22 Mart 2023 Çarşamba

Thukydides - Peloponnesos Savaşları (Antik Yunanca Aslından Çeviren: Furkan Akderin)


Arka Kapak:

*
Herodotos “Tarihin Babası” ismiyle anılıyorsa Thukydides de “Tarih Biliminin Babası” olarak kabul edilmektedir.
*
Atinalılar ile Spartalılar arasındaki Peloponnesos Savaşları’nı çok ayrıntılı bir biçimde aktaran Thukydides, öncülerinden farklı olarak sadece belli bir konuya yoğunlaşması, kronolojiye önem vermesi, olayların neden-sonuç ilişkilerini ortaya koyması ve doğaüstü güçlere eserinde yer vermemesi sayesinde yepyeni bir tarih anlayışının kurucusu olmuştur.
*
“Atinalı Thukydides, Atinalılar ile Peloponnesoslular arasındaki savaşı anlatacak. Her şeyi başından itibaren anlatmasının nedeni, bu savaşın diğerlerinden çok daha önemli olduğuna inanmasıdır. Üstelik hem Atinalılar hem de Peloponnesoslular bu dönemde en parlak çağlarını yaşıyorlardı. Diğer kentler ise iki taraftan birisini destekliyordu. Bu savaş öyle bir savaş oldu ki hem Hellenler hem barbarların bir bölümü bundan etkilendi. Kısacası tüm dünyayı etkisi altına alan bir savaş oldu.”
*
''Thukydides, başta Herodotos olmak üzere kendisinden önce gelen tarihçilere göre tarih bilimine çok önemli yenilikler kazandırmıştır. Bu yenilikler arasında en önemlisi tarihsel monografyayı oluşturması yani belli bir konuyu seçerek sadece o konuyu anlatması kabul edilmektedir. Ayrıca kronolojiye önem vermesi, olayların neden sonuç ilişkilerini ortaya koyması ve doğa dışı güçlerin yaşama olan etkilerinden söz etmemesi de Thukydides'in tarih bilimine getirdiği yenilikler arasındadır.'' (Sayfa: 1)
*
Birinci Kitap:
*
''Troia Savaşı'ndan önce Hellas için bu isim kullanılmıyordu. Çünkü ülkenin bir birlik olduğunu gösterecek herhangi bir delil de bulunmamaktaydı. Deukalion'un oğlu Helle zamanında ilk defa Hellas isminin kullanıldığını sanmaktayım. Bu sırada ülkeye Pelasglar başka bir isim vermekteydiler. Daha sonraları Hellen ve oğulları Phtiotis ile birlikte yeni bir yönetim kurdular. Ardından da çeşitli kentlerden yardım istediler. İşte bu sırada Hellas adı kullanılmaya başlandı, ancak bu isim çok uzun bir süre boyunca kullanılmadı. Aslında bu anlattıklarımın doğruluğunu Homeros bize göstermektedir. Homeros destanlarında Akhilleus ve dostları için Hellen adı kullanılmasına karşın, onların tarafında savaşan diğer müttefikler Danaoslar, Argoslular veya Akhaialılar gibi isimler taşımaktadırlar. Hellenler'in karşılığı olan barbar kelimesi de sanırım bu dönemde kullanılmamaktaydı. Yani özetlemek gerekirse Troia Savaşı'ndan önce bu halklar bir arada hareket etmediklerinden ve yeterince güçlü olmadıklarından dolayı Hellen ismini kullanmamışlardır. Ayrıca birlikte bir eniz seferine çıkmaları da kendi aralarındaki bağları güçlendirmiştir.
Anlatılanlara bakılırsa denizlerde egemenlik kuran ilk kişi Minos'tu. (Girit'in efsanevi kralı) Hellen Denizi'nde egemenlik kurmuş, Kyklades Adaları'nın ele geçirmiş ve Karialı yerlileri kovarak buraya kendi oğullarını yerleştirmişti. Vergi toplamak amacıyla da korsanlığı yok etmeye çalıştığı da bilinmektedir.'' (Sayfa: 8 )
*
''Beden eğitimi çalışmaları için soyunup, vücutlarına yağ sürme geleneği de, Peloponnesoslular'dan çıkmıştır. Olimpiyat oyunlarında ilk zamanlar güreş müsabakalarında edep yerleri örtülürdü. Daha sonraları bu gelenek ortadan kalktı. Günümüzde barbarlar da boks müsabakalarında bir kuşak sererler. Eski Hellenler'in bugünkü barbarlar gibi bir yaşam sürdüklerini gösteren çok sayıda örneğimiz vardır.'' (Sayfa: 9-10)
*
''..Evet, Agamemnon'un güvendiği şey buydu. İnsanları isteyerek değil aba altından sopa göstererek bir araya toplamayı başarmıştı. Sefere çıkılırken en çok gemisi olan da Agamemnon'du. Hatta Homeros, onun Arkadialılar'a bile gemiler verdiğinden bahsetmektedir.'' (Sayfa: 11)
*
''..yiyecek sıkıntısı nedeniyle Hellenler sadece kendi ordugahlarını korumak amacıyla orada kalanlarla Troialılar'ın karşısına çıkmışlardı. Bu durum da savaşın süresinin uzamasına neden oluyordu. Aslında Troia kenti çok daha kısa bir süre içinde ele geçirilebilirdi. Ama yiyecek kıtlığı buna izin vermedi. Bu nedenden ötürü de çok da önemli bir sefer olmayan Troia Seferi sanki diğerlerinden çok daha önemliymiş gibi göründü ve haksız bir ün kazandı.'' (Sayfa: 12)
*
''Ionialılar'ın donanma kurmaları ise Pers Kralı Kyros (İ.Ö. 559-529) ve oğlu Kambyses zamanına denk gelmektedir. Bu sayede Pers egemenliği ile mücadele etmek niyetindeydiler. Kyros ile aynı zamanda yaşayan Samos tyranı Polykrates ise donanması sayesinde Rhenia'yı ele geçirdi. Bu arada Massilia kentini de kuran Phokaialılar Kartacalılar ile yaptıkları deniz savaşından zaferle ayrıldılar.'' (Sayfa: 13)
*
''Tyranların kovulmalarından önce Atinalılar ile Persler arasında Marathon Savaşı gerçekleşti. Barbar güçlerin Hellas'ı işgal etme girişimleri oldukça tehlikeli bir boyuta ulaşmıştı. Bu nedenle Lakedaimonialılar'ın da katılımlarıyla büyük ittifak kuruldu. Atinalılar tüm mallarını yanlarına alarak denize açıldılar ve adalara yerleştiler. Böylece kısa bir zaman içinde bir deniz devleti olup çıktılar. Ardından Hellas'taki kentler kendi aralarında bölünmeye başladılar. Bir kısmı Atinalılar'ın bir kısmı da Lakedaimonialılar'ın yanında yer alıyordu. Çünkü Atinalılar denizde, Lakedaimonialılar ise karada en güçlü kentlerdi. İlk zamanlar Lakedaimonialılar ile Atinalılar arasında bir ittifak vardı. Ancak daha sonraları araları açılmaya başladı. Diğer kentler de kendi aralarında bir sorun yaşadıklarında hemen yön değiştirerek diğerinin tarafına geçiyorlardı. Böylece Pers Savaşları ile Peloponnesos Savaşları arasındaki süre zaman zaman barış, zaman zaman da savaşlarla geçti.'' (Sayfa: 15)
*
''İnsanlar çoğu zaman araştırma yapmaksızın ilk gördükleri bilgileri doğru olarak kabul ediyorlar.
Bu nedenle anlattıklarımın doğru olduğu ortaya çıkacaktır. Şairlerin konuları ne kadar abarttıkları ve çeşitli tarihçilerin de gerçek dışı olayları sadece kulağa hoş görünmesi için değiştirdikleri bilinmektedir. Ancak benim anlattıklarım en eski bilgilerdir. Ayrıca son derece güvenilir yerlerden bu bilgileri toplamış olmam söylediklerimin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Bir savaşa giren insanlar her zaman o savaşın en önemli savaş olduğunu düşünürler. Yine aynı şekilde savaş bittiğinde de eski savaşların ne kadar muhteşem olduğundan söz ederler. Fakat olayları anımsadığımızda Peloponnesos Savaşı'nın tarihteki en büyük savaş olduğu ortaya çıkacaktır.'' (Sayfa: 16)
*
''Daha önceki savaşların en önemlisi Pers Savaşları'ydı. Fakat karada ve denizde yapılan dört savaş sonucunda netice belli olmuştu. Fakat anlatacağım savaş en büyük etkiyi bıraktı. Daha önceleri bazı kentler barbarlar ve Hellenler tarafından ele geçirilmesine karşın bu kadar fazla zarar görmemişlerdi. Hiçbir zaman bu kadar fazla insan sürgün edilmedi ya da öldürülmedi. Eskiden inanılmakta güçlük çekilen felaketler artık kolayca onaylanabiliyordu. Ayrıca doğal felaketler de bunları izledi. O güne kadar hiç görülmedik şiddette depremler, güneş tutulmaları, kuraklıklar, kıtlıklar ve herkesi kırıp geçiren veba salgını da aynı zamanlarda yaşandı. Savaşla birlikte bütün bu felaketler Hellas'tan ellerini çekmediler. Atinalılar ve Peloponnesoslular arasında Otuz Yıl Barışı'nın bozulması savaşın başlangıcına işaret ediyordu. Gün olur da insanlar gelip bu savaşın nedenini merak ederler diye bunları anlatıyorum. Ancak hiç kimsenin itiraf etmediği asıl neden Atinalılar'ın aşırı derecede güçlenmeleri ve Spartalılar'ın da onlardan çekinmeleriydi.'' (Sayfa: 17)
*
Birinci Kitap:
*
''Atinalılar Korinthoslular'a şöyle yanıt verdiler: ''Anlaşmayı bozacak bir şey yapmadık. Sadece müttefikimiz olan Korkyralılar'ın yardımına geldik. Eğer başka bir yere gitmek istiyorsanız serbestsiniz. Ancak Korkyra'ya saldırmak niyetindeyseniz biz de onları korumak için elimizden geleni yaparız.
Atinalılar'ın yanıtını aldıktan sonra Korinthoslular ülkelerine geri dönmeye karar verdiler. Fakat Sybota adasında bir zafer anıtı diktiler. Diğer yandan çıkan rüzgâr gemi parçalarını ve ölüleri Korkyalılar'ın önüne kadar sürüklemişti. Onlar da bunları topladıktan sonra aynı yerde bir zafer anıtı diktiler. Her iki taraf da savaşı kendilerinin kazandığını iddia ediyordu. Çünkü Korinthoslular gemilerini toparlayabilmişlerdi. Ayrıca bin kadar esir almışlar ve düşmanın yetmiş gemisini batırmayı başarmışlardı. Korkyralılar da kazandıklarını düşünüyorlardı. Çünkü onlar da otuz gemi batırmışlar ve Korinthoslular gibi ölülerini toplama fırsatı bulmuşlardı. Ayrıca Atina'dan gelen yardımı gördüklerinde Korinthoslular geri çekilmişler ve yeniden savaşa girmemişlerdi. Bu nedenle Korkyralılar da zafer anıtı dikmişlerdi. Her iki taraf da savaşı kendilerinin kazandığını düşünüyorlardı.
Korinthoslular ülkelerine dönerken bir Korkyra kolonisi olan Anaktarion kentine saldırdılar. Burayı ele geçirdikten sonra adamlarını kente yerleştirdiler ve geri çekildiler. Ayrıca ellerinde bulunan sekiz yüz esiri sattılar. İki yüz ellisini ise hapishaneye koydular ve onlara çok iyi davrandılar. Çünkü bu insanlar Korkyra'nın en zenginleriydi. Savaştan sonra kentte kendilerinin taraftarı olan bir yönetim kurabileceklerini düşünüyorlardı. Ardından Atinalılar da ülkelerine geri döndüler. Evet, Atinalılar ve Korinthoslular arasındaki ilk savaş böyle gerçekleşmişti.'' (Sayfa: 29-30)
*
''Peloponnesoslular ve Korinthoslular Atinalılar'ın Potideia kentini kuşatmasından dolayı onları suçlarlarken Atinalılar da kendileriyle ittifak kurmuş olan bir kentin Peloponnesoslular ve Korinthoslular tarafından isyana teşvik edilmesinden rahatsızdılar. Öte yandan Peloponnessoslular bizzat gelip savaşmışlardı. Ancak tüm bunlara rağmen halen anlaşma bozulmamıştı. Çünkü bütün bunlar Korinthosluların başının altından çıkmıştı.'' (Sayfa: 34)
*
Korinthoslular'ın konuşmasından:
*
''Atinalılar'ın nasıl düşmanlar olduklarını bilmiyormuşsunuz gibi davranıyorsunuz. Atinalılar bir yenilikten çok hoşlanırlar. Hemen karar verip harekete geçerler. Siz ise bir konuda anlaşsanız bile harekete geçmekte yavaş kalırsınız. Atinalılar en büyük zorlukların içindeyken bile umutlu bir şekilde beklerler. Fakat siz kesin olan şeylerden bile kuşku duyarsınız. Zaten bir sıkıntı içine düştüğünüzde de kurtulamayacağınıza karar verirsiniz. Atinalılar bilmedikleri yerlerde dolaşmaktan hoşlanırlar. Sizlerin ise en çok sevdiğiniz şey evinizde oturmaktır. Bir kenti ele geçirdikleri zaman mümkün olduğunca toprak kazanmaya çalışırlar. Yolculuklarının amacı hep bir kazanç sağlamaktır. Ama siz evinizden çıktığınızda elinizdekini kaybetmemenin yeterli olduğunu düşünürsünüz. Onlar yenildikleri zaman ellerinden geldiğince az toprak kaybetmeye çalışırlar. Kentlerini savunmaları gerektiğinde kendilerini hiç düşünmezler. Planladıkları şeyi yapamadıklarında umutlarını kaybederler. Sanki evleri ellerinden alınmış gibi davranırlar. Savaşlarda ele geçirdikleri topraklar onlar için, planladıkları şeyin yanında değersizdir. Bir şeyi planlayıp da yapamadıkları zaman hemen yeni bir plan hazırlarlar. Başladıkları her işi tamamlayabilmek için sonsuz bir enerjiyle didinip dururlar. Bunun sonucunda da tehlikelere girmekten çekinmezler. Asla şimdiki zamandan keyif almazlar. Tek dertleri gelecekte neler kazanacaklarıdır. Bu nedenle de başladıkları işleri büyük bir istekle yerine getirirler. İş tamamlanmadıkça da oturup rahat etmezler. Kendileri rahat durmadıklarından dolayı başkalarını da rahat bırakmaları beklenemez.
Fakat Spartalılar böyle bir kente karşı bile beklemeyi tercih ediyorlar. Bir kent nasıl olur da haksızlığa uğramasına karşın savaşmayı düşünmez.'' (Sayfa: 36-37)
*
Atinalılar'ın Konuşmasından:
*
''Biz buraya müttefiklerimizle tartışmak için değil başka bir konu için gelmiştik. Ancak onların söylediklerini duyunca konuşmak istedik. Yine de söylediklerine cevap vermeyeceğiz. Çünkü bu konuda hakem olarak sizi kabul edemeyiz. İstediğimiz, sizin acele bir şekilde karar vererek sonradan pişman olacağınız bir karar almanızın önüne geçmek.'' (Sayfa: 37-38)
*
''Sizler de Peloponnesos'ta bulunan kentler üzerinde dilediğiniz gibi egemenlik sürmektesiniz. Fakat bizim başımıza gelenlerin aynısı sizin başınıza gelseydi onlara karşı, ya baskıcı bir yönetim kuracaktınız ya da ister istemez kendinizi tehlike içinde görecektiniz. Bu nedenle biz de, kendimize verilen gücü kullanmaya devam ettik. Yaptıklarımızı ne haksızlıktır, ne de çok önemli bir şeydir. Tarih boyunca güçlülerin, kendilerinden güçsüzleri yönetmeleri söz konusu olmuştur. Bunu yapan ilk kent biz değiliz. Çıkarlarınız olduğu sürece siz de aynı mantıkla hareket ettiniz ve kendinizde göre bazı adalet ilkeleri belirlediniz..'' (Sayfa: 39)
''Sanırız insanlar adaletsizlikten çok, güce baş vurulmasına daha çok kızıyorlar. İnsanlar kendileriyle eşit olanlar tarafından adaletsizliğe kızıyorlar ama, kendilerinden güçlüler tarafından zor kullanılmasına bir şey demiyorlar.'' (..) ''Savaş öncesinde rastlantıların payı büyüktür. Savaşa girildiğinde ise şans bir anda taraf değiştirir. İşte o zaman da akıl yürütmek zorunda kalırsınız. Biz böyle yanlış hareketlerde bulunmadığımızdan dolayı sizlere barışı ve yeminlerinizi bozmamanızı tavsiye ediyoruz. Aramızdaki sorunları dostça çözmeye çalışalım. Eğer bunu yapmazsanız, bize verdiğiniz örnekte olduğu gibi, bizler de kendimizi savunmak zorunda kalacağız.'' (Sayfa: 40)
*
''..Spartalılar durumu kendi aralarında görüşmek için tüm elçilerin dışarı çıkmasını istediler. Ardından çok akıllı ve ihtiyatlı bir adam olarak bilinen kral Arkhidamos konuşmaya başladı ve şunları söyledi. (..) (Sayfa: 40)
*
''Kentler ve insanlar arasındaki sorunlar çözülebilir. Fakat birilerinin çıkarları nedeniyle hesapsızca savaşa girersek bu işi istediğimiz gibi sonuçlandırmamız zor olacaktır.'' (Sayfa: 42)
*
''..asıl anlatmam gereken şeyin dışına çıktım. Ancak bu durumun nedeni, benden önce tarih üzerine yazanların, Pers Savaşları'ndan önceki ve sonraki döneme ait hiçbir şey anlatmamalarıdır. Hellanikos bunlardan biraz söz etmiştir. Ancak o da konuları yanlış bir şekilde anlatmıştır. Ayrıca kronolojik bakımdan da hatalar yapmıştır.''
*
DİPNOT: Hellanikos: İ.Ö. 480-400 yılları arasında yaşamış olan Mytileneli tarihçi. Sözü edilen eseri Attika Tarihi'nden sadece fragmanlar günümüze ulaşmıştır. (Sayfa: 48 )
*
''..''Unutmayalım ki en büyük tehlikeler zamanında, en büyük zaferler kazanılır. Pers savaşları sırasında şu anki durumumuza göre çok daha kısıtlı imkânları olan atalarımız zekaları sayesinde onları yenmişler ve ülkemizin büyümesine neden olmuşlardı. Biz de onlar gibi davranalım. Düşmanlarımızı yenerek gelecek nesillere şimdikinden çok daha güçlü bir devlet miras bırakalım.''
Perikles'in konuşması böyleydi. Atinalılar önerilerini mantıklı bularak kabul ettiler. Perikles'in yanıt olarak, söylenmesi gerektiğini ifade ettiği şeyleri, aynı şekilde Spartalı elçilere belirtildi.'' (Sayfa: 69)
*
İkinci Kitap:


''Artık Atinalılar'ın ve Spartalılar'ın müttefikleriyle birlikte girdikleri savaşı anlatmaya başlıyorum. Zaman zaman her iki kent haberciler aracılığıyla görüşmelerde bulundular. Ancak, savaş başladıktan sonra ilişkiler iyice gerildi. Şimdi bende olayları yıllık olarak ve her yılı da yaz ve kış olmak üzere ikiye bölerek anlatacağım.
Euboia'nın ele geçirilmesinden sonra yapılan Otuz Yıl Barışı on dört sene yürürlükte kaldı. On beşinci senede yani Khryseis'in Argos rahibeliğindeki kırk sekizinci senesinde ve Aeneias'ın Sparta'da ephoros, Pythodoros'un da Atina'da arkhon olduğu, Potideia olayından altı ay sonra ve ilkbahar başında Thebaililer, Boiotia Atina sınırından içeri girerek Atinalılar'ın müttefiki olan Plataialılar'a saldırdılar.''
*
DİPNOT: Savaş İ.Ö. 431 yılında başlamıştır. (Sayfa: 71)
*
Perikles'in savaşta kaybedilenlere yapılan cenaze töreni konuşmasından:
*
''Olanların, insanların akıllarında kalmasının bir hayli zor olduğu bu dönemde konuşma yapmak çok zor. Bilgili ve iyi insanlar, konuşan kişiyi, istediklerini tam anlamıyla ifade etmediği için suçlayabilirler. Bilgisiz olan dinleyiciler ise, her an konuşan kişiyi kıskanabilirler. Bir insan başka bir insanın övülmesine , sadece, o kişinin yaptığı şeyleri, kendisi de yapabileceğine inanıyorsa katılır.'' (Sayfa: 86)
*
''Bugün burada gömülenlerin çocukları, on altı yaşına kadar, yasalarımıza bağlı kalınarak devlet tarafından besleneceklerdir. Çünkü böyle bir savaşta kaybettiklerimizin çocuklarının geleceğini düşünmek, kentimize yakışan bir görevdir.'' (Sayfa: 91)
*
Veba Salgını:
*
''..hekimler de ne olduğunu anlamıyorlardı. Öte yandan hastalarla ilgilenen hekimlerin birçoğu da bu hastalığa yakalanmıştı. Bilim, bu konuda insanlara yardımcı olmuyordu. (..)
..hastalık ilk olarak Mısır'ın yukarı kesiminde bulunan Aitiophia'da ortaya çıkmıştı. Daha sonra yayılarak Mısır, Libya ve kralın ülkesine geçmişti. Sonra da Atina'da ve Pire'de görülmeye başlandı. Hastalığın Atina'dan önce Pire'de görülmesi Pelopnnesoslular'ın kuyulara zehir attıkları söylentisinin çıkmasına neden oldu.'' (Sayfa: 92)
*
''Bu öylesine bir hastalıktı ki bugüne kadar hiç görülmediği şekilde insanları etkilemişti. Hastalığın şiddeti ve etkileri hakkında bir örnek daha vereceğim. Ölen insanların yakınlarına gelen kuşlar onlara dokunuyorlardı. Zaten dokunan hayvanlar da kısa süre içinde ölüyorlardı. Böylece etraftaki ölülerin yakınlarında hiçbir hayvan kalmamıştı. Bu durumun en iyi örneği de, insanlara sokulgan bir hayvan olan köpeklerde gözlemlenmekteydi.'' (Sayfa: 93)
*
''Hastalığın yaygınlaşması kentte başka bazı sorunların da ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin, kısa bir süre için, ölen zenginlerin mallarından yararlanan bazı fakirlerin zenginleştikleri görüldü. Zenginleşen insanlar da, başka zevklerin ve kazanç kapılarının peşinden gitmeye başladılar. İnsanlar artık ahlaklı bir yaşam sürmek istemiyorlardı. Çünkü, ne kadar süreyle yaşayacakları belli değildi. Böylece, insanların hoşlarına gidecek her şeye ulaşma yolları, faydalı bir şey olarak görülmeye başlandı. Artık insanlar, tanrılardan da korkmaz olmuşlardı. Çünkü dindar olanlar da olmayanlar da salgından nasibini almışlardı. Suç işleyenlerin, yaptıklarının hesabını verecekleri kadar uzun bir süre hayatta kalamayacaklarına inanılıyordu. İnsanlar yargı kararlarını önemsemeksizin, sadece içinde bulundukları anın tadını çıkarmaya çalışıyorlardı.'' (Sayfa: 94)
*
Üçüncü Kitap:
*
''Klaenetos söz aldı. Klaenetos ölüm cezası verilmesi yönünde baskı kuranlardandı. Halk da en çok onun sözlerini dinlemişti. Şunları söyledi:
*
''Demokrasiyle yönetilen kentlerin başka kentleri yönetmesinin ne kadar zor olduğunu bugün bir kez daha görüyoruz. Çünkü kararınızın değiştiğini görüyorum. Günlük yaşamınızda yalan dolanla veya zorla bir iş yapmıyorsunuz. Aynı şeyi dış politikada da uygulamak istiyorsunuz. Düşmanlarımızın güzel bir şeyler söyleyerek sizlerin düşüncelerini değiştirmeye çalışmaları, sizin de tehlikeli olmayacağını düşünerek bunları onaylamanız iyi bir şey değildir. Eğer Atinalılar'ın diğer kentleri tiranca bir yönetimle değil de isteyerek yönettiklerini düşünüyorsanız, bunun sizin gücünüzden kaynaklandığını unutmayın. Bana kalırsa yapılacak en kötü şey fikir değiştirmektir. Çünkü yanlış, yasalar olsa bile, daha iyidir. Bir yerdeki insanların bilgisizlikleri konusunda diretmeleri, fikir değiştiren bilgililerden çok daha iyidir. Ortalama bir akla sahip olanlardan oluşan yönetim biçimi, çok akıllılardan oluşan yönetim biçiminden daha iyidir. Öte yandan diğerlerinden daha akıllı olan insanlar her şeyin tartışılmasını isterler. Böylece kendilerinin ne kadar akıllı olduklarını gösterme olanağı bulurlar. Ama böyle bir durum devletin sonunu hazırlar. Fakat ortalama bir akla sahip olan insanlar bilgilerini ön plana çıkarmazlar. Bu insanlar yasaların kendi akıllarından daha üstün olduğuna inanırlar. İyi konuşan bir konuşmacıyı eleştirmediklerinden, aldıkları kararlar da daha olumlu olur. Biz de bu şekilde davranmalıyız..'' (Sayfa: 136-137)
*
''Çünkü insanlar kendilerini övenleri daha çok küçümserler.
Kendilerine karşı zor kullananlara ise saygı gösterirler.'' (Sayfa: 138)
*
''..Eukrates'in oğlu Diodotos söz aldı. Diodotos Mytileneliler'e ölüm cezası verilmesinin karşısındaydı. Şunları belirtti: (..)
*
''En tehlikeli olanlar ise güzel konuşma yeteneğinizi eleştirenlerdir. İnsanlar sizi aptallıkla suçlarsa bir sorun yoktur. Çünkü o zaman, zaten aptal olduğunuzdan dolayı, herkesten daha az suçlusunuzdur. Fakat insanlar sizi rüşvet almakla suçlarsa o zaman işiniz zordur. Çünkü başarılı olsanız bile insanlar sizden şüphelenirler. Fakat başarısız olduğunuzda, hem beceriksizlik ve hem de rüşvet yemekle suçlanırsınız. Devletlerin de durumu aynıdır.'' (Sayfa: 140)
*
''Hellas'ın yasalarında, bir insan yalvardığında onu öldürmek yasaktır.'' (Sayfa: 148)
*
''İlkbahar aylarında Etna yine püskürdü. Lavlar Katanialılar'ın topraklarına kadar geldi. Katanialılar Sicilya'daki en yüksek dağ olan Etna'nın eteklerinde yaşarlar. Bir önceki püskürmenin elli sene evvel olduğu anlatılır. Hellenler Sicilya'ya yerleştiklerinden bu yana dağ üç defa püskürmüştür. Kış aylarında yaşanan olaylar bu şekildeydi. Böylece Thukydides'in anlattığı savaşın altıncı yılı tamamlanmış oldu.'' (Sayfa: 174)
*
Dördüncü Kitap:
*
''Rhegion ve Messina arasında bir boğaz vardır ve burada iki kara parçası birbirine oldukça yaklaşır. Aynı zamanda Odysseus'un geçtiği Kharybdis de burasıdır. Geçidin dar olması aynı zamanda Thyrrhen ve Sicilya denizlerinin taşmasına ve tehlike yaratmasına neden olur.'' (Sayfa: 184)
*
''..hiç kimse Peloponnesoslular'ın açlık ya da benzeri bir sıkıntı halinde teslim olacağını düşünmüyordu. Herkes onların savaşarak ölmelerini bekliyordu. İnsanlar ölenlerin daha cesur olduklarını düşünüyorlardı. Hatta bir Atinalı, esirlere şöyle bir soru sordu: ''Ölenler cesur muydular.?'' Esir de şöyle bir yanıt verdi: ''Bir ok, gerçekten de cesurları ve korkakları ayırt edebilseydi çok değerli olurdu.'' Esir adam bu sözleriyle Atinalılar'ın attıkları okların tesadüfen hedeflerine ulaştığını belirtmek istiyordu.'' (Sayfa: 191)
*
''..Köprüye yakın olan surlar, o zamanlar köprüye bitişik değildi. Fazla sayıda nöbetçi olmadığından Brasidas kolayca köprüyü ele geçirdi. Hem ihanet hem de hava koşulları köprünün beklenmedik derecede kısa bir süre içinde düşman eline geçmesine neden olmuştu.
Kette ise karmaşa artmıştı. Bir yandan köprünün ele geçirilmesi, bir yandan sur arkasına saklananlar bir yandan da dışarıda gezerken yakalananlar durumu iyiden iyiye karıştırmıştı. Öte yandan Amphipolisliler arasında da bir güvensizlik vardı. Kimileri Brasidas'ın başka bir kenti ele geçirmek için buraya geldiğini ve askerlerine yağmayı yasakladığını belirtiyorlardı. Fakat Brasidas bir ordugah kurdu ve yakınlardaki köylere saldırdı. Fakat kent içinden bir karşılık gelmeyince kuşatmaya girişmedi. İçeride Atina yanlısı daha fazla sayıda insan olduğundan dolayı kapılar kendisine açılmamıştı. Atina yanlıları ise strategoslar Eukles'in de kabul etmesiyle civardaki diğer strategoslara haber gönderdiler. Kendisine haber gelen strategos kitabımızın yazarı Oloros'un oğlu Thukydides'tir.'' (Sayfa: 217)
*
''Skioneliler Brasidas'ın konuşmasından çok etkilendiler. Eskiden Atinalılar'ın yanından ayrılma fikrine karşı gelenler bile artık düşüncelerini değiştirmişlerdi. Diğer yandan Brasidas'a Yunanistan'ın kurtarıcısı olarak altın bir taç hediye edildi. Sanki zafer kazanmış bir sporcu gibiydi. Brasidas kentte küçük bir birlik bıraktı ve yeniden denize açıldı. Skione'den sonra Menda ve Potidaia'yı da ele geçirmek istiyordu. Bu nedenle Atinalılar'ın yardımı gelmeden evvel harekete geçmesi gerekiyordu. Elbette ki her zaman olduğu gibi çeşitli kentlerden Peloponnesos yanlısı insanlarla gizli anlaşmalar yapmıştı.'' (Sayfa: 226)
*
Beşinci Kitap:
*
''Yaz aylarında Pythia oyunları sırasında barış anlaşmasının süresi doldu. Atinalılar Deloslular'ı kovduklarında ise anlaşma halen geçerliliğini sürdürüyordu. Deloslular'ın kovulmalarının nedeni daha evvelden bahsettiğimiz mezarların arıtılması konusunda Deloslular'ın kovulmasının gerekliliğine inanmalarıydı. Deloslular kovulduktan sonra Pharnakes tarafından kendilerine verilen Atromyttion kentine yerleştiler.'' (Sayfa: 233)
*
DİPNOT: Pythia Oyunları: Delphoi'de düzenlenen Pythia oyunları dört yılda bir yapılırdı ve Hellas'ın en önemli oyunları arasında yer almaktaydı.
*
''On yıl süren savaşın ardından Sparta'da Pleistolas ephorosken, Atina'da Alkaios arkhonken anlaşmayı kabul edenler imzaları attılar. Korinthoslular ve bazı Peloponnesos kentleri anlaşmadan memnun değillerdi. Kısa bir süre sonraysa Spartalılar ve müttefikleri arasında başka bir anlaşmazlık başladı. Ardından Spartalılar'ın bazı anlaşma maddelerine uymuyor olmaları Atinalılar'ı rahatsız etmeye başladı. Fakat yine de altı sene ve on ay boyunca her iki taraf da diğerinin ülkesine herhangi bir askeri seferde bulunmadı. Ancak kendi kentlerinin dışında muğlak anlaşma maddelerinden yararlanarak birbirlerini rahatsız etmeye devam ettiler. En sonunda her iki taraf da anlaşmayı bozdular ve düşmanlık kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Atinalı Thukyidides olayları yaz ve kış mevsimlerine bölerek Spartalılar'ın Atina uzun surlarını ele geçirmesine kadar anlatmıştır. Savaş toplam yirmi yedi sene sürmüştür. Aradaki barış dönemini ise savaşla beraber hesaplamak yanlış olacaktır.'' (Sayfa: 245-246)
*
ATİMİA CEZASI: Yüz kızartıcı suçlar sonrasında vatandaşlık haklarının bir bölümünün kaybedilmesi. (Sayfa: 250)
*
Atinalılar ve Meloslular'ın konuşmasından:
*
''..her iki taraf birbirine eşitse adalet olur.'' (Sayfa: 275)
*
Altıncı Kitap:
*
''..Atina halkı kendi sırlarına saygısızlık yapan insanları cezalandırmak için yanıp tutuşuyordu. Yapılanların tiranlık ve oligarşi isteğiyle gerçekleştirildiğine inanıyorlardı. Her geçen gün önlemler daha da sıkılaştırıldı. Suçlu olduğuna inanılan insanlara karşı sert bir tavır uygulanıyordu. Bu sırada tutuklananlardan birisi arkadaşlarının sözüne inanarak bazı şeyler söyledi. Bunların doğruluğundan emin değilim. Bu dakikadan sonra hiç kimse aslında bir kişiye yönelik bir suçlama getirmedi. Tutuklanan insanlara sürekli olarak, kendisinin suçlu olduğunu itiraf etmesi yönünde baskı yapılmaktaydı. Böylece, üzerlerindeki baskıdan daha kolay bir şekilde kurtulabilirlerdi. Konuşan adam birkaç arkadaşıyla beraber bu işi yaptığını söyledi. İnsanlar bu haberden çok mutlu oldular. Artık demokrasiye karşı suç işleyenler ortaya çıkarılmıştı. Tutuklu adam ve kendisinin suçlamadıkları hemen serbest bırakıldı. İspiyonladığı insanlar ise yargılanarak öldürüldüler. Bu insanların cezalandırılmaları adil bir şey miydi.? Bilemiyorum. Ama sonuçta insanların içleri huzurla doldu.'' (Sayfa: 306-307)
*
Alkibiades'in konuşmasından:
*
''En büyük düşmanlarımız bize zarar veren düşmanlar değil, dostlarımızı elimizden alanlardır. (..) Gerçek anlamda vatanseverce davranış elinizden haksızlıkla alınan yeri korumak değil, o ülkeyi, elinizdeki tüm fırsatları kullanarak, yeniden korumaya çalışmaktır.'' (Sayfa: 321)
*
Yedinci Kitap:
*
''..Demosthenes yola çıktıktan sonra gelen Thrakyalılar geri gönderildi. Kendilerine Diitrephes eşlik edecekti. Euripos Boğazı'ndan geçerlerken mümkün olduğunca Atina düşmanına zarar vermesi emrini aldı. Tanagra topraklarının bir kısmını yağmaladıktan sonra Euboia ve Khalkis'e girdi. Euripos'u aştı ve Boiotia'daki Mykalessos'a saldırdı. Geceleyin kentin on altı stadion dışındaki Hermes Tapınağı yakınlarında bir ordugah kurdu. Sabaha karşı bu pek de önemli olmayan kenti ele geçirdi. Kentte yaşayanlar düşmanın hızla gelmesinden dolayı çaresizliğe kapılmışlardı. Surların bir kısmı ilk saldırıya dayanamadı. Diğer kısımlar da zaten yeterince yüksek sayılmazdı. Halk son derece rahat bir yaşam sürüyordu. Düşmanları geldiğinde kapılar açıktı. Thrakyalılar kente girdiler ve önlerine gelen her türlü canlıyı öldürdüler. Yaşlı, genç ya da hayvan ayırmıyorlardı. Zaten bu barbar insanlar korkacakları bir şey olmadığında her türlü saldırganlığı yaparlar. Açıkçası burada savaşın en büyük katliamlarından birisi gerçekleşti. Bölgenin en büyük okulu buradaydı. Thrakyalılar çocukları da öldürdüler. Tarihte hiçbir zaman bir kent böylesine beklenmedik bir saldırıya maruz kalmamıştı.'' (Sayfa: 339)
*
''Askerlere her şeyi hazırlamaları söylendi. Tam yola çıkılacağı sırada bir güneş tutulması yaşandı. Askerler bundan çok korktular ve hareket edilmemesini istediler. Nikias kehanetlere çok önem verirdi ve böylesine olaylardan çok korkardı. Bu nedenle tutulmanın ardından üç defa dokuz gün geçmeden yola çıkılmayacağını söyledi. Bu nedenle Atinalılar Sicilya'da kalmaya devam ettiler.'' (Sayfa: 349)
*
Sekizinci Kitap:
*
''Atinalılar'ın Sicilya'da aldıkları yenilgi Hellas'ta büyük bir sevince yol açtı. Tarafsız kalan kentler bile bundan sonra tarafsız kalmaya devam etmemeleri fikrindeydiler. Kentler, Atinalılar Sicilya'da zafer kazansalardı, sıranın kendilerine geleceğine inanıyorlardı. Zaten bundan sonra savaşın çok da uzun sürmesi beklenmemekteydi.'' (Sayfa: 367)
*
''Tissaphernes Alkibiades'in etkisiyle Spartalılar'a, kendilerinden denizcilik konusunda daha tecrübeli insanlar olan Atinalı tayfalara bile üç obolos ödendiğini söyledi. Aslında Atinalılar'ın böyle yapmalarının nedeni fakir olmaları değil, tayfaların çok para kazandıkça büyük sorunlar yaratmalarıydı. Bu nedenle tayfaların her zaman alacaklı kalmalarını sağlayarak gemilerden kaçmamaları için çaba harcıyorlardı.'' (Sayfa: 386)
*
''Peisandros ve yanındakiler Atina'ya geldiler. Son hazırlıkları tamamladılar. Halkı toplantıya çağırıp on kişiden oluşan bir meclis oluşturmalarını istediler. Bu meclis en iyi anayasayı yapıp, halkın onayına sunacaktı. Anayasa hazırlandıktan sonra Kolonos'ta bir araya geldiler. Kolonos Poseidon'a adanmıştır ve kentin on stadion dışında yer almaktadır. Peisandros'un elçileri dileyen kişinin istediği gibi konuşmasını, ancak, yasalara aykırı bir şeyler söyleyenlerin de ağır bir şekilde cezalandırılmasını istediler. Ardından memuriyetler, cezaların kaldırılması ve başkan seçimleri gibi konularda öneriler geldi. Buna göre beş başkan, yüz vatandaşı, yüz vatandaşın her biri de üçer kişi seçecekler ve böylece dört yüz kişiden oluşan bir meclis oluşacaktı. Dört yüzler meclisi kenti dilediği gibi yönetecekti ve ihtiyaç olduğunda beş bin kişiyi toplantı için davet edeceklerdi.
Peisandros'un hazırladığı bu öneri demokrasinin karşıtıydı. Fakat öneriyi asıl hazırlayan kişi Antiphon'du. Zamanının en iyi konuşan ve erdemli insanlarından biriydi. Ancak meclislerde konuşmayı pek sevmezdi. Halk, konuşmalarındaki becerisinden dolayı ondan kuşkulanırdı, fakat mahkemelerde insanlara büyük yararı dokunurdu.'' (Sayfa: 395)
*
''Aslında söylenen şeylerin tümü de halkı kandırmak içindi. Niyetleri bir demokrasiden doğmuş olan oligarşiyi ortadan kaldırmaktı. Hiç kimse eşit olmak istemiyordu. Herkesin aklındaki şey, diğerlerinden ön plana çıkabilmekti. Demokratik rejimlerde, insanlar seçilen kimsenin, kendilerini aşağıladığını düşünmezler. Bu nedenle de yönetenlere daha fazla tahammül edilir.'' (Sayfa: 405-406)
*
''Atinalılar çok büyük bir üzüntü içinde olmalarına karşın yine de yirmi iki gemi hazırladılar ve Pynks'te bir toplantı düzenlediler. Toplantıda dört yüzler iktidarının sob-na erdirilmesine ve beş binlerin yönetime geçmesine karar verildi. Bundan böyle hiçbir memuriyet için para alınmayacaktı. Para isteyenler de cezalandırılacaklardı. Aynı zamanda nomothetesler seçilmesi kararlaştırıldı. Benim yaşadığım zaman dilimi içinde Atina'nın gördüğü en iyi yönetim şekli buydu. Bu kez demokrasi ve oligarşiyi bilgece bir araya getirmeyi başardılar.''
*
NOMOTHETES: Beş yüz bir kişiden oluşan yasa koyuculara verilen isim. (Sayfa: 410)

Hiç yorum yok:

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...