin içindeki labirentte saklı canavarla yüzleşip kapatıyor ve unutmanın ne anlama geldiğini sorguluyor.''
*
''Hakiki ve tartışmasız bir deha.''
*
Rebecca West
*
"Bazı yolculuklar bir rüya tasarımında, bazılarıysa bir rüyayı yalanlama zorunluluğunda bulur başlangıcını." (Sayfa: 5)
*
''Dünyada doğaçlamaya karşı gizli bir işbirliği vardı. Ona sadece caz müziğinde izin vardı.''
*
''Çalışmak, varoluşun anlamsız, saçma yanlarından biriydi.'' (Sayfa: 6)
*
''Bir tek hayvanlarla çocuklar, gözlerini dikip böyle yoğun, mutlak bir ilgiyle bakabilir. Yerliler, beyaz adamın yolculuğa çıkmasındaki gerçek amacın var olandan, şimdiden uzaklaşmak olduğunu hemen öğrenmemişlerdi; onun sıcaklığı çözümleyip kimyasal bir öze dönüştürmesini, insanları soyutlayıp sembollere çevirmesini sağlayan bilimsel kapasiteden habersizdiler. Beyaz adam nesneleri çok yaklaştırıp çok uzaklaştıran camlar icat etmişti, kameralar, teleskoplar, küçük dürbünler: Canlıyla gözün arasına cam koyan nesneler. Onun ele geçirmeye, sahip olmaya çalıştığı şey imgeydi, yaşayan doku, sıcaklık, insani yakınlık değil.
Yerliler yalnızca şimdiyi, var olanı görürdü. Gözlerle tebessümlerin bu birlikteliği mutluluk vericiydi.'' (Sayfa: 7)
*
''Hepimiz içimizde, diğerlerinden ayrı ve başka, eşsiz bir kent barındırırız, tıpkı aynı kişinin farklı yönlerini barındırdığımız gibi.'' (Sayfa: 8 )
*
''..sen zevkten nasibini yeterince alamayanlardansın.! Fazla zevk alanlarsa midemi bulandırır. (..) Galiba zevkin bile adil dağıtılması gerektiğine inanıyorum.'' (..) ''Caz, bedenin müziğiydi. Alüminyum ve bakır borulardan çıkan soluk, bedenin soluğuydu; yaylıların iniltileri, feryat figanıysa bedenin yaptığı müziğin yankıları. Parmaklardan yayılan dalgacıklar, bedenin titreşimleri. Saklanan temanın salt müzisyenlerce bilinen sırrı, gizli yaşamımızın gizeminden farksızdır.'' (Sayfa: 19)
*
''Bazı anılar ete saplanır, birer kıymık gibi,'' (..) ''onları çıkarmak için ameliyat gerekir.''
(..)
''Gerçeği aramak, kâşiflerin derin denizlere dalması ya da olmayacak yüksekliklere tırmanması gibidir. Her iki durumda da sorun oksijendir; ister çok yukarıya çık ister çok derine in. Bildik, yansız dünyanın dışındaki tüm dünyalar soluk alma güçlüğü yaratır. Mistiklerin, sufilerin soluk alıp vermenin başka yollarına inanmalarının, her farklı deneyim alanı için farklı bir soluma tekniği uygulamaya çalışmalarının nedeni budur.'' (Sayfa: 29)
*
''Kaos, kaçaklar için çok elverişli, harika bir saklanma yeridir. Sen hakikatten kaçıyorsun; bir hakikat-kaçkını.'' (Sayfa: 30)
*
''Korkular, onlara gülünmesine dayanamaz. Bütün korkularını teker teker ele alıp bir listesini çıkarsan, onlarla yüzleşip onlara meydan okumaya karar versen, çoğu uçup gidecektir. Yabancı kadınlar, yabancı ülkeler, yabancı yiyecekler, yabancı hastalıklar..'' (Sayfa: 34)
*
''Plajdaki diğer kadınlar kadar giyinik olmasına karşın ustaca bir hokkabazlık numarasıyla, Gauguin'in Tahiti sahnelerindeki çıplak, dolgun, esmer kadınlardan biri gibi görünmeyi başarırdı.'' (Sayfa: 36)
*
''Hapishaneyi korumak için Bakire'nin tek bir heykelciği, şu koyu esmer tenli Guadalupe'lu Meryem yeterli görülmüştü.'' (Sayfa: 42)
*
''Birilerini özgürlüğüne kavuşturmayı böylesine kafaya taktıysan, aslında, kendinin bir parçasını özgürleştirmeye çalışıyorsun demektir.'' (Sayfa: 49)
*
''Çiçeklerin değerli taşlarını, bol tezhipli, pagan el yazmalarını sergilemeyi kestiği yerde renk dalgalanmalarını meyveler üstleniyordu. Birkaç kez Lillian ağzı meyve doluyken duruvermişti. Şafağı yediği duygusuna kapılmıştı.'' (Sayfa: 52)
*
''..şimdi plajdakilerin arasında açarak bir kaynaşmaya neden olduğu takvim, Maya usulü bir insan kurban etme törenini betimliyordu. Yucatan piramidi, kurban edilmek üzere olan kadından daha küçüktü, kadınsa Çingene Rose Lee'ye benziyordu. Kafası traşlı, zayıf rahip, böylesine görkemli bir bedeni yok etme görevinin altından kalkamayacak kadar çelimsiz görünüyordu. Sağ yandaki etkin yanardağ, kurbanlık bakirenin göğsüyle aynı büyüklükteydi.'' (Sayfa: 54)
*
''İnsanları, kabullenmek istemedikleri özleriyle yüzleştirmek, tehlikelidir.'' (Sayfa: 58)
*
''..kadın Lillian'a Man Ray'in ağız resmini çağrıştırdı: Tuvalin tamamını kaplayan dev bir ağız.'' (Sayfa: 61)
*
''Beyaz insanlar bir yemeğin nasıl pişirilmesini, bir evin nasıl inşa edilip bir elbisenin nasıl yapılmasını istediklerini uzun uzun açıklardı. Yerlilerin gözleri bağlılık nedir bilmezdi; gülümsemelerinde, bu ziyaretçilerin acayipliklerine, eski ya da modern, tuhaf alışkanlıklarına karşı ustaca gizlenmiş bir alaycılık olurdu. Yerliler bu konuklar için çalışır fakat tuhaflıklarına aldırış etmez, garip isteklerine boyun eğmezlerdi; yabancıların cahilliğe ya da kavrama yoksunluğuna yorduğu bu tavırlar aslında değişime karşı pasif ama devasa bir direnişti; kendi yaşam tarzlarını bütün dış etkilerden korumalarını da işte bu direnç sağlıyordu.'' (Sayfa: 64)
*
''Zamanla insan en büyük zalimlikleri bile affeder, nedeniyse basittir: Her insan, babasının, annesinin, oğlunun ya da kızının, kardeşinin veya eşinin (yani hayatını önemli yapan, ona, yeri bir başka şeyle doldurulamayacak bir nitelik katanların) ölümüyle en kutsal, kişisel değerini yitirir. Zaman, insanları sevme gücü olmayan zaman, insanı hemen, çabucak defterden siler. Onun kederleri, acıları ve ölümü ya kolektif tarihe gömülür ya da buharlaşır ve turistlerin kırık sütunların üzerine oturarak, fotoğraf makinelerini boş, yağmalanmış mezarlara çevirerek yakalamaya çalıştığı şiirsel anlara karışır. Bu gezginlerin hiçbiri yıkıntıların ve yankıların arasında asıl neyi öğrendiklerinin farkında değildir: İnsanı değersizleştirmeyi ve kendilerini kendi yok oluşlarına hazırlamayı öğrenmektedirler.'' (Sayfa: 65-66)
*
''İnsanın hayatında, düşüncelerine, kafasından geçenlere tam anlamıyla, yüzde yüz sadık kaldığı bir sohbeti sürdürebileceği biri olmalıydı. (Sayfa: 78)
*
''Zihni, unutkanlık hapıyla bilinçlilik ilacı arasında bir sarkaç gibi salınırken gözlerini yumdu, belleğin kepenklerini indirdi.'' (Sayfa: 86)
*
''Çocuklar kedi yavruları gibidir; başta görme güçleri yoktur, kendilerini sadece ana babalarının gözlerindeki yansılarda görebilirler.'' (Sayfa: 88-89)
*
''İnsanlar onu sadece başları sıkıştığında arardı. Ama parti verdiklerinde filan, onu akıllarına bile getirmezlerdi. Onun başkalarına bol keseden dağıttığı şey, aslında kendisi için şiddetle arzuladığı şeydi. Bu duygudaşlık.. başı dertte olanlara karşı bu şefkat. Oysa eminim, onun başı hepimizden daha çok dertteydi.'' (Sayfa: 109
*
''Onun hayatını biçimlendiren duygu korku olmuştu, arzu ya da aşk değil.'' (Sayfa: 116)
*
''Ruhun arkeologları asla eli boş dönmez. Lillian ayaklarının altındaki labirenti hissetmişti, an az Mexico City'nin altında kazılı geçitler kadar somut bir biçimde, fakat oraya girmekten ve onu yutmayı bekleyen Minotor'la karşılaşmaktan korkmuştu.''
*
MİNOTOR: Girit'te yaşadığı varsayılan ve insan etiyle beslenen, yarı insan yarı boğa biçimindeki yaratık. (Sayfa: 118)
*
''Eğer gözlerinde bir büyüteç taşıyorsa, kendini yaşam içinde küçük bir figür olarak mı görüyordu.?'' (Sayfa: 124)
*
''En yakın dostu olağanüstü bir ressam değil, ressamların en vasatıydı; Jay'i yansılayan, birebir taklit eden bir karikatür, cılız bir yankı; sözcükleri tıpkı Jay gibi ağzının içinde yuvarlar, başını Jay gibi sallar, Jay gülünce gülerdi. Birlikte dadaizmi uyguluyorlardı: Her şey saçmaydı, her şey bir şakaydı. Jay onun resimlerini taşkın, delice övgülere boğardı. (Lillian ona Snacho Panza diyordu.)'' (Sayfa: 125)
*
''Kısa saçları, abisinin kot pantolonu , kalın bir kazak ve tenis ayakkabıları ona birazcık da olsa erkeğin özgüvenini kazandırıyor ve şu yargıya varmasını sağlıyordu: Erkekler kendi kaderlerini tayin edebilir, oysa kadınlar edemez. İlkellerin düşmanı korkutup kaçırmak için maske takmaları gibi o da sırtına erkek kıyafetleri geçiriyordu.'' (Sayfa: 133)
*
''..herkesin ilgisinin Ay'a yöneldiği yıldı. ''Uzayda keşfedilecek ilk cisim, hiç kuşkusuz Ay olacak.'' Oysa insanlar hakkında ne kadar az şey biliyoruz, diye düşündü. Bütün teleskoplar uzaktakine çevrilmiş. Kimse gözlerini içeriye çevirmek istemiyor.'' (Sayfa: 139)
*
''Ay devasa bir göktaşıdır. Yüzeyi milyonlarca yıllık olayların kaydını sakladığı için, güneş sisteminin anahtarı ondadır.'' (Sayfa: 140)
*
''Her koşulda, her gezegen soğuk doğar.'' (..) ''..annesi, onun doğmasını istememişti. İlk inkâr, reddediliş buydu. O aşk tarafından çağrılmaksızın çıkagelmiş, kıskanan babası bu doğuma içerlemişti.'' (Sayfa: 141)
*
Wayne McEvilly, Sonsöz, New Mexico Quarterly'nin Kış-İlkbahar 1969 sayısında yayınlanan makaledir:
*
''Dirildiler; yaşayanların ve ölülerin gözcüsü olmak üzere.''
*
Heraklitos (Sayfa: 147)
*
''Minotor'u Kışkırtmak, Nin'in bütün romanları gibi, içimizdeki yankılara dokunuyor; bazen, çok uzun zamandır aşina olduğumuz temalara, uzun zaman önce karşılaşıp çözdüğümüz sorunlara, bazen de henüz adı konmamış, içeriye ne zaman, nasıl girdiğini hâlâ kavrayamadığımız ama yine de açıkça sezinlediğimiz temalara. Nin oraya gitti, bizim gittiğimiz yere; yolculuğu sürdürmek istiyorsak mutlaka gitmemiz gerek, dediğimiz o yere bizden önce gitti; sırma teli tutan, bize yol gösteren o. Bir başka deyişle, bu romanın öğreteceği bir şey var. Tıpkı Nin'in bütün romanları gibi. Onların yaşamdaki titreşimleri, pek az romanın ulaşabileceği derinliklerde ölçülmeli. Bir başka deyişle, zor bir roman bu. Tıpkı Nin'in diğer romanları gibi. Sadece okunmayı değil, üzerinde kafa yormayı, daha doğru bir sözcükle ''tefekkürü'' gerektiren bir kitap.'' (Sayfa: 148)
*
''(Bilgelik -şeylerin doğasını görmeye yönelik çaba, antenleri ardına kadar açma faaliyeti- her şeyden ayrı durur, demişti Heraklitos).'' (Sayfa: 151)
*
''Anais Nin'in, yazan herkes gibi, iki tür okuru var: Arayanlar ve içsel kentlerin labirentlerinde, dehlizlerinde yolculuk etmekte zaten ustalaşmış olanlar - derin deniz dalgıçları, tecrübeli madenciler.'' (Sayfa: 152)
*
''Ama Nin gençlerin prensesi - yol göstericisi. Bir mucize de onun bizim çağımızdan olması; daha çok çerçöp üreten, üstelik bu süprüntüleri insanlık tarihindeki hiçbir çağın yapmadığı kadar ciddiye alan şu yorgun yüzyılımızdan.'' (Sayfa: 156)
*
''..Nin'in görme duyusu, gözleri öyle keskin, öyle net ki çok ileriyi görebiliyor, bu da gerçeği, sadece gerçeği anlatmasını sağlıyor. Eğer gerçek yıkıcıysa, yıkıcıdır. Burada duygudaşlığa, sempatiye yer yoktur.'' (Sayfa: 162)
*
''..sonsuzluğu istemektedir; rahmin o muzır işlevinin yasaklandığı, Havva'nın kara saplanıp donduğu, donmuş bir dünyayı arzular. Havva hiçbir zaman donmadı. Nietzsche bunu çok iyi biliyordu çünkü şunu sorabilmişti: ''Ya gerçek dediğimiz şey bir kadınsa, ya öyleyse.? Evet, ya öyleyse.? Tek sözcükle, Heraklitos. Irmak, akan su, yani ateş. Rüzgârla iş birliği yapan su: dağılma, yaşamın kendisi, akış, değişim, olasılık, tezahür, akıntı. Ateşle suyun çarpışmadığı bir dünya. Karşıtların uyumu. O sihirli Yin ile Ynag döngüsü. Aşk ile ekmek.'' (Sayfa: 162-163)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...