14 Eylül 2022 Çarşamba

André Aciman - Bul Beni (Türkçesi: Berrak Göçer)


Arka Kapak:
*
''Gurur, korkuya taktığımız bir lakap sadece."
*
Bazı anlara, insanlara ve aşklara saplanıp kalmak mümkün mü.? Neden bazı hatıralar ölümsüzleşirken bazıları kolayca unutulur.? Arzu ve özlem zamanı, mekânı ve önyargıları aşabilir mi.?
*
Adınla Çağır Beni'yle tüm dünyada geniş bir okur kitlesine ulaşan André Aciman, devam niteliğindeki romanı Bul Beni ile aşkın ve bağlılığın doğasına dair eşsiz bir anlatı kuruyor; kederle, arzuyla, tesadüflerle, pişmanlıklarla ve mutluluklarla örülü insan hikâyelerini, birbiriyle bağıntılı hayatları ve deneyimleri keşfe çıkıyor.

Bul Beni, zamanın acımasızlığına, hem kaçırılmış hem de yakalanan fırsatlara, paralel hayatlara, aşkın dönüştürücü gücüne ve kusursuz esrikliğine, Elio'ya, Oliver'a, hepimize dair bir unutulmaz roman..

*
*
Tempo
*
''Mesele yeni birilerinin büyüsünün hep çok çabuk sönmesi. Sahip olamayacağımız insanları istiyoruz. Hayatımızda iz bırakanlar ya bir noktada yitirdiğimiz ya da varlığımızın farkında bile olmayan kişiler. Diğerleri olsa olsa yankı yapıyor.'' (Sayfa: 16)
*
''..''Zerre âşık olmadan kıskanmak - zor birisin,''
(..)
''Tanışalı daha bir saat olmadı. Ama yine de beni bütünüyle anlıyorsun. Ne güzel.''..'' (Sayfa: 19)
*
''En korkunç ihtimaller de bunlar değil mi: olabilecekken asla olmamış ve ümidimizi tamamen yitirsek de hâlâ bir gün olabilecek şeyler.'' (Sayfa: 24)
*
''..oğlumuz Amerika'ya gittikten sonra paylaştığımız o kadar az şey kalmıştı ki onun tüm çocukluğu kaçınılmaz ayrılığımızın bir provası gibi göründü gözüme. Çok az konuşuyorduk, o nadir anlarda da aynı dili konuşmuyorduk. Birbirimize karşı olağanüstü derecede sıcak ve naziktik ama aynı odadayken bile kendimizi korkunç yalnız hissediyorduk. Aynı yemek masasında oturuyorduk ama yemeği birlikte yemiyorduk, aynı yatakta yatıyorduk ama birlikte değil; aynı programları seyrediyor, aynı şehirlere seyahat ediyor, aynı yoga dersine gidiyor, aynı şakalara gülüyorduk ama hiçbir zaman birlikte değil; kalabalık sinemalarda yan yana oturuyorduk ama dirseklerimiz birbirine hiç değmiyordu. Öyle bir an geldi ki yolda öpüşen ya da sadece sarılan iki sevgili gördüğümde neden öpüştüklerini anlayamaz oldum. Birlikte yalnızdık - ta ki bir gün ikimizden biri turşu tabağını kırana dek.'' (..)
''Hem tek başıma kalmaya dayanamıyorum hem de yalnız kalmak için sabırsızlanıyorum.'' (Sayfa: 25)
*
''..''ama ben sana açıldım, sen de bana açıldın. Bence ikimiz de böyle rahatça dürüst olabileceğimiz fazla kişi tanımıyoruz. Bunu trende tanışıp trende bırakılan klişe bir âna dönüştürmeyelim, bir şemsiye ya da bir yerde unutulmuş bir çift eldiven gibi.''..'' (Sayfa: 31)
*
''Karşılıklı gülüştük.
En son ne zamandı.?'' (Sayfa: 32)
*
''..ya öyle özenilecek bir hayatım vardı ki dileyecek bir şeyim kalmamıştı, ya da hayatım öyle korkunç derecede neşesizdi ki, dilek tutmak artık uğraşmaya bile değmeyecek bir lüks sayılıyordu.'' (Sayfa: 34)
*
''..belki sadece öylesine bakıyordu, bu da hoşuma gitti.
Gerçekten en son ne zamandı.?'' (Sayfa: 38)
*
''..sanki birbirimizi ezelden beri tanıyormuşuz da yakınlığımız karşılıklı duyduğumuz saygıyı hiçbir şekilde azaltmıyormuş gibi..'' (Sayfa: 40)
*
''Aklıma Paris'te, Marais'deki evinden ayrılmayan kemancı geldi, oysa polisin bir gece kapısına dayanacağını biliyordu. Gerçekten de dayandılar. Onları kemanını yanına almasına izin vermeye ikna bile etti, izin verdiler. Ama sonra elinden aldıkları ilk şey o oldu. Onu öldürdüler ama gaz odasında değil. Onun yerine toplama kampında döverek öldürdüler.'' (Sayfa: 42)
*
''Eskilerden Fransız bir şairin dediği gibi, bazı insanlar damarlarına nikotin yaymak için sigara içer, bazı insanlarsa kendileriyle başkalarını arasında duman perdesi örtmek için. Hepimiz yaşamla aramıza mesafe koymak için perdeler kullanırız. Benimki kâğıt.'' (Sayfa: 43)
*
''Kimse hayatını iki paralel yolda yaşadığını iddia etmek istemez ama hepimiz birden fazla hayat yaşarız, biri diğerinin altına sıkışmıştır ya da hemen yanı başındadır. Bazı hayatlar sıralarını beklerler çünkü hiç yaşanmamışlardır, bazıları daha miadını dolduramadan yok olur, başkaları ise yeterince yaşanmadıkları için tekrar yaşanmayı bekler.'' (Sayfa: 45)
*
''Gölge benliklerimizi başkalarına devrediyoruz; öğrendiklerimizi, yaşadıklarımızı, bildiklerimizi biz göçtükten sonra yaşayacak olanlara emanet ediyoruz.'' (Sayfa: 47)
*
''Bu adamların sundukları şeyler bende zaten var. İstedikleri şeylerinse hiçbirini hak etmiyorlar ya da ben onlara veremiyorum.'' (Sayfa: 49)
*
''..paradoks asla yanıt değildir, sadece çatlamış bir gerçektir, ayakta duramayan bir anlam süprüntüsü.'' (Sayfa: 50)
*
''Bazı insanların kalbi kırıktır, incitildikleri için değil, hiçbir zaman onları incitecek kadar önemli birini bulamadıkları için.'' (..) ''Kalbinin kırık olduğunu fark etmeyebilirsin bile. Doğmadan önce ikizini yediği söylenen fetüsü getiriyor bu aklıma. Kayıp ikizden geriye hiçbir iz kalmayabilir ama o çocuk büyürken hayatı boyunca varolmayan kardeşinin yokluğunu çekecektir - sevginin yokluğunu.'' (Sayfa: 53)



''Aklıma aniden eski Yunanca fiil, όψίζω, opsizo geldi. Ona söylememek için kendimi tutmaya çalıştım ama sonunda dayanamadım. Opsizo'nun ziyafete geç kalmak, son içkiler bitmeden hemen önce varmak ya da bugün, boşa giden geçmiş yılların ağırlığıyla ziyafet çekmek anlamına geldiğini söyledim.
''Ne demek istiyorsun.?''
''Hiçbir şey.''
''Doğru.''..'' (Sayfa: 68)
*
"Bundan sonra hep şunu düşündüm: Işıkları söndüreceğiz, kapıları kilitleyeceğiz, panjurları indireceğiz ve bir daha asla umut etmemeyi öğreneceğiz. Bir ömür boyunca asla." (Sayfa: 74)
*
''..''O yıllarda en çok istediğin şey neydi.?''
''Beni içten dışa bilen biri, kısacası senin içinde ben olan biri.''..'' (Sayfa: 76)
*
''Goethe'den alıntı yaptım: ''Hayatımdaki her şey şu âna dek bir girizgâhtan ibaretti, bir gecikmeden ibaretti, bir meşgaleden ibaretti, bir vakit kaybından ibaretti, ta ki seninle tanışana kadar.''..'' (Sayfa: 77)
*
''..''Elbette bir sırrım var. Hepimizin vardır,'' dedim. ''Hepimiz ay gibiyiz, dünyaya yüzeyimizin sadece bir kısmını gösteriyoruz ama asla kürenin tamamını değil. Çoğumuz bütün yusyuvarlak benliğimizi anlayacak kimseyle tanışmıyoruz. Ben insanlara sadece idrak edebileceklerini düşündüğüm minik bir parçamı gösteriyorum. Ama her zaman kendime sakladığım karanlık bir yüzey var.''..'' (Sayfa: 78)
*
''Şu konuşman yok mu.. Buram buram sen kokuyorum.'' (Sayfa: 87)
*
''Öyle uzun zamandır yalnızdım ki, yalnız olmadığımı düşündüğüm zamanlarda bile, kan gibi gerçek bir şeyin tadı yokluğun tadından çok, çok daha iyiydi; yitip gitmiş kurak yılların, uzun yılların hiçliğinden.'' (Sayfa: 89)
*


''Onu bir de Napoli'deki Arkeoloji Müzesi'ne götürmek istiyorum. İki kardeş tarafından boğaya bağlanan Dirce heykelinin bir ustanın perspektifine ihtiyacı var.'' (Sayfa: 91)
*
''Ama onlarla olan dostluğumun ötesinde, bugün olduğum kişi olmamı başka herkesten çok sen sağladın. Seninle aramızda hiç sır olmadı, sen beni biliyorsun, ben seni iliyorum. Bu konuda kendimi yeryüzündeki an şanslı evlat olarak görüyorum. Sen bana sevmeyi öğrettin - kitapları sevmeyi, müziği, güzel fikirleri, insanları, zevki, hatta kendimi. Daha da güzeli sen bana sadece tek bir hayatımız olduğunu ve zamanın hep bize karşı olduğunu öğrettin. Gençliğime rağmen en azından bunu biliyorum. Sadece bazen dersi unutuyorum.'' (Sayfa: 102-103)
*
''Gurur, korkuya taktığımız bir lakap sadece.'' (Sayfa: 105)
*
Cadenza
*
''Kader, ileriye doğru, geriye doğru, çapraz, yanlamasına işliyor; amaçlarını bizim basit, önce ve sonra ayrımımıza nasıl uyarladığımızı zerre umursamıyor.'' (Sayfa: 121)
*
''..ona hiç yazmıyorsam bu umursamadığım için değil, bilakis bir parçam hâlâ umursadığı, her zaman da umursayacağı için; aynı şekilde ben de onun hâlâ umursadığını, hiç yazmama sebebinin de bu olduğunu biliyorum. Bunu bilmek de bana yetiyor.'' (Sayfa: 127)
*
"Son çoktan biliniyorsa harita ne işe yarar.?
Gemi durursa karanın görünmesi ne işe yarar.?
Kapı ardına kadar açıksa anahtar ne işe yarar.?" (Sayfa: 138)
*
''..ruhumu yıllar önce yitirdiğimi ama şimdi aslında hep içimde olduğunu anladığımı biliyor olmalıydı, sadece nerede arayacağımı ya da onsuz nasıl bulacağımı çözememiştim.'' (Sayfa: 141)
*
''Bu evde yaşadığım çocukluğu ya da gençliği düşmanımın başına dilemem. Hayat bir doktorun muayenehanesinde beklemek gibiydi, sıram hiç gelmezdi.'' (Sayfa: 151)


''Bana gölü göstereceğini söyledi. ''Bana Corot'yu hatırlatıyor. Burada hava hep akşamüstü gibi, hiç güneş yok. Corot'nun resimlerinde kayıkçının başlığında hep bir damla kırmızı olur -kasım günlerinde, üstünde hiç kar görülmeyen kasvetli tarlalarda bir neşe dalı. Bu bana annemi hatırlatıyor; gözyaşlarına boğulmasına hep ramak kalırdı ama bir kere bile hıçkırmazdı. Buranın doğası beni mutlu ediyor, belki benden daha kasvetli olduğunu hissettiğim için.''..'' (Sayfa: 156)
*
''..genç halim hayatta o kadar çok şeyi yüzüne gözüne bulaştırarak, acelece geçiştirerek yaşadı ki. İnsanın yaşı ilerlemiş hali daha tutumlu, daha temkinli, dolayısıyla bir daha asla bulamayacağından korktuğu şeylere atılma konusunda daha çekimser -ya da daha atılgan- oluyor.'' (Sayfa: 162)
*
''..''Kader diye bir şey varsa şayet,'' dedi, ''döngüleriyle bizimle oyun oynuyor, oysa bunlar belki de döngü bile değiller, hâlâ çözümlenmeye çalışılan daralmış bir anlama işaret ediyorlar. (..) ..hayatlarımızın aslında bir kazı çalışması olduğunu hatırlatıyor, hep düşündüğümüzden daha derin katmanları ortaya çıkan bir kazı. Ya da belki hiçbir şey değildir, sadece bir hiçtir.''..'' (Sayfa: 163)
*
''Elimde olsaydı sesini öperdim.'' (Sayfa: 167)
*
''..hayatın insana aslında ne kadar az şey sunduğunu günbegün daha iyi gördüğünde, belki o zaman küçük tesadüfler dikkatini çekmeye başlar, mucizeye dönüşen, hayatlarımızı baştan yazan, her şeyin üstüne göz alıcı bir ışık yayan tesadüfler; bu ışık büyük resme bakıldığında kolaylıkla anlamsız gelebiliyor insana. Oysa bu anlamsız değil.'' (Sayfa: 175)
*
''..sevdiğimiz için tanıdığımızı sandığımız insanların, görmediğimiz daha ne kadar farklı katmanları var.?'' (Sayfa: 179)
*
''..hayat aslında nihayetinde hiç de özgün değil. Esrarengiz bir şekilde bizlere hatırlatıyor ki Tanrı olmasa bile kaderin kartları dağıtışında, geri dönülüp bakıldığında fark edilen muazzam bir ahenk var. Bize elli iki kart dağıtmıyor, diyelim ki dört-beş tane dağıtıyor ve bunlar babalarımızın, dedelerimizin, büyük dedelerimizin oynadığı kartların aynıları. Epey aşınmış ve katlanmış görünüyorlar. Diziliş seçenekleri sınırlı: Kartlar bir noktada tekrar etmeye başlayacak, nadiren aynı sırada ama her zaman esrarengiz bir şekilde tanıdık gelen bir döngüde. Bazen son kart hayatı biten kişi tarafından oynanmıyor bile. Kader bizim hayatın sonu saydığımız şeye her zaman saygı duymuyor. Son kartını senden sonra gelene veriyor. Bence bu yüzden tüm hayatlar yarım kalmaya mahkûm. Hepimizin kabul etmesi gereken acı verici gerçek bu. Sona varıyoruz ama hayatımız bitmemiş oluyor, hem de hiç.! Daha yeni başladığımız projeler, çözülmemiş ve ortalığa dağılmış konular oluyor. Yaşamak, kursağında pişmanlıklarla ölmek anlamına geliyor. Fransız şairin (Aragon) dediği gibi, yaşamayı öğrendiğimizde çok geç kalmış oluyoruz. Yine de başkalarının hayatlarını tamamlayacak, onların açık bıraktığı hesap defterini kapatıp son kartlarını onlar adına oynayacak bir noktada durduğumuzu bilmek insana az da olsa neşe katıyor. Hayatını tamamlama, bitirme görevinin hep başka birine kalacağını bilmekten daha tatmin edici bir şey olabilir mi.? Sevdiğimiz ve bizi yeterince seven birine.'' (Sayfa: 186-187)
*
Capriccio
*
''Yoksa müzik sadece hayat denen şeyin bir öncüsü müydü; kıvrımlarına müzikle sihir sızdığı için somutlaşan, daha gerçek -ya da daha az gerçek- görünen hayatın.? (..) Müzik hayatını değiştirmezse sevgili dostum, en azından tamamıyla sana ait bir şeyleri hatırlatabilir sana; belki gözden yitirdiğin ama aslında hiçbir zaman yitmeyen, doğru notalarla çağrıldığında hâlâ yanıt veren bir şeyleri, tıpkı bir parmağın doğru dokunuşu ve notalar arasındaki doğru es sayesinde uzun uykusundan nazikçe uyandırılmış bir ruh gibi.'' (Sayfa: 204)
*
''Müzik bana hayatımın olması gereken ama olmayan halini hatırlatıyor. Ama beni değiştirmiyor.
Belki de diyor dâhi, müzik bizi o kadar çok değiştirmiyor, büyük sanat eserleri de öyle. Onun yerine bize tüm iddialarımıza ya da inkârlarımıza rağmen kim olduğumuzu hatırlatıyor, olduğumuzu ve öyle kalacağımızı her zaman bildiğimiz kişiyi. Bize, gömüp gizlediğimiz, sonra da kaybettiğimiz mihenk taşlarını hatırlatıyor; yalanlarımıza rağmen, geçen yıllara rağmen önemini koruyan insanları ve şeyleri. Müzik sadece pişmanlıklarımızın sesinin kadansa dönüştürülmüş hali, insana zevk ve ümit yanılsaması veren bir kadansa. Dünyada çok kısa bir süre kalacağımızı, hayatlarımızı yaşamayı ihmal ettiğimizi, atladığımızı ya da daha da kötüsü, yaşamayı başaramadığımızı hatırlatıyor bize. Müzik yaşanmamış hayattır. Sen yanlış hayatı yaşadın dostum, yaşaman için verileni de neredeyse bozdun.'' (Sayfa: 209-210)
*
''Her şey bir perdeydi, hayatın kendisi dikkat dağıtıcı bir araçtı.
Şimdi önemli olan tek şey yaşanmayandı.'' (Sayfa: 213)
*
Da Capo
*
''..yaşanmamış hayatın bedeli her daim zaman.'' (Sayfa: 225)
*
''..birbirimizi hiç aramamamızın sebebi aslında hiçbir zaman tam ayrılmamış olmamızdı..'' (Sayfa: 230)


Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...