Arka Kapak
*
Suriyeli mültecilerin yaşadıklarını her fırsatta dile getiren ve seslerine ses olmaya devam eden gazeteci, yazar Ercüment Akdeniz, Mülteci İşçiler ve Sığınamayanlar adlı iki kitabının ardından bu kez bir göç romanıyla karşımızda. En Güzel Şarkı her gün yanımızdan geçen ve görmezden gelinen kâğıt toplayıcılarıyla, metrobüste mendil satan çocuklarla, izbe atölyelerde ter döken işçilerle, savaşın yükünü bir başına omuzlayan kadınlarla buluşturacak sizleri.
Halep’te güneş bir başka doğar, bir başka ısıtırdı insanın içini.. Süt beyazı şehrin ağaçlarında çiçekler açar, damlarının üstü asma yapraklarıyla kaplanırdı. Çocuklar sokaklarında kuşların dansından rol çalar, cıvıl cıvıl oynarlardı. Refik, Halid, Kerime ve diğerleri.. Kimse bilemezdi.. Bir gün doğup büyüdükleri bu topraklarda yaşayamaz hale geleceklerini kimse bilemezdi.. Uzaklardan, çok uzaklardan belli belirsiz bomba sesleri yükseliyor ama iç savaşın ayak seslerini kimse duymuyordu. Ta ki kendilerini Türkiye sınırında buluncaya dek.. Sonrası: İç savaş insanlar, hayvanlar, ağaçlar kadar nauraları da vurdu. Su çarklarının gıcırtısı durdu, türküler sustu, söylenceler anlatılmaz oldu. Kaideler çarksız kaldı, çarklar milsiz. Su küstü, kemerlerin dili damağına yapıştı. Börtü böcekler uçtu, son kuşlar kaçtı. Sınırın öte tarafında hiç bilmedikleri topraklar, hiç tanımadıkları yüzler, atölyeler, fabrikalar, atık kâğıt dolu sokaklar.. Ya bu sokaklarda kaybolup gideceklerdi ya da mutlu bir hayat filizlenecekti kavgalarının ufuklarından..
“Başka bir şey istemem.! Çocuklarımla çadırda da yaşarım. Yeter ki savaş bitsin.!''
''Savaş işte böyle bir şeydi: Sadece insanların değil -her ne kadar bir hapishanede yaşıyor olsalar da- hayvanların da doğasını tahrip ediyordu. Dağa, taşa, toprağa, nehre düşen her bomba, büyük insan göçüyle birlikte büyük hayvan göçüne de yol açıyordu.'' (Sayfa: 114)
Dalgalanır coşar ürüzgarından
*
Âşık Veysel (Sayfa: 117)
*
''Bir annenin kabindeki kederi karnındaki bebe de yaşar oğlum, bunu sakın unutma.'' (..)
''..''Ummi çocuğun adı Deniz olsun emi.? Hem Türkiye'de insanlar bu ismi çok seviyor. Bir büyük adammış vakti zamanında şu Deniz dedikleri; ben hikâyesini Vahap Usta'dan dinledim..''
Aslında Refik'in derdi; Esme Ana'ya konuşurken Cennet'e duyurmaktı sesini. Cennet'in karnındaki kıpırtı, coşkun denizler gibi, babayı kendine çekmekteydi.'' (Sayfa: 118)
sevinçten ağlayacağız sadece
*
Mahmut Derviş (Sayfa: 127)
*
''Kardeşler.!
İşçinin Türkü de Kürdü de Suriyelisi de birdir. Her kim ki işçilerin arasını bozar bilin ki onlar patronların çıkarına hizmet eder. Savaş zenginleri mültecilerin emeğine göz dikti. Patronlar bir taşla iki kuş birden vurmak istiyor: Daha ucuz, örgütsüz ve çaresiz oldukları için mülteci işçileri çalıştırıyorlar. Ama haklarını vermiyorlar. Türkiyeli işçilere de mültecileri gösterip 'bu koşullarda çalışmazsan kapı orada' diyorlar. Bu oyun bozulmalıdır. Bu oyunu bozacak olan da İşçilerin birliğidir..'' (Sayfa: 129)
Aymakkop'tan Suriyeli bir işçi:
*
''..1 Mayıs'ta en çok farklı dillerden selamlamayı sevdim. Çünkü onların içinde kendi dilim olan Arapça da vardı. Ben meydandaki pankartları okuyamadım. Çünkü Latin alfabesi bilmiyorum. Ama işçilerin ne istediğini biliyorum. Çünkü hepimizin derdi aynı.
1 Mayıs çok güzeldi. Çünkü işçilerin bir araya gelmesi güzel.
Herkese selam ederim.'' (Sayfa: 138)
*
Birden
karardı hava
ve fırtına bulutları
bütün gök sallandı durdu.
Beyaz işçi yığınlarına benziyordu onlar
öfkeli bir grev ilan eden, bütün göğe..
*
Vladimir Mayakovski (Sayfa: 139)
*
''..Şu görmüş olduğunuz ayakkabı dışarıda bin liraya satılıyor.! Onu diken sayacıya reva gördükleri kaç para peki.? Üç lira, beş lira. Biz bunu kabul etmeyeceğiz, sonuna kadar direneceğiz.!'' (Sayfa: 146)
Suriyeli işçi Bewar:
*
''Bu Türkiyeli işçiler var ya müthiş bir şey yaptı. Böyle, işçinin birlik olması, hak araması, Suriye'de kimsenin aklına gelmez. Bir gün savaş biter de Suriye'ye dönersek; buradaki işçiler, öğrendiklerini Suriye'ye götürecek. Hiçbir şey boşa gitmeyecek..''
*
''Her şeye zam geldi, bize zam yok.! Patronlar kazanıyorlar, işçiler ölüyorlar. 200 liralık kira 1000 lira oldu. Hiç kimse sormadı bu işçinin hali ne diye. Döner ekmek olmuş 5 lira, sigara olmuş 10 lira; sayacılık 2 lira.! Nasıl yaşayacağız.?'' (Sayfa: 155)