1959'larda doğum yerim olan Gürün'deydim. Ortaokulu Gürün'de okumuş olan Bedrettin Cömert ise parasız Yatılı olarak Sivas'a, 4 Eylül Lisesi'ne gitmişti. Bana mektuplar yazar, şiirlerinden örnekler yollar, görüşümü sorardı. Onunla ağabey-kardeş yakınlığı içinde olmamıza karşın, mektuplarımda hep 'siz' diye seslenmişimdir ona. Bu 'siz'li mektuplar, liseden sonra 'sen'li mektuplara dönüşecektir.
*
Hasan Hüseyin Korkmazgil (Sayfa: 10)
Öğretmen-ozan Halim Yağcıoğlu, Kasım 1978 sayılı Kemalist Dergisi'nde şöyle anlatıyor Bedrettin Cömert'i:
''..Bedrettin Cömert'i 1958'lerde Sivas Lisesi'nde tanıdım. Gaziantep Öğretmen Okulu'ndan oraya atanmıştım çünkü. Bedri, dikkati çekmeyecek kadar içine dönük, kendi dünyasında yaşayan, maddeden çok sanata tutkulu, dal gibi incecik bir çocuktu. Lise: 9, 10, 11'de üç yıl arkadaşlığımız oldu. Gerçekten arkadaştım ben Bedrettin'le.. Arkadaşlıktan da öte sağ kolumdu bir bakıma. Okulun Kültür ve Edebiyat Kolu'nu dersimin gereği yönetmem, onu bana bağlamış, her alanda yardımcım olmuştu. O yıllarda Sivas Lisesi en parlak yıllarını yaşıyordu. Buna neden eğitsel kollara büyük önem veren müdürümüz Mustafa Yenisey'di. Yalnız lise bölümü yatılı olan okulun tek bir günü boş geçmiyor, saygıdeğer Sivaslılara peş-peşe gösterilerle zevkli saatler yaşatıyorduk. Kuşkusuz bu hareketli okul yaşamında Bedrettin Cömert'in büyük payı vardı. Küçük yaşına rağmen arkadaşlarının saygısını, sevgisini kazanmış, lisenin Kültür ve Edebiyat Kolu başkanlığını oy çokluğuyla üstlenmişti. Daha sakalları bile çıkmamıştı oysa.. Zeki bakışları, dikkati, kavraması, düşünmesini bilmesi önde gelen değerlerindendi. Parasız Yatılı sınavlarına girerek kazanmış, dağıtımda Sivas Lisesi'ne düşmüştü. Bir memur çocuğuydu kısacası.! Babasının gönderdiği 5 lira ile yetinmek zorundaydı ay boyunca. Tek koyu renk giysisine dikkat eder, okulun verdiği giysileri belki de kardeşlerine yollardı.''
''..Bedrettin Cömert'i 1958'lerde Sivas Lisesi'nde tanıdım. Gaziantep Öğretmen Okulu'ndan oraya atanmıştım çünkü. Bedri, dikkati çekmeyecek kadar içine dönük, kendi dünyasında yaşayan, maddeden çok sanata tutkulu, dal gibi incecik bir çocuktu. Lise: 9, 10, 11'de üç yıl arkadaşlığımız oldu. Gerçekten arkadaştım ben Bedrettin'le.. Arkadaşlıktan da öte sağ kolumdu bir bakıma. Okulun Kültür ve Edebiyat Kolu'nu dersimin gereği yönetmem, onu bana bağlamış, her alanda yardımcım olmuştu. O yıllarda Sivas Lisesi en parlak yıllarını yaşıyordu. Buna neden eğitsel kollara büyük önem veren müdürümüz Mustafa Yenisey'di. Yalnız lise bölümü yatılı olan okulun tek bir günü boş geçmiyor, saygıdeğer Sivaslılara peş-peşe gösterilerle zevkli saatler yaşatıyorduk. Kuşkusuz bu hareketli okul yaşamında Bedrettin Cömert'in büyük payı vardı. Küçük yaşına rağmen arkadaşlarının saygısını, sevgisini kazanmış, lisenin Kültür ve Edebiyat Kolu başkanlığını oy çokluğuyla üstlenmişti. Daha sakalları bile çıkmamıştı oysa.. Zeki bakışları, dikkati, kavraması, düşünmesini bilmesi önde gelen değerlerindendi. Parasız Yatılı sınavlarına girerek kazanmış, dağıtımda Sivas Lisesi'ne düşmüştü. Bir memur çocuğuydu kısacası.! Babasının gönderdiği 5 lira ile yetinmek zorundaydı ay boyunca. Tek koyu renk giysisine dikkat eder, okulun verdiği giysileri belki de kardeşlerine yollardı.''
(Sayfa: 10-11)
*****
*
Yayımlanmış şiirler
İSTANBULUMSU ***** Vişne çürüğü yanaklarından küremsi hücreler kopacak Bu cam var ya caddelerde akasyalar seyrettiğin otomobiller Senin için çatlar vallahi en iyisinden bir de Oyuncaklar yaptırdım midye kabuklarından Şatolarda oynıyacaksın Hititsi bir beşik içinde * Uzun tırnakların var senin sevilerden kına yakmalı Pastalar yaptıracağım sana Antalya limonlarından Sana ça-ça-ça'ların bel bel kıvraklığında Sana gözlerimi vereceğim İstanbulumsu * Varlık Dergisi, 15 Mart 1959, Sayı: 498 (Sayfa: 49) ***** Akşamlarda seviler yanar alın üstüne Acun unutuk masallar gibi titrer Dost yüzlü ağaçlarda son cıvıltı Zamanın uğultusunda sızar gider * Akşamlarda seviler ağlar morun üstüne Bir özgür yaşantı tutturur denizler Dağlardan kopup gelen bu istek Neden'lerin burukluğunda acır gider * Akşamlarda seviler coşar kızın üstüne Alımlı gözlerin aydın tutsaklığımı söyler Sen kutup adalarından gelmişsin susamışlara Yosunsu gözlerin dalar gider. * Varlık, 1 Eylül 1959, Sayı: 509 (Sayfa: 50) ***** Sen bilmem kaçıncı düşünde sendeliyordun sabahların Oysa kızgın kayalar gibi pul puldu dudakların * Neler düşünmedim kırık yaşamaların ışığında Akdeniz'de bir Tanrı yaşıyordu o zamanlar Ayakları çağların kutsal suyuyla yunmuştu Ne yüzyıldaydı -Olimpos'ta bir Tanrı yaşıyordu Kitaplar arasında kaskatı şimdi * Şimdi bana yönelmiştir gök mavisi tutkuların Duyuyor musun suskulu odalarda boşalmışlığımı Çığlığa benzer ezginliğimi duyuyor musun * İliklerime işliyorsun ığıl ığıl Çocuksu göğsünü okşuyorum geceler boyu Hadi masallar anlat bana ak sevilerden Hadi ''kale yolu'' türküsünü söyle Hadi kırık yaşamalarıma * Varlık, 15 Eylül 1959, Sayı: 510 (Sayfa: 51) ***** A. Çubukçu'ya * Sizin gökleriniz yedi renk Yosma martılar taşır sevinçlerinizi Haydi deseniz Kalamış'tasınız Işınların oynaşmasını görebilirsiniz Denizle sarmaş dolaş Veya batışını kirleriniz üstüne Veya ak salkımlar gibi gemileri * Ezgiler tutturablirsiniz İsterseniz özgürce ağlıyabilirsiniz Çöreklendiği zaman evrende Amansız, yücesiz bir hiç Yıldızları yağdırabilirsiniz gökten Çağıl çağıl öpücüklerinize Ama sevemezsiniz taş çatlasa geceyi Ama en geçilmez yerinde karanlığı * Varlık, 15 Ekim 1959, Sayı: 512 (Sayfa: 52) SİVAS LİSESİ ÖĞRENCİLERİ ADINA ATATÜRK'E MEKTUP Burası Sivas Lisesi Atatürk’üm Gözlerinin Tığ gibi devrimlerinin Işığı içindeyiz Tanrıya çok şükür ‘’Anılar Lisesi’’ öğrencileriyiz 💌✍️💌 Burası Sivas Lisesi Atatürk’üm Her giren kapıdan Çocuk varlığımla düzenlediğim Köşeni görecek Mor krepon kâğıtlarıyla donanmış Büstünü resimlerini görecek 💌✍️💌 Bir harita üzerine eğilmişsin Parmağın ileri diyor tekmil ordulara Ötekinde Kocatepe’desin Yurdunu düşünüyorsun İnsanlarını düşünüyorsun İnsanlarını aydınlıkta görüyorsun 💌✍️💌 Burası Sivas Lisesi Atatürk’üm Kilimiyle çorabıyla ünlü bir kentte Altıyüz öğrencinin yüreği atar İyiye Doğruya Güzele 💌✍️💌 Burası Sivas Lisesi Atatürk’üm Çizgiler çizerim defterime Anıttepe’ye elek uzanır Kara sınıf tahtalarına adın Gerçek bir inanla yazılır 💌✍️💌 Varlık, 1 Kasım 1959, Sayı: 513 (Sayfa: 53-54) *** Ellerimden kollarımdan tutmayın Ayaklarıma zincir takmayın Çekin gözlerimdeki donuk perdeyi Yaralarım onsun biraz Bırakın göversin isteklerim * Güneyden esmeli seviler Keskin iyot kokusuyla yosun kokusuyla Çerkez armonikalarında sızmalıyım Yeller çarpmalı yalım yalım Oluk gibi göğüslerine kızların Sonra tahtacılarla yaşamalıyım Kıvrım kıvrım bir ormanda Sonra bir dere kenarında Coşkun uygarlıktan ırak Damarlarıma işlemeli yeşilin cümbüşü Kaygılara nar çatlatmalıyım Dudakların en titreğinde * Bir papağan gibi konuşmalıyım Anılarınıza türkülerinize karşılık Salt bir varlığım olmalı yeryüzünde Salt bir insan olmalıyım Karnımın tokluğunda Sırtımın pekliğinde Gönlümün hoşluğunda Kolumda badem çağlası gibi Sevgililerin en çılgını Sevgililerin en yörüğü Torosların yalçınlığında sertleşmiş Kavruk bir teni Bembeyaz uykulara götüren Sevgililerin gelinciği * Varlık, 15 Kasım 1959, Sayı: 514 (Sayfa: 55-56) ***** Nurhayat'ın ruhuna saygıyla * Karıncalara bile söz dinletemediniz Kaynaşıp durdular Evinizin bahçesinde Gece gündüz demediler Bir karanlıkla taşıdılar. * Mutluluk kıldan ince Aşınmamak Kadınca inanmak gökyüzüne Ama gün gelir Bir karınca Liyme liyme eder dudaklarımızı * Sonsuz bir güvendir içimizde Bir ağrı gibi mutluluk * Acun istediğince geniş Yaşamak güçlüğünce Dur deyin, dur deyin ölüme. * Varlık, 1 Ocak 1960, Sayı: 517 (Sayfa: 57) YENİDEN DOĞMUŞ GİBİYİZ * Üniversiteli kardeşlerime ve 27 Mayıs'ı yaratanlara * sabır mağaralarından boykot çekmemiştik yasalara güneş upuzun çıldırtıyordu toprağı toprak dediğin ne ki pis ellerin isteksiz çengisi lahavle borsasının kampanası çatlamak üzereydi duyuyorduk doludizgin mavileşiyordu kaburgasıkalın bulutlar inancımız bir yerlere vardırıyordu bizi vardığımız yerlerde yeniden doğacaktık erkekçe çalımlı kartallar haltedecekti ışığımızda duyuyorduk kan olup dikilmek zamanı gelmişti doruklara hıncımız meydanlara yürümemizi buyuruyordu * Varlık, 1 Ekim 1960, Sayı: 535 (Sayfa: 58) * isterse sonsuz yıllar geçsin aradan yunmuş arınmış bir tepesin sanki konuk gitmişsin de geleceksin bir zaman sonra saçların ipil ipil rüzgârda * isterse sonsuz yıllar geçsin aradan on kasım'larda bırakamam seni çekip çıkardın gıcır gıcır bir aklığa * yıllar yoğunlaştıkça gözlerimde daha iyi anlıyorum anlıyorum ki on kasım'larda değilsin kanımızın tatlı kırmızısında akan türkçe çağrılardasın Sivas'ımın keçi vurdum bayırındasın sen söyleviyle yıllar aşan yarınlarda denksiz güven * yıllar yoğunlaştıkça gözlerimde daha iyi anlıyorum anlıyorum ki on kasım'larda değilsin öğretmensin ama sabırlı beyazıt meydanında uğuldıyan koca ışık uygar koşucu sabahça muştular armağan eden kemâl'sin * isterse sonsuz yıllar geçsin aradan on kasım'larda bırakamam seni çekip çıkardım gıcır gıcır bir aklığa çekip çıkardım yirmiikinci uçurumdan yirmiikinci uçurumda bile binlerce dirisin bildiğim bileceğim bilecekleri kemâl'sin * Varlık, 1 Kasım 1960, Sayı: 537 (Sayfa: 59-60) * say ki adamlıktan öteyim delik deşik olmuşum sabıkadan yanımda tomarla şiirlerim gelir misin * yatağında sinsi bir düş damar damar olmuşum gecende bir hoş delirmişim bir hoş gelir misin * üstelik hiç ederine saygınlığım çakı gibi bir öpücük duysan yüzünde gelir misin * Varlık, 15 Kasım 1960, Sayı: 538 (Sayfa: 61) * sonuçsuz kavgalarla doluyum yalnızım tek duvar benim karanlıkta kendimi yankılayan ölgünüm bu türkü çok yaşlandı artık bu maviye her zaman tanıklık edemem anlamıyor musunuz kendimi yanıtlamaktan usandım * pestilimi çıkardı amaçsız geçen günler barsaklarımı deşsin istiyorum kalabalık yüzüme yüzüme saldırsın sıkıntı yeter ki ölümüm gürültülü olsun * yeter ki ölümüm gürültülü olsun * Varlık, 1 Nisan 1961, Sayı: 547 (Sayfa: 62) YABANCI KENT * Çanlar buzulunda içkisizimSeni en çok her zaman seviyorum Aykırı birçok vazolar geliyor aklıma Daha öğrenciliğim bitmedi Askerlik yapmadım Burnum gittikçe çirkinleşiyor * Bir tuhaflık silindirinde uçuyorum İçki gibi kumar gibi bir şey uykusuzluk Bir parça kumaştan farkım yok bu kentte Ne uzuyorum ne kısalıyorum Bastığım her yerden gönenmeye başladım Boğuluyorum çarşısız bir derinlikte O tek boyutta kitaplar yetmiyor * Varlık, 15 Temmuz 1965, Sayı: 650 (Sayfa: 63) AKŞAM * Yırtılır hızlı bir kımıltıyla ışıklarYiter gürültünün en savaş uçları Nereye baksan yalnızlık kokar Azalır gökyüzü Tüm takvimlere siner akşam. (Sayfa: 64) DİNSEL * Çünkü insanlar azdı o zamanlarZamanlar bulunmamıştı Kalınlığı bundandır kiliselerin Resimlerin rahatlığı bundandır * Varlık, 1 Şubat 1966, Sayı: 663 (Sayfa: 65) (isimsiz şiirlerinden) * Ne zaman çoğalsam acıyarak Budalaca bir ağlama gezinir yüzümde Ve ben hep ağlarım o yüzümle Toz olur gözümde güneş Yıkılırım son güldürüsüne ezginliğin * Çok yorgunum Aranıza giremem artık Coşkum umudum bitti Şimdi hep korku artık * Varlık, 1 Haziran 1966, Sayı: 671 (Sayfa: 66) KÖTÜMSER * Her şimdi yeni bir geleceksizlik Çok büyük eksikliğimize gelecek deriz hep Atalarımızın adı savaştı Mutlak bizden canavar olacak çocuklarımla * Varlık, 15 Temmuz 1966, Sayı: 674 (Sayfa: 67) SEZİ * Geçirdiğim bütün hastalıklardan sonra Mutlaka ayırdedeceğim beni götürecek sancıyı Daha gitmeden Henüz korku çizgileri yüreğime akarken Salt karımın yüzüne bakacağım Eğer yalnızsam Ve görünüyorsa Alışamadığım yumuşaklığına gökyüzünün Belki de büyük lâflar edeceğim Ölümden bile korkmadı desinler diye * Varlık, 1 Ağustos 1966, Sayı: 675 (Sayfa: 68) (İsimsiz şiirlerinden) * Yırtılmış bir çiçeğin heykellerinde Koşmaktan yorgun bunca kırallar boyu Etrüsk kapılarına deprem iletip durmaktan Tekdüzeliğinde anıların ve sevinin Hep o eski bisiklete dönüyorum sızlıyarak Sızlıyarak çocukluk babama Ve annemi tokatladığı kumar gecelerine * Oysa yağ içinde enson masaları sonbaharın * Değersiz bayağı bir nesne olmak istiyorum Birşeylerle uğraşıp öleceğimi unutmak Kopmak açlığımdan korkumdan Ve duymak tekrar o büyülü ölçüsünü kırların * Oysa yağ içinde enson masaları sonbaharın * Varlık, 1 Ocak 1967, Sayı: 685 (Sayfa: 69) KARIMA ŞİİRLER * hiç aya bakmadım kaptırmadım yıldızlara içimdeki uğultuyu kimsesiz sevdim seni ve nedensiz * özlem midir bunca sızlayan içimde zaman mıdır duygularımın yetmediği sabahı düşünerek yatmak kadar ----------------------güzelsin sevgilim * bu akşam akşamların en azı bu akşam bu güzellik gelmeyen anıların * Varlık, 1 Nisan 1967, Sayı: 691 (Sayfa: 70) * 1. * Yağmur yağıyordu - numarasız bir otobüs bekle dim - hiçbir yere gitmek istemedim - kimsenin bil- mediği bir yer istedim - ama hiçbir yere gitmek istemedim - yalvardım kendime - zamansız bir ça- ğa ittim yüreğimi - çaresiz onlara gittim alıp ken- dimi. * O sabah alıp kendimi onlara gittim - başını söy- leyemedim - gerisi çok acı - o sabah karım çok gü- zeldi - karımın gözleri uzun bir geceydi - ve çocuk- lar binlerce çocuklar - çocuklar en sıcak gerçek uzun bir gecede. * Oysa hiçbir yere gitmek istemedim - çaresiz çekip onlara gittim. * Varlık, 1 Temmuz 1967, Sayı: 697 (Sayfa: 71) * 2. * Gece bizden diyelim Diyelim başak rüzgârı kuş cıvıltısı Basma entariler içinde gül kokuyorsun Diyelim dörtnala boşanmışız seviye Tedirginlik dizboyu işte. * Varlık, 1 Ağustos 1967, Sayı: 699 (Sayfa: 72) * 4. * Ellerin ellerimde ne kıvrak Kop gel ezgilerime oynıyalım * 5. * Sanki böyle yorgun Beli ağrılar içinde Ben değilim eve dönen Sen olmasan Hiçbir iz kalmaz Bu sonrasız bütünlükten * Varlık, 15 Kasım 1967, Sayı: 706 (Sayfa: 73) HERŞEYE KARŞIN vazgeçebilir miyim doğanın kımıltısında bir böcek gibi solumaktan kışın yağmura yazın maviye bulanmaktan vazgeçebilir miyim dışarda fişekler patlıyor meydanlarda hızlı havuzlar ve yüreğim bir org gibi derin loşluğunda imkânsızın * ıslak rüzgârlar fırlıyor köşelerden alıp duvarları içime yüklüyorlar içim sıcak bir temmuzda kalıyor taze bir ceviz gibi ezgin yüreğim özlem dolu tirenlerde elime akıyor vazgeçebilir miyim doğanın kımıltısında bir böcek gibi solumaktan kışın yağmura yazın maviye bulanmaktan vazgeçebilir miyim * Forum Dergisi, 15 Nisan 1969, Sayı: 361 (Sayfa: 74) yanıma yöreme bakmıyorum gece üstü tüy uykularda bir köpek havlıyor istasyon caddesi diyorlar o kör cadde arkamdan soğuk yeller kovalıyor * ne güzel boyamışlar şu yapının duvarlarını kimbilir kaç şişe kadın var içinde saatler onikiyi çalıyor ben karanlığı ışığıma vuruyor birisi acımadan adımlarıma beni tanımıyor kahrımdan saçlarımı beyazlıyorum * gideceğim bu kentten dayanamıyorum toplıyacağım adımlarımı kaldırımlardan sinemalardan kış kokumu süpüreceğim gideceğim bu kentten gideceğim vur düdüğünü yalnız ovalara tirenim * Forum, 1 Mayıs 1969, Sayı: 362 (Sayfa: 75) * alır yüreğimi giderim masallara ben giderim masallara sıcak yürür içime ince bir duman gibi süzülür gençliğim ıslanır başım göbeğinde mavilerin * nasıl derseniz öyle olsun kalmasın ellerim sizlerden uzak birleşsin umudum en güzel eylemlerinize erisin et yitsin boşluk bir biz kalalım çirkinliklere inat * anladım ilkin öğrenmek gerek güzelliği kömürcene kazmak gerek en son kıvılcımına dek soluğun sonra yine öğrenmek yarattıkça daha çok öğrenmek büyütmek elleri kovuluncaya dek yabancılığımız bir biz kalıncaya dek eğretiliklere inat * alır yüreğimi giderim masallara ben giderim masallara sıcak yürür içime masal masalı yer büyür koca gerçek akar mavilerim bütün karalara inat * Forum, 15 Mayıs 1969, Sayı: 363 (Sayfa: 76-77) * başında beyaz bir gül ayna parlaklığında oturağı kopmuş bir piyanonun acıklı süsü basar tellerine otuzyıllarının * bütün mahareti aptal güldürmek öldüresiye emmek yüreği ama daha çok aptal güldürmek acıması bedava bakması on kuruş çirkinler kıralı kocamış çiçek * nedense hep hüznü çizer sıkar bilince bir civa gibi dönülmiyeni bakar bakar da yorulur hayvancık * neden hep kalırsın böyle eskitemez seni hiç bir keman sen hep sokakların tonton kişotu basarsın tellerine otuzyıllarının. * [1967], Forum, 1 Temmuz 1969, Sayı: 366 (Sayfa: 78) GECİKEN ÇOCUKLUK * dağbaşı kapılarını yumrukluyorum kimsesiz yumruklarım çığlıklar içinde ufkumda gemiler gemileri durduracağımı sanıyorum çocuk gücümle * hâlâ balık çıngırakları kulaklarımda bıyıklarıma şaşıyorum neden terlediler * Forum, 1 Ağustos 1969, Sayı: 368 (Sayfa: 79) ÖZ KOŞULLARDAN UZAK YAŞAMAK * sen kal artık onulmaz beceriksizliğinle sen kal beynim köhnedi ışıklar adarken tam kollarımı geniş gözlerine dünyanın kabardı bir mantar gibi eksikliği içimin * boşuna dokuyorum bunca destanı dudaklarına boşuna kadınım köhnedi ışıklar kaygan bir masaya serpilmiş şaşkın civa kütleleriyiz * sıcak ve şahane kaynaşmak isterken durmadan yabancılığımızı deneriz * Forum, 15 Ağustos 1969, Sayı: 369 (Sayfa: 80) KARIMA * başladım bir kere gerisini getirmek diye
ben seni hem sevip hem sevmiyorum
seversem karım gibi
seversem ıpılık
ben seni ya sevip ya sevmiyorum
*
Forum, 15 Ekim 1969, Sayı: 373 (Sayfa: 81)BAŞLAMANIN NİTELİĞİ * bu makinayı götür at çöplüğe al bu kâğıdı yeniden hazırla şiire söndür ışıkları bizbize kalalım salt aklığın sonsuzluğunda doldurmak istiyorum kâğıdımı * getir bana durmadan didinmelerimi eskinin tek bir mısrayı saatlerce işlediğimi getir nasıl yaşanır bu boşluk bu kuruluk nasıl al bu ellerimi çok alışmış geometriye yeniden başlayalım hep yeniden gülmeye yaşamaya yeniden ilk beklentilerini esinin nasıl oluruz bir bilsen başlayalım dirilen birliğimize al beni yaşat başlangıcında geleceğin * Forum, 15 Ekim 1969, Sayı: 373 (Sayfa: 82) * yayımlanmamış şiirler ''ağlamama yardım et'' * ışıl ışıl günlere ereceğiz ırak olacak gayrı nemiz varsa karalardan düşüncelerden yana gür sevgiler doyuracak susuzluğumuzu susuzluğumuz bitince kaygılarımız da bitecek darılmalarımız da * kar yağacak yine ağırdan ağırdan bazı bazı kuduracak soğuk biz yine el ele ışıl ışıl günlere doğru inan güzelliklere boy atacaksın mut kaynıyacak ocağımızda denizlerden dağlardan yaban kuşlarından bir düzen kuracağız bitecek kaygılarımız kaygılarımız bitince daha güzel olacağız * #BedrettinCömert'in İsimsiz Yayımlanmamış Şiirlerinden, 1960 (Sayfa: 85) Akşam Kuşlar ve Yalnızlığa Dair * kopuk bir özgürlük gibiyken akşam üsküdarımsı bir eskilikten kuşlar geçer konarlar çan durakları içinde -----en güzel şarkıların tellerine mışıl mışıl denizlerden kopar bir çığlık kurdeşen gibi gidişmeye başlar dağların tabanı ve yine kuşlar -----en son dairelerinde -----görünmeyen bir yalnızlığa resim yaparlar kopuk bir özgürlük gibiyken akşam yanaşamamak en yakın istasyona dalıp gitmek -----gitmek bilmeden ölümün masmavi anlamını ellerin titremesi haşhaş çiçekleriyle donatırken gemileri takmaya çalışırken tavşanların boynuna -----en güzel akşamları -----en güzel geceleri --------ayaklarımızın ıslanması ---neresine otursak zamanın -----çatlamamız kaşınan bir yara hazzında * kopuk bir özgürlük gibiyken akşam üsküdarımsı bir eskilikten kuşlar geçer konarlar çan durakları içinde -----en güzel şarkıların tellerine ve yine kuşlar en son dairelerinde -----görünmeyen bir yalnızlığa resim yaparlar * #BedrettinCömert'in yayımlanmamış şiirlerinden. Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Notu: Roma'dan yazdığı 15 Mart 1963 günlü mektupla birlikte geldi. (Sayfa: 86-87) İlkbahar Şarkısı * 1 * Yerleşik bir noktada hep aynı toplama işlemini yapıyordu Naftalin olduğu zamanlar Atlar kişnemezdi ona göre Ama atlar odalara girdikleri zaman Koskoca bir mart ayı Alıp gidiyordu En genç naftalinleri Ve o Çenesi çıkmış bir yüz gibi anlamsız çıngıraklarla Hep aynı toplama işlemini yapıyordu Yerleşik bir noktada * 2 * Fabrikalarda Ve cumartesi ağaçlarının altında Tüm insanlar çalışıyordu ki O hep böyle Bir pantolon gibi Diz vermiş gözleriyle Şalgam satmaya çalışıyordu dilencilere Duraksız adımları gittikçe kirleniyordu Boşanır boşanmaz bağlaç yerlerinden Kanlı bir çarşaf dolanıyordu diline Yine çakıl taşı beyaz sandıklar içinde Yine mahallede maskara bir güvercin Ve fabrikalarda Ve cumartesi ağaçlarının altında Tüm insanlar çalışıyordu ki O hep böyle Bir pantolon gibi Diz vermiş gözleriyle Şalgam satmaya çalışıyordu dilencilere * 3 * O halde Brezilya’da lokumsuz balıklar Tokat atmıyorsunuz siz Dut pekmezine çivi çakmıyorsunuz O bir mürekkep şişesi kadar tehlikeli Ayağa kalkmış bir topal tedirginliğindeki gözlerin Hep adama kavisli bir cetveli andıran Kullana kullana yazısı silinmiş kalfaların Yok canım o kadar da değil ağlamak O halde Nerede kalmıştık Demek sizde hardalların ayakları sulak Demek sizde herkes kasap değil Demek Böyle Ha * 4 * Bulutlar damalı bir bakraç içinde Çok içli bir marangoz rendesinin üstüne kondular En çarşısız ölmek de buydu zaten Marangozun karısı için Rasgele bulduğu sarkılan üflemeye koyuldu Sonra Tül tül Bir rüzgâr okşadı Kadının memelerini Ne kadar kıl varsa vücudunda Hepsi Ama Hepsi Bayramlık şapkalarını giydiler Ve marangoz Davullar zurnalar armağan etti karısına * 5 * Hazırladığı bir bardak elmanın sayfalarına Bir fabrikanın Kan kırmızı göbeğini kesti Eşiğindeki insanların kulakları kaşınıyordu Bir demirci Örsüne sapladığı kasıklarını tutarak Çocuklarını tokatlıyordu Saat oniki sularıydı Köprülerde cam kırıkları parıldıyordu Kırmızı burunlu candarmalar çamur devşiriyordu O hâlâ Hazırladığı bir bardak elmanın sayfalarına Aiutami a piangere* şarkısını söylüyordu * 6 * Topu topu soluğu eğri bir bacayım ben Söylesem neye yarar ki Şarkılarımdaki tüm ilkbaharların Alçıda olduğunu Ve yumruklarımın Altmışlık bir kadının oturağına döndüğünü çek git Kalabalığını postanelerde ara Topu topu soluğu eğri bir bacayım ben. * Dip Not: Roma’da yazdığı 15 Mart 1963 günü mektupla birlikte geldi *Hasan Hüseyin Korkmazgil* * *(ağlamama yardım et) * (Sayfa: 88-92) Aiutami a piangere (ağlamama yardım et) Gece * bir türlü tutamadım belleğimde hangi saatlarda sıtmaya yakalanır hangi saatlarda girer adamın beynine açılmamış tarak dişleri gibi bu çanlar ve bu gece ve bu geceye hep aynı gerilimle uzanan delirim basamağındaki it ulumaları * hani buğday satmaya gelen köylülerin dokuma seklemleri durur meydanlarda o biçim göbekli o biçim ağır ve bu gecenin sille tokat yalnızlığında seklemler kadar göbekli seklemler kadar ağır korku ağaçları * şu hela -----şarıl şarıl geceye dökülen şu otel odasında dokunulmazlığa sahip kadın şu cebimdeki çok ağır doktor reçeteleri -----ve ağzımın iğrenç yaraları şu çanaklar gibi yüzüm ve senin ve benim birbirimize yutturmaya çalıştığımız -----gece şu karnımızdaki kazıntı ve tatlı su balıkları. * (15 Mart 1963 Günü Hasan Hüseyin Korkmazgil'e mektupla birlikte Roma'dan gönderdiği şiir.) (Sayfa: 93-94) Şubat Defteri * I * Sızlanıp durma ilk günlerinde şubatın bırakma fok kayganlığındaki uçurumlara engebesiz omuzlarını yak lâmbaları bozulursan trenlere şarkılar yalnızlık ekiyor sinema kapılarına uçaklar kalkamıyor bunca hastalıktan sonra ve sen her an bir o kadar sürüngen iliklerimde yörüngesini yakmış bir kuyruklu yıldız akça salyangozları ağacımın * güneş devirdi birer birer çıplak heykelleri saçlarını ters giydi köpek avurtlarım patlayacak musluk frenlerinden seni duymasam her göbeğini kakışında denizin kayalara daha azgın daha merkezkaç olurdu ağrılarım * yapraklara çan sesleri düşüyor kiliselerden dişlerim çırpınıyor boş sularda elinden tutup senin merhametine taşıyorum bulvarları soğuk ürperti saatlerım sana kuruyorum yeter karanlığın amansız daktilosunu dinleyemiyorum nasıl kuduruyorum bilsen anısında soluğunun * acıma öyle resimlerden geçen cinayet ormanlarına tarak vurma yarasız karanlıklara sokakların ökçe seslerinde bulabilirsin ancak beni veya ölülerin kollarında upuzun hınk demeden yerlere serilmiş bir sonbahar halinde * kurulama zamanı geldi artık merdivenlerimizi nerede özlemlerimiz ve kedimiz çığlıklarımızın gerilimine yetmiyor artık uzun tırnaklar düşlerimizde kıvırcık saçları afrikanın * biliyorum şimdi coğrafya gelecek bütün sokaklardan sıkacak suyumu senin ülkelerine boşver yaraların yüzümüzdeki ölçümünü biliyorum şimdi coğrafya gelecek bütün sokaklardan * boşanıp durma ter boncukları gibi köşelerden akıtma gözyaşlarını bu kadar özelulak değmez huysuzluk etmeye bu kasırga istasyonu selâm bıraktı babamız annemiz altından dualar asılma karanlığın çağrısına donarsın pıhtılaştırır dolgun memelerini fısıltılar sur taşlarında dama oynuyor çocuklar bu kadar içtenliği kaloriferlerin kafamı bozuyor * çöplüklerde ses ararken karıncalar atılırken yeni bir bozumla postacının ayaklarına ben kendimi öldürebilirim kırmızı bayraklı ülkelerinde yalnızlığın sarhoş beynim biriktirirken yakıtını toz olup düşerken bir ekvator kuyusuna kollarım ben kendimi öldürebilirim kırmızı bayraklı ülkelerinde yalnızlığın * ve gece işte giriyor ayakkabı pençelerinden * II * anlatamam nasıl fırçaladım uykuyu üstümden anlatamam hıncını pergel takımlarının günün ilk telgrafını güneş çekiyordu pencerelere radyo haberlerindeki dişilik havadan olsa gerek tablalarda parmağını söndürüyor insanlar bemolsüz bir otomobil akıyor sarı ışıklarıyla kahveciler ve berberler sis topu oynuyor korkunç bir film seyrediyorum sanki sabah vazolarında bir eksen aramak gerek bunca yabancılığa kurdun kuşun niteliksiz çağında yüzüstü gülmek evet hiç belli olmaz dediğin gibi teknik kalıntısı olabilir gövdemiz ortaçağın olduğum gibi uygulasam mı dersin kendimi sana çok kovboy oluyorum değil mi doğal burnumla aynı korkuyu katediyoruz eşit zamanlarda bir hortum gerek bunca kıvamı tutkularımızda boşaltmaya mağaraların yıldız dönümünde öpüşmek doyasıya * anlatamam sayfaları sana ziller çoktan çaldı boynumun ilk kesitinde sen benim pullarımı yakıyorsun hangi tüneli çıksam pikap boş dönüyor biliyorum kulakları çok şişti dokuz numaralı tramvayın * anlatamam sana bir bardak şarap bir bardak şarap sımsıkı petrol * III * bu kadar savsak olmasa gerek sessizliğin dudakları belli ki daha görevi bitmedi başka evlerde yalnızlığın kendimi tokatlıyorum bu aralıktan yararlanarak omuzlarım ağrıyor bilmem neden kutup bölümünü yakalıyorum çarşafın ayaklarımla susturmak istiyorum -ama neden- insanı kıvırıp içindeki sepete fırlatan sarkılan ama neden gelip geçip söz atıyorsun neden sesini hep böyle kışın en feci yengeçleriyle. (Sayfa: 95-99) * Dipnot: Roma'dan yazdığı 15 Mart 1963 günlü mektupla birlikte geldi * Hasan Hüseyin Korkmazgil Hiç Mi.? * nedeni mi olur yeşilin doy işte-ulu duvarlara karşı anlıyamadığımı ölüyorsun * işle saksıda toprağı eksik deme tohuma su bekliyor düşlerken bulutlar * aradımsa her konudan sonra vazgeçemediğime bağla öldürme böceği ışık ve bahar söyle * anılara kaybolma ağrım yanlış mı okuduk zamanı hiç mi kalmadık yoksa * 11 Mayıs 1971 * (''Kitap düzenlenirken isimlendirilmiş şiirlerden'' - Hasan Hüseyin Korkmazgil Notuyla) (Sayfa: 100) Unuturum Sanma * nasılsam öyle görüyorum gözlerini bir kez olsun yadsımadım kendimi yabancı aynalarda * çok çektim korkunun gölge pençelerinden yine de öğrettim ürpermelerime şarkısını erkekliğin kayıyorsam arada bir bugün çıkmaz loşluğuna baygınlığın unuttum sanma seni akıllı umudum anlamak istiyorum yenemediğim suyumu yoksa kitap yoksa ölüm çok korkuyorum seni hep beni yaşıyan türküden soruyorum bitirsem yokluğunu öpsem ikindilerini dile gelmeyen güne sığmayan bir tavşana inanıyorum çocuklardan uzak korkulara daha yakın yaşamak gücüme gidiyor aldanmak ufkun rengine doymadan daha nasıl diyebilirim ben bittim diye gecenin itişinden belli duvarların yetmeyişinden tek cebimizden çıkan adresidir alışkanlıkların nasılsa uğultu öyle eziyorum kendimi unuturum sanma ağzını dönülmez bir duraktır karanfil * 13.5.1971(Sayfa: 101-102) İşlem Kaçağı * yıkarak boyutlarını ışığın çaldırdım bir parça beyaz kâğıtta benim değil sözüm depremin canını duyamadım hep çizgi gösteriyor perde hüzne vakit yok sen gelme bahar mavilerini denize atıyorum * kanıma dur diyemem kapıları yokluyor zaman yoğursun tozumu memenden titreyen damla unut tüllerini direnme hesapta yıllanır işlem * 15 Mayıs 1971 (Sayfa: 103) Hoş Geldin * bu sarı kesin değil uğurlamadık daha yağmuru belki bir gece belki bu gece * hoş geldin yağmur sonu * 15. 05. 1971 (Sayfa: 104) Gidelim * anmadım gecenin bataklığında geriye dönmeyi çiğnendi özlemim rahatlığın tedirgin koynunda yine de doymadım bir ışın gibi koşmaktan yıldızlara bir yandan öteleri doğuruyor korkusuzluğun sağlığı * aşk mı ölüm mü sanmıyorum kumar olsun sonsuz kanatlarımızla çoğulu eriyoruz belki sensin belki yumurtasıdır arzunun mevsimler bir biziz gelip geçen susmayan anılardır en hazin armağanımız gidelim yollarda yürümeye unutmadan sıcaklığı köpükler * 16.05.1971 (Sayfa: 105) Oysa * filmlerden özlediğimiz bir sonsuzluk yaşlanıyor içimizde nedense yalnızız uysal bir at bile ürküyor sessizliğimizden işte bir sepet kiraz işte oyuncaklar ve köpek * anlatma bana renkleri şiirle boyıyan o sevimli soytarıyı rüzgârlar bala kesermiş bilinmeyen buzullarda aynalara ben çizdim sanki o liman çocuğunu yoklama yüreğimi belgesiz geceleri kuruyorum * ne kadar suçsuzduk okulumuzda titrerdik böceklere şimdi yanlış kahkahalar deniyoruz sirklerde nasıl kaçsak nasıl her yeri birden kucaklasak oysa bu dayanılmaz oysa zamansızlığı ben yaratmadım * 17.5.1971 (Sayfa: 106) yayımlanmamış, adı konulmuş, konulmamış şiirler ''tekliğe sığmıyor yaşamak'' (Sayfa: 107) Tutuksuz Tutkuya Övgü * bir çoğul başlıyor ansızın herşeye karşın yaşatmak hızı birşeyleri bölmekse de bir çizgiyi yanılarak akıl almaz özgürlüğünde çiçeklerin (Sayfa: 109) EYLÜL ŞİİRİ * 2 * bakın şu duvarlar değişmiyen melodi dili sarkık ölülere döner sokak lambaları usanmaz bekçisidir şu yolun sis yüklü bir kamyon geçer ansızın kirli soğukluğunu bırakır üstümüze * doğunun kabaralı kentlerini bilirsiniz hani herşeyden yoksun çocuklar örneği işte o kentlerden birinde bir kızın her sabah sorusu vardır kaderine öğrenci türküsünü takar kağıt dudaklarına takar da harikulade bir şamar atar yasak koridorlarına * tüm başlangıçlar tutulmuş üstüne üstüne gelir insanın ne varsa asık suratlı dişleri ilkbahar bir köpek en yüksek caddelerden karakollar dolup taşar en demirli trenler geçer gülüş çizgilerimizden * oldum olası sizler gibi savaşırım ödlek çıra ışığı yalar günlerimi kilise kaçkını ezgiler hurdaya çevirir bedenimi tam otuz gündür ceplerim tam otuz gündür ekvator toprakları gibi (Sayfa: 110-111) ESKİ BİR ŞİİRDEN YANKILAR ÖYKÜ * çevrem bir balıkçı teknesi değin dardı ekmek kavgasında ölünür mü bilmiyordum * tümümüzün öyküsü böyle başladı ılık mevsimlere takılmıştı suçsuz gözlerimiz zaman giysi değiştiren ağaçlarla anlamlıydı bir bomba patlasa örneğin şu dağın ardında görüşmeler yapılsa silahsızlanmaya dair bize göre değildi * eşkiya taşları yatardı kıvrık yollarda altı ay mıh olurdu içimizde kış sesten gayri herşeyi tutsak eder o dağlar katı yürekli birer korsandık hepimiz korkunç bir buyruktu o * biz görgüsüz çocuklar soluğu kesilmiş tazıları andırıyorduk yollarda ah ne tükenmez yağmurdu koca kentler bilseniz, bir tutam gürültü ne umuttu görenler dağ kokuyor bunlar dedi * bir çığlıktı bizim marşımız bilinçsizliğe yaratılan ilk senfoniydi artmamıştık dilimizde serseri bir ekvator bozulmuştuk iyiden iyiye (Sayfa: 112-113) YENİLENİR * ne kadar tükenirsem bir anlamsızlıkta o kadar çok anlarım umudu her kopuş yeni bir yeti düzenler karanlığa seslenin tanrıya neden bu bütünlenemeyiş ben bilmiyorum artık nasıl duymalı güneşi ve çocukları nasıl unutmak sorumsuzluğuna katlanmalı ne biçim ağrılı bir şaşkınlık sonsuz-baygın bir şaşkınlık her oluşum böyle her gün sana benziyenleri görüp de benzerlikten öteye gidememek hep dışında kalmak büyük nedenin tek çare ufak bir önemde kurtulmak * ama birgün belki yıkılmadan daha anlam tüm uzaklıklara karşı içimizde yenilenir sevgimiz (Sayfa: 114) * DİPNOT: Bu bölümdeki [*] işaretli şiirlerden Yenilenir, Yaratır Hep, Dönülmez, Daha İyi, Vardır Bir Zamanlar, Hep, Bir De Hayallerde, Hüznün Bir Anlamı Da adlı şiirler kitap düzenlenirken isimlendirilmişlerdir. * Yaratır Hep * birden kıyılıyor masallara anlıyorum yetmiyor güzelliğim nedense yenidir özlem * tek dinlenen kumlardır aynalarda şimdi yine ötesinde yankıların çoğaltır kıyılarını deniz donar mavinin zindanlarında ay süt kokar dalgalar * üşüse de doku büyür umut tutsak kalır dudak zamanın çizgilerine artık dinlenir yürek yaratır hep yeni baştan akıllı tedirginliğimizi (Sayfa: 115) Dönülmez * kimsesiz gözleri her sabah kamçılı bir ayna oluyor delicesine yabancı kalıyor ortalık çoktan ağarmış sokaklar dupduru adım başı bir serçenin narin hıçkırığı * dokunmaz eline eşyalar korku mudur sularında dünyanın bu telâş neden dönülmez bir ilgidir gözünde tüten (Sayfa: 116) Daha İyi * hep karanlıkta mutlu oluyoruz hep gece sıyrılıyoruz çokluklardan ilginç bir duruma aşk diyorsun biliyorum olmıyacağı deniyorsun * işte aradan bunca zaman geçti pişmanlıktır kalan gecelerden sen kendi kalıbında anılardan uzak ben bildiğin gibi yarımyamalak çok değiştim hoşnutum halimden * eğer yokluyorsam uçlarını geçmişin daha iyi olabileceğine yandığım içindir. (Sayfa: 117) Vardı Bir Zamanlar * seni böyle zihnin çaresiz hüznüyle kurmak bir yerlere birşeylere kaydığını görmek sıcağın karşıtlara yenilip beslemek korkularını yüreğin iletmekse düşleri düşlerden öteye yapamıyorsam bırak kalsınlar anıların benimle yendim seni anlattım kendimi anılar bile biçimle şimdi soyut şimdi yok düştüm şimdi aptallıkların gölgesine * bir ben kaldım bulanık izdüşümü yaşantıların iyiydik aramazdık sözlerimize oran vardı bir zamanlar vakti beklediğimiz (Sayfa: 118) Hep * zamanla biriken imgelerine tutsak yaşıyorum doğanın vakit olgun gündelik ve sonsuz hep üreyen ışığında oluşun (Sayfa: 119) BİR DE HAYALLERDE * seni görüntülerden kurtarıp yeni kavramlara dökmek seni bütün karanlığınla anlamak demektir o ellerinde delicene emdiğim yetmiyor o benden hep kurtulan varlığın bir şey var ki bizden büyük belki çok kötü ondan büyük bir şey var ki bağlıyız mutlak olmuyor bu noktada kaçmak olmuyor herşey kesin gülmek olumsuz denklem ama yine mutluyuz işte sıcak bir sabah gibi akıyor soluğumuz işte göz ---bunca hızlı olmadı hiç işte eller ---birliğin uğultusunu yaşıyor nasıl gelirse yıkılır gece aşılır mevsim olur mavi toprakta toprak bizim özgürlük bizim değil oysa doğabiliriz istesek doğmak elimizde değil * neyiz ki sevgilim bir sevmeyi biliriz biz bir hayal etmeyi bir de hayallerde gerçeği görmeyi (Sayfa: 120-121) Hüznün Bir Anlamı Da * dinmez benim bu ağustos bulantılarım sıyırır kanımı dostluklardan ---bu yapışkan havalar ---salt kör yanım olur dünyada bilirim ancak böyle sevinirsin sen benim durgun beynim ama unutma ki konuşmak en büyük olay tekliğe sığmıyor yaşamak hüznün bir anlamı da dışımızdan geliyor (Sayfa: 122) YALNIZ SICAK * bir güzdü güneşli sarısında yüreğimin hantal bir taştı zaman tepinerek aştığım büyüktü gül - bulanıktı acı - bitmiyordu çekirdek ellerim kadar bana yakın --- sıcaklığın kadar kalıcı bir şeydi böyle kaldıkça ben hışımlı ve toz duman ------------------------------------------------ılık ------------------------------------------------ve herkesin bu hayat içinde hayatın ezgin dayanılmazlığıyla kaldıkça özellikle senin bungun bir karanlıkta parçalanıyor her açıklama soğukta demir örneği bir kez daha geriliyoruz her girişimde seni mor seni beyaz seni eflâtun ve ışık halinde bir sevdanın ve korkunç gerdeğinden anıların bana böyle bana benim biçimimde sunup da tapacak kadar bir güzdü --- orada, öyleydi alışkan ve şımarık bir böcek gibi hep her yerde diyordum ama --- beni hep zaman çalıyordu ağzımdan işte.! diyemeden daha --- bu beyin bu yürek diyemeden daha diyordum ama dağınıklık oluyordu nedense hep beriler kalıyordu bana yine de yaşanıyor düşünce yaş, bir şey diyor yıllar en uğultulu rengini dokuyor soluğun anlam bir şey diyor --- kurtulamıyacaksın benden tuttum çareleri sözlükler kaskatı kesintiye dayanamıyorum sevmiyorum duran suyu kuramına değil --- yaşantısına inanıyorum mutluluğun hayır, adım adım söküyor hızımızı kalabalık işte duydum soluğunu bitirmek olmuyor kurtulmak istemiyorum senden (Sayfa: 123-124) TARİHİN AKIŞI * Ufkun kıyısındayım Orda bulutlar konuşuyor, Orda düşlerin elleri-ayakları var Ve denizkızları denizi baştan çıkarıyor * Masalın gerçek olduğu yerdeyim Orada ay, güneşe ışık sunuyor Orada müzik günlük ekmektir Ve çocuk çiçeklere öğüt sorar * Orada erkek ve kadın tek bir varlıktır, orada kılıçlar ve kurşunlar sapana dönüşmüştür. (Sayfa: 125) yarım kalmış şiirler VE AKAR * nasıl geldim bu yıkıntıyahangi mavi attı bu güzel imkânsıza beni yoksa duymak gül tadında nasıldı yeni inceliklere varmak * ölmek benim işim sabahları bırakarak aydınlıklara aydınlıkları bırakarak senin günden güne eksilen acılarına kaldım çaresiz bir titreşimin büyüsüne tutsak duymak sadece duymak kaldı günün damarlarına inat ve akar durmadan maviler hep düşlere düşlere doğru (Sayfa: 129) * Dipnot: Kitap düzenlenirken isimlendirilmiş şiirlerinden #HasanHüseyinKorkmazgil MUTLU OLSAM * birdenbire ne çabuk ne korkunç ne amansız geçtiğini kalmıyor gelecek kopuyor yılların farkı soyutlanınca zaman umut mu çaresizlik mi ya da boşverme bir o kalıyor işte -----titrek ilintileri tutan ne ki kalan -----bunca telâş içinde kim verebilir bana dinçliğini şimdinin kim bulabilir yeryüzünde beni -----bundan otuz yıl sonra -----(bir diyeceğim yok zamansız kesilmeye) oysa nice dolu nice uzun zaman bir çay sıcaklığında bir dost yanında oysa nasıl da zorluyoruz mutluluğu çeke çeke bir dost yanında anladım -----deneyden yalıtmamak gerek zamanı yani yaşamak durmadan olmak oluşmak ve kaçmamak güneşten hiçbir zaman yoksa birdenbire birdenbire yitiyor boyutları doğanın eklenince korku -----öznel soyutlamalarımıza geçse de sıcak şu yapışkan kalmasa hiçbir bahane kemirsem ince bir dev gibi bütün güzellikleri mutlu olsam (Sayfa: 130-131) En Son korkunç kurşununda bir yağmur renginin uzaya saplanmış çıplak ayaklar titrek iskeletleriyle soğuğunu yaralıyor göğün yalnız sonbahardır daha ölmeden ölümü kurmak yenilerek bu korkunç vazgeçilmez şarkıya yoksa her an bu çılgın bu çember bu edilgen bu birşey yapamadığımız odur işte her şeye rağmen en son durumda (Sayfa: 132) VAZGEÇEMEDİĞİM * hani sevmek onulmaz bir inattı seni hani olmıyacaktı yenilmek şimdi nerde tomurcuk şimdi neden eser umutlarımıza bu karanlık şimdi neden bu ikilik vazgeçemediğim (Sayfa: 133) soyutlayıp bütün boyutlarını bir yapı ölüyor bir leke gibi imkânsız külünde göğün şaşırtmaca oluyor camlara doğru bir çizgi kısırlığında düşen yağmurda güvercin kapanmış bahçeler yeşiller karanlığa çekiliyor eziyor biçimleri hacmin gergin pamuğunda dolaşan ----------o ışıkla sapsarı bulanık kaynak anlıyoruz bir durumun geçici simgesidir yaşamak daha yarın daha vakit dolmadan önce saracak bir süt gibi biçimleri gökyüzü ılık bir akıntı gibi heyecanımızda yırtarak yerleşecek maviye güvercin (Sayfa: 134) SANAT DEDİK * nasıl tutarım kendimi kayarken zaman akıp giderken gençliğim bir yok uğruna nasıl titremez ellerim ılırken kan bekledim ki utansın taşlar gerilsin kabuk aydın dedik vurduk doğruluğu uzlaşmalarda sanat dedik eledik şiirimizde en ince saçmayı (Sayfa: 135) BİLMEM ADINI * neden davranış aşar gerçeği bilirken bir şeyi düşüncede tamam neden kararır sıçrar sinir * eminim dişe dokunur bir olay değil böyle der mantık verileri deneyin ama neden mutsuz neden umutsuz bir türlü durulmaz terazi * belki de sorun bunca basit değil belki de belirli sonuçlarıdır belirli nedenlerin önemsizlikler herhangi bir anda herhangi bir durumda aşıyorsa kısır gerçekliğini insan buluyorsa davranışlar acıklı uçlarını kavganın durup dururken aptallaşma değil salt neden yoğun ama belirsiz bir evre olmalı arada bilmem adını belki bilinçaltı (Sayfa: 136) SEVSEM DE * işte gördümişte sevdim beğendim hoşlandım arzu ettim unuttum önceyi aştım kalıtımları yeniden yoğruldum yeniden oldum açıldım bütün eskiliğimle yaşanmamışa açıldım kör olası bulmadığıma * şimdi ben seninle yaşıyorum * ne kadar sürer yalnız bir boyut varılır mı tek başına ortak tada diyelim bende bitti sakıncalar diyelim büyüdüm ben bütün kurallara inat diyelim ben oldum anama babama yöneticilere inat yarattım soyutluğumu ama yaşayan ama dipdiri bir soyutluk ki senin benim çevrenin çelişkilerinden doğar bir soyutluk ki salt benim erkekliğim yüzünden soyutluk olur yoksa ikimiz olsak ya da bir ben bir başkası olsak yani yine sen ve ben yine biz ve dünya olsak o zaman gülüne kalırdı şiir hep davranırdık o zaman * sözle cayma nice uzaktır birbirinden onca sürer ancak yalnız bir boyut seni sevmek ne demek yoksa ilişkiler işte yine karşımızda ilişkiler o yıllar yılı değiştirmek ------------------------------[yıkmak istediğimiz * biz istedikçe daha çok kendini kullanan daha çok düşündüğümüz daha çok yorulup ateş açtığımız ben seni ancak bana ilettiğin olanaklarla sevebilirim sen ancak korkudan sıyrılan cılız rahatlıklarla sevebilirsin ben seni hemen sevmiştim geçici ama sahici soyutluğunda gördüm seni ben şimdi yavanlık şimdi endişeler ahlâk ve toplum * sevsem de nasıl severim söyle şimdi sen (Sayfa: 138-139) BİLİYORUM * neden çözülür birden bire ilkeler baygın bir karanlıkta büyürken tat unutur gözlerim salt gözlerinden öte SEN BENDEN UZAK * bekledim oysa bağıran çocukluğumla bekledim saydım günleri uykuyu yemeği şiiri saydım gelmedin yalandır daha çok benim için geçiyor zaman solsan da kalırsın sen kurşun soyutluklarda yalandır sende durmuştur anlar serpilip bölersin kendini binbir sonsuzluğuna anlamın akarsın benden uzak ılık bir toprak kadar yakın sularıma ama ben hep böyle kendimi sana ulaştırmak ne etsem yalandır benim zamanla birlik geçen sen benden uzak dondurulmuş kaynak (Sayfa: 141) utanmıyorum kavramları en kaba kuruluğuyla söylemekten etkinin en gündeliğine inanıyorum örneğin açlığa açlık kalleşliğe kalleşlik diyorum seni seviyorum demek için dolaşmıyorum parlaklığın çetrefilli tarlasında istiyorum ki seni seviyorum dediğim zaman kavrama bakılsın kalıbı yaratan içtenliğe bakılsın kalıbı ısıtan kolay değil gündeliğe gündeliğin gücünü vermek kolay değil bozmadan doğallığı gönüle en yalın hızını katmak boşaltmamak için sözcükleri anlamlarından duyabilmek için her şeyin adını bozmadan işte anlam ondan sonra dil işte akıl düşünce ondan sonra işlemek utanmıyorum her yerde dil olarak kullanmaktan dilimi önce anlaşmak önce söz isterse dudak büksün cımbızlı eleştirmen isterse kadınım kınasın beni oyunsuz diyerek ben beni söylüyorum utanmadan söyleyince ben gerçeği söylüyorum saklamadan söyleyince (Sayfa: 143) HANGİ * herhangi bir yerindeydik yalnızlığın gecenin zagrep dolaylarında ayaza karşı sen uykusuz bir yabancı hoyrat bir tirende sonumu sana bağladım geceyi senin için sevdim radmilâ nikoliç beyaz şarap gibi lıkır lıkır memelerin sabahın karalarını seninle açtım duyur sesini hangi evrende sürer biçimin (Sayfa: 144) HEM YANARIM * her günün her zamanki sessizliği dağılırdı evlerden oynak şarkılarla aynı pazar durgunluğu güneşin sürüşünde anneler daha yorgun daha terli yalnız pazardır garipliğimi alıp götüren yalnız pazardır uzaklığımı içime daha çok tepen hem titrerim için için bulurum kendimi geçmişlerde hem yanarım çaresizce daha yalnız kalırım (Sayfa: 145) BİR DENEYİN * bir fikir söyleyin. yavaşça ''sabah'' deyin, ''akşam'' deyin. * bir meydanda şöyle insancasına buluşmak istediğiniz bir gün bir meydanda şöyle insancasına buluşmayı bir deneyin. * bir deneyin. sadece iyi dilekler yazın. veya bir telgraf gönderin bu akşam geliyorum deyin. * ışık gölge ısı deyin. ve geceleri kapalı kapının ardından fısıldayın: tiril tiril titreme açlık buz gibi soğuk. * bir deneyin. bir okulun bahçesinde çocuklarım benim demeyi deneyin. * ve çocuklarınıza derelercesine ağaçlar bülbüllercesine masallar anlattırın. * çoğul çekimini yapın insan'ın. şöyle basbayağı oğlan deyin kız deyin, * ve sonra gelecek zamanını çekin ekmeğin bir çift pabuç için hangi sayfayı karıştırmalı söyleyin. tekrar edin umutla yaşıyorum yaşıyorsun o da yaşamalı hepimiz ikişer ikişer üçer üçer girip içeri otursak sofraya * tüm madalyaları koparın tarihten (Sayfa: 146-147) ELİNE Mİ * ben neden kurtulamıyorum bile bile ölmekten yıkıldım daha rengi renk edemeden dayanmalı çağlam dil kadar sıcak burukluğuyla kime tuttursam bu yapıyı eline mi koysam eriyen soluğumun beceriksiz mavisini (Sayfa: 148) YALNIZ * kimsesiz gözleri her sabah kamçılı bir ayna oluyor delicesine yabancı kalıyor ortalık çoktan ağarmış sokaklar dupduru adım başı bir serçenin ıslak hıçkırığı * bulamaz elini eşyalar korkudur hep dolaşır sularında dünyanın bir aşk vardır tüter gözünde yalnızın yalnız yalnıza yaklaşır ısınır sıkışmalarımız (Sayfa: 149) BİTMESİN * tek dinlenen kumlardır kapalı aynalarda yıldızdır böler geceyi çoğaltır kıyılarını deniz * ay doğar kıvılcımlarına ak köpüklerin süt kokar gece ansızın dağılır dalgalar salt duyulan bir ürpertide işte aklık işte tuz bitmesin duru güzelliği gönlümüzün (Sayfa: 150) VE * geceleri oluyormuş yolları alanları bırakıp da gece yürüyormuş eve silâh vatan iki vatan üç kahramanlık dört kişiymiş vatan bir vatan iki vatan üç vatan silâh (Sayfa: 151) BUNCA * hep kötü şeyler yaptık şimdiye dek örneğin öpüştük tenhalarda kimi geceler birlikte yattık duymadık bir kere olsun ürpertisini elele tutuşmanın sonunda bitirdik aşkımızı * ah bir unutabilsek ne dersin bunca yaptıklarımızı (Sayfa: 152) VE BİTMEDİ * bu bir boşverme mutluluğudur iğrenç ve yapışkan duvarlarımdan gizlice zamana akan bu bir avuntu.. bu kolundan dürtükleyip taşıtlara yüklediğim kızgın homurtusudur aldanmanın * bitkilerin karanlığında ellerimizle oynamışız hep sizin göbeğiniz büyümüş bense her sabah ----------belki bugün belki sevmek derken ----------sıçrak deneylere koşmuşum ılıtmışım umudu miğferinde sabrın * şimdi birçok köpekler acıdan acımadan uzak ılık salyalarıyla sessizliği yakıyor kuruyup kuruyup geriliyor ellerim dirence yatmış sancılar anaforunda aradan bunca birikim geçti çocukluğum aklığım geçti gençtim yitirdim körpe düşleri ne kadar derin inlediyse yüreğim taze ve pırıl pırıl eşiğinde aşkın o kadar aldandım ve bitmedi aşka susamışlığım (Sayfa: 154) AŞK ŞİİRLERİ * büyükse unutmaksa yaşamak karşıtlara yenilip beslemekse sarsılmalarını aklın öyleyse bırak kalsınlar anıların benimle senin böyle yavaş yavaş çözüldüğünü görmek birşeylere bir yerlere kaydığını görmek seni böyle zihnin çaresiz hüznüyle kurmak yoksa değil anılar bile biçimle yendim seni aldattım kendimi şimdi yalnızım düştüm bir taş gibi gölgesine aptallıkların şimdi soyut şimdi hayıf şimdi yok bir geçmiş kaldı bulanık izdüşümü yaşantıların oysa iyiydik aramazdık sözlerimize oran nerde şimdi o bile vaktin anılarından kalan * seni görüntülerden kurtarıp yeni kavramlara dökmek seni bütün karanlığınla anlamak demektir * ne ki yetmiyor güzelliğin o ellerinde delicene emdiğim bir şey var ki bizden büyük belki çok kötü ondan büyük olmuyor kaçmak bu noktada * herşey kesin yeltenmek olumsuz denklem herşeye rağmen mutluyuz işte sıcak bir sabah gibi akıyor soluğumuz işte göz bunca hızlı olmadı hiç işte eller ---oluşun uğultusunu yaşıyor nasıl gelirse yıkılır gece aşılır mevsim olur mavi toprakta toprak bizim özgürlük bizim değil istesek doğabiliriz doğmak elimizde değil neyiz ki sevgilim bir sevmeyi biliriz biz bir hayal etmeyi bir de hayallerde gerçeği görmeyi * bir çoğul başlıyor ansızın herşeyi herşeye rağmen yaşatmak hızı çoğun bölmekse de teki bir çok şeye yaşıyor hayal yaşıyor istek biricik bulanığın sonsuz bölümlerinde * zamanla koşan imgelerine tutsak yaşıyorum doğanın doldursa da dağınıklığı olgun vaktin geniş ışınlarım yaşanmışın dirilir yine karanlıklara karanlıklara karanlıklarda işleyen o sabırlı pas umut olur güven olur savaş yeniler hayatı cömert büyüklüğünde ellerin işte anlam işte gündelik ve sonsuz hep üreyen ışığında oluşun * yaralanma öyle her keman bir yalnızlık çizgisidir ---sinirlerimizi uzaya akıtan bulur kuşlarını gönlün bulur çocuk ellerini yaşımızın ya bir ses olur ya bir şiir belki bir kadın belki bir gül uğruna bırakırız ezilerek ezerek yüreğimizi uykusuz imgelerinde bayat bir perdenin (Sayfa: 155-157) TUT ELİMDEN * çıldırdım bir parça ışığın beyaz kâğıdında depremin canını duyamadım hep çizgi gösteriyor perde - hüzne vakit yok sen gelme bahar mavilerini denize götürüyorum ben kanıma dur diyemem kapıları yokluyor zaman bu sarı kesin değil uğurlamadık daha yağmuru belki gece belki bu gece bilinmeyen bir kentte bir sabah istiyorum * kartaldı suların koynunda sancıyla öpüşen nerdeyim böyle ben burçlar söylesin bana tut elimden güz çileğim şimdi daha iyiyim (Sayfa: 158) DÜŞSEK DE * nasıl başlanır bir sabaha nereye sığar bunca yeşil buruk bir cam kesiyor sanki durmadan ama bir türlü güveniyoruz çocuklara kucak kucağa çizgiler bırakıp gitti gücümüz anladık güvenmek bir türlü ötesi bizden değil kabardı yüreğimiz başkaldıra kaldıra masallara ama her sabah böyle yine yüzümüz kırık-hınçlı solumalarda doğaldır bir an- kurt gibi bir kuşku sonra yeniden kurulmak yeşile yürümelere sığmasa da alan alan güneş bu çığlığa gizli bir s*lâh gibi taşısak da şarkımızı bereketli gönlümüzde bilinmedik bir su nasıl patl*r hem korkunç hem güzel öyle durduk karşısında dünyanın adamlarının tükendi erimeleri sigaraların bitti yıkılmaları içkilerin kalmadı madonnalığı sevgilerin düşsek de yine arada bir (Sayfa: 159) |