4 Ekim 2018 Perşembe

Friedrich Nietzsche - Ecco Home


Tek başıma gidiyorum şimdi, ey çömezlerim.! Sizler de gidin artık, tek başınıza gidin.! Böyle istiyorum.
Benden uzaklaşın, Zerdüşt'ten koruyun kendinizi.! Daha da iyisi: Utanın ondan.! Belki sizi aldatmıştır.
Kendini bilgiye adayan için yalnızca düşmanını sevmek yetmez; dostuna da kin duyabilmelidir.
Hep öğrenci kalan insan, öğretmenine borcunu kötü ödüyor demektir. Neden benim çelengimi yolmak istemiyorsunuz.?
Sayıyorsunuz beni: Ama saygınız devriliverirse günün birinde.? Bir yontunun altında kalmaktan sakının.!
Zerdüşt'e inandığınızı mı söylüyorsunuz.? Ama ne önemi var Zerdüşt'ün.! Bana inananlarsınız, ne önemi var ama tüm inananların.!
Daha kendi kendinizi aramamışken beni buldunuz. Böyledir tüm inananlar; inancın değeri azdır bu yüzden.
Şimdi size beni yitirmenizi, kendinizi bulmanızı buyuruyorum; hepiniz beni yadsıdığınız gün, ancak o gün geri döneceğim sizlere.. 
(
Sayfa: 5)
***
İnsanlarla alışverişimde bana az zorluk çıkarmayan son bir huyuma daha değinebilir miyim.? Arıklık içgüdüsünün hepten korkunç bir duyarlığı vergidir bana, öyle ki her ruhun dolaylarını, dolayları ne kelime, ta içini, ''ciğerini'' görür gibi sezerim, kokusunu alırım.. Bu duyarlık benim için psikolojik bir duyargadır; bununla her gize dokunur, yakalarım onu. Kimi yaradılışın derinlerinde yatan, belki de kötü kanın gerektirdiği, ama üstü eğitimle sıvanmış bir sürü pisliği hemen ilk dokunuşta fark ediveririm. Doğru gözlemişsem, arıklığıma zararlı bu gibi yaradılışlar da, kendi paylarına, benim iğrenip sakınışımı sezerler; böylelikle daha güzel kokulu olmazlar ya.. Bir kez böyle alışmışım, -kendime karşı aşırı bir açıklık temel koşuludur varoluşumun, arık olmayan çevrede yaşayamam-, sanki suda, dupduru, pırıl pırıl bir sıvıda yüzerim, yıkanırım, oynarım aralıksız. Bu yüzden insanlarla alışverişim hiç de kolay bir sabır sınavı değildir; benim insan sevgim, başkasının duygusunu paylaşmakta değil, paylaştığım duyguya katlanabilmektedir. Benim insan sevgim sürekli bir kendimi yeniştir. Ama ben yalnızlık olmadan edemem; yalnızlık, yani iyileşme, kendine dönüş, özgür, hafif, esinen bir havayı solumak.. Zerdüşt'üm baştan başa yalnızlığa ya da beni anladıysanız, arıklığa bir dithyrambos'tur.. (Dionysos'u öven dinsel yır; bu tür övücü, coşkun şiir) Arık deliliğe değil neyse ki.. Gözü renk görebilen ''elmastan'' der onun için. İnsandan, ayaktakımından iğrenme benim en büyük tehlikem oldu hep. 
(Sayfa: 19)
***
-Elden geldiğince az oturmalı; açık havada, yürürken doğmayan, kasların da birlikte şenlik yapmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir. -Bir kez daha söylemiştim, Kutsal Tin'e karşı işlenen asıl günah kaba etlerdir.- 
(Sayfa: 24)
***
İyice bir düşünürsem, Wagner musikisi olmadan çekilmezdi gençliğim, Almanların arasına düşmüştüm bir kez. Dayanılmaz bir baskıdan kurtulmak için afyon ister, işte böyle, bana da Wagner gerekti. Wagner Alman olan her şeye karşı en iyi panzehirdir, -zehir olmasına da zehirdir, o başka.. Tristan'ın bir piyano partisyonu olduğu andan beri -kutlarım Bay von Bülow.!- Wagnerciydim. Wagner'in daha önceki yapıtlarını kendimden aşağı, pek beylik, pek ''Alman'' buluyordum.. Ama bugün bile Tristan gibi yaman büyüleyen, o tüyler ürpertici, o tatlı sonsuzlukla dolu başka bir yapıtı tüm sanat dallarında boşuna arıyorum. Leonardo da Vinci'nin tüm gizemleri Tristan'ın ilk notasıyla büyülerini yitiriverirler. Bu yapıt Wagner'in non plus ultrası'dır (en üstün, daha ötesi olmayan); onun yorgunluğunu ise ''UstaŞarkıcılar'' ve ''Yüzük''le çıkarmıştı. İyileşmek, -Wagner gibilerinde bir gerilemedir bu. O yapıtı anlayacak olgunlukta olmam için tam çağında, hem de Almanlar arasında yaşamamı en büyük mutluluk sayıyorum. Psikolog olarak bilme isteği bende bakın nerelere varıyor. O ''cehennem tatları''nı duymak için yeterince hasta olmayan kişiye dünya nasıl yoksuldur. 
(Sayfa: 32-33)


Bir kimsede yalnızca içinin yoksulluğu, köşe bucağının ağır havası değil, asıl o işkembesinde yer etmiş korkaklık, pislik, sinsice öç gütmedir ona yolumu kapayan: Benim bir sözümle tüm kötü içgüdüler yüzüne vurur insanın. Tanıdıklarım içinde bir sürü denek hayvanım vardır; yazılarıma karşı gösterilen çeşit çeşit ve her biri son derece öğretici tepkileri onlarda incelerim. Yazıların özüyle hiçbir alışveriş yapmak istemeyenler, örneğin o sözde dostlarım hemen ''kişiliksiz'' oluverirler: Bir kez daha bunu başardığım için kutlarlar beni, -hem de bir gelişme varmış, daha bir keyifliymiş deyişim.. O hep kötüye işleyen kafalar, işi gücü yalan olan ''ince duygulular'' ise, ne yapacaklarını bilemezler bu kitaplarla, -dolayısıyla onları kendilerinden aşağı görürler: İşte ince mantığı ''ince duygulular''ın. Tanıdıklar arasında büyük baş hayvanlar da-yalnız Almanlar bunlar, hoş görün- demeye getirirler ki, benimle hep aynı kanıda değillermiş ama, gene de arada bir.. Bunu hem de Zerdüşt üstüne söylediklerini duydum.. Bunun gibi, insanda her türlü ''feminisme''; isterse erkek olsun benim kapılarımı kapatır ona; hiçbir zaman o pervasız bilgilerin labirentine giremez. Bu baştan başa sert doğrular arasında güle oynaya yaşamak için, insan gözünü budaktan esirgememeli, onun için alışkanlık olmalı sertlik. Tam istediğim gibi bir okuyucuyu tasarladığımda, hep ortaya yürekli, her şeyi bilmek isteyen bir canavar, ayrıca kıvrak, düzenci, sağgörülü birisi, doğuştan bir serüvenci ve bulucu çıkıyor. Kısacası, benim sözüm aslında kimleredir, bunu Zerdüşt'ten daha açık söyleyemem: Bilmecesini yalnız kimlere anlatmak istiyor o.?
*
Sizlere gözü pek arayıcılar, sınayıcılar,
-ve her kim kurnazca yelkenleriyle o kor-
kunç denizlere açılmışsa bir kez,
-sizlere, bulmacalar içinde esrimişler,
alacakarnlığı sevenler, ruhları flüt sesleriy-
le her tuzağa düşürülebilenler:
-Çünkü siz titreyen ellerinizle bir ipi
yoklayarak inmek istemezsiniz; ardında ne
olduğunu kestirdiğiniz yerde tiksi-
nirsiniz kapıyı açmaktan.. 
(Sayfa: 46/47)
*****
*****
İnsanca, Pek İnsanca
iki ekiyle birlikte
*
İnsanca, Pek İnsanca bir bunluğun anıtıdır. Özgür düşünürler için bir kitap: Budur kendine taktığı ad. Hemen her cümlesi bir yengi anlatır; yaradılışımda bana aykırı olan'dan kurtardım böylelikle kendimi. Bana aykırı olansa ülkücülüktür. Budur başlığın demek istediği, ''sizin ülküler gördüğünüz yerde, ben insanca, pek insanca şeyler görüyorum yalnız.!'' .. İnsanı ben daha iyi tanırım.. Burada ''özgür düşünür'' sözü bir tek anlama gelir: Özgürlüğüne kavuşmuş, kendini yeni baştan bulmuş bir düşünce. Sesin tonu, Çınlayışı baştan başa değişmiştir; kitabı kurnazca, soğuk, yerine göre de sert ve alaycı bulursunuz. Soylu beğeniden gelme bir tür tinsellik sanki derinde daha tutkulu bir akıntıya karşı direnmektedir. Bundan dolayıdır ki, kitabın 1878 yılındaki zamansız yayımlanışına özür olarak, Voltaire'nin 100. yıldönümüne rastlamasını göstermem bir anlam taşır. Çünkü Voltaire, kendinden sonra yazanların tersine, bir grand seigneur'dü (Soylu yüce kişi) düşünce alanında, tam benim de olduğum gibi. Kendi yazılarımdan birinin üzerinde Voltaire adı, -bir ilerlemeydi bu.. kendime doğru.. Yakından bakılınca, ülkünün yuvalandığı tüm köşe bucağı, yeraltı zindanlarını, en sonuncu sığınakları karış karış bilen, katı yürekli bir düşünce görülür burada. Elimde alevi hiç de ''titremeyen'' bir çırağı, kesin bir ışıkla ülkünün yeraltı ülkesi'ni aydınlattım. Savaş bu, ama barutsuz ve dumansız; ne savaşçı davranışlar var, ne duygulanıp coşma, ne de kırık kol bacak, -başka türlüsü gene ''ülkücülük'' olurdu. Yanılgıları birer birer, hiç acele etmeden buz üstüne koyuyorum; ülküleri çürütüyorum, donduruyorum.. Örneğin, şurada ''deha'' donuyor; az ilerde, köşe başında ''ermiş'' donuyor; şu kalın buz saçağı altındaki de ''yiğit''; sonunda ''inanç'' donuyor, o ''kanış'' dedikleri; ''acıma'' da az buz soğumuyor hani, -''kendiliğinde şey'' donuyor ne yana baksan..
(Sayfa: 65-66)
*****
''..O yıl, içinde olduğum durumun, o sonuna dek olumlayan tutkuyla, tragik tutku dediğim şeyle dolup taştığım durumun hiç de yabana atılmaz bir belirtisidir bu. İlerde bir gün beni anmak için çalıp söyleyecekler onu. -Sözleri (üzerinde duruyorum, çünkü bir yanılgıdır alıp yürümüş bu konuda) benim değildir; o sıralar dost olduğum genç bir Rus kızının, Bayan Lou Salome'nin şaşılacak esininden çıkmadır. Şiirin son bölümünden herhangi bir anlam çıkarabilen kimse, neden bu şiiri seçip beğendiğimi, neden ona hayran olduğumu anlayabilir:
Büyüklük var o sözlerde. Yaşama karşı bir itiraz sayılmıyor acı:
*
''Artık bana verecek mutluluğun kalmadı mı, ne çıkar.!
Acıların var daha''...'' 
(Sayfa:80)
*****
*****
(..Doğrunun yıldırımı, şimdiye dek en yüksekte olan şeyin üzerine düştü tam. Orada neyin yanıp kül olduğunu kavrayan kimse, elinde avucunda daha bir şeyler kalmış mı, bir de ona bakmalı. Bugüne dek ''doğru'' dedikleri ne varsa, yalanın en zararlı, en kalleş, en sinsi biçimi olarak açığa çıkarılmıştır; o kutsal ''sözde neden'', insanlığı ''düzeltmek'', aslında yaşamın iliğini, kanını emecek bir hile olarak, töre bir vampirlik olarak ortaya çıkarılmıştır. Töre'nin ne olduğunu bulan, onunla birlikte, insanların inandığı, inanmış olduğu tüm değerlerin değersizliğini de bulmuş demektir; insanlığın en çok saygı gören, giderek ermişler katına yükseltilen örneklerinde, artık saygıya değer hiçbir yan bulmaz, en uğursuz cinsinden sakat doğmuşlar olarak görür onları: Uğursuzdurlar, büyülerler çünkü.. ''Tanrı'' kavramı, yaşama bir karşıt kavram olarak uydurulmuş, yaşama zararlı, ağulu, kara çalıcı, onun can düşmanı ne varsa hepsi o kavramda bir ürkünç birlik olmuştur.! ''Öte yan'', ''gerçek dünya'' kavramları, var olan biricik dünyayı değerden düşürmek, yersel gerçekliğimiz için bir tek amaç, neden, ödev bırakmamak için uydurulmuş.! ''Ruh'', ''tin'', giderek ''ölümsüz ruh'' kavramları, bedeni hor görmek, onu hasta -ermiş- yapmak, yaşamda önemsemeye değer ne varsa, beslenme, konut, düşünce düzeni, hastalara bakma, temizlik, hava vb. hepsinin karşısına ürkünç bir umursamazlık koymak için uydurulmuş.! Sağlık yerine ''ruhun selameti'', yani tövbe çırpınmaları ve kurtuluş isterisi arasında gidip gelen bir folie circulaire (delilik).! ''Günah'' kavramı o kendinden ayrılmaz işkence aracıyla, ''özgür istem'' kavramıyla birlikte, içgüdüleri sapıttırmak, onlara karşı güvensizliği bizde ikinci bir yaradılış yapmak için uydurulmuş.! ''Çıkar gözetmezlik'' ve ''kendini yadsıma'' kavramları yoluyla, o asıl decadence (çöküş) belirtisi, zararlı olana doğru eğilim, kendine yarayanı artık bulamaz olmak, kendi kendini yıkmak, gerçek değerin ta kendisi, ''ödev'', ''ermişlik'', insandaki ''tanrısal yan'' katına yükseltilmiş.! Son olarak -en korkuncu da bu- iyi insan kavramıyla tüm zayıfların, hastaların, kusurluların, kendi kendinden acı çekenlerin, yok olması gereken ne varsa hepsinin yanı tutulmuş, -ayıklama yasası çarmıha gerilmiş; gururlu, yetkin, olumlayan, geleceğe güvenen, geleceği doğrulayan insanın karşısına bir ülkü çıkarılmış, -ona kötü denmiş bundan böyle.. Töre diye inanmışlar bunlara da.! Ecrasez l'infâme.!- (Ezin alçağı.!-Voltaire)
*
Anladınız mı beni.? Çarmıhtakine karşı Dionysos..
(Sayfa: 119-120)

Hiç yorum yok:

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...