*
Söyle Musa, anımsat bana tüm nedenlerini, hangi buyruğu çiğnendi, ne ağırına gitti..
Vergilius'un sade bir üslubu var, ama bu sadeliğe ulaşmak için ne kadar emek verdiği biliniyor. Ozanda her söz öylesine yerli yerinde ki vezin yüzünden zorda kalmadan, bir sözcüğü yerinden oynatmak olası değil: Sözcüleri anlamları, renkleri, sesleriyle kendilerine en uygun yere, bir mozaik yapar gibi, uyum içinde oturtulmuş. Bu yüzden onun hak ettiği en büyük övgü belki üslubundaki güzellik ve denge için olmalı.'' (Sayfa: 21)
o yiğit ki Kader sürünce Troia'dan, en önde
ulaşır İtalya'ya, Lavinium sahillerine;
tanrıların zorbalığı, acımasız İuno'nun
sönmez hıncı yüzünden karalarda denizlerde
savrulur yıllar yılı. Kuruncaya dek kentini,
Latium'a taşıyıncaya dek tanrılarını,
çekmediği kalmaz savaşlardan. Latin soyu,
Albalı atalar, işte buradan türeyip gelmiş,
yüce Roma'nın surları işte bu çağdan kalmıştır.
hangi buyruğu çiğnendi, ne ağırına gitti de
tanrıların ecesi dolayıverdi başına
bunca felaketi, bunca çileyi bu sadakatli,
dinine bütün adamın.? Gökteki tanrıların
böylesine mi yamanmış yüreklerindeki öfke.?'' (Sayfa: 25)
Ey daha büyük acılara katlanmış yiğitler.!
Gün olup tanrı son verecek bu acılara da.!
Scylla'nın azgınlığıyla diplerde uğuldayan
deniz altı kayalarını sıyırtarak geçip giden
sizler değil miydiniz.? Sizler değil miydiniz
Cyclops kayalarının çilesine katlananlar.?
Eski cesaretine kavuşsun yüreğiniz,
atın kederi, korkuyu.! Gün olur anarsınız
seve seve bunları bile. Türlü rastlantılar
tehlikeler içinde giriyoruz Latium'a:
Orada kader sakin yuvalar gösteriyor bize,
orada Troia Krallığı'nı yeniden kurmak için
izin verdiler: Dayanın benim can kardeşlerim.!
Koruyun kendinizi iyi, mutlu günler için.!'' (Sayfa: 33)
çırpınır arılar, gezinirler güneşin altında
çiçek çiçek kırları, çıkarırlar yaşlıları
oğul vermek için, kimi yoğunlaştırır balı,
gözeneklerini doldurur tatlı nektarla, kimi
gelenleri kurtarır yükten, kovarlar kovandan
tembel yaban arısını; cıvıl cıvıl bir çalışma
bir kaynaşmadır gider: Kekik kekik kokar ballar,
işte tıpkı böyleydi Tyrusluların çalışması da.
''Surlarını yapanlara ne mutlu.!'' der Aeneas.'' (Sayfa: 42)
yanına koymasınlar senin tanrılar, dilerim,
bu işleri gözeten Adalet varsa göklerde,
versinler layığını, hak ettiğin ödülü.
Şu gözlerimin önünde, oğlumun ölümünü
bana seyrettirdiğin ve bir babanın yüzünü
lekelediğin için öz oğlunun cesediyle.!'' (Sayfa: 77)
yaşlı bir dişbudak ağacını, yüce dağlarda
keserken indirir dururlar ya arka arkaya
çift yüzlü baltayı yarışır gibi ağaca,
ağaç direnir uzun zaman, her vuruşta doruk
şöyle bir sarsılır, sallar başını oynatır da,
sonra gitgide yenilip aldığı yaralara,
göklerdeki yerinden sökülür, şöyle bir inler,
can çekişir gibi son kez, sonra boylu boyunca
yere serilir ya, ona benzettim Troia'yı da.''
gelince, her şeyden önce babamı arıyorum,
yüksek bir tepeye çıkarmak istiyorum onu.
Oysa yaşamak istemiyor Troia'dan sonra,
sürgüne katlanmayı reddediyor babam, diyor ki:
'Siz kanları temiz gençler, sağlam güçleriyle
ayakta duran gençler.! Siz kaçın buradan..
Yaşamamı isteseydi gökteki tanrılar,
bu yerleri korurlardı benim için. Yurdumu
yıkılmış, esir olmuş görmek, ardında kalmak da,
zaten bana ölümden beter.'' (Sayfa: 81)
nelere zorlamazsın sen insanların yüreğini.!'' (Sayfa: 91)
her iki toprak da bir bütünken geçmiş zamanda
batıp ayrılmış birbirinden. Böylesi güçlüdür
zaman çehresini değiştirmek için dünyanın.
Araya saldırmış deniz, ayırmış sularıyla" (Sayfa: 106)
Sicilya Adası'nın Aetna'sı. Uğultusunu
duyuyoruz her yanda denizin, ta uzaklarda
kayaları dövüp kırılan dalga seslerini.
Kabarıyor sığ deniz, kaynaşıyor fokur fokur
kumlarla.'' (Sayfa: 111)
(..)
''Yellerin kuytusundaki liman geniş, sakindi.
Ama yakınında Aetna korkunç çöküntülerle
gürleyip duruyor; zift dumanları, ak külleri,
kara kara bulutları fırlatıyordu içinden,
atıyordu lavları göklere dek, yalıyordu
yıldızları, kusuyordu kimi kayayı, taşı,
dağın böğründekileri homurdana inleye;
erimiş kayaları yağıyor açık havaya;
ta dibinden fokurduyor kor gibi lav külhanı.'' (Sayfa: 112)
saklamayacağım senden; zavallı Sychaeus'un,
kocamın acı kaderinden sonra, kardeşimin
cinayetiyle evim barkım, ocak tanrılarım
dağıldıktan sonra, tek bu adam duygulandırdı,
tek bu çeldi, kararsız koydu gönlümü benim.
Canlanıyor içimde izleri eski bir yangının.'' (Sayfa: 120)
için için can buluyor sevda yüreğinde.
Yanıp tutuşuyor mutsuz kadın, çılgınlar gibi,
dolanıp duruyor kenti. Girit ormanlarında
çoban uzaktan, kanatlı oku bırakırsa
rastgele geyiğin bağrında ve Dicta ormanlarında,
fundalıklarında nasıl kaçarsa geyik, ama
ölümcül ok saplı kalırsa yine bağrına,
tıpkı öyleydi Dido da.'' (Sayfa: 122)
aldanmış büyük bir aşkın acı yarası nedir'' (Sayfa: 149)
birleşince yiğitlik daha çok hoşa gider.'' (Sayfa: 162)
kıskanç yaşlılık şakaklarıma ak düşürmeden
dövüşmeye alışkındım ben bu eldivenlerle.'' (Sayfa: 165)
çizdi yolunu alev alev ve hafif yellerde
kaybolup gitti tükenerek; hani gökten kopan
yıldızlar çok defa kayıp gider ya, arkalarından
sürükleyerekten saçlarını, tıpkı öyleydi.'' (Sayfa: 169)
zorba efendiyi oturttu devletin başına.
Öteki yasa koydu, değiştirdi yasaları
rüşvet karşılığında.'' (Sayfa: 210)
değerimizi göstermekten.?'' (Sayfa: 218)
Sen de ver bana güvenini." (Sayfa: 263)
kaçarak İuppiter'in silahından; krallığından
olmuş, düşmüştü sürgüne. Sarp dağlara dağılmış
bilgisiz insan soyunu topladı bir araya;
yasalar çıkardı, karar verdi Latium adıyla
anılmasına yörenin, tüm kıyılarında halk
saklanmıştı çünkü sağ salim. 'Altın Yüzyıl'
denir egemen olduğu çağlara, ulusları barış
içinde yönettiği sakin zamana. Ardından
yavaş yavaş geldi daha kötü, açık renkli çağ;
savaş çılgınlığı, varlık hırsı onun yerini
alıncaya kadar sürdü bu zaman.'' (Sayfa: 270)
konuğum varlığı hor görmeye ki böylece
tanrıya eş ol.! Gel buraya, hoş gör fakir halimizi.!''
su verilip yapılmış mızraklara, kalkanların
anlatılmaz işlenişine bakıyor hayranlıkla.
Kalkan üstüne kazımış kehanet bilen tanrı,
gelecekten haberdar, ateşe hâkim Vulcanus
İtalya tarihini, tüm Roma yengilerini;
Ascanius'un dölünden türeyecek soylar,
başarılar, savaşlar hepsi görülüyor üstünde
sıra sıra. Ayrıca Mars'ın yeşil mağarasında
betimliyordu kurdu: Doğumdan sonra iki
çocuk memelerine yapışmış süt emiyorlar
hiçbir korku duymadan anne kurttan, o da
düzgün başını çevirerek okşuyordu bir bir
çocukları, biçim veriyordu bedenlerine
yalayarak her birini.'' (Sayfa: 281)
bembeyazdır; gümüş işli açık renk yunuslar
döne döne yüzüyorlar, süpürüyorlar suyun
yüzünü kuyruklarıyla, yararak gemilerin
burgaçlarını..'' (Sayfa: 283)
Eşimi elimden alan bu suçlu soyu silahla
yok etmemi istiyorlar; böylece acı çeken
sadece Atreusoğulları değil, Mycenler de
sarılabilir silaha.! 'Yetmez mi bir kez ölmek.?'
denirse de, önceden işledikleri suç yetmeliydi:
Bütün kadın soyuna, hiç olmazsa bir kadına
derin nefret içinde olmalıydılar şu sıra''
Sevgilisi Phaeton için ağıt yakan Cycnus,
kız kardeşlerinin dönüştüğü kavak gölgesi,
yaprakları arasında şarkı söylerken, derler ki
avutmaktayken kederli aşkını, bir de bakar
yaşlı bedeninden yumuşak tüyler belirmekte;
bırakır toprakları, şakıyarak yükselir göklere.''
bilmez geleceğini, habersizdir yarınından.
Gülerse yüzüne kaderi, kaçırır ölçüyü."
ilk çarpışmanın nasıl tatlı olur onuru,
nasıldır genç savaşçının zavallı ilk ödülü.'' (Sayfa: 365)
son çile. Pallas tapınağına, yüce kalesine
analarla birlikte, büyük topluluk halinde,
tırmanıyor kraliçe bir arabanın içinde;
armağanlar getiriyor, yanında da genç kızı,
bunca felaket nedeni olan Lavinia var.
Yere dikmiş güzel gözlerini; bütün kadınlar
giriyor tapınaktan içeri, günlük yakarak
tütsülüyorlar tapınağı ve yaslı ağıtlar
yakıyorlar yüksek eşikte...'' (Sayfa: 378)
Ovalarda bir Turnus'un bir Troialı yiğidin
elinden çıkan ölümünü önderlerin şimdi;
dört yandaki kıyımı bir şarkıda.? Bu kadar mı
hoşlandın İuppiter, gün olup sonsuz bir barışta
birleşecek ulusları birbirine katmaktan.?''