''..hiç kimseden gizleyecek hiçbir şeyimiz olmadığı için: öyle ya, birbirimizi ne kadar sevdiğimizi, yetmiş yaşında ihtiyarlar olduğumuz zaman da bu sevginin aynı berraklık, aynı vefa, aynı temizlik ve derinlikle devam edeceğini, mütemadiyen maddi sıkıntı çektiğimizi, yediğimiz ekmeği büyük emek ve eziyet pahası elde edebildiğimizi, oğlumuzun hasta olduğunu, yani bütün saadet ve felaketlerimizi, bunların hiçbiri utanılacak şeyler olmadığı için, kimseden saklamaya, gizlemeye lüzum görmeyiz, hayatımız berrak bir su gibidir, onu merak edenler üstüne eğilirlerse dibini görebilirler. Uzun lafın kısası, beni mektuplarından, yüreğinin sesinden mahrum etme.''
*
Nâzım Hikmet (5.7.1946) (Sayfa: 7)
Fotoğraf: Nâzım Hikmet, sağlık nedenleriyle cezasını 6 ay erteletip, 1939 haziranında Erenköy’e geldiği günlerde, Memet Fuat’ la.. |
Nâzım ile Piraye 1930'da tanıştılar. ''Mor Menekşe, Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk'' Nâzım'ın Piraye için yazdığı ilk şiirdir. Ama bu tanışma hemen evliliğe yönelmedi. Piraye'nin ilk kocası Vedat Örfi'den, biri kız (Suzan), biri erkek (Memet), iki çocuğu vardı. İkinci kocasını yüreğiyle değil, aklıyla seçmek istiyor, birini dedelerine bırakmak zorunda kaldığı çocukları için kaygılanıyordu. Özlediği gösterişsiz, ama rahat bir hayat, bahçesinde ebruli hanımelleri açan küçük bir evdi. ''Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri'' ile ''Bir ayrılış Hikâyesi'' bu dönemdeki çekişmelerin ürünü şiirlerdir. ''Mavi Gözlü Dev''in, başına ters düşen son bölümü Nâzım ile Piraye evlenmeye karar verdikleri zaman yazılıp şiire sonradan eklenmiştir. (Sayfa: 10) * MOR MENEKŞE, AÇ DOSTLAR VE ALTIN GÖZLÜ ÇOCUK * Abe şair, bizim de bir çift sözümüz var «aşka dair». O meretten biz de çakarız biraz... * Deli çığlıklar atıp avaz avaz ---burnumun dibinden gelip geçti yaz -----sarı -------tahta vagonları ---------ter, tütün ve ot kokan ------------bir tiren gibi. * Halbuki ben ---istiyordum ki gelsin o -----kırmızı bakır bakracında bana -------sıcak süt getiren gibi... * Fakat neylersin ---yaz böyle gelmedi, -----yaz böyle gelmiyor, -------böyle gelmiyor, hay anasını... şey!.. * EEEEEEEEEY... ---kızım, annem, karım, kardeşim -----sen -------başında güneşler esen -------altın gözlü çocuk, ---------altın gözlü çocuğum benim; deli çığlıklar atıp avaz avaz burnumun dibinden gelip geçti de yaz, ben, bir demet mor menekşe olsun ---getiremedim -----sana.! * Ne haltedek, ---dostların karnı açtı -----kıydık menekşe parasına.! * 1930 (Sayfa: 11)
*
Karıcığım,
Cuma günü iddianameyi aldım, Cumartesi günü Noterde Fuat Ömer ve şeriki Saffet Nezihi'yi avukatlığıma yazdırdım. Bugün Pazartesi. Yarın 15 Mart Salı günü mahkemeye çıkıyorum. İddianameyi okudum ve şaştım. Bir insanın böyle deliller (?!) ile mahkemeye sevkedilebileceğini ummazdım. Fakat ne yalan söyleyeyim kör kör parmağım gözüne kadar aşikâr bir suçsuzluk şeraitinde, bu kadar delilsiz bir davada adaletin herhalde tecelli edeceğine, beraat eyleyeceğime emin bulunmakla beraber neden 56 gün yattığıma ve mahkeme bitinceye kadar da yatacağıma ve neden men-i muhakeme kararı almayıp mahkemeye sevkedildiğime akıl erdiremediğim için ara sıra kötü kötü düşünüyorum. İddianame benim ''is*y*n ve iht*lal kokan'' kitaplarımdan bahsediyor. Düşün ki bu kitapların hepsi bugün resmen satılmaktadır. Eğer ''is*y*n ve iht*lal koksalardı'' haklarında takibat yapılır, kitaplar ve ben mahkûm olurduk, Türkiye Cumhuriyeti kanunları bu kitaplarda mevzuatı kanuniyeye muhalif bir şey görmedikleri için onlar hakkında bir mahkûmiyet kararı vermedikleri halde, bana tebliğ edilen iddianamede böyle bir ''s*ç delili'' (?!) var. Eğer bu iddia varidse bundan benim kadar Türkiye Cumhuriyeti adliyesi de mesuldür. Çünkü en son kitabım iki sene evvel neşredilmiştir ve bu is*y*n ve iht*lal'' kokan kitapların neşrine adliye göz yummuş demektir. İşte delillerden biri bu. İkincisi benim kendisini çağırmadığım, evimin adresini vermediğim, tanımadığım bir delikanlıya direktif vermiş olmaklığım (?!). Tanımadığı, hatta polisliğinden bile bir aralık şüphelendiği ve topu topu bir saat kadar gördüğü bir insana ''direktif'' (?!) verecek kadar deli, aptal ve eşek olduğumu farzedelim. Fakat bu ''direktif'' verme keyfiyetinin kanuni delilleri, hatta bir tek delili nerde.? Bu iddianın kanuni ispatı nerde.? Belki o çocuğun böyle bir ifadesi var. O bu atf-ı cürmü, o çocuk bu ifadesini nasıl ispat ediyor ve bir yalanı hangi kanuni delillerle ispat edebilir.?
İşte hakkımdaki iddia bu kadar.! Ve benim bu iddialar hakkında kendi kendime sorduğum suallerin bazıları bunlar.
Ne yapalım.? Haydi hayırlısı diyelim, karıcığım, sevgilim, bir tanem. Küçüklü büyüklü herkese hasret ve selam.
*
Kocan (İmza) (Sayfa: 77-78)
*
''Bak, mektup nasıl insicamsız gidiyor. Çünkü avludayım. Başımın üstünde bir bahar güneşi, yüreğimde senin resmin, kulaklarımda senin sesin ve içimde sana kavuşmak ümidi bu sabah beni sarhoşa döndürdü.'' (Sayfa: 80)
*
Nisan 1 - 1938:
*
''Meğerse seni nasıl, ne kadar seviyormuşum ve nasıl her şeyim senmişsin. Bana bu anda öyle geliyor ki seni sahiden bir kerre daha gördükten, ellerine bir kerre daha dokunabildikten sonra rahat rahat, içimde, gözlerimde, ellerimde senin sesin ve sıcaklığın, hiçbir şeye esef etmeden bu bir hayli yorgun kalıbı dinlendirebilirim.'' (Sayfa: 87)
*
Nâzımcığım,
Bugün sen gelmiş kadar sevindim.
Dokuz gündür senden mektup alamıyordum. Sekizinde yazdığın mektup onunda İstanbul'dan postaya verilmiş, şimdi elime geldi.
Her gün senden mektup bekliyordum. Akşam olunca ümidi kesip ö*dü diye ağlıyordum. O kadar şaşırmıştım ki kimseye sormak aklıma gelmiyordu. Bugün akıl ettim, Sare'ye yazdım. Ne olur, Nâzım, bir daha bana bu işi yapma, çok üzülüyorum.
İnşallah aftan istifade edersin. Edersen ne zaman geleceksin.? Istırap, keder beni çocuklaştırdı.
Osman geçen hafta on lira gönderdi, bu hafta için tekrar göndereceğini söyletti.
Şimdi benim yetmiş liram var. Saklıyorum. Sen nereye gidersen, ben de geleceğim. Orada dikiş diker, hayatımı kazanırım. Sana da bakarım. Şimdiye kadar sen bana baktın, biraz da ben sana bakarım. İnşallah bunlara lüzum kalmaz, sen çıkarsın.
Çocuklar dedelerine gidiyorlar, ben evde yalnız kalıyorum.
Ellerinden öperiz.
*
Piraye (Sayfa: 103)
*
21-6-938:
*
''Seni öyle göresim geldi ki, tatlı ve hazin bir ışık gibi gözlerimde, nefis bir koku gibi burnumda tütüyorsun.'' (Sayfa: 105)
*
39:
*
''Ben aşkı: hürmet
-----------muhabbet
-----------sadakat, diye anlarım..'' (Sayfa: 209)
*
46:
*
''Dört çocuklu bir kadın var.
Ah şekerim,
---bilsen dediklerini.
Kaçıyor çocuklarından:
''Anne, açız,'' diye feryadediyorlarmış.
Ona ayda iki buçuk lira veriyorum,
o da bana su taşıdı bütün kış
---kolayladı işlerimi.
Fakirler hiçbir şeyin altında kalmak istemez.
Çocukları Millet Bahçesi'ne gidiyor geçen gün,
bahçıvanlar izinli,
yalnız bir tanesi orda
---kolluyorlar onu
ve havuzun kırmızı balıklarından tutup
---getiriyorlar eve.
Fatma'nın anlatması:
---pişirilirken yetişmiş.
Ama ben şüpheliyim,
yarı pişmiş
---yarı diri
----bir kısmı çocukların karnına gittikten sonra yetişiyor anneleri
ve kalanları fırlatıyor sokağa.'' (Sayfa: 212-213)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder