#Upanishadlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#Upanishadlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2022 Cuma

Upanishadlar (Sanskrit Aslından Çeviren: Korhan Kaya)


Upanishadlar Üzerine:
*
''Upanishadlar, eski Hintlilerin yaşamı ve ölümü, ölümden sonrasını, tanrıyı ve evreni açıklamaya çalıştıkları, bu bağlamda birçok soruna el attıkları felsefe ve teoloji metinleridir. Bunlar Hindistan'da izleyen dönemdeki bütün düşünce akımlarına kaynaklık etmiş birikimlerdir. Ünü Hindistan dışına da çıkmış, Batı felsefesinde de büyük etkileri olmuştur. Bu metinler felsefe tarihi, bilim tarihi ve ilahiyat yönünden öylesine önemlidirler ki Upanishadlar olmaksızın bu bilim dallarında çalışma yapmak çok büyük bir eksiklik yaratır.
Upanishadlar tanrı, tanrının doğası, evren, yaşam, ölüm, ölümden sonrası, yeniden doğuş ve kurtuluş konularında bilgiler içerir. Bu bilgilerin gizli olduğu ve herkese öğretilmemesi gerektiği vurgulanır. Bunun yanı sıra vücut organları, vücuttaki damarlar, rüyalı ve rüyasız uyku durumu, güneş ve ayın rolleri ve birtakım etimolojik bilgiler gibi, birçok bilgiler de konu edilir. Upanishadlarda Veda tanrılarına sunulmuş ilahilerin ve Brahmanaların kurbancılığının izleri bulunur. Ancak, Brahman egemenliğine bir tepki olarak çıkmış olan materyalistlerin de etkisi vardır. Nitekim Uddalaka Aruni ya da Yacnavalkya gibi birtakım filozoflar deneysel metotlar kullanmaya kalkışmışlardır. Upanishadlarla ilk dönem Budizmi arasında da bir ilişki, bir etkileşim söz konusudur.'' (Sayfa: VII)

*
''İşte insan düşüncesinin en yüce ürünü.''
*
Arthur Schopenhauer
*
''Vedalardan Brahmanalara, oradan Upanishadlara evrilen dinsel düşüncenin nasıl değişimlere uğrayarak günümüz Hindu dünyasını yarattığını kavrayan bir kimse, bunun benzerlerinin başka dinsel düşüncelerde de başka türlü evrimlerle olabileceğini kavrayabilecektir.'' (Sayfa: VIII)
*
''Schopenhauer Upanishadlar için şöyle demiştir: ''Bu, dünyadaki en iç rahatlatıcı ve insanı yücelten eser olsa gerek. Yaşamımın tesellisi o oldu, ölümümün de o olacak.'' (Sayfa: IX)
*
''Upanishadlar, kendisinden önce var olan Vedalardan ve Brahmanalardan izler taşır.'' (Sayfa: IX)
*
''Bir diğer kayda değer nokta da Brahmanların kayıtsız şartsız egemen oldukları bir toplumda bu gizli öğretileri zaman zaman asker sınıfından (Kshatriya) bir kimsenin din adamı sınıfından (Brahman) olanlara vermesidir. Daha sonra ortaya çıkacak olan Caynizm ve Budizm dinlerinin kurucuları Vardhamana (Mahavira) ve Siddhartha Gautama Buddha'nın da asker sınıfından oldukları düşünülecek olursa, toplumdaki sınıfsal değerler arasında önemli bir yer değiştirme hali oluştuğu anlaşılacaktır. (..) Upanishadlarda, Gargi gibi, kadın filozoflar da vardır.'' (Sayfa: X)
*
''Upanishad sözcüğü 'upa' ve 'ni' sözcüklerine 'sad' eyleminin eklenmesiyle oluşturulmuştur ve ''bir kimsenin yakınına yahut dizinin dibine oturmak'' anlamına gelir. Nitekim hoca kendisinden öğrenim almak isteyene ''Git kandilini al gel, sana öğreteceğim'' diyerek onu öğrenciliğe kabul eder. (..) ..Saryakama gibi babası, soyu sopu belli olmayan çocukların da öğrenime kabul edildiklerini düşünürsek, Brahmanlığın yükseliş döneminin sona erdiği ve bir iniş dönemine geçtiği kanaatine varırız.
*
DİPNOT: Bu Saryakama öyküsü Rabindranath Tagore tarafından Meyva Zamanı adlı eserde yeniden anlatılmıştır. (Sayfa: X-XI)
*
''Upanishadlarda hem cennete benzer başka dünyalardan söz edilir, hem de ruh göçünden. Kişi cenaze ateşinin dumanıyla göğe yükselir, ay dünyasına kadar gider ve sonra oradan tekrar yeryüzüne gelir. Upanishadlarda daha uzun olarak anlatılan bu açıklamalar, sonraki Hindu inanışındaki ruh göçü olayının temellerini oluşturur.'' (Sayfa: XI)
*
''Upanishadlarda en yüce varlık Brahma ile her canlının içinde bulunan Atman aynı varlıktır.'' (Sayfa: XII)
*
''Upanishadlardaki öğretiye göre en yüce amaç, Brahma ile bir olmaktır. Bu da bilgisizliğin yenilmesiyle olur. Bu yüce amaca ulaşmak için iyi-kötü her türlü işi bırakmak gerekmektedir. Bunun için kurban sunmak ya da çilecilik yapmak da hiçbir işe yaramaz; bunlar sadece yeniden doğuşlara neden olur. İnsanlar bu bilgiyi edinebilmek için bunu öğretene müthiş hediyeler verirler.'' (Sayfa: XIII)
*
Korhan Kaya, Ankara, 2008
*
Birinci Adhyaya:


Birinci Adhyaya:
*
Om.! Şafak kurban atının başıdır; güneş gözü, rüzgâr soluğu, Vaişvanara ağzıdır. Yıl kurban atının bedenidir; gök arkası, hava karnı, yeryüzü karın altıdır. Yönler böğürleri, ara yönler kaburga kemikleri, mevsimler organları, aylar ve yarım aylar eklemleridir. Günler ve geceler bacakları, yıldızlar kemikleri, bulutlar etleridir. Kum, onun midesindeki yemektir, nehirler bağırsaklardır. Dağlar, karaciğer ve akciğerleridir. Ağaçlar ve bitkiler yeleleridir. Doğu onun ön kısmı, batı onun arka kısmıdır. Kişnediğinde ışık saçar, şaha kalktığında yıldırımlar çakar. İşediğinde yağmur yağar. Çıkan bütün sesler onun sesidir.
Attan önce doğan ve bir altın kurban kabı gibi olan gün Mahiman (büyüklük) diye adlandırılır. Onun yeri doğu denizindedir. Attan sonra doğan ve bir gümüş kurban kabı gibi olan gece de Mahiman diye adlandırılır. Onun yeri de batı denizindedir. Doğrusu bu ikisi atın iki yanında iki kurban kabı gibi doğarlar. O bir küheylan olarak tanrıları taşıdı; aygır olarak Gandharvaları, hızlı koşucu olarak ifritleri, at olarak insanları taşıdı.Deniz onun akrabası, onun doğum yeridir.
*
Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Her şey ölümle, açlıkla örtülmüştü, çünkü açlık ölümdür. Sonra o düşündü: ''Bir beden edineyim.'' Sonra o tapınmaya başladı. Bu tapınmadan su ortaya çıktı. ''Tapınırken zevk aldım'' diye düşündü. O yüzden parlaklıkla ilgili olana Arka denir. Parlaklıkla ilgili olana Arka dendiğini bilen mutlu olur.
Su Arka'dır. Suyun sertleşen köpüğü yeryüzünü oluşturdu. Yeryüzünde ölüm kendine eziyet etti. O çile çekip eziyet ederken onun ısısından ve özünden ateş çıktı.
O kendini üçe böldü: Agni (ateş), Aditya (güneş) ve Vayu (hava). Yaşam soluğunu (Prana) da üçe böldü. Doğu yönü onun başıdır. Kuzeydoğu ve güneydoğu onun ön kısımlarıdır. Batı yönü onun kuyruğudur. Kuzeybatı ve güneybatı arka kısımlarıdır. Kuzey ve güney böğürleri, gökyüzü sırtıdır. Hava karnı, yer göğsüdür. O, sularda sağlam bir şekilde durur. Bunu bilen de nereye gitse orada sağlam kalır.
O ''ikinci bir ben edinmek istedi. O (açlık ve ölüm) akıl aracılığıyla sözle (Vaç) birleşti. Sonra tohum yıl oldu. Bundan önce yıl yoktu. O (Vaç) yıl boyunca giden zamanı doğurdu. Sonra onu uzun zamanlar olarak çıkardı. O çıkınca Ölüm ağzını açtı. ''Bhan.!'' diye bağırdı. Bu söz oldu.
O kendi kendine düşündü: ''Eğer ona karşı çıkarsam çok az yiyecek bulurum.'' O yüzden o sözle ve bedenle birlikte var olan her şeyi ortaya çıkardı; Rigleri, Yacusları, Samanları, şiir ölçülerini, kurbanları, insanları ve sığırları. O bunları ortaya çıkartınca yemeye de başladı. Doğrusu o her şeyi yedi. Bu Aditi'nin aditi-doğasıdır. Aditi'nin (sonsuzluk) aditi-doğasını bilen her şeyin yiyicisi olur; her şey ona besin olur.
O istedi: ''Tekrar büyük bir kurban sunayım.'' Kendine eziyet etti. Çile doldurdu. O kendine eziyet edip çile doldurunca ortaya güç ve görkem çıktı. Güç ve görkem yaşam soluklarıdır. O yüzden, yaşam solukları gittiğinde beden büyüdü, akıl da bedende yerini aldı.
O ''benim bedenim kurbana uygun olsun, onunla kendime benlik bulayım'' istedi. Sonra o at oldu, çünkü büyümüştü. ''O kurbana uygun olsun'' diye düşündü. O yüzden at kurban törenine Aşvamedha adı verilir. Bunu böyle bilen Aşvamedha'yı bilmiş olur. Sonra atı sınırsızca serbest bıraktı. Bir yıl sonra onu kendisi için kurban etti. Diğer hayvanları, tanrılara sunulmaktan kurtardı. O nedenle kurbancı kurbanı, bütün tanrıları temsilen Pracapati'ye sunar. Doğrusu bu ışık saçan güneş Aşvamedha'dır; yıl da onun bedenidir. Agni kurban ateşidir (arka). Dünyalar onun bedenleridir. Bu ikisi, arka kurban ateşi ve Aşvamedha töreni bir tanrıdır, yani Ölüm. Bunu bilen ölüme üstün gelir, ölüm ona erişemez; ölüm onun özü olur, o bu tanrılardan biri haline gelir. (Sayfa: 3-5)
*
''Başlangıçta bu dünya insan (Prusha) biçimindeki öz (Atman) idi. Etrafına baktı, kendinden başka kimseyi göremedi. İlk kez, '2Bu benim'' dedi. Buradan ''ben'' adı doğdu. İşte bu yüzden bugün bile birisi önce ''ben'' der, sonra sahip olduğu adı söyler.'' (Sayfa: 9)
*
''O korktu. O yüzden yalnız olan korkar. Sonra şöyle düşündü: ''Madem yalnızım neden korkayım ki.?'' O zaman korkusu geçti, çünkü korkacak ne vardı ki.? Bir ikinci olursa korku olurdu.
Ama hiç zevk almıyordu. O yüzden yalnız olan zevk almaz. Bir ikinci olsun istedi. Erkeği ve kadını kapsayacak kadar genişti. Yere düşüp (pat) kendini ikiye böldü. Böylece koca (pati) ve karı (patni) ortaya çıktı. O nedenle Yacnavalka'nın dediği söz doğrudur: ''Kişi bir bütünün yarısı gibidir.'' Bu yüzden bu boşluk kadın tarafından doldurulur. Erkek onunla birleşti ve insanlar ortaya çıktı.'' (Sayfa: 10)
*
''Erkek bildi: ''Ben yaratılışım, çünkü her şey benden türedi.'' (..) Tohumdan yarattığı nemli olan ne varsa o Soma'dır.'' (Sayfa: 10)
*
''O (Brahma) tıpkı usturanın kınına, ateşin ateş deliğine girmesi gibi tırnak ucu dahil her yere girmiştir. O, tamam olmadığından, görülmez. Soluk alırken adı soluk olur, konuşurken adı söz olur, görürken göz, duyarken kulak, düşünürken akıl olur; bunlar onun sadece hareketlerden aldığı adlardır. Bir kimse bunlardan sadece birini yüceltiyorsa onu bilmiyor demektir. Çünkü o bunlardan ayrıdır. İnsan ona Atman olarak tapınmalıdır, çünkü onların hepsi Atman'da bir olurlar. Bu Atman her şey için bir izdir, çünkü her şey onunla bilinir olur. Kişi de aradığını ayak izlerini takip ederek bulur.'' (Sayfa: 11)
*
''Her kim ''Ben Brahma'yım.!'' derse ''her şey'' haline gelir. Tanrılar bile bunu engelleyemez, çünkü o kişi onların bile özü haline gelmiştir.'' (Sayfa: 11)
*
''Bu dünya Söz'dür; orta dünya Akıl'dır, göksel dünya Soluk'tur.
Bunlar üç Veda'dırlar. Rigveda Söz'dür, Yacurveda Akıl'dır, Samaveda Soluk'tur.
Bunlar tanrılar, atalar ve insanlardır. Tanrılar Söz'dür, Atalar Akıl, İnsanlar Soluk'tur.
Bunlar baba, anne ve çocukturlar. Baba Akıl'dır, anne Söz'dür, çocuk Soluk'tur.
Bunlar bilinen, bilinmesi gereken ve bilinmeyendirler.
Bilinen Söz'ün biçimidir, çünkü söz bilinir. Söz bu şekliyle insanlara yardım eder.'' (Sayfa: 15)
*
İkinci Adhyaya:
*
''Duyuları tutulmuş olan bu kişiye uyuyor denir. Soluk sınırlanır, ses sınırlanır, göz sınırlanır, kulak sınırlanır, akıl sınırlanır.
Ancak uykuya daldığında tüm dünyalar onundur. Kâh büyük bir kral olur, kâh büyük bir Brahman.! Yükselir, alçalır; büyük bir kral nasıl halkını toplayıp ülkesinin etrafında keyfince dolaşırsa, tıpkı bunun gibi, uyuyan kişi de duyularını toplayıp kendi bedeni etrafında dolaşır.
Uykuya daldığı ve bilinçsiz olduğu zaman, Hita denilen yetmiş iki bin damar, kalp zarına ve tüm bedene yayılır. Onlar sayesinde bedeni içinde oynar durur.'' (Sayfa: 22)
*
''Örümcek ağı örümcekten, küçük kıvılcımlar ateşten nasıl çıkarsa, bütün duyular, dünyalar, tanrılar, varlıklar da bu Öz'den öyle çıkarlar. Upanishad'ın gizli anlamı ''gerçeğin gerçeği''dir o yüzden. Duyu organları gerçektir, o da gerçeğin gerçeğidir.'' (Sayfa: 23)
*
''Bir tuz topağı suya atıldığında kaybolur ve artık geri alınamaz hale gelir; ancak suyun neresinden tadarsak tadalım tuzludur. İşte bu sınırsız, sonsuz ve bilgiden müteşekkil Varlık da böyledir.'' (Sayfa: 26)
*
Üçüncü Adhyaya:
*
''O açlık ve susuzluğun, kederin ve kuruntunun, yaşlılık ve ölümün ötesindedir. Bu özü bilen Brahmanlar oğul isteğini, zenginlik isteğini, dünyalar kazanma isteğini yenerler ve dilenci rahip olarak gezerler. Çünkü oğul isteği zenginlik isteğidir, zenginlik isteği dünyalar isteğidir; bunların her ikisi de istektir. O nedenle bir Brahman öğrenmeyi bırakmamalı, bir çocuk gibi yaşamayı istemelidir.'' (Sayfa: 37)
*
''O tüm varlıklarda barınır, tüm varlıklar içindedir, varlıklar onu bilmez, bedeni tüm varlıklardır, varlıkların içinden yönetir. O senin özündür, iç kontrol edendir, ölümsüzdür. Varlıklara saygı bu kadar; şimdi öze saygı.'' (Sayfa: 40)
*
''Ormandaki güçlü bir ağaç gibidir insan; saçları yapraklar, derisi de ağacın kabuğu gibidir. Kabuktan ağacın öz suyunun akması gibi derisinden kanı akar; ağaç kesilince ve insan da yaralanınca özsu ve kan oluk oluk akar. Et parçaları odun parçalarına benzer, lifler kaslar gibi güçlüdür; kemikler odun gibidir, odun özü de lenf gibidir. Fakat bir ağaç devrildiği zaman kökünden yenisi çıkar; bir insan öldüğünde ise o hangi kökten tekrar çıkabilir ki.? 'Meniden' demeyin, çünkü o yaşarken türetilen bir şeydir; ağaç ise, ölmüş bile olsa, saçılmış bir tohumdan tekrar büyüyebilir. Ancak ağaç kökünden sökülüp çıkartılırsa bir daha büyüyemez; bir insan öldüğünde o hangi kökten tekrar çıkabilir ki.? Bir kez doğdu mu bir daha doğmaz, onu tekrar kim yaratabilir ki.?'' (Sayfa: 47)
*
Dördüncü Adhyaya:
*
''Gerçek huzur, zevk ve mutluluk yoktur. Kişi huzuru, zevki, mutluluğu kendi yaratır.'' (Sayfa: 54)
*
''Kişi yaptıklarına ve davranışlarına göre belirlenir.'' (Sayfa: 59)
*
''Cehalete tapanlar kör karanlığa girerler; haz için bilgi edinenler ise daha da büyük karanlığa girerler.'' (Sayfa: 60)
*
''Söze bir süt ineğiymiş gibi saygı duymak gerekir. Onun dört memesi Svaha (selamlama), Vashat (sunum), Hanta (bağırış), Svadha (kutsama). Tanrılar Svaha ve Vashat'la, insanlar da Hanta ve Svadha ile geçinirler. Soluk onun boğası, akıl onun yavrusudur.'' (Sayfa: 69)
*
''Gerçek görüştür, görüş gerçektir. O nedenle iki kişi gelir, birisi ''ben gördüm'', öteki ''ben duydum'' derse bizim görene inanmamız gerekir.'' (Sayfa: 72)
*
Altıncı Adhyaya:
*
''Pracapati şöyle düşündü: ''Ona bir sağlam temel yapayım.'' Böylece o kadını yarattı. Yarattığı zaman onu değerce aşağı yaptı. O yüzden bir kimse kadını aşağı saymalı. O kendinden hayayı uzatıp çıkardı ki onunla kadını döller.'' (Sayfa: 82)
*
''Eğer kadın onun isteğine karşılık vermezse ona rüşvet vermek gerekir. Eğer hâlâ karşılık vermiyorsa onu sopayla yahut elle dövmeli, onu bastırarak şöyle demelidir: ''Gücümle ve görkemimle görkemini alırım.!'' Böylece o ayıplı duruma düşer..'' (Sayfa: 83)
*
''Sonra çocuğun kulağına eğilip üç kere, ''Konuş, konuş, konuş,'' der. Süt bal ve tereyağını karıştırıp saf altından bir kaşıkla çocuğunu besler. (..) Sonra ona, ''Sen Veda'sın'' diyerek bir ad verir. O onun gizli adı olur.'' (Sayfa: 86)
*
ÇHANDOGYA UPANİSHAD
*
Birinci Adhyaya:
*
''..''Bu dünyanın desteği nedir.?'' O dedi: ''Uzaydır.'' ''Her şey o uzay boşluğunda ortaya çıkar, sonra yine o boşlukta kaybolur; bu yüzden bu boşluk her şeyden büyüktür, boşluk nihai hedeftir.'' (Sayfa: 99)
*
İkinci Adhyaya:
*
''O bunlara da yoğunlaştı. Yoğunlaşılan bunlardan Om hecesi çıktı. Nasıl yapraklar dalda birleşirlerse sözler de Om hecesinde birleşirler. Om dünyadaki her şeydir. Om bu dünyadaki her şeydir.'' (Sayfa: 112)
*
Üçüncü Adhyaya:
*
''Güneşin güney ışınları onun güney petek hücreleridir. Yacur formülleri arılardır. Çiçek Yacurveda'dır. Ondan abıhayat damlar.'' (Sayfa: 114)
*
''Ortaya çıkmış her ne varsa hepsi de Gayatri şiir ölçüsüdür. Gayatri sözdür. Söz şarkı okur (gayati) ve tüm varlıkları korur (trayate).
Bu dünya neyse Gayatri de odur; Çünkü her ne varsa bunun üzerinde var olmuştur. Ondan öteye gitmez.'' (Sayfa: 118)
*
''Kalbimdeki öz, bir pirinç tanesinden, bir arpa tanesinden, bir hardal çekirdeğinden daha küçüktür. Kalbimdeki öz yeryüzünden, hava boşluğundan, gökyüzünden, bütün dünyalardan daha büyüktür. (..) ..kalbimde yer alan öz bu Brahma'dır. Bu dünyadan ayrıldığımda ona kavuşacağım. '' 8Sayfa: 120)
*
Beşinci Adhyaya:
*
''Parlayan gökyüzü bu evrensel Atman'ın başıdır. Güneş onun gözüdür. Rüzgâr onun soluğudur. Yaygın boşluk onun bedenidir. Su onun mesanesidir. Yeryüzü onun ayaklarıdır. Kurban sunma alanı onun göğsüdür. Kutsal çimler onun saçlarıdır. Garhapatya ateşi onun kalbidir. Anvaharyapaçana ateşi aklıdır. Ahavaniya ateşi ağzıdır.'' (Sayfa: 144)
*
Altıncı Adhyaya:
*
''Sonra babası ona dedi ki: ''Şvetaketu, oğlum.! Sen şimdi her şeyi öğrendiğini düşünerek gururlanıyorsun ama işitilmeden işitilen, düşünülmeden düşünülen, anlaşılmadan anlaşılan öğretiyi öğrendin mi.?'' ''O öğreti nedir efendim.?''
''Sevgili oğlum, tıpkı çamurdan yapılmış türlü türlü cisimler gibi, cisimlerin adları değişik değişik ama gerçek tek, sadece 'çamur'..'' (Sayfa: 147)
*
''Sevgili oğlum, insan on altı parçadan oluşur. On beş gün yemek yeme, istediğin kadar su iç. Yaşam soluğu sudan oluştuğu için su içilmezse soluk kesiliverir.
Sonra o on beş gün hiçbir şey yemedi. Sonra babasının yanına geldi ve ''Ne dememi istiyorsunuz efendim.?'' dedi. ''Evladım, Rig beyitlerini, Yacus formüllerini ve Saman şarkılarını söyle.'' ''Hiçbir şey hatırlamıyorum efendim.''
Sonra ona dedi ki: ''Sevgili oğlum, bir ateşböceği büyüklüğündeki kömürden nasıl gücünün üstünde bir ateş çıkmazsa, on altı parçandan on altıncısı çıkartıldığında Vedaları hatırlayamadın. Şimdi git yemek ye, o zaman dediğimi anlayacaksın.'' (Sayfa: 150)
*
''..''Oğlum, uyku durumunu anlatayım sana. Bir kimse uyuduğu zaman onun varlığa karıştığını söylerler. Kendi özüne karışır. O yüzden ona ''uyuyor'' derler, çünkü kendi özüne karışmıştır.
İple bağlı bir kuş ipinden ayrılıp nasıl özgürce her tarafa uçtuktan sonra dinlenmek için ipine geri dönerse, tıpkı bunun gibi, akıl da her tarafa uçuşur, dinlenecek bir yer bulamaz ve geri gelip solukta dinlenir. Çünkü, sevgili oğlum, akıl yaşam soluğuna bağlıdır.'' (Sayfa: 151)
*
''Şu Nyagrodha ağacından bir incir getir bana.'' ''Getirdim efendim.'' ''Onu ikiye böl.'' ''Böldüm efendim.'' ''İçinde ne görüyorsun.?'' ''Çok küçük tohumlar efendim.'' ''Sevgili oğlum, onlardan birini ikiye böl.'' ''Böldüm efendim.'' ''Ne görüyorsun orada.?'' ''Hiçbir şey efendim.''
Sonra o ona dedi ki: ''Sevgili oğlum, bu en ince özü görmüyorsun; inan bana oğlum, o en ince özden şu koca Nyagrodha ağacı meydana geldi.
Bu en güzel özdür. Tüm dünya bu öze sahiptir. O gerçektir. O Atman'dır. O sensin Şvetaketu.'' (Sayfa: 153-154)
*
Yedinci Adhyaya:
*
''Soylu efendim, ben Rigveda'yı, Yacurveda'yı, Samaveda'yı, Atharvaveda'yı, Tarihi ve Efsaneleri, Vedaların vedasını (gramer), Ruhları Yatıştırma bilgsini, Matematik'i, Kehanet bilgisini, Kronoloji'yi, Mantık'ı, Devlet İdaresi'ni, Tanrı bilgisini, Brahma bilgisini, Yöneticilik bilgisini, Astroloji'yi, Yılan Büyüsü bilgisini ve Güzel Sanatlar'ı bilirim.'' (Sayfa: 154)
*
''..insanlar içinden her kim büyüklük kazanırsa, o derin düşünce ödülünden bir parça kazanmış olur. Kavgacı, dedikoducu ve kıskanç olanlar ise küçük insanlardır. Derin düşünceyi yücelt.'' (Sayfa: 159)
*
''Bilen kişi ne ölümü görür, ne hastalığı ne de kederi,
Bilen kişi sadece Bütün'ü görür, Bütün'ü elde eder.'' (Sayfa: 166)
*
Sekizinci Adhyaya:
*
''En güzel özden yükselen kalbin kanalları kızıl, beyaz, mavi, sarı ve kırmızıdır, öyle derler. Aynı şekilde güneş de kızıl, beyaz, mavi, sarı ve kırmızıdır.'' (Sayfa: 171)
*
İŞA UOANİSHAD:
*
''Gerçeğin yüzü altın bir diskle kaplıdır. O halde ey Pushan, onu ortaya koy ki gerçeği seven ben onu görebileyim.'' (Sayfa: 182)
*
Pushan: Vedik bir güneş tanrısıdır. Niyet edip, adım atmaya karar verip, yola çıktığınızda, size o yolculuğu güvenli hale getiren, sizi koruyan bir tanrıdır Pushan. Yolculukların ve yolların tanrısı ve gezginlerin koruyucusu olarak kabul edilir.
*
İkinci Khanda:
*
''Ben ''iyi biliyorum'' diye düşünmüyorum; ''bilmediğimi'' biliyorum. Bizdeki, O bilirse biliyor, O bilmezse ben de bilmiyorum.'' (Sayfa: 186)
*
AİTAREYA UPANİSHAD:
*
İkinci Adhyaya
*
Dördüncü Khanda:
*
''Bir besleyici olarak kadın da beslenmelidir. Kadın onu cenin olarak taşır. Doğduktan sonra erkek, çocuğa bakar, büyütür. O onu büyütürken kendisini büyütmüş olur, çünkü bu dünyaların devamı için bu gerekir. Böylece dünyalar sürer durur. Bu, kişinin ikinci doğumdur.'' (Sayfa: 197)
*
TAİTTİRİYA UPANİSHAD
*
Onuncu Anuvaka:
*
''Ben ağacı hareket ettirenim.'' (Sayfa: 207)
*
On Birinci Anuvaka:
*
''Anne tanrı gibi olsun. Baba tanrı gibi olsun. Öğretmen tanrı gibi olsun. Misafir tanrı gibi olsun. Kusursuz davranışlar yapılsın, bunun dışındakiler yapılmasın.'' (Sayfa: 208)
*
İkinci Valli
*
Dokuzuncu Anuvaka:
*
''Sözün akılla birlikte kavuşamayarak dönüp durduğu yerde,
Brahma mutluluğunu bilenler hiçbir şeyden korkmazlar.'' (Sayfa: 215)
*
Üçüncü Valli:
*
''O çile doldurdu. Çile doldurunca anladı ki Brahma akıldır (Manas). Gerçekten canlılar akıldan doğarlar, doğunca akılla yaşarlar, ölünce de akıl içinde yiterler.'' (Sayfa: 216)
*
Birinci Adhyaya:
*
''Mevsimlere hükmeden, on beş bölümden oluşan bilge aydan geldim; tohumlarıyla bizi var eden atalarımızın diyarı aydan geldim.'' (Sayfa: 224)
*
İkinci Adhyaya:
*
''Eğer bir kimse özel bir ödül kazanmak istiyorsa, dolunay zamanı, yeniay zamanı veya uğurlu burç zamanı gökte yarımay varken, bu zamanlardan birinde, bir ateş yakmalı, çevresini süpürmeli, etrafı yıkayıp temizlemeli, sağ dizini büküp eğilmeli, bir kaşık, tahtadan bir kap veya metal bir kapla erimiş yağ sunmalı ve şöyle demeli: (..) Sonra dumanı koklayarak, vücut organlarını erimiş yağ ile ovuşturarak sessizce öne çıkıp isteğini bildirmeli..'' (Sayfa: 228)
*
''Bir kimse konuştuğu süre içinde soluk alamaz. O, soluğunu söze kurban etmektedir. Bir kimse soluk aldığı süre içinde konuşamaz. O, sözü soluğa kurban etmektedir. Bu ikisi hiç bitmeyen, ölümsüz kurbanlardır, tıpkı sürekli olarak birbirine kurban giden uyku ve uyanıklık gibi. Başka kurbanlarda sınır vardır çünkü onlar bazı işler içerirler.'' (Sayfa: 229)
*
Birinci Valli:
*
''İnsanlar tarladaki ürün gibi yok olup, onlar gibi yeniden hayat buluyorlar.'' (Sayfa: 246)
*
Naçiketas, Ölüm meleğine (Yama) söylüyor:
*
''Cennette, ki sen orada yoksun, korku yoktur. Kimse yaşlılıktan korkmaz; açlık ve susuzluk derdi yoktur. Tasayı kederi aşmış insan cennet dünyasında mutluluk içinde olur.'' (Sayfa: 246)
*
Üçüncü Valli:


''Gözle görülmeyenden daha büyük olan İnsan'dır (Prusha), İnsan'dan daha büyük olan yoktur. Amaç budur. Bu en yüksek noktadır.'' (Sayfa: 253)
*
Dördüncü Valli:
*
''Hamile kadında gizli embriyon gibi, ateş çubuklarında saklı her şeyi bilen ateş (Agni), sunaklarla uyanık insanın günden güne tapınmaya değer bulduğudur.''
*
Rigveda III, 29 (Sayfa: 255)
*
Altıncı Valli:
*
''Bu ölümsüz incir ağacının kökü yukarıda, dalları ise aşağıdadır.'' (Sayfa: 258)
*
''Dünyadaki tüm bağlarını kalbinden söküp atan kişi ölümlüyken ölümsüz olur. Tüm öğreti budur işte.!'' (Sayfa: 259)
*
MUNDAKA UPANİSHAD
*
İkinci Mundaka:
*
Birinci Khanda:
*
''Onun, kalbin gizli köşesinde bulunduğunu bilen kişi, bu dünyada, tüm cehalet bağlarını kopartır dostum.!'' (Sayfa: 267)
*
İkindi Khanda:
*
''Upanishad'dan bir yay yap; ona meditasyonla sivriltilmiş bir ok koy ve onu düşünceyle gererek onun özüne nişanla ve ölümsüz hedefin içine sok dostum.!'' (Sayfa: 267)
*
Üçüncü Adhyaya:
*
''O her canlının kalbinde barınır. O her şeyi saran, cömert olandır. O merhametlidir (Şiva), her yerde her zaman hazırdır.'' (..) ''Onun elleri ve ayakları her yerdedir. Gözleri, başları ve yüzleri her yerdedir. Kulakları her yerdedir. O her şeyi sarar.'' (Sayfa: 281)
*
Dördüncü Adhyaya:
*
''O her bir kaynağı yönetendir; tüm dünya onda bir araya gelir ve onda çözülür. Nimet bahşeden Tanrı, tapınılası Tanrı.! Ona bakarak kişi sonsuz huzura erişir.'' (Sayfa: 284)
*
''Her canlıda saklı olanın, tereyağından daha iyi olan krema gibi, fazlasıyla güzelleşmiş Şiva (şefkatli) olduğunu ve evrenin tek sarıcısı olduğunu bilen, yani Tanrı'yı bilen, tüm bağlarından kurtulur.'' (..) ''Onun eşi benzeri yoktur. Onun adı ''Büyük Ün''dür.'' (Sayfa: 285)
*
Beşinci Adhyaya:
*
''O parmak ölçüsündedir ve güneş gibi görünür.''
*
''O başlangıçsız ve sonsuzdur; karışıklık içinde her şeyi yaratandır. Sayısız biçimi vardır. Evrenin yegâne sarıcısıdır. Tanrı'yı bilen kişi tüm bağlardan kurtulur.'' (Sayfa: 287)
*
PRAŞNA UPANİSHAD
*
Birinci Praşna:
*
''Güneş, doğrusu, enerjidir; Ay ise maddedir. Madde, şekilli-şekilsiz, her yerdedir. O yüzden özdeksel biçim maddedir.'' (Sayfa: 293)
*
Üçüncü Praşna:
*
''Kişi ölüm anında ne düşünürse onunla yaşam soluğunun içine girer.'' (Sayfa: 299)
*
MAİTRİ UPANİSHAD
*
Altıncı Propathaka:
*
''Başlangıçta bu dünyada söz yoktu.'' (Sayfa: 328)
*
''Yağı olmayan ateş, yerinde nasıl sessizce yanarsa,
Eylemsiz düşünce de yerinde öyle yatışmış durur.'' (Sayfa: 342)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...