11 Aralık 2022 Pazar

Attila József - Temiz Yürekle (Hazırlayan: Kemal Özer)


Bugün çağdaş Batı Avrupa burjuva şiirinde gitgide yalnızlık, korku ve yabancılaşma duyguları egemen olmaktadır. Bizim şiirimizse, Attila József örneğine dayanarak, yalnızlık ve keder duygularının varolabilirliğini yadsımamakla birlikte, bu duyguları altetme, onlara üstün gelme yönelişindedir. Bu şiir, acıyı itiraf eder; fakat aynı zamanda üstüne çıkar onun. İnsanlığın muazzam olanaklarına ve parlak geleceğine inançla dolu, derinliğine insancıl Attila József şiiri günümüz Macar şiirinin haklı olarak öykündüğü bir örnektir.
*
Miklos Szabolcsi (Sayfa: 5)
*
ATTİLA JOZSEF ÜSTÜNE BİRKAÇ SÖZ, KEMAL ÖZER:
*
''Büyük bir toplumcu gerçekçi ozanla tanışıp da heyecanlanmamak ve ondan etkilenmemek düşünülemez. Çünkü böylesi ozanlar, sıradan kimselere hem benzeyen, hem de benzemeyen inişli çıkışlı yaşamlarından da, ayrıntıları bize o an uzak düşmüş bir zaman diliminden de söz açsalar, ayak batığımız toprakta kökleri olduğunu, ne yapar eder duyururlar.'' (Sayfa: 9)
*
''Sanki karşımda, insan kesilmiş çağdaş bir keder vardı. Her şeye karşın boynu bükük olmayan.'' (Sayfa: 10)
*
*''Dürüstlük, Attila Jozsef'in gündeminde de ilk sıradaydı. Toplumsal çelişkileri olduğu gibi bireysel çelişkileri de sergilemekten kaçınmıyordu. Yaşamında olan hiçbir şey şiirinde gözlerden uzak tutulmuyordu. Onu bağımsız, başkasına benzemez yapan, kendine özgü bir bakışla donatan buydu.'' (Sayfa: 14)
*
Mayıs 1986
*
ATTİLA JOZSEF'İN YAŞAMÖYKÜSÜ
*
MİKLOS SZABOLCSİ (Çeviren: Okay Gönensin)
*
''Borbala Pöcze doğurdu beni,
O bin bacaklı süpürge
Kanser kemirdi
Karnını, midesini.
(Aron Jozsef Sayesinde Doğdum)
*
''Çocukluğun ağır izleri şairi son günlerine dek izleyecektir; öksüzlük, sefalet, ilk umutsuzluklar, yetişkinlerden korkma koşullarının yitmeyen anıları. Açlık, acı ve annesinin çehresi sürekli olarak geçer şiirlerinde. 1930'a doğru yazdığı ve annesinin kişiliğini insanüstü ve efsanevi boyutlara ulaştırarak bütün işçi annelerinin simgesi kıldığı şiirler Macar edebiyatının en seçkin ürünleridir.


Annemdi, ufak tefek, öldü erkenden,
erken ölür çamaşırcı kadınlar çünkü.'' (Sayfa: 40)
*
''Ey Avrupa, ne de çok sınırlar.!
Ve her sınırda bir sürü katil.!'' (Sayfa: 44)
*
''Yine de cesur olmam gerekli
Adaleti vermede, taraf tutmada,
Dimdik bakmada zor anılara.
Neme gerek bu anılar da.?
Şu sefil kalemi bırakmayı yeğ tutarım ben
Orağın keskin ağzını daha da bilemek için;
Topraklarımızda şimdiden olgunlaşıyor yeni çağ,
Suskun, acımasızca.
(Eninde Sonunda)'' (Sayfa: 45)
*
''- Hey devir bakalım gövdeyi, ağlayıp sızlanma,
sana mı düştü gözyaşı dökmek her kıymığa.?
Dört bir yanından vuracaksan yazgının
bırak da beylerin bozkırı hıçkırsın -
gülümsüyor geniş yüzlü balta.'' (Sayfa: 47)
*
''..şöyle diyor:
*
Her iyi şiir bir yaratmadır ve genel olarak şiir okuyucuların bilmediğini açığa çıkarır. Yalnız kalmak istemeyen, ama aynı zamanda da yüzeysel insan ilişkilerini istemeyen bir insandır şair. Bir şeye ait olduğunu bildiğinde yazar yalnızca. Yalnızlığın şairleri başka yalnızlara bağlı olduklarını hissederler. Kendini tamamen yalnız gören ve diğer yalnızlarla da ilişki kurmayan ise, şiir filan yazamaz..'' (Sayfa: 49)
*
''Yazık, istemedim düzen böyle olsun.
Ruhumun yurdu değil bu.
İnanmadım daha kolay yaşayacağına alçağın,
seçime korkuyla katılacağına
utançla kullanacağına oyunu, aldığı parayla
yiyip içeceğine halkın
seçim sonrası şölenlerinde.
(Hava İstiyorum)'' (Sayfa: 53)
*
''1937 Şubatında Thomas Mann'ın bir konferansından önce, o dönemdeki Avrupa insancıllığının büyük bir bildirgesi olarak görülebilecek olan bir şiir okuyacaktır, ancak polis şiirin okunmasını yasaklar:
*
neler gelecek başımıza, soruyoruz korkarak,
yeni ülkülerin kurtları nerden üstümüze salınacak,
yeni bir ağu kaynatılıyor mu sızın diye aramıza -
ne zamana dek yer bulacaksın acaba konuşmaya.?
(Thomas Mann'ı Selâmlama)'' (Sayfa: 54)
*
ATTİLA JOZSEF'İN OZAN NİTELİKLERİ
*
ANDRAS FODOR (Çeviren: Edit Tasnadi)


''Tarihsel dönüşümden, 1945'ten sonra, Attila Jozsef'in iki dünya savaşı arasındaki şiirin en büyüklerinden biri olduğu, Avrupa çapında Lorca ve Mayakovski'yle karşılaştırılabileceği kısa zamanda anlaşıldı.'' (Sayfa: 59)
*
''..ozan, dünya ekonomik bunalımından (1929) sonra daha da bırakılmış duruma düşen işçi sınıfını, doğrudan ayağa kaldırıcı, nerdeyse koro gibi söylenecek şiirlerin sesiyle desteklemektedir. El ilânlarının üslubunu andıran bir şiirine kendisi şöyle sesleniyor: ''Şiir, git, sınıf savaşçısı ol.!''..'' (Sayfa: 62)
*
''Güzel, akıllı kızı yaratacağız
zeki, gözüpek oğlu çünkü biz,
bizden bir parça yaşayacak onlarda
nasıl saklıysa Samanyolu'nda
bir parçası güneş ışığının -
ve güneş karardığı zaman, soyumuz
uçacak bir araçla, konuşa söyleşe, umut dolu,
işlenebilir yeni yıldızlara doğru.'' (Sayfa: 68)
*
ATTİLA JOZSEF'İN ŞİİRLERİNİN FRANSIZCA BASIMINA ÖNSÖZ
*
EUGENE GUILLEEVIC (Çeviren: Okay Gönensin):
*
''Attila Jozsef'te bir Gavroş yaşıyordu: ömrünü 1905-1937 arasında, Birinci Dünya Savaşı, karşıdevrim ve faşizm döneminde geçiren bir Gavroş. Ve ne yaşantı.! 1937'de bir iş istemek için yazdığı biyografisi acıdır. Yaşantısının her yılı tek bir sözcükle belirlenebilir. Sefalet. Bu sözcüğü de kendi içinde bölümlere ayırabiliriz: Yoksulluk, açlık, yalnızlık, bırakılma, intihar - ama şunları da eklemek gerek: İyilik, alay, taşkınlık, isyan, gülme, evet gülme ve bu yaşantıyı kendisi ve başkaları için değiştirme iradesi, devrimci irade.''
*
GAVROŞ: Victor Hugo'nun Sefiller romanındaki ünlü kişilerden biri. 1848 devrimi sırasındaki sokak çatışmalarından birinde ölür. (Sayfa: 72)
*
Şubat, 1960
*
TEMİZ YÜREKLE (Seçme Şiirler)
*
Türkçesi: Kemal Özer - Edit Tasnadi
*
ANACIK
*
Bir hafta boyunca dura düşüne
anacığımı getirdim gözümün önüne.
Gıcırtılı bir sepet kucağında
çabuk çabuk tırmanırken çatıya.
*
O zamanlar söz dinlemez bir çocuktum
bağırırdım, tepinir dururdum.
Şişkin çamaşırları bıraksın da
beni çıkarsın diye yukarıya.
*
O çıktı ve astı onları sessizce
çıkışmadı bana, hatta bakmadı bile
ve hışırdadı parlak çamaşırlar
döndüler yüksekte, uçuştular.
*
Artık geç, ama bilseydim tutturmazdım,
onun ne kadar büyük olduğunu şimdi anladım -
saçları gökyüzünde dalgalanıyor külrengi
göğün suyunda eritirken çiviti. (Sayfa: 79)
*
TEMİZ YÜREKLE
*
Ne babam var, ne annem
ne tanrım var, ne ülkem
ne beşiğim var, ne kefenim
ne öpücüğüm var, ne sevgim.
*
Üç gündür bir şey yediğim yok,
ne az yerim ne çok.
Yirmi yaşım güç kaynağı,
satıyorum yirmi yaşımı.
*
Alan kimse çıkmazsa
ben de satarım şeytana.
Hırsızlık ederim bozmadan yüreğimi,
gerekirse hatta vururum birini.
*
Yakalayıp beni asarlar,
kutsal toprağa atarlar
ve güzelin güzeli yüreğimden
bir ot biter, yiyeni öldüren. (Sayfa: 83)
*
YORGUN İNSAN
*
Tarlada birkaç ağırbaşlı köylü
yollanıyor evine doğru suskunca.
Uzanmışız yan yana: Irmakla ben,
uyuyor incecik otlar yüreğimin altında.
*
Sessiz büyük bir dinginliği yuvarlıyor ırmak,
çiy kesiliyor dertlerle yükler, içimdeki;
ne erkek, ne çocuk, ne Macar, ne kardeş,
burda uzanmış yatan yalnızca yorgun biri.
*
Bir iç rahatlığı dağıtıyor akşam,
ben bir dilimim bu sıcacık ekmekten,
gök de dinleniyor şimdi, durgun Maroş ırmağına
ve alnıma yıldızlar konarken. (Sayfa: 91)
*
PARABABALARININ KÂRI ÜZERİNE
*
Gaz lâmbasının dibinde yoğur ekmeği,
delikli kırmızı tuğla pişir ya da;
çapa tutmaktan avucun yarılsın;
eteklerin havalıyken sat kendini;
sırtüstü uzanıp tahtaları çak maden ocaklarında;
pazaryerlerinde çuvalları sırtlan;
ister bir meslek öğren, ister öğrenme -
parababaları olacak kârlı çıkan.
*
İpekleri yatır benzine;
iki büklüm soğan topla;
boğazla ardından ayrılmayan keçiyi;
pantolonu iyi biç, otursun giyenin üstüne;
yorulsan da ara verme, haydi.!
İşinden olursun, ne geçer eline bundan.?
Dilenmek mi.? Hırsızlık mı.? Kurtaramazsın yakanı -
Parababaları olacak kârlı çıkan.
*
Şiirler yaz istek dolu;
Prag usulü jambon hazırla;
şifalı bitkiler derle, kömür çıkart;
hesap defteri tut ve sakla gizlerini;
sırmalı şapka giy;
ister küçük bir köy, ister Paris, nerde yaşarsan -
parababaları olacak kârlı çıkan.
*
s u n u
*
Ey emekçi, sürdürebilirdim daha, ama bıkarsın,
biliyorsun, havyar değil yediğin her zaman -
sana parababaları iş verdiği sürece
parababaları olacak kârlı çıkan. (Sayfa: 98-99)
*
KALABALIK:


''Oh.!
Boşunadır onun karşısında her şey
pazarlık, lanet, sessizlik, sözcükler
hem yapıdır o
hem yapıyı kuran
aşağıda temel, yukarıda çatı
çalışan ve tasarlayan -
Yaşasın işçiler ve köylüler
sökmüyor onlara kentsoylu kurnazlığı
tekmeliyor milyonlarca ayak -
hey kalabalık, ileri, ileri.!'' (Sayfa: 103)
*
ODE 3
*
Seni seviyorum, çocuk nasıl severse annesini,
suskun sarnıçlar nasıl severse derinliklerini,
seviyorum, salonların ışığı sevdiği gibi,
sevdiği gibi ruhun alevi, bedeninse dinginliği.!
Seviyorum seni, son soluklarını verene dek
yaşamayı nasıl severse ölümlüler.
Düşenleri nasıl kendine çekerse yer
öyle saklıyorum içimde her sözcüğünü, hareketini,
gülümsemeni.
Asit nasıl işlerse madenleri
duygularım bana öyle işledi seni,
ey sevimli yaratık, güzel görüntü
usumda ne varsa sen alıyorsun hepsinin yerini.
*
Saniyeler akıp gidiyor çınıldayarak,
sessiz oturuyorsun oysa kulağımda sen.
Yıldızlar düşüyorlar parlayarak,
oysa sen çekilip gitmiyorsun gözlerimden.
Bir mağara sessizliği gibi tadın
ürperiyor damağımda soğuyarak
ve görünüyor bir su bardağı tutan
ince damarlı elin
belirip kaybolarak. (Sayfa: 127)

Mahmut Ferhat Alptekin - Tanrı Tanımayan Şehir


ANLAMAK:
*
''Yalnızlık beni dinliyor,
Kalbime bu da yetiyor.'' (Sayfa: 11)

*
AY TANESİ:
*
''Bulutların arkasına saklanmış Ay taneleri..'' (Sayfa: 13)
*
BAZEN:
*
''Bazen,
Bankalar için hırsız derler
Ama aynı bankalar kitap basar olmuş,
Aman Tanrım.!
Hırsızlar kitap okur olmuş.!'' (Sayfa: 15)
*
BULUT:
*
''Bir anne bebeği ile yürüyor..
Bunu gördüğüm an,
Ruhumun sürgünde olduğunu anlıyorum..
Bir tabut geçiyor yoldan,
Kara toprak heyecanlı
Yutacak yine birini
Heyecanını saklamıyor..'' (Sayfa: 19)
*
BUZ KÜPÜ:
*
''Çimenlere basmam
Hepsinde ayak izlerin var.!'' (Sayfa: 20)
*
DİYARBAKIR:
*
''Her şey bittiğinde,
Beyaz güvercinler yine uçacak.!'' (Sayfa: 22)
*
İYİLİK İÇİN:
*
''Herkes vicdanına kilit vurmuş.!
İki duble içsin,
Kendini Napolyon sanıyor.!
Onlar yüzünden içki içemez oldum.!
Bir şişe bira içer,
Babasını öldürür;
Anasını nikahına alır.!
Kalpsizsin sen pezevenk.!
Benim içtiğim içkinin ne suçu var.!
Kendi çocuğuna tecavüz eden köpek.!'' (Sayfa: 36)
*
İZMİR CADDESİ:
*
''Geçenlerde birisi, gerçekten neden bu kadar okuyorsun, dedi,
Ahhhhh,
Keşke açıklayabilsem,
Neden kitaplara kaçtığımı..'' (Sayfa: 37)
*
KARA MART:
*
''Oğlum var,
O bana soracak;
''Bu Çocuklar Ölürken Ne Yapıyordun''
Şiir mi yazdım diyeceğim.!'' (Sayfa: 41)
*
KÜREK:
*
''Babam öldüğü gün, olgun bir adam oldum, demiştim,
Meğersem, çocuksu tarafım arkama saklanmış..'' (Sayfa: 46)
*
MUTLU OL:
*
''Yağmurlar durmaz oldu..
Ahmet Kaya susmaz oldu..'' (Sayfa: 50)
*
SIKINTI:
*
''Dışardaki insanlar,
Sizlere söylüyorum;
Hiç kendiniz dışında biri olmak istediniz mi.?
Mülteci biri oldunuz mu.?
Ya da annesi fahişe olan bir piç.?
Hayır,
Asla empati kurmadınız.!'' (Sayfa: 57)
*
SÜRGÜNÜM:

9 Aralık 2022 Cuma

Menis Kumandareas - Eski Tüfekler (Türkçesi: Ahmet Yorulmaz)


Arka Kapak:

*
''Bu kitapta Sait Faik'i hatırlatan ve siyasetin ötesine geçen, bir şey var. Kumandareas küçük dükkânlardan, arabalardan, eşyalar, çekmece içleri, mücevher kutuları, elbiseler, sandıklar ve ciklet çiğneyen kızlardan söz ederken, gerçek bir usta..''
*
Orhan Pamuk
*
''Yaşamında tanıdığı kadınlar, kafasının içinden fırtına gibi geçti. Çoğu düşüncesiz, aptal, ruhsuz kuklalar, ruhunu doyumsuz, bedenini tatsız bırakıyorlardı. Evliliği bile bir para yatırımıydı. Şimdi bu kadın, felâketin eşiğinde bile büyüktü.'' (Sayfa: 96) * ''Biz Anadolulular güneşe inanırız.; doğması da iyidir, batması da.'' (Sayfa: 112) * ''..sevecek, yaşamın bir anlam kazanmasına çalışacak çocuklar vardı daha. Eski fikirlerden arınmış olarak, ağır miraslarla, kendilerinden öncekilerin kaybettikleri, yaşamı kazanmaya bakacaklardır.'' (Sayfa: 132)

6 Aralık 2022 Salı

Nâzım Hikmet Ran - Ferhad ile Şirin (Oyunlar 2)


YOLCU (Yazılışı 1941 (?) - İlk Basım 1966)
*
''..benim aklımın erdiği şu ki, insanoğlu dünyada yalnız kalırsa, kitap bu yalnızlığı gideremez. Hani, kitap okumuşluğum fazladır, bu işlerden anlarım, diye söylemiyorum. Az kitap okudum, ama bana öyle geliyor ki, yalnız kalmış insanın kitabı da tek başınadır.'' (Sayfa: 25)
*
''..Daha güzel, daha iyi, daha doğru bir dünya düşünürüm. Otları, hayvanları değil.. Onlar şimdi de güzel. İnsanların daha iyi, daha doğru olduğu bir dünya..'' (Sayfa: 33)
*
FERHAD, ŞİRİN, MEHMENE BANU VE DEMİRDAĞ PINARININ SUYU:
Yazılışı 1948 - İlk Basım 1965

*
''..biz ki adaleti, odun kantarıyla değil, kuyumcu terazisiyle ölçeriz..'' (Sayfa: 63)
*
Ha köle, ha şah olmuşsun
Ha ağlamış, ha gülmüşsün,
Yıldızların umurunda mı
Ha yaşamış, ha ölmüşsün.. (Sayfa: 66)
*
''Yüzün ölecek, ihtiyarlayacak. Lakin vücudun, lakin yüreğin hep öyle taze, hep öyle iştahlı, hep öyle obur kalacaklar.. ''Hele şükür.!'' diye düşünme, keşke onlar da ihtiyarlasa, onlar da ölseydiler..'' (Sayfa: 74)
*
''..hevesin uzunca süreni, keskince olanı..'' (Sayfa: 84)
*
Bir şarkıdır ömrümüz, ey gözleri mahmur..
Doldur şarabı, doldur, boş kalmasın billur,
Zira ki bu kubbenin altında bu beste
Yalnız bir kerre okunur.. (Sayfa: 85)
*
FERHAD: (Şirin'e yaklaşarak.) Sen ne deli, ne divane, ne kahrolunası, nasıl al gibi, yeşil gibi, lale gibi, su gibi, nakış gibi kızsın.. Kendimi tutmasam avaz avaz haykıracağım.. Kendimi tutmasam.. (Şirin'i omuzlarından yakalar ve gerdanından öper.) Sen Sultanın cariyelerinden misin.?
ŞİRİN: Hayır, Ferhad.. Benim adım.. Şirin..
FERHAD: (Şirin'i adeta iterek.) Eyvah ne uzaksın.. Sabah yıldızına âşık olmuşum.. (Sayfa: 91)


FERHAD: Sana ulaşmış olmak dünyaya ulaşmaktır. Senin yüzünü görmek, sesini duymak, dokunabilmek sana, dünyanın yüzünü görmek, sesini duymak, dünyaya ellerimle dokunabilmektir benim için.. (Sayfa: 95)
*
KISA BOYLU ADAM: (..) Yahu o dağ delinir m.?
UZUN BOYLU ADAM: Çek elini eteğimden. (..) Ben bilirim seni.. Çeşmelerden su akınca testini ilk dolduran sen olursun..
KISA BOYLU ADAM: Ne suyu.? On yıldır bekliyoruz. Bir on yıl daha beklesek nafile.. Zaten o zamana kadar kim ölür, kim kalır.? Boş ver böyle dalgalara.. Haydi, dön.. (..)
SEMERKANTLI: (Şerif'e) Mecnun'u biliriz, Leyla'nın aşkıyla çöllere düştü, ah u zar etti, kara taşlara çaldı bağrını. Âşık dediğin böyle olur sanırdık: boynu bükük, gözü yaşlı.. Halbuki sizin Ferhat ağlayıp sızlamaz..
ŞERİF: Yapışıp yüz batmanlık gürzün sapına dağları deler, suyu akıtmak için..
SEMERKANTLI: Ve minelgaraip.. (Sayfa: 118)
*
DEMİRDAĞ: (..) Siz insanlar ne tuhaf seviyorsunuz.?
FERHAD: Ne dedin, Demirdağ.?
DEMİRDAĞ: ''Siz insanlar ne tuhaf seviyorsunuz,'' dedim. Kurda bak, kuşa bak, kestanelikteki ayılara, buğday tanesiyle toprağa bak.. Onlar yalnız etleriyle severler, yalnız etleri, ağızları, gözleriyle.. Halbuki siz yüreğinizle, hayalinizle, aklınızla da seviyorsunuz..
FERHAD: Doğru dedin, Demirdağ. Hele yârimiz gözümüzden, ağzımızdan, elimizden uzaksa, hele ona her şeyimizle ulaşmak istiyorsak..
DEMİRDAĞ: Sizi bedbaht eden bu.
FERHAD: Bahtiyar eden de.. Hasretimiz, kuvvetimizdir..
GÜLEN NAR: (Uzun bir kahkaha atar.)
AĞLAYAN AYVA: (Ağlayarak hıçkırır.)
FERHAD: Sen sade gülmesini bilirsin, Gülen Nar, sade gülmesini.. Sen yalnız ağlamasını bilirsin, Ağlayan Ayva, sade ağlamasını.. Bizse, her ikisini de biliriz, hem gülmeyi, hem ağlamayı.. (Sayfa: 122)
*
FERHAD: (..) ..bir gün olup öleceğimi düşünmek bana kuvvet verir. Hayatı sevmediğimden değil, bilakis hayatı çok sevdiğimden.. (Sayfa: 124)
*
FERHAD: (..) Sana, zaman diyorlar, zaman, fışkıran tohumda, kuş kanadında, karıncanın ayağında mısın.? Nerde olursan ol, daha çabuk, daha hızlı geç, her gün biraz daha kuvvetli olsun akışın. Sen ne kadar kuvvetle akarsan, çeşmeler suya, ben Şirin'ime o kadar yakınım..
ZAMAN: İhtiyarlığa da, ölüme de..
FERHAD: Sen yaşamaktan korkanlara anlat o hikâyeyi. Sen daha hızlı, daha hızlı es. Gelecek günler, geçen günlerden güzeldir eninde sonunda.. (Sayfa: 126)
*
Nâzım Hikmet'in karısı Piraye'ye yazdığı mektuptan:
*
Ferhad'la Şirin'i ilk önce başka türlü bitirmek niyetindeydim, üçüncü perdeyi de iki sahne yapmak istiyordum. İkinci sahnede, yani üçüncü perdenin ikinci sahnesinde, suyun çeşmelerden akışını ve Ferhad'ın Şirin'in kucağında ölüşünü yazacaktım. Fakat sonra düşündüm, hem esas fikir itibarıyla piyes üçüncü perde birinci sahnede bitiyor, hem de Ferhad'la Şirin'de seninle bana benzeyen bir taraf var ki, adeta kendimi sana kavuştuğum anda, senin kucağında öldürmüş gibi olacaktım, buna gücüm yetmedi. (..) (Sayfa: 136)
*
SABAHAT (Yazılışı 1948 - İlk Basım 1966)


NURİ: İster ecelinle öl, ısmarlama tabutun içine koysunlar seni, ister tekmelenip öl, yol kıyısına gömüversinler, hepsi bir, iş ölmemekte, diyeceğim amma, ölmeden önce, daha canlıyken, yediğin tekmenin acısı var..
SEYFİ: Acı ötekinde de var.. Bilirim, müdürün karısı kanserliydi..
NURİ: Kanser senin kanserin, acısı kendi acın. Fakat yediğin tekme senin değil, başkasının. (Sayfa: 146)
*
ENAYİ:
Yazılışı 1949 - İkinci Yazılışı 1955


''Sanatkârın insanları aldatmaya hakkı yok.. Sanatkâr, namusunu, her zaman, açlıktan ölürken de, altına boğulurken de korumasını bilmeli. (Sayfa: 244)

29 Kasım 2022 Salı

Nâzım Hikmet Ran - Yusuf ile Menofis (Oyunlar 3)



İNSANLIK ÖLMEDİ YA:
*
''Köleliğin en korkuncu, köle olduğunu fark etmemektir..'' (Sayfa: 20)
*
EVLER YIKILINCA [1949]
*
''İnsan dediğin, karşısındaki insanın, fenalık edemeyecek kadar zayıf olduğunu bilirse, kurtken aslan kesilir..'' (Sayfa: 125)
*
''Ateş, barutun üstüne düşerse, arif olana yol görünür.'' (Sayfa: 128)
*
''İnsan insana karşı, düşündüğünü söylemezse, aradaki saygı değil, korkudur, baba.. Ben seni sayıyorum, ama senden korkmuyorum.'' (Sayfa: 149)
*
YUSUF İLE MENOFİS:


''Taşı, evet, sabırla, evet, akılla, evet, gerekirse kurnazlıkla, evet, ortalığı velveleye vermeden, evet, kendi kaderini yontar gibi, ama yanıbaşında kaderlerini yontan öteki taşçılarla beraber, fakat sevgiyle, hem taşı, hem kendini, hem başkalarını severek yontacaksın.'' (Sayfa: 175-176)
*
İKİNCİ KADIN: Ne iyi yürekli insansın. Dinlensinler diye paydos ettirdin işlerini.
YUSUF: Babam Yakup'un iki eşeği vardı. Birisine çok yük sarardı ve taşıyabileceğinden çok yük sarardı ve soluk aldırmazdı. Fakat ötekine taşıyabileceği kadar. İki eşekten biri beş yıl yaşadı ve öbürü on beş yıl. Hangi eşek daha çok yaşadı ve hangisi babama daha çok iş gördü.?
İKİNCİ KADIN: Akıllı adamsın. (Sayfa: 177)
*
ZELİHA: (Menofis'e) Söylesene, beni öldürür müsün.? Alacağınızı vermezsem beni öldürür müsün.?
MENOFİS: Seni öldürmek.. Seni.. hayır. Dedim ya, acemisiyiz bu işin. Fakat..
ZELİHA: Nil kenarında ördüğünüz duvarları mı yıkarsınız.?
MENOFİS: Onu o kadar sağlam ördük ki.! Biz namuslu duvarcılarız. Biz hilesiz çalışan duvarcılarız. Onu o kadar sağlam ördük ki yıkılmaz. Sonra.. yazık olur. O kadar sağlam ördük ki.!
ZELİHA: Ambarlarımdan birini yağma edersiniz. Bak, gözlerin parladı. Bunu nasıl olsa, sen bulmasan arkadaşların bulacaktı. Ambarlarımdan birine saldırısınız.
MENOFİS: Bunu yaparız belki. Evet, bunu yaparız. Hem öteki ambarlarını da ateşe veririz. Evet, bunu yaparız. Hem de bunu yapacağız. Alacağımızı vermezsen bütün ambarlarını yakacağız. Ben Menofis.. Biz arkadaşlar yani, yalan söylemeyiz, yapamayacağımız işe yaparız demeyiz. (Sayfa: 215)
*
''Belki bu kadar çok, bu kadar kolay öldürülemezdik, bu kadar unutkan olmasak.''(Sayfa: 220)
*
AVRUPALI ÖLÜ: Niye güldün.? Biz ölüyüz, unuttun mu.? Ölüler güler mi.?
ASYALI ÖLÜ: Aklıma gelen şey benim gibi, senin gibi, onun gibi, şunun gibi kaç kere, kaç kere, kaç yerde, kaç yerde kıtlıktan ölmüş ölüleri bile güldürür.
AMERİKALI ÖLÜ: Ne geldi aklına.? Söyle, biz de gülelim.
ASYALI ÖLÜ: Biz burda böyle konuşuyoruz ya, biz burda böyle konuştuğumuz için, bizi burda böyle konuşturan adama propagandacı diyecekleri aklıma geldi.
AFRİKALI ÖLÜ: Fakat biz kıtlıktan öldük. Yalan mı.? Kaç kere, kaç kere, kaç yerde, kaç yerde.
AMERİKALI ÖLÜ: Kıtlıktan öldük.! Yalan mı.?
HAHAM: (Yüksek sesle.) Ve Yusuf parayı Firavun'un evine getirdi. (Sahne yavaş yavaş kararmaya başlar.) Ve Mısır diyarında ve Kenan diyarında para tükenince bütün Mısırlılar Yusuf'a gittiler ve dediler.
(Kararır.) (Sayfa: 221-222)
*
YUSUF: Sana ekmek ve buğday vereceğim.
MENOFİS: Kimin ekmeğini ve buğdayını, kime veriyorsun, Yusuf.? (Birdenbire arkaya, halka döner.) Burda bu adam oturmuş, etrafında kâtipleri, muhafızları, kimin ekmeğini, kimin buğdayını, kime veriyor.? Ambardakiler, ekmekler, buğdaylar ve yiyecekler kimin toprağından ve bahçesinden ve kimin elleriyle ekildi ve biçildi ve toplandı.?
YUSUF: Menofis, bu söylediğin nedir.? İnsan ağzında ses, ses olalı ve ses söz olalı böyle bir söz duyulmuş mu.? (Sayfa: 235)
*
MENOFİS: (Yusuf'a) Sen Yusuf, Firavun'a, Yusuf, Sen Firavun'a babanın torunlarını da kendi çocuklarının çocuklarını da sattın. Sen Firavun'a sevdiklerini de sattın. Gün gelecek, onlar angarya memurlarının kırbacıyla çalışacak ve tarlada ve her çeşit işte, harçta ve kerpiçte, ağır işte hayatları acı olacak ve doğurma iskemlesi üzerinde kadınları erkek çocuk doğurursa o çocuk öldürülecek. Sen Firavun'a kendi çocuklarını, çocuklarının çocuklarını da sattın, Yusuf.!
YUSUF: (Muhafızlara) Götürün, söyletmeyin.
MENOFİS: Haydi, gidelim, kuşlar etimi yesin. Halbuki yaşamak güzel şey. (Muhafızların arasında sendeleye sendeleye giderken durur ve Yusuf'a döner.) Yusuf, sen Tevrat'a göre yüz on yaşında öleceksin ve ben oynadığımız oyunu yazana göre kırk yaşında ölüyorum. Sen daha altmış, yetmiş yıl yaşayacaksın. Tevrat'ın hesabına göre. Bense, oyun icabı, yarım saat sonra öleceğim. Halbuki o kadar da sürmeyecek sanıyorum. Demin şurama, böğrüme bir bıçak attı muhafızların. Barsaklar kesildi galiba. Halbuki yaşamak, ölmemek.. ölmemek, yaşamak. Yusuf, sen de ben de binlerce yıl yaşayacağız daha. (Sayfa: 237-238)
*
İVAN İVANOVİÇ VAR MIYDI, YOK MUYDU.? (1955)


''Bir komünistin, başka bir komünist için, bir üçüncü komünistten iltimasta bulunmasına taraftar değilim. Kasabada mesken buhranı var.. Bu buhranın ağırlığını herkesten önce partililerin taşıması gerek.. Kaldı ki, çoğu da taşıyor bunu, kimseden iltimas dilenmeden..'' (Sayfa: 247-248)

Ivan Shishkin - Çam Ormanında Sabah

''Sevdikten sonra elbette deli gibi sevecek, akıllı gibi sevmek de sevda mı sayılır.?'' (Sayfa: 249)
*
İVAN İVANOVİÇ: (Kasketliye) Hani gönül acısı en büyük felaketti..
KASKETLİ: Öyledir.. Ve lakin bir çok acılar gibi o da şifa bulur çok şükür..
İVAN İVANOVİÇ: Bana öyle bir acı lazım değil.. İşime gelmiyor.. Bana şifa bulmayan bir acı lazım, kanser gibi..
KASKETLİ: Onun da şifası bulunacak..
İVAN İVANOVİÇ: Bana şifası hiçbir zaman bulunmayacak bir acı lazım..
HASIRŞAPKALI: (Gelir.) Şeref acısı.. Hele haksız yere çiğnenmişse şerefi.. (Sayfa: 252)
*
İVAN İVANOVİÇ: (..) Sözümü kesmeyin.. Biliyorum nurlu yollar, yılmaz mücahit, oy birliğiyle tasvip, muazzam başarılar gibi formüllere aleyhtarsınız.. Güzel.. Ama bu formüller cümlelerin tekerlekleridir. Takıverirsin dördünü beşini, cümle yürüyüverir, düşünceler de kolaylıkla ifadelerini bulur. Herkesin kullandığı, adeta sosyalist mülkiyet haline gelen bu tekerleklerden niçin faydalanmamalı.? (Sayfa: 265)
*
İVAN İVANOVİÇ: (Toparlanarak.) Dediğim şu, otoritenizi ve havanızı vakit geçirmeden süratle ve planla, yaratmak lazımdı.. Sizin şahsınız bahis konusu değil, bahis konusu olan her şeyden önce, yani bütün bir Sovyet kasabası, tekmil Sovyet insanları, hatta bütün ileri insanlıktır.. İşte portreleriniz her şeyden önce, yani bunun için asılı, Sergey Konstantinoviç.. (Sayfa: 267)

Viktor Vasnetsov (Üç Bahadır ya da Bahadırlar)
*
*
*
NÂZIMIN SESİ: Boşuna, İvan İvanoviç.. Benim de zayıf taraflarım tümenle, ama yakalayamadın onları.. Senden dolu dizgin nefret ettiğim, Petrof'u dolu dizgin sevdiğim için yazacağım bu piyesi.. (Sayfa: 294)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...