Şubat Defteri
*
I
*
Sızlanıp durma ilk günlerinde şubatın
bırakma fok kayganlığındaki uçurumlara engebesiz omuzlarını
yak lâmbaları bozulursan trenlere
çocuklar dama oynuyor sur taşlarında
şarkılar yalnızlık ekiyor sinema kapılarına
uçaklar kalkamıyor bunca hastalıktan sonra
ve sen her an bir o kadar sürüngen iliklerimde
yörüngesini yakmış bir kuyruklu yıldız
akça salyangozları ağacımın
*
güneş devirdi birer birer çıplak heykelleri
saçlarını ters giydi köpek
avurtlarım patlayacak musluk frenlerinden
seni duymasam her göbeğini kakışında denizin kayalara
daha azgın daha merkezkaç olurdu ağrılarım
*
yapraklara çan sesleri düşüyor kiliselerden
dişlerim çırpınıyor boş sularda
elinden tutup senin merhametine taşıyorum bulvarları
soğuk ürperti saatlerım sana kuruyorum
yeter karanlığın amansız daktilosunu dinleyemiyorum
nasıl kuduruyorum bilsen anısında soluğunun
*
acıma
öyle resimlerden geçen cinayet ormanlarına
tarak vurma yarasız karanlıklara
sokakların ökçe seslerinde bulabilirsin ancak beni
veya ölülerin kollarında upuzun
hınk demeden yerlere serilmiş bir sonbahar halinde
*
kurulama zamanı geldi artık merdivenlerimizi
nerede özlemlerimiz ve kedimiz
çığlıklarımızın gerilimine yetmiyor artık uzun tırnaklar
düşlerimizde kıvırcık saçları afrikanın
*
biliyorum şimdi coğrafya gelecek bütün sokaklardan
sıkacak suyumu senin ülkelerine
boşver yaraların yüzümüzdeki ölçümünü
biliyorum şimdi coğrafya gelecek bütün sokaklardan
*
boşanıp durma ter boncukları gibi köşelerden
akıtma gözyaşlarını bu kadar özelulak
değmez huysuzluk etmeye bu kasırga istasyonu
selâm bıraktı babamız
annemiz altından dualar
asılma karanlığın çağrısına donarsın
pıhtılaştırır dolgun memelerini fısıltılar
sur taşlarında dama oynuyor çocuklar
bu kadar içtenliği kaloriferlerin kafamı bozuyor
*
çöplüklerde ses ararken karıncalar
atılırken yeni bir bozumla postacının ayaklarına
ben kendimi öldürebilirim
kırmızı bayraklı ülkelerinde yalnızlığın
sarhoş beynim biriktirirken yakıtını
toz olup düşerken bir ekvator kuyusuna kollarım
ben kendimi öldürebilirim
kırmızı bayraklı ülkelerinde yalnızlığın
*
ve gece işte giriyor ayakkabı pençelerinden
*
II
*
anlatamam nasıl fırçaladım uykuyu üstümden
anlatamam hıncını pergel takımlarının
günün ilk telgrafını güneş çekiyordu pencerelere
radyo haberlerindeki dişilik havadan olsa gerek
tablalarda parmağını söndürüyor insanlar
bemolsüz bir otomobil akıyor sarı ışıklarıyla
kahveciler ve berberler sis topu oynuyor
korkunç bir film seyrediyorum sanki sabah vazolarında
bir eksen aramak gerek bunca yabancılığa
kurdun kuşun niteliksiz çağında yüzüstü gülmek
evet hiç belli olmaz dediğin gibi
teknik kalıntısı olabilir gövdemiz ortaçağın
olduğum gibi uygulasam mı dersin kendimi sana
çok kovboy oluyorum değil mi doğal burnumla
aynı korkuyu katediyoruz eşit zamanlarda
bir hortum gerek bunca kıvamı tutkularımızda boşaltmaya
mağaraların yıldız dönümünde öpüşmek doyasıya
*
anlatamam sayfaları sana
ziller çoktan çaldı boynumun ilk kesitinde
sen benim pullarımı yakıyorsun
hangi tüneli çıksam pikap boş dönüyor
biliyorum kulakları çok şişti dokuz numaralı tramvayın
*
anlatamam sana
bir bardak şarap bir bardak şarap sımsıkı petrol
*
III
*
bu kadar savsak olmasa gerek sessizliğin dudakları
belli ki daha görevi bitmedi başka evlerde yalnızlığın
kendimi tokatlıyorum bu aralıktan yararlanarak
omuzlarım ağrıyor bilmem neden
kutup bölümünü yakalıyorum çarşafın ayaklarımla
susturmak istiyorum -ama neden-
insanı kıvırıp içindeki sepete fırlatan sarkılan
ama neden gelip geçip söz atıyorsun
neden sesini hep böyle kışın en feci yengeçleriyle. (Sayfa: 95-99)
*
Dipnot: Roma'dan yazdığı 15 Mart 1963 günlü mektupla birlikte geldi
*
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Hiç Mi.?
*
nedeni mi olur yeşilin
doy işte-ulu duvarlara karşı
anlıyamadığımı ölüyorsun
*
işle saksıda toprağı
eksik deme tohuma
su bekliyor düşlerken bulutlar
*
aradımsa her konudan sonra
vazgeçemediğime bağla
öldürme böceği
ışık ve bahar söyle
*
anılara kaybolma ağrım
yanlış mı okuduk zamanı
hiç mi kalmadık yoksa
*
11 Mayıs 1971
*
(''Kitap düzenlenirken isimlendirilmiş şiirlerden'' - Hasan Hüseyin Korkmazgil Notuyla) (Sayfa: 100)
Unuturum Sanma
*
nasılsam öyle görüyorum gözlerini
bir kez olsun yadsımadım kendimi yabancı aynalarda
*
korkmadım açık vermekten içtenliğim adına
çok çektim korkunun gölge pençelerinden
yine de öğrettim ürpermelerime şarkısını erkekliğin
kayıyorsam arada bir bugün çıkmaz loşluğuna baygınlığın
unuttum sanma seni akıllı umudum
anlamak istiyorum yenemediğim suyumu
yoksa kitap yoksa ölüm çok korkuyorum
seni hep beni yaşıyan türküden soruyorum
bitirsem yokluğunu öpsem ikindilerini
dile gelmeyen güne sığmayan bir tavşana inanıyorum
çocuklardan uzak korkulara daha yakın yaşamak
gücüme gidiyor aldanmak ufkun rengine doymadan daha
nasıl diyebilirim ben bittim diye
gecenin itişinden belli duvarların yetmeyişinden
tek cebimizden çıkan adresidir alışkanlıkların
nasılsa uğultu öyle eziyorum kendimi
unuturum sanma ağzını dönülmez bir duraktır karanfil
*
13.5.1971(Sayfa: 101-102)
İşlem Kaçağı
*
yıkarak boyutlarını ışığın çaldırdım bir parça beyaz kâğıtta
benim değil sözüm depremin canını duyamadım
hep çizgi gösteriyor perde hüzne vakit yok
şimdi buradaydı oysa ne kadar yalanmış
sen gelme bahar mavilerini denize atıyorum
*
kanıma dur diyemem kapıları yokluyor zaman
yoğursun tozumu memenden titreyen damla
unut tüllerini direnme hesapta yıllanır işlem
*
15 Mayıs 1971 (Sayfa: 103)
Hoş Geldin
*
bu sarı kesin değil
uğurlamadık daha yağmuru
belki bir gece belki bu gece
şaşar mı hiç yumrukta köpüklenen haykırı
*
hoş geldin yağmur sonu
*
15. 05. 1971 (Sayfa: 104)
Gidelim
*
anmadım gecenin bataklığında geriye dönmeyi
çiğnendi özlemim rahatlığın tedirgin koynunda
yine de doymadım bir ışın gibi koşmaktan yıldızlara
bir
yanda oğlum oynuyor eskiterek krallığımı
bir yandan öteleri doğuruyor korkusuzluğun sağlığı
*
aşk mı ölüm mü sanmıyorum kumar olsun
sonsuz kanatlarımızla çoğulu eriyoruz
belki sensin belki yumurtasıdır arzunun mevsimler
bir biziz gelip geçen susmayan anılardır en hazin armağanımız
gidelim yollarda yürümeye unutmadan sıcaklığı köpükler
*
16.05.1971 (Sayfa: 105)
Oysa
*
filmlerden özlediğimiz bir sonsuzluk yaşlanıyor içimizde
nedense yalnızız uysal bir at bile ürküyor sessizliğimizden
işte bir sepet kiraz işte oyuncaklar ve köpek
hâlâ
tören hâlâ tanışmak dudağın hızını alamadan
*
anlatma bana renkleri şiirle boyıyan o sevimli soytarıyı
rüzgârlar bala kesermiş bilinmeyen buzullarda
aynalara ben çizdim sanki o liman çocuğunu
yoklama yüreğimi belgesiz geceleri kuruyorum
*
ne kadar suçsuzduk okulumuzda titrerdik böceklere
şimdi yanlış kahkahalar deniyoruz sirklerde
nasıl kaçsak nasıl her yeri birden kucaklasak oysa bu dayanılmaz
oysa zamansızlığı ben yaratmadım
*
17.5.1971 (Sayfa: 106)
yayımlanmamış, adı konulmuş, konulmamış şiirler
''tekliğe sığmıyor yaşamak'' (Sayfa: 107)
Tutuksuz Tutkuya Övgü
*
bir çoğul başlıyor ansızın
herşeye karşın yaşatmak hızı birşeyleri
bölmekse de bir çizgiyi yanılarak
akıl almaz özgürlüğünde çiçeklerin (Sayfa: 109)
EYLÜL ŞİİRİ
*
2
*
bakın şu duvarlar değişmiyen melodi
şu
eylül her yıl bağdaş kurar gırtlağımıza
dili sarkık ölülere döner sokak lambaları
usanmaz bekçisidir şu yolun sis
yüklü bir kamyon geçer ansızın
kirli soğukluğunu bırakır üstümüze
*
doğunun kabaralı kentlerini bilirsiniz
hani herşeyden yoksun çocuklar örneği
işte o kentlerden birinde
bir kızın her sabah sorusu vardır kaderine
öğrenci türküsünü takar kağıt dudaklarına
takar da
harikulade bir şamar atar yasak koridorlarına
*
tüm başlangıçlar tutulmuş
üstüne üstüne gelir insanın ne varsa asık suratlı
dişleri ilkbahar bir köpek en yüksek caddelerden
karakollar dolup taşar
en demirli trenler geçer gülüş çizgilerimizden
*
oldum olası sizler gibi savaşırım
ödlek çıra ışığı yalar günlerimi
kilise kaçkını ezgiler hurdaya çevirir bedenimi
tam otuz gündür ceplerim
tam otuz gündür ekvator toprakları gibi (Sayfa: 110-111)
ESKİ BİR ŞİİRDEN YANKILAR
ÖYKÜ
*
çevrem bir balıkçı teknesi değin dardı
ekmek kavgasında ölünür mü bilmiyordum
bir
avuç insanlarım vardı esenliğimi adadığım
*
tümümüzün öyküsü böyle başladı
ılık mevsimlere takılmıştı suçsuz gözlerimiz
zaman giysi değiştiren ağaçlarla anlamlıydı
bir bomba patlasa örneğin şu dağın ardında
görüşmeler yapılsa silahsızlanmaya dair
bize göre değildi
*
eşkiya taşları yatardı kıvrık yollarda
altı ay mıh olurdu içimizde kış
sesten gayri herşeyi tutsak eder o dağlar
katı yürekli birer korsandık hepimiz
korkunç bir buyruktu o
*
biz görgüsüz çocuklar
soluğu kesilmiş tazıları andırıyorduk yollarda
ah ne tükenmez yağmurdu koca kentler
bilseniz, bir tutam gürültü ne umuttu
görenler dağ kokuyor bunlar dedi
*
bir çığlıktı bizim marşımız
bilinçsizliğe yaratılan ilk senfoniydi
artmamıştık
dilimizde serseri bir ekvator
bozulmuştuk iyiden iyiye (Sayfa: 112-113)
YENİLENİR
*
ne kadar tükenirsem bir anlamsızlıkta
o kadar çok anlarım umudu
her kopuş yeni bir yeti düzenler karanlığa
kaplar olan'ı o kesin uzaysızlaşma
seslenin tanrıya
neden bu bütünlenemeyiş
ben bilmiyorum artık
nasıl duymalı güneşi ve çocukları
nasıl unutmak sorumsuzluğuna katlanmalı
ne biçim ağrılı bir şaşkınlık
sonsuz-baygın bir şaşkınlık her oluşum
böyle her gün
sana benziyenleri görüp de
benzerlikten öteye gidememek
hep dışında kalmak büyük nedenin
tek çare ufak bir önemde kurtulmak
*
ama birgün
belki yıkılmadan daha anlam
tüm uzaklıklara karşı içimizde
yenilenir sevgimiz (Sayfa: 114)
*
DİPNOT: Bu bölümdeki [*] işaretli şiirlerden Yenilenir, Yaratır Hep, Dönülmez, Daha İyi, Vardır Bir Zamanlar, Hep, Bir De Hayallerde, Hüznün Bir Anlamı Da adlı şiirler kitap düzenlenirken isimlendirilmişlerdir.
*
Yaratır Hep
*
birden kıyılıyor masallara
anlıyorum
yetmiyor güzelliğim
nedense yenidir özlem
*
tek dinlenen kumlardır aynalarda
şimdi yine ötesinde yankıların
çoğaltır kıyılarını deniz
donar mavinin zindanlarında ay
süt kokar dalgalar
*
üşüse de doku
büyür umut
tutsak kalır dudak zamanın çizgilerine
artık dinlenir yürek
yaratır hep yeni baştan akıllı tedirginliğimizi (Sayfa: 115)
Dönülmez
*
kimsesiz gözleri her sabah
kamçılı bir ayna oluyor
delicesine yabancı kalıyor
ortalık çoktan ağarmış
sokaklar dupduru
adım başı bir serçenin
narin hıçkırığı
*
dokunmaz eline eşyalar
korku mudur sularında dünyanın
bu telâş neden
dönülmez bir ilgidir gözünde tüten (Sayfa: 116)
Daha İyi
*
hep karanlıkta mutlu oluyoruz
hep gece sıyrılıyoruz çokluklardan
ilginç bir duruma aşk diyorsun
beni
özel biçimlerde seviyorsun
biliyorum olmıyacağı deniyorsun
*
işte aradan bunca zaman geçti
pişmanlıktır kalan gecelerden
sen kendi kalıbında anılardan uzak
ben bildiğin gibi yarımyamalak
çok değiştim hoşnutum halimden
*
eğer yokluyorsam uçlarını geçmişin
daha iyi olabileceğine yandığım içindir. (Sayfa: 117)
Vardı Bir Zamanlar
*
seni böyle zihnin çaresiz hüznüyle kurmak
bir yerlere birşeylere kaydığını görmek sıcağın
karşıtlara yenilip beslemek korkularını yüreğin
için
için ısınmaksa yaşamak
iletmekse düşleri düşlerden öteye
yapamıyorsam
bırak kalsınlar anıların benimle
yendim seni anlattım kendimi anılar bile biçimle
şimdi soyut şimdi yok düştüm şimdi aptallıkların gölgesine
*
bir ben kaldım bulanık izdüşümü yaşantıların
iyiydik aramazdık sözlerimize oran
vardı bir zamanlar vakti beklediğimiz (Sayfa: 118)
Hep
*
zamanla biriken imgelerine
tutsak yaşıyorum doğanın
vakit olgun
gündelik ve sonsuz
hep üreyen ışığında oluşun (Sayfa: 119)
BİR DE HAYALLERDE
*
seni görüntülerden kurtarıp
yeni kavramlara dökmek
seni bütün karanlığınla anlamak demektir
nasıl ki yetmiyor güzelliğin
o ellerinde delicene emdiğim
yetmiyor o benden hep kurtulan varlığın
bir şey var ki bizden büyük
belki çok kötü ondan büyük
bir şey var ki bağlıyız mutlak
olmuyor bu noktada kaçmak olmuyor
herşey kesin gülmek olumsuz denklem
ama yine mutluyuz
işte sıcak bir sabah gibi akıyor soluğumuz
işte göz
---bunca hızlı olmadı hiç
işte eller
---birliğin uğultusunu yaşıyor
nasıl gelirse yıkılır gece
aşılır mevsim
olur mavi toprakta
toprak bizim
özgürlük bizim değil
oysa doğabiliriz istesek
doğmak elimizde değil
*
neyiz ki sevgilim
bir sevmeyi biliriz biz
bir hayal etmeyi
bir de hayallerde gerçeği görmeyi (Sayfa: 120-121)
Hüznün Bir Anlamı Da
*
dinmez benim bu ağustos bulantılarım
sıyırır kanımı dostluklardan
---bu yapışkan havalar
---salt kör yanım olur dünyada
bilirim ancak böyle sevinirsin sen benim durgun beynim
ama unutma ki
konuşmak en büyük olay
tekliğe sığmıyor yaşamak
hüznün bir anlamı da dışımızdan geliyor (Sayfa: 122)