21 Temmuz 2022 Perşembe

Aslı Erdoğan - Bir Delinin Güncesi


Taş Bina:
*
''Gözü kara bir çocuktu, bir ''karanlık'' ile bir başkasının meleziydi.''
(..)
''Mutlak iyiden ve mutlak kötüden uzakta, ortalamaların güvenli uzaklığında, insan özgürlüğünün cehennemini kurgularlar.''
(..)
''İnsan daha ilk çığlığından insan olarak doğmaz mı zaten.? Ama bunu taşıması güçtür, yalnızca bununla yetinmesi de..'' (Sayfa: 23)
(..)
''Onun varlığı, hiçlik üzerine uzun bir şiirdir. Bazen, durup dururken, içinde kıymık kadar kalmış yaşam kabarır, kabarır, şeytansı, gölgemsi bir kahkahaya dönüşür. Deliliğin maskesi onu acıdan korumasa da taş binanın anısından korur.''
(..)
''Bir zamanlar birini sevdim. Sevgiye inanmış olmalıydım. Kimse bana insan ilişkilerinin bir iktidar biçimi olduğunu öğretmemişti.'' (Sayfa: 24)
*
Ali:
*
''Kendi düş ağacını budamış, dünyayla hesabını süresiz ertelemişti.'' (Sayfa: 32)
*
Zar:
*
''Savaş halindeyiz, herkes gibi, sevgiye karşı bile.!''
*
''Aşkın gerçeğinden vazgeçtik, tıpkıbasımlara da razıyız.''
*
''Senin yaptığın bir tür dilencilik aslında, yaralarına herkesten fazla sadaka istiyorsun.!'' (Sayfa: 36)
*
Yorumsuz:
*
''Bugünlerde ''öteki'' kavramına duyarlılıkla yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum, çünkü ''öteki''nin tanınmaması, dilsizleştirilmesi, reddedilmesi ve nesneleştirilmesi üzerine kurulan her ilişkinin bir tahakküm ilişkisi olduğuna ve kaçınılmaz biçimde zulüm içerdiğine inanıyorum.'' (..) ''Herhalde hepimiz barış istiyoruz. Ama yalnızca kendi koşullarında barış istemek, aslında barış istemek değildir. Kalıcı bir barış, adil bir barıştır, her şeyden önce. ''Herkes için barış, eşit koşullarda barış, herkes için adalet, eşit koşullarda adalet.'' Dile getirilmesi naiflik gibi görülen dileğim bu.'' (Sayfa: 40)
*
Cümleler:
*
''Şimdi mi anlamıştık ölümün fiyat kırdığını, nicedir seri üretime geçtiğini, sahnelenen kanlı oyun için hep figüranlar, insan bedenleri istediğini.? O aldırışsız, unutkan, açgözlü bakışın hiç mi suç ortağı yoktu.? Suskunlukla sarmalanmış mıydı işkence çığlıkları, işitmediğimize inanalım diye.?'' (..) ''En dipte yaşayanlardan, sokağın ruhunu eldiven gibi üzerine giymiş bir adam, uğradığı bir haksızlıkla alev alev tutuşmuş. Ciğerlerini yırtarcasına bağırıyor, karşı kaldırıma doğru atılmaya çalışıyor. Diğeri arkadaşını belinden yakalamış, yatıştırmak için uğraşıyor:
''Dur yapma.! Bırak.! Biz GARİBAN adamız.!''..'' (Sayfa: 49)
*
Gerçek, Erdem, Yaşam vb.
*
''(Kim olduğunu düşünmek zorunda kalmayanlar ya hep kazananlardır ya da gerçek vurdumduymazlar..)'' (Sayfa: 70)
*
''..tek tutkunun sahip olma tutkusu, tek özgürlüğün tüketme özgürlüğü sanıldığı bir dünyada, ''erdem'' uslu bir boyun eğiş, süregiden her şeyin onayı olarak sunulmaz mı.?'' (Sayfa: 71)
*
''Son söz: En korkunç yalan, yansımasını ötekinin gözlerinde gördüğümüz yalandır. İşte bu cehennemden kaçmalı. Koşmalı. Yalınayak, cebindeki paraların, kimliklerin, anahtarların ağırlığından kurtulmuş, günebakanlara, denize, yaşama doğru..'' (Sayfa: 72)
*
EY YURTTAŞ.!
*
''Ey, yurttaş.! Bilesin ki kanun karşısında herkesin boynu kıldan incedir, eşitçedir ve bu ormanda bundan böyle orman kanunu yürürlüktedir. Özgürlük her yurttaşın hakkı, kardeşlik görevidir. Özgürleşmek istemeyenler önce uyarılıp, sonra cezalandırılacaktır, çünkü özgürlük düzensiz olmaz. Her yurttaşımız kendini ifade hakkına sahiptir, dileyenin ifadesi süratle alınır. Her yurttaşımız kendine bildirileni bütünüyle bilme hakkına sahiptir. Her yurttaşımız pes etme ve çözülme hakkına sahiptir. Yabancı bir düşünürün tespit ettiği gibi (bizden olmayanlara da söz hakkı tanırız): Görüşlerinize katılmıyorum ama onları dile getirmek için canınızı vermenize hiç itirazım yok. Gerekli önlemler tamamlandığında ve dört duvar arasında kalmak koşuluyla, dileyen dilediğini dile getirebilir. Kendisine tanınan kimlik dışında, başka herhangi bir kimliğe, alt-kimliğe ihtiyaç duyanlar, dört fotoğraf ve seyahate engel durumu bulunmadığına dair doktor raporuyla başvurabilir. Ey yurttaş:! Geleneklerinden kopmamış, toprağa bağlı, özü sözü, fikri zikri bir, geçmişiyle gurur duyan, yanlışı olmayan, çağdaş teknolojiyi fizik güçle harmanlayan, işini hevesle yapan, tek bakışıyla dünyayı durduran, gözleri keskin, elleri titremeyen yurttaş.!
Gün bizim, gece bizim, orman bizim.!'' (Sayfa: 75)
*
BÖLÜNMÜŞ BİR YAZI:
*
''Demokratik devlet, yönetilenlerin talepleri ve toplumsal onayla biçimlenir. Toplum karşısında bir meşruluk kaygısı, hesap verme yükümlülüğü taşır. Herkes için geçerli yasalar, devleti temsil edenlerin ''keyfiliği''ni engeller.'' (Sayfa: 78)
*
DİLSİZLİK:
*
''Ben bir özneyim, sizin kavramlarınıza sığdığım ölçüde varolmayı reddediyorum, üstelik kendi varlığımı dünyaya yansıtmak ve dünyayı kendi varlığımın bir ifadesine dönüştürmek istiyorum.''
(..)
''Kim(lere) oy vereceğimi açıklamamın pek anlamı kaldı mı, bilmiyorum. Üstelik güncel politika alanında kendimi hiçbir okurdan daha yetkin hissetmezken.. ''İyi şeylerin hiçbiri tek adamla yapılamaz'' der Kızılderililer. Pazardaki başarımıza göre değerlendirildiğimiz, zaferler-yenilgiler-rakipler dünyasında, dört elle sarılmamız gereken bir kavram var bence: dayanışma. Ben bunu ezilenin, susturulanın, dilsizleştirilenin (yerinden, özgürlüğünden edilenin, öldürülenin, kaybedilenin, linç edilenin) yanında durmak olarak alıyorum, onunla aynı gemide olduğumu hissetmek, gerekirse o gemiye binmek.. Oy vermenin anlamı, izin verilen seçenekler arasında en hoşgörülebiliri seçmek değil, bir reddin, direnişin örgütlenmesi olmalı.
Son söz: ''Özgürlük hiçbir şeydir, özgürleşmek her şey.'' (Sayfa: 89)
*
ORMAN DİYOR Kİ:
*
''İşte yüzün.! Kendi yansımana sadık kal, çünkü o senin yazgındır.''
(..)
''Yeniden dirilmeyi umuyorsan, toprağa gömülmen gerek, yalana değil. Bir ağaç gibi, köklerini derinlere sal ki karanlıkta büyüyebilesin.'' (Sayfa: 91)
*
''Orman diyor ki: ''Aşkı küllenmiş bir sözcük sanmıştım.'' Aşk bir cehennemmiş. Orman diyor ki: ''Cehennemden sakınanlar, onu yitirirler.'' Günü geldiğinde gidecek. Limanda dimdik duracağım, bir zamanlar elimi tuttuğu için dimdik.. Sonra kendimi yakacağım, güverteden dumanı izlesin diye..
Bir sırrım var benim: Bu gece dolunay çıkacak.'' (Sayfa: 92)
*
HERKES HERKESİN POLİSİ:
*
''Üniformalı bedenler, üniformalı ruhlarla doluydu kent ve herkes herkesin polisiydi.'' (Sayfa: 97)
*
GOLEM (1)
*
''Ve Camus'den bir alıntı: ''Ya devletin işlediği suçlar, bireylerinkini fersah fersah aşmışsa.?''..'' (Sayfa: 104)
*
SİZİN HİÇ OĞLUNUZ ÖLDÜ MÜ.?
*
''Anne Fadime Göktepe, baklava çalan çocukların 18 yıla çarptırıldığını hatırlatarak, '2Oğlumun baklava kadar değeri yokmuş,'' dedi.'' (Sayfa: 113)
*
''Siz hiç, birini, ''ona değil, bana yapın,'' diyecek denli sevdiniz mi.? Sizin hiç oğlunuz öldürüldü mü.?'' (Sayfa: 114)
*
DETE FABULA NARRATUR.!
*
''..beden, kendisine yapılanı unutmaz, onun apayrı bir belleği ve başkaldırısı vardır.'' (Sayfa: 120)
*
FIRTINA ÇİÇEKLERİ:
*
''..''İnsan'' olmanın anlamını öğrenmişlerdi, çok erken, çok korkunç, çok insanlık dışı biçimde..'' (Sayfa: 123)
*
BİR AŞK SENARYOSU:
*
''..''Narkissos öldüğünde en çok nehir ağlamış. 'Ona öyle aşıktım ki,' demiş nehir, 'çünkü gözlerinde kendi sularımın yansımasını görürdüm.'..'' (Sayfa: 131)
*
ORTAK ÇUKUR:
*
''Ama bu kez, bir kez daha, işkenceci sırtını dayadığı iktidara sarsılmaz güvenini, mutlak zaferini ilan ediyor. Süleyman Yeter'in kişisel yazgısı, kısacık yaşamı ve direnişi için ödediği ağır bedel, topyekûn vahşetin içinde eriyip gidiyor. Yakın tarihimizin kanlı karmaşasında, binlerce kişinin gömüldüğü ortak çukura karışıyor. Dehşet, isyan çığlıklarımızı gene içimize doğru atıyoruz. Onun son iki gününü hayal etmeye çalıştığınızda, cemevindeki cenaze fotoğraflarına, yakınlarının yüzüne yansıyan cehenneme baktığınızda, anlatılanla yaşanan arasındaki korkunç boşluğu dolduracak bir söz, yürekten gelen bir söz aradığınızda.. Anlıyorsunuz ki, bütün sözcükler o utanç dolu çukur tarafından yutulmaya yazgılı. Yazılıp, yazılabilecek her şeyin üzerine gece çöküyor.'' (Sayfa: 138-139)
*
ÇAĞRI:
*
''İdam sehpası yalnızca bir ölüm makinası değil, aynı zamanda sadece insana özgü olan kendi ahlaki yıkımını isteme eğiliminin de en eski ve en müstehcen simgesidir.''
*
Koestler (Sayfa: 141)
*
''Sıkça karşılaştığım iki soru: Senin çocuklarını öldüren birinin ipini çekmez miydin.? Sana işkence yapan birine, eline fırsat geçse aynısını yapmaz mıydın.? Hayır, yapamazdım. Belki beni kendisine dönüştürecek bir işkenceciyle karşılaşmayacak denli, şanslıydım (ayrıcalıklıydım) ama insan, cellatlar ve kurbanlar arasındaki yol ayrımında nerede durduğunu iyi bilmeli. İnsanlığın en derin uçurumuyla en yüce doruğu arasındaki kaygan, keskin, tehlikeli sınırda içimizdeki ''öteki''ni korumak gerekiyor.''
*
''İnsanlığın tek gerçek dayanışmasının ölüm ve acı karşısında olabileceğini hatırlamak için daha kaç ölüm istiyoruz.?'' (Sayfa: 142)
*
BEYAZ ÇİZGİ:
*
''..insanlığın derin acı kuyusundan benim payıma da bir küçük kadeh karanlık düşmüştü işte. ''Bırakın ağlayayım. Bu bir yaşama arzusu.''..'' (Sayfa: 153)
*
''..''Ruhun içinde, mutlak kötülüğün kardeşlikle çakıştığı noktayı arıyorum,'' der Malraux.'' (Sayfa: 154)
*
NOT DEFTERİ:
*
''Yazarın elindeki ''güç'' -her ne kadar ödünç alınmış, itibarını kaybetmiş de olsa- onu, ahlaki konuları gündemde tutmak, baskıyı, haksızlığı saptayabildiğinde dile getirmek, sessiz kılınanın sözcülüğünü üstlenmek, maskeleri düşürmek, bölük pörçük sunulan gerçekliğin çizgilerini belirlemekle yükümlü kılmaz mı.?'' (Sayfa: 159)
*
''- (Kişisel not) Ötekilik ilişkisinin en acılı, en derinlemesine yaşandığı ''duygusal ilişkiler alanına'' öte taraftan bir bakış denemesi: Kadın, iki özne arasında dolayımsız bir ilişkinin kurulabileceğine dair safdil inançla, gerekli ve tehlikeli bir yanılsamayla arzular ormanına yalınayak dalar. ''Aşk'' adı verilen duyguların arasından yalnızca bir tekiyle onu sarmalar. Adam: Sahiplenme arzusu. Kanserli bir doku gibi büyüyen ötekinin arzusuna, vazgeçilmez olmanın getirdiği zafer duygusuyla zarifçe teslim olur kadın. Varlığı, yokluğunun yarattığı korkuya indirgenene değin.. İşi tamamdır artık. Tam o noktada, nesneleştirilmesinin sonuna gelinmiştir, artık kolayca bir diğeriyle değiş tokuş edilir. Kimi kez umutsuzca çırpınır. Kişisel özelliklerini, erdemlerini, geçmişini ortaya çıkarır. Çocukluk fotoğrafları da sürülür bu vahşi pazara, en derin travmalar da. Dokunaklı bir biçimde, ''ben de insanım'', demektedir. Yeniden ormana dalacak cesareti toplaması görkemli bir unutuşu gerektirir.'' (Sayfa: 160)
*
UÇURTMA VE KASATURA:
*
''Hüzünlü bir ses, ''uçurtmayı vurdular'', diyor telefonda. Uçurtmayı kasaturayla delik deşik ettiler.'' (Sayfa: 163)
*
UÇURUMUN DİBİNDEKİ KAHKAHA:
*
''..herhangi bir gelecek varsa, ''vicdan'' ve ''adalet'' gibi sözcüklerinin içeriğinin boşaltılmadığı bir dünyada biçimlenir.'' (Sayfa: 166)
*
BOŞLUĞUN RESMİ:
*
''(Oysa herkes kendi sahiciliğinden, başkalarının yapaylığından öylesine emin. Ben değilim.)'' (Sayfa: 170)
*
''..bedenle konuşan yazıları yeğlerim: Gırtlağa çökenleri, mideye bir yumruk sallayanları.. Karanlığı yadsıyanları değil, karanlıkla birlikte, onun tam içinden yazılanları.. Gerçeğin dalgalarına batmamak, yüzeyde ustaca sörf yapmak mümkün, oysa dünyanın çıplak gerçeği bir boğulmuşluk hissi uyandırıyor. ''Ya umut.?'' diyorsunuz. Benim peşinde koştuğum umut, en korkunç umutsuzluğun ortasında ayrıkotu gibi kendi kendine büyüyen umut.'' (Sayfa: 171)
*
ELLİNCİ YAZI:
*
''Yaralar çoğu kez dilsizdir, ama bir konuştular mı, sesleri korkutucudur ve yalan söylemeyi beceremezler. Ellinci yazıyı da buruk bir gülümsemeyle bırakıyorum: Gitsin. Söz de uçar, yazı da.. Geriye kalan ne.? İnanın bilmiyorum.'' (Sayfa: 175)

15 Temmuz 2022 Cuma

Anais Nin - Henry ile June (Türkçesi: Nedret Tanyolaç Öztokat)


Arka Kapak
 ''Günce tutmanın bir hastalık olduğunu bu geceki kadar açıklıkla görmemiştim. Henry'yle kahvedeki o büyüleyici tartışmalarımızdan yorgun düşmüş bir halde eve döndüm; odama girerken çok mutluydum, perdeleri çektim, ateşe bir odun attım, bir sigara yaktım, Günce'yi tuvalet masamın altındaki son sakladığım yerden aldım, fildişi rengi pek yatak örtüsünün üstüne attım ve yatağa uzanmaya hazırlandım. Bir esrar içicisi de piposuna böyle hazırlanır diye düşünüyordum. Çünkü yaşamımı, bir düş, bir mitos, sonu olmayan bir öykü gibi gördüğüm bir andı bu. (..) Günce, benim afyonlu sigaram, haşhaşım, esrar pipom. Uyuşturucum ve kötü alışkanlığım.''

*
Anais Nin (Günce I)
*
''Anais Nin'i Günce'si, evrensel edebiyatın gerçekten önemli ve zenginleştirici yapıtları arasındadır.''
*
Henry Miller
*
Kapaktaki fotoğraf: Anais Nin Brooklin'de. (Foto: Marlis Schwieger)
*
ANAIS NIN'İN GÜNCELERİ ÜZERİNE:
*
''..''Söylemek istediğim, sanattan ve sanatçıdan tümüyle ayrı bir şeydir. Konuşmak isteyen bir kadın. Ve konuşmak isteyen yalnızca Anais adlı kadın değil. Çok sayıda kadın adına konuşmalıyım. Kendimi keşfettikçe, binlercesinin arasından birisi, bir simge olduğumu hissediyorum. Dünün ve bugünün kadınlarını anlamaya başlıyorum. Geçmiştekiler konuşmaktan yoksun, suskun sezgilerde sığınak arayan kadınlardı; bugünün kadınları, hepsi kendilerini hareketli yaşama adamış, erkeklere öykünen kadınlar. Bense iki türün arasındayım..'' diye yazar.'' (Sayfa: 6)
*
''Bizi umutsuzluğa iten şey, yaşamımızın tümünde evrensel, kozmik bir anlam bulmaya çalışmamız ve sonunda yaşamın saçma, mantıksız ve anlamsız olduğunu söylememizdir. Her şeye uyacak evrensel, kozmik bir anlam yoktur; her birimizin yaşamımıza verdiğimiz anlam vardır yalnızca; bireysel bir anlam, bireysel bir öykü; tıpkı kişisel bir roman gibi, her insan için bir kitap vardır. Mutlak birliği arayarak kendimizi kandırıyoruz. Bana doğru görünen insanın kendi yaşamına olabildiğince anlam katmasıdır. Örneğin, bağnazlık ve haksızlıkla dolu olduğunu düşündüğüm siyasal akımların hiçbirine katılmadım, ancak her insana insanca ve demokratça davranırım.'' (Sayfa: 7)
*
''Her insana hakettiğini veririm. Toplumsal sınıfı ve zenginliği önemsemem. Benim duyarlı olduğum şey düşünce yetisi, insansal değerler ve karşılayabildiğim oranda başkalarının gereksinimleridir. Benim kendi adıma yaptığımı hepimiz yapabilseydik ne savaş olurdu, ne de yoksulluk. Bana gelen her insanın yazgısından kişisel olarak sorumlu gördüm kendimi.'' (Sayfa: 7-8)
*
''Yirmi dokuz yaşında, yalın bir dille şunları yazar: ''Her zaman en az iki kadın vardı içimde; biri boğulduğunu hisseden yitik ve umutsuz kadın; öteki, güçsüzlük yetersizlik, umutsuzluktan başka bir şey olmayan gerçek duygularını gizleyerek insanlara bir gülümseyiş, istek, merak ve ilgi sunmak üzere sanki sahneye çıkmış bir kadın.''..'' (..) ''..''Yalnızca herkesin beni güncemden ayırmak istemesine üzülüyorum,'' diye yazar 1933 Haziranında. ''Güncem benim sadık dostum, bana yaşama gücü veren te dostumdu, çünkü insanların yanında bulduğum mutluluk öyle geçici ve içimi dökme isteği öylesine ender ki, en küçük ilgisizlik belirtisi sessizliğe gömülmeme yeter. Güncemde rahatım yerinde.''..'' (Sayfa: 9)
*
''Özellikle içinde olduğum an'ı yaşıyorum. Anımsadığım bir şeyin gerçekliği daha azmış gibi geliyor bana. Gerçekliğe öyle gereksinme duyuyorum ki. Yaşanan şey uzaklık ya da zamanın etkisiyle değişikliğe uğramadan, nerdeyse yaşarken beni yazmaya iten, işte bu her şeyi hemen not etme gereksinimidir.'' (..) ''1947'de yayımlanan On Writing (Yazmak Üzerine) başlıklı bir denemesinde Anais Nin şöyle yazar: ''Günce bana insanların kendilerini en gerçekçi biçimde, özellikle duygusal kriz anlarında ortaya koyduğunu öğretti. İnsanın kendisini ele verdiği bu önemli anları seçmeyi öğrendim.''..'' (Sayfa: 10)
*
''..''Aya gidiyoruz,'' diye yazmıştır Anais Nin. ''Çok uzak değil. İnsan kendi içinde de çok uzaklara gidebilir.''..'' (Sayfa: 12)
*
GUNTHER STUHLMANN, New York, Ekim 1965
*
Kış, 1931-1932


''..insanların bir nesne ya da bir kişiyi engellenen bir şeyin sorumlusu gibi gördüklerini; oysa o engelin gerçekte insanın kendi içinde olduğunu da iyi biliyorum.'' (Sayfa: 18)


''Günlük yaşam beni ilgilendirmiyor. Yalnızca önemli anların arayışındayım. Olağandışının ardına düşen gerçeküstücülere katılıyorum.'' (Sayfa: 19)
*
''..Rimbaud'nun açıkladığı gibi bilinçaltına tapma. Çılgınlık değil bu. Mantıksal düşüncenin kurduğu katı biçimleri aşmak için gösterilen bir çaba.'' (Sayfa: 27)


''Dürüst bir fotoğrafçı gibi yalnızca gördüğüne inanıyordu; şimdi düz ya da ters yansımalı binlerce aynanın ortasındaydı.'' (..) ''..bana gerçeği söylediği gün, onu gerçekten seveceğimden, ona sahip olacağımdan kuşkum yoktu. Benim savaştığım onun yalanlarıydı.'' (Sayfa: 30)
*
''Gerçek, yalnızca estetikten yoksun kişi ve nesnelerde bulunurmuş.'' (..) ''..Arapların, düşüncelerini açık edenlere saygı duymadıklarını okuduğumu anımsıyorum. Bir Arabın zekâsı dolambaçsız soruları istediği yönde yanıtlamasıyla ölçülürmüş. Bu, Kızılderililer ve Meksikalılar için de doğruymuş. Soruyu soran hep kuşku içinde kalırmış.'' (Sayfa: 31)
*
''Abartıdan, süsten uzak her şey ilgisini çekiyor, henüz saçını taramamış kadınlar, yapay gülümsemelerini ve papyonlarını takmamış garsonlar. Onun bu doğallık arayışı June'nun kopkoyu boyanmış gözleri karşısında durmuş olmalı; onu dinlerken düşünüyorum da, gün ışığının uzanamadığı bir kadın bu.
''June gündüzden nefret eder.''..'' (Sayfa: 34)


''O, büyük bir olay koleksiyoncusu ve zaman zaman olayların özünü göremiyor.'' (Sayfa: 36-37)
*
(30 aralık 1931)


''Ona şöyle dedim: ''Siz, bir kadının ne olması gerektiğine ilişkin alışılmadık düşüncelerime uyan tek kadınsınız.''
Beni şöyle yanıtladı: ''Gitsem iyi olacak. Yoksa yanıldığınızı hemen anlayacaksınız. Maskemi düşüreceksiniz. Bir kadının karşısında güçsüzüm ben. Bir kadına nasıl davranılacağını bilmem.'' (Sayfa: 43)


''- Kadınların gücünden korkan erkekleri sevmem.'' (Sayfa: 44)
*
''..'Benliğimi' genişletiyor, geliştiriyorum; tek, bütüncül, bildik, sınırı belli bir Anais olmaktan hoşlanmıyorum.'' (Sayfa: 49)
*
''..''Eğer gizemin bir açıklaması varsa o da şudur: kadınlar arasındaki aşk, bir sığınak, çatışma yerine uyum ve narsisizme bir kaçıştır,'' diyorum. ''Kadınla erkek arasındaki aşkta karşı koyma ve çatışma vardır. İki kadın birbirini yargılamaz. Bir birlik oluştururlar. Bir anlamda bu kendini sevmektir.'' (Sayfa: 65)
*
''Gide diyor ki: ''Dostoyevski'nin kişileri temelde gurur ya da gurur yoksunluğu yüzünden değişime uğrar.''..'' (Sayfa: 71)
*
(ŞUBAT 1932)
*
''Benliklerin çoğulluğu bana her zaman acı vermiştir. Kimi günler bunu zenginlik diye adlandırıyorum, kimi günler de bir hastalık, kanser gibi tehlikeli bir yayılma olarak görüyorum. Önceleri, çevremdeki tüm insanların tek bir bütünde toplanmış olduğunu düşünüyordum. Oysa ben bir yığın ''benlik''den, parçalardan oluşmuş gibiydim.'' (Sayfa: 72)


''Benim yaşamım, düşünceyle ve yaşadığım şeyleri anlama gereksinimiyle dizginlenmiş.'' (Sayfa: 74)


''Beni kutsallaştırmak, putlaştırmak, efsaneleştirmek istiyorlar. Beni yüceltmek, dualarını bana yöneltmek, bende avunma ve huzur bulmak istiyorlar. İnsanların beni korumak istemelerine, bana saygılı davranmalarına neden olan o aşırı incelik ve duyarlıkla, gurur ve kırılganlıkla beni her gün yüz yüze getiren imgeme lanet olsun. Hüzünlü ve derinlikli gözlerime, zarif ellerime, kayar gibi yürümeme, mırıl mırıl sesime, bir şiire girebilecek ve şiddete, zorlamaya, kullanılmaya gelemeyecek denli kırılgan neyim varsa lanet olsun. Yalnızlıktan ölecek gibiyim, yıkılmanın eşiğindeyim.'' (Sayfa: 77)


''..sadakatsiz olan sizin yalnızca bir parçanızla sevişen, gerisini de yadsıyan kişidir.'' (Sayfa: 77)


''..dölleyici bir mucize arıyordu. İlk doğum çoğunlukla başarısızdır. Başarılı olabilecek aşkı arıyordu. Tutku bunu başaramaz çünkü sevgilinin gerçek kimliğiyle ilgilenmez. Yalnızca aşk, sevgi nesnesini tanımak, yaratmak, onun yardımına koşmak ister.'' (Sayfa: 79)


''Eğer birisi yalnız devler görmeyi sürdürüyorsa, bu çevresine bir çocuğun gözleriyle baktığını gösterir. Kanımca erkeğin kadın karşısındaki korkusu, onu erkekleri yaratan anne olarak görmeye başlamasından ileri geliyor. Erkeği doğuran kadına acımak zordur.'' (Sayfa: 80)
*
''Proust doğru söylüyorsa ve mutluluk tutku eksikliğiyse eğer, o zaman mutluluğu hiçbir zaman tadamayacağım. Çünkü ben bilgi, deneyim ve yaratma tutkusunun kölesiyim.
Sanıyorum yaşamın apaçık bilincindeyim; bu da çok daha korkunç ve acı veriyor. Yaşadığım anla aramda bir süre, bir uzaklık yok. Anında bir bilinç bu. Ancak şurası da gerçek, sonradan yazarken daha açık görüyorum, daha iyi anlıyorum, geliştiriyor ve zenginleşiyorum.
Anında daha iyi yaşıyorum olayları. Sonradan anımsananlar bana o denli gerçek gözükmüyor. Nasıl da gerçeğe gereksinimin var.!'' (Sayfa: 95)


..bir Proust parçası:
*
''Öte yandan, aydın ve duyarlı erkeklerin kendilerini duyarsız ve basit kadınlara vermesi rastlantı değildir, (..) bu tür erkekler acı çekmeye gereksinim duyarlar, (..) Bu aydın ve duyarlı varlıkların yalana çok az eğilimleri vardır. Yalana hazırlıksız yakalandıkları gibi, çok zeki bile olsalar, olasılıklar dünyasında yaşarlar, az tepki gösterirler, bir kadının ne istediğini açıklıkla anlayacak yerde, kendilerine yaşattığı acıyla yaşarlar.. (..) Böylece, nasıl oluyor da bu erkeklerce seviliyor diye şaşılan sıradan kadın, zeki bir kadının beceremeyeceği denli onların evrenini zenginleştirir.
Yalanlar..
Bunların tümü, duyarlı aydının karşısına, kıskançlığın deşmek isteyeceği ve onun zekasını oyalamaktan da geri kalmayacak bir derinlikler evrenini çıkarır.'' (Sayfa: 96)
*
''..karmaşadan zenginlik, sarsıntılardan yeni tohumlar doğar.'' (Sayfa: 100)
*
''..'Kötülükten öyle keyif alıyorum ki..'' der Stavrogin'' (Sayfa: 101)
*
''Her zaman en sıradan sözlerden kaçınırım, çünkü tüm gerçeği asla anlatamazlar.'' (Sayfa: 105)
*
''Yazarların tek bir yaşamı olmaz, iki yaşam sürdürürler. Önce yaşarlar, sonra yazarlar; bu sonradan gerçekleşen bir tepki, bir 'geriye dönüş'tür.'' (Sayfa: 106)
*
Proust'tan:
*
''Zevki inatla yadsıyarak ne çok keyiften, ne güzel bir yaşamdan bizi mahrum etti, diyordum kendi kendime.'' (Sayfa: 106)


''- Bir çocuğun güveninin bir kez sarsılıp yıkılması tüm bir yaşamı bu denli etkileyebilir mi.? Niçin baba sevgisinin yetersizliği zamanla silinmez.? O beni terk ettiğinden beri yaşadığım tüm aşklar niçin bunu silmeye yetmedi.?'' (Sayfa: 109)
*
''Kadınlar psikanalize hiç katkıda bulunmadı. Kadınların tepkileri hâlâ bir bilmece ve savlarımızı temellendirmek için elimizde yalnızca erkeklere ilişkin bilgiler olduğu sürece psikanaliz eksik kalacaktır. Kadının bir erkek gibi tepki gösterdiğini sanıyoruz, ancak bu konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Erkeğin kendini beğenmişliği kadınınkinden daha büyük -çünkü avlanmayanın ve güçsüz olanın ölüme bırakıldığı ilk çağlardan beri tüm varlığı erkeksi bir yenme duygusu üzerine kurulmuştur. Erkek son derece kendini beğenmiştir ve bu duyguya gelebilecek her türlü darbe onun için ölümcüldür.'' (Sayfa: 110)
*
(4 MAYIS 1932)
*
''Erkekler yalnızca kocaman göğüslü, iriyarı, sağlıklı kadınları severlermiş gibi geliyordu bana. Genç kızken annem zayıflığımı dert ediniyor, şu İspanyol atasözünü anıyordu: ''Kemikler köpekler içindir.'' Hoşa gidebileceğimi, kendim için bir aşk elde edebileceğimi sanmıyordum, bu yüzden de bana sunulanı minnetle kabul ediyordum. İşte bunu unutmak için bir sanatçı, bir yazar, ilginç, sevimli, mükemmel bir kişi olmaya karar verdim. Yeterince güzel olduğumdan emin değilim.'' (Sayfa: 117)
*
''Doktor Allendy: ''Evet, tüm giydikleriniz, yürüme, oturma, duruş biçiminiz çekici; yalnızca kendine güvenmeyen insanlar sürekli olarak çekici bir biçimde davranırlar ve hoşa gitmek için giyinirler.'' (Sayfa: 124)


Dinah Washington: What Difference A Day Makes


''İki sesim olduğunu söylüyor, biri ilk ayinini bile yapmamış bir çocuğun, titrek, güçlükle çıkan sesi, ötekiyse daha güçlü ve daha zengin bir ses. Bu ses kendime çok güvendiğimde çıkıyor. Böyle bir durumda siyah şarkıcı Dinah'ın şarkı söyleme biçimini taklit edebilirim.'' (Sayfa: 129)


''Bana öyle geliyor ki bir ilk darbe benim birliğimi bozdu ve ben kırık bir aynayım. Her parça kendi hayatını yaşamaya gitti.'' (Sayfa: 143)
*
(25 MAYIS 1932)
*
''Ayna bir kez kırıldı mı birlik ve neşe olanaklıdır.'' (Sayfa: 147)
*
''Bir kadının tanıdığı yalnızlığı, bir erkek hiçbir durumda bilemez. Erkek bir kadının karnında yalnızca güçlenmek için bulunur, bir birleşimle beslenir, sonra doğrulur ve dünyaya, işine, kavgaya, sanata meydan okur. Yalnız değildir. İşi gücü vardır.'' (Sayfa: 147)
*
''(Eskiden, ayrılığın sürekli dramını kendimden saklamak için duvar saatini suçluyordum. 'Şimdi gitmeliyim,' yerine 'gitme zamanı'ydı, çünkü insan ilişkileri, bu ilişkilerin sürekliliği benim için çok güç ve gerilimlidir.)'' (Sayfa: 148)
*
''İnsanın kendisiyle yaşamı arasına sanatı, zaman ve uzam, tarih ve felsefeyi koyması acıya egemen olmanın cesur bir yolu.
Sanat deliliğe karşı bir çare, Yaşamın acı ve korkunçluklarını dindiren bir ilaçtı.'' (Sayfa: 149)


''En iyisinin kimseyi sevmemek olduğuna karar verdim, çünkü birini seviyorsanız, sonra ondan ayrılmak gerekiyor ve bu çok acı veriyor.'' (Sayfa: 158)
*
(HAZİRAN 1932)
*
''Kardeşimi seviyorum ve kimi zaman, kardeşime olan bu sevgimin, erkeğin bir kardeş olduğunu bana hissettirdiğini biliyorum; bu da, benim erkeğe en küçük bir kötülük yapmamı engelleyen bir tür anlaşma ortaya çıkardı. Erkek, benim kardeşim.'' (Sayfa: 159)
*
''Benim, çirkinlik ortaya çıkmadan gitme eğilimim var. O sonuna kadar gitmek istiyor. Ben düşlerimi korumak istiyorum.'' (Sayfa: 168)
*
''Spengler'in ender bölümlerinden birini yeni okumuştum. Doğuluların evleri onların duygusal tavırlarını gösteriyordu. Dışarıya açılan pencere yok, pencereler içeriye, bir avluya açılıyor, mahrem bir yaşam. Ve tüm odalar bu avluya bağlanıyor. Gizlenmiş bir lüks. Gizlenmiş düşünceler.'' (Sayfa: 168)


''Yazgı diye adlandırdığımız şey gerçekte karakterimizdir ve karakter değişebilir. Eylemlerimizden ve tutumumuzdan sorumlu olduğumuzu bilmek ille de cesaret kırıcı değildir, çünkü bu, yazgımızı değiştirebileceğimiz anlamına da gelir. Duyguları oluşturan geçmişe, bir ırka, bir kalıta, bir ortama kimse boyun eğmemiştir. Tüm bunların bizi nasıl biçimlendirdiğini incelemeye cesaret edersek değişebilir bunlar.'' (Sayfa: 171)
*
''Anlayan bir kadın olduğum için her şeyi anlamam, her şeyi kabullenmem isteniyor.'' (Sayfa: 174)
*
''Başkalarını düşünen bir çocuk, kendini yok edecek denli her şeyini veren bir kadın olmaya gereksinimim yok artık.'' (Sayfa: 174)
*
''Allendy gibi erkeklerin mutlak ve sınırlı içtenliği beni ilgilendirmiyor. İnsan olarak rahatlatıcı bir şey bu, ancak Henry'nin yalanları, acı olayları, içtenlikten uzaklığı, yazınsal kaçamakları, gezintileri, deneyimleri, cesareti ve kötü şakaları denli ilginç değil.'' (Sayfa: 178)
*
(Kasım 1932)
*
''..''Arada sırada iyilik yaptım. Bundan ötürü mutluluk duymuyorum. Çoğu kez kötülük yaptım; bundan pişmanlık duymuyorum'' diye yazıyor Gauguin.'' (Sayfa: 190)
*
''Bir insandaki zayıflık bir yazarda iyi bir niteliğe dönüşür. Çünkü yazar, daha sonra yapıtında patlayacak olanı biriktirip saklar. Bu nedenle yazar dünyadaki en yalnız adamdır; çünkü yaşar, savaşır, ölür ve yeniden tek başına doğar, rollerini ancak perde indikten sonra oynar. Yaşamın içinde ayrıksı bir kişidir.'' (Sayfa: 195)


''Kendini tanıma zekânın ve bilgeliğin temeliydi.'' (Sayfa: 203)


''Jung şöyle demiş: ''Kendimize yumuşaklık kadar sertlik de katmalıyız, çünkü kişiliğimizin bir bölümün simgesel olarak başka bir bölümün sorumluluğu altına girmesine izin veremeyiz.''..'' (..)
''Jung şunları da yazıyor:
Hayvansı bilince doğru gerileyerek gelişemediğimize göre, daha yüksek bir bilincin daha sarp yolunu tutmaktan başka bir yol kalmıyor bize.''
''Yazık bize.!''..'' (Sayfa: 209)

14 Temmuz 2022 Perşembe

Jack London - Kızıl Veba (İngilizce Aslından Çeviren: Levent Cinemre)


Arka Kapak
 Jack London, 1912 yılında İngiltere’de London Magazine’de yayımlanmaya başlayan Kızıl Veba yapıtıyla “kıyamet sonrası” edebiyatın öncüleri arasına girmiştir. Nüfustaki, bilim ve teknikteki, ekonomideki sıçramaların büyüsüyle gözlerin kamaştığı bir çağda yazar, uygarlığımızın kırılganlığını anımsatır. Yapıtı milyonlarca insanın doldurduğu şehirlerin ve kırların ıssızlığa teslim oluşundaki hızı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyar. Yalnızca nüfusun değil, bilginin, üretimin, hatta dilin yitirilişi, eski uygarlıkla köprü olan bir profesörün gözünden yeni insanlığa anlatılır. Peki yeni insanlık bu ihtiyara kulak verecek midir.? Kızıl Veba’da yirminci yüzyılın başından yüz yıl sonrasına, 2010’lar dünyasına bakan Jack London’ın öngörülerindeki keskinlik, kitabı bir klasik olmanın ötesinde, günümüz için hâlâ canlı bir eleştiri kılıyor.

*
''..''Geçici düzenler köpükler gibi uçar gider,'' diye mırıldandı, belli ki bir şiirden bir dize okumuştu. ''Aynen öyle, köpükler gibi, geçici. İnsanın bu dünyadaki bütün çalışması köpükten öte bir şey değil. İnsan kendine faydası olacak hayvanları evcilleştirip düşmanca davrananları yok etti, toprağın yabani bitki örtüsünü temizledi. Ama sonra insan yok oldu ve ilkel hayat geri dönüp onun elleriyle yaptığı her şeyi sildi süpürdü.'' (Sayfa: 10)
*
''Bize yiyecek getirenlere özgür insanlar derdik. Ne şaka ama.. Yöneten sınıflar olarak bizler bütün toprakların, bütün makinelerin, her şeyin sahibiydik. Yiyecek getirenlerse bizim kölelerimizdi. Ellerindeki bütün yiyecekleri kendimize alır, aç kalmayıp çalışarak bize yiyecek getirmeye devam etsinler diye onlara da azıcık bir şeyler verirdik..'' (Sayfa: 17)
*
''Uygarlık çöküyor ve artık herkes kendisi için yaşıyordu.'' (Sayfa: 34)
*
''İnsan eskiden beri metafizik bir kavram olarak mutlak adalete inanır ama anlaşılan o ki evrende adalet diye bir şey yoktur. Haktan, adaletten anlamayan, doğada kara bir leke gibi duran, gaddar, insafsız, düzenbaz bir vahşi olan o adam neden hayatta kalmıştı.? Otomobiller, benzin, garajlar ve makineler dışında, bir de son derece zevk aldığı bir şey olarak, salgından önceki dönemde yanlarında çalıştığı kişilere yönelik adi hırsızlıkları ve iğrenç düzenbazlıkları dışında konuşabileceği bir şey yoktu. Ancak ondan çok daha iyi olan milyonlarca, evet, milyarlarca insan ölüp giderken ona bir şey olmamıştı.'' (Sayfa: 49)

11 Temmuz 2022 Pazartesi

Elsa Triolet - Gün Doğarken Bülbül Susar (Fransızca'dan Çeviren: Okay Gönensin)


Arka Kapak:

*
Büyük Fransız şairi Louis Aragon'la yarım yüzyıla yaklaşan bir yaşam ve kavga arkadaşlığının yanı sıra, Elsa Triolet (doğumu 1896), Nazi işgali ve direniş yıllarının olaylarını konu alan romanlarıyla ün kazanmış, savş sonrası yıllarında da insanın ve toplumun daha genel sorunlarını işleyen başarılı romanlar yazmıştır.
*
''Gün Doğarken Bülbül Susar'' Triolet'in son romanıdır. Yazarın ölüm tarihi olan 1970 yılında yayımlanmıştır.
*
En çağdaş anlamıyla dopdulu bir yaşamın son basamaklarında, geriye, acıları ve mutluluklarıyla bütün bir geçmişe bakışın romanıdır bu. Bir parça kederli, fakat her şeyi olduğunca kabullenen, şiirle, yaşam üstüne derin gözlerle yüklü bir roman.
*
Sinema kurgusunu andıran, akıcı, dinamik, çağrışım ilmekleriyle örgülü başarılı anlatım da, romanın içeriğiyle bütünleşmektedir.
*
"Yüz elli sayfalık bu büyük kitapta ulaşılandan daha kesin ve açık bir başarı bilmiyorum.. Her sayfasında zekâ pırıldıyor ve bir yüreğin çarptığı işitiliyor." - Roger Giron (France Soir)
*
*
''Yaşlıların salgıladıkları sıkıntı, temelde onlarda her şeyin kesinlikle belirginleşmiş olmasından gelir, bilinmeyeni ayıklamış sabit yaşamöyküleri, yaşayacakları küçük geleceği belirleyen, acıklı yanından başkaca ayrıcalık simgelemeyen bir bitiş.'' (Sayfa: 13)
*
''Tolstoy ölmek için başını alıp gittiğinde gençleşmişti yeniden. Çalışmaları yaşamının sonunda bir buluşa ulaşan bilginin yaşı yoktur. Zaman yetersizliğinden yakınan, dilediği sonuca ulaşamayacağından korkana ise iki yaşam boyu gerekir, yaş başkaca önemlidir burada. Kendini yinelemeyen, kendisinden bir şeyler beklenen kişide ise önemi yoktur yaşın.'' (Sayfa: 14)
*
''Bilimin işe karışmasıyla, diye düşündü kadın, düşlerinden yoksun kalan insan derin bir yara aldı.'' (Sayfa: 17)
*
''Göz için siyah neyse, kulak için de odur suskunluk: Yokluğun bir bölümü yani.'' (Sayfa: 18)
*
''- Gerçek siyah bir gecede yaşamak.. İnsanlık eyleminin karşıt yönünde. Gece uyuyamayanındır bütün dünya.'' (Sayfa: 19)
*
''Gençliğimde uyku hapları kullanılmazdı, var olduklarını bile bilmezdim. O zamanlar uyumak için, kâğıt mendiller gibi buruşturulup atılan, kalıcı olmayan kitaplar okurdum. Uykuya giriş, düşünülmesi gereken ''bir başka şey''.. Sayılan koyunlar, denizin dalgaları. Hâlâ okur dururum cinayet romanlarını.'' (Sayfa: 20)
*
''- Gülüyor musunuz.?
- Oh.. Düş görüyordum.!
- Mutlu kadın.! Düşte gülüyor.!
- Yalnızlık düşlüyordum.
- Ve bu sizi güldürüyor.?
- Düş gördüğümü biliyordum.'' (Sayfa: 22)
*
''- Bir yaşam da geceden geceye yaşanır ancak..
Kadının sevdiği türden bir tenor sesi bu. Ama bu tenorun kendisinin, sesiyle hiç benzeşmediğini biliyor, sağolsun onu gizleyen gece.'' (Sayfa: 23)
*
''Aşklar, sevinçler, acılar saklanamaz, anımsanır; yeniden yaşanmaz hiçbir şey. Ne mutlu ki bir diş ağrısı çektiğimizi anımsamak o acıyı yeniden tattırmaz.'' (Sayfa: 27)
*
''- Her zaman yakışıklısın sen, yüzündeki kırışıklıklar da yakışıyor.. Bakma bana..
- Ne önemi var ki.? Biliyorsun, cüzzamlı olsan cüzzamı severdim.'' (Sayfa: 34)
*
''Her zaman beceriyor işini ortalama kafalılık, bütün ortalama kafalılar da destekliyor birbirlerini. Dehanın zaferi çekilmez bir şey, hem gizemli, hem kolayca yıkılabilir, yaralar ve ezer geçer olanakları. Nefret ediyorum ortalama kafalı insanlardan.'' (Sayfa: 37)
*
''Seni beklemekten başka bir şey yapmıyordum. Yokluğunun kölesiydim. Varlığının da. Benden bir şey kalmıyordu geriye.. Belki.. Bazı kalıntılar..''
*
''Gel olmayan bir yerden
Nereden olursa seni beklediğim'' (Sayfa: 42)
*
''Her şey geçiyor, geçiyordu. Oh, nasıl da bekliyordum seni.! Gelmeyeceksin hiçbir zaman. Yalnızca bir bekleyişim ben. Gelmeyecek olanı beklemek, uykuyu beklemek. Biri, öteki olmadan gelemez.. O zaman çıktım, titriyordum, beklemek titreme veriyordu bana, ateş ya da korku gibi.'' (Sayfa: 43)
*
''Ne de çok bekleyebilmişti tüm yaşamınca.. O uyurken gitmişlerdi, onu uyandırmak istememişler, ayaklarının ucuna basa basa uzaklaşmışlardı.'' (Sayfa: 44)
*
''Eskiden aşkın umursamazlığa dönüşemeyeceğine, aşk sonrasının, aşka duyulan saygı dolayısıyla ve aşkın kendisinden daha güçlü olarak ölüme dek süreceğine inanırdı.'' (Sayfa: 51)
*
''Ne kadar da güç bütün bir yaşam boyu ölmek.'' (Sayfa: 54)
*
''Çiçeklerin avucunda yazgımı okuyorum
Yok olmaktan başkası gelmiyor elimden..'' (Sayfa: 55)
*
''Evet, önemliydi. Çok istiyordu kadın sevilmeyi.!
- Peki, ya ben.? Sevmedim mi seni.?
- Hayır, çünkü geçmiş zamanda konuşuyorsun..'' (Sayfa: 56)
*
''Her şeyi çizmek ve yeni baştan yepyeni verilerle başlamak gerekiyor hesaba. Bu günlerde bol yıldızlı bir bayrağı ayın üstüne dikmeye gidecek olan uzay adamı, kendi iç ''kosmos''uyla, ruhundaki yaşlanmış ayla, tümüyle değişmiş olmalı. Düşünceler ve bilgilerle tamamen karışmış eski tedirginlikleri ve sevinçleriyle ''kaos''tan oraya gidiyor insanoğlu.'' (Sayfa: 66)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...