30 Eylül 2021 Perşembe

Fethiye Çetin - Anneannem

 

Arka Kapak:
*
Bu coğrafyada yaşayan herkesin şu ya da bu şekilde bildiği ama üzerinde konuşmamayı tercih ettiği saklı yaşamlar. Ermeni ve Hıristiyan iken Türk ve Müslüman olmuş binlerce çocuktan biri:
Heranuş ya da diğer adıyla Seher.
Torunu Avukat Fethiye Çetin anneannesi hakkındaki gerçeği yıllar sonra öğrendi. Anneannesinin akrabaları Gadaryanlara ise onun ölümünün ardından ulaşabildi. Konuşacak çok şey, sorulacak çok soru vardı.
"Yaşamı boyunca akla hayale gelmeyecek zorluklara göğüs germiş, çocuklarının ve yakınlarının karşısına çıkan engellerle baş etmiş bu kadın, gerçek kimliği söz konusu olduğunda neden kendini bu kadar çaresiz hissediyordu.? Neden ailesini ve kimliğini savunamıyor, isteklerinin arkasında duramıyordu.?
Anneannemin her acı hatırayı anlatıp bitirirken tekrarladığı cümlede gizli belki de bu soruların cevabı: O günler gitsin, bir daha geri gelmesin..
*****
*****
''Annem çok acı çektiğini anlatmak için elini sol memesinin üstüne koyar ve ''Tam şuram, tam şuramda bir yer, sızım sızım sızlıyor,'' derdi.'' (Sayfa: 9)

*****
*****

''Cami avlusunun en kuytu köşesine sinmiş kadınlarla bekleşiyoruz. Öyle çaresiz bekleşir ve yeni gelenlerle sarılıp ağlaşırken erkek kalabalığından biri, yanımıza hızla ve telaşla gelip sordu:
''Seher Teyzenin annesiyle babasının adı nedir.?''
Bu soruya hemen cevap gelmedi kadınlardan. Sessizlik ve karşılıklı bakışmalar dikkati çekecek kadar uzadı. Bir süre sonra sessizlik yine kadınlar arasında biri, Zehra Teyzem tarafından bozuldu:
''Babasının adı Hüseyin, annesinin adı Esma.''
Teyzem bu isimleri söyler söylemez bakışlarını, onay bekler gibi bana çevirdi ya da bana öyle geldi.
Soruyu soran adam, bu ketum kadın kalabalığından beklediği cevabı sonunda koparmış olmanın rahatlığı ve musalla taşının önünde birikmiş erkek kalabalığına yönelmişken yüreğimden kopup gelen ve sessizliği yırtan şu sözler, kendiliğinden ağzımdan döküldü:
''Ama bu doğru değil.! Onun annesinin adı Esma değil, İsguhi. Babası da Hüseyin değil, Hovannes.!'' (Sayfa: 10)

*

''ANNESİNİN ADI ESMA, babasının adı Hüseyin olmadığı gibi kendi adı da Seher değil, Heranuş'tu onun.'' (Sayfa: 11)

*****
*****

''Uzun kış gecelerinin en büyük eğlencelerinden biri dervişlerin gelişiydi. Köy ahalisi dervişlerin etrafında halka olur, onların şişlerle ve kızgın sobayla yaptıkları gösterileri korku, şaşkınlık ve hayranlıkla seyrederlerdi. Demir şişler bir yanaktan girip öbür yanaktan çıkardı ama bu şişlere bir damla bile kan bulaşmazdı. Kızgın soba kucaklanır ancak kucaklayan dervişlerin ellerinde kollarında yanıklar oluşmazdı. Heranuş bu işe çok şaşardı.'' (Sayfa: 15)


''BABAM ÖLDÜKTEN SONRA hiç oyuncağım olmadı. Oyuncağım olsun diye bir isteğim de. Ama bir müzik aletimin olmasını, bu isteğimi dile getirmesem de hep çok istedim. Akranlarım evcilik oynarken ben bulduğum tahta parçasının üzerine teller gerer, onlardan farklı sesler çıkarmaya çalışırdım. Bazen tellerin yanında çeşitli kalınlıkta lastikleri de tahtanın üzerine gerer, bunların gerginliklerini çıkan sese göre ayarlardım.
Sonra bir gün Mahmut Dayım, küçük dayıma, (Mesut Dayıma) bir mandolin aldı. Mesut Dayım o sırada Diyarbakır'da yatılı okulda okuyordu ve mandolini yanında götürdü. Tatili dört gözle beklemeye başladım. Mesut Dayım eve gelecek diye. Tabii en çok mandolini getireceği için.
Mesut Dayım, ''Tren gelir, hoş gelir'' türküsünü öğrenmişti ve eve geldiğinde bize bunu çaldı. Bütün dikkatimle onu izledim. Sonra elime mandolini aldım ve bu türküyü ondan dıuyduğum gibi çalmaya başladım.
Mandolini elime alır almaz nasıl çalabildim bilmiyorum ama ev halkı bunu görünce, mandolinin bana bırakılmasına karar verdi.'' (Sayfa: 30)


''Dedem bir ikindi namazından eve döndüğünde, yine mandolin elimde bir konser hazırlığındaydım. Geldiğini belli etmek için her zaman yaptığı gibi öksürerek, öksürüğe benzer sesler çıkararak içeri girdi.
Bu gürültülü patırtılı girişten amaç, dedemden gizli yapılması muhtemel şeyler için kadınlara, çocuklara toparlanma fırsatı vermekti. Örneğin, annem dedem hariç herkesin yanında sigara içerdi. Dedem bunu bilirdi, bilmezden gelir, onu utandırmamak için de her gelişi gürültülü olur, sigara içiyorsa anneme sigarasını söndürmesi ve izlerini yok etmesi için zaman tanırdı.
O gün de gürültülü giriş faslının ardından ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Sonra, bana bakarak, ve herkesin duyacağı şekilde:
''Bugün, camide hoca, bu mandolin üzerine vaaz verdi,'' dedi. Bütün dikkatleri üzerinde topladığına emin olduktan sonra devam etti:
''Mandolin çalmak günahmış. Hoca, çocuklarınıza mandolin alarak günaha girmeyin; mandolin kursu yerine onları Kuran kursuna gönderin, dedi.''
Anneannem tereddütsüz ve hiç vakit geçirmeksizin ortaya atılıp dedeme, ''Bunları hoca mı söyledi.?'' diye sorarak emin olmak istedi.
Dedemden ''Evet aynen böyle söyledi,'' cevabını duyduktan sonra, öfkeyle söylendi: ''Boynu altında kalsın o hocanın. Mandolin niye günah oluyormuş.? Kendisinin ya da çocuklarının mandoline istidadı olsaydı böyle demezdi.''
Sonra dedeme çıkıştı: ''O cahil hocaların aptal sözlerini bu eve getirme.'' Duruma zamanında el koyup dedemi susturduktan sonra başıyla da bana devam etmem için onay verdi. Anneanneme minnet duydum. Ancak, camide duyduklarına dedem de pek inanmamış olacak ki, sustu ve bu olaydan sonra, mandolin-vita kutusu konserleri hiçbir engelle karşılaşmadı.
Dedem ve anneannem namazında niyazında, dini bütün insanlardı. Ama anneannem, yobazlığa ve mantıksızlığa hiç gelemez, mantıksız bulduğu sözlere, bunu bir imam dahi söylemiş olsa cesaretle karşı çıkar, etrafındakileri de uyarır, etki altında kalmaya müsait dedemi de böyle sarsarak kendine getirirdi. (Sayfa: 32-33)

*****
*****

ÖLÜM İLANINI Agos'a verdim.
*
Onun adı Heranuş'du. Herabet Gadaryan'ın torunu,
Üskühi ve Ovannes Gadaryan'ın biricik kızları idi.
Palu'ya bağlı Habab köyünde dördüncü sınıfa kadar
mutlu bir çocukluk yaşadı.
Birden, ''o günler gitsin bir daha gelmesin'' dediği
acılarla dolu zamanlar yaşanmaya başlandı.
Heranuş tüm ailesini kaybetti ve onlarla bir daha
görüşemedi. Yeni bir ailesi, yeni bir adı oldu.
Dilini, dinini unuttu, yeni bir dili ve dini oldu, hayatı
boyunca bunlardan hiç şikâyetçi olmadı ama adını,
köyünü, anasını, babasını, dedesini ve yakınlarını
hiç mi hiç unutmadı. Bir gün onlara kavuşma,
onlarla kucaklaşma umuduyla 95 yıl yaşadı. Belki
bu umutla uzun yaşadı, bilincini son günlere kadar
yitirmedi. Heranuş nenemi geçen hafta kaybettik
ve onu sonsuzluğa uğurladık. Sağlığında
bulamadığımız yakınlarını (yakınlarımızı) bu ilan
vasıtasıyla bulmayı, acıları paylaşmayı umuyor,
''o günler gitsin, bir daha yaşanmasın'' diyoruz.
*
Fethiye Çetin, 11 Şubat 2000, Agos Gazatesi. (Sayfa: 79)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...