Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum.
*
Jack London, Martin Eden
Yıllardır kimse bakmadı bahçeye. Ama işte bu yıl -mayısta mı haziranda mı.?- yeniden çiçeklendi kendiliğinden, parmaklıklara kadar dirildi -binlerce gül, binlerce karanfil, binlerce sardunya, binlerce kokulu burçak- mor, turuncu, yeşil, kırmızı, sarı, renk renk kanatlar; -öyle ki eski süzgeçli kovasıyla yeniden sulamaya çıktı kadın -yine güzel, dingin, belirsiz iyilikli bir güven içinde. Ve bahçe örttü kadını omuzlarına kadar, kucakladı onu, tam kazandı onu, havaya kaldırdı. O zaman gördük, güpegündüz, bahçe ile süzgeç kovalı kadının ağdığını gökyüzüne ve böyle yukarlara bakarken biz, süzgeçten birkaç damla su damladı usulca yanaklarımıza, çenemize, dudaklarımıza. * 3.VI.69
Dadal Günçe: “O güzel şiirleri yazan, bazen öfkeli bazen muzip o adamın oğlu olmaktan mutluyum” * Söyleşi: Şirvan Erciyes * 1983 yılında maalesef bir uçak kazasında kaybettiğimiz Ergin Günçe, Türkiye edebiyatı ve şiirinin en önemli isimlerinden biri. Dizelerindeki insan ve çocuk sevgisi, ince ironisi onu her daim yeni kılan detayların başında geliyor. Günçe’nin ‘Türkiye Kadar Bir Çiçek’ isimli kitabına ve dizelerine son yıllarda bir ilgi söz konusu. Ergin Günçe’ nin oğlu Dadal Günçe, onu şiirlerini, hayata bakışını gelecek kuşaklara aktaran bir köprü görüyor. Ergin Günçe’yi merak eden, onun şiirleri üzerine çalışmak isteyen genç edebiyatçılara yardımcı oluyor. Dadal Günçe’yle babası Ergin Günçe’yi konuştuk. *** Adınızın Dadal olması ilgimi çekmiştir en çok, bildiğiniz gibi Dadaloğlu Avşar halk ozanı. Osmanlı Devleti Toros Dağları’nda yaşayan Avşarları iskân etmek için Fırkayı İslahiye adlı bir ordu kuruyor ve buna karşı çıkan Avşarlarla Osmanlı Devleti arasında bir savaş yaşanıyor. Pek çok Avşar genci ölür ve Avşarlar zorla iskân edilir. Dadaloğlu, “Hakkımızda devlet etmiş fermanı, ferman padişahınsa dağlar bizimdir.” diyerek günümüzde de haksızlığa başkaldırının simgesi oluyor. Avşar boyundan gelenler arasında bile Dadal adına hiç rastlamadım, babanızın size bu adı vermesi çok güzel ve anlamlı. Bu konudaki tanıklıklarınızı merak ediyorum. * İsmimden dolayı çok sorun yaşadığım oldu, yanlış yazarlar, telefonda veznede filan söylerim, anlamazlar. Soyadım zaten netameli. Bazen Dadal Günçe değil de mesela bir Mehmet Yılmaz veya Ahmet Doğan filan olmayı isterdim. Bir de; ilkokulda, o çağlarda çok alay ettiler adımla. Şimdi, 40 yaşımdan sonra alıştım, sanırım artık değiştirmek de istemiyorum. Babam edebiyata meraklı idi ama basit bir ilgi değildi bu, onda bir derine gitme, dibine kadar gitme huyu vardı, mesela işte Cemal Süreya anlattı bunu, gidiyor daha lise öğrencisiyken Cemal Süreya ve Sezai Karakoç ile tanışıyor. Divan ve halk şiirine meraklı, özellikle de çoğu yönüyle yoksul kalmış Anadolu’nun derin edebiyatı onu çok çekiyor. Yunus, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan…üstelik üçü isyankardır bunların, biliyorsunuz. Dadaloğlu okurken, bir deyişinde Yine Tuttu Gavur Dağı Boranı’nın da şöyle diyor: “Ağlayı ağlayı Dadal’ım söyler Vefasız dünyayı şu insan(garip kul) n’eyler Bir yiğidi bir kötüye kul eyler Şimdiden (Şimden) sonra yaşaması güç oldu” Burada Dadaloğlu’nun Dadal dediğini görünce kendisine, merak ediyor “Dadal ne demek” diye. Yiğit anlamına geldiğini öğreniyor ve ismim oradan geliyor. Bunları bana masal anlatır gibi anlatmıştı ben çocukken. Başkalarına da anlatırdı sordukları zaman. *** Ergin Günçe şiirleri hakkında yazılanlar, ardından söylenenleri okuduğumda birkaç konu özellikle dikkatimi çekti, onu İkinci Yeni ile Toplumcu Gerçekçi Şiir’e dahil etmeye çalışıyorlar, ancak her ikisine de dahil edemiyorlar. * Şiire başladığı dönem İkinci Yeni’nin de şaha kalktığı bir dönem, yakın çevresine de bakılırsa çıkış noktası kısmen İkinci Yeni olacaktır, ama varış noktası için ben de bir yorum yapamıyorum. Muhakkak bir yere yerleştirme takıntısı var tabii, biraz bize ait bir durum. Toplumcu Gerçekçi demek ne kadar doğru olur bilmiyorum, dönemin farklı isimlerine bakılınca onların uzağında, dolaylı ve bir yarısı görünmeyen bir şiir yazdığını düşünüyorum. *** Ayrıca babanızın ölümü ardından onun görmezden gelindiğine dair iddialar var, bunun bir nedeni Şehirli Şairler Antolojisi olabilir mi? Ya da şöyle sorayım, böyle bir şey hissettiniz mi, hissettiyseniz bu tavrın nedeni sizce nedir? * Daha önce de söyledim bunu, babam hayatta olsa ve kitabını baskıya verecek olsak birlikte ( bu gibi işlere beni de katmayı çok severdi çünkü) ben “o şiiri çıkaralım” derdim ama eminim ki o da “kalsın, kalacak!” derdi. Tek başına o şiir değil elbette, sivri dilli olmasının etkisi sanırım bu. Sadece hissetmek de değil, kulağıma gelen şeyler var, tanıklar var. Bir dönem görmezden gelindi ciddi bir şekilde, ve kısmen bilinçli yapıldı bu. *** Ergin Günçe’nin şiirlerini okuduğumda şaşkınlığa düşüyorum, onun zekası, kültürü, yeteneği dışında yıllar öncesinden bugünü görmüş gibi geliyor insana. * Babamı övmek ne bana ne ona bir şey kazandırır ama işte, çok bilgili ve çok kültürlüydü, onu yakından tanıyanlara sorun bunu, iddia ediyorum ki aksini söyleyecek bir kişi bile bulamazsınız. Çok geniş bir kültür yelpazesi vardı, üç dilde okuyabilmenin avantajını da kullanıyordu sonuna kadar. Sanıyorum okudukları, gördükleri, yaşadıkları ona geleceğe dair bazı önsezilerde bulunma gücü de verdi. *** Gezi süreci ile Ergin Günçe şiirleri yeniden keşfedildi sanki, onun ironisi günümüz gençlerinin zekasına denk geliyor sanırım? * Gencölmek’i yazmaya başladığından beri gençlerle ve gençlikle ilgili bir meselesi vardı. ODTÜ’ye hoca olarak döndüğünde kırklı yaşlarının başındaydı ve gençlere, öğrencilerine yeniden kavuşmuş olmanın sevincini yaşıyordu. Onların sürekli değişen jargonları, kural tanımazlıkları ve hatta kendisine aslında ters gelen umarsızlıkları çok hoşuna gidiyordu. O yıllarda havaya fırlattığı bir şeyin şimdilerde yere düşmesi gibi bir durum oldu sanırım, eğer dediğiniz gibiyse, gençler tarafından seviliyorsa yani şimdilerde. *** 1964 – 1983 arası hiç şiir kitabı yayınlamıyor ayrıca dergilere de pek yollamıyor, bunun nedeni olarak Akif Kurtuluş 70’li yılların edebiyat ortamına sıcak bakmadığını ileri sürüyor, sizce de öyle mi? * Öyle, evet. Sürekli dergi ve matbaa kapısı aşındıracak biri değildi çünkü. Şiirini gönderir ve basılmadıysa bir daha ilgilenmezdi. Basılan şiirleri oldu 70’lerde dergilerde ama sayıları onu geçmez sanırım. 80’lerde, ölümünden sonra da devam etti bu, 90’larda ben girdim devreye ve bizzat yaşadım bunu, gönderdiğim dergiler “yok” muamelesi yapıyordu. İtiraf etmekte sakınca görmüyorum, oğlu ( akrabası) olduğum anlaşılmasın diye takma isimlerle gönderiyordum hep. *** Ergin Günçe şiirini siz nasıl tanımlarsınız? * Bu en sevmediğim sorudur aslında, bana çok özel geliyor, babamdan mektup almışım gibi. Ve okurken sıklıkla şunu fark ediyorum, bir gerilim bir basınç yaratıp sonra onu bir dizede patlatıyor, bazen de en son söylenecek sözü en başa alıyor. Hem şiiri hem matematiği bildiğini biliyorum, bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. *** Çerkeslik bazı şiirlerinde yer alıyor, Çerkesce bilir miydi, geleneklerle ilgili öne çıkardığı yaşantılar anımsıyor musunuz? * Eniştem, teyzemin eşi Çetin Öner, Çerkesler hakkında kitaplar yazacak kadar Çerkesti, ondan da biliyorum ki babamın hayatı Çerkes yaşantısından epey uzaktaydı. Hayır, Çerkesçe bilmezdi, zaten ailesi karmakarışık etnik kökenlere sahipti, Çerkes, Arap, Lâz, Bulgar Göçmeni…Çerkesçe bilmezdi ama dedesinden öğrendiği kadarıyla Arapça bilirdi. *** Çocukluk, Ergin Günçe şiirinin temel izleklerinden biri, kendi çocukluğu, sizin çocukluğunuz ve tüm çocuklar onun şiirlerinde yer buluyor. Olumsuz koşullarda yaşayan tüm çocuklar ve ‘gencölenler’ için, tükenmez bir acı çektiğini görüyoruz şiirlerinde. Bu onun insan seven yanı olduğu kadar haksızlıklara boyun eğmeyen tavrıyla ilgili. Sınıf bilinciyle. Dizelerle de savaşan bir şair adeta. Kendi çocukluğu ile ilgili anılarını paylaşır mıydı? * Çocukluğu ülkenin ve dönemin zor koşulları nedeniyle yıpratıcı geçmişti ama o dönemi daha da zor kılan, tahammül edilemez kılan şey babasının aşırıya kaçan davranışlarıydı. Ölene dek bu acılarla yaşadığı gibi, babası ölümünden sonra da geride kalanları üzecek şeyler yapmaya devam etti maalesef. Özel konular olduğu için çok fazla ayrıntı vermek yanlısı değilim. Babasıyla yaşadığı gerilimin izleri şiirlerinde de görülebilir, çok sonra öğrendim ki öğrencilik yıllarında bazı arkadaşlarına “babam öldü” dermiş. *** Ergin Günçe’nin kütüphanesi duruyor mu? Duruyorsa, kütüphanesinde en çok ilginizi çeken kitaplar hangileridir? * Şöyle söyleyeyim; kütüphanesi şimdi çıksa gelse şaşıracağı kadar duruyor. Bazı kitaplarını eğitim gördüğüm bir kuruma bağışladım, ODTÜ nedense istemedi (eski olduklarını gerekçe gösterip) talip olanlar oldu ama onca zahmetle aldığı kitaplar onun bunun elinde kalsın istemedim. Fransızca kitapların bazılarını Fransızca bilen bir şair arkadaşıma hediye ettim, diğerleri bende duruyor. En çok felsefe, ekonomi ve şiir kitapları ilgimi çekiyor, şu anda bu satırları yazarken baktım, çalışma masamda babama ait 3 kitap var. * Hangileri? *** Babanız hakkında yayımlanan kitapları nasıl buluyorsunuz? * Şiir kitapları dışında iki kitap var, biri daha kişisel, diğeri daha anonim. Bir kitapta da onu anlatan bir bölüm var. Benim bildiklerim bunlar. İsminin duyulması açısından önemli ve olumlu buluyorum, “şurası eksik olmuş, burası fazla” gibi yorumlar geliyor bazen, bunu diyenlere samimiyet derecesine göre içimden ya da açıktan “buyurun siz daha iyisini yazın” diyorum. Bir kısıtlama, bir engelleme yok neticede. Genç bir öğrenci arkadaş yüksek lisans tezi yaptı mesela geçenlerde babamla ilgili, bana da sorular sordu, yardımcı olmaya çalıştım elimden geldiğince, kabul de edildi tezi. Geliştirip bastırmayı düşünüyor. Başka çalışmalar olduğu bilgisi de geliyor bana, şiirinin tartışılması açısından da böyle çalışmaların artması güzel olacaktır. *** Çok kısa bir ömür sürse de çok yoğun yaşadığını, çok geniş bir arkadaş çevresi olduğunu, farklı, özel, yetenekli, kültürlü bir insan olduğunu görüyoruz. Ergin Günçe’nin oğlu olmak güzel olduğu kadar zor da olmalı? * Garip gelecek belki ama bir zorluğu yok, olmadı, yani ben öyle hissetmedim. Yaşarken olan zorluk sürekli gerilimli bir hayat sürmesi idi, işsizlik, hapis, zorunlu gidişler. Ama işte hayatın akışı içinde bu gibi şeylere katlanılıyor. Asıl zorluk onu kaybedince başladı, özlemenin ve kavuşamamanın zorluğu. Çocukları ve hayvanları seven, o güzel şiirleri yazan, bazen öfkeli bazen muzip o adamın oğlu olmaktan mutluyum.
Mahkemeden döndüler. İddianâmeyi okumuştu savcı, Yüz-altmış-sekiz'den mahkûmiyetlerini istiyordu.. T.C.K'yı buldular: Her kim 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ıncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silâhlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede âmirliği ve kumandayı ve hususî bir vazifeyi haiz olursa, on seneden aşağı olmamak üzere, ağır hapis cezasına mahkûm olur. Cemiyet ve çetenin sair efradı beş seneden on seneye kadar ağır hapisle cezalandırılır diyordu 168 inci madde.. * ÖLDÜLER, DİRİLDİLER ÖLDÜLER.. * Derken en küçükleri, Sahir, --Onsekizinde ya var, ya yoktu-- İşe bak, dedi, İlkokulda da benim numaram yüz altmış sekizdi.! * Hepbir ağızdan GÜLDÜLER..
Ergin Günçe (Giresun, 12 Şubat 1938 - Ankara, 16 Ocak 1983). İstanbul Erkek Lisesi (1955) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (1960) bitirdi. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi'nde ekonomi asistanlığına başladı. Daha sonra İngiltere'ye giderek London School of Economics'te makro-mikro ve ileri iktisat teorisi alanında lisansüstü (1964), Paris'te doktora çalışması yaptı (1966-68). Dönüşünde tekrar ODTÜ'deki görevine başladı. Paris'ten Ankara'ya gelirken Esenboğa'da düşen uçakta 47 yolcuyla birlikte yaşamını yitirdi.
1960'tan başlayarak şiir ve eleştirilerini Yelken, Değişim, Papirüs, Dost gibi dergilerde yayımladı. Ayrıca Sosyal Adalet ve Ant dergilerinde siyasal makaleleri yayımlandı.
*
Yapıtları: Şiir: Gençölmek, Ank.: Dost, 1964; Türkiye Kadar Bir Çiçek, (bütün şiirleri) İst.: Can, 1988.
*
DİPNOT: 25 Ekim 2018'de Benim Aklım Bir Delidir kitabı yayımlanmıştır.
*
Gencölmek
GERİ DÖNEN UZUN YAZ
*
Azala azala yıkanan bir güvercin aklığı
Şimdi sıra bekliyor o uzun yazda
*
Akrebin soktuğu yerler şiştikçe
Uykularında kendini yitirmiş bir anne
*
Ben yeni bir çocuk oldum elmalar asılı her yerimde
Uzun yaz dallarda kendine bir şeyler ekler
Bizim Engin, denizleri sayıp dinlenir gözlerinde
Ben yeni bir çocuk oldum, tüneyen kuşlar yüreğimde
*
Okşaya okşaya başımı o uzun yaz bucağı göğü
Bir nice zaman sonra yeniden üstümüzde
*
Artık dönülecek yollar bir yangınla örtülüyor
Uzun yaz yalnız şimdi akasyalarında yalnız
Çocuklar girer kollarına. (Sayfa: 11)
ANI
Sabahın horoz sesi ve nalın
Değmemiş göğsüne açılıyor pencerem
Odama ilk giren ışığa
Kanım kaynıyor.
*
Birazdan öksürük sesleri
Geçmeli serin sokaktan
Çocuklar sabahın türküsüyle
Dışarı uğramalı.
*
Düşüncemde kafdağı
Dudaklarımda bir düş bir kuruntu
Acıları başlıyor arkadaşların
Sanki daha dün ölmüş. (Sayfa: 15)
ÖZLEM
*
Sokak lâmbalarını tanık gösterebilirim
Yalan söylemem zaten keyfim de yok
Unuttuğum şeylerin adları
Saymakla tükenmez.
*
Işıkları örtme gelinim
Ay buluta sığmaz olur
Bulutlar yağmura sığmaz olur
Birgün çıkar gelirim.
*
Çamların ve çobanların
Kurtları dağdan bıraktığı gün
Ben de bu dünyadan çıkmış olurum.
*
Bir yangın başladı bayram gecesi
Çocuklar çılgın eğleniyordu
Akşamlara kadar düşündüm
Aklım adıma gelmiyordu.
*
Güneş uzun günlerden öylesine yoruldu ki
Öylesine yoruldu ki hayata karşı sevgi
Çılgınlığı unuttu bütün çocuklar
Kapılar ardına dek kapanıverdi.
*
Sokak lâmbalarını tanık gösterebilirim
Yalan söylemem zaten keyfim de yok
Özlediğim şeylerin adları
Saymakla tükenmez. (Sayfa: 16-17)
SARIŞIN AĞIT
*
Yürekleri iyi teyellenmiş terzi kızlar
Bazan oynayarak o uzun gözleriyle
Yanlış bir İzmite başlar türkülerinde.
*
O kadar çocuktu ki ölürken çemberi peşinde
Alıp götürürlerken dizlerini taze kanamış
Oturup yıldızları dizen yerlerine
Saat dörtleri bulur gidip yatmaları.
*
Yürekleri Egeye kadar o kızlar
Kırmızı fistanlarla rıhtımı boyarlardı
Bütün güzelliklerini takıp yanlarına
Ağızlarını bademler, kavunlarlardı.
*
O, sarı saçlarını nerden edindi
...-İsveçli gemicileri unutmadık-
O, kül gözlerini nerden buldu
...-Kedileri aklımızda-
Hiç doğru değil bu yaptığı ölmek
...-O cambazı unutmadık-
*
Yürekleri iyi teyellenmiş kaptan kızları
Yürekleri çok kere gemi fenerlerinde
Yanlış bir oğlanı sayıklarlardı.
*
O kadar çocuktu ki ölürken
Okuldaki bir şarkıya başladı. (Sayfa: 18)
ŞAPKAMDA YAĞMUR
Şapkamda yağmur içli bir şarkı söylüyor
Nasıl da söylüyor dudaklarıyla
O zenci gökyüzünün yıldızları ötmüyor
İşimiz artık ıslanmış horozlarla
Küçük adımlarla inmiş şehrin batı kapısından
Şaşırtmış annemizi kocaman gözleriyle
Uykusundan etmiş keçileri oğlakları
Yollarda uygunsuz açık saçık yatan
Ben bir gün bu kasabadan giderim
Yağmur da benimle gelir mi bilmiyorum
Şapkamda yağmur içli bir şarkı söylüyor
Oturmuş şapkamda şarkıyı dinliyorum (Sayfa: 34)
Türkiye Kadar Bir Çiçek
TÜRKİYE KADAR BİR ÇİÇEK
*
Soğuk suda çarpa çarpa yıkadım
Yüzümün niyeti bir aşk şiiri
*
Ayçiçeği
Gümüş çiçeği, Kavun Karpuz Mevsimi
Çiğdem: yağmur sonu çiçeği
İlk cemreden sonra bulduğumuz çiçekler
*
Gül güldür, Gül de güldür
Ben bu kadar anlarım bu işten
*
Ekinler sarardı biçtik güz geldi
Eskiden sevdiğim kızlar çiçeği
Öpemedik birbirimizi işte bunun çiçeği
Tay gibi dururdu tay gibi bir kız çiçeği
*
Benim poliste kaydım varmış, hohho
Poliste kaydı olmanın çiçeği
*
Bir davet olan çiçek
Süslerler eteklerini kikirdeyerek
Kaymakam evlerinde yastık çiçeği
Diz çiçeği. Türkçenin en ayıp kelimeleri
Dul, Baldız, Bizim Güveyi
Bacanak çiçeği, ayıp çiçekler
*
Yüzünün ve taranmanın çiçekleri
Entarin düzelirken açan çiçek
Bir davettir çiçek ve çok kere gidilemez
İnsanın dairede işi vardır çünkü
*
Amerikan polisinde bile fotoğrafım var, hah
Hangi hırsızın polisi, hani ev sahibi
*
İyisin sevgilim, aceleci ve sabırlı
Belki de barışa bir savaşla varılır
Çünkü işleten sevgiyi
Öfkenin kurucu meclisidir
Tarihi hızlandırmanın çiçeği
*
Senin saçlarında bir Macar kırmızı var
El yazması Kur'anlar
ve Benim yanaklardaki Çerkeslik
Daha bir sürü çiçekler
*
Senin de bir kaydın bulunmalı loy
İyisin, demek ki iyisin, sabırlı ve aceleci
*
Kadınlar Mevlûdu, şerbet çiçeği
Geldibirakkuşkanadıylarevân ve benim uykum
Ki güzel çiçektir her zaman
Hâfız kadınların fingirdekleri
Tüccar, telsizciler, terlikçiler
Aklımda bir kasabanın çiçeğini tamamlar
Hamamı hergün turşu kokar
*
Demek, düğünlerde böyle oynarlar
Gözleri duvarlara, tavana bakar
Köylerin solgun aşk çiçeği
Düğün ne kadar uzundur, Sağdıç çiçekleri
Güveyi pencereden bir silah atar
Kızevi utanarak tarar sakalını
Göğe bir duman çiçeği salınır
*
Kaydımız olsa da olmasa da sevgilim, ohho
Kaç kere yıkadık birbirimizi
*
Ayçiçeği
İş becermişlerin yüzündeki çiçek
Kurtuluş Savaşının kaşındaki çiçek
Asyada kabaran ekmek çiçeği
Beş bin yaşında bir komutan
*
Sen bu kadar yüreklisin
İnce çekingenlik çiçeği
Ha dediklerinde dağda olursun
Ha diyeceklerin ağzındaki çiçek
Umudun çiçeği
Türkiye kadar bir çiçek
*
Yüzünün niyeti bir aşk çiçeği
Bir kalkışma yüreğindeki çiçek (Sayfa: 57-59)
MAYIS GÜNLERİ İÇİN AĞIT * II * Ortalık karışıktır Tabanca çekmek zorunda bırakıldık Bir tarih de biz düşelim İşe başlamanın tam da sırası Aşk gitti, başka Kaleler kaldı geriye * Ortalık karışıktır Ezanda Çocukları asabilirler Aysız ve Kanla ısıtılmış Gece Bir Mayıs gecesi belki de * Ortalık karışıktır Şiir de barut kokuludur artık Kelimeler ölüp gidiyor Usta Gül boğuldu, Zulüm atını aylandırdı * Ortalık karışıktır Yusuf'un ütüsüz bir gömleği bizde Hüseyin yüzümde bir rüzgâr Hüzün kaldı Deniz bir koyu ateşle tutuşup yandı işte * Ortalık karışıktır Halûk koşarak geldi bir gazeteyle Susmaya başladım birden Düştüm ve soludum devedikenler içine * Ortalık karışıktır Yazların ve Güzlerin acemi sözleriyim Her şeyi yarım kalmış bir İkindi Kuşunun Tek başına yuvasına dönüşüyüm artık * Ortalık karışıktır Suratım yağmurla hırpalansa da Gidip Nar çiçekleri serpmeliyim Uzun ve Genç uykuları üstüne * Ortalık karışıktır Şiir bile Tabanca çektirirken Bir Tetik, birdenbire bir Tetik Kol düştü, başka Kaleler kaldı geriye Özetle: üretim ve tarih ötesi bir suratın mülk sahibi Kaçar, nefesi tüketir ve saklanır (Sayfa: 62-63)
*
DİPNOT: Ergin Günçe'nin yazıları arasında, bu şiirin iki değişik biçimi bulunmuştur. Hangisinin son biçimi olduğu anlaşılamadığından, ikisini de yayımlıyoruz. (Editör) (Sayfa: 60)
*
ŞEHİRLİ ŞAİRLER ANTOLOJİSİ * Bir adam oturmuş kendi kalbini tarıyor Fildişi şiiriyle Yahya Kemal ustamızın Bir başkası Ekmek için ölüyor Nâzım Hikmet adamın saçlarını tarıyor * Orhan Veli öncümüz rakıya düşkün Büyük şair çünkü fransızca biliyor Oktay Rifat amcanın bir havanı var İçinde macun öğütüp sözcüklerinden Birdenbire, inanın, gençleşiyor * Melih Cevdet denince artık akla Eski Yunan geliyor Türkiye'yi oradan başlatan kültürlü şair Kadife sesleriyle Kartal ve Bülbül Necip Fâzıl küçük bir tımarhane İçine atları ve paraları dolduruyor * Ahmet Hâşim şi'rin merdivenlerinden Gecelik entarisiyle durmadan inmiştir Cahit Sıtkı alnımızın yazısı İnce sazdan inildedi * Ahmet Muhip anıların şairi Anılar bitince fener sönüyor Necati Cumalı, Cahit Külebi Çok acı çekmişler bu dünyada, belli oluyor * Fazıl Hüsnü, kurak bir Anadolu Şairi Gene de ortasından Kızılırmak akıyor Seyrek de olsa koca söğütleri var Cılız bir gürültü Attila İlhan oysa Şiirimize aksırık ve nezleyi getiriyor * İlhan Berk, Neruda'nın fahri konsolosluğu Lafı durmadan uzatır kendine doğru İşlek zekamız Metin Eloğlu Son yıllarda hem topal hem kekeme * Edip Cansever (bu Amerikalı şair) Bilardo sever Fakat oyunu bir türlü öğrenemedi Hep ikinci geldi Turgut Uyar Başkası katılmasa bile yarışa İncilden ve Tevrattan besteler güfteledi * Cemal Süreya hesaplı şair Boyuna boynunu ve aşkını ölçüyor İçi havayla dolu Ülkü Tamer'in insanda bir çerez etkisi bırakıyor * Ece Ayhan bakışsız bir yılandan mezeler yaptı Arada düşkünleri çıktı bu tür besinlerin de Tek kişilik gönlünde berrak sular çalkalanır Necatigil solgun ve sallantılıdır Kendi mevlûdunu yazarken durmaksızın * Sezai Karakoç da çağdaşımız ve çerçisinde Önemli boncuklar, kilimler, duygular satar Ümit Yaşar diye bir köfteci var Şiirin Hürriyet Gazetesidir * Yeni yetme genç kardeşler de şair oldular Bakalım hangi modaları getirecekler Avrupa Gençliği başkaldırıyor Bizimkiler kaldıracak bir şey arıyor (Sayfa: 67-70)
YARGI YÖNTEMİ DERSLERİ
*
Arkadaşlar, Yargı çok'a ayrılır, ilk dersimiz bu Tanrının katında, çatı katında İnsan da yargılanır, köpek de kuş da Balık bile yargılanır, aklına ve şeytana uydukça * Din bilginleri de söyler bunu, İkinci Ders ''Tanrı bir müziktir eninde sonunda'' (Burada sesimizi alçaltmalıyız) Ey Melek, ey düttürü Leylâ, ey Köçek * (Burada sesimizi yükseltmeliyiz Ve Oğlumuzu çağırmalıyız yardıma) ''Şeytan ateşe boyar suratını baba Yargılar ama herşeyi yargılar'' * Arkadaşlar, azılı bir eytişimdir çocuk Herşeyi bilir, karar verir ve açıklar On yaşında haylaz ve çapraşıktır Yozlaşır, Tarih Dersleri ve Yaz geldikçe * Nerde kalmıştık, nerde kalmıştık Açık havada kurarlar bir terazi, Ders Üç Stadyumlar, alanlar dolusu işçiler ve çocuklar Sağduyu solduyu sorgu savunma karar Hızla işleyen tüfekler mekanizmalar * Açık ve aydınlıktır dersimiz Herkesi bir yargıç olarak düşüneceğiz Herkesi bir sanık olarak süsleyeceğiz Herkes zaten bir Savcıdır doğuştan * Dördüncü Ders, kahramanlar geçidi Birisi ''kamu adına'' ilk tekmeyi atar Sanık, işlesin işlemesin, dişlesin dişlemesin Öteki, gözünde gözlük, kirada oturan bir Bay Dinler ve dinler, yazdırır ve yazdırır ve kalemini kırar * Noktada virgülde durarark ve yaparak satırbaşları Ünlemlerde haykıran, sorularda kaykılan Bay Avukat, Sen de artık ''anlamlı bir savunma yap'' Duruşma Çarşambaya ertelenir o zaman * Suskun bir orkestra olan Jüri ''Halk Adına'' yardımlar sunmaktadır Dışarda fotoğrafçı bir kalabalık Bir vapur düdüğü dolaşır sanığın kafasına Aklına karpuzlar, helvalar takılır * Dersler burada biter, Yaz Sınavları yaklaşır Arkadaşlar, gerekçeli yaşamalıyız Zira Satranç falan değil oynadığımız Zira Şiir böyle gelişmektedir * Tanrı bir Müziktir. Terslik burda bana kalırsa İşbölümüne inanır güvenir bana ve Öteki Yargı Yöntemi Hocalarına * Sınavda hepinize başarılar dilerim Soruları okumadan cevaplamayın Can'la oynuyorsunuz şunun şurasında
*
(Sayfa: 71-73)
SEN NERDESİN, YARGIÇLAR NERDE
*
Oğul, ud çalıyorsun dudaklarınla belli, Sen bu kanunlardan dışarlardasın. Ay doğsun ölümün ve olgunluğun üstüne.! Gözünden tutuklusun ve demir pencerede rüzgâr Bahçede üşüyerek çocuklar geziniyor. Ateş yakılmıştır bir kere Kasketini giyeceksin Yağmur ''Belli olmasa.!'' bile Yağmur ''Belli olmasa.!'' bile * Yargıç, bozuk bir mahkeme Türkçesiyle Durmadan bir nesir yazdırıyor * ''Kişi, kendi ölüm törenine bizzat katılmalıdır.!'' Diye bir mısra mırıldanıyorsun gene.! * Oğul, arka balkondasın belli ki ve tüfeğin var Sen bu saçmalardan dışarlardasın.! İncir ağaçlarını müjdeliyor serçeler Bir arkadaş seni bekliyor Görüş Kulübesinde Sırtına bir kazak al, cemreler düşüyor Ateşi birlik yaktık, halkımız ısınsın diye Yüzünde bir gülüş bulunmalı Canın istemese bile * Herif, zaman kazanmak için tarihten Bak, durmadan satırbaşı yaptırıyor.! * ''Kişi, kendi ölüm törenine zambaklar taşır.!'' Diye bir ağıta başlıyorsun gene.! * Oğul, Kapalı Koğuşta bile kavgada sayılırız, Sen, bir kelepçeden daha dışarıdasın.! Galiba, yaz yakında bitiyor Orta Anadolu'da, Pencerede mısırlar, biberler ve sanki ud sesi Bir dalgınlık olarak birikiyor içine Ateşi tutuşturdu bizim çocuklar Daha büyük bir ateş yakışır senin de ellerine.! Çünkü daha on yedi yaşındasın Tutukevine müjdeler getiriyorsun. * Yargıç, bıkmış görünüyor böyle bir işten Emekli olduğu gün hemen kırlara çıkacak.! * ''Kişi, kendi ölüm törenine bir kemanla katılır.!'' Diye bir şaka tutturuyorsun gene.! * Oğul, bu günler kan lekeleri Ölen arkadaşları kimse unutturamaz Kimse, hiç bir şeyi unutturamaz Ve avutmaz çinileyen güzel gün bizi.! Bir ağaç gibi burdayız ve işte konuşuyoruz En sıkıyönetim altında ve enyüksek gürültüyle Bahçade güneştesin, susamış olmalısın. * Bir ateş ki en kanlı iklimleri dolaşır, İşçiler, köylüler, öğrenciler ekler peşine.! Oynadı alnınla Sonbahar Aklında bir gülüşme kurudu. * Yargıç, evine gitmeye hazırlanıyor Sen daha özgürsün her bakıma.! * ''Kişi, kendi ölüm törenine gülerek katılmalı.!'' Diye bir şeytanlık düşünüyorsun gene.! * (Sayfa: 85-87)
TUTUKLU GENÇLER ARASINDAYIM
*
Yusuf'la bir gül koparıyoruz
Birinci Koğuşun havuzundan
Şakayla karışık bir hüznün Gülü
Tutuklu olmanın gülünçlüğü
Umudun yağmuru kırmızı çiçek
Devrimin rengi, uçucu ve berrak
*
Eşyayı ve insanı kavramış
Usta hırsızlar arasındayız
*
“Tecrit”te boğucu bir gece
Beygiri bağlasak ölür
Sabaha kadar güldük durduk
Sulu bir düzenin Cezaevi güldürüsü
Muammer, Metin, Ergin
Aynı yatağa sığdık
*
Kimi deli kimi sarsak
Sevimli katiller arasındayız
*
Ertesi sabah Koğuşlardayız
Kesmediler saçımızı, tifo iğnesini atlattık
Herkes bize can kadar yakın
Her aydın hapse girmelidir
Halkı tanımak, Devleti görmek için
*
Yarısı suçluysa yarısı suçsuz
Köylüler işçiler arasındayız
*
Bıyıklıyız ve Bafra içiyoruz
Muammer söndürmeden içmekte usta
Fizikçi Metin Gençosmanımız
İçerlek gözlerinin arasına saklanıyor
Gülerken ve de öfkelenirken
*
Fosurtuyla e*srar çeken
Neşeli dostlar arasındayız
*
Ali'nin uzun boyu kısalıyor voleybol oyununda
Gene de buranın şampiyonuyuz
İrfan'a sorarsan her makina yapılır
Biz istesek yaparız
Biçilir çelikten her bıçak, si*lah dökmek kolaydır
Hilesiz bir Köroğlu, Bolu taraflarından
*
Hayvanları seven, insanlara küskün
Yumuşak katırlar arasındayız
*
Ulaş Bardakçı, Erhan Yıldırım
İkisini ilk günler ayıramadım
Ulaş biraz daha canlı, Erhan biraz daha ufak
Tunca, bir büyük suyun durgunluğudur
Bir delik bulsa fışkıracak
Kurtuluş Savaşı günlerinde
Bu çocuğa köprü uçurtacaksın
*
Yarım yaka sıfır pabuç
Yüzleri eskimiş bebeler: Dördüncü Koğuş
*
Münir Aktolga, Münir Ramazan
Ataların Yörük ya da Çerkes
At sırtında yaylalardan indiler
Yüzünü yazdılar sana, çekik gözlerini çizdiler
Devrimcilik: artık onu da kendin ekleyeceksin
*
"Barış içinde birlikte yaşama"ya alıştık
Uyuz kediler, saldırgan fareler arasındayız
*
“Bîgayrihakkına yatıyorum" diyor
“Kan doldu ciğerlerime hâkim bey” diyecek ilk
--------------------------------------duruşmada
Almanya'dan mektup gelmiş yeğeninden
Suçsuz olduğunu söylüyor
Birol Ertuğrul -şaka bir yana-
Buraya en çok yakışanımız
Saçları usturalı daha ilk günden
*
İşlek helâ kokusuna karışan
Yemek kokuları arasındayız
*
İbrahim'i –ki zeki olmasa çirkin olacak-
Yargıladık aramızda: özeleştirme yapmıyor hiç
Cezası: bir tencere su getirmek koğuşun helâsından