1 Kasım 2018 Perşembe

Anton Çehov - Martı

Anton Çehov - Martı
Arka Kapak:
*
Çehov 1895'te tiyatro eleştirmeni ve dramaturg A.S Suvorin'e yazdığı mektupta Martı'dan şöyle söz eder:
''Üç kadın, altı erkek karakterin yer aldığı, manzaralı (göl görünecek arkada) dört perdelik bir komedi; bolca edebi lakırdı, az aksiyon, seksen kilo kadar da aşk.. Tüm dramaturji kaidelerinin aksine piyes forte başlayıp, pianissimo bitecek.''
Gerçekten de bu oyunda 19. yüzyılın geleneksel olay örgüsünü tersyüz etmiş, tıpkı Martı'daki genç oyun yazarı Treplev gibi, yeni biçimler keşfetmiştir. Gerçek hayata öykünerek dünyevi, gündelik ve sıradanla, önemli ve ciddi olanı yan yana getirmiştir. Oyunun karakterleri kendileriyle, hayattan beklentileriyle, özlemleriyle fazlasıyla meşguldür. Hepsi de başarı, mutluluk ve bütünlük arayışındadır. Onlarda ağır basan başka bir yerde olma özlemi; fırsatların boşa harcandığına, umutların boşa çıktığına dair bir duygu Çehov'un başlıca karakteristiğidir.
Anton Çehov - Martı
''..Hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda..'' (Sayfa: 28)
Anton Çehov - Martı
''.. Bugün bu martıyı öldürmek alçaklığında bulundum. Onu ayaklarınızın dibine bırakıyorum.'' (Sayfa: 37)
***
''.. Kendimden rahat yoktur bana. Tanımadığım birilerine bal vermek için kendi hayatımı yok ettiğimi, en güzel çiçeklerimin tozunu yağmaladığımı, çiçeklerin kendilerini de koparıp köklerini ayaklarımın altında ezdiğimi hissederim..
(..)
En güzel yıllarım olan gençliğimde, yazarlığa başladığım o yıllarda da yazmak sürekli bir ıstıraptı benim için. Küçük yazar, hele şansı da yardım etmiyorsa, bir fazlalık gibi hisseder kendini. Beceriksiz, sakar, diken üstünde gibi tedirgindir. Karşı konulmaz bir güç, edebiyat ve sanat çevrelerine çeker onu. İnsanların gözlerine doğrudan doğruya ve cesurca bakmaya korkarak, silik ve ürkek, dolanıp durur ortalarda. Parasız bir kumar düşkününün korka korka kumar masalarına sokulması gibi. Okurlarımı tanımazdım, ama onları nedense hep dost olmayan, kuşkucu birileri olarak canlandırdım gözümde. Topluluktan korkardım, ürkütürdü beni ve ne zaman yeni bir oyunum sahnelenecek olsa, bana esmer seyirciler düşmanca bir tavır alıyor, sarışınlarsa umursamıyorlarmış gibi gelirdi hep. Of, ne korkunçtu bütün bunlar.! Ne ıstırap vericiydi.!'' (Sayfa: 41-42)
(..)
''.. Kendimi hiçbir zaman sevmedim. Bir yazar olarak hoşlanmam kendimden. Daha da kötüsü kafam puslu gibi hep, çoğu kez ne yazdığımın farkında bile değilim.. Bakın şu gölü, ağaçları gökyüzünü, doğayı seviyorum, hissediyorum, içimde bir tutku, karşı konulmaz bir yazma isteği uyandırıyorlar. Fakat sadece bir doğa betimcisi değilim ki ben, ülkemin yurttaşıyım aynı zamanda. Yurdumu ve onun insanlarını seviyorum. Yazdıklarımda halktan, onun çektiği acılardan, geleceğinden, bilimden, insan haklarından ve daha bunlar gibi birçok şeyden söz etmekle yükümlü olduğumu hissediyorum. İşte böylece çalakalem her şeyden söz ediyorum, dört bir yandan sıkıştırıyorlar beni, kızıp öfkeleniyorlar ve benköpeklerin kovaladığı küçük bir tilki gibi ordan oraya atıyorum kendimi.. Hayat ve bilim ileriye doğru gitmekteyken, hep geri, geri kaldığımı hissediyorum, tıpkı istasyona geldiğinde az önce kalkmış olan trene yetişmesinin olanaksız olduğunu gören bir köylü gibi.. En sonunda, bir doğa betimcisinden başka bir şey olmadığımı, geri kalan konularda iliklerime kadar sahte olduğumu hissediyorum.'' (Sayfa: 43-44)
***
''.. Küçük bir hikâye konusu. Çocukluğundan beri göl kıyısında yaşayan bir genç kız var, sizin gibi biri; tıpkı bir martı gibi seviyor bu gölü ve bir martı gibi de mutlu ve özgür. Günün birinde bir adam geliyor oraya, kızı görüyor ve yapacak başka bir işi olmadığından yazık ediyor kıza, tıpkı bu martı gibi..''
(Sayfa: 45)
***
''.. Eğer bir gün hayatım sana gerekecek olursa gel ve al onu..'' (Sayfa: 58)
***
''.. Ölüm korkusu hayvansal bir korkudur.. Onu alt etmek gerekir. Ancak ölümden sonraki hayata inananlar, bilinçli olarak korkarlar ölümden, çünkü günahlarının ağırlığı altında ezilirler.. Oysa siz, bir kere öteki dünyaya inanan biri değilsiniz; ikincisi ne günahınız var.? Yirmi beş yıl Adalet Bakanlığı'nda çalıştınız, hepsi bu.'' (Sayfa: 73-74)
***
''.. Ne güzel burası, kuytu. Rüzgârı işitiyor musunuz.? Bir cümle vardır Turgenyev'de: ''Böyle gecelerde, sıcak bir köşesi, bir yuvası olanlara ne mutlu.!'' Bense bir martıyım..'' (Sayfa: 87)
***
''Nina, nefret ettim sizden, lânetler yağdırdım; mektuplarınızı, fotoğraflarınızı yırtıp attım. Ama her an, bütün benliğimin, size sonsuza dek bağlı olduğunu biliyordum. Sizi sevmemek elimde değil Nina. Sizi yitirdiğim, yazdıklarımın yayınlanmaya başlandığı zamandan beri hayat dayanılmaz bir şey oldu benim için.. Sanki ansızın koparıldım gençliğimden ve bazen bu dünyada doksan yıldır yaşıyormuşum gibi geliyor bana. Size sesleniyor, ayaklarınızın bastığı toprağı öpüyor; nereye baksam yüzünüzü, hayatımın en güzel yıllarında bana ışıldayan o sevimli gülümsemenizi görüyorum.'' (Sayfa: 88)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...