Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum.
*
Jack London, Martin Eden
Fatmagül'ün dramı aslında hem büyük kentlerde hem kırsalda pek çok genç kızın, kadının yaşadıklarının bir aynası. Kadının ezilmişliğinin, çaresizliğinin öyküsü.
*
Güzeldir Fatmagül, âşıktır Mustafa'sına ve bir sığıntı gibidir abisinin evinde. Mustafa ile evleneceği günü heyecanla, sevinçle bekler. Ne var ki o gün gelmeden çok şey değişir hayatında; ummadığı anda, ummadığı yerde felaketi yaşar.
*
İstemeyerek de olsa sığındığı insan onun kurtuluşu olacak mıdır.? Zaman, nefret yüklü bir ilişkiye başka bir yön verecek midir.?
*
Fatmagül'ün Suçu Ne? usta yazar Vedat Türkali'nin hem filmiyle hem televizyon dizisiyle büyük ses getiren senaryosundan öyküleştirildi. Bir genç kadının dramı yanında bir ilçede oynanan siyaset ve seçim oyunları, küçük hesaplar, erkek dünyası da bu etkileyici öyküde ustalıkla yansıtılıyor.
*****
*****
Teşekkür
*
Fatmagül'ün Suçu ne.? televizyon dizisi olarak yayınlanmaya başladığı sıralarda, kitabını arayanlara çok rastladım. Bu senaryo, Vedat Türkali'nin Üç Film Birden adlı senaryolarından oluşan kitabında, Umutsuz Şafaklar adıyla yer alıyor. Ancak oradaki, son hali değil. Vedat Türkali, Londra'da bu senaryo üzerine tekrar çalışmış, önemli değişiklikler yapmış. Son hali yalnızca bilgisayarlarımızda vardı. Uzun zamandır bu senaryoları öyküleştirmek istiyorduk ama Vedat Türkali'nin vakti, benim de cesaretim yoktu. Cesaret gelince tam geldi. Fatmagül'ün Suçu ne.? film öyküleri dizisinin ilk kitabı olacak. Vedat Türkali'nin, bazıları filme çekilmiş bazıları çekilmemiş altı senaryosunda da benzer bir çalışma yapıp, film öyküleri dizisini tamamlayacağız.
Hem çok kolay hem çok zor oldu senaryoyu öyküleştirmek. Önümde belli bir hikâye vardı. Vedat Türkali'nin yazdığı senaryo, romanı aratmayacak özellikler barındırıyordu. Diyaloglar ve tarifler öyle özenle düşünülmüş, yazılmıştı ki yolumu fazlasıyla açtı. Bu bir Vedat Türkali eseri. Ben sadece parçaları birleştirdim. Ama bunun da kolay olduğunu söyleyemem. Vedat Türkali'nin cümlelerine cümle eklemek, özünü ve akışını bozmadan bir hikâye oluşturmak, Vedat Türkali okuyucularının da tahmin edebileceği gibi hiç de kolay olmadı.
Vedat Türkali, (bazı yakınları gibi ben de Kadir Amca derim) her zaman olduğu gibi kendi cesaretlendirdi, bana böyle bir fırsat verdi. Kadir Amca'ya, bütün yaşamını insanların daha güzel günler görmesine adamış, doksan üç yaşındayken herkesten genç olabilen Kadir Amca'ya, bu ülkenin en sahici aydınına, yazarına teşekkür ederim. Övgüden hiç hoşlanmadığını iyi bildiğim için bana nasıl kızacağını da iyi biliyorum. Ama madem fırsat verdi, kaçırmak istemedim.
Bu hem kolay hem zor çalışmada aklıyla, yüreğiyle yanımda olan, yardımcı olan sevgili Özgür'e, aileme ve dostlarıma teşekkür ederim.
*
Sebahat Altıparmakoğlu, Ekim 2011 (Sayfa: 5-6)
*****
*****
''..Her dost göründüğü gibi dost olmuyor Sezar.! Brutus'un kalbi bunu bilmekle inciniyor.!'' Shakespeare (Sayfa: 51)
Bir söz vardır, bilinir: ''O güzel insanlar, o güzel atlara bindiler, gittiler.'' Ruhi Su da o güzel insanlardandı işte. Yalnız güzel de değil, yüce gönüllü, sevdiği türküler kadar yalın ve duru üstelik.
*
Sevdiği türküler, dedim. Türkü her şeydi Ruhi Su için. Yaşama sevgisi, var oluşun anlamı, direnme gücü, insan olmanın bilinci, duyarlık ölçüsü, kısacası her şey.. Sesi ve sazıyla hayatını türkülere adadığı, türkülerle halkının acılarına, sevinçlerine ortak olduğu, özgürlük isteğini türkülerde dile getirdiği için başına gelmedik kalmadı. Ama ne yakındı bundan, ne de sızlandı, Doğru bildiği yolda, hiçbir ödün vermeden, başı dik yürüdü.
*
Gür sesiyle salt bir yorumcu değildi Ruhi Su. Biraz saz virtüözü hiç değil. Ama sesiyle sazı birbirini bütünleyen bir ustaydı. Saz, sese yol gösteren bir araçtı onun için. Ezgiyi sesin altına döşeyen bir araç.. Halktan aldığı, sanatçı kişiliğinin imbiğinden süzüp, bilinçle duyarlığın yeni bir bileşimi olarak sunarken, en iyiyi amaçladı hep.
*
Bu açıdan bakıldığında Ruhi Su, halka yönelişin bilinçli bir savunucusu olmanın yanı sıra, halkın kültür birikimini çağdaş bir yorumla değerlendirmesini de bilmiştir. Halkın duygu ve düşüncelerinin dışavurumu olan türküler, onun sazında ve sesinde yaşanan gerçekliği dile getiren bir sanat yapıtına dönüşmüştür.
*
Ona göre sanatın işlevi, dünyanın değişimine katkıda bulunmak, gerçekliği doğru yorumlamaktır. Bu nedenle türküleri olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi alır Ruhi Su. Çünkü türküler hayat koşullarının, toplumsal düzenin dışında düşünülemez. Sanat, hayatı yansıttığına göre, türküleri söylerken yapılması gereken de, kendi söyleyişiyle, ''ekmekten aşa kadar halkın yaşamak isteyip de yaşayamadığının, özlemini çektiği şeylerin neşesini, yaşama sevincini artıracak'' müziksel bir yoruma ulaşmak olmalıdır.
*
Ruhi Su, söylediği anonim türkülerden, halk ozanlarının deyişlerine, çağdaş şairlerimizin şiirlerine yazdığı ezgilerden, kendi bestelerine, böylesi bir sanat anlayışının somut örneklerini vermiştir. Ruhi Su'nun sanatsal eylemi, bu niteliğiyle, yaşanan halk kültürünün, sanatın değer ölçülerini göz ardı etmeden yeniden üretebileceğinin en somut göstergesidir.
*
Bir daha yineleyelim: Hayatını türkülere adamak ve halkının sözcüsü olmak.. Sanatçı Ruhi Su'yu, insan Ruhi Su'yu en iyi tanımlayan sözcüklerdir bunlar. Yalnız uzunçalarlar, kasetler dolusu türküler değil, elinizdeki kitapta bunun kanıtı.
Kitabın oluşum öyküsü ise Ruhi Su'nun anlatımıyla şöyle; ''1961-1965 yılları arasında bir bankanın halk oyunlarıyla ilgili tesisinde, halk oyunları müziğini önce bantlara, sonra da bantlardaki müziği, müzik kurallarına göre değerlendirip notaya alıyordum. Yani müzik yazısına geçiyordum. Bu notaya aldığım türkülü türküsüz halk oyunlarının içinden yüz tanesinin yayımlanmasına karar verildi. Bunları seçtim. Seçtiğim bu notalar Bülent Tarcan'la Halil Bedii Yönetken'e bantları dinletilerek denetimden geçirildi. Notaların, dinletilen bantlardaki müziğe uygun olarak yazıldığı saptandı. Sonra bu notalar Almanya'da bir nota basımevine gönderilerek, dizdirilip prova baskıları getirildi.'' (Cumhuriyet, 17 Temmuz 1975)
Ama bu arada, görevden ayrılır Ruhi Su. Yıllar sonra sözünü ettiği kitap yayımlandığında, halk danslarını derleyen ve notaya alanın Ruhi Su olduğu nedense belirtilmez kitapta. Yargı yoluna başvurduğunda ''bu hizmetin içinde adının bulunmasını ister yalnızca. Gerekçesi, tam da ona yakışır bir gerekçedir: ''Bizim de adımızdan başkaca bırakacak neyimiz var.?''
*
İşte ''Türk Halk Dansları'' adını taşıyan bu kitap, yıllar önce yayımlanan ''Yüz Türk Halk Oyunu'' adlı kitabın yeni basımı değil. Bir ustanın adını yaşatmak amacıyla, halk danslarımızın, onun olduğu saptanan müzik yazılarının toplandığı bir derleme yalnızca.
*
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
*
Atilla Özkırımlı (Sayfa: XI-XII)
HALK DANSLARININ ORTAYA ÇIKIŞ KOŞULLARI VE ANADOLU'DA GELİŞİMİ
*
İnsanın varlığını sürdürebilmesinde en önemli etken, doğa ile savaşımında doğaya yenik düşmemesi özelliğidir. İnsanın doğa ile savaşımında, kendi gücünü farketmesi; bunun insana kazandırdığı maddi ve manevi kültür değerleri, belli bir birikimi oluşturur. Bu birikim uygarlık tarihimizdir.
*
İlk insanların doğa ile ilişkilerinde kullandıkları araç ve gereçler çok ilkeldi. Doğa olaylarını algılayamıyor ve değerlendiremiyorlardı. Toplu yaşıyor ve bu yaşama biçiminden güç alıyorlardı. Davranışları ortak düşünceye, o topluluğun ortak çıkarlarına, isteklerine bağlıydı. Henüz birey olma bilincine erişememişlerdi.
*
Bu ilkel dönemlerinde insanlar doğa olaylarının neden-sonuç bağlantısını kuramadıkları için belli bir yaratıcı aramışlar; olguları somutlaştırmak, kişileştirmek eğiliminde olmuşlardı. O zaman da algılayamadıkları, bir nedene bağlayamadıkları olguları, mistik kuvvetlerle açıklıyorlardı. Somutlaştırdıkları varlıklara, nesnelere karşı bir saygı duyuyorlardı. Buna kült diyoruz. Bu külte bağlı olarak da tapınmalar, dinsel tören ve büyüler geliştirmişler; bunları gelenekselleştirmişlerdi.
*
Bu dönemde bilim öncesi bilim olan söylenceler, mitologya oluştu. Bu inanış ve değerlere bağlı sanat yaratımlarında da danslar, danslı törenler önemli bir yer tutuyordu. Bu dinsel törenlerin sözlü bölümü mitoslardan, somutlaştırılan kavramı anlatan nesne ve eylemler de ritüellerden oluşurdu. Böylece, bu geleneksel işlemler sanatlarına da yansıdı.
*
Zamanla toplumsal üretim gelişti. Bunun sonucu olarak doğal iş bölümü, teknik iş bölümü, toplu çalışma, tüketim farklılıkları oluştu ve ekonomik yapılanma belirginleşti. Bu değişim ve gelişmeyle birlikte sosyal ortamda karşılıklı görev anlayışı, toplumsal örgütlenme, gelenekler ve toplumsal alışkanlıklar, aile yapısı, akrabalık ilişkileri oluştu. Böylelikle toplumsal yapı mekanikleşti, bütün çabalar toplumsal yararı gözetmeye yönelik oldu. İnsanlar doğa olayları karşısında kendi güçlerini farkettiler ve bireyselleşme gerçekleşti.
*
Ekonomik yapılanma gelişir ve buna bağlı olarak toplumsal anlayış değişirken, insanların soyutlama yetileri gelişti. Artık doğa olaylarını algılayabiliyor, bir nedene bağlayabiliyor, nesneleştirdikleri doğaüstü güçlerle açıklamıyorlardı.
*
Bu gelişim süreci içinde günümüze gelindi. İnsanlar, doğal olarak ilkel dönemlerindeki yaşama özelliklerini değiştirdiler. Bu değişim eski yaşama biçiminden bütünüyle kopmak yerine farklılaşma biçiminde oldu. Artık ilkel dönemlerindeki büyüyü, dinsel törenleri ve bu geleneksel işlemlerin en önemli bölümünü oluşturan dansları; kötü ruh korkusundan değil, ortak iş yapmanın zevki olması, birbirlerinden güç kazanma, iş bölümünün sağlamlaşması, dayanışma ve bütün değerleriyle birbirini anlama.. gibi nedenlerle yaptılar. Artık halk dansları dinsel kökenli törenler olmaktan çıktı ve toplu coşkuyu simgeledi.
*
Anadolu folkloru da bu varoluş koşullarından ayrı düşünülemez. Anadolu insanı, Orta Asya'dan Anadolu'ya yerleşinceye değin ve Anadolu'da geliştirdiği uygarlıklar süresince birçok eski kültürden etkilenmiştir. Anadolu danslarında eski Anadolu uygarlıklarının etkisini bulabiliriz.
*
Zaman içinde bu etkilenmelerin kaynakları, dansları doğuş anlamları, amaçları unutulmuş ama danslar günümüze değin ulaşabilmiştir. Anadolu'da da dans geleneğinin çok eskilere dayandığını, eski uygarlıkların resimlerinden, heykel ve duvar kabartmalarından anlıyoruz. Metin And, Konya- Çatalhöyük kazılarında çıkarılan bir duvar resmindeki toplu dans sahnesini, Anadolu'da dans geleneğinin eskiliğine örnek gösterir. (MÖ. 5500-6500) Yine aynı konuda, o yörede kimi geleneklerin bugün de yaşadığını ekler. Ölüm ve dirilmeyi anlatan geyik tapınışının Hititlerde olduğunu, geyik-ölüm-güneş sembolü olan aynanın sonraki uygarlıklarda da değişik biçimlerde yaşadığını örnekler. Bugün hâlâ Alacahöyük'teki köylülerin ölü odasındaki aynaları ters çevirdiklerini belirtir.
*
Anadolu'daki danslarımızın belirleyici bir etkeni dinin yanı sıra dildir. Metin And, Orta Asya'dan, Şaman dininden halk danslarımızın büyük etkiler taşıdığına bir örnek olarak ''bar'' sözcüğünü verir. Bugün Doğu Anadolu'nun davul oyunlarının genel adı bu sözcük, geçmişte Şamanın davulunun tutağına verilen addır.
*
Sanatsal yaratılarda insanların ilkelerden günümüze kadar geçen süreçteki dinsel özelliklerden etkilenmeleri nedeniyle, Anadolu folklorunda da dinsel etkilenmelerin önemli yer tuttuğu söylenebilir. Mani, Şamanizm ve İslam dini değişik dönemlerden itibaren Anadolu folklorunda etkili olmuştur. İslam dini ile birlikte, Anadolu insanı dinsel açıdan ortak değerler yaratarak büyük bir manevi değerler bütünlüğü sağlamıştır.
*
İslamiyetin kadın ve erkek ilişkilerinde sınırlayıcı etkilerinin olması, köylü danslarını bu açıdan pek etkilememiştir. Metin And bu konuda ''.. İslam dininde karşı bir tepki sonucu olarak çıkan tarikat dansları da bu etkinin bir bakıma olumlu sonuçlarından sayılabilir.'' der. Bu yarı dinsel danslara sema'dan bozma semah (samah, zamah) dendiğini belirtir. İslamiyet etkisinde de kadınla erkeğin aynı oyunda yan yana oynamaları; toplum yapısının içe kapanık daha dar gruplarca oluşturulmasının, üretim ilişkilerinin aile topluluklarına dayalı olmasının, işgücüne önemli ölçüde gereksinim duyulmasının ve ortak üretimin sonucudur.
*
Halk danslarının dinsel birtakım öğelerle beraber hâlâ büyüsel niteliklerini korudukları da bilinmektedir. Bu dansların oynanış nedenleri içinde tapınış ve bolluk törenleri için oynananları çoğunluktadır. Anadolu'da bu bağlamda Dionisos şenlikleri, yerini bağ bozumu şenliklerine bırakmıştır. Yani mekanik toplum yapısından organik toplum yapısına geçişte bile bu dinsel kökenli törenler devam etmiştir.
*
Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan çeşitli ulusların kültürel etkileri, onlarla olan kültür etkileşimi de halk danslarımızı etkileyen önemli bir öğedir. Bu etkileşime Balkan ülkelerindeki Türk etkisini örnek gösterebiliriz. Bu etkileşim Türk halk danslarına da yansır.
*
Anadolu uygarlıkları büyük bir zenginlik taşır. İlk çağlardan beri varolan maddi ve manevi kültür değerlerinin oluşumunda önemli etkenler; coğrafi özellikler, iklim, yaşam koşulları, üretim ilişkileri, ekonomik ve toplumsal yapılanma, savaşlar, dil ve dindir. Toplum yapısının mekanik olduğu dönemlerde bilgi aktarımı yoğun olmadığı için maddi ve manevi kültür değerleri açısından etkilenme de yoğun değildir. Anadolu insanının geliştirdiği kültür değerleri; göçlerin, savaşların ve toplumsal örgütlenmenin sonucu farklılaşmalar göstermiştir. Oluşturulan topluluk ve örgütlenmelerin küçük aile toplulukları özelliği göstermesi, yerleşim bölgelerinin birbirinden kopuk olması, yoğun ekonomik ilişkilere girmemeleri, halkbilim değerlerinin yüzyıllarca korunmasına olanak sağlamıştır.
*
Kırsal toplum yapısından kentsel toplum yapısına geçişte, gittikçe gelişen iş bölümü tarımda makinalaşma, sanayileşme ve kitle iletişim araçlarının yaygın kullanımı, yoğun bilgi aktarımını ve uzmanlaşmayı geliştirmiştir. Bu gelişen toplumsal yapı içinde sanatsal yaratıların kaynaklandığı ortamların yok olması, günümüzde değer yargılarının da değişimine neden olur.
(Sayfa: 1-3)
HALK DANSLARININ GÜNÜMÜZ TOPLUMUNDA YERİ:
(..)
Yeni iletişim tekniklerinin ortaya çıkışından önce halkın kendine özgü gelenek, görenek, düşünce ve davranışları kendi çevrelerinde gizli olarak bulunuyordu. Bunlar iletişim teknikleriyle görünür biçime dönüşmüştür. Kitle iletişimi ile daha önce varolan kültür düzeyleri yaygınlaşmıştır. Böylece herkese aynı anda seslenebilme olanağı doğmuştur.
*
Kitle kültüründe, kültür standartlaşır. Sanayileşme sonucu yaratıcılığın sınırları dardır. Üretim ve tüketimdeki hız, seslenilecek kitlenin bütününü kapsayan bir beğeni düzeyini göz önünde bulundurma zorunluluğu, yaratmayı engeller. Ortak beğeni düzeyini yakalayabilme uğraşı içinde, olası en geniş kitleleri yakalama çabası, kâr amacı, sıradan yapıtlar verilmesine neden olur. Böylece kültür düzeyi düşer. Oysa halk kültürümüz, geçmişteki canlılığını kâr amacı gütmemesine borçludur.
*
Kitle kültüründe, bireyler kendilerine sunulanı, sunulduğu gibi algılarlar. Edilgenleştirme söz konusudur. Bu nedenle birey topluma yabancılaşır, uyumsuz olur. Oysa toplumların sanayileşme sürecine girmesinden önce, birey etkinliklere katılırdı.
*
Günümüz toplumunda ise boş zamanın değerlendirilmesi başlı başına bir sanayi kolu olmuştur. İzleyenin katılımı, oyunun önceden hazırlanmış olması ve belli bir ustalığı zorunlu kılması nedeniyle engellenmektedir. İzleyen, salt tüketici durumundadır. Halk dansları da günümüzde bu koşullar içinde algılanmaktadır. İzleyenin katılımını gerektirmez. Bu danslar yalnızca seyirlik sanatı olarak algılanır ve varoluş koşulları düşünülmez.
*
Kitle kültürü özellikleri taşıyan bireyin yaşamının her anında önceden belirlenmişlik vardır. Yaşamın önceden belirlenmişliği, bireyin varolanın ötesinde derinlemesine düşünmesini engeller. Varolanı bilinç düzeyinde algılamak yerine, olayları, dış gerçekliği neden-sonuç ilişkisi içinde bütünleştirmez, verileni olduğu gibi benimser. Günümüz bireyi için yaşanan an önem kazanır. Kendisine sunulan iletilerin asıl amacının farkına varmaz. Aslında kendi öz kültürünü yansıtan ''halk dansları''nı da bu düzeyde algıladığından kendi değerlerinden uzaklaşır. (Sayfa: 4-5)
BELİRLİ ÖZELLİKLERİNE GÖRE HALK DANSLARININ BÖLÜMLENMESİ:
(..) Halk danslarının kümelendirilmesinde bir yol olarak bölgesel dağılış ele alınabilir. Çünkü Anadolu'da kimi dans dalları bölgelere de adını vermektedir. Örneğin Ege, Batı Anadolu Zeybek Bölgesi; Orta ve Güney Anadolu Halay Bölgesi; Doğu Karadeniz Horon Bölgesi; Doğu Anadolu Bar Bölgesi; Trakya Hora Bölgesi adını almaktadır.
*
Ancak bu tür kümelendirmeyi kesin çizgilerle belirlemenin güçlüğü vardır. Öncelikle dansların bölgeler arasındaki geçişleri göz ardı edilemez. Sözgelişi halay ele alındığında Orta Anadolu'nun dışında Doğu'da, Kuzey'de ya da başka bölgelerde de rastlamak olanağı vardır. Dansların değişik nedenlerle bir bölgeden ötekine geçişleri sonucu bir dansı salt bir bölgeye özgü saymamız da olanaksızlaşır.
*
Bu koşula bağlı olarak halk danslarının bölgesel tür özelliğine göre dağılımını kümelendirebiliriz.
EVLERİ VAR (Dursunbey) * Evleri var üst başta Mendilim kaldı taşta O yar beni bıraktı Akıl kalmadı başta * Evleri yol üstüdür Kemeri bel üstüdür Her gün uğra bir kere Ko desinler dostudur * Evleri var boyalı İçi bülbül yuvalı Böyle sevda görmedim Ben anamdan doğalı (Sayfa: 76)
KOCA KUŞ (Dursunbey) * Koca kuşun yüksektedir oyunu oyunu Değme bir şahine vermez payını Yarim senin nerelerin vay vay Harabolmuş gül gibi tenin * Bağlantısı: * Allı şalvar aman Petekde bal var aman Gelirse al gel aman Gelmezse dön yine yalvar aman * Kara kuşun kanadını eğerler aman eğerler Güzellerin hatırına değerler Yarim senin nerelerin aman vay Harabolmuş gül gibi tenin * Bağlantısı: * Eğmelendir yarimi Sürmelendir yarimi Düğmelendir yarimi aman aman (Sayfa: 77)
ZEYBEĞİ (SATI ZEYBEĞİ) (Bodrum) * Yeni (de) camide öğle ezanı okundu Satıların Ali'sine kanlı da kama sokuldu * Kanlı da kama ince yılan dilimi Öldürüverdiler benim de Kaptan Ali'mi * Aman aman tepecikde kum kaynar Satıların Ali'sinin kamasından kan damlar (Sayfa: 80)
GÜN GÖRÜNMEZ (GÜN GÖRÜNMEZ MELENGİCİN DALINDAN) (Bodrum) * Gün görünmez aman melengicin dalından aman Kimse bilmez ben fakirin halından Yattım yarin dizine Baktım elâ gözüne Oğlan haklı uyanamadım Ufacık tefecik civan da boylum yosmam senden ayrılamadım Aklı yokmuş sana gönül verenin aman Hayalinle gece gündüz dönerim Yattım yârin... (Sayfa: 81)
AYVA DİBİ (Bodrum) * Ah alıverin aman aman ah tabancamı -----(yavrum da) doldurem Ah doldurem de aman aman ah kendimi -----(yavrum da) öldürem Ayva dibi serin olur yatmaya aman aman yatmaya Kızlar gelmiş aman aman ah sürü sürü bakmaya Ah varın bakın kabir de bana dar geldi Bu gençlik de aman aman ölüm bana -----ah aman zor geldi (Sayfa: 82)
ŞAHBOYLUM (Bodrum) * Gidene bak gidene aman aman Gül sarılmış dikene efendim Haydi benim şahboylum Şahboylum şebboy çiçek başında Benim sevdiğim onüç ondört yaşında * Gide gide yoruldum aman aman Bir güzele vuruldum efendim Haydi benim şahboylum Şahboylum şebboy çiçek başında Benim sevdiğim onüç ondört yaşında (Sayfa: 82)
BİLÂL'IM (Bodrum) * Hana vardım han değil Bilâl'ım Penceresi cam değil Bilâl'ım Yarim bana darılmış Bilâl'ım Ayrılacak can değil * Bağlantısı: * Bilâl'ım Bilâl'ım sen misin Bilâl'ım sen benim değil misin * Çaya vardım çayladım Bilâl'ım Çayda balık avladım Ben yarimi görünce Bilâl'ım Oturdum da ağladım * Bağlantısı: * Bilâl'ım Bilâl'ım sen misin Bilâl'ım sen benim değil misin * Çaya indim çizmeyinen Bilâl'ım Yar bulamadım gezmeyinen Çok mektepli kandırdım Bilâl'ım Gıyısı oyalı mendilinen * Bağlantı.. (Sayfa: 83)
AFŞAR ZEYBEĞİ (Giriş-Bozlak) (Burdur-Aziziye Köyü) * Adını sevdiğim Afşar beyleri of of Sana bir vezirlik yakışır durur hey hey Topla dizginini tanı gözet kendini Dostunan düşmanın bakışıp durur heey (Sayfa: 84)
TEKE ZORTLATMASI (Burdur-Aziziye Köyü) * İlimonum çiçeğim Yol verin ki geçeyim O kız bana darılmış Ağular mı içeyim * Bağlantısı: * Ben sana gelme dedim Akşama kalma dedim Koca kapı dururken Bacadan girme dedim * Iraftaki siniler İnim inim iniler Gurbetteki yarimin Kulakları çiniler * Baplantısı: * Ben sana gelme dedim Akşama kalma dedim Koca kapı dururken Bacadan girme dedim (Sayfa: 85)
ESKİŞEHİR * Sultan seccadesini de yaymış köşeye amanın beyler köşeye Benden selam olsun nazlı Ayşeye amanın beyler Ayşeye -----Olsun olsun yar güzel olsun -----Kalem kaşlı inci dişli olsun olsun -----Vurun da sazlara düğünler olsun Evlerinin önü de yüksek kaldırım aman beyler kaldırım Kaldırımdan düştüm beni kaldırın aman da beyler kaldırın -----Olsun olsun.. (Sayfa: 87)
GENÇ OSMAN (Bozkır-Konya)
*
Heey.. Genç Osman oturmuş taşın başına
Bağlar poşusunu bağlar başına
Yeni girmiş Osman onüç yaşına
Üzengiler al ganlara
Boyandı vay aman aman
*
Heey.. Genç Osman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak
Askerin içinde birinci uşak
Allah Allah deyüp geçer
Genç Osman vay aman aman
*
Heey.. Askerin bir ucu göründü Van'dan
Kılıncın kabzası görünmez gandan
Bağdadın içinde tozdan dumandan
Toz duman içinde galdı
Genç Osman vay aman aman
*
NOT: Genç Osman, yurdun dört bucağına yayılmış, hikaye ve türküleriyle bir efsane kahramanı olarak bilinir.
Bu hikaye ve türküler, yakılmalarını etkileyen olay ve anlatış tarzı bakımından aynı 'tema'yı işlemekle beraber, çok çeşitleri (varyantları) vardır.
En yaygın hikayesi, Sultan IV. Murad'ın Bağdat seferine körpe bir çocuk olarak katılmış, ''Bağdad'ın kapısını Genç Osman açtı'' diye türkülerinde geçen büyük kahramanlıklar göstererek bu savaşta şehit düşmüştür. Düşman tarafından başı kesildiği halde ''Kelle koltuğunda üç gün savaşması'' onu efsaneleştirmiştir. Türkülerinde bu savaşın hikayesi anlatılmaktadır. Hikaye ve türkülerinin 'varyant'ları Safranbolu'lu Kul Mustafa'nın dile getirdiği uzunca bir destandan alınmış parçalardır. (Sayfa: 88)
SALLAMA HAVASI (Silifke)
*
Açıl ey ömrümün varı aman badı sabah olmadan yar yandım
Has bahçenin gonca gülü aman sararıp da solmadan ben yandım
*
Bağlantısı:
*
Eşim eşim gel gel uğrun uğrun gel gel
Can yoldaşım gel..
Yürü dilber yörü (aman) saçın sürünsün Arslanım ben yandım
Aç beyaz gerdanı (aman) sinen görünsün ben yandım
*
Bağlantısı:
*
Eşim eşim gel gel uğrun uğrun gel gel
Can yoldaşım gel.. (Sayfa: 89)
SİLİFKENİN YOĞURDU (Silifke)
*
A hey..
Silifke'nin yoğurdu
(Ah) seni kimler doğurdu
Seni doğuran ana
Balınan mı yoğurdu
*
Bağlantısı:
*
Beşiği çamdan
(Ah) yuvarlandı damdan
Keşke sevmez olaydım
Usandırdı bu candan
*
(Ah) kale kaleye bakar
Kaleden kanlar akar
Delikanlı dururken
Kocadama kim bakar
*
Bağlantısı:
*
Beşiği çamdan
(Ah) yuvarlandı damdan
Anası pilav pişirir
Oğlu durmaz aşırır (Sayfa: 90)
YAYLA YOLLARINDA (Silifke)
*
Yayla yollarında göç kater kater
Eşinden ayrılmış bir palaz öter
Ötme palaz ötme seni tutarlar
Tutarlar da dar kafese kaparlar
*
Aşıp aşıp gider yaylanın yolu
Sahile dayanmaz dağların gülü
Gayet güzel olsa yiğidin yari
O da gelir bin bir iki nazilen
*
Yayla yollarında gördüm evimiz
Düştü birbirimize sevimiz
Kız seninle böyle miydi kavlimiz
Kavil yerlerine gel görüşelim (Sayfa: 91)
KEKLİK (Silifke)
*
Yar yar.. Nereden gelirsin Silifke kalesinden
Ne gezersin açlık belâsından
Nerde yatdın beyin konağında
Ne varmış kupkuru yerde hey kekliğim hey
*
Bağlantısı:
*
Kekliği düz ovada avlarım
Kanadını kanadına bağlarım
Şıkıdık mıkıdık, şıkıdık mıkıdık oynarım
*
Yar yar.. Buyrun arkadaşlar davetim var benim
Herkes kesesinden yesin içsin saltanatım var benim
Aslı yok yaylasında binbeşyüz koyunum var benim hey
----------------------------kekliğim hey
*
Bağlantısı:
*
Kekliği düz ovada avlarım
Kanadını kanadına bağlarım
Şıkıdık.. (Sayfa: 92)
KÖROĞLU, yaşadığı çağın kötü idaresine karşı kılıcı ile olduğu kadar şiirleri, türküleri ile de özgürlük savaşı yapmış bir halk kahramanı olarak bilinir. Türküleri, (Yiğitleme, Koçaklama, Güzelleme) diye adlar alan ve kahramanlıklarını, savaşlarını anlatan ince ve anlamlı deyişlerdir.
Türkülerinin yurdun dört yanına yayılmış (sözlü ve sözsüz) birçok 'varyant'ları vardır. Verdiğimiz örnek davulla oynanan bir Bolu varyantıdır. (Erzurum varyantına bakınız.)