#CanYücel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#CanYücel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2022 Salı

Can Yücel - Yazma (Mehmet Başaran)



ŞİİRİMİZİN CAN'I:
*
O gün, Gençlik Kitabevi'nde beraberdik ''badem ağacı''yla. İmza günü deniyor ya hani. Ortada bir masa. Günlerden Pazar. Gelen giden az, ama Can bi kalabalık bi kalabalık; elinde kızının eli varmış gibi değil de, 1 Mayıs'ta Taksim alanı gibi..
''Gorki, Tolstoy'la karşılaştıktan sonra: ''Tolstoy'un gözlerinden insana bin göz birden bakıyor'' demiş, Can'ın gözleri de öyle işte. Her zamanki gibi tuzlu biberli, alaylı, iğneli konuşmalarıyla hallaç pamuğu gibi atıyordu günü. İnsanları ''kurtarılacak duruma düşürenlerin'' ve de ''kurtarıcı'' geçinenlerin canlarına okuyordu.'' (Sayfa: VII)
*
''Okuyucuları ''uyur iken uyandıran'' ürünlerdir Can'ın şiirleri. Yaşamın nabzını tutan, ''günceli'' beyninin ocağından geçirip tarihselle buluşturarak şiire dönüştüren bir uğraştır onunki. Düşüncelere, duygulara çifte su veren zengin bir bilgi, bilinç ocağıydı beyni. Alayda, kalayda, lehimde usta bir ozandı. ''Akıllı şiir'' diyor da başka bir şey demiyordu. Yaşadığımız günlerin tuzlu biberli şiirlerini yazıyordu, biçimledikleri, sivrilttikleriyle dünyamızı kımıldatarak.. Şu dizeler, çarpıcı biçimde bugün de durumumuzu dile getirmiyor mu:
*
SHAKESPEARE ÜZRE
*
Türkiye'nin Manimarka'sında bişeyler kokuyor
Kimine göre tuz, kimine göre et,
Hamlet.!
Hamleeeet.!'' (Sayfa: IX-X)
*
KEYİF
*
Uyanacak olduktan kelli,
Gelen gece, gelen karanlık olsun;
Yeter ki erişsin uyku,
Varılacak sabah olsun.
*
Benden etsin siftahını,
Selâmım alsın güneş;
İşte gene çıktım, karşındayım
Çiçekli vişnem, aşılı vişnem.
*
Demek yetmemiş ömrümüz;
Yiyecek aşımız, görecek günümüz varmış;
Desene işimiz iş;
Değme gitsin keyfine.
*
Can Yücel
*
NOT: Orhan Burian'a gönderdiği şiir.
*
KÂFİR
*
Yosun yeşili bağlamış gözlerim,
Gayri topraktı görmez olmuş;
Süzülmüş de konuvermişim bir deniz üstüne,
Bir piç izmarite gönül vermişim.
*
Tanrıdan habersiz dünyaya gelişim;
İnsaneli değmemiş tuzlu derime;
Yazdı kışdı geceydi ömrüm suda,
Bir piç izmarite gönül vermişim.
*
Burian da sevmiş olmalı bu şiirleri ki, özenle saklamış. Seçkiye alamaması, geç gelmiş olmalarındandır sanırım. Şiir canlısı bir yazın ustasıydı o. Türk şiiri bir büyük yapıysa, kimi zaman bir şiir hatta bir dize bile kendince bir yer bulabilirdi o yapıda. O günlerin havası içinde bir şeyleri göze alan Nâzım'a en geniş yeri vermesi, pek çok kişinin Nâzım'ı onun seçkisiyle tanıması az şey miydi.?
Bir yıldız gibi göklerimizden kayıp giden güzel insan, beni geçmişimle, dostum Can Yücel'le yeniden buluşturan değerli öğretmenim, bir daha sevgiler, saygılar sana.. (Sayfa: XV)
*
Mehmet Başaran

23 Aralık 2020 Çarşamba

Can Yücel - Rengâhenk

Beynin Pîrî Reisi
Gazi Yaşargil'e


*
Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
*
Mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgâr
Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabî eşkiyalar
*
Onlar da olmasalar benim gayrı kimim var.? (Sayfa: 1)

ŞEY GİBİ


*
Toz
Toprak
Çer
Çöp
Ve yağmur eskisi
Ve altındayken böyle
Sana karşın seni sevmenin..
Cumadan beri
İstesen de sen
Ölmek
Cumadan beri
Ölmek,
Nerdeee
Neerde ölmek
Çimleniyorum sevgilim
*
Ve böbreğimde bişey
Çim çim çim
*
Ben galiba böyle, Güler,
Sana yeşillenerek öleceğim (Sayfa: 5)


*
Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
Ve öylesine harlı ki
-----esrik nefesim
Bir kibrit tutsam parlayacak.
Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
Boğazın iki yakasından
*
Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
Gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında sevgili öfkemle benim
Yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan morarmış kanatlarını
-----ısıtsın diye martılar
*
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin (Sayfa: 8)


*
Sene 1966
Kayınvaldenin evinde oturuyoruz Kınalı'da
Gözü yaşlı bir sonbahar günü
Güler sökük dikiyor pencerenin önünde
Ben odanın gerisinde masa başında
Hatırımda kalmamış kimden
Çeviri yapıyorum harıl harıl
Telifini parça-buçuk alacağımı bile bile..
Yau diye seslendi Güler
Bir adam geçti önümüzden. Tam bir eski tüfek..
-----Bu kadar olur ama.!
Demeğe kalmadı zır kapı.!
Gittim açtım,
Karşımda bizim Enver.! (Sayfa: 13)


*
Ben de dedim ki bazıları
Ayçiçeği diyorlar günebakana
Bazısı da günebakan diyor ayçiçeğine
*
Ben günebakanı yeğliyorum
Belki de güne yöneldiğim için yine
*
Ama siz de bilirsiniz ki
Gün aydındır gece de gece
*
Ama ne zaman diyeceğiz birbirimize günaydın.?
*
Ben de onu diyorum ya işte
Bak kardeş şimdi üslûp meselesini düşünmeye başladın
(Sayfa: 14)


*
Yakın gözlüğümü yitirdim
Yitirince seni Kadın -
-----Doğumun ardından
Çatladı kapı sanki
*
Öyle uzak bir doğu ki her şey
Görünmüyorum burnumun ucundan
*
Çiğnenecekmişim gibi geliyor hep
Geçerken kıtadan kıtaya
*
Ters bir dizeye rastladım demin
Taburcuymuş, öyle dedi
Çıkışını yaptırıyormuş acundan
*
Lâf.!
*
Ne sen ne ben sevgilim
Öldükse ölümden değil
Sevişmenin acından (Sayfa: 15)

*
Gözlerimi aldılar elimden, geri vermiyorlar bana
Ne kayıp, sizi dünya gözüyle görmemek bi daha.! 
(Sayfa: 19)


*
''Bu deniz, düştükçe düşen nabzım terim benim
Beyler gayrı beni sarı defterinizden silin
Nem varsa definem ipim kefenim
Hepsi sizin hepsi sizin, hapsinizin.'' (Sayfa: 23)



''Gökyüzünün çakır gözlerinden
Düşmüş bir damla, bir deniz feneri
Işınlarıyla şile bezlerinin
Güdüyor çobansız kalmış tekneleri'' (Sayfa: 26)


*
''Bu kadar güzel olmamalıydı yeryüzü
Dayanamıyorum dayanamıyorum
Şıp dedi güneşin ilk gözyaşı
Şıp dedi damladı denize
Beni tutmayın artık tutmayın'' (Sayfa: 27)


*
O bir saksıydı siperde
Her sabah sulanırdı hizmetçilerde
Yağmuru gördü ya şimdi
Aklı orda hep:
Dindi
Dinmedi
*
O bir saksıydı siperde
Gökten inenleri gördü de
Anladı gayrı
Yağmur yemek nerdeee
El elinden sulanmak nerde (Sayfa: 28)

*
------------------------------Fethi Naci'ye
*
''Ah sen ölüm denen topal köfte
Buluştuk bak cenabette
*
İçim rakı dışım su
Bu mahmur cinayette
*
Çocuklar çocuklar çocuklar
Sizlen doğmamış mıydık biz birlikte'' (Sayfa: 30)


*
Kulağım sende Server
Nasıl beklediysem doğacak çocuğumun haykırışını
Senin sağlık haberini de öyle bekliyorum
Sanki bir tel gerilmiş aramıza, bir saz
En püften bir işaret kıprar kıpramaz
Ötmeye başlıyor nabzımın kızıl serçesi
Şakaklarımda
*
Geçerken gördüm demin Küçüksu’yun ordan
Mezarlığın yamacında bir erguvan açmış
Senin resmin tıpkı, çıktı ya gazetelerde
Ak sedyenin içinden koşturuyorsun baharı
Kana kana kanayarak ölüme karşı
*
Bu toprak var ya can verdiğin senin,
Bu toprağa düşman baltalarla budanarak
Üstüne yığıldığın toprak var ya hani
O toprak işte seni ayağa kaldıracak..
Onun için sıkı dur, kardeşim, sık dişini
Ve ateşten ölüp ölüp dirilen semendercesine
11 Mayıs’ta Taksim’e yetişmeye bak
Taksim’de birleşmeyle birleşmeye.!
BEKLİYORUZ HAA, GECİKMECE YOK.! (Sayfa: 34)


*
Tırnakları uzuyor İstanbul'un
Kirli bir masmavi
Ama ne kadar yaraşıyor yarabbi
Bu tırnaklar bu deli parmaklara
Ve ortayla işaret arasında mütemadi bir cigara
Giderek minareler oluyorlar
*
Yaşlı bir köprüye rastladım demin
Bir diyeceğim yok dedi martılara
Başımı döndürmeseler
Başımı döndürmeseler böyle
*
Ben de dedim ki Allah'a
Feriştâhın gelse yaradamaz bu güzelliği
Sen bir turistsin amcabey.! (Sayfa: 38)

*
Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni
Neftî kasnaklı bir fıçıya,
Aldırma, kara üzüm.!
Seni o Kırmızı Şarabına doğru
İçten içe
Harıl harıl
Çalışmana bak, iki gözüm.! (Sayfa: 40)

*
Paşabahçe'de oturuyordu kendisi
Rakı Fabrika'sının ta şakağında
Öyle sulandırıyorlar ki ağbey dedi bu zıkkımı
Çakırkeyf bilem olamıyor Çakır'ın kör kedisi
Bir tek fare yeter alimallah bir tek fare
Dağıtmak için şu sizin meclisi
Sonum olsun, vallaha da billaha da, bu son
İçersem bi daha bu rengi bozuk anasonsuzunuzu.!
(Sayfa: 41)


*
Karşı masadan çağırdılar, buyrun dediler
Keyfim yok dedim bağışlayın, başımı dinleyeceğim biraz
Sen misin diyen, bir curcunadır koptu
Ne kalabalık, ne kalabalıkmış yarab başım.!
Bunca ayıp, bunca kayıp, bunca ölüm.!
*
Attım kendimi dışarı, karıştım Şarlo'nun yalnızlığına
Uçuyorum şimdi Barbaros Bulvarı'ndan aşağı
Üstümde insanlar, ne güzel,
----------ve ayaklarımın altında deniz.!
*
Sana da söylüyorum hep, Teo,
Başını dinleyeceğine, al başını git uçmağa.! (Sayfa: 43)


*
Zeus güya, rüzgâr
Koşuyor karşıki ağacın ardından
Yakalayamıyor ki ama
Daphne değil çünki o yeşil kızın adı
DEFNE
*
Oh olsun Zeus pezevengine.!
Apollon olsan ne lâzım gelirmiş gibisine.. (Sayfa: 47)


Bir yılan düştü vapurda yanıma
Sarıldım denize (Sayfa: 49)


*
Şu ölen çocuklar var ya
Sana bana dünyaya..
*
İlikleriniz donduğunda kışın
Bir kaşık umut gerektiğinde
O şişe gelecek aklınıza
Pencerenin önünde duran
Güneşte
Gelincik.. (Sayfa: 53)



''Olmuyor allah kahretsin
Şu arabaların cayırtısı yüzünden..
İlhan Erdost'un nasıl öldüğünü
Kaç gündür aklımdan çıkaramadığım gibi..'' (Sayfa: 55)



Galata Köprüsü tir tir titriyor
Bunlar beni de asma körü yaparlar diye
*
Yüreğinin dubalarını geniş tut, ihtiyar.!
Sen böyle nice dayılar gördün bugüne kadar
Hepsi de yedeklerinde sürüye sürüye ayılarını
Senin üstünden azamet-i böbrekî ve kalpak-ı pöstekiyle geçip
Tarih'in hayvanat bahçesini boyladılar (Sayfa: 56)



Fransız feylosofu Proudhon'un ünlü bir sözü vardır
Mülkiyet hırsızlıktır diye.
Milletçe daha da ileri gidiyoruz biz
Mal diyoruz uyuşturucu maddeye,
Mal sahibi de, yani mâlik
Esrar kaçakçısı gibi bişey oluyor demek.
Ha bakın, felaket bununla da kalsa iyi
Bizde sermaye denirdi eskiden fahişeye
Buna göre sermayedar da..
E, siz çözün artık bu ayıplık bilmeceyi.! (Sayfa: 58)


*
Gün gelir bu işe bu millet de şaşar
Tam kurşun işlemez deminde karanlığın
Bir ateş böceğidir başlar (Sayfa: 61)


*
Güneş gözlükleri gökyüzünün kırılmış
*
Kırkindilere düşüyor iş
*
Gayrı siz ağartacaksınız çocuklar
Işığın yüzünü
*
Toprağı öpe öpe öpe öpe
Damlalar siz
Açacaksınız körün gözünü (Sayfa: 64)
*****
*
Evde oturmaya öyle alıştı ki millet
Sokağa çıkma yasağı yasaklandı (Sayfa: 79)
*****
*
Köprü altındaydım geçen gün
Bi balık bi balık bi balık
İstavrit sarı kanat çinekop
İşte dedim Marx'ın meram ettiği bolluk (Sayfa: 82)

*
Bir teneffüssün sen sevgilim
Yurt Bilgisiyle Kimya arasında (Sayfa: 98)

*
Hıyar diyorum
Yoo, ben turşuyum diyor (Sayfa: 103)

*
Anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
Taksinize, mülkünüze, dairenize..
Heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
Belledim seyyârenizi ve kelimelerinizi..
Gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
Vesairenize..
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık.!
Aşk yokmuş sizde beş paralık.!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık (Sayfa: 111)

*
Güneşin tutuklandığı gün
Hem de bayram arifesi (Sayfa: 121)
*
*
Köpek, mülkün sahibi değil
Köpeğidir (Sayfa: 129)

*
Ne hayır gelir öğüttüğü undan, sunmadığı somundan
Taşıma suyla dönen değirmenin (Sayfa: 131)

*
''Bir de insanca yaşama denen hak
Hele bir ayağa kalksın nasıl
Nasıl yer yerinden oynayacak'' (Sayfa: 134)

16 Aralık 2020 Çarşamba

Can Yücel - Bir Siyasinin Şiirleri (Mehmet Sönmez Çizimleriyle)

*
''Can Yücel Adana Cezaevindeyken (1973-74) Mehmet Sönmez de İstanbul'da Sağmalcılar ve Selimiye Cezaevlerinde hapis yatıyordur. Can Yücel Adana'da Bir Siyasinin Şiirleri'ni yazar, Mehmet Sönmez de İstanbul'da şiirleri resimler. Her iki mahpus da 1974 affıyla özgürlüklerine kavuşunca bir araya gelerek Bir Siyasinin Şiirleri kitabını yayınlatırlar.
Mehmet Sönmez 1998'de hayatını kaybeder.'' (Sayfa: VII)


*
Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık.
Yalnız, senin küçücük elinle yalnızlık
Kandilli ilkokulu kadar kalabalık..
Zilleri çaldığında düşlerinin
Sınıfların kapıları ardına kadar açık,
Gökyüzünün, denizin, toprağın ve hayalle emeğin
Haklı sınıfları..
Belki de baskın korkusuyla, vefasız, akıntıya atılan
Kitaplar var ya, onlardan
Öğrenmiş Marx'ı gümüş balıkları
Ve belki de onun için o kadar,
O kadar aydınlık ortalık..
*
Sen ki çiçekleri toplamayan Güzelim,
Çiçekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık,
Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok..
Ve anladım, anladım ki bi daha:
Düşünde bile göremez işler
Düşlerin gördüğü işleri. (Sayfa: 3)


*
En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak..
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi..
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, AŞK olsun.! (Sayfa: 4)
*****
*
Elektrikler söndü dün gece,
Zorbelâ toplayıp satırancın taşlarını
Mecburen yattık.
*
Simsiyah kediler gibi dolaşıyor koğuşta
Uyuyan dostların nefesleri.
Dolaşsınlar azıcık.!
*
Tam ben de eve doğru açılıyordum
Şıpırdatmadan hiç kürekleri,
Yanmaz mı o tepemdeki yüz mumluk ışık.!
*
Bir kürek mahkûmunu Boğaz'da sandal sefasına
Haklılar, bırakamazlar tabiî ama..
Ya'u ne güzel şeymiş meğer karanlık.! (Sayfa: 7)


*
İkindiyin saat beşte,
Başgardiyan Rıza başta,
Karalar bastı koğuşa
İkindiyin saat beşte.
*
Seyre durduk tantanayı,
Tutuklayıp sardunyayı
Attılar dipkapalıya
İkindiyin saat beşte.
*
Yataklık etmiş ki zaar
Suçu tevatür ve esrar,
Elbet bir kızıllığı var
İkindiyin saat beşte.
*
Dirlik düzenlik kurtulur,
Müdür koltuğa kurulur,
Çiçek demire vurulur
İkindiyin saat beşte.
*
Canların gözleri yaşta,
Aklı idamlık yoldaşta,
Yeşil ölümle dalaşta
Sabahleyin saat beşte. (Sayfa: 9-10)
*****


Bir
*
Yaşamak istiyorum.
Yaşamayı da bu soğumuş cehennemde
Ölü bir dost gibi içim titreyerek düşünmek değil sade,
Yaşamayı yaşamak istiyorum. (Sayfa: 12)


*
''Ama kader diye bir bok varsa eğer,
Keder değil elbet benim kaderim,
Ve anılar ki madem anasıdır yaşanacak delikanlı anların,
Bugün bu anıt-kuburda kokuşsam da yarın
Çiçek Dağlarında seyirtecek seyrim,
Değil mi ki burnumda tüten toprak kokusudur Devrim.!''
(Sayfa: 16)


*
Yaşamayı yaşamak istiyorum, demiştim,
Neylersin ki bu damda bu dem
Ayaklarımla uyaklarımda zincir,
Böyle topal koşmalarla geçiyor günlerim,
Oysa -- medhetmek gibi olmasın kendimi ama --
Yaşamım benim en güzel şiirim. (Sayfa: 18)


*
---------------Onlar ki suda balık..
--------------------------------N.H.
*
Dün gece İsa'yı gördüm seyrimde,
Sağken de böyleydi , bir yarı ölü,
Hayâlen duruyor sal üzerinde..
Su desen su değil, Celile Gölü,
Asılmışlar gibi boynunda haçı,
Sal yalpaladıkça o da sallanır.
Karşıda bir alay berduş balıkçı
Haça dalıp dalıp da dalgalanır.
*
Mâlum ya peygamberlik de bir meslek,
Onun da bir fenni, bir marifeti var.
İlk fırsat, malını öne sürecek
Ki talep çoğalsın, gelişsin pazar.
İsa'nın fenni ne.? Mucize elbet.!
Hatırlar, İncil'i bilenleriniz:
Zekeriyle balık tuttuydu hazret.
İman kuvvetine bakın hele siz.!
*
Düşüme girince, dedim ki: Yoksa
Meydan mı okuy'cak yine Doğaya?
Sahiden de çözüp uçkuru İsa
Sarkıtıvermez mi kamışı suya.!
Bekleye bekleye hal olduk tabiy..
E, değerdi ama böyle olaya..
Çıka çıka sudan ne çıksa iyi.?
Soğuktan morarmış bir kuru bamya.!
*
İnce saz başladı o zaman işte.!
Ters bir nota verdi Tanrı Elçisi:
Zaptiyelerdeydi en büyük hatâ.!
Denize dökünce Marx'ı, Engels'i,
Kitaplardan geçti balıklara da
Diyalektik Materyalizm illeti.!
Ne mucize, ne ağ, ne de tırata,
Yutmuyorlar artık.! diye diretti .
*
Sonra Kumkapıdan çıktı asfalta,
Resmî bir taksiye atlayıp gitti. (Sayfa: 19-20)


*
''Bu kızmış taşlar, demirler ve dikenli teller arasında, sevgilim,
Böylesine bir umut çiçeği çorak gözlerimde açan hayalin.''
(Sayfa: 21)


*
-----Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -- ha düştü, ha düşecek --
-----Nasıl koşarsa ardından bir devin,
-----O çapkın babamı ben öyle sevdim.
*
-----Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici -- hep, hepp acele işi --
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
-----Atlastan bakardım nereye gitti,
-----Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
*
-----Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40'ı geçerse ateş, çağ'rırlar İstanbul'a,
Bi helâllaşmak ister elbet, di'ğ mi, oğluyla.!
-----Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
-----Oh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
*
-----En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
-----Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
-----Hayatta ben en çok babamı sevdim. (Sayfa:22)


*
Upuzun bir Don var ya Servantes'ten müdevver,
Ben o yellim-yellimin kahve değirmeniyim.
Yoksulluklar, savaşlar, tutsaklıklar, sürgünler,
Rozinant'ın kıçında yıllardır seferîyim.
*
Varsın bu pirinç beden ve bu inançlı keşiş
Dağ bayır dolaşırken hasret gitsin kahveye.!
Vurdukça güneş kursu nakışlarıma güneş,
Sevinçler öğütürüm o gamlı şövalyeye. (Sayfa: 23)


*
''Garson, dedim, bana biraz sabır ver.!
Allahtan isteyeceğinizi benden istiyorsunuz, paşam, dedi.
Öyleyse bir allah ver.! dedim,
Gitti, bir daha da gelmedi..'' (Sayfa: 25)
*
''Söz, dedim o anda kendime,
Karanfili sıkıp yazacağım bunu ben,
O güneşe karşı silkinen atın tarzı
Ve mürekkep balıklarının mürekkebiyle
Yazacağım yaşadığımız bu korkunç-güzel yazı,
İster dışarda olayım, ister hapiste..
*
Sözümü tuttum, yazıyorum işte.!'' (Sayfa: 32)


*
Güneş DOdur, beşte doğar,
Vurur, vurur demirlere;
Kapı açıldığında en son,
Dellenir bir uzun RE..
Hep FA diye biliriz a,
Aslında Mİdir fare;
Çaktırmadan, Es vermeden
Sİmavlı kedilere,
Bir kahvaltı edişi var
Işığı kemire kemire.!
LÂ müebbet bir mahkûm,
Lâterna çalar vire.,
SOLun haliyse malûm,
Şeytan aldatmak üzre. (Sayfa: 35)


*
Devrimcilik gibi Şairlik de
İnen darbeyi duyabilmektir.
Kaslarının liflerinde,
İster copların darbesi olsun,
İster bilincin..
Gelerek, binbir işkenceden
-- İnsanlık gibi tıpkı --
Çığlıklarla büyüyen Devrimci Şiir
Giderek, sömürüye ve zulme
Karşı akımıdır Sevincin..
*
Hani Gayret Tepe'den
Verilip verilip de
Dal bedenlerimize elektrik,
Tam tükendiğini sandığımız yerde direncin,
En çelimsiz kızımızda bile baş veren
O silkiniş var ya,
O türkü, o öfke, o erkeklik
Kıvılcımlarla üreyip güçlenecek,
Güçlenecek yarın bamtellerimizde,
Güçlenecek,
Güççlenecek,
Güçççlenecek..
Ve de birden tepti miydi geriye,
Tepti miydi o yüklü yürek
Gözüne, yuvasına, kaynağına zulmün,
Bir gök gürültüsüdür, bir şimşek,
Bir sevinçtir akıp gidecek
Şebeklerin sigortası atıncaya dek.!
*
İşte böyle bir şiir bizim yazmak istediğimiz.. (Sayfa: 40-41)


*
Hayır habermiş meğer, ağrıdan
---------------------kopar gibi oluşu eklemlerimin,
Aylar var ki ağırdan ağırdan
----------------------bir değişim geçirmekteymişim..
Masalları bi ansıyın hele,
---------------------cazılı bir süreçtir her mucize,
Dövme bir güldür ki, iğnelerle
----------------------cazır cazır işlenir tenlerimize,
Vak't erişip lâkin açtı mıydı da
----------------------bilincimizde alyuvarlı resmi,
Şıp diye erdim sanırsın murada
-----------------------unutup bütün çektiklerini..
Hem ne varsa halklar tarafından
-----------------------yaradılmış, yâni halkedilmiş,
Ve ne getirdiysek Dağın Kafından
-----------------------aşk, dil, bilim, çağdaş teknik ve uğraş,
Hepsi de kan, döl ve ter dökerek
------------------------hakedilmiş mucizelerdir..
Eskiden kötrüm bir ozandı bu gerçek,
------------------------onu yürüten şimdi bu dizelerdir..
*
Hayır habermiş meğer, ağrıdan
---------------------kopar gibi oluşu eklemlerimin,
Aylar var ki ağırdan ağırdan
----------------------bir değişim geçirmekteymişim..
İçindeki duvarları yık yeter ki,
-----------------------dıştakiler kolay.! diyordu Gorki,
İçerdeki adamın içindeki
------------------------çekiye gelirmiş gibi sanki.!
Baksana, içeri ilk düştüğümde
------------------------başıma üşüşen malta taşları,
Ve aşarken duvarı, firar düşünde
------------------------yakalandığı için arkadaşları,
Voltamı kesip hırsından üstüme
------------------------kir-kan işeyen o kirpi güneş
---Değmez düşünde büyüttüğüne.!---
------------------------çoktan gününü bitirip gitmiş.
Kaldı ki o esrarkeş ve serkeş
------------------------sardunyanın encâmını da gördün,
Sabah safası sayılmaz be kardeş
------------------------mor picamalarla Sinoba sürgün.!
Yattıkça hapis denen bu uzun,
------------------------bu kapalı, bu karanlık şiiri
---Koyver, dışarda maneje dursun
------------------------nazmın Nâzım olmayan süvarileri.!---
Anladım, mahkûma Köroğlu değil,
------------------------Kör Veysel ayağı daha uygun,
O yüzden de ayaklarımla değil,
------------------------parmak uçlarımla yola koyuldum..
*
Duvarlar devreden örümceklerim
------------------------söktükçe bu taşbasması metni,
--Sırf yaşama şevkiyle Kelebek'lerin
------------------------sökmez bu, demek istiyorum yâni.!--
Ve yavaş yavaş düştükçe bu kale,
------------------------bu allahın-cezası cezaevi,
''Hayvan ve Gardiyan'' öyküleriyle
------------------------bu dört başı zincirli mesnevi,
Beddualar bitip dile geldikçe
------------------------bent bent, fasıl fasıl ve çığlık çığlık,
Bir kaynaşma olur içten içe,
------------------------eller arasında başlar yakınlık.
-- Meselâ, Recep Ustayla şu anda
------------------------gülüşüyoruz ranzadan ranzaya,
Demek ki bu leş gibi kokan koğuş da
------------------------dahil bu değiştireceğimiz dünyaya.! --
Bitişikte bereket ki kaynıyor
------------------------fasülyelerle nohutlar mışıl mışıl.!
Seni azı düşleri iyiye yor,
------------------------bu aş pişecek daha bi fasıl.!
O en gümrah demlerini bile
------------------------sıfıra vurdursalar da ne gam.!
El değil ki Antep'li bir hergele
------------------------copla uykularına giren Bayram.!
Pis pis sırıttıkça sıvanın altından,
------------------------ister gül, ister güldür güldür ağla.! --
Taşucu'ndaki güneş saltanatından
------------------------derlenmişti, düşün, bu kötü tuğla.!
*
Bir kuş ki gelip parmaklığa konmuş,
------------------------ne bilsin neye iy'dir o demir.!
Bilse konar mıydı o parmaklığa kuş,
------------------------bilse neden böyle eğri o demir.!
Çıktım ki bizim bölüğün damına,
------------------------hayret, bütün kiremitleri tamam.!
Bi fiske vurdum DAMın anlamına,
------------------------bi tek kiremit kalmadı sağlam.!
Eski bir tavlaydı Toptaşı ama
------------------------hapis oynardık bari aylığına;
Modeli New Jersey'den aşırılma
------------------------Adanadaki bu modern barhana
Türkçe sözlerden hep, bile bile
------------------------yanlış kurulmuş bir cümle yapısı;
Hem sade bu değil ki, bu bilcümle
------------------------yanlış arasında bir cümle-kapısı..
Bir Kel Fatma gibi kaba kâğıttan
------------------------İnfazda kabarırken ceza müddetim,
Yaşlara yelkenli saldım ağıttan
------------------------Deniz'e dek gider diye niyetim..
*
Hayır habermiş meğer, ağrıdan
---------------------kopar gibi oluşu eklemlerimin,
Aylar var ki ağırdan ağırdan
----------------------bir değişim geçirmekteymişim..
El bebeler, gül bebeler bir süre
----------------------kendi elleri değilmişçesine
Işığa doğru çevire çevire
----------------------ve hayretle bakarak ellerine,
--Gücünü tüm bu işe verdiği için
----------------------çözüp en gücünü bilmecelerin --
Nasıl sezerse öyle için için
----------------------o toz pembe uçuşlu serçelerin
Kendi om'zundan kanatlandığını;
----------------------yeniden yeni-doğmuş gibi ben de
-- Unutup Tecritde soyutlandığımı --
----------------------gözü yaşlı bir duvarın dibinde
Alırken sağır kapının ahını
----------------------gülücükler açan bir maymuncukla,
-- Az mı kestik Gart Şükrü'nün iflâhını,
----------------------Can'dı adı, yankesici çocukla.! --
Ve kazırken sonra kanıra kanıra
----------------------göğsüme yönelmiş namlunun yivini,
Kurşun döktüm olmalı ki kâzâra,
----------------------canevimden duydum cezaevini.!
-- Ölüm çözüm değil bu muammaya.! --
----------------------Tezelden erişti sağlık haberim,
*
Bi baktım, başladı Canlaşmaya
----------------------kafes kafes, telörgülü gözlerim.
Ağlarda bir yıldız göründü ilkin,
----------------------dert oldu içime, ne kadar yalnız.!
Rastladım sonra çişe giderken,
----------------------aynı kurrânın eratıymışız.!
Bu höcre de kirvem, kankardeşim dünden,
----------------------yaşasın içinde gebermişliğim.!
Ben gayrı bu plâzmalarda yüzen
----------------------aydınlıklar yüklü bir çekirdeğim.!
Sonunda ol kalenin bedenleri
----------------------bedenimle öyle bir oldu ki benim,
Bundan böyle zulmü bendedenleri
----------------------sıkıysa kalebend etsin yönetim.!
Gerçi onlar da işin farkındalar ya.!
----------------------Boşuna değil elbet bu ''Af'' bolluğu.!
Ilgar eyledi bir dev kaplumbağa,
----------------------kursağında daim tutsak olmuşluğu.
Sırtındaki kambur değil, zindanı,
----------------------duvar, demir, pranga ve bukağı.
Sırtlamış cellâdı, Rıza gardiyanı,
----------------------sırtlamış ''müebbet'' sanılan bir çağı,
Yürüyor, yürüyor bir dev kaplumbağa,
----------------------dev bir ekmek ki kızarmış kabuğu --
Ağır ağır yürüyor aydınlığa,
----------------------yürüyor Özgür Bir İnsanlığa doğru.
*
Duymadık demeyin, dışardakiler,
----------------------büsbütün bir millet oldu sayımız.!
Sözüm size, ey Başı-dardakiler,
----------------------sizin de Kurtuluş Olsun Çayınız.!
*
13 Şubat, 1974
*
Müddetnâme: Hükmü kesinleşen mahkûmlara cezalarının süresini ve ne zaman biteceğini bildirmek üzere idarece verilen belge.
*
İnfaz: Cezaevlerinde resmi işlemlerin yürütüldüğü ve dosyaların saklandığı büro.
*
Kurtuluş Olsun Çayınız: Mahkûmların aralarında çay alıp verirken kullandıkları bir deyim.
*
Tecrit: Mahkûmun disiplin cezasına çarptırıldığında tek başına kapatıldığı hücre. (Sayfa: 43-49)
*****
*
''Zindan da ne ki.! Bir ay karanlığı,
Karakoncolosun sütanalığı,
Ve Ashâb-ı Kehf'in zıbardığı o
Mağaraya emsal bir dölyatağı.!
-----Ne havliysun, Kitmir.? diye uyanmış Mernuş.
Sen ağlamiysun da, cüliysun'len puşt.!
*
*
Karakoncolos: Umacı
Ashâb-ı Kehf: Roma İmparatoru Decius zamanında (249-251) Hıristiyanlara karşı uygulanan zulümden kaçmak üzere, Tarsus ya da Efes'te bir mağaraya sığınıp 300 yıl uyuyan yedi genç.. Mernuş bunlardan biri, Kıtmir ise köpekleri. İlk uyanan Mernuş ekmek almak için çarşıya indikte, satıcıya verdiği sikkenin çoktan yürürlükten kalkmış bir para olduğunun göze batması üzerine ardına düşenler gizlendikleri mağarayı bastıkları zaman, içerde yedi kuş yavrusundan başka bişey bulamamışlar. 
(Sayfa: 51)
*****


ÜÇ
*
Biliyor dostlar benim volta atmaktan hazetmediğimi,
Matrak olsun diye çağırıyorlar yanlarına;
Başımla Aah deyince ben, gülüşüyorlar.
Sonra bir Veysel Karânî edasıyla
Yeniden düzülüyorlar yola,
o helâyla orta-kantin arasındaki tam yirmi iki buçuk
------------------------------------adımlık kervan yoluna.
Ben de kemal-i tâzimle su döküyorum arkalarından..
*
Dışarda da biraz böyleydi zâten,
Aptestten çok namaz kılardı bizim ihvan.. (Sayfa: 60)


*
Af bir âtıfettir,
Şartı bunun nedamettir,
Nedamet de hiyanettir,
Hiyanet de fazilettir,
Fazileti Faşizmin..
Hiiiç merak etme,
Bunlar eveleye geveleye böyle,
Eninde sonunda ''Af''fı verecekler bize.
Amaaaa
Biz onları,
Biz onları affetmeyeceğiz, azizim..
*
Nisan, 1973 (Sayfa: 63)
*****
*
Gazeteci bağırıyor:
Af vaar, afyon vaaar.! (Sayfa: 66)
*****
*
Bugün Ondokuz Mayıs,
Mayısın ondokuzu.!
Sen ey Türk istiklâlinin koruyucusu,
Sen ey ülkemizin geleceği,
Ulusumuzun gözbebeği,
Sen ey demirparmaklıklarda barfiks yapan,
Ranzalarda parende atan
Sportmen ve kahraman Türk Gençliği,
Önünde senin bütün Kilit-bahirler açık,
Ama her zaman Samsun'a çıkılmaz a,
Bu sabah da avluda volta atmağa çık.! (Sayfa:67)


*
Dışardan gelen haberler berbat:
Bir yandan pahalanırken hayat,
-- Fiyatlar FİAT, ücretler PERMEŞAT.! --
Bir yandan da ucuzluyor memat,
Bir imzaya bakıyormuş kontur-gerilla ile üç aylık kontrat.!
Görüşe bir hanım geldi geçen gün,
Teselli için söylemiyorum, vallahi, dedi,
Dışarıya göre, emin olun, sizin burası saltanat.!
Meselâ, hiç imkân var mı, efendim, şu çayı..
Telörgüden süzülen ışığa tuttu bardağı,
Dışarda..
Dayanamadık artık, bastık kahkahayı.
Canım, biliyoruz, diye üsteledi,
Biliyoruz, içerde de vaziyet bombok.!
Bombok ama,
Hiç değilse içerde içeri düşme tehlikesi yok.!
Düşündük sonra arkadaşlarla
Ziyaretçi hanım haklı çok.. (Sayfa: 70)


*
''Parmaklarını görüyorum yattığım yerden,
Cobun sapına dolanan yağlı parmaklarını..
Kollarını görüyorum -- bir alay akbaba kanadı --
Kimi inip, kimi kalkıyor..
Göremiyorum gagalanan tabanlarımı,
Parçalanmış bir çift tavşana dönmüş olmalı..
Kendi sesimi duyuyorum derken:
-- Bilmem kaçıncı darbeden sonra --
Ağrısı sıklaşan bir ananın feryadı,
Nurtopu bir selâm gibi sarkıyor yarınlara..'' (Sayfa: 78)


*
''Felcederim seni.! diye haykırıyor adam.
Felç edecekmiş beni,
Anarşistlik edip bidaha falaka şiiri yazarsam..'' (Sayfa: 83)
(..)
''Fırlatıyor kâğıdı elinden, devletli burnunu ağzının
-----kaldıracıyla ortanın sağına aktararak..
Yazdığımda en ufak bir yalan var mı.? diyorum.
Farketmez.! diye celâlleniyor. Benim cezaevimde böyle
-----şeyler yazmak kesinlikle yasak.!
Ama ben de bir insan olarak, dilediğimi düşünmekte ve
-----yazmakta hürüm, diye ısrar ediyorum.
Sen insan filân değilsin.! diye kükrüyor. Mahkûmsun sen,
-----mahkûm.!
Ezerim, felcederim seni, hele bidaha böyle
-----münasebetsizlikler yazmayı dene.!
*
Ve harika bir ''Defol.!''la bitiyor bu hayatta görüp
-----göreceğim en olumlu, en parlak eleştiri..
Dahası var: Cırcırlı'dan Kapıaltı'na geçerken artık, silâh
-----yerine,
Şiir arıyorlar üstümde o günden beri..
*
Cırcırlı: Cezaevinin iç bölümleriyle İdare bölümünü ayıran ve bir ray üzerinde kaydırılarak açılıp kapanan büyük kapı.
Not: Hakbilirlik gereği olarak belirteyim ki, İktidarın değişmesiyle Müdür Bey de değişti, bize daha ölçülü davranmağa başladı. (Sayfa: 85)
*****
''- Ben de kestim kabarmış tabanlarımın derilerini..
-----mahkemeye vereyim diye..
Yutkunuyor Müdür, ters-pürs oluyor yüzü. Elindeki copu
-----karnına dayayıp fırlıyor avluya.
*
O olaydan sonra hele, kalmadı hiç kuşkumuz:
Şu bizim Fahir Dayı birinci sınıf casus,
Çayocağında gizli gizli öksürerek bütün gün,
Burdan öbür dünyaya haber taşıyor domuz.'' (Sayfa: 99)


*
İkide bir kulak veriyordum yağmura
Gorki'nin ANA'sından kaldırıp kaldırıp başımı..
Bayağ hoşuma da gitmişti ilkin,
İri iri damlalar
Elli mumluk elektriğinde bahçenin
Vurdukça betonların üstüne üstüne,
Işıltılı bir koşuşmadır gidiyordu..
Yine de bir eksiği vardı, ama ne.?
Kokusu yoktu, kokusu.!
Toprağı yoktu,
Yaprağı yoktu,
Bi işe yaradığı yoktu.!
Mübarek, yarı karanlık bir hapisâne avlusuna yağan
Tam bir yarı-aydın yağmuruydu. (Sayfa: 103)
*****
*
Her gece, sanırım, onbir buçuğa doğru
Bir uçak geçiyor üstümüzden.
Yolcu uçağı, anlaşılan..
Beni bir Ortaçağ yaşamına mahkûm edenler anlamıyorlar ki,
Ben her gece, sanırım, onbir buçuğa doğru
Üstümüzden geçen o uçağın bir parçasıyım,
İniş takımıyım, göstergesiyim, motoruyum, aklıyım..
Ve ben her gece, sanırım, onbir buçuğa doğru
Bi kez daha anlıyorum ki,
Haklıyım. (Sayfa: 105)


*
Halo Dayı'nın Türkçesi yok,
Kızıldereli Hüseyin'in tercümanlığıyla konuşuyoruz:
- Kaç yaşındasın, Can.? diye soruyor.
- Kırk yedi, deyince ben,
- Mââşââllâhh.! diyor bi, ''â'' ları çatlata çatlata.
Ve sorular izliyor birbirini:
- Evli misin, Can.?
- Evet.
- Mââşââllâhh.! Kaç çocuğun var.?
- Üç
- Mââşââllâhh.! Erkek mi.?
- Biri erkek, ikisi kız.
- Mââşââllâhh.! Kaç yaşındalar.?
- Erkeği onbeş, kızlar onüçle oniki.
- Mââşââllâhh.! Mesleğin ne.?
- Şair, mütercim.
- Mââşââllâhh.! Ne kazanıyorsun ayda.?
- İki bin beş yüz-üç bin.
- Mââşââllâhh.! Kaç sene ceza verdiler sana.?
- Onbeş.
- Mââşââ.. diye başlamışken yine,
Halo Dayı yarıda kesiyor Allah'ı,
Ve kısa bir sessizlikten sonra, o güleç ihtiyarla birlikte,
Bayram topları gibi patlatıyoruz kahkahayı. 
(Sayfa: 107-108)
*****
*
-------------------------------Şaka-Maka
*
Şaka-maka değil,
Yüz bin mahkûmla bir milyon işçi
''Af'' diye, ''İş'' diye inim inim
Dışarı çıkmayı beklerken hacet kapılarında,
Şu bizim devleti yönetenler
Bir kabine bile kuramıyorlar kırk gündür.! (Sayfa: 112)
*****
*
------------------------------Hapisânecilik
*
Tam bir yıl oldu bugün, bu şerefli uğraşa başlıyalı.
Şu âna kadarki sicilim, eh, oldukça başarılı.
Ama bu, benim kişisel yeteneğimden çok,
Toplumca hapse düşkünlüğümüzden olmalı.
*
''Asker Millet'' diye bilinirdik 12 Mart'tan önce,
Şimdi ise, yediden yetmişe, hapisâneciyiz milletçe.
*
25 Kasım, 1973 (Sayfa: 113)


*
AÇÇ.! AÇÇ.! AÇÇ.! diye haykırıyor yüzlerce mahkûm..
Canımız yanmış gibi değil,
Canımız yana yana
Haykırıyoruz sahnedeki kadına:
AÇÇ.! AÇÇ.! AÇÇ.!
Bir koçbaşı gibi zorluyor duvarları çığlığımız..
*
Açız çünki,
Açız..
Hem sade
O kadına
Ve kadınlara değil,
Güneşe,
Yeşile,
Toprağa
Ve açık havaya açız,
Adam gibi çalışmaya,
İnsan gibi yaşamaya da açız..
Onun için de işte,
Sahnedeki kadınla değil asıl,
Bu düzenin bazına asılıyoruz,
AÇÇ.! AÇÇ.! AÇÇ.! diye haykırıyoruz.
*
Kilitleri aç.!
Kelepçeleri aç.!
Demir kapıları aç.!
AÇÇ.! AÇÇ.! AÇÇ.!
Açız çünki,
Açız..
Hem sade
İçerde değil.!
Güneşe,
Yeşile,
Toprağa,
Açık havaya,
Adam gibi çalışmaya,
İnsan gibi yaşamaya
Sade içerde değil,
Dışarda da açız..
Onun için de işte,
Sahnedeki kadına değil asıl,
Bu düzenin bazına asılıyoruz,
AÇÇ.! AÇÇ.! AÇÇ.! diye haykırıyoruz.
Bize okul,
Bize yol,
Bize fabrika aç.!
AÇÇ.! AÇÇ.! AÇÇ.!
*
Gine de nazlanıyor sahnedeki rakkas..
Bu açmaza son çare,
Bi açık versin diye bakıyoruz,
Canımız yanmış gibi değil,
Canımız yana yana haykırıyoruz:
AÇAMAZ.! AÇAMAZ.! AÇAMAZ.!
Ama hâlâ anlamıyor ki düzenbaz,
Gönülhoşluğuyla o açmazsa eğer,
Fırladığımız gibi bu TARİH denen sahneye,
AÇÇ.! dediklerimizi biz
Kendi ellerimizle açaca'az.!
*
30 Kasım, 1973 (Sayfa: 115-119)


*
-----------------------------Düzeltme
*
4 Aralık 1973 günü Cumhuriyet'de
Descartes'ın ünlü sözüne atfiye
DÜŞÜNÜYORUM, O HALDE YOKUM diye
Bir karikatürü çıktı Ali Ulvi dostumuzun.
Ama aslı, yâni Latincesi ve doğrusu:
COGİTO ERGO mahpuSUM
olacak bunun. (Sayfa: 131)


*
Gorki'nin kahramanlarından Yakov, yedi yaşında bir çocuk, arkadaşına soruyor:
--- İlya, diyor, bu kadar küçük gözlerle insanlar nasıl olup da herşeyi görebiliyor.? Koca bir kasabayı görebiliyorlar.? Şu caddeyi düşün bikez.! Nasıl olup da senin gözüne sığıyor.?
---Pekiy ama, Yakov, diyorum ben de, şu cezaevindeki bini aşkın mahkûmun, koca koca adamların yıllardır dünyaya duydukları özlemle o kocaman kocaman olmuş gözlerini düşün bikez.! Nasıl olup da bunca göz bu dört duvar arasına sığıyor.?
*
Üç Arkadaşın Zor Günleri, Maxim Gorki, Günce Yayınları
(Sayfa: 132)


*
Gücüme gidiyor bu Allah kurtarsın.! lâfı.
Müdürü gelir: Allah kurtarsın.!
Savcısı gelir: Allah kurtarasın.!
Gardiyanı gelir: Allah kurtarsın.!
Bi hal olduk, Allah bilir, günde kaç posta
Allah tarafından kurtarıla kurtarıla.
Oysa biz, insanları kurtarma zahmetinden
Kurtarmak için Allah'ı
Düştük, değil mi, bu yola.? (Sayfa: 135)


*
Hiç durma, Can, sök gözlerinden
O sinsi sinsi büyüyen nergisi.!
Ondan geliyor bu başdönmesi..
Pekiy ama nedendi öyleyse
Karanlık tellerin orda konuşurken benimle
O arkadan gelen sinsi ışığa
İkide bir başını döndürmesi.?
Ondan mı acaba başımın dönmesi,
Bu açlıktan beter kıskançlık.?
Hiç durma, Can, sök gözlerinden
Bu sana yaraşmayan nergisi.!
Bir bahçıvan gibi güvençli olmalı
Marksist adamın sevgisi.! (Sayfa: 136)
*****
*
''Sarka-tutuna indim aşağı,
Su çaldım maymunlamış yüzüme,
Bi de çiş edeyim, dedim.
Tıkanmış gene kubur,
Kocaman bir bok yüzüyor üstünde,
Mağrur, Cermen ve vakur,
Bi bok sanıyor kendini.. haklı olarak.!
Küçük aptestimle bozdum saltanatını.'' (Sayfa: 139)
*****
*
Komünizm elektriklendirilmiş Sosyalizmdir,
Demişti Lenin.
Bu târife ârif oldukları için mi acep
Karışık ism-i fâil birtakım örgütlerin
Yakaladıkları yerde, şu son birkaç yıldır
Sosyalistlerin organlarına elektrik vermeleri.? (Sayfa: 145)
*****
*
ADALET KAZAN,
BİZ KEPÇE. (Sayfa: 149)





Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...