15 Ekim 2024 Salı

Jean Echenoz - Ravel (Türkçesi: Beki Haleva)

 
Arka Kapak
*
Bu roman Fransız besteci Maurice Ravel'in (1875-1937) son on yılını yeniden çizmekte. Tıpkı kahramanı gibi kimi zaman zarif, kimi zaman züppe, kimi zaman çocuksu bir kitaptır bu, titizlikle seçilmiş sözcükleri en az ayrıntıları kadar gerçekçi olan. Saplantı derecesinde ayrıntıyı önemseyen Ravel'den hiç de aşağı kalmayan bir Echenoz'la karşılaşacaktır okur bu yapıtta ve ikisinin ne denli benzeştiklerini fark etmekte gecikmeyecektir. Sonunu önceden bilse de her bir satırda anlatının zevkine varacak, sayfaları çevirdikçe müziğin gitgide uzaklaştığına, yitirmenin acısıyla yaşamın yavaş yavaş elden kaydığına tanık olacaktır.


ÖNSÖZ, Beki Haleva:


''Kendisiyle yapılan söyleşilerde biçemiyle ilgili olarak, en çok cümlenin ''kendi kendiyle alay ettiği'' anı sevdiğini söylediğinde onun neden Nabokov, Quneau, Flaubert, Faulkner hayranı olduğunu anlamak hiç de zor değildir. Dünya yaşanmadan önce okunan bir göstergeler ağıdır onun için, onları çözümlemek için yazması, düzenlemesi gerekmektedir.'' (Sayfa 10-11)

10 Ekim 2024 Perşembe

Joseph Conrad - Karanlığın Yüreği (Çeviren: Sinan Fişek)


Arka Kapak

*
Joseph Conrad, modern edebiyatın kurucularından biridir. Radikal bir dünya görüşüne sahip olmayan, ama bireysel ve toplumsal bağlamlarda ahlâk sorununa büyük bir ilgiyle eğilen Conrad, eserlerinde bu sorunla hesaplaşmaya çalışmıştır. Uzun yıllar süren denizcilik deneyiminden yazarlığında ağırlıklı biçimde yararlanan, eserlerinin büyük bir çoğunluğunda deniz ve denizcilik temalarını kullanan Conrad, ayrıca ''sömürgecilik'' ilişkilerini de işlemiştir. Bu ilişkilerin işleniş tarzı günümüzdeki bazı olayları kavramak açısından büyük önem taşır. Karanlığın Yüreği, yazarın roman boyutunda işlediği uzun bir öyküsüdür. ''Sömürgecilik'' ve ''ahlâk'' sorunlarıyla ayrıntılı biçimde hesaplaştığı en güçlü eserlerinden biri olarak tanınır. Karanlığın Yüreği, ''80''li yıllarda yeni bir yorumla ele alınmış Francis Ford Coppola tarafından Vietnam Savaşı sırasında geçen bir öykü olarak Apocalypse Now (Kıyamet) filmine konu edilmiştir. Sadece eserin yazıldığı günden bu yana gördüğü ilgi ve Coppola'nın filminin klasik niteliği gözönüne alındığında bile, yazarın ele aldığı ahlâkî sorunların günümüzde de önemini koruduğu görülecektir. Sinan Fişek tarafından Türkçe'ye kazandırılan ve İletişim Yayınları'nca 3. basımı gerçekleştirilen Karanlığın Yüreği, Türkçe'de Zafer, Nostromo ve Razumov'un Öyküsü romanlarıyla tanıdığımız Joseph Conrad'ın en önemli eserleri arasındadır.


''..çoğu denizcilerin -denebilirse- durağan bir yaşantıları vardır. Hep evde olmayı düşünürler, evleri de -gemi- hep yanlarındadır. Ülkeleri de yanlarındadır hep: Deniz. Her gemi birbirine benzer, denizse hiç değişmez. Onlar için değişmez çevrelerinin önünden akıp giden yabancı kıyıları, yabancı yüzleri, yaşamın değişken görkemini örten, bir giz perdesi değil, biraz aşağılayıcı bir yadsımadır -çünkü- bir denizci için tek gizemli şey, yaşamındaki tek sevgili, yazgı kadar bilinmez olan denizdir.'' (Sayfa: 8 )


''..senin gücün yalnızca başkalarının güçsüzlüğünden doğan bir kazadır..'' (Sayfa: 10)
*
''Yalanı nasıl sevmediğimi, ondan nasıl nefret ettiğimi bilirsiniz -başkalarından iyi bir adam olduğum için değil, beni üzdüğü için. Bir ölüm tadı, bir ölümlülük lekesi vardır yalanda- bunlar da dünyada en sevmediğim, en nefret ettiğim, en unutmak istediğim şeylerdir. Beni kötü yapıyor, hasta ediyor yalan -çürük bir şey ısırmışım gibi. Huyum böyle olsa gerek.'' (Sayfa: 39)
*
''Çalışmaktan hoşlanmam -kimse hoşlanmaz- ama çalışmanın içinde olan şeyden, kendini bulabilme olanağından hoşlanırım. Kendi gerçeğini -kendin için, başkaları için değil- başka hiç kimsenin bilemeyeceği şeyi bulmak.. Başkaları dışa vuran oyunu görebilirler ancak, gerçek anlamını da hiçbir zaman kavrayamazlar.'' (Sayfa: 42)
*
''Aşırı keder bile sonunda şiddet yoluyla boşalabilir -ama genellikle duygusuzluğa dönüşür.'' (Sayfa: 63)
*
''Yaşamdan tek umulacak şey, insanın biraz kendini öğrenmesi -o da geç gelir hep- ve sönmek bilmeyen bir yığın pişmanlık.'' (Sayfa: 102-103)

9 Ekim 2024 Çarşamba

Sennur Sezer - Kimlik Kartı

gecekondu/1964


 
GECEKONDU
*
Aceledir sevişmeler tek odalarda
Yarı giyinikliğinde kadınların
Kaçış kaçıştır
Dönüverişinden çocukların
*
Soluk soluk yaşamalar
El kiri
Yıkanan kapı önlerinde
Yarına hep yarına sorular
Dipdiri
Fabrika düdüklerinde
*
"Kondu"ların can kardeş damarlarında
Sızı sızı
Kirası ya borcu dört duvarın
Tez büyür çocuklar tek odalarda
İnanın (Sayfa: 9)



VOLTA * -- her insan tutsaktır kendi duvarlarına ve ne yazık adımları orda tükenir -- * Bir adım üç adım beş adım Beş adım üç adım bir adım Bir sağda bir solda Uzayan Ayaklarda * Ceplerle büyüyen güvenci Avuçların Ve bitmeyişi bekleyişlerin Hattâ Rüyalarda * Üç gün bir saat beş dakika Dakikalara sığmaz bir korku Omuz başında Bir ıslık özlemi Dudaklarda * Bir adım üç adım beş adım Bir sağda bir solda Beş korku üç kıskançlık bir ürperti Tutsak yürüyüşü Volta (Sayfa: 10-11)


YORGUN
*
-- uzar darağaçlarınca bir soru --
*
Avaz avaz haykıranların kenti bu
Bütün şarkılar açlığa
Ama ekmek ama kadın ama su
*
Bütün eller kalemleri kırmaya
Hangisi yazsa bir çirkin dize çünkü
Çünkü aç çünkü bıkkın
Çünkü herkes tekrarlanan bir türkü
*
Yapacak bir şey kalmadı
Ben de öyle
Bu kent çok gürültülü (Sayfa: 12)


SOYUT
*
Bir kadının mavide salınır ayakları
ve çocuğu doyurmaz oluverir ağlamak
---Açlık en bayat yemek
---sofralarınızdan ırak
*
Tarlalar başka başak borçlara sararır
uzar büyük şehirler fabrikalar kurtulmak
---Fildişi kuleleriniz daha sarsılmadı mı
---bu ne denli uyumak (Sayfa: 13)


HAYKIRI
*
-- Nehrin denize kavuşuvermesi
Orda, fırtınaların dindiği yerde --
*
Uzat ellerini
Ellerin ellerim ellerimiz
Uzat ellerini yalnız değiliz
*
Bak bu kaçıncı göz uykuya aç
Kirpik kirpik sancısı
Bu kaçıncı çığlık
Kalakalmış topraklar üstünde - kıraç mı kıraç -
Bak bu kaçıncı gerçek saklanmış kıyı bucak
Gel haykıralım
Duyuralım
Yoksa suç bizim olacak
*
Gel bu nehir kurumasın akmadan
Dallar var çiçeklenecek tomur tomur
Gel uyan
Uyku nasılsa uyunur
*
Gel gel gel
Yalnız değiliz (Sayfa: 14-15)


(E - 1)
*
Mutlu uçurtmalardır çocuklar
Annelerin
Yıpranmış ellerinde (Sayfa: 19)


Taşlandım hangi gün ağıt yaktımsa
Adını andımsa büyük açlığın
Sevdaya mı bundan böyle koşular
Sevdaya mı böyle suçlu ve şaşkın (Sayfa: 31)
*
YORGUN ÇİNGENE
*
Esmer elleri var sevdalımın
Uzun kirpikleri kaygılı ıslak
Saçları yüzüme değer uykumda
Soluğu derimde ürperir korkak
*
Esmer elleri var sevdalımın
Yorgun elleri var sevda şaşkını
Gülüşü kinini seven bir bıçak
Yaşamak yanılmak ölmek bıkkını
*
Yorgunsam bezginsem çaresizsem
Onu düşünürüm üzgün ve kırgın
Türkülerle avunması gibi
Yorgun bir çingene açlığının (Sayfa: 33)


KO
*
Ateş gözlüm, rüzgâr saçlım, dar ağızlım
Ko görsünler
Ko desinler -ağızları kan dolası-
*
Ben sağırım (Sayfa: 34)


KRİZ
*
Benim gözlerim yok
Bu gözler palyaço gözleri
Bu düzen düzen gülüşlere çizili ağız
Benim değil
*
Sen bilmezsin daha inançsızlıklara tutsaklığımı
Tutsaklığımı ateş çemberlerine
Nasıl daralır çemberler bilmezsin
Gülüşlerinle
*
Gülme n'olur gülme
Gülme belki de çıldırırım
Yıkarım töreleri bir bir
Severim seni
Belki ağlarım (Sayfa: 35)


(E - 2)
*
Öyle çılgın güzel ki yasaklar
Öyle yasak ki sana değmek
*
Ellerin olmalıyım (Sayfa: 36)


İLK SABAH
*
Ellerin bir yanda ekmek bir yanda
Bölüşülür yudum yudum bir tutku
Günaydın sevdiğim
*
Dudakların çaydan daha sıcak
Saçların gözlerin nasıl uykulu
Günaydın sevdiğim
*
Gün bir kez daha böyle doğar mı
Biraz böyle şaşkın böyle mutlu
Günaydın sevdiğim
Günaydın kuşku (Sayfa: 37)

yasak/1966


EZGİN DESTAN (Sayfa: 47)


İŞTE BÖYLE (Sayfa: 48)


SAVAŞ AYIRMAZ SEVİŞENLERİ (Sayfa: 52)
*
KİMLİK KARTI
*
''Ben dedim mi
Onbeşinde bir kız düşünün hemen
Sevmesi sevilmesi
Güneş gibi aydınlık
*
''Ben'' dedim mi,
Onbeşinde Cibali'de tütünde
Islak uçuk elleri
Tedirgin bir uykuyu akşamları örtünen
*
İnceden boyu posu
Hafiften öksürüğü
Komşulardan gizlenen (Sayfa: 63)
*
DALGIN
*
Düştü Kezban düştü Ayşe düştü aşk
Küçük dişlilerine gecenin
Seni beklerdim son vardiyada
Esmerim
*
Düştü Hacer düştü Hasan ardarda
Gece saatlerine atölyelerin
Hani eteğinden tutacaktın çocukları
Ağlatmıyacaktın
Su verecektin hani
*
Neredesin
Ellerim (Sayfa: 65)

direnç/1977
*
- Bırakma yaşamayı bırakma umudu
Daha çok yok sabaha - (Sayfa: 69)
*
İŞİTİN AYRIKOTLARI


Bu yüreğin dört kapısı sarısıcağa bakar
bozkır sıcağına
başlamadan biten bahara
yazla başlayan başkaldırmaya
usulca çamura dönüşen ırmaklara
serini ararken boğulanlara
*
Bu yüreğin dört kapısı
bozkıra açık
Analığı, şairliği, evcilliği eksik
acımadan, kırgınlıktan dövüşken bir yürek
sarısıcağa gömülü bebeleri
gurbete verili bebeleri düşlüyor
dervişlerin ak eteğine sığınan
yavrusuz ceylanları
*
Bu yüreğin dört kapısı
çaresizliğe kapalı
duy sarısıcak, duy batak çamur
işitin ayrıkotları (Sayfa: 71)
*
SU


- Kurşunlar göğse değende
Suyu söyler savaşçı -
*
Su
Ey büyük su
Kurşunlar göğse değende savaşçının söylediği
İnlediği gebe kadınların
Ey kumsalda küçük damla
Kayalar üstünden aşanda, kerpiç evleri basanda
Çarıkların hamalı
*
Ey dağlara saklayıp türkülerini
Çığlıklarıyla değirmenler dönen
Ve vurulduğu zinciri seven
Çirkin kölesi aydınlığın
Yarın seni dağlara çakacağım
Ki ovaya dökülsün ışıkların
*
Su
Ey büyük su
Gücünü bilmeyen dev
Ey çirkin uyku (Sayfa: 74)
*
HANGİ KAN


Bir sözle kuruldu dünya
Hep o sözü aradım ve buldum: Emek
Dokunulmamış toprağı işlemek
Dokunmak ayva tüylü sevgili yüze
Ve kan ter mutlu varmak uykuya.
*
Emek:
Dizgin vurmak suya
Su gibi akıtmak iplikleri
Harfleri iplik gibi dokumak
Ve soğumadan alın teri
Düşünmek yarın işleyeceğini.
*
Emek paramparça kâğıt paralarla
Satıldığında kaç yaşındaydı dünya.?
*
Emekle oluştu dünya
Sonra ellerimiz kilit vurdu uykuya
Atıldı bir bir arkadaşlarımız
Suyu yitmiş bir yemiş gibi
Kanı azaldıkça.
*
Ne zaman öğrendik direnmeyi
Birbiri ardına toplanmayı
Yürümeyi..
*
Osmanlı tarihi söyler
Tersane grevi
Tramvay grevi..
*
Ya daha önce
Piramit yontulurken
Hangi kan karıştı harcına
Hangi kan.? (Sayfa: 78-79)


ARALIKTA BİR AKŞAM (Sayfa: 80-81)


BURDA YA DA ANGOLA'DA (Sayfa 82-84)
*
- Su, dikenin korkusudur
Çocuk, korkusudur ölümün
Bilmek, karanlığın korkusu
Uyku kimseyi korkutmaz
Ama ninnilerden korkun - (Sayfa: 89)


TEKERLEME (Sayfa: 91-92)


AKŞAM TÜRKÜSÜ (Sayfa: 98-100)
*
İNSANLAR ÖLDÜRÜLÜRKEN (Sayfa: 103-104)


BİR ANNENİN NOTLARI (Sayfa: 105-106)
*
- Her şiirin sonunda bir çığlıktır beklenen
Bir kuru dal çatırdar
Rüzgâr eğer bir otu - (Sayfa: 107)
*
YAZ ORTASI ÜŞÜMEK
*
Kar durdu
Yaslı bir köylü yüzüyle
Bezgin ve dinç
Doya doya gülmemişliğin dinçliği belki bu
Belki hep borçlu olmanın
*
Kar durdu
Bir çocuğun ilk kımıltısı gibi
Beklemede bıraktı sessizliği
Gün - hep buruşturup attığımız - gün
Üstünde yarım bir söz
Işıltıya durdu: sev...
*
Kar durdu
Durdu saatleri kuşkunun
Karın üstünde yarım bir ayak izi
Bir silik söz: Belki ... yarın (Sayfa: 109)
*
GÜNEYİ İĞDE AĞACI TARLANIN
*
Tıkız yüreğini kan tutmuş
Sağır tarla günden güne kururdu
*
-----Alın teri yağmur sevinci midir.?
*
Yanaşmanın Mıstığı küçümser
Yanaşmanın Mıstık peşinde jandarma
Dikilir annacına türküye dururdu
*
---Bozkırın ortası da bir top diken
---Ben adama yar veremem sağiken
*
Dedesinden kalmış üç yeri belli
Doğusu tekirkaya, batısı mezarlık
Kuzeyi top ağaç, ya güneyi.?
Güneyi çakırdikeni
Güneyi belirsiz, ağa çiftliğine bitişik
Sürer bunca yıl
*
---Kim işitmiş
*
Eker bunca yıl
Gözlerinden ellerinden belli
*
Tarla cılız bir kadın gibi kıskanç verimsiz
Esirger samanı, inadına esirger taneyi
Tıkız yüreği kana durmuş
Dikilir dururum da gecede yeşertmez
Tarlanın güneyinde ben
Mıstığın azığından iğde
Parlak kabuğum, kokulu özüm, çekirdeğim
Yeşerir yeşerir varamaz göğe
Ben acı yemişi iğde
Ana komşusu çınarın türküsü dudağımda:
*
---Gel göğü büyütelim
---Bir küçük yıldız için
---Rahat ağlasın diye karısı
---Askerciğin
*
---Gel göğü büyütelim
---Bir küçük yıldız için
---Yitik bebelerin
---Anneleri sevinsin
*
---Gel göğü büyütelim
---Belki askerler ölmez
---Gülümser anneleri
---Sağlıklı bebeklerin
*
Isırmaz köpeği fakirin
Eli yetmez
Alır tarlasını, karısını ağa
Alın teri faizciye gider
Kara yazısı
Kara yazısı beni yeşertmez
Bir sağır taş kapar yolumu
Kılıç kılıç öfkemi böler
*
Nice savcı duymadı
Vurdular Mıstığı bir ala gece
Kanı sımsıcak taşa değdi
Değdi öfkeme
Beşikte bebesi kaldı
El hizmetinde karısı
Tarlası bey elinde
Kanı sımsıcak öfkeme değdi
Büyüdüm yardım taşı birdenbire
Kokuladım yeşilledim kıracı
*
Öfkemin rüzgârıdır dolaşır
Kokum boyu tirenlere savcılara koşarım:
Güneyi iğde ağacı, güneyi iğde ağacı tarlanın (Sayfa: 110-112)


HALICI TÜRKÜSÜ
*
''Vurma kardaş vurma kama yarası
Bura meydan yeri değil sokak arası''
(..)
''Vurma kardaş vurma erenlerdenim
Kardeş kurşunuyla ölenlerdenim.'' (Sayfa: 121-122)
*
- Batan gemilerden öncelikle kurtarılmasına çalışılanlar hiç değişmez: Kadınlar ve çocuklar. Batan ülkelerde de en çok ezilenler, hor görülenler aynıdır: Kadınlar ve çocuklar. Belki de bu yüzden devrimler çocuklar için yapılır. Çocukluğunu bilmeden büyüyen çocuklar için.. - (Sayfa: 125)

18 Eylül 2024 Çarşamba

Arthur Koestler -Spartacus (Çeviren: Zühal Avcı)

 

''Öğrencilere her vesileyle şunları hatırlatır Lentulus: ''Yaşamak herkesin elinin altında olan bir şey, ama ölmek ancak, eğitimle öğrenilen bir sanattır.'' Bu sebepten de Lentulus'un gayet zevkli bir şekilde ölmesini bilen gladyatörleri, başka okulların gladyatörlerinden iki misli fazla seyirci çeker.'' (Sayfa: 16)


''- Zincirlerinizi hayatınız pahasına savunmak istediğinize göre demek, bu zincirleri çok seviyorsunuz; onların vücudunuza dokunması size zevk veriyor. Yoksa ben bu çiftlikte bu zincirlerden başka, size ait olan hiçbir şey göremedim. Ben mi yanlış biliyorum acaba.? Bu tavuklar sizin sabah kahvaltınız için mi yumurtluyorlar.? İnekler, size ait hayvanların sayısını arttırmak için mi boğaya sürtünüyor.? Şu arılar sizin ekmeğinizi tatlandırmak için mi bal yapıyor.?'' (Sayfa: 37)

*
''- (..) Yüz yıl önce Yunanistan'da bir cumhuriyet vardı. Bu cumhuriyetin konsülleri görevlerine başlamadan önce şöyle yemin ederlerdi: ''Ben halkın düşmanıyım ve halka zararlı olmak için ne mümkünse onu yapacağım.''
- Peki, insanlar ne diyorlardı buna.? diye sordu Castus.
- İnsanlar mı.? Yani halk demek istiyorsun. Tabii onlar da, bugünkü halk ne diyorsa onu söylüyordu. Bizim ülkede de aynı şey olduğunu bilmez değilsin. Sadece bizim senatörler halkın önünde yemin etmiyorlar.'' (Sayfa: 44)
*
''Bu okumuşların, bu lafazanların hepsi böyleydi; duygularını karşılarına ilk çıkana söyleyiverirlerdi; ruhlarını sümüklü böceğin gövdesini kabuğundan sıyırıvermesi gibi, kolayca ortaya atıverirlerdi.'' (Sayfa: 68)
*
''..iyi bir terzi herkesin üstüne uyacak elbise diker..'' (Sayfa: 69)
*
''Sadece sözlerin kudretine inanıyorum. Sözcükler havada kalır. Fakat havanın rüzgâr olduğunu ve gemileri ittiğini unutmamak lazım.'' (Sayfa: 70)
*
''- Hatırlamıyor musun.? Daha yakınlarda, Romalı iki soylu bütün İtalya'yı yerinden oynatmıştı. Birinin adı Kayus Kracus, ötekininki Tiberyus'tu. Kardeştiler. Toprakları adilane bir şekilde bütün halk arasında bölmek istiyorlardı. Hararetli söylevler veriyorlardı. Örneğin biri şöyle diyordu: ''İtalya'daki vahşi hayvanların bile inleri var. Halbuki, İtalya için savaşan ve ölen insanların hava ile ışıktan başka bir şeyde hak iddia etmelerine olanak yok. Bunların ne evleri var ne yuvaları. Karılarıyla çocuklarıyla, dağda bayırda serseriyane dolaşır dururlar. Öteki insanların zenginliği ve debdebesi için kanlarını dökmek ve ölmek zorundadırlar. Onlara dünyanın efendileri deriz. Halbuki ''benim'' diyebilecekleri bir avuç toprağa bile sahip değillerdir.''
Sonunda kafasına sopalarla vura vura öldürdüler. Tanrılar huzur versin ruhuna.
- Ya kardeşi.! diye sordu Spartacus.
- Az sonra onun başına da aynı şey geldi. Cesetlerini nehire attılar. Fakat, öldürüldükleri yere ''Dostluk'' anıtını diktiler.
- Anlat, dedi Spartacus.
- Hepsi böyle işte. Daima biri ayağa kalkar, işareti görür, kabul eder ve yüreğinde isyan ateşiyle yola çıkar. Halkın o geçmiş Hak ve İyilik devrini ne kadar özlediğini bilir. Yakup, aşiretlerin paylaştığı çölde Yahve ile dostluk içinde yaşadığı zaman ne kadar adildi, çadırları ne güzeldi.
- Yahve'yi karıştırma da anlat.!
- Halkın, kaybolmuş adalet özleminin hala ne kadar canlı olduğunu ve daima birinin, bir kurtarıcının ayağa kalkıp o işareti alarak, yüreğinde o ateşle harekete geçtiğini söylemekte haklı olduğumu görüyorsun değil mi.? O yenilince, çarmıha gerilince, bir başkası kalkar ayağa. Sonra bir başkası, daha sonra da bir başkası gelir. Zamanın karanlıklarında, şehirlerin ve tarımın tanrısı, çölün ve çobanların o eski tanrısını öldürdüğü zaman başlamış bir bayrak yarışı gibi.'' (Sayfa: 75-76)
*
''Kişilik denen şey, özel bir çizgi veya ifade değil, bir bütündür.'' (Sayfa: 89)
*
''..insanları kahraman yapan koşullardır. Tersinin mümkün olabileceğini sanmıyorum. Sadece bir şey var: koşullar da daima, uygun insanları seçiyor. Tarihin bu gibi adamları bulup ortaya çıkarmakta yanılmaz bir güdüsü var.'' (Sayfa: 107)
*
''Uzun süre karanlıkta kaldıktan sonra ışığa çıkanlar öylesine kör oluyorlar ki.! İşte bunun için köleleri de si*lahtan arındırmanın en emin yolunun, bunların eline si*lah vermek olduğu anlaşılıyor.'' (Sayfa: 121)
*
''Dananın kasaba, kölenin efendisine dostluk ve sevgi duyması tehlikeli bir heyecandır.'' (Sayfa: 139)
*
''Hayatın bazı saatleri o kadar uzun, o kadar özlü iken, bomboş ve sıkıcı saatler de zamanın zincirine asılıp geçmişte nasıl yok oluyordu..'' (Sayfa: 142)
*
''..ıstırap, gerçekten doğar ve bir gerçeğin sonucudur.'' (Sayfa: 143)
*
''İsraf ve sefahat yüzünden sinirleri bozulmuş bu nazlı beyleri ezmekten kolay ne var.? Tanrılara adanması gereken altın ve gümüş tabaklarda yemek yer bu adamlar.! Bugüne kadar bizi ezebildilerse, bunu biz boyun eğdiğimiz için yaptılar. Biz olmazsak ne yaparlar.? Siz, kuvvetinizi onlara karşı kullanmaya karar verirseniz halleri ne olur.? Sadık arkadaşlar.! En kuvvetli ve en kalabalık biz olduğumuza göre, yönetimde bizden başka kim hak iddia edebilir.? Bazı kimselere zenginliği, bazı kimselere fakirliği doğa vermemiştir. O sadece kabiliyet ve kuvvet vermiştir. Efendilerle köleler, soylularla halk arasındaki ayırımı yapan doğa değildir. Kuvvetlinin zayıfa hizmet edeceği ve bir avuç insanın çoğunluğu yöneteceği kuralını da o koymamıştır. Öyleyse, doğanın yasasına uyalım. Her yerde, her zaman geçerli ve adil olan tek yasa budur. Yoksullara, aynı boyunduruk altında inleyenlere doğanın kendilerine verdiği hakkı iade ederek, insanlığın isminizi unutmamasını sağlayacak şekilde harekete geçin. Artık tereddüt etmeyin kardeşler. Çok fazla düşünüldüğü zaman cesaret zayıflar.!'' (Sayfa: 148)
*
''Kehanetin doğru çıkmasına kâhinin kendisi kadar hayret eden olmaz. Zira, insanın düşüncelerinin en derin noktalarında müthiş bir tembellik ve alışkanlık yatar. Ta derinlerden bir ses, yarının da bugün gibi olacağını fısıldar insana. Doğru olmadığını bile bile inanır buna. Allahtan böyle oluyor, yoksa öleceğini bile bile nasıl yaşardı insan:? Haydi şimdi gidip evimizi şu dallarla, yapraklarla süsleyelim de Trakyalıyı gerektiği gibi karşılayalım.'' (Sayfa: 164)
*
''Şehrin temeli atıldığı zaman İmparator birtakım yeni yasalar koymuştu. Bu yasalar, Fulvius'un kalemiyle gelecek kuşaklara şöyle aktarıldı:
*
1) Hiç kimse sadece kendi ihtiyaçları için çalışmayacak ve komşusuna kendi keyfi ve hırsı için baskı yapmayacak. Hiç kimse kendi keyfi ve ihtiyacı için komşusununkini kısıtlamayacak. Herkesin ihtiyacı bundan böyle topluluk tarafından karşılanacak.
*
2) Kimse yakınını kendisine hizmet ettirmeyecek; zayıf artık, kuvvetlinin emrinde olmayacak. Bir çuval unu olmayan, bir çuval unu olana bağlı bulunmayacak. Çünkü, bundan böyle birlikte bütün yiyecekler ortak mal sayılacak.
*
3) Bu nedenle, kimse evinde yarım günlükten fazla yiyecek bulundurmayacak. Kimse evinde erzak ve mal stoku yapamayacak. Herkes, birlik üyelerine yakıştığı gibi büyük yemekhanelerde ortak mal olan yiyeceklerle karnını doyuracak.
*
4) Aynı şekilde si*lah ve alet ihtiyacıyla, elbise ve ev ihtiyaçları da herkesin topluluk içinde kendi yeteneklerine göre, örneğin; duvarcı, si*lahçı, tarımcı olarak yapacağı iş karşılığında sağlanacak. Fakat herkesten kendi kuvveti ve olanağı dikkate alınarak iş istenecek, buna karşı mal dağıtımında ayırım yapılmayarak, paylar eşit olarak bölüştürülecek.
*
5) Ne alımda, ne satışta kimse komşusunun aleyhine olacak bir avantaj sağlayamayacak, kimse kağıt veya madeni para vererek kendi payına düşenden fazlasını alamayacak. Bu bakımdan, Lukania Birliğinde altın, gümüş ya da diğer değerli madeni paralar kullanılmayacak. Üzerinde para bulunanlar topluluktan çıkarılacak ve ö*ldürü*lecekler.
*
İşte, Spartacus Güneş Şehrini yönetmek için bu yasaları çıkarmıştı. Bunlar hem yeni, hem de dünya kadar eski yasalardı.'' (Sayfa: 172-173)
*
''Kökleri o kadar derinde bir haksızlık vardı ki, o haksızlık artık haklıyı bile yanıltıyordu. O kadar doğal bir mülkiyet gururu vardı, öylesine doğal olmuştu ki bu gurur, yoksulun aynı mutluluğu duyması doğaya aykırı hareket getiriyordu.'' (Sayfa: 181)
*
''- Bazı şeyler vardır, karanlıkta söylenir. Ama, bazıları için muhakkak ışık gereklidir. - Ne fark var aralarında.? - Karanlıkta söylenenler duygulara hitap eder. Karanlığa aşıktır duygular. Ötekiler ise akla seslenir. Akla seslenen sözlerin, güçlü ve etkili olmak için ışığa ihtiyacı vardır.'' (Sayfa: 200) * ''Bir tek kişi, elinde bu kadar kuvveti, beyninde de bu kadar üstün amaçları bir araya toplarsa, bunun sonu tehlikelidir. Başlangıçta beyin ellere komuta eder. Sonra öyle bir an gelir ki, eller kendi kendine çırpmaya başlar; beyin de işte o zaman üstün amaçları ortaya atmak zorunda kalır. Beynin sahibiyse, meydana gelen değişikliğin farkında bile değildir. Halkın dostu olan bir yığın insan, şimdiye kadar, tiran haline gelmiştir. Oysa, tarih, sonunda halkın dostu haline gelmiş bir tek tiranın adını bile yazmaz.'' (Sayfa: 203-204) * ''Gözleri gören sadece oydu, ötekiler kördüler. Bir irade lazımdı bunların başına: görünüşteki bir gerilemeye karşın, aslında geri değil, ileri gidildiğini bilen birinin iradesi. Sürüyü, araziye dağılıp kaybolmaması için bir yola sokup, o yolda gütmek görevi ona düşüyordu.'' (Sayfa: 221) * ''O gizemli yaratıcı herkese organlarını, duyularını veriyor, fakat daha ana karnındayken, yarattıklarının arasında ayırım yapıyordu. Bazılarına hayat boyunca hiç gülme hakkı tanınmıyordu, dünyaya gelişleri kimseyi sevindirmiyordu. Ötekilerin doğuşları bile bir sevinç nedeni oluyordu. Hayatları boyunca güneş, yalnız bunlar için parlıyordu. Kendisi ve adamları güneşten paylarını almak için zincirlerini kırmışlar, zindanlarının duvarlarını yıkmışlardı. Önce gözleri kamaşmış, her şeyin yolunda gideceğini, vücutlarına yapışmış olan zindan küfünün güneşte yok olacağını sanmışlardı. Oysa dünya, durmadan yıkılması gereken daha bir yığın duvarla doluydu. Kölelerin gözleri ise dünyanın o çok çiğ ışığına bir türlü alışamamıştı. O yüzden de körler gibi sağa sola saldırmışlar, ellerinin altındaki her şeyi yakıp yıkmışlardı. Onları gözetmek, onlara yol göstermek gerekliydi. Başlangıçta dümdüz, fakat haşin bir yoldan gitmeleri gerekmişti. Ateş ve kan ekmişler, kül ve kin biçmişlerdi. Sonra, Spartacus onları dümdüz, fakat dolambaçlı bir yola sokmuştu. İşte o zaman hedefi gözden kaybedenler yine körler gibi saldırmaya başlamışlardı. Tırnakları büyümüştü, yine kötülüğün o pis kokusu vücutlarından yayılır olmuştu.'' (Sayfa: 222-223)
*
''Giden, anılarının bağlarından kurtulamaz; kalan ise kendini özleme kaptırır. Öteden beri insanların adetidir: harabelerin üstüne oturur sızlanırlar.
Birden sözünü kesti Publibor:
- Zaman, yeteri kadar olgunlaşmamış diyorlardı, dedi. Bu devir ya çok genç, ya çok ihtiyar diyorlardı.
- Bu sözlerde gerçek payı var. Çok iyi anlayabildiğim bir çelişme bu. Sizin talihsizliğiniz, ne ölmesini, ne yaşamasını bilen bir dünyada bulunmanızda. Hanımkına benim hakkımdaki fikrini sor da bak: Evlat sahibi olmak için ihtiyar, ölmek için de genç bulur beni. Görüyorsun ya zavallı çocuk, bazı şeylere daha uzun süre dayanmak zorunda kalacaksın, ö*lmemi eskisi kadar istemesen bile.'' (Sayfa: 241)


''Bütün devrimlerin ortak bir noktası var galiba: panzehirini kendi içlerinde taşıyorlar.'' (Sayfa: 246)
*
''Sormuşlar süvariye, neden dört nala gidiyorsun diye. O da ''atıma sorun, o daha iyi bilir'' cevabını vermiş.
Senato, lejyonlar sayesinde dışarıya karşı gücünü koruyor, ama içerde her şey bitti, mahvoldu. Milislerin yerini ücretli askerler aldığından beri, senato bir hiç haline geldi. Şimdi komuta generallerin elinde. Yeni bir diktatörlük hazırlanıyor, hatta belki de krallık yeniden kurulur. Canlı cenaze halindeki Cumhuriyet, eldivenli, fakat demirden bir el boğazını sıktığı zaman inanın rahatlayarak son nefesini verecek. O zaman ne olacak bakalım.?!'' (Sayfa: 247)
*
FULVİUS'UN TARİHİNDEN PARÇALAR
*
51. Bütün askeri zaferlerine rağmen, sonunun geldiğini hisseden Spartacus, Romalılara tarihlerinde en küçültücü darbe olarak yer alacak bir ders vermeyi kararlaştırınca, etrafa saçtığı dehşet havası daha da yoğunlaşmıştı. Padus Havzası'na çekilmeden önce, Cricsus'un hatırasını anmak için bir şenlik düzenlemek istemişti Spartacus. Tören, Romalıların en büyük generallerine yaptıkları cenaze töreni kadar görkemli oldu ve bu vesileyle üç yüz esir, aynen gladyötörler gibi, Cricsus'u temsil eden bir kuklanın yakıldığı yerde birbirleriyle döğüşmeye mecbur edildi. Asiler için bu, Cricsus'a bir sadakat gösterisi olduğu kadar bir intikam vesilesiydi. Üç yüz esirin hepsi de Roma vatandaşıydı, üstelik çoğu da Romalı soylulardı. Rollerin böyle değiştirilmesi keyifli kölelerin gözleri önünde cereyan eden bu mecburi kat*liam hiçbir Romalının hayal edemeyeceği kadar korkunç bir şeydi.
*
52. O sefil gladyatörlerin Romalılara vurdukları darbelerden hiçbiri Romalı aristokratların yüreğini bu kadar öfke ve utançla doldurmamıştı. (..) Roma'da kargaşalık ve dehşet o düzeye varmıştı ki, bu olaylardan sonraki seçimlerde, konsüllük mevkiine bir kişi bile adaylığını koymadı. Önceki konsüllerin akıbeti, kimsede iştah bırakmamıştı. Pretor olmaya da yanaşmıyordu kimse. Zaferi şeref getirmeyen, yenilgisi ise rezillik demek olan bir savaş sırasında böyle mevkilere gelmek isteyen bulunamıyordu. (Sayfa: 263-264)

Mikis Theodorakis (Μίκης Θεοδωράκης) - Yapayalnız Kalacaksın Gecenin Ortasında (Yaşamım ve Müziğim) (Türkçesi: Ahmet Cemal)

  ANILARIMIN TÜRKÇE BASIMI İÇİN * --------------MİKİS THEODORAKİS * Anılarımın Türkçeye çevrilen ilk cildine önsöz yazmaktan büyük sevinç du...