#NilgünMarmara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#NilgünMarmara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2020 Cuma

Nilgün Marmara - Metinler

#NilgünMarmara #Metinler

Sonra buradan giderdim bir hiç için, nasıl hiç nedensiz
dökülüp de yollara vardımsa şu doğa kucağına
ve birden buralı doğumlu, buralı yaşamışlı nasıl
duyabildiysem ben-imi, öyle kolayca bir başka belde
de kabullenebilir beni ve hep bulurum yeni güneşler
yeni dağlar yeni denizler yeni sevi titreşimleri, hiç
yardımsız. Düşüneceğim bu buluntuların ne kadar
sonsuz olacağından başka hiçbir şey ve yaşamın tüm
kolaylığı içindeki erişilmez gizem ve güçlük.. -Bir
kelebeğin insanlara çok doğal görünmesine karşın,
doğanın onu o denli uyumlu yaratabilmek için belki
de düşlenemeyecek nicelikte zorlukları göğüslemişliği.
Bu çok hızlı bir müzik ritmi benzeri, beynimi
kazacaktır, ya da bir ılık rüzgâr gibi okşayıcı olacaktır
benim için. Korkunç kokular saçan, renk cümbüşü
içinde, çekiciliği kavranamaz çiçekliyolların, sürekli
kuşkucu yolcusu kimliğinde belirlenemez miyim.?
İncecik tahtalar üstünde neredeyse denizin üstünde,
ortasında yürüyormuş duygusu yaratan iskelelerin,
ayakları kaydırma olasılığı için korkarak, geceleri
sakınımlı adımlar sıralayan bir deniz gecesi ya da
gece denizi tutkunu olarak sürüklenemez miyim.?
Hep yürüyen biri olmak istenmez, yürümek sürekli
izlenimdir, duraklamak ve düşünceyi beklemektir
yolun varlık kanıtı. Dural bir yol isterim, öyle bir
yer ki hem yürüyüş duyumunu yaşatacak, hem de
duruk. Orada, motorları geçen işleyişiyle beynimin,
yalanlar, gerçekler, düşsellik, geçmiş, olacaklar,
tüm olasılıklar, göksellik, yersellik, erlik, dişilik,
hünsalık, görülenler, görülemeyenler, yaşadıklarını
sananlar, hiç yaşamayacaklarını sezenler, göreceli
tutuncalar bularak onlara sarılıp ana memelerini
bırakmak istemeyenler örneği yaşamlarını
sürdürmekte bekinenler, ışıklı hayatlar, karanlıklara
gizlenenler, seçmeler, vazgeçmeler, değişimler,
tanrılılar, tanrısızlar, yakaranlar, ilençleyenler, yeni
canlar yaratmak için çırpınanlar, yarattıktan sonra
pişmanlıkla yananlar, bu olayı unutmuş olanlar,
kendilerini bile sürükleme gücünden yoksun insana
dönüşebilecekleri daha tohumken yokedenler, çılgınca
arzulayanlar, arzularını gizleme zorunluluğu duyanlar,
taşıdıkları gizilgüçten habersiz olanlar, en yüce
sevgileri düşleyenler, sevgi sözcüğünü silenler, yine
yazanlar, yazgı diye ölümü bekleyenler, yaşamlarının
son bulacağına başkaldıranlar, elleri ve gözleri göğe
çevrili o en büyüğün ellerini tutacağını ve göz
kapaklarını okşayacağını umanlar -- üzerine, üzerinde
sonsuz düşün gidiş gelişleriyle kıvranabilirim..
*
Kasım, 1979
İstanbul

#NilgünMarmara #Metinler

Gün süreci çevriminde bakım gereksinen bir bebek,
döngün sorunları olan bir çocuk, çocukluk ve
yetişkinlik arasında bocalayan bir imge.

Oysa ne kadar emin kendinden gece.! Gören bir
yetişkin.. sürekli yenileyen ve yenilenen, ölümü
unutmadan yaşama tutkun dinginliği genleştirerek
her an duyumsatan..
*
Nisan, 1980, İstanbul, Sayfa: 11

#NilgünMarmara #Metinler

Günün ilk saatlerinin kırılganlığı- yeğni rüzgârlarla
sakınımının varoluşunu gizlemekte zorlanan küçük
gündüz. Sıcağın kendinden emin, korkusuz, güçlü
soluğunun gecikmeyeceği besbelli şimdiden.
*
Gün çarpık bir gülüşle ve alaycı bir tavırla, sezgilerini,
böylesine bir başlangıçla dışavuruyor.
*
İşte güneş atmıklarını yağdırmaya başladı yeryüzüne.
Işınlarının kavuruculuğu, kurutuculuğu, tüketme ve
yıpratmayı nasıl da kolaylaştıracak. Gölgelerin yitmesi,
varlıkların çizgilerinin belirginleşmesi, artan seslerin
vurgun etkisi bu oluşumun seçik göstergeleri.
*
Ey tiksinç Aydınlık.! Kusuluyor senin için, bil.!
*
Temmuz, 1980, Marmaris, Sayfa: 13

#NilgünMarmara #Metinler

Zarf Dileği:
Bu tuhaf bir atılımla size ulaşan betik, dingin
bir günbatımı kızıllığında ve insansız bir yerde
okunmalıdır. Elinize geçtiğinde bu ortamın koşulları
bütünlenmemişse beklenmeli; betik, geçen anlar
süresince ve dilenen alanın yaratımı süresince
farklanmayacak, hep aynı kalacaktır. Kuşku
duyulmasın hiç.! (Sayfa: 14)

#NilgünMarmara #Metinler #Birine

BİRİNE,
*
Bu nasıl böylesine pekgözlü, ürkek ve umutlu bir
girişim bilinemiyor--
Bilinebilir olanı, size, tansıksı, büyüleyici kokulu,
düşsel saydamlıktaki yeşil elmanın eriyişine tanıklık
duyumunu, yanısıra, dostluğumuzun (oluşmuş muydu
hiç, yoksa böyle bir kavramı benimsemekle yanılgıya
mı düşüyorum.?) tükenişini yeğinlikle algıladığımı
ulaştırmak arzusundan başka ne olabilir.? Şu an ses
çıkarmak istemiyorum, ayinsi bir yazma eylemini
yaşamak tini tümüyle doyurabilir, nasıl ki bu doyumu,
çoğu kişi için müzik gerçekleştiriyor. Yaşamın
kaynağının yazı olduğuna duyulan inanca güçleniyor
her geçen gün. Ya konuşma.? Onun kendine özgü
bambaşka bir yapısı var ve en az ikiliyi gerektirdiği
için gerçeklikte. Hayır, monologu unutmuyorum,
ancak, taşıdığı sayrı öznellik açısından sözkonusu
edilemez şimdilik. Ve dialog.?! Eksikliğinin beni
o gece (şu tuhaf başkaldırırlığım, suskunluğum ve
umarsızlığımın gözler önüne en uç noktada serildiği,
dışarı açıldığı karanlık) ne denli yıprattığını, ne
ölçüde onulmaz yaralar açtığını, ölümle yaşam
arasındaki o geçiş yerine nasıl duygusuzca atıverdiğini
ve sonra hiç üzünçsüz bir bakan'ı yapıladığını ve
o yargılayıcı bakışın, kendi dışındaki herkes için
yaklaşık aynı değerlendirmeyi yapabilecek olanın (Sayfa: 15)
bilincine vardığımda en büyük acıyı bir travma
gibi, öç alırcasına elime tutuşturduğunu ve işte bu
sarsıcılığının bana neler anlamlayabileceğini hiç
düşünebiliyor musunuz.?
*
Aralıklarla gözlerimi size çevirdiğimde bana sessizce
ve dümdüz baktığınızı ayrımsıyordum. Belki
zorunluluklara, birini o anda bırakıp gidememe, kalık
yapıya ilençler yağdırıyordunuz, belki kadınlara..
En baskını uyku isteğidir ki, ezici özellikleri, dışındaki
her şeyi kara gördürerek, baskısını ''başka'' için
olumsuz yargıya hızla yöneltir. Üzgünüm aşağıladınız
demekten, hüznümü silebilecek birkaç sözcüğü
nasıl da esirgediniz diye sormaktan, bu bilinçli ya
da bilinçsiz seçiminizin suskunluğu hızlandırıcı
ve bütünleyiciliğinin bana umulmaz rahatsızlıklar
verdiğini yadsıyamamaktan ÜZGÜNÜM.!
Karanlığın içinde varoluşunuzu böylesine keder verici
algılamamın sonucu, sonsuzca katlanan uslamlamalar,
içsel haykırışlar, yürek daralmalarına neden olduğunuz
bildirilse, inanışınızın ve düşündükten sonra
katılımınızın içtenlik kanıtı ne olabilir.? Beylik bir
alaycılıkla, küçük gülümsemelerle, o dondurulmuş
suların beyin hücrelerime etkidiğini söyleyip
yazılanları izleyerek, göz kırpıncaya dek geçen incecik
zaman kadar bile sürmeyecek bir edimle kâğıdı
böylelikle düşüncelerimi, örneğin bir ateş kütlesi (Sayfa: 17)
içinde yokedebilirsiniz. Ya da hiç yoketme gereğini
duymadan, yazımı tümüyle usyarılımlı, yorum
delilikli söz oyunları olarak algılayıp belleğinize,
sözcüklerimi kabul onayını verdirtmeyebilirsiniz.
Seçiminiz dolaysız unutuş yanlısı olabilir.
*
Sevgili karagönüllülüğüm ve karamsarlığım
içkinliğinde sunabileceğim olasılıkları çoğaltabilirim.
İyicilliğimden neler diye sorulursa--
*
ŞİMDİ DURMAK ARTIK BÜYÜK OZANLAR
ÇAĞLAYANINDA YUNMAK VAR.
*
Göğünüzün genleşmesi dileği ve sevgiyle.
*
Ağustos, 1980
Marmaris (Sayfa: 19)
***
KURAKLIK
*
Kuraklık ana.! Bir son bulamadık senin için, bir
başlangıç da. Bilememe kapanında öyle yönsüzüz
ki.! Felaketin kıyısını hatırlatan senin tarafsızlığındı,
her zaman. Gündüz kaçağı gözün geceye saldı bizi,
susku karanlığında yazdı hep giz sözünü, çekinmeden.
Önceleri, tayfun yığınları, bora çoğulluğu soluyordu
yaşamımıza. Sonra, zifir durukluğu; söndü, çekip
gitti yıldızlar da. Böylece serildik yatay, paylaşım
olanaksızlığı konutunda. Işıltılarını geri alan
şimşeklerin ilenciyle, yer dışı kaldık. Bu yer ölümü
tanımamıştı, henüz, yaşama tanıklığına ant içmişti.
Bu yemin kalkanını yüzümüze çevirerek savunmakta
kendini hâlâ; kollarımız bağlı, hiçbir karşılık yok
bizden, yansıtabileceğimiz. Bir an kısacık bir önsezi
anında, bir bileşim umudunda, kalkanın gözü
değişiyor; konutun, kızgın ve atılgan, tehditleriyle
geri bıraktırıyor bu önseziyi ya da devinim umudunu.
''Dur'' diyor, ''hangi karşılık sana kucak açar, belli sayı
için, sıfırdan farklanan.?'' ''Nasıl bir kaçışla vazgeçmek
bu ara'lıktan.?'' Ürkünç tavrıyla başlamanın hiçliğini
yineliyor, alıkoyuyor en küçün kımıltıdan. Bizlerin
yanıtı bu alıkoyuşta buluyor varlığını, dönencenin
dışına bırakılmış olanda, kendiliğinden. Ürkekçe
bakıyor, bakıyoruz.. (Sayfa: 21)
II
Bu verimsiz otlaklı köyün dışı için bize de ki,
Ey Kuraklık ana.! Bütün yollar ardıç ağaçlarıyla,
kuş sesleriyle kilitlendi. Sizin bileceğiniz gömütlük
ayinleri, yüzyılların sözü ses olarak, ancak terkedilmiş
yıkıntılarda bulunur. Sözün tınılarını dönendiren de
bir duvar, duvarlar kümesi.. Bu örtük açıklık, kırmızı
bir yüzeyin mavi muskası kabul edilerek, göğsümüze
takacağımız uğur, nişan olacak, pekâlâ.! Bir örnek
giysili çalışkan cüceler bile, hiçbir etkin düşsüzlük
parçası bile geri alamayacak bu belirlenmeyi bizden.


Azınlık sorusu şudur; Kuraklık ana.!
Ben kimim'in arayışı kaç adım gider öz-tanıma.? Engin
bir su izinde yanıta vardığında, ne kadar bilebiliriz
Kimiz'i.?
*
Korku ağına sarınarak, değirmi bakışını yineliyor.
İmliyor sessizce; ''Tam bu kadar işte.!'' diyor, oluş
tarihine, bizi geri gönderen. Sonra, gözleri yeniden
karanlığa yönelmiş, Kuraklık ananın.
*
Mart, 1981 (Sayfa: 23)

#NilgünMarmara #Metinler

Dilsizlik okyanuslarında kılıç kuşanmaları;
Büyüttüğü yürek sancısı ebeleri..
Geçti. İnce üsteleme gelincikle
-----raslantıdan sıyrılan
-----döndü ırmağa
-----karanın umulmaz ışığına.!
*
Uzun günler, aşkın ince kemiği düş ağacında asılıydı.
Peygamber çiçeklerinin sessiz yataklarında gizlenen
boynu bükük ayna, buruşturulmuş yumuşaklığı
ve ters dönmüş yaşamı yansıtıyordu. Artarak
bölünen göz: BEN BÖLÜNEN BÜRÜMCÜK.
*
Su kadar karanlık ve uçucu görümü tozanların
diziyor ürkünç renksizliğini, canlılara yalım
veriyor. Gözleri dalgın ay, gizil yurtluğunda bu
devingen dağılıma tanıktır. Bu karıştı bürümcüğün
sessiz sesine, yunma zamanları dışında. Gök bir
gece dışına kıvrıldı, değişti dönemleri kürenin;
güneş yerde doğuyor, saçıyor huzmelerini göksel
boşluğa. Karanlık toprak boğuntusunu serinletiyor
kendi içrek odağından, şimdi. Zamanı çalıyor
yetkin camda parmakları bürümcüğün, gizli bir
yanardağın lavlarıyla dokunan ağını çözmek için.
*
Biz güven çağına gelmiş olmalıydık, artık.!
*
Mayıs, 1981 (Sayfa: 25)

#NilgünMarmara #Metinler

SAFİR DİLEK
*
Ey dilek koşulu aşkın; beyaz gül ve incelen oklar.
Bir güz ağacı gövdesinde kapalı gerçekleşmenin
kaynağı. Güneşe uyarlanamıyor dilek. Güz, kırmızı
gülün düşmanı, el alıyor donuk karadan kalın oklara
karşı. Barışsızlık sürüyor. Bu çılgın eğlentinin karşıtı
bir yürek hangi kuşun sesinde dinlensin.? Yinelenen
bırakılmalarda araken serin tınısını el, bir sınırı
hatırlıyor, sonsuz.!
*
Ey, olmayan bir yalımı bekleyen devinim, susuyor
öteye varolurken kıydığı çığlıklarını. Durum diyor bu
üstelemenin sarı uzantısı, yaratının ürkünç arılığı ve
donuk izleği yaşamanın.. Nasıl geceler eli açıklığında
üzüm tanelerinin sesine tanıklık kaçınılmazsa, öyle
yükselen servilerle göğe daha yakın olmak. Mavinin
doruğunda diz çöküşü biricik varlığın, öyle süren aşk
çok katlı bir çiçeğin yalnızlığı kadar, bir safir alana
doğrulan çocuksu dilegelişte; karanlık dinletiden uzak
şiirin açılabileceği öte uzam.!
*
Ağustos, 1981 (Sayfa: 27)


#NilgünMarmara #Metinler

KİRPİNİN ÖCÜ
*
Şimdi ölü bir kirpiyim.
Yüzeyi dikenlerle kaplatan, dışa çekerken döndüren
gözümü en derine sen oluyorsun. Bir kez yakmıştın
beni, bir kumsalın ürkünç gecesinde. Eziyetçi
tanıklığın, tutuşan dikenlerimin çığlığını gömmüştü
küle. Kısık gözkapakların yeterince örtmüyordu
parıltısını gözlerinin, az aralığından hazzını izliyordum
yanadurarak. Duymuyordun denize ulaşmaya
yalvardığını tinimin, öte kıyılara, tuttuğun ve
yokettiğin oluyordu, sen oluyordun. Sonsuz tiksintin
her yalımın canavarlığına güç ekliyordu; benim
yanarak özgürleşecek sınırlarıma ise meleksilik.
Önceleri, senin çektiklerinle, acılarımı yendiğime
inanmıştım. Ah.! sonra, yanılgının anlaşılmasıyla,
özkıyım dilendi bir şenlik yerine. Teslim oldum
yalnızca göğün ve suyun her zaman varolacağını
bilmeye. İşkencen tüketilen otlarla, çam pürçekleriyle
aratarak muştuluyordu yaklaşan özgürlüğü. Arzuyla
sunuyordum o zaman, ateşten başka hiçbir şeyin
ulaşamadığı derimi. Zorba bir tansıktı bu; nasıl da
açığa çıkışı karşıtlığın.! Açgözlü dokunmayı yakarak
silmeyi seçiyordum, sense onu hep baştan yazmayı.
Sevgilerin örtüşemeyeceği gerçeği serinletiyordu
yanan bedenimi, seninse yanına varamadığın acın
katlanıyordu, başedemediğin zevkine koşut.! (Sayfa: 33)
Zaman; tavuğun boynunun her devimiyle uçuşturduğu
anlar, denize kaydı senin yönetken ellerinden ve
benim sıfır dokumdan. Eril-dişi suyun kardeşi
olduğuma diretirken ben, tenin adsız olduğuna;
hiçliği kusan uzaklıklar yazgımdı ve öğrettiler
hoşnutluğu, yaşamdan sıyrılacak gizleri. Büzüldükçe
içkinlik kabuğumda, aşıyordum kötücül yakınlıkların
niyetlerini, dolaylı elde edişleri, süreye yayılmış saklı
yol izlemeleri, sayrı tarihine tutsak hınzır önerilerini.
*
Ölü bir kirpi oluyordum, dikenleri yıldızlar ve
yalnızlıkla kıvrılan. Soyumun küskünlüğünü
hazırlıyordum, bir kez daha oralarda gezinmeyecek
olan kardeşlerimin iyicil adınlarını, daha şimdiden
saptırıyordum. Sen de ölüyordun ön-bilisinde, ağlatıyla
giyinecek sonuçları.
*
Şimdi ölü bir kirpiyim.
Sen, ölü bir insan.
*
Eylül, 1981 (Sayfa: 35)

#NilgünMarmara #Metinler

SIRÇA SIĞINAK
*
Her zaman onu anlatır ozan. Sonradan en karanlık
yüzlerimizle, arı suçlarla bir yere döneceğimizi,
bıkmadan erinçle.
*
Korkarız ortak sayılmaktan bir an'a, herkesin
unutmaya yaşadığı, ayırdında olmadan içinden
geçtiği sonsuz gün sırçası bakışından, korkarız.! Bir
ortaklık, cama ulaşabilir yoldan ilerler, ak açelyaları,
kardelenleriyle saydam kalabilen yaşama. Fazladan
gözleri gereksiniyor örtülü ser; camı görebilmek.!
*
Biz görmüştük, sen ve ben, bu örtük yoldan
sızan doğrudan ışığı, ötesindeki geçirgen
kum yığınında mutlu eşlenmeyi.. En taşkın
çocuksuluklar ve bilge ağırbaşlılıkları bekler onun
ardındaki parlaklık. Bilmişlik, oluşumundaki
inceliğin her zaman gerçek sayılamayacağını.
Direniyorduk yine de sabrın cömertliğiyle, göz
bağlayanları elekten süzebilmek için sonunda..
*
Kabullendi sırça konutu soylu sevinci bizleri de.
Erdem sığınağının kanatları altında, sen ve ben
çocuklarıyız açelyaların, kardelenlerin.
Ah.! Bilinmez kaçıncılarız.?
*
Eylül, 1981 (Sayfa: 37)

#NilgünMarmara #Metinler

ZAMAN, YER, SONRA
*
Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve
farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan sözediyor,
bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir
ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz,
yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi,
bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor.
Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzumuza
biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı,
anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek
ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor.
Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri,
dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı
açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında..
*
Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları
acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdi'yi saklayan
güzellik.! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız,
bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla.
Arınalım, arınalım artık yozluklarından, şu densiz
yeryüzünün kalık çirkefinden;
Sevgi yazısıyla.!
*
Ekim, 1981 (Sayfa: 39)

#NilgünMarmara #Metinler

Burada daha ne kadar öleceğim.?
Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca
kestiğiniz yerde.?
Ben size alışamam. Tehdit: koltuğunuzun bedeninizle
dolmaması. Tehdit: bir merdivenin uygunsuz konumu,
gözüme saldıran güneş ışınlarında yüzünüzün
yokoluşu. ''Ağlıyordum, onu gönlümde isterdim ve
sadece orada.'' Öylesine yoksulluk, bir sevi düşünün
bu kadar yayılması günlere, hiç karşılıksız..
Ağlıyorduk. Ben bu ıslaklığı tanıyordum,
düşümde böyle düşünüyordum size dokunurken.
Siz bu ıslaklığı tanıyordunuz, düşümde böyle
düşünüyordunuz. Nasıl biliyorduk, nasıl.? Her ışıltı
anının acı yükünü, ülkemizin sonsuzca yumuşayarak
kuraklıktan kurtulduğunu; bu gözyaşlarının
susulmuş her çığluk, beklenmiş her sevinç için,
onun için bu kadar akıcı, saran ve parlak..
WET: SORROW-
Delilik sevgilim, bir sözcük üzerine kurulmuyor,
varolanı dürtüyor, eşeliyor, o bölgede yer
ediniyor. Bir sabah, bedenimin tüm hücrelerini
ele geçirmiş bir acıyla uyanıyorum, bundan
böyle, nereye baktığı bilinmeyen gözlerinizle
her karşılaştığımda katlanacak bir acıyla.
*
Onu sürükleyeceğim. Sürükleyeceğim ki, açığa
çıkarılamayacak, tanımlanabilir gün ve gecelere
maledilemeyecek bir sevi karabasanından aldığım pay,
saygısını bulsun içkin dünyasında belirsiz ''Ben''in.
Yaslı yüreğimin utangaç itirafı: ''SİZİ
SEVMEKTE ÖLÜYORUM''
*
Mart, 1982 (Sayfa: 41-43)

#NilgünMarmara #Metinler

Kim bilebilir koygun yüreğin ince çalkantısında
alıkonan tılsımlı geceyi.?
Biten arzu, büyük yalımın gücünü yoketti, varlığın
yansıtılabilir gizemli kimliğini..
Nasıl'ı, nasıl niçin'e çevirmeli, ayırdetmeli
gelmeyenleri hep gidecek olanlardan; suyu karadan.?
Beklentileri bir yakaya iliştirmiş, gözlerimiz düşsel
doruğun parıltısına bağlanmış, duruyoruz ayakta.
Bir cüce işitti mi korku yönetmenliğinin acımasız
maddesini.? Yaptırım şu: Irmak örtülüyor. İzlenemiyor
yönleri akışın. Kaskatı bir devinimsizlikte, unutulmuş,
yitik beden arzuları.! Aranan ve bulunamayan kaynakta
gizli, her şey karanlık kesintilerinde saklı çevrimin;
aklığa direnmek orada.! Şimdinin açığa çıkarılması
sayrı bilincin bulaşıcı akımıyla olası; acı yüzlü odalar
donuk portakal rengi; portakalın tersi, direngen tenine
sığmayan kara boşluklarda. Geriye kalan, bir eskil
tutkunun dinsel doyumu: saydam mavi kavanozlarda
deniz kabukları biriktirmek sanki.. Bir dilek, bir
dilek: Gölgede kalan her kıpırtı gerçeğe bir adım, güne
uymaya başkaldıran bir adım olsun.!
GİDERLERSE - GİDERİZ.!
*
Mart, 1982 (Sayfa: 45)

#NilgünMarmara #Metinler

KISKANÇLIK
*
Gece vardı; her zamanın esrik ve karanlık
suyunun sonsuza yönelmiş akışıyla bakışımlı
değil.! Kurtarılmış camdan bir sığınak olarak,
ötelerde duran örtülü bir alan olarak değil.. İçinde
barındırıldığımız konut, yağmuru da gizlemiş,
mevsimlerin dönüşüm ve şaşırtma ivmesini de. Bu
beton fanusun altında vazoların yalnız çiçekleri; alıp
taç yapraklarını dağlara çıkmak isteyen çiçekler.!
Günden her zamanın payını alan mor kuşlar --
oradalar, belirsizlikte -- damlaların etkisini tehdit
saymıyorlar. Yaşamı ve ölümü yaymışlar mevsimler
içi ve ötesi bir zamana; kuşlar. Kendi uçuşlarının
yalnız yargısıyla gökboşluğunda yer değiştiriyorlar.
*
Düşlenen konut: doğayla şenlenmeyen, ses ve su
geçirmeyen cam bir küre, üçgen bir prizma, içerden
dışarıya, dışardan içeriye bakıldığında görüş olanağı eş.
Bu konutu aşağılık, saldırgan, karşı koyan, yaygaracı
ve zamandaş bir bakışla yıkmak olanaksız. Billur leke,
varoluşun parçalı duyumunu kendini sergileyerek,
kendinde sürdürmeli.
*
II
Şimdiyse, acısı sona erdirilemez böylesine sinsice
yaklaşan kapan ve taş sabahın. Korkusuyla, değişimin
olanaksızlığını bağıran bitkisel gün.! Çünkü, gecenin
açlığı ve uyanıklığı sevgililerim, ne döşenmiş çimen,
ne de her gün kurulan bir gökyüzü. Yazık; gece uçuşu
çiçeklerin açılışı kadar.! Gösterilmeye çalışılan çevrim
kendi tutsaklığını taşırmış; yaşamanın ve yazmanın
yapay zorlaması boyunca..
Hiç bitebilir bir acı değil, düşsel uçurtmaların zaman-
dışı boşluklarda salınmasını beklemek, bu tekdüzelik
ve sıradan değişimler kuşatmasında. Bir yağmur
kuşağında gizlenen çocukluk tutkuları, küçük, yaralı
dalgalarla eski sevgilileri çağırıyor. Saklamışlar onlar
da; arzu nesnelerinin biz olduğunu üsteleyerek,
sevginin bir tehdit ve eliaçıklık olarak doğruya
yöneldiğini yineleyerek.. Şaşkınlık yalnızca bu geriye
dönük şimdilenmede; Ah.! onların olmayan mavilere
sığınmış delikanlıların dönük saçlarından taşan haz
kırıntıları.. Artan imgeler yoğunluğuyla kıstırılan
bir durum-saat bu beden.! Olanaksızlığın solak bedeni
sonsuz eksiklenmede; şimdi elleri soğuyor, yalnız
yüreği ağlıyor, aç.!
*
Nisan, 1982 (Sayfa: 47-49)

#NilgünMarmara #Metinler

NOCTURNAL
*
Yalım avcısıdır gece. Her varlığın içsel karanlığının
birlikte oluşturduğu gizil kın.. Bir kama, bu kının
içinde; bilinç dışı taşının gölgesinde bilenmiş,
kendini tehdit eden.. Gece, bulutunun ördüğü kınla
gizleniyor ateşten, aydınlıktan, böylece yaklaşıyor cam
şeffaflığına, bilmeden, yutarken yalımları bir bir..
JOURNAL
Kayalıklarda teşhirci dalgalar çarpar başlarına..
*
Kendi içindeki düşüncesini köpükle kıran, ufalayan
su, insanların yüzlerine yükseltiyor iyilikçi beşiğini.!
Bir elma ağıyor göğe, birden. Kırmızı yüzeyi,
yuvarlaklığı, gün ışığında, deniz tuzunda öylesine
kışkırtıcı.! Dönmeye başlıyor insanlar arasında. Kendi
gizilgücüyle zıplayan elmayı yakalamaya, birbirlerine
ulaştırmaya çabalıyorlar. Su üzerinde, yalnız başları,
boyunları ve kolları görünen insanlar ve çığlıklar içre,
elma dansını sürüyor, kimsenin eline geçmemeye
devinerek. Karşı karşıya olanlardan biri, elmayı atıyor
diğerine, onun yanıbaşına düşüyor. Bu kez bir başkası,
zayıf parmaklarıyla, suyun içinde yakalamayı başaran,
bir başkasına fırlatıyor. Tutmaya çalışanın ellerinden
kurtulan ve kendini yeniden dalgalara bırakan elmanın
utku.! Ona ulaşmak için köpüğün içinde savaş sürüyor;
kavranıp yükseltiliyor kırmızı gülle, sunuluyor
boşluğa.. Kaçıyor elma, düşüyor yanlarına, yörelerine,
avuçlar kapanmıyor üzerine, kapanamıyor; kayıyor
ellerden, gözlerin üzerinden; yönsüz hedefini kendi
saptıyor ve sonsuzca uzatıyor çift katlı devinimini,
denizin ve insanın..
*
Eylül, 1984 (Sayfa: 51-53)

#NilgünMarmara #Metinler

''BANA DOĞRU GELEN KİM.?''
YA DA
ŞİMDİKİ ZAMANDA BİR MOBİL,
BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS
*
Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek
kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş. Her an,
hoşgeldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan
duyargalarımla. Sarkıyorum tavandan (bir tavan
varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak)
renklerini bilmeme karşın -lal rengi, çivit mavisi ve
sarı- ve onların yananlamlarını -tutku, dinginlik ve
ölüm- kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi- bir aşağı
bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol. Yönlerin
bulanıklığında bir sorumluluk bu.! Uluma geri tepiliyor
böylece, bana doğru gelene karşı.! Bir iskeletler zinciri
tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık
yüklemeye ve devindiğim cılız önlemleri yıkmaya
çalışarak. Soğukkanlı bir çaba.! Ben, kusursuz bir porte
olmayı yeğlerdim, oysa. İşte şuracıkta, özlüyorum
sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam, nereye
dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra..
*
Şimdilik, hava akımının istencine boyun eğmişim,
sinekler ırzına geçerken uzantılarımın, sürüyorum
dansımı bu dikey tabut içre, günden geceye, geceden
güne, ben tümünü ezip geçinceye ve ''Bana doğru
giden kim.?''in yatay bilgisine ulaşıncaya dek.!
*
16 Haziran 1986 (Sayfa: 55)

29 Ocak 2020 Çarşamba

Nilgün Marmara - Daktiloya Çekilmiş Şiirler


ÇİÇEK DÜRBÜNÜ BENZETİSİ İYİMSERCE
*
Yerleşik yabancılığın acısı
Öz düşmanları kendilerinin sevgisiz bilisiz
ve acımasız kabukluların zincirlediği
kara tamlama.
Bir neden yabancıya.?
Bir neden yerleşiğe.?
Bir neden yerleşik yabancıya.?
Susturduklarından sonsuzun dilini,
Dışıyla gerçeğin çizgisini kalın koca leş
doğrusuyla belirleme
*
Bakıldığında göz değirmisinden bir çiçek dürbünün
değil midir renklenme olasılıkları tabanında
----------görülen parçacıkların
yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel
tanrıları, sürülerin çorak gerçekliğini
ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında..
*
Kaydır elini hafifçe sağa ve bak
elin hafifçe sağa kaymıştır
(Bir gül bir güldür bir güldür bir gül)
Görünür ayrımı şimdi yenilenen renk konumunun.
*
Yürü dört adım, dört kez çevir sevgili kırmızı
----------nesneyi (kırmızıydı ilk ve tek olan)
Bak görülene tutkuyla bak
dört ayrı kez dört ayrı cümbüş..
Sarıl, benzerlerine dokun..
Bir bilinmeyen nicelikte duyumlarının sevinci,
Benzeş özdeşliklerine küçük, renkli bölünmüşlüklerin,
ne hoş, ne düzenli, ne dağınık, ne düşlenmez
----------yer değişimlerini.!
*
Dizelerini sırala kendince kendiliğinden,
Oyuncağını yuvarla ve yaklaştır bakışını,
Uygun değil mi sözcüklerine kırıkların gözalan
----------dizilişi kendince kendiliğinden.?
*
Sorma.! Ya bir gölge oluşmaz mı hiç,
hep ışık var mı oluyor camdan yüreğine
akan duru, düzensiz kararlılık için.?
Korkarak kırılmasından saydam nesnelerin
parçacıkların yitiminden, kapılmasından
Ötelerin el koyucu rüzgârın yetkesine,
----------başka coğrafyalara doğru.
*
Kov karaduygulu olasılığı bilincinin
----------gücüyle
biçimleri kesikler yaratmadan tininde--
Yeni çiçek dürbünleri bul ertesinde düş kırıklığının
Gizlenmişlerse senden, kur öz yaratısını
----------saflığının.
*
Geldiğince yüreğinden geçtiğince
----------yapıla benzerini,
Daha yetkin oluşlar özgül ayrımlar
----------bekler seni uğraşında,
Şaşarsın dantel yüreğine
----------ince yeteneğine.
*
Bekleme bir anı gelsin kurtuluşun
----------parlak renklerden ve
karanlık soyutta haz kırıntılarını
düşlemenin, sokak bilincine göre
----------erince kavuşmanın.
O çocuksuluğun ayırdında olamayan
----------ve direnmeye karşın etkilerini
----------zorbalıkla yayan kurnazlarca
----------huniler ve sinsilikle
----------içirilen beklentiler..
*
Tüm hücrelerinle kus cellat yargıları.!
Seslen sonra övünçle bir gelecek insanlığına
----------oynadığın eşsiz mikalarla.! 
*
Haziran, 77 (Sayfa: 15-18)

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

İKİZ
****
''Biz rengin değil
Ara rengin peşindeyiz.''
*
Getirin ikizimi,
beşiklerimiz bir olsun açıklığın eşiğinde.
Uyutun dingin yankısını saflığın
aynı kundakta.
*
Küçüktür ellerimiz, seslerimiz bizim
Ve güç'tür soluklarımızın pembeliğinden
dağılan bağış.
*
Dolaysız acı ve sevinçle oyulmuş eskil beşik,
Dalgalanır bir uzun erimli ezgiyle,
Kötücül cinlere söz vermiş havayla
pençeleşirken.
*
Hüzün ikizleri uyurlar ilksel sevgi boşluğunda,
Hayatları belirsiz bu kusursuz beşikte.
Beyazlığıyla aydınlatın onları
Titrek ışıklarıyla mumların
-----ılıklığıyla..
*
Mayıs, 81 (Sayfa: 71)
*****
...
*
Geç vakti aşkımın
-----bile değil gözlerimden
-----köpüren altın tozu.
*
Kış vakti tin sızımın
-----bile değil burnumdan
-----dağılan sır uykusu.
*
Gün vakti sevgimin
-----bile değil ağzımdan
-----şenlenen lav kuyusu.
*
Dar vakti yaşamımın
-----bile değil ellerimden
-----uzayan kar büyüsü.
*
Hız vakti oluş'umun
-----bile değil yüreğimden
-----savrulan kır utkusu.
*
Uçtum melek gölge çiftliğinden ya,
Artık yükselemez ay, dönmüyorum çünkü
-----en uzun sürenden.
*
Temmuz, 81 (Sayfa: 74)
*****
...
*
Dünyamsın benim, zorbam, düzenim,
Bundan gözlerim göğe çevrili,
-----ellerim denizde.
Hiç katılmadan sende yaşıyorum,
-----dirimimsin benim,
-----doğarken öldüğüm. (Sayfa: 77)

*****
Burdan böyle baktığımda gömütsü ince boşluğa bilemem martılar neye göre toplanırlar bilemem dizlerim neden çözülür böylesine güçsüzleşir dolaşımı kanımın uyuşurum bunca değişken mavinin görümünde uçarım ve karşı kıyı tehdit okunu kırdıkça sunağım orasıdır pek sık çiçeklerle ve cesetlerle giderim iyice daha sunmaya..
*
Ödünç aldım kokunu kendi tenimde,
-----sen kokuyor yüzeyi bedenimin,
-----her gözeneği.
*
Açar açmaz arkı daldı bir kelebek içeri,
Döndün sandım beyazı görünce,
Birleştirerek tenimden yayılan
-----koku ile
-----uçanın sonsuzluk imgesini.
*
Tutuyorum sevi çanını ellerimde,
Vurgusu ben'e dönük, yankısı çokluğa.
Kendi ışıltısı deviniyor kendinde
-----katlanarak doyumu
-----töze doğru yayılıyor
-----başkayla aramızdaki
-----kimsesizliğe.
*
Şimdi hayır derken
-----------sevişiyorum seviyle ben.
*
Ağustos, 81 (Sayfa: 82)

*****
...
*
I
*
Çiçek dediğin kapalı durur.
Yoksa vaktini soğuruyor saatinin
-----ya suyla ya karayla,
-----bütün sevgililer.

Birden çalıyorlar örtülerini
-----kusurunun, ya devle
-----ya cüceyle.
*
II
*
Ben o zaman dutlarımı yiyordum,
-----susku ve güzellik için,
-----dönüşüyordum bir bülbüle
-----kanadından kalem sunan,
Yazı çağırıyordum
-----ve biliyordum yine
-----yeğdir kapanması çiçeğin.
*
III
*
Bir bütün yastığımız bile yoktu,
Birliktelik yüzünün görünmez tansığını
-----iliştirebileceğimiz.

Herke yineliyordu,
----- ''Bu ne çok renk yüzünüzde,
böyle ışıltı --Yitmek bakmak--''
Oysa renk demetleri ölümlerimizdi birlikte,
İçine gizlendiğim ve orada değillendiğim.!
*
Eylül, 81 (Sayfa: 88)
*****
*
Uyumadı kadınlar geceyle birlikte,
-----güne patikler ördüler.
İşlerin emeklemesi; çok geçmeden
-----yetkin doğruluşu için.!

Gün de yürüyecek bir zaman,
-----geceselle birlikte.
Belki ay kusursuzca ısıtacak güneşi..

Yarısıyla gecenin yarısı gündüzün
-----örtüşerek birbiriyle,
Kadınları öpecek tığları için,
Sıyrılacak iş, patiklerinden
-----kutsal gece öğleninde.!
*
Eylül, 81 (Sayfa: 91)


*
Bu ölümcül tavşan gecelerinde,
Kızıl gözlerimizi takınıp da,
Onlar, acılar da ölür diye,
Yutuyorduk düş sellerini zamanın
-----uzaklık bilisinde.
*
Ayın soyağacında asılı bebekleri,
Vuruyorduk bir bir keskin bakışla.
Böylece iniyordu küçük cesetler,
Yerkürenin donuk kıvrımlarına.
*
Onları da katıyorduk acılara sınırsız,
Altın simyasının hiç buluşunda,
Dökük ellerimizin güçsüzlük iminde,
Onlar, acılar da ölür dileğiyle,
Daha ne kadar çaba.?
*
Ekim, 81 (Sayfa: 99)


*
Mutsuz göğün yakıcı soluğu rüzgâr,
Kat erimiş kararımızı kendine
ve uzak tut güçsüzlüğü bizden.!
(..)
Oyunsa gök ve rüzgâr,
mutsuzluğu göğün, şiddeti rüzgârın,
Kim ekler kendine uçtu uçacak düşüncelerimizi
ve ne yakın kılar gücünü bize aydınlanabilir
-----gecenin.?
Bizim söz, sözün biz olduğu.!
*
Aralık, 81 (Sayfa: 104-105)
*****
*
Unutuş bir kaynak olmalı,
Yeni'yi her an'a yaymak için.
Ben sana olmalıyım,
Bana sen bir kaynak.
*
Görüyorum geç; kıyım çok yakın.!
Biliyorum artık mut uzaklığını.
Sen yüzümü götürmüyorsun,
Kendi gözüne bile.!
*
Gerçek bilinsin, diliyoruz,
Düz, eğri, çapraz ya da değirmi.
Güzeldir açığa çıkışı yüreğin,
Sen bil ki, ben de seveyim.!
*
Aralık, 81 (Sayfa: 106)
*****
*
Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi..
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın.!
*
Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir,
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
*
Yitiyor işte gözardı edilen bedenim,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi..
Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle.!
*
Bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
Son verilebilir yaşamın benimki olduğunu.?
Şendim, şendim ben,
Kahkaham insanları ürkütürdü.!
*
Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi..
Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
Kalıvermeliyim öylece kaskatı.!
*
Ocak, 81 (Sayfa: 110)
*****
*
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
-----bekçi gizleri.
*
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir-
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
-----sizler.!
*
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa,
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir-
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılmayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere.!
*
Şubat, 82 (Sayfa: 111)
*****
*
(..)
Korktum Petra, her iniş çıkışında sesinin
benzerliğinden korktum herkesin bir hayvana.
Yakıyordu senin gözyaşın benim şakağımı
ve böğürmek isterdim delice, hiç anlamayanlara
Sevgi Petra'ya aşk ona verin dostluk
Kalsın eller süslü göğsünde hınzır dudağında.
Yazgısı değişsin bir kezcik çatlağın, hani şiddetiyle
Evleri bölen insanları ve henüz doğmamışları bile.
*
Şubat,83
*
R.W. Fassbinder'in aynı adlı filmi üzerine (Sayfa: 119)
*****
*
INTRODUCTION-
Olmak kış konuklarından bu yeryüzünün ve beklemek.. Güzün utancımızı örttüğümüz yapraklarımızı düşürdük karşılıklı, kış çırılçıplak geçti --örtünülmesi gereken bir dahaki güze dek-- Geri dönmüyor yapraklar yerine, kapanmıyor yaralar, açık her şey bu üzüntü bedeninde, yeniden varolduğunu mu sanmalıyız yaprakların.? Bir ansıma penceresi asla diye yanıtlar; arzusu kış çıplaklığıdır, uzlaşmacı örtünme değil, yalın bir şimdilenmesidir üşümenin. Utanç sıcaklığı değil hiçbir zaman. (Sayfa: 124)
*****
*
İrisleri kırmızıyla döşeli
teninde dantel izleri..
Ağzının üzerinde bir örümcek
örüyor suskunluğu salyasıyla;
ipek ağın ardından kıpırdayan dudakları
çıkrıkçı kızın ses vermiyor yatık zamanda
*
Kuşlar bu kızın kulağında küpedir;
kulağı kesik kuşlar, su kuşları ve ürkünç
---------------------------------uçuşları..
*
Kayalıklarda oyulmuş gömütler,
kızın hayatını eğik kılmış bir kez,
geçmiş yığılmış da örümcek ağının ardına,
Ağzının içi bir yığın taş, çim, acı..
*
Su; ölene kadar.!
*
Eylül, 84 (Sayfa: 128)
*****
*
(..)
Hayvan güldü.!
Bir damla yaş hep gözünde
Gülerken bile.!
*
Nisan, 85 (Sayfa: 142)
*****
*
En yakın yabancı sendin,
Daha sürülmemişken ışığın biberi
-----yaramıza,
Yaslanırken boşlukta duran bir merdivene
-----henüz.
*
Güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
ilkyaz derken --kışı gözden kaçıran
yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
-----en güçsüz kollarla--
Çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
Çok gizli doğru bir gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
-----olduğunu..
*
Yabancıların en yakınıydın sen.!
*
Haziran, 85 (Sayfa: 148)

KAYA-KULAK

*
Bir Hintli boğsun mu beni
-----çıkarıp cüzzamlı binalardan
-----sedef kakma darağacına; ipek urganlarla.?
Bu bozuk bağda çürük üzüme mi tutsunlar
-----nar ruhumu.? Hah, kılıfı piramit.?
*
Dibindeyim kadim kral Denys'nin
-----babacan kaya kulağının,
Dinliyor o beşik mağarada yankılanan
-----avaz avaz gülüşümü, dolduramadığım
----------yaşamımı.
Gök otağı paramparça üstünde onun da,
kanı yerde kalmaz derin oyuklara atılanların.
*
Uzun bir kara kutuyum, ne kayıt
-----ölmeye başladıktan bu yana.!
Bir su itiyim, taşlarla kuşatılmış.
Gözüm sadedir ve temiz;
ve son sözümü üfleyeceğim hayalı ebenize
-----bir balığın ağzından,
-----torunlarınıza da bir avuç havyar.
*
Bir Kavindra yolsun bakalım sözcüklerimin telini
-----teleğini
----------cüz penceresinde oturukalmışken,
Siz de iyi kuyular
-----iyi kuyular dileyin ben-
----------denize.(Sayfa: 171-172)
*****
*
(..)
Ey, yüzleri
-----bir babakuş gölgesine
----------çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş.!
*
Aralık, 86 (Sayfa: 174)

Gökkuşağından Darağacı (Sayfa: 180-181)
*****
*
(..)
Yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
-----düşler maketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
----------Ey, iki adımlık yerküre
----------Senin bütün arka bahçelerini
---------------gördüm ben.!
*
Şubat, 87 (Sayfa: 176)
*****
..Çocukluğun kendini saf bir biçimde
akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte.! (Sayfa: 183)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...