1 Ocak 2023 Pazar

Jack London - Denizin Çağrısı (Çeviri: Şemsa Yeğin)


''Ağlaması için yeterli neden varsa, en azından üç-beş gün, gülmesini beklememek gerekirdi. Kızlar ikiyüzlüydü. Evet, kelimenin tam anlamıyla ikiyüzlü.! Ağladıklarında, ağızlarından çıkanın yüzde birini bile içtenlikle söylemiyorlardı. Yürekleri değil, gözleri ağlıyordu şıpır şıpır. Söylediklerine kendileri de inanmıyorlardı, aslında öyle dırdır etmeleri için bir şeye inanmaları da gerekmiyordu.'' (Sayfa: 21)

*
"Dürüstlüğe, haklılığa olan sevgisi incinmişti." (Sayfa: 34)
*
''Yemek pişiren genç, küçük bir masa hazırlamıştı bu arada. Yemekler tabaklara kondu ve iki denizci karınlarını doyurmaya başladı. Joe'nun düşleri, gözlerinin önünde seriliydi şimdi. Yaşam buydu işte. Yaşamak buydu. Onlar yaşıyordu. Güneşin ve gökyüzünün altında, ayaklarının dibinde sallanan denizin üzerinde, üzerlerine rüzgâr üfleye üfleye ya da gününe göre yağmur damlaları düşe düşe sürdürüyorlardı yaşantılarını. Gerçek hayatı yaşıyordu onlar.'' (Sayfa: 56-57)
*
"En yüce ruhlar, özgürlük içinde yeşermiştir." (Sayfa: 60)
*
"Dünyada bir şeyler yapmak, bir şey olmak için yapılacak tek şey, okumaktır yavrum." (Sayfa: 61)
*
"Evdeyken ders çalışmak istiyor da bir türlü başaramıyor, kendine hükmedemiyorsan, dışarıda, o senin dediğin, seni beklediğini sandığın dünyada da, istediğini yapma güdüsünü bulamayacaksın kendinde. O dünyanın senden istediklerini yapamayacaksın." (Sayfa: 62)
*
"Kişi kendi öz yeteneklerinin bilincinde olmalıydı. Çok değerli bir şeydi bu." (Sayfa: 81)
*
''Yaşantısı, dünyanın güçlüklerinden uzak tutmuştu onu hep. En iyi kitapları okumuş, okudukları da onu dürüstlüğün, açık yürekliliğin, içtenliğin, iyi şeyler olduğunu öğretmişti. Hırsızlar tabakasını hor görmeyi, hoş karşılamamayı öğrenmişti.'' (Sayfa: 82)
*
''..kendi gözünde küçük düşmemek isteğiyle, daha sıkı sarıldı işine..'' (Sayfa: 88)
*
''Evet, doğruydu, güven güveni, güç gücü doğururdu.'' (Sayfa: 134)
*
''Yaptığı iyiliğin karşılığını bekleyen adama, adam demem ben.'' (Sayfa: 138)
*
''Dünyadaki bütün paralar bir araya gelse satın alamaz insan yaşamını. Boşuna harcanmış, ziyan edilmiş bir yaşamın yerini de tutamaz hiçbir para. Kısır kalmış, kırılmış, çirkinleşmiş bir yaşamı güzelleştiremez, onaramaz, yeşertemez para.'' (Sayfa: 149)

29 Aralık 2022 Perşembe

Cicero - İhtiyarlık (Çeviren: Dr. Ayşe Sarıgöllü)


ÖNSÖZ:

*

''Cicero'nun bu ufak eseri başkalarından kapma değilse de, tamamıyla orjinal sayılamaz. Cicero burada başka eserlerindeki bazı fikirlerini tekrarlamış, Yunan muharrir ve feylosoflarının görüşlerini nakletmiş ve aynı konuda yazılmış eserleri az çok taklit etmiştir. Buna rağmen insanlara has asil duygulardan öyle samimiyet ve heyecanla bahsetmiş, hem kendini hem başkalarını teselli etmeyi öyle candan istemiştir kieser ordan burdan alınan fikirlerin ustaca birbirine bağlandığı hissini vermemektedir. Cicero ihtiyarlık üzerine birçok yazılar okumuş olabilir, fakat eserdeki canlılık bahsettiklerini duymuş ve düşünmüş, onlara şahsiyetinden bir şeyler katmış olduğunu gösteriyor.''

*

Dr. Ayşe SARIGÖLLÜ (Sayfa: VI)

*

CATO: ..kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için azıcık kabiliyet olmıyan kimselere her çağ ağır gelir; ama her iyiliği kendinden bekliyen insanlar için, tabii zaruretlerin hiçbir kötü görünmez..
*
DİPNOT: Platon'un ve Stoacıların fikri. (Sayfa: 3)
*
''Sparta'da en şerefli vazifelerde bulunan kimselere ''ihtiyarlar'' denir, bunlar gerçekten de ihtiyardırlar.''
*
DİPNOT: Sparta'da senato demek olan geruria kelimesi de ihtiyar demek olan bir kelime kökünden gelir. Gerusia üyelerinin en az altmış yaşında olmaları lâzımdı. (Sayfa: 11)
*
''Bana gelince, ben yalnız bugün hayatta olanları tanımakla kalmayıp, onların babalarını da, dedelerini de tanırım ve mezarlar üzerindeki yazıları okurken, dedikleri gibi hâfızamı kaybetmekten korkmam, çünkü bunları okumakla ölüler hâfızamda canlanır.'' (Sayfa: 12)
*

''Sophokles en ihtiyar zamanında bile trajediler yazdı, hattâ bu faaliyeti yüzünden, malını ihmal ediyor gibi göründüğü için oğulları onu mahkemeye verdiler. Bizde servetini iyi idare edemeyen babaların malları ile uğraşmasını men etmek nasıl âdetse, öylece hâkimlerin sanki, o aklını kaybetmiş bir insanmış gibi, servetini elinden almalarını istiyorlardı. Dediklerine göre, o zaman ihtiyar elinde tuttuğu ve az önce yazmış olduğu Oidipus Kolonos'ta adlı eserini hâkimlere okumuş ve bu eserin deli işine benzeyip benzemediğini sormuş; eser okunduktan sonra da hâkimlerin kararı ile beraat etmiş. İşte ihtiyarlık bu adamı, Homeros'u, Simonides'i, Stesikhoros'u, demin bahsetmiş olduğum İsokrates'i, Gorgias'ı, en büyük feylosofları: Pythagoras'ı, Demokritos'u, Eflatun'u, Xenokrates'i daha sonra Zenon'u, Kleanthes'i, yahut sizin Roma'da gördüğünüz stoacı Diogenes'i çalışmalarına son vermek zorunda bırakmış mıdır? Hepsi yaşadıkları kadar faal olmamışlar mıdır.?'' (Sayfa: 12-13)
*
''..yalnız vücuda değil, asıl zihne ve ruha itina etmeli, çünkü yağsız kalan lâmbanın söndüğü gibi, bunlar da beslenmezse, harabolurlar.'' (Sayfa: 19-20)
*
"Sophokles'e, üzerine ihtiyarlık çöktüğü zaman, "Aşkla aran nsıl.?" diye sorulunca, haklı olarak, şöyle demiş: "Tanrılar korusun.! Ben ondan elimi eteğimi seve seve çektim, kaba ve çılgın bir efendinin elinden kurtulmuş gibiyim.".." (Sayfa: 26)
*
"..tahsil bigiyle beslendiği taktirde, insana istediğini yapmak vaktini bırakan ihtiyarlıktan hoş bir şey de yoktur." (Sayfa: 27)
*
"..ihtiyar, gencin ümit ettiğini ele geçirmiş olduğuna göre daha iyi bir durumdadır: Biri uzun müddet yaşamyı ümit eder; öteki uzun müddet yaşamıştır." (Sayfa: 37)
*
"..bir ömür, kısa da olsa, iyi ve şerefli bir tarzda yaşamaya yetecek kadar uzundur." (Sayfa: 38)

28 Aralık 2022 Çarşamba

Antoine de Saint-Exupéry - Küçük Prens (Çeviren: Ayberk Erkay)

 

''Ne olurdu sanki şu büyükler bir şeyi de kendi başlarına anlayıverseler.? Çocuklar bu yüzden mecbur kalıyor her şeyi onlara açıklamaya; ama bir bilseler bunun ne yorucu iş olduğunu.!'' (Sayfa: 9)


''Yıllar böyle gelip geçerken, birçok önemli insanla bir sürü bağ kurdum. Çok vakit geçirdim büyükler arasında. Yakından tanıma fırsatı buldum onları. Ama haklarında fikrin değişti mi diye sorarsanız, hemen hiç değişmedi derim.'' (Sayfa: 9)



''Yürüyüp gitsen bile varamazsın ki uzaklara..'' (Sayfa: 20)


''Küçük Prens'in asteroit B612'den geldiğine inanmam için hiç de yabana atılmayacak gerekçelerim var. Bu asteroit, vakti zamanında, ilk ve son defa olmak üzere, 1909 yılında bir Türk gökbilimci tarafından görülmüş.
Uluslararası Gökbilim Kongresi'nde yaptığı bir sunumla keşfini dünyaya duyurmak istemiş gökbilimci. Gelin görün ki kıyafeti yüzünden kimseler inanmamış adama. Büyükler böyledir işte.
Asteroit B612'nin şansına, bir Türk lider, tam da o vakitler, halkının Avrupalılar gibi giyinmesini zorunlu tutmuş, karşı çıkanların cezası ölümmüş, bizim asteroidin itibarını kurtaran da bu tesadüf olmuş. Bizim gökbilimci, 1920 yılında, ikinci kere, ama bu sefer iki dirhem bir çekirdek çıkmış insanların karşısına, tekrar sunmuş keşfini. Vaziyet böyle olunca bütün salon alkışlamış gökbilimciyi.'' (Sayfa: 22)
*''Deseniz ki büyüklere, ''Güzel bir ev gördüm, kırmızı tuğlalı, penceresinde sardunyalar, çatısında güvercinler..'', katiyen akılları almaz o evi. Şöyle söylemeniz gerekir onlara: ''Bir ev gördüm, en az yüz bin frank eder.'' Bakın görün o zaman nasıl bağırırlar ''Şu evin güzelliğine bakın.!'' diye.'' (Sayfa: 23)
*
''Pek tabii ki bizlerin, yani şu yaşamak denen şeye aklı erenlerin, rakamlarla falan işi olmaz.! Keşke diyorum şimdi, masallardaki gibi başlasaydım sizlere hikâyemi anlatmaya. Keşke deseydim ki ta en başında, ''Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, ufacık cüssesinden azıcık büyük bir gezegende oturan ve bir arkadaşa ihtiyaç duyan bir Küçük Prens yaşarmış..'' Yaşamaya aklı erenlere, böylesi sahici gelir asıl.'' (Sayfa: 24)


''Küçük Prens'e baobabların çalı olmadıklarını, kilise boyunda devasa ağaçlar olduklarını, yanında koca bir fil sürüsü götürse, tek bir baobabı bile yiyip bitiremeyeceklerini söyledim.'' (Sayfa: 27)
*
''Küçük Prens'in gezegeninde, tüm gezegenlerde olduğu gibi, yararlı otlar ile zararlı otlar bitiyordu topraktan ve tabiatıyla, yararlı otlar yararlı tohumlardan, zararlı otlar zararlı tohumlardan çıkıyordu. Ama tohumlar görünmez olurlar. Toprağın altında uyurlar, ta ki içlerinden biri uyanma sevdasına düşene kadar. O vakit tohum şöyle bir gerinir, zarif, körpecik, mazlum bir filiz verir güneşe doğru tüm mahcubiyetiyle. Bir gül ya da bir turp filiziyse, bırakın açsın, çiçeklensin gönlünce. Ama büyüyüp günün birinde zararlı bir bitki olacaksa, derhal sökmek gerek kökünden, büyümesine fırsat dahi vermeden.'' (Sayfa: 27-28)
*
''Güllerin dibinde baobab bittiğini fark edecek olursan -ki küçükken güllere çok benzer baobablar- hemen söküp atman gerek o baobabın kökünü.'' (Sayfa: 29)



''..''Biliyor musun.. Çok üzüldüğün zaman, çok seviyorsun günbatımın..''
''Kırk üç kere gün batımını izlediğin gün.. O kadar mı çok üzülmüştün.?'' diye sordum. Küçük Prens yanıt vermedi.'' (Sayfa: 33)


''Milyon kere milyon tane yıldızdan birinin bir köşesinde açmış, eşi benzeri bulunmayan bir çiçeği sevecek olursan eğer, mutlu olmak için başını kaldırıp o yıldızlara bakmak yeter. Dersin ki bakıp gökyüzüne: 'Benim çiçeğim işte oralarda bir yerde..' Ama koyunun teki gelir de çiçeğini yemeye kalkarsa ne olur biliyor musun, o gökte parıldayan yıldızların ışığı bir anda sönüverir.' Sen buna mı önemsiz diyorsun.!'' (Sayfa: 37)


''Aklım neye eriyordu ki o zamanlar.! Ne söylediğine değil, ne yaptığına önem vermem gerektiğini bilmiyordum. Mis kokusuyla etrafımı sarıyor, ışığıyla dünyamı aydınlatıyordu. Nasıl çekip gittim onu yapayalnız bırakıp.! O masum şeytanlıklarının ardına gizlenmiş sevgiyi nasıl göremedim.! Her biri ayrı muammaymış meğer şu çiçeklerin.! Bense küçücüktüm o zamanlar, nereden bilirdim sevmesini..'' (Sayfa: 43)


''..''Şaşırma o kadar,'' dedi çiçek, ''seni seviyorum, ne var bunda.? Anlamadın bir türlü ama kabahat bende tabii. Gerçi ne önemi var.? Ama sen de az aptallık etmedin hani. Mutlu olmaya bak..'' (Sayfa: 45)


''Bilmiyordu ki kralların gözünde insanlar kapı mandalından hallicedir. Krallara sorsanız, başlarına hükümran olmaktan başka işe yaramaz insan evladı.'' (Sayfa: 48)
*
''kimseden yapamayacağı şeyi istememek gerekir. Aklı yadsıyan iktidar ayakta duramaz. Koşup denize atlamasını buyuracak olursan halkına, ihtilal çıkar.'' (Sayfa: 52)
*
''..''Madem öyle sen de kendini yargılarsın,'' diye yanıt verdi kral. ''Ama bu en zor iştir bilesin. Başkasını yargılamaktan çok daha güçtür kendini yargılamak. Öte yandan kendini hakkıyla yargılamayı becerebilirsen, şüphe duymayasın, bilge bir kişi olmuşsun demektir.''
''Ben kendimi nerede olsa yargılarım,'' dedi Küçük Prens, ''buraya yerleşmeme lüzum yok ki.''..'' (Sayfa: 54)





''..''İnsanlar nerede.?'' diye sordu bir süre sonra Küçük Prens,
''yalnızlıktan başka bir şey yok bu çölde..''
''Sanma ki yalnız kalmazsın insanlar arasında,'' dedi yılan.'' (Sayfa: 82)
*
''..Sürgün olur dokunduğum, çıktığı toprağın altına,'' dedi. ''Ama senin tertemiz bir yüreğin var, bir yıldızdan düşmüşsün buralara..''
Küçük Prens yanıt vermedi.
''Acıdım şu zavallı haline, karşına dikilmiş şu koca dünyanın taş duvarları, gücün neye yeter senin.? Unutma, yorgun düşerse bir gün yüreğin yuvana duyduğun özlemin yükünü taşımaktan, o gün yardımım dokunur sana. Seni..''
''Tamam.! Anladım söylediğini,'' dedi Küçük Prens, ''zorunda mısın bilmece gibi konuşmaya.?''
''Ben bilirim halbuki tüm bilmeceleri,'' dedi yılan.
Sonra sustular.'' (Sayfa: 84)


''Hayal güçleri bile yokmuş dünyadaki insanların, anca ne söylesen tekrar etmesini biliyorlar.. Benim bir çiçeğim vardı gezegenimde, başlayan o olurdu hep söze..'' (Sayfa: 87)


''Kendimi zengin sanırdım eşi benzeri bulunmayan bir çiçeğe sahibim diye, sıradan bir gülmüş meğer sahip olduğum. Uyduruk bir çiçek, biri yanmaktan aciz, boyu dizim kadar üç volkanmış bütün varlığım.. Şanlı, büyük bir prens olmak benim neyime..'' dedi içinden, çimenlere uzanıp ağladı Küçük Prens.'' (Sayfa: 90)


''..''..beni evcilleştirecek olursan, bundan böyle birbirimize ihtiyaç duyarız. Şu koca dünyada, ben biricik olurum senin için, sen biricik olursun benim için..''
''Şimdi anladım,'' dedi Küçük Prens, ''bir çiçek vardı.. Galiba beni evcilleştirmiş..''..'' (Sayfa: 93)


''Her gün aynı saatte gelmeye çalış,'' dedi tilki, ''çünkü düşün, mesela akşama doğru dörtte geleceğini bilirsem, saat üç dedin mi yüzüm gülmeye başlar. Vakit yaklaştıkça içim içime sığmaz olur. Saat dörde vardı mı yerimde duramam, bir telaş kaplar içimi, meraktan ne yapacağımı şaşırırım: Mutluluğun kıymetini anlarım.! Ne zaman geleceğin belli olmazsa yüreğimi hazır tutamam ki..'' (Sayfa: 96)


''Elveda,'' dedi tilki, ''sırrım armağanım olsun sana: Yalnızca yüreğin harcıdır aslolanı görmek. Aslolan görünmez göze.'' (Sayfa: 98)
*
''Asolan görünmez göze,'' diye tekrarladı Küçük Prens unutmamak için.
''Uğruna harcadığın zamandır gülünü değerli kılan.''
''Uğruna harcadığın zaman,'' dedi Küçük Prens unutmamak için.
''İnsanlar hatırlamaz oldu hakikati,'' dedi tilki, ''sen sakın unutmayasın: Evcilleştirdiğin şeyden sorumlusundur sonsuza dek. Gülünden sorumlusun..''
''Gülümden sorumluyum..'' diye tekrarladı Küçük Prens unutmamak için. (Sayfa: 100)



''Sen de susadın demek.?'' diye sordum.
Yanıt vermedi soruma.
''Su yüreğe de iyi geliyordur belki..'' demekle yetindi. (Sayfa: 106)
*
''Senin şu insanlar,'' dedi Küçük Prens, ''aynı bahçeye beş bin tane gül dikiyorlar.. Ama bir türlü bulamıyorlar aradıklarını..''
''Bulamıyorlar,'' diye yanıt verdim..
''Oysa bir tanecik gülde, bir avuç suda olabilir aradıkları..''
Dedi ki sonra:
''Gözler kördür, yürekle bakmak gerek.'' (Sayfa: 111)




''Biliyorsun.. Çiçeğim var benim.. Sorumluyum ondan ben.! Görsen incecik bir şeydir.! Dokunsan kırılacak.! Dört tanecik dikeni var koca dünyaya göğüs gerecek.!'' (Sayfa: 123-124)

24 Aralık 2022 Cumartesi

Küçük İskender - Şifalı Rehabilitasyon Ortamı (Kendi el yazısıyla TIPKI BASIM) (Şenol Erdoğan)

 

GÖKYÜZÜ, YERYÜZÜNÜ
FAKLI YENMİŞTİ. HİKÂYE-
LERE SONUÇ BÖLÜMÜ O-
LARAK FEVKALADE BİR
ORGAZMIN TÜM EVRELERİ
YERLEŞTİRİLMİŞTİ. POLİ-
TİK MÜCADELELERE GİRİP
ÇIKMIŞ BİR DİNAZORUN
PARKI OLAMAZDI. GÜZEL
LAF ETMEK SORUN DEĞİL-
Dİ. DİYAR DİYAR HIYAR-
LIK EGZERSİZLERİ..
*
ŞİFALI REHABİLİTASYON
ORTAMI OLARAK SEÇİLEN
YAŞAM BİÇİMLERİ ZOR-
LAMADIR. HERŞEY, OLA-
ĞANDIR. HERŞEY, OLA-
BİLECEĞİNİN ÖTESİNE
GEÇEBİLMEK İÇİN KENDİ
SINIRINI YOKLAR; ARZU-
LAR GENLEŞEBİLİR.
ONURLU İNTİHARLARA
DOĞRU..
*
GÖTLÜĞÜN LÜZUMU YOK.!
ŞEHİR HÂLÂ BİZİM. ŞE-
HİR HÂLÂ SESİNİ ÇIKART-
MIYOR. ŞEHİR SERSERİLE-
Rİ BİZİ ANLAMAYA
YANAŞMIYOR.
SOĞUK.!
YAŞAM KADAR
SOĞUK.!
OLUK OLUK SOĞUK.!
*
''YAZGIMIN AZ YAĞMURLU
SİRKİNDEYİM / YERLER
KAYGAN, KALBİM KAY-
GAN.! / DOKUNABİLSEM
İKİMİZ DE CÜCEYİZ /
BİR SİRKTEN AYRILAMA
YACAK KADAR ARTİS-
TİM / SEN DE ARTİSTSİN
ANNEN MEKTUPTA ÖYLE
YAZMIŞ / UZATSAM ELİMİ
TUTAMAYACAKSIN
KENDİNLE O KADAR
İKİZSİN.!!!''
*
BİLİYORUM
BU ŞEHRİN AZALMIŞ BİR
GURURU VAR / SOKAK-
LARI HAYDUT, BİNALARI
ÇETE, HAVASI ZANLI /
HANGİ KÖŞEYE GİDİP BİR
BİLMECE SORSAM CEVA-
BU BELLİ:
BİZE BU MEMLEKETTEN
TAVŞAN
ÇIKMAZ
ŞAPKAMIZ YIRTIK.! '
*
KİMİ ŞİİRLERİN
FAİDESİ OLDUĞU
KESİNDİR.
ÜÇÜNCÜ
DERECE
İMGE
YANIKLARI
KOLAY
İYİLEŞMEZ.!
*
APTALLIKLARINIZA
KATLANACAĞIMIZI
SANARAK
BİR
APTALLIK
DAHA YAPTINIZ.
SİZİ
KUTLUYORUZ.
KUTSANMAYACAKSINIZ.!
*
ONURLU
İNTİHARLARIN
ALT
YAPISINDA
YAPIŞ
YAPIŞ
REGL
AKAR.!!
*
VÜCUDU ÖNEMSEMEYEN
ENERJİ, SERBEST BİR
YOLCULUKLA ÖDÜLLEN-
DİRİLİR.
GENÇ KAOS, BUNA
ÇOK
UYGUNDUR.
ZEHİR
YERİNİ
BULUR.
*
BOYUTSUZ SEVGİLERİN
TAŞIDIKLARI TEK KAYGI,
KANITLANAMAYIŞTIR.
BU TÜR SEVGİLER TİCA-
RİDİR VE ŞİFALI REHA-
BİLİTASYON ORTAMLARI-
NIN TARİFSİZ PARA-
ZİTLERİDİR. BİLİNÇ,
BURADA GÜCÜNÜ YİTİ-
REBİLİR. DİKKAT.!!
*
BİR TIRNAK MAKASININ
ÇOCUKLUĞU NASIL GEÇ-
MİŞTİR.?
ASLA MERAK ETMEZSİNİZ.
BUNUN BİR
HATA OLDUĞUNUN DA
FARKINDASINIZDIR.
*
OTURUP
UZAKLARA
BAKARSINIZ..
SANKİ
NE
VARDI Kİ
ORADA.?
YALNIZCA
SESSİZLİK.

23 Aralık 2022 Cuma

Zlata Filipoviç - Zlata'nın Günlüğü (Çeviren: Barbee)


Arka Kapak

*
Zlata, Saraybosna'da yaşayan 11 yaşında mutlu bir kız çocuğuydu. Günlük tutmaya başladığında bir gün bunun bir belgesel niteliği taşıyacağını hiç tahmin etmemişti.
Sonra savaş başladı. Zlata'nın mutlu yaşamı her an bir bombanın hedefi olma korkusu, çevresindeki insanların ölümleri ile altüst oldu. Susuz, elektriksiz, yiyeceksiz bir yaşam başladı.
Tıpkı Anne Frank gibi.
Zlata artık Paris'te yaşıyor ve özgür. Ama onun görebildiği gerçekleri politikacıların nasıl olup da göremediğini hala anlamıyor.
*
''Zlata felaketin başladığı günden kurtulduğu güne kadar, hatıra defterinde Saraybosna'da hala sürüp giden cehennemi yazar. Kendi algıladığı biçimde..''
*
TEMPO
*
''Daha iyisi, daha güzeli için insanoğlu çabasını sürdürür. Sen de onun soylu bir örneğisin Zlata.. Zlata Filipoviç'in Saraybosna günlüğü küçüklerden büyüklere acı dersler veriyor.. Politika yapan ve kendini büyük sanan herkes bu günlüğü okumalı.!''
*
Hasan Cemal
*
*
Perşembe, 18 Haziran 1992:
*
''Evet biliyorum, aslında bütün bunlardan politika sorumlu. Politikanın beni ilgilendirmediğini söylemiştim, ama bir cevap bulabilmem için biraz da olsa bilgi edinmem gerekiyor. Bana sadece bölük pörçük bir şeyler söylüyorlar, herhalde bir gün çok daha fazlasını keşfedip daha çok şey anlayacağım.'' (Sayfa: 58-59)
*
Perşembe, 19 Kasım 1992:
*
''Niye politika bizi mutsuz yapıyor, bizleri birbirimizden ayırıyor.? Biz kimin iyi, kimin kötü olduğunu pekala biliriz. İyiyle birlikte olurken kötüden kaçınırız. Kötünün arasında olduğu gibi, iyinin arasında da Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar bulunuyor. Bir türlü ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyorum. Tabii ki ben ''çok küçüğüm'' ve politika ''büyüklerin'' elinde. Ama biz ''küçüklerin'' bu işi daha iyi becereceğini sanıyorum. Eminim ki savaşı bir çözüm yolu olarak seçmezdik.'' (Sayfa: 96)
*
Cumartesi, 17 Nisan 1993:
*
''Bence politik durum da, hareket halindeki bir aptallık. Kocaman BÜYÜÜÜK bir aptallık. Bu yaşama ve acı çekmeye devam mı etsem, yoksa bir ip alıp.. İşi bitirsem mi bilemiyorum. Eğer durum böyle devam ederse, birkaç yıl sonra 20 yaşında olacağım. Eğer bir başka ''Lübnan''a dönüşürsek (dedikleri gibi), 30 yaşında bile olurum. Çocukluğum, gençliğim ve hayatım gelip geçecek demektir. Öldüğümde bile bu savaş hâlâ devam ediyor olacaktır.'' (Sayfa: 122)
*
Salı, 4 Mayıs 1993:
*
Sevgili Mimmy,
Yine politikayı düşünüyorum. Halkı Sırp, Hırvat ve Müslüman diye gruplara ayırmak ne kadar aptalca, çirkin ve mantıksızca olsa bile , bunu yapan politika. Hepimiz bir şeyler bekliyoruz, bir şeyler ümit ediyoruz, ama ortada hiçbir şey yok. Vance-Owen barış planı bile işe yaramayacağa benziyor. Haritalar çizilip duruyor, insanları birbirlerinden ayırıyorlar, ama o ayrılan insanlara hiç kimse bir şey sormuyor. Bu ''yumurcaklar'' gerçekten bizimle oyun oynuyorlar. Normal halk bu bölünmeyi istemiyor, çünkü bu hiç kimseyi mutlu etmeyecek -ne Sırplıyı, ne Hırvatı, ne de Müslümanı. Ama normal insana kim soru soruyor ki.? Politika sorularını, sadece politikacılara soruyor.
*
Zlata
*
Yumurcaklar: Politikacılar için kullanılan güncel bir sözcük (Sayfa: 126)
*
Cumartesi, 8 Mayıs 1993:
*
''Bugün müzik okuluna giderken pazar yerini gördüm. Orada her şey var. İnsanın aklına gelebilecek her şey. İnsanlar her şeyi satıyor.
Bütün bunların nereden geldiğini merak ettim, sonra aklıma savaşın ilk başladığı günlerdeki Saraybosna sokakları geldi. Kırık vitrinleri ve ortadan kalkmış malları hatırladım. Cevap bu muydu acaba.? (..) ..ama işin en kötüsü bütün bu malları şimdi de o kadar pahalıya satmaktı.. O güzelim yiyecek maddelerini görmeliydin.! Bu arada açlığı çeken bizleriz, bulduğumuz her yiyecek maddesi için Tanrı'ya şükrediyoruz.'' (Sayfa: 128)
*
Pazartesi, 2 Ağustos 1993:
*
''Bazı insanlar beni Anne Frank'la karşılaştırıyor. Bu beni korkutuyor, Mimmy. Sonumun onunki gibi olmasını istemiyorum.''
*
Zlata (Sayfa: 152)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...