14 Kasım 2019 Perşembe

Jack London - MartinEden (Çeviri: Yiğit Yavuz)

#JackLondon #MartinEden

#MartinEden #JackLondon

#JackLondon #MartinEden

..gemicilerin acayipliklerinden doğan mizah, yaşanan trajedileri hafifletiyordu.(Sayfa: 39)

#JackLondon #MartinEden

Müzik onu fazlasıyla etkiliyordu. İçindeki cüretkâr duyguları ateşleyen bir içki gibiydi müzik; hayal gücünü ele geçirip, onu bulutlara doğru uçuran bir uyuşturucuydu. Çirkin olguları kovuyor, zihnini güzellikle dolduruyor, aşkı serbest kılıp kanatlandırıyordu. (Sayfa: 40)


#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Okuduğu bir sürü kitap, huzursuzluğunu iyice biledi. Kitapların her bir sayfası, bilgi denizinden bir damla gibiydi. Oburca okudu ve okudukça açlığı arttı. (Sayfa: 64)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Bu gözlerdeki ruhu görünce, kendi ruhunu da görebilmişti.
(..)
Hayat ona bundan fazlasını ifade ediyorsa, o zaman hayattan daha fazlasını talep edecekti. (Sayfa: 71)
*
Bu gözlerdeki ruhu görünce, kendi ruhunu da görebilmişti. (Sayfa: 71)

*.. zihni ekilmemiş bir tarla gibiydi. Hayatı boyunca beklemişti ve kitaplardaki soyut düşüncelerin ekimine elverişli durumdaydı. Hiç yıpranmamış bir zihindi onunki ve kitaplardaki bilgileri yutarcasına hazmediyordu. (Sayfa: 72)



#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Güzelliğe âşıktı ve şiirde bu güzelliği bol bol buluyordu. Şiir, tıpkı müzik gibi, onda yoğun duygular uyandırıyor ve henüz farkında olmadığı biçimde, onu daha ağır işler için hazırlıyordu. (Sayfa: 74)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum. (Sayfa: 79)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

- Biliyor musunuz, dedi, Bay Butler için üzülüyorum. Doğru düşünemeyecek kadar gençti belki, ama sonuçta, yılda otuz bin dolar kazanmak için koca bir hayatı heba etti. Otuz binin tümünü verse, çocukken biriktirdiği on sentle alabileceği şeker ya da fıstığın tadını yakalayamaz artık; tiyatroda ucuz bir koltuk bile alamaz servetiyle. (Sayfa: 92)
*
Tanrının çılgın âşığı bir öpücük için her şeyi yapabilirdi, ama yılda otuz bin dolar için değil. Bay Butler'ın meslek hayatı onu tatmin etmemişti. Burada değersiz bir şey vardı. Yılda otuz bine diyecek yoktu ama, hazımsızlık ve insanca mutluluktan yoksunluk, bu parayı değersiz kılıyordu. (Sayfa: 94)
*
Ruth saf ve temizdi gerçekten, hem de Martin'in hayaline sığmayacak kadar. Ama vişneler onun da dudaklarını boyuyordu. O da kendisi gibi, evrenin acımasız kanunlarına tâbiydi.
(Sayfa: 119)
*
.. evreni toparlayıp, eline alarak inceledi; bu evrenin ara yollarından, geçitlerinden ve cangıllarından geçti. Gizemlerin arasında meçhul hedefini arayan korkmuş bir yolcu gibi değil; gözlemleyerek, kaydederek ve bilinmesi gereken her şeyi öğrenerek.. Öğrendikçe, evrene, hayata ve bütün her şeyin ortasındaki kendi yaşamına daha bir tutkuyla bağlandı.
(Sayfa: 129)
*
Evrendeki muhteşem şeylere karşı acı çekecek kadar duyarlıyken, çocuksu meselelerle cebelleşmek.. (Sayfa: 136)
*
- Güzelliğin bir varoluş sebebi vardır, ben önceden bunu bilmiyordum. Güzelliği anlamsız, rastgele ortaya çıkmış bir şey gibi görüyordum. Güzellik hakkında bir şey bildiğim yoktu. Ama artık biliyorum, daha doğrusu anlamaya başlıyorum. Otun neden ot olduğunu; onu var eden güneş, yağmur ve toprağın gizli kimyasını bildiğim için, ot şimdi bana daha güzel görünüyor. Çünkü otun yaşam hikâyesinde romantizm ve macera var. Bunu düşünmek beni heyecanlandırıyor. Bütün o güçlerin ve maddenin hareketlerini, gerçekleşen büyük mücadeleyi düşündüğümde, otlar hakkında bir destan yazasım geliyor. (Sayfa: 141)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Cennetteki azizler ancak güzel ve temiz olabilirdi elbette. Onları övmeye gerek yoktu. Ama ya çamur içindeki azizler.? Bitmek bilmez harikalar onlardaydı işte. Hayatı yaşanmaya değer kılan şey buradaydı: Düşkünlüğün lağım çukurundan yükselen büyük ahlaki değerleri görmek; üzerinden çamur damlayan gözlerle ayağa kalkıp, uzaklardaki solgun güzelliğe bakmak; zayıflık, güçsüzlük, kokuşmuşluk ve hoyratlığın içinden kuvvetin, hakikatin ve yüce ruhsal ihsanların doğması. (Sayfa: 145)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

- Çamurun içinden çıktın Martin Eden, dedi, gözlerini muhteşem ışıkla yıka, omuzların yıldızlara değsin. Hayatın yolunu izle, bırak ''maymun ve kaplan ölsün;''* hüküm süren güçlerden en yüce mirası koparıp al.
(*Tennyson'ın ''In Memoriam''şiirinden alıntı) (Sayfa: 158)

*
Çok derin uyumasına rağmen, kedi gibi bir anda ve isteklice uyanıyor, beş saatlik bilinçsizliğin bitmesine seviniyordu. Uyku denen kendinden geçme halinden nefret ediyordu. Yapacak çok iş, yaşanacak çok fazla şey vardı. Uykunun kendisinden çaldığı her yaşam anı için garez duyuyordu.. (Sayfa: 159)
*
Aşk bu dünyada sözlü konuşmadan önce gelmişti ve en eski zamanlarda geçerli olan yol ve yordamlar, hâlâ hükmünü kaybetmemişti. (..) Bu içgüdüler aşkla yaşıttı ve teamüllerden, fikirlerden sonradan ortaya çıkan her şeyden daha akıllıydılar. (Sayfa: 190)
*
Bırak senin gibi yaşayan, nefes alan bir kadını, bir taşın bile kalbini eritecek kadar güçlüydü aşkım. (Sayfa: 200)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Bir şeyden hoşlanmıyorsam hoşlanmıyorumdur, hepsi bu. Irkımın diğer üyeleri bir şeyden hoşlandı ya da hoşlanır gibi yaptı diye, kendimi aynı şekilde davranmaya zorlamam için hiçbir sebep yok. Hoşlandığım ya da hoşlanmadığım şeyler konusunda başkalarına göre hareket etmiyorum. (..) İkna edici olmayan bir yanılsama, yalandan farksızdır. (Sayfa: 227)
*
- Bana öyle geliyor ki, sadece toprak meselesini değil, herhangi bir konuyu anlamak için önce yaşamın öz maddesi ve yapısı hakkında bir şeyler bilmek gerekir. Yasaları ve kurumları, dinleri ve adetleri anlamak için, bunları oluşturan yaratıkların doğasının ötesinde, söz konusu yaratıkların yapıtaşlarının doğasını bilmek gerekmez mi.? Edebiyat, Mısır'ın mimarisi ve heykel sanatından daha mı az insanidir.? Kâinatta, evrim yasasına tâbi olmayan tek bir şey var mı.? Ah, çeşitli sanatların evrim sürecinin de incelendiğini biliyorum, ama o çok mekanik bir şey. Orada insan dışarıda bırakılmış. Aletlerin, arpın, müziğin, şarkıların ve dansların evrimi pek güzel ortaya konmuş ama, ya insanın kendi evrimi; insan daha ilk aletini yapmadan, ilk şarkısını mırıldanmadan önce içinde olan temel ve asli parçalar.? Sizin hesaba katmadığınız ve benim biyoloji dediğim bu işte. En geniş anlamıyla biyolojidir bu.. (Sayfa: 260)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Martin o zaman sözünü söylemişti:
- Sosyalistlerden korkuyor ve nefret ediyorsunuz. Ama neden.? Ne onları ne de öğretilerini tanıyorsunuz.
Bay Morse:
- Öğretiniz açıkça sosyalizmi akla getiriyor, (..)
Martin güleç bir yüzle:
- Cumhuriyetçilerin aptal olduğunu söylemek; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik balonlarının artık patladığını savunmak beni sosyalist yapmaz; dedi, Jefferson'ı ve temel aldığı bilimsellik dışı Fransızları sorgulamak, beni sosyalist yapmaz. İnanın Bay Morse, açıkça düşmanı olduğum sosyalizme, siz benden çok daha yakınsınız.
Bay Morse:
- Şaka yapıyorsunuz galiba, diyebildi sadece.
- Hiç de değil. Söylediklerimde ciddiyim. Hâlâ eşitliğe inanıyor, ama büyük şirketler için çalışıyorsunuz. Büyük şirketler ise sürekli, eşitliği gömmeye çalışmakla meşgul. Sizse eşitliğe inanmadığım için, tam da yaşamınızın dayanağı olan şeyi onayladığım için bana sosyalist diyorsunuz. Cumhuriyetçiler eşitliğin düşmanıdır; ona karşı savaşırken eşitlik lafını ağızlarından düşürmezler oysa. Bu yüzden onlara aptal diyorum. Bana gelince, ben bireyciyim. Yarışı hızlı olanın, savaşı güçlü olanın kazanacağına inanıyorum.
(..)
Kişisel olarak entelektüel bir ahlakçıydı ve onu bayağı bir burnu büyüklükten de fazla rahatsız eden şey, çevresindekilerin ekonomi, metafizik, duygusal ve taklitçi unsurları çorba eden tuhaf ahlak anlayışıydı. (
Sayfa: 278-279)


Hizmet edeceğin tek efendi, güzellik olsun. Ona hizmet et ve gerisini boş ver gitsin.! (..) Senin tatminin bir şeyi başarmak değil, o şeyi yapıyor olmak. Bana söyleyemiyorsun. Biliyorum bunu. Sen de biliyorsun. Güzellik canını yakıyor. İçinde dinmeyen bir acı, iyileşmeyen bir yara, alevden bir bıçak bu.
(Sayfa: 307)
*
Bir dervişin yüzüne sahip olsa da, tüm benliğiyle bir şehvet düşkünü olduğunu saklamıyordu. Ölmekten korkmuyor, hayatla ilgili her şeye buruk, alaycı bir gözle bakıyordu; bununla birlikte ölüme yaklaşırken hayatın her bir zerresini seviyordu. Çılgınca bir tutkuyla yaşamak, heyecan duymak, bir keresinde söylediği üzere, ''geldiği kozmik toz içinde habire kıvrılıp durmak'' istiyordu. (..) Martin'e anlattığı gibi, bir keresinde gönüllü olarak üç gün susuz kalmış, böyle bir susuzluğu dindirmenin hazzını yaşamak istemişti. Martin onun kim ya da ne olduğunu hiç öğrenemedi. Geçmişi olmayan, yakın gelecekte mezara girmesi kaçınılmaz, bugününü sancılı ateşler içinde geçiren bir adamdı o. (Sayfa: 310)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Bitirdim..
Sazımı koydum kenara.
Şimdi şarkılar sustu
Mor çiçekli yoncaları
Gölgeler sardı
Bitirdim..
Sazımı koydum kenara.
Nice şarkı söylemiştim
Dalda öten bir kuş gibi
Şimdi ben de susuverdim
Yorulmuş bülbül misali
Artık başka şarkım da yok
Geldim dayandım sınıra
Bitirdim..
Sazımı koydum kenara.
*
Yıldızlara gideceğim diye yola çıkıp, kendini kokuşmuş bir bataklıkta bulmuştu. (Sayfa: 373)
*
Henley'yi hatırlayarak mırıldandı:
- ''Zavallı bir serseri niye böyle kokuşmuş olduğunu izah ediyor''.. ''Bence yaşam aptalca bir gaf ve utanç.'' Evet.. Bir gaf ve utanç. (Sayfa: 387)
*
Martin şimdi, aslında Ruth'u sevmemiş olduğunu anlıyordu. Onun sevdiği, idealize edilmiş bir Ruth, kendi yarattığı insanüstü bir varlık, aşk şiirlerindeki o parlak, ışıltılı ruhtu. Bir burjuva olan, burjuvalara özgü zaafları, zihninde burjuva pisikolojisinin mengenesi bulunan hakiki Ruth'u sevmiş değildi. (Sayfa: 418)
*
''Korkuyor olsa yaşama sarılırdı. Korkmadığı için, giderek gölgelere gömülüyordu.'' (Sayfa: 431)

#JackLondon #MartinEden #ÇeviriYiğitYavuz

Aşkı ve hayatı pek çok sevmekten,
Umuttan ve korkudan âzâdeyiz artık
Şükür olsun meçhul Tanrılara ki
Hiçbir hayat sonsuz değil;
Ölüler hiç dirilmiyor;
En yorgun nehir bile sonunda
Güvenle denize dökülüyor. (Sayfa: 432)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...