#SabahattinAli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#SabahattinAli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mayıs 2022 Cumartesi

Sabahattin Ali - Bir Cinayetin Sebebi


Bir Cinayetin Sebebi adlı öyküde, bir katilin mahkeme savunmasını dinleriz. Kurbanı zannedilen nedenden değil, başka bir nedenden öldürdüğünü öğreniriz. Bu öykü, Sabahattin Ali'nin 20 yaşında kaleme aldığı bir öykü. Belki de ilk öyküsü.. (Sayfa: 9)

*
Bir Siyah Fanila İçin Öyküsü'nden:
*
''..kuvvetli bir kafanın sevince çeviremeyeceği ıstırap yoktur.'' (Sayfa: 30)
*
Değirmen Öyküsü'nden:
*
''..ama, bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey, ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kâfi mazeretler tedarik etmiştir.'' (Sayfa: 76)
*
''..bu bir kolu olmayan kızı seviyorum. Onu alamam, onu kaçıramam.. Halbuki o da beni seviyor. Bunu bana evvelsi gün ağlayarak söyledi. Gel; dedim, beraber kaçalım. Acı acı güldü, 'Ağam,' dedi, 'ben senden noksanım, bana sadaka mı veriyorsun.?' Onu nasıl sevdiğimi anlattım: 'Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun,' dedim, 'bir kalp bir koldan daha mı az değerlidir.?'..'' (Sayfa: 85)
*
''..sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi, kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir.'' (Sayfa: 92)
*
1929
*
BİRDENBİRE SÖNEN KANDİLİN HİKAYESİ ÖYKÜSÜ'NDEN:
*
''..bu iskelet bize o kadar yakındır ki, ondan korkmak için ancak bir insan kadar kör ve düşüncesiz olmalıdır.'' (Sayfa: 101)
*
''Ey her tarafımdan yavaş yavaş çekilen hayat, yalnız kafama ve gözlerime birik.!'' (Sayfa: 108)
*
KURTARILAMAYAN ŞAHESER ÖYKÜSÜ'NDEN:
*
''..''..Güzel yazıyorsun ey şair, derin ve azametlisin, fakat Fuzuli daha derin, Goethe daha azametli değil miydi.? Söyle, ihtiras ve çılgınlıkta Shakespeare'i, istihza (üzüntü, mutsuzluk) ve ıstırapta Dante'yi geçebilir misin.?''
Ve genç şair anlıyordu ki, bu büsbütün başka bir mahluktur. Kadınları hayran eden, çeken şeylerin buna tesiri yok. Çünkü bu kızın gözleri baktığı şeyleri görüyordu ve sinirlerinde hissetmek, kafasında düşünmek kabiliyeti vardı.'' (Sayfa: 114)
*
''Sakız gibi çiğnenmiş güzelliklerden, bir dua kadar çok tekrar edilmiş yeni fikirlerden eser bulunmayan bu çölde hiçlik ve.. güzellik hüküm sürüyordu.'' (Sayfa: 122)
*
BİR DELİKANLININ HİKAYESİ ÖYKÜSÜ'NDEN:
*
''Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegane tesellidir. Her eşyasını ayrı ayrı ve gayet iyi tanıdığım bu odada yalnız onlar her zaman için yen bir koku taşırlar. Her zaman söyleyecek birçok lafları vardır.'' (Sayfa: 133)
*
KIRLANGIÇLAR ÖYKÜSÜ'NDEN:
*
''Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa, 'dünyada neler gördünüz.?' dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki..'' (Sayfa: 171)
*
''Yaşadığımızın farkına varmayacak olduktan sonra ne diye yaşıyoruz.?'' (Sayfa: 172)

19 Şubat 2022 Cumartesi

Sabahattin Ali - Sırça Köşk

 

Beyaz Bir Gemi Öyküsü'nden:
*
"..sanat, yeryüzünde ve insanların içinde olup bitenleri, çöplükle sarayı aynı hakikatten uzak ve güzelleştirici örtüye bürüyen ay ışığı gibi, tatlı bir yalan bulutunun arkasından göstermeye mecburdu, sanat eserinden faydalanabilecek durumda olanlar, her şeyden önce avunmak, oyalanmak istiyorlardı; sanatkârın ekmeği de işte bu tatlı rüya meraklılarına bağlıydı." (Sayfa: 18-19)

Katil Osman Öyküsü'nden:
*
''Gözümde tüten ne şehirler, ne insanlar, ne de kırlar ve ormanlardı. Açık denizleri, etrafında duvar olmayan, uçsuz bucaksız yerleri arıyordum. Ama ruhumuz böyle gökyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.'' (Sayfa: 27)


Bahtiyar Köpek:
*
''Niçin hep acı şeyler yazayım.? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. ''Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin.?'' diyorlar. ''Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin.? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı.? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli.? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu.?''
Hiç olmaz olur mu.? Arayıp, bulup görmek lazım. Bunun için de kenarı köşeyi araştırmak istemez. Her şey apaçık ortada, göz önünde. Sade güler yüzlü, bahtiyar insanlar değil, bahtiyar köpekler bile var. Ben de karar verdim, bu sefer açlıktan, ızdıraptan, nefretten değil.. rahattan tokluktan, sevgiden bahsedeceğim.'' (Sayfa: 59)
*
''Hele cümle âlem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım.!'' (Sayfa: 62)
*
MASALLAR
*
Bir Aşk Masalı:
*
''Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir 'Ah.!' diyerek düşüp ölebilendir.'' (Sayfa: 127)
*
Koyun Masalı:
*
''Bu dünyada çobansız da, köpeksiz de yaşanabilirmiş. Ama bunu anlamak için her defasında bu kadar kanlı kurbanlar verecek olursak pek çabuk neslimiz kurur. Bari siz gözünüzü açın da, ileride başınıza yeniden itler, hele kendilerini kurt sanan palavracı itler musallat olursa, sürüyü canavarlara paralatmadan onları defetmeye bakın.!'' (Sayfa: 135)
*
Sırça Köşk:
*
''Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.'' (Sayfa: 141)

25 Ekim 2021 Pazartesi

Sabahattin Ali - Üç Romantik Hikaye (Kleist - Chamisso - Hoffman)

 

Arka Kapak:
*
Sabahattin Ali, Üç Romantik Hikâye’de çağlarını aşarak, günümüze ulaşan üç yazardan seçtiği birer hikâyeyi bir araya getiriyor: Heinrich von Kleist’tan “San Domingo’da Nişanlanma”, Adelbert von Chamisso’dan “Peter Schlemihl’in Acayip Sergüzeşti” ve E. T. A. Hoffman’dan “Duka ile Karısı”.
*
Tercüme Bürosu’nda Batı klasiklerini Türkçeye kazandırma amacıyla başlatılan çeviri seferberliğinin önemli bir parçası olan Alman klasiklerinin editörlüğünü de üstelenen Sabahattin Ali’nin Almancadan çevirdiği Üç Romantik Hikâye, ilk kez 1943’te Ankara Maarif Vekilliği tarafından yayımlanmıştır.
*
“Romantik cereyan, dünya edebiyatına verdiği eserlerden ziyade, Almanya’nın, hatta Avrupa’nın sanat ve fikir hayatına yaptığı tesirle anılır. Yalnız birkaç kişi, çığırlarının sınırlarını aşarak bütün insanlığın malı olacak eserler meydana getirmişler ve bu güne kadar canlılıklarını muhafaza etmişlerdir ki, biz bu kitapta bunlardan birer örnek vereceğiz.”
*
Sabahattin Ali


Heinrich von Kleist:
*
''Ruhunun kararsızlığı ve ateşliliği kadar, devrinin karışıklığına kurban giden bu büyük muharrir, yukarda söylediğimiz gibi, Almanya'nın en kuvvetli piyes muharrirlerinden biri olmakla beraber, en usta hikâyecileri arasında da yer almaktadır. Diğer romantik muharrirlerde olduğu gibi, hikâyelerinin kısır vakasını şairane sözlerle dolduracağı yerde, piyes muharrirliğinden gelen bir kudretle, asıl ehemmiyeti vakaya vermekte, karakterleri vakaya dayanarak yürütmeye muvaffak olmaktadır. Bu sahada, haksızlığa tahammül edemeyen bir adamın nasıl haydutluğa kadar gittiğini gösteren ''Michale Kohlhaas'' hikâyesi bir şaheserdir; ''Şili'deki Zelzele'', ''Markiz von O.'', ''Bulunmuş çocuk'' ve burada tercümesini sunduğumuz ''San Domingo'da Bir Nişanlanma'' hikâyeleri de, ilk sahifeden başlayarak insanı merakla saran ustaca yazılmış eserlerdir. Üslûbu oldukça ağır, cümleleri uzun ve biraz ağdalı ise, bunun sebebi, adeta ifrata varan bir ''fazla lakırdıdan kaçma ve lüzumlu olan hiçbir şeyi feda etmeme'' endişesidir. Hikâyede, vakanın yürüyüşünün veya şahısların karakterlerinin meydana çıkması için gerekli olmayan bir tek kelime bulmak imkânsız gibidir.
Tercüme ettiğimiz hikâye 1811'de yazılmıştır ve o zamanlar Fransız müstemlekesi olan Haiti adasındaki bir vakayı anlatmaktadır.'' (Sayfa: 12-13) #HeinrichVonKleist

San Domingo'da Bir Nişanlanma:


''..aynı vücudun iki elinin, yahut ağzın dişlerinin, biri öteki gibi yaratılmadı diye, birbirlerine kızmalarına benzemiyor mu.? Babam Kuba adasındaki San Yago'dandı; şimdi ben, gün ağarınca yüzümde beliren beyaz ışık belirtisine karşı ne yapabilirim.? Sonra, Avrupa'da gebe kalıp doğurduğum kızım, o kıtanın aydınlık günü yüzünde parlıyorsa, buna karşı ne yapabilir.?'' (Sayfa: 20)


Adelbert von Chamisso:

''Peter Schlemihl'in Acayip Sergüzeşti'' ''..Gölgesini kaybeden bir adamın macerasında kendi ruhunun dertlerini aksettirdi. Gerçi Chamisso bu eserinde böyle bir maksat güttüğünü inkâr etmemişse de, hikâyede kendi üzüntülerinin izi bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir dostuna yazdığı mektupta hikâyenin nasıl meydana geldiğini şöyle anlatıyor: ''Bir yolculukta şapkamı, bavulumu, eldivenlerimi, kısacası yanımda neyim var neyim yoksa hepsini kaybettim. Fouquè: gölgeni kaybetmedin mi.? diye sordu. Böyle bir şey olacak olsa ne olurdu diye düşündük. Sonra bir gün La Fontaine'in bir kitabını okuyorduk, burada kibar bir adamın bir toplantıda cebinden, oradakilerin istediği bir sürü eşya çıkardığı yazılıyordu. Ben de, tatlı dille istenecek olsa bu adam herhalde cebinden atla araba bile çıkaracak, dedim. İşte böylece ''Schlemihl'' tastamam hazırdı. Kırlık bir yerde, boş vaktim varken, yazmaya başlayıverdim.''
Fakat buna rağmen, belki kendisi de farkına varmadan ve istemeden, etrafının ona karşı vatansızlığından dolayı aldığı tavırdan duyduğu teessürü, burada şairane bir şekilde dile getirmiş oldu. İnsanların boş bir şeye, bir gölgeye ne kadar ehemmiyet verdiklerini, bu yüzden insanı nasıl bedbaht ettiklerini gösterdi. Kitap derhal meşhur oldu, bütün Avrupa dillerine, daha sonra Çinceye bile tercüme edildi.'' (Sayfa: 49-50)

Peter Schlemihl'in Acayip Sergüzeşti:

''Bu dünyada para, liyakat ve kıymete ne kadar tercih edilirse edilsin, gölgeye, hatta paradan da çok kıymet veriliyordu. Ve ben evvelce serveti nasıl vicdanıma feda ettiysem, şidi de gölgemi sırf para için vermiş bulunuyordum. Artık bu dünyada ben ne yapabilir, ne olabilirdim.?'' (Sayfa: 57-58)


''Demir zincirlerle sımsıkı bağlanmış olan bir kimseye kanat fayda eder mi.? O, bu kanatlara rağmen, hem de daha müthiş bir şekilde, ümitsizliğe düşer.'' (Sayfa: 62)


''..dünyada pek talihsiz bir şekilde gölgesini kaybetmiş bir adama yalancı bir gölge resmedebilir misiniz.?'' (Sayfa: 62)
*
''Benim yapabileceğim yalancı boy gölgesi, ancak, bu adamın en küçük bir hareketinde tekrar kaybedeceği bir gölge olabilir. Hele, bizzat sizin hikâyenizden anlaşıldığı gibi, kendi anadan doğma gölgesine bu kadar az bağlı olan bir kimse için.. Gölgesi olmayan güneşe çıkmaz, bu en akıllıca ve en emin yoldur.'' (Sayfa: 63)


''..o zaman seni kaybedince nasıl ağladıysam, şimdi seni içimde de kaybettiğime öyle ağlıyorum. Bu kadar ihtiyarladım mı.? Ey hazin akıllılık.! O zamanların bir tek kalp çarpıntısı, o çılgınlığın bir ânı geri gelse.. Fakat hayır.. Senin acı akıntılı, engin, ıssız denizinde tek başıma duruyorum ve son şampanya kadehinden son perinin fışkırdığı zaman çoktan geçti.'' (Sayfa: 66)


''Aziz dostum, hafiflik ederek ayağını doğru yoldan dışarı atan bir kimse, farkında olmadan başka yollara sapar ve bu yollar onu aşağı, daima aşağı götürür. Ondan sonra gökyüzündeki yol gösteren yıldızların pırıltısına beyhude yere bakar.'' (Sayfa: 86)


''Şeytan, insanların tasavvur ettiği kadar, siyah ruhlu değildir.'' (Sayfa: 91)


''..sen, dostum, insanlar arasında yaşamak istiyorsan, her şeyden evvel gölgeye, sonra paraya hürmet etmesini öğren. Eğer yalnız kendin için ve içindeki iyi tarafın için yaşamak istiyorsan, o zaman nasihate ihtiyacın yok.'' (Sayfa: 105)
*
EXLICIT (Ortaçağda kullanılan ''Explicirus est liber'' (kitap bitti) tabirinin kısaltması.


E. T. A. Hoffmann:

*

Hoffmann'ın böyle başıboş bir hayal âlemine dalan eserleri hakkında zaman, yavaş yavaş hükmünü vermiş, bunlardan bir kısmı artık bugünün insanı tarafından okunmaz olmuştur. Fakat onun cadısız, perisiz, hayaletsiz birtakım hikâyeleri de vardır ki, yazılalı yüz seneyi geçtiği halde kıymetlerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdir. Bu eserler, kendini israf etmese, bu büyük muharririn neler yaratabileceğini göstermektedir.
''Fıçıcı Usta Martin ile Kalfaları'', ''Das Fraulein von Scudery'', ''Ceviz Kıran'la Fare Kralı'', ''Altın Çanak'', ''Küçük Zeches'', ''Şövalye Gluck'', ''ie-Fermate'', ''Rat Krespel'' ve burada tercümesini sunduğumuz ''Duka ile Karısı'' bunlar arasındadır. Gerçi bunlarda da yer yer cadı karılar, olmayacak hayaller işe karışmaktaysa da, gündelik hayatın mantığı hiçbir zaman büsbütün kaybolmamaktadır.
Hoffmann, ciltler dolduran daha birçok eserler yazdıktan sonra, ağır bir belkemiği hastalığına tutulmuş, kötürüm olmuş, korkunç acılar içinde uzun zaman kıvranarak, 46 yaş gibi tam eser verebilecek olgun bir çağda, 22 Haziran 1822'de, ölmüştür.
Tercümesini sunduğumuz hikâyenin Almanca ismi ''Doge und Dogaresse''dir. 1819'da yazılmıştır. Muharririn, Berlin'de bir resim sergisinde gördüğü bir tablodan nasıl meraklı bir hikâye çıkarabildiğini göstermekte, aynı zamanda, eski Venedik'le oradaki hayat hakkında gözlerimizin önüne unutulmaz tablolar çizmektedir.'' (Sayfa: 107)

Duka ile Karısı:

*

''Kış bile ne kadar sert ve soğuk olursa olsun, en nihayet ılık batı rüzgârlarının üzerinde, kendisine doğru gelen güzel Tanrıçaya kollarını hasretle açıp uzatmıyor mu.? Sonra onu donmuş göğsüne bastırınca, yumuşak bir ateş damarlarını dolaşınca, buz ve kar nerede kalıyor.?'' (Sayfa: 120)


''Ah, bu dünyada böyle ümitsiz bir yalnızlığa mahkûm olmak.. Vaziyetim ne kadar iyi olursa olsun, bu beni her türlü sevinçten uzak tutuyor..'' (Sayfa: 127)



''İz bırakmadan kaybolan şeyin, izi olur mu.?'' (Sayfa: 128)


''Gece rüzgârının fısıltısını duyuyor musun.? Denizin hasret dolu şikâyetlerini duyuyor musun.? Asıl küreklere benim cesur gemicim, asıl küreklere.!'' (Sayfa: 129)


''Ümidin altın çiçeği âşıklara açmaz da kime açar.?'' (Sayfa: 140)

7 Aralık 2020 Pazartesi

Sabahattin Ali - Bütün Şiirleri (Hazırlayan: Atilla Özkırımlı)



''Hep bir olumsuzluk dile gelir şiirlerinde. Aşkı olumsuzdur; çünkü karşılık görmez, sever ama sevilmez. Yalnızdır; çünkü terk edilmiştir, dostsuzdur, güvenebileceği kimse yoktur. Karamsardır; çünkü yalanın egemen olduğu bir dünyada yaşamaktadır, yapmacıktır her şey, gösterişten ibarettir. Umutsuzdur; çünkü insanı tanıdıkça insandan uzaklaşmaktadır. Sonunda kendisine dayanır. Bu açıdan duygularını anlatmak için bir araçtır sanki şiirleri.'' (Sayfa: 10)


''Sabahattin Ali'nin bütün şiirlerinin bir araya getirilmesinde Asım Bezirci'nin büyük emeği geçmiştir. Özellikle sanatçının yayımlamadığı, çoğunu arkadaşlarına gönderdiği gençlik denemelerini bulup gün ışığına çıkaran odur.
Bezirci'nin bu çabası ve Boratav'ın yayımladığı belgeler, Sabahattin Ali'nin dostlarına yazdığı mektuplara şiirler eklediğini, kimi de onlara şiir biçiminde mektuplar yazdığını göstermektedir. '' (Sayfa: 12)
*****


''Sabahattin Ali'de iç cevheri vardır. Yapmacığa ve gülünce düşmeden halk tarzında şiirler yazabilmesi onun hesabına kaydedilecek büyük bir muvaffakiyettir.''
*
Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye, 2.4.1934 (Sayfa: 14)
*****
''Dünyada pek çok hatalar yapmışımdır, fakat bunların bir tanesi gayri kabil-i tamirdir. Ve beni her zaman üzecektir: Ben bu şiirleri kitap halinde çıkarmamalı idim.. Başkalarının fikirlerini bir tarafa bırakalım, bu manzumelerin kaç paralık şeyler olduğunu ben herkesten iyi bilirim.''
*
Sabahattin Ali (Sayfa: 18)


''..Ben belki herkesten daha çok yaşamaktan zevk duyabilirim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki içersi benim kadar hayat dolu pek az insan vardır, fakat her şeyin fazlası gayri tabii neticeler verir. Ben o kadar çok o kadar başka, o kadar mütenevvi yaşamak istiyorum ki, bu arzu beni diğer yaşayanlardan ayırarak hayatımı, beni canımdan bezdiren hadiselerle dolduruyor ve ben yaşamamayı istiyorum..''
*
Sabahattin Ali'nin Özel Mektupları ''İki Gözüm Ayşe''
Haz. Ayşe Sıtkı İlhan - Doğan Akın (Sayfa: 20)


''Şairin özgürlükle bağdaştırdığı imgeler genellikle tabiattan alınmıştır. Asım Bezirci Sabahattin Ali'nin şiir kitabını Dağlar ve Rüzgâr koymasının tesadüfi olmadığına dikkat çeker. Gerçekten de gerek yüceliği simgeleyen dağlar, gerekse özgürlüğü anlatan rüzgâr, kitaptaki şiirlerde sık sık geçer. Ayrıca, her iki imge de zaman zaman Sabahattin Ali'nin insanlardan uzaklaştığını, onlardan farklılaştığını anlatacaktır.'' (Sayfa: 21)


''Şair, ''Köprünün Çocukları'' adını verdiği bölümdeki aynı adlı ilk şiirinde geleceğin suçluları olan sokak çocuklarının durumundan herkesin sorumlu olduğundan söz ederken ''Köprünün Geceleri''nde sarhoş olduğu bir geceyi anlatır.
*
Dip Not: Muvaffak Şeref bu şiiri yazmak için sabaha kadar köprüde kaldıklarını söyler.
Kemal Bayram, Sabahattin Ali Olayı. (İstanbul: Yenigün Yayınları), s. 295 (Sayfa: 23)


''O, sanatın bir gayesi olduğuna inanmaktadır: ''Sanatın bir tek ve sarih maksadı vardır: İnsanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselme arzusunu uyandırmak. ..Bu taktirde de endividüalizmden mümkün olduğu kadar hayata, muhite dönmek, muhitten birçok şeyler almak ve muhite birçok şeyler vererek yazmak lazımdır.''..'' (Sayfa: 27)
*****
''Sanatta sadece hakiki sanat, yani içinde geliştiği kitleye organik bağlarla bağlı olan ve bu kitleye bir şeyler vermek isteyen sanatla, kendi içine kapanık gaflet uykusuna yatmış yalancı oyunlar davası vardır.''
*
Sabahattin Ali (Sayfa: 27)


*
''Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.''
*
Atsız Mecmua, (7), 15 Aralık 1931 (Sayfa: 31)


''Sana kökümde yer versem
Gölgemi üstüne gersem..
Hey rahat isteyen sersem.!
Rahat beni altımdadır.''
*
1933 (Sayfa: 32)


*
Göklerde kartal gibiydim,
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.
*
Yâr olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.
*
Coşkundum pınarlar gibi,
Sarhoştum rüzgârlar gibi;
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim.
*
Ekmeğim bahtımdan katı,
Bahtım düşmanımdan kötü;
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum.
*
Kimseye soramadığım,
Doyunca saramadığım,
Görmesem duramadığım
Nazlı yârimden ayrıldım.
*
1932 (Sayfa: 36)


*
Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.
*
Ey gönül, acayip huyun,
Boğazından geçmez tayın,
Acır testindeki suyun;
Aklına nazlı yâr gelir.
*
Gözlerin uzağa bakar,
Kimden ne beklediğin var.?
Yâr semtinden gelen rüzgâr:
''Seni unuttu.!'' der gelir.
*
Bakmazsa senin yüzüne
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene
Hapiste yatan hor gelir.
*
Ayağında gezen itler,
Başının üstünden atlar;
Hapise düşen yiğitler
Yâri dışarda kor gelir.
*
1933 (Sayfa: 37)


*
Burda çiçekler açmıyor,
Kuşlar süzülüp uçmuyor,
Yıldızlar ışık saçmıyor,
Geçmiyor günler, geçmiyor.
*
Avluda volta vururum;
Kâh düşünür, otururum,
Türlü hayaller görürüm;
Geçmiyor günler, geçmiyor.
*
Gönülde eski sevdalar,
Gözümde dereler, bağlar,
Aynada hayalim ağlar,
Geçmiyor günler, geçmiyor.
*
Dışarda mevsim baharmış,
Gezip dolaşanlar varmış,
Günler su gibi akarmış..
Geçmiyor günler, geçmiyor.
*
Yanımda yatan yabancı,
Her sözü zehir gibi acı,
Bütün dertlerin en gücü;
Geçmiyor günler, geçmiyor.
*
1933 (Sayfa: 38)


*
Ey yâr, bu acı demlerde
Sen koru benim aklımı..
Karardım kaldım damlarda,
Aydınlat benim yolumu..
*
Nefesin esen rüzgârda,
Saçların savrulan karda,
Yerde, gökte, bulutlarda,
Ararım nazlı gülümü..
*
Karanlık göklerde aysın,
Kurak ovalarda çaysın,
Bir tek inandığım şeysin,
Uzattım sana elimi..
*
Düşmanlar gülüp sevinsin,
Dostlar arkasını dönsün..
Benim güvendiğim sensin,
Kırmazsın benim gönlümü..
*
Bir gün şu damlardan çıksam,
Gelip önüne diz çöksem..
Ağlayıp içimi döksem..
Anlatsam sana halimi..
*
1933 (Sayfa: 39)


*
Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma..
*
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma..
*
Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma..
*
Dertlerin kalkınca şaha
Bir küfür yolla Allaha..
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma..
*
Kurşun ata ata biter;
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma..
*
1933 (Sayfa: 40)


*
Kaygusuz, deli bir kuştum,
Senin dalına kondum hey.!
Yüksek yerlerde uçmuştum,
Ayak ucuna indim hey.!
*
Denizler gibi derindim,
Gözlerine sığ göründüm.
Karlı dağlardan serindim,
Sana sokuldum, yandım hey.!
*
Tükenmez mihnetler çektim,
Kanlı gözyaşları döktüm,
Akıllılara örnektim,
Divânelere döndüm hey.!
*
Âşıklar sana ne yapsın.?
Dudaklar nereni öpsün.?
Sen bir acayip şarapsın,
Daha içmeden kandım hey.!
*
Yâdını düşürmez dilim,
Sana ulaşır her yolum;
Kirli, günahkâr bir kulum,
Yüzüne bakıp yundum hey.!
*
1932 (Sayfa: 44)


*
''Dik yamaçların selisin,
Sen benden daha delisin.
Şimdi kimlerin kulusun.?
Başını eğemediğim.!''
*
1932 (Sayfa: 47)
*****
*
Gönlümü avutamadım,
Seni söküp atamadım,
Ben bahtımı tutamadım,
Yâr, seni unutamadım.
*
Bahtın lûtfuna ermişim,
Gönlümü sana vemişim.
Meğer ne çok severmişim,
Yâr, seni unutamadım.
*
Gönül bir acayip deli,
Yârin azâdolmaz kulu.
Bilemedim neylemeli.?
Yâr, seni unutamadım.
*
Kalksam gönlümü azâda
Eski günler gelir yâda;
Bu nisyan dolu dünyada
Yâr, seni unutamadım.
*
Kendimi aldırdım gama,
Yerleştin kaldın kafama;
Unutmak istedim ama
Yâr, seni unutamadım.
*
Atsız Mecmua, (17), 25 Eylül 1932 (Sayfa: 48)


*
Geçmedi yâre sözümüz,
Yollarda kaldı gözümüz,
Yere sürüldü yüzümüz,
Böyleymiş kara yazımız.
*
Çiçekler açılmaz oldu,
Pınarlar içilmez oldu,
Yâr bize gülmez oldu,
Böyleymiş kara yazımız.
*
Bu bahtımızın işidir;
Bu her işlerin başıdır:
Yâr başkasının eşidir,
Böyleymiş kara yazımız.
*
Yalnız ona yâr demiştik,
Onda bir şey var demiştik,
O bizi anlar demiştik,
Böyleymiş kara yazımız.
*
Hey gönül gene bu gece
Kederin geceden yüce;
Gel susalım beraberce:
Böyleymiş kara yazımız.
*
Atsız Mecmua, (12), 15 Nisan 1932 (Sayfa: 50)
*****
*
Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.
*
Başkalarına gülsem de,
Senden uzakta kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sana vurgunum.
*
Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gel sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum.
*
Gönlüm seninkine yârdı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı..
Ben gene sana vurgunum.
*
İtilmiş, tekmelenmişim,
Doğduğum günde yanmışım,
Yalnız sana güvenmişim;
Ben gene sana vurgunum
*
1931 (Sayfa: 52)
*****
*
Göklerin yüzü güldü mü
Dünyaya geldiğin zaman.?
Azgın sular duruldu mu
Dünyaya geldiğin zaman.?
*
Güneşler gibi tek miydin.?
Ay ışığından ak mıydın.?
Böyle nazlı çiçek miydin.?
Dünyaya geldiğin zaman.?
*
Yıldızlar halin sordu mu.?
Bulutlar selam durdu mu.?
Yerlerin kalbi vurdu mu
Dünyaya geldiğin zaman.?
*
Aşkını candan duymuşum,
Canım yoluna koymuşum.
Tam dokuz yaşındaymışım
Dünyaya geldiğin zaman.
*
Kimbilir nasıl güzeldin,
Göklerden yere süzüldün..
Benim alnıma yazıldın
Dünyaya geldiğin zaman.
*
1933 (Sayfa: 53)
*****
*
Arzularım muayyen bir haddi aşınca
Ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca
Bir ihtiras duyup vahşi maceralara
Çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
Tanrıların başı gibi başları diktir,
Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
Ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
Bakıyorum aşağlarda kalan hiçliğe.
*
Bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır.
Rüzgâr burda tek başına bir hükümdardır.
Burda insan duman gibi genişler, büyür.
Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür.
Buralarda her düşünce sona yakındır,
Burda her şey bizden uzak, ''O''na yakındır.
Burda yoktur insanların düşündükleri,
Rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri.
Yanağıma çarpar geniş kanatlarını,
Ve anlatır mâbutların hayatlarını.
Arasıra kulağını bana verdi mi,
Ben de ona anlatırım kendi derdimi.
*
‘'Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgar.!
Benim artık yalnız sana itimadım var.
Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
Etrafımın sözlerine aklım ermedi,
Etrafım da bana asla kulak vermedi.
Senelerden beri hâlâ anlaşamadık,
Ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık.
Gözlerimde hakikati sezen bir nurla
Etrafımı süzüyorum biraz gururla.
*
Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
En büyük şey, en asil şey küçülür burda.
Burda yalan para eden biricik iştir,
Burda her şey bir yapmacık, bir gösteriştir.
Kimi coşar din uğruna geberir, yalan.!
Kimi gider vatan için can verir, yalan.!
Bir filozof yetmiş eser yazar, yalandır;
Bir kahraman istibdadı ezer, yalandır.
Şairlerin büyük aşkı fânî bir kızdır,
Bu dünyada herkes sinsi, herkes cılızdır.
Ne hakikî aşktan burda bir çakan vardır,
Ne de onu görse dönüp bir bakan vardır,
Her büyüklük cüzzam gibi dökülür burda,
En muazzam ölüm bile küçülür burda.
*
Benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
Her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
Zaman zaman mağlûp olsam bile etime,
İnsan olmak dokunuyor haysiyetime.
Büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
İşte rüzgâr, şimdi sana sığınıyorum.!
Asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
En asîl şey seni buldum kâinatta,
Güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
Ne de süse, gösterişe baktığın vardır.
Deniz gibi muamma yok derinliğinde,
Bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.
Bir dev gibi küçük, mızmız sesleri yersin,
Allah gibi görünmeden hüküm sürersin.
*
Düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin,
Rüzgâr.! Bu dağ başlarında çırpınan serin
Kanatların gökyüzünde akan bir seldir,
Bana kudret ve cesaret veren bir eldir.
Beşerlikten uzaktayım senin ülkende,
Senin gibi azamete âşıkım ben de.
İşte Rüzgâr.! Senin gibi ben de deliyim.
Islıklarım senin gibi inlemelidir,
Herkes beni ürpererek dinlemelidir.
Rüzgâr.! Sana, yalnız sana benzemeliyim.''
*
Atsız Mecmua, (2), 15 Haziran 1931 (Sayfa: 58-60)
*****
*
Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu.
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayâller alev alev beynimi yakar oldu.
Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
*
-----Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
-----Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.
*
Öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
Gözümde canlanırdı eşkıya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri.
Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf hâlleri:
*
-----Bazan kendi kendimin elinden kurtulurdum,
-----Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.
*
Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açamıyanlar
Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
Silâhsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.
*
-----Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
-----Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
*
Öyle günler gördüm ki, tabanca şakağımda
Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı.
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı.
Tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
Parmağım istemedi tetiğini çekmeyi..
*
-----Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
-----Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
*
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur..
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur.
*
-----Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
-----Gözyaşları içinde seneler yürür gider.
*
Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
*
-----Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
-----Ağaçlar şarkı söyler, rüzgâr tatlı eserdi.
*
Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
*
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
*
1934 (Sayfa: 61-62)
*****
***
*
Bir paçavra yırtıldı kamışlar arasında,
Bak sevgilim; haddini bilmeyen bir kurbağa,
Başladı yosunlarda serenatlar çalmağa..
*
Istırap, ses haline gelmiş yaygarasında:
Senelerce tozlu bir rafta uyuyan keman,
Böyle şikâyet eder reçinesiz bir yaydan.
*
Fakat senin karşında bu ne kadar küstahlık;
Bir kere kendisine bakmıyor mu bu alık.?
Nasıl açıyor sana gönlünün yarasını.?
*
Acaba ne umuyor böyle gevezelikte.?
Şimdi, ayaklarımla öpüşen bu eşikte,
Bilmiyor mu kaç âşık kırdı gitarasını.?
*
O da bilir bunların neticesizliğini,
O da senin karşında duydu acizliğini,
O da nâdimdir gönül verdiğine sevgilim.!
*
Madem ayak ucunda bir kurbağa vaklıyor,
Karanlık şimdi bütün cürümleri saklıyor;
Onu çiğne sevgilim.! Onu çiğne sevgilim.!
*
Servet-i Fünun, (1672/198), 30 Ağustos 1928 (Sayfa: 65)
*****
*
En iyi ağaçlardan güzel bir beşik yapın;
Ben oraya gürbüz bir çocuk yatıracağım.
Yok.! İstemez.. O kadar süslü olmasın sakın:
Ben oraya öksüz bir çocuk yatıracağım..
*
Zavallı.. Doğar doğmaz anası kaçtı gitti;
Felek küçük kalbine bir yara açtı gitti,
Yavrucuk benden başka kimlere güvensin ki.?
*
Beşik çok güzel olsun, her gören beğensin ki,
Yavrum melekler gibi bu beşikte yatacak;
Vefasız anasını bana hatırlatacak..
*
Of.! Hadi, baltanızı, testerenizi kapın.!
Yoksa ben ağaçları dişlerimle oyacağım..
Siyah abanozlardan bana bir beşik yapın:
Bu beşiğe ben öksüz aşkımı koyacağım.
*
Hayat, (78), 24 Mayıs 1928 (Sayfa: 66)
*****
*
Göğsümde gözlerinin sapladığı bir bıçak,
Beynimde hayaliyle alevlenen bir ocak..
İçerim bu haldeyken herkes garip bulacak:
Başımı sükûnetle taşlara vurduğumu..
*
Bu sükût çiğnenen bir muhabbetin yasıdır.
Bu sükût bir kömürün içerden yanmasıdır.
Bu sükût beynimdeki cinnetin potasıdır;
Görüp aldanmayınız sessizce durduğumu..
*
Ben de nihayet bütün bağları kıracağım;
Onu ıssız dağlara alıp kaçıracağım,
Etini bir canavar gibi ısıracağım
Ve, herkes seyredecek nasıl kudurduğumu.
*
1928 (Sayfa: 67)
*****
*
Dillerde gezen adım:
Bir seciyesiz, bir it.
Nedense olamadım,
Sizin gibi bir yiğit..
*
Ne gaye taşıyorum,
Ne bir dağ aşıyorum;
Delice yaşıyorum,
Ne ihtiras, ne ümit..
*
Yuh.. Eğer hayat buysa,
Bu ahmakça uykuysa..
Bana kim sokulduysa
Hadi dedim, hadi git.!
*
Bende çok şey var ama,
Akıl filan arama..
Ciddiyetle arama
Koydum dikenli bir çit.
*
Saçıma düşen aklar,
Ne bir macera saklar;
Çıkarmaz bu dudaklar,
Ne bir küfür ne tevhit..
*
Korkutmaz beni ölüm,
Bir şeytan kadar hürüm.
Süremez bende hüküm
Ne Allah, ne de Nahit..
*
1928 (Sayfa: 69)
*****
*
Bu karanlık, bu uzun kış gecelerinde..
Soğuk, buzdan bir perdeyle süslerken camı,
Dolaşırken birçok siyah gölge odamı,
Damarımda kurşunlaşıp donarken kanım;
Yine seni düşünmekle geçer zamanım..
Bu kimsesiz.. Bu mahzun kış gecelerinde..
*
Serpilirken pencereme avuç avuç kar..
İçerimde hicranlardan bir nehir akar..
Karların da lambam gibi rengi sarıdır..
Onlar yırtık bir mektubun parçalarıdır:
Rüzgâr, sana yazdığımı geri getirdi..
Pencereden dondurucu bir nefes girdi..
*
Rüzgâr yaptı her çatıda ayrı bir makam..
Yine senin hayalini gördüm bu akşam..
Hançeremden alev gibi çıktı bu çığlık:
– Git istemem.! Git istemem.! Çık odamdan çık.!
Ah.! Ne dedim.? Hayır gitme.. Hayır gitme.. Gel.!
Ben git dedim, dedim ama sen işitme.. Gel.!
*
Sensin beni en onulmaz yerimden vuran,
Fakat sensin yine boş ömrü dolduran..
Bu çılgının senden başka muini var mı.?
Gitme… Beni senden başka kimse anlar mı.?
Gözlerimi sen ki başka bir ufka açtın..
Nerdesin ya.? Nerdesin ya.? Ah neden kaçtın.?
*
Yapyalnızım.. Etrafımda yok senden bir iz..
Odam sessiz.. Dışarlarda yağan kar sessiz..
Bu geceler dayanılır gibi değil ki..
Ey şimdi bu satırları okuyan bil ki:
Istıraplar yüz katlı kış gecelerinde..
*
Fakat kızgın yanardağlar çıksa bağrımda,
Senin için ben her derde katlanırım da
Derim ki: “Bu gecelerin ızdırabiyle,
Ben ağlasam, harap olsam, çıldırsam bile;
Sen ateşli vücudunla ısınan rahat,
Yatağında bir rahibe saffetiyle yat..
Yat ve uyu.! Bu tatlı kış gecelerinde..”
*
1928 (Sayfa: 70-71)
*****
*
Gerçi, kafamı vurdum duvarlara yeisle;
Gerçi, benden kaçtığın zaman yanlış bir hisle,
''Niçin anlaşılmadım.?'' diye çok inledimdi.
*
Şimdi kalbim rahattır, şimdi başım serindir..
Kalbim ki senin en son sığınacak yerindir
Ve tekrar geleceğin günü bekliyor şimdi..
*
Çünkü insanlar yarın isteyince etini,
Aradığın lekesiz kardeş muhabbetini,
Yalnız benim serseri kalbimde bulacaksın..
*
Maskesi çabuk düşer temiz olmayanların;
Nihayet içyüzünü görerek insanların,
Göğsüme küçük bir kuş gibi sokulacaksın..
*
Ben ki her şeye dudak büken bir derbederim,
Ne kimseye yar olur, ne bahtiyar ederim,
Fakat sana her zaman hürmetle tapacağım..
*
Taşlar bile sarsılır duyduklarımı yazsam
Ah kardeşim.! Ben seni hiçbir şey yapamazsam
Ebedî yapacağım.! Ebedî yapacağım.!
*
1928 (Sayfa: 72)
*****
*
''Aşka yuf olsun dedim eğer yalvaracaksam.''
*
Servet-i Fünun, (1599/125), 1 Nisan 1927 (Sayfa: 91)
*****
*
-Mefkûreci-
*
Hayat ne fazla gülmek, ne de yasa girmektir,
Mevzuatı çiğnemek, talihi devirmektir..''
*
Irmak, (2), 1 Nisan 1928 (Sayfa: 97)
*****
*
Karşımızda heykel gibi başı dik duran,
Yüzümüze gururunun ışığı vuran
Bir muallim, insanlığın itilâsıdır..
*
Bir muallim, fakat öyle bir muallim ki:
-Bunu yazmak öyle acı, öyle elim ki..-
Girye bugün onun zevki, gam gıdasıdır.
*
Bir feragat içersinde geçer hayatı,
Bu ilahî yaşayışın tek mükâfatı:
Sefaletin kendisini boğan yasıdır.
*
Muallime dudak büken ey gafil uyan.!
Para değil bu mesleğe onu bağlayan,
Hocalığın sihirli bir iptilâsıdır.
*
Ölecekler bırakmadan belki hiçbir iz;
Fakat dünkü talebeler, bunu biliniz:
Muallimler, asrımızın evliyasıdır..
*
Servet-i Fünun (1584/110), 23 Aralık 1926
**
İtila: Yücelme, yükselme
Girye: Ağlama, ağlayış; gözyaşı
iptilâ: Düşkünlük, tutkunluk, alışkanlık, tiryakilik. 
(Sayfa: 108)
*****
--------------------Nahid'e
*
Önce kalbim ufak bir kıvılcımla tutuştu,
Bir yığın saman gibi şöyle parladım gitti..
Fakat şimdi saçlarım beyaz, yüzüm buruştu;
Daha yirmi yaşında ihtiyarladım gitti.!
*
Neticesiz bir aşka verdim gençliğimi,
Ne ufak bir temayül, ne bir iltifat gördüm..
Önünde yalvararak söylerken sevdiğimi,
Gözlerinde yüzüme inen bir tokat gördüm..
*
Bu bir taraflı aşkta hiç durmadan, Allahım,
Ümitsizlik sararken beynimi bir ağ gibi;
Ben yine seviyorum onu.. Aman Allahım.!
Bir macera görmedim ben bu macera gibi..
*
Servet-i Fünun, (1642/168), 2 Şubat 1928 (Sayfa: 116)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...