şan-şöhrette de ölümde de tek başınadır.
Biliyorum. Geçtim o yoldan. Deney ne işe yarar.'' (Sayfa: 202)
sayısız delikanlı kurban ettim ona, senden çok daha yakışıklıydılar.'' (Sayfa: 204)
''Şiir, gerçekten şiirse, kendisi hakkında bizden çok daha yetkin konuşur.'' (Sayfa: 215)
Ozanın 15 Ekim 1962 günü Prag radyosunda yaptığı konuşma.
Panjurları açtı kadın. Pencere pervazına serdi çarşafları. Günü gördü.
Bir kuş baktı gözlerinin içine. ''Yalnızım'' diye mırıldandı kadın.
''Yaşıyorum''. Odaya girdi. Ve ayna da bir penceredir
Atlasam oradan, düşerim kendi kollarıma. (Sayfa: 223)
DELİ
*
Denizin karşısında durdu araba,
altı demir fıçı yüklenmiş, kırmızı
ve bir tane daha, şaşırtıcı yeşil. At
otluyordu çayırda. Arabacı meyhanede içki içiyordu. Adanın delisi
durdu dalgakıranın üzerinde ve bağırdı:
''Sizi işte şu yeşille yeneceğim ben.''
Ve gösterdi yedinci fıçıyı, bilmeksizin
içindekini ve bilmeksizin kimdir sahibi. (Sayfa: 229)
*
YALINLIĞIN ANLAMI
*
Basit şeylerin arkasına gizleniyorum beni bulasınız diye;
beni bulamazsanız, eşyayı bulacaksınız,
dokunacaksınız elimin dokunduğu yere,
birleşecek ellerimizin izleri.
*
Ağustosun ayı parlıyor mutfakta
kalaylı tencere gibi (size söylediğim şeyden dolayı böyle oluyor)
aydınlatıyor boş evi ve evin diz çökmüş sessizliğini -
her zaman diz çökmüştür sessizlik.
*
Bir yola çıkıştır her sözcük
bir buluşma için - sık sık vazgeçilen -
ve bir sözcük gerçektir ancak, bu buluşmada direttiği zaman. (Sayfa: 233)
*
YALNIZLIK
*
Dağa tırmandı, doğrulup dikildi, çevresine bakındı, bağırdı.
Aşağıya yuvarlandı taşlar, taşlara çarptılar.
*
Leros, 21.XII. 67 (Sayfa: 234)
*
ŞAŞKINLIK
*
Taşın üzerine bir dilim ekmek koymuşlar.
Kuş durdu, gagaladı. Yaşlı kadın geri döndü:
''Senin için bırakmadım'', dedi ona. Ekmeği aldı,
attı ufalaya ufalaya.
Gözlerinin içine baktı kuş. Yemiyordu.
*
Leros, 21.XII.67 (Sayfa: 235)
*
TEMEL NESNELER:
*
''Ölüm varsa da, her zaman, ikinci gelir.
*
Çünkü özgürlük her zaman en başta.'' (Sayfa: 238)
*
ÖTEKİ KENT:
*
''...Yıllardır ozanalar oturur
bu kentte. Sessizce yürürler, kolları çapraz,
belirsiz, unutulmuş olaylar, sözcükler, görünümler anımsarlar,
köpeklerin, insanların, güvelerin, farelerin, yıldızların kovaladığı,'' (Sayfa: 242)
*
BENZEŞİM
*
Yıldızlar karmakarışık sarnıçta
sarnıç eski avlunun ortasında
kapalı odanın aynası gibi.
*
Sarnıcın çevresinde güvercinler
ayın çevresinde çiçek saksıları kireçle boyanmış
yaramızın çevresinde türkülerimiz şarkılarımız. (Sayfa: 246)
*
KASTANIA
*
Yukarda, tıpkı yarın gibi, kurşuna dizdiler kırkını.
Yirmi yıl geçti. Kimse ağzına almadı adlarını.
Anlıyorsun hayatımızı. Her yıl,
böyle bir gün, titrek kavakların altında buluruz
kırık bir kiremit, iki sönmüş kömür, bir parça günnük,
bir sepet üzüm, bir bal mumu,
siyah fitilli. Biraz yanmış, rüzgâr söndürmüş hemen.
İşte bu yüzden, akşam vakti, eski ikonalar gibi
oturur kapı eşiklerinde yaşlı kadınlar,
İşte bu yüzden çabucak irileşti çocuklarımızın gözleri,
bu yüzden başka yere bakarmış gibi yapıyor köpeklerimiz
geçerken jandarmalar. (Sayfa: 247)
*
HEPSİ BU
*
Bir şey söyleme bana. Ölüme inanmıyorum.
Bilmezliğimden değil. İyi bilirim onu. Ama boyun eğmiyorum.
*
Bugün, önünden geçerken komşu bahçenin,
yaşamın dört nala kalkmış olduğunu gördüm
yaldızlı gövdesinde bir portakal ağacının
ve uzaklara baktığını. Hepsi bu, söyleyecek
---başka bir şeyim yok sana. (Sayfa: 248)
*
ÖNCEKİ BASKILARDA BULUNMAYAN ŞİİRLER (Türkçesi: İoanna Kuçuradi, Özdemir İnce)
*
ÇEVRİM
*
Denizin büyük görünümü, baş eğmez ufuk,
mutluluğu yok oluşun - yoruyordu onu bunlar. Sırtını döndü
utkusuna suların ve yürüdü bir gizli içe dalışla
sessiz patikaya bağların arasındaki
görmek için gün batımının görkemini, üzerinde
----- kanlı pencere camlarının,
evlerin duvarları üzerinde, derin yansıma, düşünceli, uysal,
şu dikdörtgen alçakgönüllülüğüyle yaşlı insanların.
Bir zavallı bostan dolabı üstlendi tüm açıklamasını dünyanın
yuvarlak sabrının acı veren, kutsal kitapsal gıcırtısıyla. (Sayfa: 251)
*
SON YARGI
*
Uzun bir kafile halinde gelir ölüler.
Çevrelerine bakarlar, anahtarları denerler, kapıyı açarlar
eve girerler, sağı solu yoklarlar karanlıkta; bir şey bulamazlar.
Sen, yatağın altındasındır. Hani şu üzerinde
yatman gereken yatağın. Perdenin arkasında,
haça gerilmiş gibi durur pencerenin gölgesi.
Artık niçin öldüklerini bilmiyor ölüler. (Sayfa: 259)
*
OLAĞAN TANSIKLAR
*
Büyük mumları ağaçların altına çıkardılar.
Yıkadılar kiliseyi. Koyu bir nem
yayılıyordu dışarda, güneşli basamakların,
beyaz döşeme taşlarının üzerinde. Kovadan su
içmek için yaklaşan köpeğe bir tekme
savurdu zangoç. Bu sırada Cebrail göründü kilisenin eşiğinde
iki görkemli kırmızı kanadıyla bu Baş Melek,
eğilip köpeğe iki avucuyla su içirdi.
Böylece yürümeye başladı beş kötürüm ertesi gün.
*
Atina, 23.10.72 (Sayfa: 264)
*
BARIŞ
*
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir
barış.
*
Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir gülümseme
elinde yemiş dolu bir zembil
ve alnında ter tomurcukları
-pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibi-
akşamüstü eve dönen babadır
barış.
*
Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken
ağaçlar diktiğimizde havan mermilerinin kazdığı çukurlara
yangının kavurduğu yüreklerde ilk tomurcuklarını açarken umut
ve ölüler kanlarının boşa gitmediklerini bilerek
yana dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir
barış.
*
Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin
arabanın yolda durmasının korkutmadığı
kapı çalınmasının dost demek olduğu
ve pencereyi saat başı açmanın,
renklerinin uzaktaki çanlarıyla
gözlerimizin bayram etmesini sağlayan
gökyüzü demek olduğu zamandır
barış.
*
Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır uyanan çocuk önünde.
Başaklar birbirlerine eğilip ''İşte, ışık.! ışık.! ışık.!'' dedikleri
ve ufuk çemberi ışıkla dolup taştığı zamandır
barış.
*
Hapisaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman
eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman geceleyin,
cumartesi akşamları mahalle berberinden çıkan yeni tıraş olmuş
---bir işçi gibi
baharda ay buluttan çıktığı zamandır
barış.
*
Geçmiş gün
yitirilmiş bir gün olmadığı
sevinç yapraklarını akşamın içine salan bir kök
ve kazanılmış bir gün, hak edilen bir uyku olduğu zaman
acıyı kovmak için zamanın dört bir bucağından
güneşin hemen ayakkabılarını bağladığını duyduğun zamandır
barış.
*
Barış ışınlar demetidir yaz ovalarında
iyilik alfabesidir tanın dizlerinde.
''Kardeşim'' dediğin -''Yarın kuracağız'' dediğin zaman
kuracağız dediğimizi kurunca türkü çağırdığımız zamandır
barış.
*
Ölüm yüreklerde az yer kapladığında
ve güvenli parmaklarla mutluluğu gösterdiği zaman bacalar,
ikindi vaktinin büyük karanfilini
ozan ve proleter aynı şekilde kokladığı zamandır
barış.
*
İnsanların sıkışan elleridir barış
dünyanın masasındaki ekmektir
gülümsemesidir annenin.
Budur yalnızca.
Başka bir şey değildir barış.
*
Ve toprakta derin karıklar açan sabahlar
tek bir sözcük yazarlar:
Barış. Başka bir şey değil. Barış.
*
Dizelerimin rayları üzerinde
buğday ve güller yüklenmiş
geleceğe doğru yol alan trendir
barış.
*
Kardeşlerim,
barış içinde derin derin soluk alıyor
tüm dünya bütün düşleriyle.
Verin elinizi kardeşlerim,
işte budur barış. (Sayfa: 277-279)