18 Ekim 2018 Perşembe

Orhan Pamuk - Saf ve Düşünceli Romancı

Orhan Pamuk - Saf ve Düşünceli Romancı
Roman okumanın asıl zevki, dünyayı dışarıdan değil; içeriden, o dünyada yaşayan kahramanların gözünden görebilmekle başlar. Roman okurken başka hiçbir edebi biçimin sağlayamadığı bir hızla, genel manzarayla geçici anlar arasında, genel düşüncelerle özel durumlar arasında gider geliriz. Genel manzara resmine uzaktan bakarken, bir anda kendimizi manzaradaki insanın düşüncelerinin içinde, ruh durumunun gölgeleri arasında buluruz. Açılarak uzayan Çin manzara resimlerindeki kayalık dağlar, nehirler, on binlerce yapraklı ağaçlar arasında, küçük çizilmiş bir insanı görüp, ona odaklanıp, daha sonra büyük manzarayı hayalimizde onun gözünden canlandırmak gibidir bu. (Çin manzara resimleri böyle bakılsın diye yapılır.) O zaman manzaranın, içinde ilerleyen kahramanın düşüncelerine, duygularına, algılarına uygun olarak resmedildiğini de anlarız. Romandaki manzaranın, romanın içindeki kahramanların ruh durumunun bir uzantısı, bir parçası olduğunu sezerken, benliğimizin de yumuşak bir geçişle bu kahramanlarla özdeşleştiğini fark ederiz. Roman okumak, bir yandan bu genel manzarayı aklımızda tutarken, diğer yandan kahramanların tek tek düşüncelerini, yaptıklarını izlemek, onları genel manzara içerisinde anlamlandırmak demektir. Az önce dışarıdan gördüğümüz manzaranın şimdi içindeyizdir ve dağların görüntüsünden başka, nehrin serinliğini, ormanın kokusunu hisseder, diğer kahramanlarla konuşur, romandaki âlemin içine doğru daha da ilerleriz. Romanın dili, birbirinden uzak ve ayrı bütün bu şeyleri birleştirmemize ve kahramanların kafalarının içerisini ve dışarısını tek bir bakışın parçası olarak görmemize yardım eder.
(Sayfa: 13)
***
Romanların kurgusallığı fikrinin 19. yüzyılın sonundan başlayarak, bütün 20. yüzyıl boyunca Batı dışındaki kapalı ve yarı-kapalı toplumlarda milli romancılar tarafından kullanılışının karmaşık ve eğlenceli hikâyesini ülke ülke, yazar yazar ayrıntılarıyla gözden geçirebilseydik, iki temel şey kalırdı aklımızda: Roman yazmak, okuyucunun beklentileriyle satranç oynamak, okuyucunun beklentisini tahmin edip ona karşı çıkmak ve yaşanmış deneyim ile hayal edilmiş şeyi ustaca ve bilgece karıştırma işidir. Modern romanın yerleştirdiği kurmaca anlayışının sinema sayesinde dünya çapında yaygınlaşmasından sonra bile, Defoe zamanından kalma, ''Siz bunları gerçekten yaşadınız mı.?'' sorusu geçerliliğini kaybetmedi. Tam tersi, bu soru, son üç yüz yılda roman sanatını ayakta tutan, çekici kılan temel güçlerden biri olmaya devam ediyor. (Sayfa: 28)
***
Her romancının eseri, kitapları; hayat hakkında yaptığı on binlerce küçük gözlemini, yani duyumlara dayalı hayat deneyimini sergilediği bir yıldızlar kümesidir. (Sayfa: 34)
***
Roman okuma ve yazmanın verdiği bu zevklerin iki türlü okur tarafından tamamen kaçırıldığını ekleyeyim burada:
1) Bütünüyle ''saf'' okurlar: Bunları, ellerindeki şey romandır diye ne kadar uyarırsanız uyarın, metni yazarın kendi hayat hikâyesi ya da yaşadığı şeylerin biraz değiştirilmişi olarak görürler.
2) Bütünüyle ''düşünceli'' okurlar: Onlara, ne kadar ellerindeki kitabın sizin en mahrem duygu ve düşüncelerinizle yazıldığını söyleseniz de fayda etmez, bütün metinlerin hesap kitap ile ayarlanmış kurmacalar olduğuna inanırlar.
Aman bu insanlardan uzak durun, diye uyarmak isterim sizleri. Çünkü onlar, roman okuma zevklerini hiç bilmezler. (Sayfa: 36)
***
Bir kişiyi anlamak, ahlâki yargıdan önce, dünyanın o kişinin bakış açısından nasıl göründüğünü kavramaktır. (Sayfa: 42)

Hiç yorum yok:

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...