25 Ekim 2021 Pazartesi

Sabahattin Ali - Üç Romantik Hikaye (Kleist - Chamisso - Hoffman)

 

Arka Kapak:
*
Sabahattin Ali, Üç Romantik Hikâye’de çağlarını aşarak, günümüze ulaşan üç yazardan seçtiği birer hikâyeyi bir araya getiriyor: Heinrich von Kleist’tan “San Domingo’da Nişanlanma”, Adelbert von Chamisso’dan “Peter Schlemihl’in Acayip Sergüzeşti” ve E. T. A. Hoffman’dan “Duka ile Karısı”.
*
Tercüme Bürosu’nda Batı klasiklerini Türkçeye kazandırma amacıyla başlatılan çeviri seferberliğinin önemli bir parçası olan Alman klasiklerinin editörlüğünü de üstelenen Sabahattin Ali’nin Almancadan çevirdiği Üç Romantik Hikâye, ilk kez 1943’te Ankara Maarif Vekilliği tarafından yayımlanmıştır.
*
“Romantik cereyan, dünya edebiyatına verdiği eserlerden ziyade, Almanya’nın, hatta Avrupa’nın sanat ve fikir hayatına yaptığı tesirle anılır. Yalnız birkaç kişi, çığırlarının sınırlarını aşarak bütün insanlığın malı olacak eserler meydana getirmişler ve bu güne kadar canlılıklarını muhafaza etmişlerdir ki, biz bu kitapta bunlardan birer örnek vereceğiz.”
*
Sabahattin Ali


Heinrich von Kleist:
*
''Ruhunun kararsızlığı ve ateşliliği kadar, devrinin karışıklığına kurban giden bu büyük muharrir, yukarda söylediğimiz gibi, Almanya'nın en kuvvetli piyes muharrirlerinden biri olmakla beraber, en usta hikâyecileri arasında da yer almaktadır. Diğer romantik muharrirlerde olduğu gibi, hikâyelerinin kısır vakasını şairane sözlerle dolduracağı yerde, piyes muharrirliğinden gelen bir kudretle, asıl ehemmiyeti vakaya vermekte, karakterleri vakaya dayanarak yürütmeye muvaffak olmaktadır. Bu sahada, haksızlığa tahammül edemeyen bir adamın nasıl haydutluğa kadar gittiğini gösteren ''Michale Kohlhaas'' hikâyesi bir şaheserdir; ''Şili'deki Zelzele'', ''Markiz von O.'', ''Bulunmuş çocuk'' ve burada tercümesini sunduğumuz ''San Domingo'da Bir Nişanlanma'' hikâyeleri de, ilk sahifeden başlayarak insanı merakla saran ustaca yazılmış eserlerdir. Üslûbu oldukça ağır, cümleleri uzun ve biraz ağdalı ise, bunun sebebi, adeta ifrata varan bir ''fazla lakırdıdan kaçma ve lüzumlu olan hiçbir şeyi feda etmeme'' endişesidir. Hikâyede, vakanın yürüyüşünün veya şahısların karakterlerinin meydana çıkması için gerekli olmayan bir tek kelime bulmak imkânsız gibidir.
Tercüme ettiğimiz hikâye 1811'de yazılmıştır ve o zamanlar Fransız müstemlekesi olan Haiti adasındaki bir vakayı anlatmaktadır.'' (Sayfa: 12-13) #HeinrichVonKleist

San Domingo'da Bir Nişanlanma:


''..aynı vücudun iki elinin, yahut ağzın dişlerinin, biri öteki gibi yaratılmadı diye, birbirlerine kızmalarına benzemiyor mu.? Babam Kuba adasındaki San Yago'dandı; şimdi ben, gün ağarınca yüzümde beliren beyaz ışık belirtisine karşı ne yapabilirim.? Sonra, Avrupa'da gebe kalıp doğurduğum kızım, o kıtanın aydınlık günü yüzünde parlıyorsa, buna karşı ne yapabilir.?'' (Sayfa: 20)


Adelbert von Chamisso:

''Peter Schlemihl'in Acayip Sergüzeşti'' ''..Gölgesini kaybeden bir adamın macerasında kendi ruhunun dertlerini aksettirdi. Gerçi Chamisso bu eserinde böyle bir maksat güttüğünü inkâr etmemişse de, hikâyede kendi üzüntülerinin izi bulunduğu açıkça görülmektedir. Bir dostuna yazdığı mektupta hikâyenin nasıl meydana geldiğini şöyle anlatıyor: ''Bir yolculukta şapkamı, bavulumu, eldivenlerimi, kısacası yanımda neyim var neyim yoksa hepsini kaybettim. Fouquè: gölgeni kaybetmedin mi.? diye sordu. Böyle bir şey olacak olsa ne olurdu diye düşündük. Sonra bir gün La Fontaine'in bir kitabını okuyorduk, burada kibar bir adamın bir toplantıda cebinden, oradakilerin istediği bir sürü eşya çıkardığı yazılıyordu. Ben de, tatlı dille istenecek olsa bu adam herhalde cebinden atla araba bile çıkaracak, dedim. İşte böylece ''Schlemihl'' tastamam hazırdı. Kırlık bir yerde, boş vaktim varken, yazmaya başlayıverdim.''
Fakat buna rağmen, belki kendisi de farkına varmadan ve istemeden, etrafının ona karşı vatansızlığından dolayı aldığı tavırdan duyduğu teessürü, burada şairane bir şekilde dile getirmiş oldu. İnsanların boş bir şeye, bir gölgeye ne kadar ehemmiyet verdiklerini, bu yüzden insanı nasıl bedbaht ettiklerini gösterdi. Kitap derhal meşhur oldu, bütün Avrupa dillerine, daha sonra Çinceye bile tercüme edildi.'' (Sayfa: 49-50)

Peter Schlemihl'in Acayip Sergüzeşti:

''Bu dünyada para, liyakat ve kıymete ne kadar tercih edilirse edilsin, gölgeye, hatta paradan da çok kıymet veriliyordu. Ve ben evvelce serveti nasıl vicdanıma feda ettiysem, şidi de gölgemi sırf para için vermiş bulunuyordum. Artık bu dünyada ben ne yapabilir, ne olabilirdim.?'' (Sayfa: 57-58)


''Demir zincirlerle sımsıkı bağlanmış olan bir kimseye kanat fayda eder mi.? O, bu kanatlara rağmen, hem de daha müthiş bir şekilde, ümitsizliğe düşer.'' (Sayfa: 62)


''..dünyada pek talihsiz bir şekilde gölgesini kaybetmiş bir adama yalancı bir gölge resmedebilir misiniz.?'' (Sayfa: 62)
*
''Benim yapabileceğim yalancı boy gölgesi, ancak, bu adamın en küçük bir hareketinde tekrar kaybedeceği bir gölge olabilir. Hele, bizzat sizin hikâyenizden anlaşıldığı gibi, kendi anadan doğma gölgesine bu kadar az bağlı olan bir kimse için.. Gölgesi olmayan güneşe çıkmaz, bu en akıllıca ve en emin yoldur.'' (Sayfa: 63)


''..o zaman seni kaybedince nasıl ağladıysam, şimdi seni içimde de kaybettiğime öyle ağlıyorum. Bu kadar ihtiyarladım mı.? Ey hazin akıllılık.! O zamanların bir tek kalp çarpıntısı, o çılgınlığın bir ânı geri gelse.. Fakat hayır.. Senin acı akıntılı, engin, ıssız denizinde tek başıma duruyorum ve son şampanya kadehinden son perinin fışkırdığı zaman çoktan geçti.'' (Sayfa: 66)


''Aziz dostum, hafiflik ederek ayağını doğru yoldan dışarı atan bir kimse, farkında olmadan başka yollara sapar ve bu yollar onu aşağı, daima aşağı götürür. Ondan sonra gökyüzündeki yol gösteren yıldızların pırıltısına beyhude yere bakar.'' (Sayfa: 86)


''Şeytan, insanların tasavvur ettiği kadar, siyah ruhlu değildir.'' (Sayfa: 91)


''..sen, dostum, insanlar arasında yaşamak istiyorsan, her şeyden evvel gölgeye, sonra paraya hürmet etmesini öğren. Eğer yalnız kendin için ve içindeki iyi tarafın için yaşamak istiyorsan, o zaman nasihate ihtiyacın yok.'' (Sayfa: 105)
*
EXLICIT (Ortaçağda kullanılan ''Explicirus est liber'' (kitap bitti) tabirinin kısaltması.


E. T. A. Hoffmann:

*

Hoffmann'ın böyle başıboş bir hayal âlemine dalan eserleri hakkında zaman, yavaş yavaş hükmünü vermiş, bunlardan bir kısmı artık bugünün insanı tarafından okunmaz olmuştur. Fakat onun cadısız, perisiz, hayaletsiz birtakım hikâyeleri de vardır ki, yazılalı yüz seneyi geçtiği halde kıymetlerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdir. Bu eserler, kendini israf etmese, bu büyük muharririn neler yaratabileceğini göstermektedir.
''Fıçıcı Usta Martin ile Kalfaları'', ''Das Fraulein von Scudery'', ''Ceviz Kıran'la Fare Kralı'', ''Altın Çanak'', ''Küçük Zeches'', ''Şövalye Gluck'', ''ie-Fermate'', ''Rat Krespel'' ve burada tercümesini sunduğumuz ''Duka ile Karısı'' bunlar arasındadır. Gerçi bunlarda da yer yer cadı karılar, olmayacak hayaller işe karışmaktaysa da, gündelik hayatın mantığı hiçbir zaman büsbütün kaybolmamaktadır.
Hoffmann, ciltler dolduran daha birçok eserler yazdıktan sonra, ağır bir belkemiği hastalığına tutulmuş, kötürüm olmuş, korkunç acılar içinde uzun zaman kıvranarak, 46 yaş gibi tam eser verebilecek olgun bir çağda, 22 Haziran 1822'de, ölmüştür.
Tercümesini sunduğumuz hikâyenin Almanca ismi ''Doge und Dogaresse''dir. 1819'da yazılmıştır. Muharririn, Berlin'de bir resim sergisinde gördüğü bir tablodan nasıl meraklı bir hikâye çıkarabildiğini göstermekte, aynı zamanda, eski Venedik'le oradaki hayat hakkında gözlerimizin önüne unutulmaz tablolar çizmektedir.'' (Sayfa: 107)

Duka ile Karısı:

*

''Kış bile ne kadar sert ve soğuk olursa olsun, en nihayet ılık batı rüzgârlarının üzerinde, kendisine doğru gelen güzel Tanrıçaya kollarını hasretle açıp uzatmıyor mu.? Sonra onu donmuş göğsüne bastırınca, yumuşak bir ateş damarlarını dolaşınca, buz ve kar nerede kalıyor.?'' (Sayfa: 120)


''Ah, bu dünyada böyle ümitsiz bir yalnızlığa mahkûm olmak.. Vaziyetim ne kadar iyi olursa olsun, bu beni her türlü sevinçten uzak tutuyor..'' (Sayfa: 127)



''İz bırakmadan kaybolan şeyin, izi olur mu.?'' (Sayfa: 128)


''Gece rüzgârının fısıltısını duyuyor musun.? Denizin hasret dolu şikâyetlerini duyuyor musun.? Asıl küreklere benim cesur gemicim, asıl küreklere.!'' (Sayfa: 129)


''Ümidin altın çiçeği âşıklara açmaz da kime açar.?'' (Sayfa: 140)

William Shakespeare - Yanlışlıklar Komedyası, Çeviri: Özdemir Nutku

 

William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar, Yanlışlıklar Komedyası'nda olay dizisini ikiz kardeşler ve onların ikiz uşaklarının benzerliğinden kaynaklanan yanılgılar üzerine kurmuştur. Birbirini izleyen yanılgıları gülerek izleyen seyirci, oyunun başında öğrendiği acılı bir yaşamöyküsünün nasıl sona ereceğini de merak içinde bekler. Kaderin bir fırtınayla dağıttığı ailenin bireyleri bu gülünç olaylar arasında birbirini bulur. Mutlu son inandırıcı bir gelişmeyi izleyerek ortaya çıkar. Yanlışlıklar Komedyası Shakespeare'in ilk ve kısa komedyalarındandır.

1. Perde:

2. Sahne:

SİRAKUZALI ANTIPHOLUS:

*

''Beni kendi keyfimle baş başa bırakan,

Hiç elde edemediğim bir şeyle baş başa bırakmış oluyor.

Şu dünyada, okyanusta başka bir damla arayan

Bir su damlasından farkım var mı.!'' (Sayfa: 8)

2. Perde:

1. Sahne:

ADRİANA:

*

''Kendine dizgin taktıran eşekten başkası olamaz.'' (Sayfa: 12)

*

ADRİANA:

*

''Felakete uğramış bir zavallının ağladığını görünce,

Ona susmasını öğütleyip sabır dileriz,

Ama aynı ağırlıkta bir acı bizim üstümüze çökse,

Onun kadar, belki de daha fazla, dizimizi döveriz.'' (Sayfa: 12-13)


ADRİANA:

*

''En iyi işlenmiş parlak yüzeyli mücevher bile

Zaman içinde donuklaşıp güzelliğini yitiriyor.

Oysa altın ne kadar dokunursan dokun dayanıyor,

Ama sonunda o bile aşınıyor.

Yalancılık, fesatlık yapanlar arasında

Utanç getirmeyen bir tek insan yoktur.'' (Sayfa: 16)

*

2. Sahne:

SİRAKUZALI DROMİO:

*

''..Zamanın kendisi kel kafalıdır,

Bu yüzden kıyamete kadar kel kafalılar tarafından izlenecektir.''

(Sayfa: 21)

*****

ADRİANA:

*

''Şunu bil ki sevgilim, kahpe girdaba

Bir damla suyunu kolayca boşaltabilirsin,

Ama girdaba karışan o damlayı çoğaltmadan, eksiltmeden

Nasıl geri alamazsan, kendini de benden

Beni götürmeksizin, ayırıp çekemezsin.'' (Sayfa: 22)

*****

IV. Perde:

2. Sahne:

*

ADRİANA:

*

''Kızkuşu yuvasından uzaklaştıkça feryat edermiş.

Dilim onu lanetlerken, kalbim onu davet ediyor.'' (Sayfa: 49)

*****

SİRAKUZALI DROMİO:

*

''Zaman iflas durumundadır çünkü

Ortaya çıkan tüm fırsatları değerlendirmeye zaman yetmez.

Bu kadar da değil, zaman bir hırsızdır da,

Zaman, gece gündüz gizlice sizden çalar derler

-----------------------------------duymadınız mı.?'' (Sayfa: 51)

3. Sahne:

SİRAKUZALI DROMİO:

*

''..şeytanla karın doyuranın, uzun saplı bir kaşığı olmalı, derler..''

(Sayfa: 54)

*****

V. Perde:

*

EFESLİ DROMİO:

*

''Madem kardeş kardeş geldik dünyaya

Önde arkada değil, gidelim el ele, yan yana.''

(Sayfa: 83)

22 Ekim 2021 Cuma

William Shakespeare - Bir Yaz Gecesi Rüyası, Çeviri: Özdemir Nutku


 William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle dört yüz yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar, Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı komedyasında bir aşk öyküsünü o dönemde pek revaçta olan cin ve peri masallarını kullanarak anlatır. Ancak Shakespeare Bir Yaz Gecesi Rüyası'nda çağdaş oyunlara parmak ısırtacak imgesel tasarımlar ve sınırsız bir hayal gücünün yaratabileceği fanteziler üretmiştir. Oyun aşk üzerine kurulmuş olsa bile, bu eserinde de birey ve toplum eleştirisini ihmal etmeyen Shakespeare, kendi dönemindeki amatör oyuncuların bir taşlamasını da oyun içinde oyun halinde Bir Yaz Gecesi Rüyası'na yerleştirmiştir.

*****
I. Perde:
*
1. Sahne
*
HERMIA: ''Başkasının gözüyle seçer mi insan sevdiğini.?'' (Sayfa: 7)

*****

LYSANDER:
*
''Yarın gece Ay Tanrıça gümüşten yüzünü
Suyun aynasında seyrederken,
Damlalardan inci küpeler takarken otların kulaklarına,
Âşıklar anlarlar gizlice kaçma vaktidir diye'' (Sayfa: 9)


HELENA
*
''Aşk, basit ve değersiz şeyleri bile
Biçimlendirip onu değerli yapabilir.
Aşk gözleriyle değil, hayaliyle görür
Ve kanatlı Cupid resimlerde bu yüzden kördür.
Aşkın hayalinde düşünmeye yer yoktur;
Kanadı var, gözü yoktur, çevresine bakmadan uçar gider.
Bu yüzden aşk bir çocuktur, onun için yanılır seçimlerinde.''
(Sayfa: 10)

II. Perde:

1. Sahne

KRALİÇE
*
''İlkbahar, yaz, üretken sonbahar, öfkeli kış
Birbirlerinin kıyafetlerini kuşanıyorlar;
Dünya şaşkına dönmüş, bilemiyor hangisi hangisidir.'' (Sayfa: 21)

*****

HELENA:
*
''Senin üstün çekimin güvencemdir benim.
Çünkü yüzünü gördüğüm sürece,
Gündüzdür benim için gece,
Gecenin karanlığında değilim öyleyse;
Bu koru da dünyalardan yoksun değil,
Benim gözümde çünkü o dünyaların hepsi sensin.
Dünyalar burada bana bakarken
Kim diyebilir yalnızım diye.?
*
DEMETRİUS:
*
En iyisi kaçıp gitmeliyim, çalılara saklanmalıyım,
Seni de vahşi hayvanların insafına bırakmalıyım.
*
HELENA:
*
En vahşi olanın bile senin gibi katı değildir yüreği.
İstiyorsan kaç git. Efsane değişsin bari:
Bu kez Apollo kaçsın, Daphne onu kovalasın;
Güvercin kartalın peşinden koşsun,
Sakin dişi ceylan var hızıyla kaplanı yakalamaya çalışsın,
Eğer kovalayan korkak, kaçan yürekliyse.! (Sayfa: 25-26)

III. Perde:

1. Sahne:

BOTTOM:
*
''..şimdilerde akıl ile aşkın birlikte oldukları pek söylenemez.
Ne yazık ki dürüst dostlar bir araya gelip şunları barıştıramıyor.''
(Sayfa: 41)

*****

TİTANİA:
*
''Sanırım ayın gözleri sulanmış bu gece;
O ağlarsa bütün minik çiçekler de ağlar'' (Sayfa: 43)


2. Sahne:

ROBİN:
*
Desene kader yine aldı dizginleri eline,
Boşa gidiyor bağlılık için tüm çabalar,
Bu yüzden yeminine sadık kalan bir kişiye karşılık
Yeminini bozan bir milyon kişi var'' (Sayfa: 47)

*****

HELENA:
*
''Bir doğru öteki doğruyu öldürürse,
Bu korkunç şeytani bir kutsallık olur.'' (Sayfa: 48)

V. Perde

1. Sahne

Theseus:
*
''Âşıklarla kaçıkların fantezileri biçimlendirmede
Öylesine ateşli beyinleri var ki,
Görürler soğukkanlı mantığın görmediklerini.
Deli de, âşık da, şair de,
Fantezilerle donatılmıştır üçü de.'' (Sayfa: 77)


LYSANDER:
*
''..konuşmak yetmiyor, doğru konuşmak gerekiyor.'' (Sayfa: 82)

12 Ekim 2021 Salı

Ehmedê Xanî - Mem ile Zîn (Türkçesi ve Sunuş: Selim Temo)

 

Selim Temo
*
Âşıkların dostu, huzura ermektir
Yalnızlığın sermayesi deliliktir.!'
*
Ehmedê Xanî, Hovsep Abgarovich Orbeli’ye göre Firdevsi ve Shota Rostaveli ile birlikte Doğu’nun üç büyük şairinden biridir (1651-1707). Divandan çocuk kitabına, iman akidesinden astronomiye kadar pek çok alanda eserler vermiş bir büyük isim. Aşkla anlattığı aşk hikâyesine kendi aşk deneyimini katan bir âşık. Kendi metninin içinde heyecanla dolaşan bir “ikinci yazar.!” Fransız Devrimi’nden çok önce ulusal bilince sahip bir “kavram öncesi düşünür.” Elinizdeki mesneviyi âdet olduğu üzere Tevrat, Kur’an ya da Arap, Hint, İran ve Yunan kıssalarının değil, binlerce yıllık Kürt destanı “Memê Alan”ın üzerine kuran bir edebiyatçı. Kürt şiirini kendi etrafında toplayıp kendisinden sonra gelen kuşaklara aktaran bir kurucu özne. Ve elyazması nüshalar, yeni baskılar farklı alfabeler ve şerhlerle onlarca defa basılmış Mem û Zîn, yani Mem ile Zîn. Almanca, Arapça, Ermenice, Farsça, Fransızca, Hollandaca, İngilizce, İsveççe, Rumence, Rusça, Türkçe gibi dillere çevrilmiş, sinema filmi ve dizi film olarak çekilmiş, defalarca sahneye uyarlanmış bir aşk ve erdem anlatısı.
*
Zamanda yankılanan sesiyle Xanî’nin Kürt ve dünya edebiyatının şaheserlerinden sayılan Mem û Zîn’i, hakikatin sırrına aşkla erişen kahramanların anlatısıdır. Biri ay biri güneş olan âşıkların kirpikleri parlak yıldızlara benzer. Her biri birer incidir ve sedeften çıkıp “görülmek” ister. Her biri göğsüne bir hücre açar ve oraya aşkın çırasını koyup yakar. Mumla, pervaneyle, nehirle konuşur. Aynı tabutu özler. Saltanatın merkezi mamur Cizre’de yaşanmış, adanmaya dayalı bir aşkı “yaşarız” Mem ile Zîn’de. Milat öncesinden beri anlatılan “Memê Alan”ın yankılı sesini duyarken aynı anda tasavvuf usul bir sesle kulağımıza fısıldar. Her sözcüğü, aşk ve erdem sarayının tuğlası şeklinde örülmüş Mem û Zîn, dünya edebiyatının ilk realist metni sayılsa yeridir. (Sayfa: 7-8)


6
*
Zamandan şikâyet etme suretiyle
Kitabın bu dille yazılmasının sebebi
Ve bu zamanda yaşayan insanlara serzeniş
Ki sanat görgüsü ve cehalet ayıbı
Birdir onların nezdinde
*
*
Ey Xanî, sen ki yetkinlikten yoksunsun
Marifet meydanını tenha bulmuşsun
*
Yani yetkin, ehil olmaktan değil de
Belki kabile asabiyeti ile (1*)
*
Yani inat ya da yeniyetmelikten
Süregelene karşı bu yenilikten
*
Saf olanı damıtıp tortuyu içti
İnciye benzeyen Kürt lisanı gibi
*
Özenle ele alıp düzen vermiş o
Halk için cefa ve eziyet çekmiş o
*
Ki elâlem çıkıp da demesin, ''Kürtler
Yeteneksiz, hünersiz, temelsizdirler
*
Türlü türlü milletler kitap sahibi
Yalnızca şu Kürtlerin yoktur nasibi''
*
Hem şu irfan ehli demesin ki, ''Kürtler
Aşkı amaç diye hedef seçmemişler
*
Hepsi birden ne talip olur, ne matlûb
Hepsi birden ne muhîb olur, ne mahbûb
*
Aşktan, sevgiden nasipsiz kalmış onlar
Hakikaten, mecazden vazgeçmiş onlar''
*
Kürtler asla yetkinlikte az değiller
Ve fakat kimsesiz ve mecalsizdirler
*
Hepsi birden cahil, bilgisiz değil ki
Amma öyle yoksul ve sahipsizler ki
*
Bizim de kimimiz kimsemiz olsaydı
Bir kerem sahibi, iş bilen olsaydı
*
İlim, yetenek, yetkinlik ve terbiye
Şiir ve gazel; kitap ve divan ile
*
Bütün bu türleri işleseydi eğer
Ve bu nakde bir kıymet verseydi eğer
*
O an vezinli sözün (2*) bayrağını ben
Dünyanın tepesine dikerdim hemen
*
Mela'nın ruhunu geri getirirdim
Onunla Herîrî'yi de diriltirdim
*
Bir sevinç verirdim Feqîyê Teyran'a (3*)
Sonsuza değin hayran kalırdı o da
*
Neyleyim ki pazarda işler çok kesat
Alıcı bu kumaşa vermiyor fiyat
*
Hele de şu asırda para kesesi
Hepimiz dostu olmuş, sevgilisi
*
Yani paraya pula tamah etmekten
Hepimize maşuk olmuş şu meretten
*
Bütün ilmi bir pula satacak olsan
Felsefeyi bir ayakkabıya versen
*
Kimse Câmî'yi kendine seyis almaz
Kimse Nizamî'yi uşak diye almaz (4*)
*
Zamanın böyle olduğunu görünce
Tüm savaşlar para içinmiş, bilince
*
Biz de kimyager olmaya heves ettik
O vakit gördük ki, kolay değilmiş pek
*
Bir süre yarım yarım idare ettik
Sahte olan cevheri tasfiye ettik
*
Gönlümüz hileye razı gelmedi ya
Niyet için vesile olmadı asla
*
Din gitti elden, para pul hak getire
Sonunda bakırcı olduk çaresizce
*
Saklı bakırımızı koyduk meydana
Dua ettik sonunda, boş sayfalara
*
Sıdk-ı icabetle başlandı düğüne
Vesile oldu işin görülmesine
*
Şu pullarım pek para etmeseler de
Sade, temiz, paha biçilmezler yine
*
Hilesi hurdası yok, eksiksiz bunlar
Halka alışveriş için makbûl bunlar
*
Hiç şüphe yoktur ki halis Kürtçedir bunlar
Altın değil ki, densin: ''Solgundur bunlar.!''
*
Kırmızı bakırımız meydanda bizim
Gümüş değil ki, densin: ''Eksik ayar.!'' hem
*
Nakdimize ''pahası azdır'' deme sen
Yoksundur amma şahların sikkesinden
*
Ki nakşedilerek basılsaydı eğer
İtibarsız olmazdı, görürdü değer
*
Kimsenin sevgilisi değil sevgili
Bu yüzden muratsız ve kara talihli
*
Biz ki dayanaksızın kâğıtları
Şahlarca kabul görene bedel mi ki.?
*
Pek çok bilgin nezdinde mamul sayılır
Pek çok hâkim nezdinde makbûl sayılır
*
Ancak marifetli zamanın hâkimi
İdrak kulağıyla dinlemedi bizi
*
Mîreza(5*) adını taşıyan bir mîr ki
Kimyadır bakışının hususiyeti
*
Sahte madenleri billura çevirir
Sahta nakdi ise altına çevirir
*
Öyle ki yüz yük kırmızı pulun olsa
Derhal altına çevirir bir bakışla
*
En yüceyi en alçak yapar kahrıyla
En alçağı en yüce yapar lütfuyla
*
Paşalar tutuklar esirlermiş gibi
Sonra salıverir miskinlermiş gibi
*
Her gün binlerce sessizi, çaresizi
Her an lütfuyla yüzlerce dilenciyi
*
Zengin kılar elbet himmetin eliyle
Minneti sormayan hikmetin eliyle
*
Bir defa olsun bize baksaydı eğer
Teveccüh iksirini sunsaydı eğer
*
Bütün bu sözler birer şiir olurdu
Bütün bu pullar birer altın olurdu
*
Amma onun bakışı umuma doğru
Bu yüzden içten bakmadı bize doğru
*
Gerçek bir rahmettir ayaktakımına
Allah'ım uzun ömür veresin ona.!
*
*
(1*) Mem û Zîn'deki pek çok öğe, edebiyat ve tarih açısından inanılmaz özellikler taşır. ''Milliyetçilik'' ideolojisinden çok önce millî bir çerçeve belirleyen şairin burada kullandığı ''Belkî bi te'essub û eşîri'' dizesini, İbn-i Haldun'un da sıklıkla başvurduğu kavramlardan olan ''kabile asabiyeti'' ifadesiyle karşıladık.
*
(2*) Vezinli söz; şiir.
*
(3*) Kürtçenin (Kurmancî) ünlü şairleri Elî Herîrî (1500?-1570?), Melayê Cizîrî (1568-1640), Feqîyê Teyran (1561-1632)
*
(4*) Farçanın ünlü şairleri Molla Câmî (1414-1492) ve Nizamî Gencevî (1140-1209)
*
(5*) Botan mîri (Bozarslan'ın belirlemesi); bu mesnevînin sunulduğu mîr olmalı. (Çevirmenin eklediği dip notlar - Çevirmen: Selim Temo) (Sayfa: 41-46)


7
*
Haber ve şiirler kitabının başlangıç fihristi
Ve cümle beyitler ile eserlerin başlığı
Acizlik ve gücenmeyi itiraf ve ikrâr ile
Söylenenlerden dolayı özür dileme babındadır
*
*
''Ney gibi gönlün ta içinden, ahenkle
Yüz çeşit ses vereyim benzeyip çenge (1*)
*
Rübâb olalım kemançesi olmayan
Ses gelsin tefimizden vuran olmadan
*
Bu Uşşak (2*) ezgisini Venüs işitsin
Dokuz kat göğün zirvesinde raks etsin
*
Yaralı kalbin sazı bas ve pes olsun
Bu aşkın sazendesi Mem ve Zîn olsun
*
İç derdin şerhini efsane kılayım
Ve Mem ile Zîn'i bahane kılayım
*
Perdeden öyle nağme çıkarayım ki
Yeniden dirilteyim Mem ve Zîn'i
*
Mahzun olmuş hem seven hem de sevilen
Bugün işin ehli bir hekim gibi ben
*
Şifa olayım hem, tedavi edeyim
O çaresizleri ayağa dikeyim''
*
(1*) Çeng; kanuna benzeyen, dik tutularak çalınan bir müzik aleti.
*
(2*) Şu'be, Şehnaz, Geveşt, Uşşak; müzik makamları.
(Çevirenin Dip Notu - Çeviren: Selim Temo) (Sayfa: 50)

*****
8
*
İkbal sahibi Botan* hâkimi Emir Ebdal oğlu
Emîr Zeynedîn'i, ol cemal sahibi
Benzersiz kızkardeşleri Sitî ve Zîn'le
Birlikte övme kısmının başlığıdır (Sayfa: 55)
*
Dip not: *Kabaca Siirt, Şırnak, Batman ve Mardin'i içeren bölgenin adı. Aynı zamanda sınırları zaman içinde genişleyip daralan, varlığını 16. yüzyıldan 1847'ye kadar devam ettiren Kürt beyliğinin de adıdır.



"Kimi bitimsiz güzelliği arzular
Kimi de bomboş bedenleri arzular

Ve fakat hepsinin dostu birdir elbet
Fark ise ten ile beynin farkıdır elbet." (Sayfa: 61)

*****
9
*
Umumen sevgililerin güzelliğinin yüce
iplik ve kumaşını beğenme
Hususen Sitî ve Zîn'in güzelliğinin pahasının
cevherini tersinden söylemedir


"Sonsuz ve sınırsız olan o güzellik
Asla âşık takımından olmaz eksik
*
Amma ayrıdır âşık ile heveskâr
Biri feda olur, biri fayda umar
*
Biri cananı arzular canı için
Biri canını verir cananı için
*
Kimi kavuşmayı ister Tacdîn gibi
Kimi çileyi seçer Mem ve Zîn gibi" (Sayfa: 63)


15
*
Mem ile Tacdîn'in aşk şarabı mahmurluğundan uyanmaları
Ve düştükleri hâlin sebebini anlamalarını söyler
*
''Tacdîn'de biraz şuur vardı yine de
Sevda bir kusur bırakmıştı yine de
*
Dedi: ''Kardeş, kalk yatak yorgan içinden
Yeter artık, ah çekme yara elinden
*
Onlar iki ceylan, biz ise aslanız
Çok ayıp onlar yüzünden kahrolmamız''
*
Mem aşk ile yanıp pişmişti tamamen
Dedi ki: ''Kardeş, meğer daha çiğsin sen
*
Sanmayasın ha bir cisim olduğumu
Göresin baştan ayağa koptuğumu
*
Bir cisim ki böyle pare pare olmuş
Her bir pare böyle nokta nokta olmuş
*
Böyle tesir edermiş aşk ile sevda
Sürer daima, hem enine boyuna
*
Yok bir noktam elemden azade olsun
Kalkmış hâlâ neden inlersin diyorsun
*
Gönül sevda feryadının semti olmuş
Bu hâlde gelip tenha mahalli bulmuş
*
Tuhaf değil büsbütün değişmiş olmam
Küçücük bir madde gibi kalmış olmam
*
Aşkın padişahı öfkesiz çıkageldi
Yansıma çıkıp gelince öz gizlendi
*
Bu hâl ve mahal ve bu cisim ve cevher
Aşkı kendileri için fethettiler
*
Canım, ciğerim, yüreğim, hatta içim
Elim, ayağım, sırtım, hatta gözlerim
*
Yeminler olsun, bir rahatım kalmadı
Billahi hiçbirinde takat kalmadı
*
Benimle bütün bağları koparmışlar
Hepsi birden 'âşık olduk biz' diyorlar
*
Ah ey zalim, sormuyorsun hiç hâlimi
Hâlâ inleyip durma dersin, öyle mi.?''
*
Bu şekilde söyledi şikâyetini
Kalmadı hiç Tacdîn'in bir diyeceği
*
Yaralarla baş başa kaldılar öyle
Şimdi Sitî ve Zîn'e dönelim hele'' (Sayfa: 85-87)


16
*
Sitî ve Zîn'in yılbaşı ve gezintiden dönmesi
Ve Dadı'nın olan biteni öğrenmeye çalışmasıdır
*
''Gizlice Dadı'ya fısıldadılar ki:
''Biz sabah evden çıkıp gidince hani
*
Bizi gören, bize rastlayan insanlar
Hemen o an deli divane oldular
*
Sonunda zulmümüz haddini aşınca
O zulüm başladı bizi de yakmaya
*
Ki biz de mahbûn* olup mahzuna döndük
Ve delirmiş gibi evimize döndük''
*
Dip not: *Kıtlık için saklanan erzak; İkinci harfi düşürerek vezni kısaltma. (Sayfa: 90)
*
''Kimmiş bunlar diye gittik başlarına
Baktık, bizim gibi insan değil asla
*
Doğrusu ya melek ya periydi onlar
Zira su ve topraktan değildi onlar
*
O peri yavrularını görünce biz
O lahzada akıldan azat olduk biz
*
O ikisi; Cem'in câmına benzerler
O ikisi; ay ve güneşe benzerler
*
Ne zaman ki böyle biz yüz yüze geldik
Çırayı ve feneri öyle değiştik
*
Gözün siyahı ol yıldızdan yansıdı
Kalbimizdeki nur da ordan şavkıdı
*
Kandil ve fitili onlardandı elbet
Amma ateş ikimizin yüzünde elbet
*Hem yağımız hem ateşimiz yine
Yaktı bizi, kalbimiz tutuştu yine
*
Yaktık kendimizi, bilmeyiz ne hâl bu.?
Ayıklık mı, rüya mı, yok hayal mi bu.?'' 
(Sayfa: 92-93)


19
*
Falcının, Dadı'nın doğrudan saparak anlattıklarına karşı
Onun içinden geçene uygun şekilde söylemesidir
*
''Bir çarptığı zaman benzer yıldırıma
Alevsiz, ışıksız, kıvılcımsız ama
*
İrinsiz, kabuksuz, görünmez bir yara
Bir hastalıktır ki aşk derler adına'' (Sayfa: 104)


21
*
Dadı'nın âşıkların yanına dönmesi
Ve yaralıların hâlinden bahsetmesidir
*
''Sanırsın ki bir ateş nefte ulaşmış
Alev göğün yedinci katına varmış
*
Ateştir aşk, ten de Tûr-ı Sinâ
O ateşli, nurlu ağaçtır gönül de
*
Bir hücredir (1*) göğüs ve kafes çıradır
Beden yanan yağ, ki fitili cefadır
*
Bir şişedir gönül, çırası içinde
Sır cüz'dür, dağılmıştır küll'ün (2*) içinde''
(Sayfa: 111)
*
Dip not: (1*) Çıra koymak için duvarda açılan oyuk.
(2*) Cüz ve küll; parça ve bütün.
*****
22
*
Tabibin hastaların derdine şifa bahşetmesi
Mîr'in zavallılara olan şefkat ve merhameti hakkındadır
*
''Aristotales'e özenen o Dadı
Baştan ayaklara kadar şaşırtıcı
*
Yine tabip kılığına girdi hemen
Âşıkların yanına erişti hemen
*
Anlattığımız gibi müjdeyi verdi
Yananı yanmamış gibi yakıverdi
*
Ve fakat alevlendiler o ateşle
Sanırsın ki hiç hasta düşmediler öyle
*
Sanki onlar bizzat Platon'un elinden
Öz bilgiyi aldılar ilaç nev'inden'' (Sayfa: 113)


24
*
Ol güzellik mumunun parıldaması
Vuslat arzusu gayretinin makamı
*
''Ve mum kelimesiz bir hâl dili ile
Durup anlattı olan biteni şöyle:
*
Dedi: ''Ey kararsız, bitap düşen âşık
Eğer benim gibi olsaydın pür ışık
*
Haydi kalk da git o gelin odasına
Bağlan ayağı öpülesi olana
*
Senin mumun da senin gibi bekliyor
Işığın ki canı ve ruhu yakıyor
*
Yetti artık bir mum misali yandığın
Yetti benim gibi gözyaşı döktüğün
*
Âşık isen eğer kalk pervâne gibi
Bağış diye sunuver can ü tenini'' (Sayfa: 132)
*****
26
*
Tacdîn'i kıskanan Bekir'in hilebazlığı hakkındadır
Ki Mîr'in Zîn'i Mem'e vermemesine yol açmıştır
*
''Şu İskender'in oğlunu görmedin mi.?
Yüz verince nasıl da aştı haddini
*
Sitî'yi verdin ya hani şu Tacdîn'e
Aynı gün Zîn'i Mem'e vermiş kendince.!''
*
Mîr dedi: ''Hayret, neden sormadı bana.?
Benden hiç korkusu kalmadı mı yoksa.?''
*
Bekir: ''Nasıl olduğunu bilmez misin.?
Beysoylu, genç, pehlivandır görmez misin.?
*
Meydanı boş bulup yularını salmış
Dilediğini yapmayı reva saymış
*
Korkum şudur ki kin ve kibirle sonra
Zîn'i de alınca isyan etsin sana
*
Halid bin Velid soyundan geldim diye
Soy davası güdüp göz koysun mîrliğe.!''
*
Mîr dedi: ''Bir arzu vardı içimizde
Mem'i Zîn'le onurlandıralım diye
*
Babamın ruhuna yemin ederim ki
Halid'e varana kadar tüm ceddimi
*
Âdem'in neslinden olan hiç kimseye
Vermeyeceğim Zîn'i eş olsun diye
*
Eğer varsa kellesinden bezmiş biri
Zîn bura işte, olsun ona müşteri.!
*
Kellesi ve canına doymuş var ise
Gelsin de korkmadan istesin, erkekse.!''..'' (Sayfa: 146-147)


27
*
Zîn'in kavuşmadan ümidini kesmesidir
Ayrılığın kederinden cefa çekmesidir
*
''Ateştir aşk, nasihat ise yelpaze
Perdedir sır, kâr etmez kınamak bile'' (Sayfa: 152)


31
*
Zîn'in pervâne ile fısıldaşması ve 
O divane ile pervâne olmasıdır
*
''İnsan ve cinlerden kuşku duyup şimdi
Sırrını dilsiz olanlara söylerdi
*
Baştan ayağa gama batmıştı şimdi
Ruh ve canın nakşı Mem'in hayaliydi'' (Sayfa: 161)


32
*
Mem'in Leyla aşkıyla Mecnûnlaşması
Azrâ'nın derdiyle Vâmık olmasıdır
*
''Tacdîn nasıl visali elde ettiyse
Mem de buldu melâli aynı şekilde
*
Gam elinden bir rahat görmedi asla
Teselli eden ile dinmedi kat'a
*
Asla bir yere olsun sığamıyordu
Kimse ile asla avunamıyordu'' (Sayfa: 163)


33
*
Mem'in Dicle nehrine seslenmesi
Benzersiz aşk ile cevap vermesidir
*
''Çaresiz şehirden uzağa giderdi
Derin Dicle'yi dert ortağı ederdi
*
Derdi: ''Ey gözyaşım gibi akan nehir.!
Sabırsız, sükûnsuz, âşıkâne nehir.!
*
Sabırsız, karasız ve sükûnetsizsin
Yoksa sen de benim gibi deli misin.?
*
Sende yok asla bir şeyde kılmak karar
Sanırım senin gönlünde de bir yâr var
*
Böyle her an neyi hatırlar durursun.?
Cizre'nin karşısında coşar durursun
*
Bu şehir ise eğer senin sevgilin
Sonunda bu arzunu elde etmişsin'' (Sayfa: 164)


34
*
Mem'in rüzgâr ile söyleşmesi
Ve hava ile havadar olmasıdır
*
''Ey sabâ rüzgârı, Allah aşkına sen
Benim sevdiğimin yanından gelirken
*
Kapısının toprağından biraz toprak
Getir bana, yol arkadaşı kılarak
*
O toprak tam da sürme renginde olur
Getiresin kendinle ki kimya olur.!'' (Sayfa: 169)


35
*
Mem'in yaralı gönülle mücadelesi
Pervânenin bülbülle muharebesidir
*
''Ey şeker ile eğitilmiş papağan
Ve ey küçük bir çocuk gibi nazlanan
*
Ve iyi gün dostu imişsin meğer sen
Ve hasta bir yürek imişsin meğer sen
*
Elalemin kalbini yalnız ve tenha
Böyle yalnız koman sığar mı insafa.?
*
Bu canın bülbülü tenin zindanında
Yapayalnız kalmış Bîjen gibi o da''
*
Dip not: Bîjen; Şahnâme kahramanlarından biridir; Efrasiyab tarafından zindana atılır.
(Sayfa: 171)


''Bir şey geldi başına, ayna paslandı
Erjeng'in nakşındaki ışık kalmadı*
*
Aşk o dertliyi öyle hasta etti ki
Aşk onu öyle darmadağın etti ki
*
Yüzünde ne bir nem ne de renk kaldı
Kesildi nutku; bir cevap, ses kalmadı
*
O an hasta düştü nehir kıyısında
Tam kırk gün ceset gibi yattı orada''
(Sayfa: 175)
*
Dip not: *Erjeng; ünlü ressam Mânî'nin efsanevî resim defteri.


38
*
Zîn'in ağyarın prangasıyla bağlı olmaktan kurtulması
Ağaç ve yapraklarla yalnız başına konuşmasıdır
*
''Bağı öyle uzun uzun seyretti ki
Sarı güllere açtı içini, dedi:
*
''Ey âşıklar gibi değişmiş olanlar
Benim gibi sarıya kesmiş olanlar
*
Bülbülün yüz havası, yapraklarınız
Neden gamlı ve zayıf ve sarısınız.?
*
Yoksa benim gibi Mem'siz mi kaldınız.?
Zira benim gibi pek bir gamlısınız'' (Sayfa: 185)


39
*
Sevgiliyi görmek ve onunla konuşmak için dua eden
Zavallı Mem'in dileğinin yüce makamca karşılanması
*
''Bir aşk mükemmelden de ötede ise
Bir su eğer menbaından temiz ise
*
Elbette koruyacak kendini kirden
Reddedecek, uzak duracak pislikten
*
Gençlik ve bahar ve bahçe ve sevgili
Dünyada başka ne murat edilir ki.?'' (Sayfa: 193)


41
*
Tacdîn'in o anda divandan kalkması
Ve Mem'in uğruna evini barkını yakmasıdır
*
''Ya sen de Tacdîn gibi harca malını
Onunla satın al ebedi adını
*
Veyahut onunla iyi bir dost edin
Yüz servetten iyidir bu senin için.!'' (Sayfa: 202)


42
*
Mîr'in Mem ile Zîn'in sevişme ve sevdasından
İkiyüzlü düşmanların ifşasıyla haberdar olmasıdır
*
''Hükümdarlar şahmaran soyundan gelir
Onlar ki zehir ve mühür sahibidir
*
Mührü bastıklarında zehirdir bu, bil.!
Rahmet ettiklerinde zulümdür bu, bil.!
*
Akıllı kimseler sakınır yılandan
Gafiller ise ona dost olur her an
*
Onun nezdinde değerli olsan bile
Onunla hep senli benli olsan bile
*
Sende bir dirhem olsun sapma görse o
Sana da tümüyle sırtını döner o
*
Hele de yanında şu habisler varsa
Kıskanç ve fena olan insanlar varsa
*
Elbette fenalıkta geçer Şeytanı
Ya Rabb, hükümdara dost kılma onları.! (Sayfa: 206-207)
*****
44
*
Mem'in halvet zindanında hayvanî sıfatlardan kurtulması
Ruhanî varlıklara karışıp onlarla yaşaması hakkındadır
*
''Oturdu orada bir zâhid misali
Zindan ona çilehane oldu sanki
*
O çukur ona Nahşeb Kuyusu* olmuş
O ay ise bir gecelik gibi olmuş
*
Ol sufi halvet köşesine varınca
Şeyhlik de ulaştı vahdet makamına'' (Sayfa: 216)
*
Dip not: *İbn-i Mukanna adlı müneccimin Maveraünnehir'deki bir kuyudan sahte bir ay yaratarak göğe yansıtmasına gönderme yapılıyor. Bu süreçte gökte iki ay görünürmüş. (Cîhanî, Devellioğlu, Onay).


''Yüz kez yemin olsun iki 'nûn'* üstüne
Anlaşmam şudur senin gözlerin ile:
*
Canda bir hayat belirtisi oldukça 
Ey sevgili; saklı olacaksın canda'' (Sayfa: 218)
*
Dip not: *Nûn; Arap alfabesinin 28. harfidir. Şiirde sevgilinin kaşını simgeler (Pala). ''İki nûn'', iki kaş demektir.
*****
45
*
Zîn'in Mem'in hapsi sebebiyle ümitsizliğe düşmesi
Giderek gam, keder ve elemle alışması hakkındadır


''Hem gece hem gündüz hâlim budur canım
Peki sen nasılsın ey gönül ışığım.?'' (Sayfa: 224)


51
*
Zîn'in ahiret seferi için vasiyeti ve hazırlanması
Cennet gelini olmak için çeyizini toplamasıdır
*
''Ne zaman ki Mem'i kendimize seçtik
Bilcümle elemi kendimize seçtik
*
Ben, gam ülkesinde zafer kazandım ya
O gamlar gelip teslim oldular bana
*
Mem benim olsun ve merhamet de senin
Gam benim olsun ve saltanat da senin'' (Sayfa: 250)


52
*
Mîr'in Mem ile Zîn'in aşkı hususunda pişman olması
O nazlıların hâli hakkında merhamet etmesi
Ve Mem'in yaralarının dile gelmesi ile ölmesini söyler
*
''Pervâne dedi ki: Sen iyi rehbersin
Mum şöyle dedi: Sen iyi sevgilisin
*
Pervâne dedi ki: Sen yol gösterensin
Mum şöyle dedi: Sen de can diriltensin
*
Pervâne dedi ki: Sen gönül alansın
Mum şöyle dedi: Sen de sine yakansın
*
Pervâne dedi ki: Sen çare bulansın
Mum şöyle dedi: Sen gönül okşayansın
*
Pervâne dedi ki: Sen ki padişahsın
Mum şöyle dedi: Sen bize kıblegâhsın
*
Pervâne dedi ki: Sen, hurisi Zât'ın
Mum şöyle dedi: Sen, nurusun Allah'ın'' (Sayfa: 261-262)
*
''Susamışsan, al, âb-ı hayatın geldi
Yok hastaysan eğer, bak, Lokman'ın geldi
*
Mecnûn'san eğer, Leyla geldi yanına
Yok, Vâmık isen, al işte sana Azrâ.!
*
Eğer bülbül ise, gül hazırdır sana
Nilüfer isen, güneş nazırdır sana
*
Pervâne isen, işte mum parıldıyor
Yok ölüysen, bak, İsa sana geliyor'' (Sayfa: 263)
*
''Ne zaman ki son dileğini söyledi
Ansızın önünde bir kapı belirdi
*
Ve kafesi açılmış bir kuş misali
Hemen uçtu, hiç hapsedilmemiş gibi
*
Çamur zincirinden elini kurtardı
Hemen çırptı gönlünün kanatlarını
*
Bir şahinmiş gibi dünya merkezinden
Kanat çırpıp Rabb'ine kavuştu hemen'' (Sayfa: 266)


55
*
Gamlı ve mahrum Mem'in hazırlanması ve
kefenlenmesi ile defnedilmesi
Nazlı ve gönül çelen Zîn'in ölümü ile aynı kafese
girip hem nefes olmasıdır
*
''Yakındır senin gibi kendimden geçmem
Vaktidir işte senin göğsüne gelmem'' (Sayfa: 278)
*
''Kucakladı mezarı, ona sarıldı
Düştü takatten, can bedenden ayrıldı
*
Elini bile isteye candan çekti
Sanırsın bir çıraydı da söndü şimdi'' (Sayfa: 279)
*
''O iki inci aynı dürcün* içinde
O ay ve güneş aynı burcun içinde
*
Araya hiçbir şey koymadan dizdiler
Onları birbirine teslim ettiler'' (Sayfa: 280)
*
Dip not: *Dürc; mücevher/inci kutusu.




Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...