11 Aralık 2023 Pazartesi

Melissa Broder - Balık (Çeviren: Nazlınur Karaağaçlı)


Arka Kapak:

*
Balık, hem bu dünyaya ait hem de değil. Broder, dünyevi olanda gerçeküstü olanı, dünya dışı olanda ise sıradan olanı buluyor ve gerçeklik konusundaki genel yargıları tahrip ediyor. Bu kitap, arzularının onları bir sonraki adımda nereye götüreceğini merak eden herkes için.
Balık, ödüllü şair, deneme yazarı ve köşe yazarı Melissa Broder’ın ilk romanıdır. Bu cesur romanda Broder, varoluşsal kırgınlığı ve yıkıcı aşkı yüksek dozda cinsel betimlemeyle birleştirerek büyük bir samimiyetle, okuyucuyu sarsacak derecede açıklıkla ve cesaretle aktarıyor. Roman, kaderimizde her zaman sahip olamayacaklarımızı arzulamaya mâhkum olup olmadığımız sorusu üzerine kafa yoran samimi düşüncelerle ve mitolojik kahramanların hikâyeye dahil olmasıyla eşsiz bir anlatıma dönüyor.
*
Tanrılar, lütfen mutlu olmam için bana yardım edin. Evrenin iradesine teslim olmama ve evrenle bütünleşmeme izin verin. Belli ki çok az şey biliyorum. Belli ki bildiğim şeyler beni yalnızca intihara sürüklüyor. Bu gezegende doğmayı ben istemedim. Var olmayı ben istemedim ama şu an buradayım, en azından yaşadığım hayattan haz duymama yardım edemez misiniz.?
*
Broder, okuyucuyu kıskıvrak yakalayarak hikâyenin içine çekiyor ve var oluşumuzun o kendine özgü, çelişkili, ikiyüzlü, parçalanmış yönlerini –içimizdeki çatlağı- ne kadar çok kucaklarsak o zaman gerçek bir yaşamla yüzleşeceğimizi ve gerçek bir deneyim yaşayacağımızı düşündürüyor. Romanın kahramanı Lucy, ya aşka ya da bağımlılığa derinlemesine düştükçe okuyucu, etrafındaki dünyanın hem parçalandığını hem de kendini yeniden inşa ettiğini görüyor. Lucy’nin kendisiyle savaştığını görmek bazen ürkütücüdür ama bunun nedeni aynı zamanda ısrarlı bir şekilde dürüst olmasıdır.
*
*
*
''..sanki bu gece veya hayatlarında hiç geç kalmayacaklarmış gibi ağır ağır uzayan zaman anlayışlarından nefret ediyordum.'' (Sayfa: 11)
*
''Belki de ayrılmalıyız.''
Bunu söyler söylemez boş bir tehdit olduğunu anlamıştım. Birden ortaya atıvermiştim. Böyle hissediyordum ama yalnızca minicik bir orandı bu. Belki %22. Bu %22 şu an çok büyük bir oran. Akşamın ağır havasını sonlandırmak istiyordum; kurtarılmak istiyordum. Sırf kırılan bir şeylerin hiçliğini, dünyada yaşamanın ağırlığını, başkalarına bağlı olma hissini, yol yardımı hizmetlerini beklerken konuşan bir çeneyle beklemeyi bölmek için drama yaratmak istedim. Belki de biraz canını yakmak istedim. Asıl, ''hayır'' demesini duymak istedim.
Ama demedi. Hiç hayır demedi. Bana baktı, iç çekti ve sakince, ''Belki de haklısın.'' dedi. (Sayfa: 16)
*
''..kendime dürüst olduğumu düşündüm; sadece hangi kendime, ondan emin değildim. İlgi ve alaka istediği için ortalığı karıştırmak isteyen kendime mi.? Bir bedenin içinde yaşamanın acısını çok sıkıcı bulduğu için ortalığı karıştırmak isteyen kendime mi.? %22'si götlük yapan kendime mi.?'' (Sayfa: 17)
*
''Hayat, acı çekmemek ve keyif almak içindir, diye söyleyen oldu mu hiç.? Ya acı çekmek asıl meseleyse.?'' (Sayfa: 49)
*
''Okyanusa baktım. Daha önce fark etmediğim veya görmek istemediğim bir şey görüyordum şu an. Tıpkı depresyon gibi öyle güçlü ve biçimsizdi ki bu vahşi ikileminden korkuyordum. Sikinde bile değildim. Ben farkına bile varmadan beni yerdi.
Şu an sanki her bir dalgayı ayrı ayrı görüyordum, birbiri ardına savruluyordu. Kalp atışlarımla ritmik bir şekilde hareket ediyorlarmış gibi hissettim. Parlayıp ayışığına çarpıyorlardı. Belki de okyanus her şeye rağmen beni neşelendirmeye çalışıyordu. Belki de aynı taraftaydık, aynı şeylerden oluşmuştuk: Çoğunlukla su ve gizem. Okyanus bir şeyleri yutardı -gemileri, insanları- ama tamamlanmak için harici bir şey aramıyordu. Derinlerinde kim bilir ne büyük ve tam bir dünya vardı. Kendi kendine yetiyordu. Ben de böyle olmalıydım. Okyanusun kudreti bana içimde neler olduğunu merak ettirdi.'' (Sayfa: 50)
*
''Sadece hayattan hiçbir şey beklememen gerekiyordu. Zeno, Seneca gibi antik Stoacı herifler de buna inanıyordu zaten. Artık benim de onayladığım hile şu: Geleceğe dair isteklerine ya da amaçlarına bağımlı kalmamalısın. Herhangi bir insana bağlanmamalı, ondan sana iyi bir şey gelmesini beklememelisin; böylece hayata âşık olur ve belki de eğlenirsin hatta başına güzel şeyler bile gelebilir. Güzel şeyler kimseden bir şey beklemediğin müddetçe gerçekleşir. Kimseden bir şey almadığın ya da bir başkasına kendinden bir parça vermediğin müddetçe. Ama eğer bu diğer kişiyle bir boşluk içerisinde tanıştıysan, güzel şeyler yaşanabilir. Önce sessizliğe âşık olmalısın.'' (Sayfa: 56-57)
*
''Saçma mı bilmiyorum. Sappho'yu bir açıdan etrafındaki hiçliğin içinden okuma çabası diyebiliriz. Metinlerinin yıkımı üzerinden.''
''Gerçekten kulağa ilginç geliyor. Hiçlik iyidir. Her boşluğu dolduracak kadar iyi.'' Gülümsedi. ''Ve yıkım, yıkım seksi olabilir.'' (Sayfa: 86)
*
Dipnot:
*
Kundalini: Doğu ezoterizminde insan bedeninin kuyruk sokumunda yer alan Muladhra Çakra'da bulunan gizemli bir enerjidir. Shakti ise dişil tanrısal enerji anlamına gelir.
*
Her yeri kaplayan, içimizde ve dışımızda bizi etkileyen ve devamlı hareket eden kozmik, metafiziksel enerjidir. (Sayfa: 90)
*
''Adam'la buluşmamızda giydiğim aynı siyah elbiseyi giymiştim. Aldığımda çok beğenmiştim ama artık yeni değildi ve çok da iyi hissettirmiyordu. Bir dakikadan daha fazla ona sahip olduğum için biraz 'ben'' bulaşmıştı. Ağzımda asidik bir tat vardı. Kirli kıyafet giyiyormuş gibi buruşuk hissettim.'' (Sayfa: 94)
*
''Sappho hep okyanusun kıyısında yaşamış, aşkı dalgaların arasından yükselen ışıltılı bir tanrıça olarak hayal etmişti. Bu benim yaşam tezim olabilirdi.'' (Sayfa: 199)
*
''Neden insanlar kimsenin görmeyeceği bir şeyle ayağını kişiselleştiriyorlardı.? Çorapların anlamsız olduğunu bilmiyor musunuz.? Sushiyle süslenmiş bir çift çoraptan daha Sisifos nasıl olabilirdin.? Mağazaları hayalet gibi bir bir dolaştım. İnsanlara baktım, hepsi önemsizdi: Kandırılmış ve birbiriyle değiştirilebilir. Önceden endişe duyduğum her şey şu an bir hiçti.'' (Sayfa: 220)
*
''Kimse Eros'u oklarından ayırmaya çalışmış mıydı.? Hiç kimse Sirenleri grup terapisine göndermeye ya da Sappho'yu akıl hastanesine yatırmaya çalışmış mıydı.? Homeros, Sirenlere kötü bir ün vermişti. Bir Sirene âşık olmak ölüm getirirdi, belki de en büyük aşk buydu: Duygular içinde ölmek. Bu en görkemli yok oluştu -en yüce amaçtı- ve Sirenler de kötü varlıklar değildi. Onlar, insanlara verebilecekleri en güzel hediyeyi veriyordu: Aşk ve şehvetten sarhoş olup ölmek. Ölmek için daha iyi bir yol var mı.?'' (Sayfa: 240)
*
''..''Bence başlaman gereken yer, kendine sorman gereken soru ''Aşk ne demek.?'' değil,'' dedi. ''Aradığım şey, gerçekten aşk mı.?''..'' (Sayfa: 266)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...