2 Şubat 2024 Cuma

Marlo Morgan - Sonsuzluğun Mesajı, Bir Aborijin Bilgeliği Romanı (Türkçesi: Türkan Gezgin)

 
''Onun halkı asla duygularını saklamaz ya da inkâr etmezdi. Onlar kendilerini nasıl hissettiklerinden sorumlulardı ve duygularına eşlik eden edimlerin tümünü disiplin altına sokmayı öğrenmişlerdi.'' (Sayfa: 10)
*
''Anne, anlamıyorsunuz, diye düşündü. Hatta anlamaya bile çalışmıyorsunuz. Topraklarımıza kendinizle birlikte, tıpkı kendiniz gibi zincire vurulmuş insanları getirdiniz. Ardından bize yolumuzun yanlış olduğunu söylediniz. İnsanlarımı tepelerden aşağılardaki sınıra, ölüme yolladınız, ya da çoğu, sizin hastalıklarınızla hastalandı ve öldü. Hayatta kalmayı başaranlar sizin dilinizi konuşmaya, sizin yaşadığınız şekilde yaşamaya zorlandı. Şimdiyse bana, bebeklerimi belirlememin bile önemli olmadığını söylüyorsunuz. Bunlar garip ve zor zamanlar ve siz anlamaya bile çalışmıyorsunuz.!'' (Sayfa: 22-23)
*
''Misyon, bir kilise arazisiydi. Burası ilk olarak, Avustralya kıtasının bu tanrının terk ettiği kısmına, kafir siyahi yerlilerin ruhlarını kurtarmak için gelen misyonerler tarafından ortaklaşa kurulmuştu. Daha sonra, hükümet tarafından vatandaşları bir örnek yapmak için uyguladıkları programın bir parçası olarak burası kullanılmaya başlanmıştı. Bu kıtanın ilk sahibi olan yerlileri hiçbir zaman gerçek birer vatandaş olarak kabul etmeye yönelik bir niyetleri olmamıştı; bunun yerine yasal olarak oy birliği ile Hayvan ve Bitki Topluluğu Kanununun içinde yer almaları kararlaştırılmıştı.'' (Sayfa: 25)
*
''Kendinle ilgili düşünme biçimini değiştirmeli ve başkalarının görüşleri her ne olursa olsun kendinden memnun olmalısın. Sen, kendinle gurur duyduğun ve temsil ettiğin şeyden memnun olduğun zaman, kaç tane arkadaşın olduğu farketmez.'' (Sayfa: 101)
*
''Ömründe ilk kez olarak ''korkak'' sözcüğüne yeni bir açıdan baktı. Belki, bazı koşullar altında, diğerinin kazanmasına izin vermek daha akıllıcaydı. Belki korkaklık bir çeşit korunmaydı. İki yön vardı, içe ve dışa doğru, bu durumun her iki yanını da düşünmek, hem içeriye kendine bakmak, hem de dışarıya duruma bakmak ve bilgece hareket etmek anlamına geliyordu.'' (Sayfa: 153)


''..Nasıl oluyor da bunları yemenin tehlikeli olmadığını anlayabiliyorsunuz.?'' diye sordu.
''Değişik bir şeyle karşılaştığında bunun yenilebilir olup olmadığını anlamanın bir yöntemi vardır. Bu, koku alma duyusuyla başlar. Yalnızca bitkileri değil, her şeyi koklamayı öğrenmen çok önemlidir. Havayı, suyu, hayvanları, hatta başka insanları kokla. Yeterince karşılaştırma yaptığında, zehirli maddelerin çoğunlukla güçlü, kendilerine özgü bir kokusu olduğunu fark edeceksin. Eğer bir bitkide senin tanıdığın bir zehirin kokusu yoksa, bundan sonra bitkinin bir parçasını kırarak bedenine sürtmelisin. Bunun için gözkapakların, burun deliklerinin çevresi ya da kolunun altı gibi duyarlı bir yeri kullan. Herhangi bir acı, rahatsızlık ya da kaşıntı duyup duymayacağını, cildinde şişme ya da su toplaması olup olmadığını görmek için bekle. Eğer bunlar olmazsa, bitkinin tadına bakabilirsin, ama ağzının kenarını ya da üst dudağının altını kullan ve yine bedeninin vereceği tepkiyi bekle. Eğer hiçbir tepki yoksa, biraz daha büyük bir parçanın tadına bakabilirsin. Bitkinin suyunun bir bölümüyle gırtlağının gerisinde gargara yap ve bunu tükür, sonra yine bunu yutmadan önce neler hissettiğine bak. Bu ilk parçayı yuttuğunda, bunun karın ağrısına yol açıp açmayacağına ya da bedeninin seni bu parçayı ağzından geri çıkarmaya ya da altından dışarı atmaya zorlayarak reddedip etmeyeceğine bakmalısın. Bunun senin, düşünmeni ya da yürümeni etkileyip etkilemediğini görecek kadar uzun süre bekle.
''Tüm yeni karşılaşmalar birer testtir -yiyeceklerle, insanlarla, görüşlerle. Önce her şeyin kokusuna bak. Eğer birisi sana bir şey söylerse, onu kokla, sezgilerini kullan.! Eğer kokusu sana iyi geliyorsa, o zaman tadına bakmak için birazını dene, ama bunu her zaman çiğne. Yutmadan önce uzun süre çiğne. Sözcükler bile yutulmadan önce uzun süre çiğnenmelidir çünkü bir şeyi tükürmek, onu bir kez içine aldıktan sonra ondan kurtulmaktan çok daha kolaydır. Eğer sözcükleri kabul edip içine alırsan ve bu görüş senin için iyi değilse, bu senin için sorunlara neden olacaktır. Bu, sen onu dışarı atana kadar şişliklere, baş ağrılarına, göğüs ağrılarına, karın ağrılarına ve çürüyen yaralara yol açacaktır. Neyse ki, konu yiyecekler olduğunda kusmak ya da ishal olmak ve sorunu çözmek daha kolaydır. Görüşleri ve inançları kafadan çıkarmak bundan daha zordur.'' (Sayfa: 204-206)


''Sanırım yaşamının ilk bölümündeki deneyimlerin, senin nelere inandığını belirledi. Daha sonra, inandığın şeyler senin neleri deneyimlediğini ya da onları nasıl gördüğünü belirler. Her ikisi de bunu gerçek yapmaz. İnsanlar gerçeğin yerine inancı koyma eğilimindedir.'' (Sayfa: 210-211)


''Yaratılışın yasaları zamanla değişmez ve kesinlikle erkekler ya da kadınlar için farklı değildir. Her insana özgür irade armağanı verilmiştir. Bu hiçbir zaman geri alınamaz. Onun için herbirimiz kendi yolumuzda gitmekte, kendi alın yazımızı aramakta, kendi üst benliğimizi keşfetmekte özgürüz.'' (Sayfa: 211-212)
*
''Bizim çocuklarımıza, bir öğrenciye, bir bilgi verildiğinde, bu, bir tek öğretmen tarafından yapılmaz. Bu, bir grup öğretmenin olduğu bir toplulukta yapılır. Böylece hiçbir şey unutulmaz, hiçbir şey eklenmez ve hiçbir kimsenin yorumu bir gerçek olarak öğretilmez.'' (Sayfa: 218)
*
''Bir şeyi yazıya döktüğünde, onu anımsamana gerek kalmadığına inanma eğilimi gösterirsin, çünkü ona daha sonra bakabilirsin. Yazık ki, bu, zihni tembelleştirir. Senin gücün, bir kâğıt parçasına devredilmiştir. (..)
Halkımızdan yüz yaşında olanlar elli yaşında sahip olduklarının iki katı bilgiye sahiplerdir. Biz bilgiyi yazılı olarak aktarma yoluna nadiren başvurduk. Bizim için bu ne gerekliydi ne de uygundu. (..)
Biz binlerce yıldır mesaj sopalarımızın üzerine simgelerle yazılan yazıyı kullandık ve gelecekteki yolculara notlar ilettik. Bizim mağaralarda ve koyaklarda kaydedilmiş bir tarihimiz var, ama bizim halkımız her zaman yaşamlarını maddi şeylere değil ruha dayalı olarak yaşadı. Biz doğayı ya da unsurları kontrol etmeyi ya da kendimizi üstün insanlar haline getirmeyi asla düşünmedik. Dünya evrimini henüz tamamlamadı. İnsanın buradaki en iyi yaratık olduğuna karar vermesi akla uygun bir şey değil. Bitkiler hala uyum sağlıyorlar, hayvanlar hala gelişiyorlar ve insanların ruhsal farkındalıklarının eşyalara verdikleri önemi yakalaması için katetmeleri gereken uzun bir yol var. Biz bunun yerine, kendi yolumuzu geliştirdik, çünkü bizim isteğimiz uzun ömürlü olmak ve tüm yaşamın uyumlu olması.'' (Sayfa: 218-219)
*
''Benala çantasındakileri dışarı çıkardı: böğürtlenler, yapraklar ve yumurta kabuğu. Teker teker hepsini ezerek toz haline getirdi. Karışıma hamı-ur haline gelene kadar su damlaları ekledi. Sazları örerek bir kap yaptı ve hamuru bunun içinde koydu.'' (Sayfa: 223)
*
''Beatrice şimdi o gün yollarına çıkacak her şeyin -her yaratığın, her insanın, hatta hava durumunun bile- var olmasının kendine özgü bir nedeni olduğunu anlamıştı. Onun amacı olup bitenleri anlamak değil, bunları kabul ederek saygı göstermekti. Avusturalya'nın vahşi doğasındaki yaşam karmaşık değildi. Bu, Büyük Ruh'un amacına saygı duymaktan ibaretti.'' (Sayfa: 227)
*
''Yaşam değişimdir. Bazıları büyük, bazılarıysa küçüktür ama değişim olmaksızın gelişme olamaz. Ve değişimle gelişme acı ya da fedakârlık değildir.'' (Sayfa: 259)
*
''Avrupalıların gelmesinden ve kabileleri kendi ülkelerini terk etmeye zorlamalarından beri, modern yerlerde doğan yeni Aborijin nesilleri, sorumluluk ve onuru artık kültürlerinin bir parçası olarak saymamaya başladılar. Sorumlu olmalarını gerektiren hiçbir şey yoktu. Beyaz adam onlara, temsil ettikleri her şeyin yanlış, aptalca ve kötü olduğunu öğretti. Birinin kalbi ve zihni böyle ayaklar altına alındığında, onun onurlu olması kesinlikle söz konusu olamazdı.'' (Sayfa: 263)
*
''Bir armağan senin, birisinin istediği bir şeyi vermendir, onların sahip olması gerektiğini düşündüğün ya da senin kendini vermek zorunda hissettiğin bir şeyi vermek değil. Yalnızca, bir insan onu istediğinde ve sen onu verebilecek durumda olduğunda bu bir armağan olur.'' (Sayfa: 265)
*
''..sana bizim, her annenin oğluna ''hoşça kal'' demeye zorunlu olduğu bir törenimiz olduğunu söyleyebilirim. Bu çok duygusal bir törendir çünkü, bir oğlan, annesine sarılarak ona ''hoşça kal'' der ve birkaç gün sonra onun bedeninde bir erkek geri döner. Bu, çocukça şeylerin sonudur, oğlan ölmüştür. Bir yaşamın içinde birçok yaşam vardır. Çocukluk bunlardan yalnızca ilkidir.'' (Sayfa: 272)
*
''Hiçbir hayvan korku içinde yaşamaz. İnsanların aslında korku duyacakları hiçbir şey yoktu. Onlar kendilerinin Sonsuzluk olduklarını biliyorlardı. Onlar herhangi bir acı ya da rahatsızlığın, geçici olduğunu biliyorlardı. Şimdiyse korku, gezegenimizi çevreleyen temel bir enerji gücü haline geldi. Korkunun içimizde yol açtığı zarar işte böyledir.'' (Sayfa: 277)
*
''İnsan yaşamı bir spiraldir, bizler Sonsuzluktan geliriz ve daha yüksek bir düzeyde oraya geri dönmeyi umarız. Zaman bir dairedir ve bizim ilişkilerimiz de birer dairedir. Bizler Aborijin çocukları olarak, yaşamın ilk yıllarında her bir daireyi, her bir ilişkiyi kapatmanın önemini öğrendik. Eğer bir anlaşmazlık varsa biz bu çözümlenene kadar uyanık kalırız. Biz, yarın ya da ileriki bir tarihte çözüm bulmayı umarak gidip uyumayız. Bu, daireyi, uçları kırılabilir bir halde açık bırakmak olur.'' (Sayfa: 180)
*
''Doğmadan önce yaşamayı kabul ettiğimiz şey herkesi sevmekti. Bunu yapmak kolaydır. Tüm insanlardaki sonsuzluğu sev ve enerjini, bilinci seninkine benzeyenlere ver. Bir başkasını etkilemenin tek yolu, ona örnek olmaktır. Kimse hazır olmadıkça değişmeyecektir. Ve unutma ki bu normaldir.'' (Sayfa: 282)
*
''Hafif bir yağmur yağmaya devam ederken, Googana düz çıkıntının önünde ayağa kalktı, yüzünü göklere doğru kaldırdı ve ağzına giren yağmur suyunu yuttu. Ateşin yanına döndüğünde Beatrice'e, ''Bana yağmurun tadına bakmayan insanlardan söz et. Onların tüm yaşamları boyunca böyle şanlı bir biçimde ayakta durmadıkları doğru mu.? Onların, bulutlar açıldığında koşuşturduklarını ve kafalarının üstünde bir sopanın ucundaki bezi tuttuklarını duydum. Bunu neden yapıyorlar.?'' diye sordu.'' (Sayfa: 287-288)
*
''Eğer kendi duygularına saygı duymazsan, bir başkasınınkilere saygı duyman olanaksızlaşır.'' (Sayfa: 318)
*
''Yanılsama, onu görenin gözlerindedir. Korunma, kendinin korunmaya gereksiniminin olduğuna asla inanmamaktan gelir.'' (Sayfa: 322)
*
''Zamandan üç biçimde söz edilebilir. Geçmiş, dün ve geride bırakılan zaman. Düz bir çizgi gibi olan gelecek, yarın ve önümüzde uzanan zaman vardır. Sonra zaman çemberi gelir. Bizler Sonsuzluktan gelir ve ona döneriz. Bana gelince, benim zamanla olan ilişkim bir nokta tarafından betimlenir. Geçmişi değiştiremezsin. Geleceği garanti altına alamazsın. Onun için bizim sanatımız noktalarla doludur; bunların her biri zamana karşılık düşer. Önemli olan tek zaman şimdidir, her bir an, her bir noktadır. Eğer her günü elimizden gelen en iyi biçimde yaşar, her şeyi en yüksek bütünlük düzeyimizde yaparsak, bu yolculukta birer insan olarak başarılı oluruz.'' (Sayfa: 325-326)


Ateş Kutsaması
*
Ateş düşüncelerimizde olsun,
Onları doğru, iyi ve adaletli kılsın.
Ateş, bizi, bundan daha azını kabul etmekten korusun.
Ateş gözlerimizde olsun.
Ateş, yaşamdaki güzellikleri paylaşmamız için gözlerimizi açsın.
Ateşten, bizleri, haketmediğimiz şeyleri almaktan korumasını diliyoruz.
Ateş dudaklarımızda olsun ki
Gerçekleri kibarlıkla söyleyebilelim,
Başkalarına hizmet edip onları yüreklendirebilelim.
Ateş kulaklarımızda olsun ki
Derin dinlemeyle,
Suyun akışını,
Ve tüm yaratılışı
Ve rüya görmeyi duyabilelim
Dedikodudan ve
Ailemize zarar verebilecek
Ve onu bölecek olan şeylerden korunalım.
Ateş, kollarımızda ve ellerimizde olsun ki
Hizmet edebilelim ve sevgiyle dolabilelim.
Ateş tüm varlığımızda,
Bacaklarımızda ve ayaklarımızda olsun ki,
Yeryüzünde saygı ve dikkatle
İyiliğin ve doğruluğun yolunda yürüyebilelim
Ve doğru olandan uzaklaşmaktan korunalım.
*
Minendie arkadaşlarının ışıldayan yüzlerine bakarken, ''Bu çok güzel,'' dedi. ''Halkımızın, misyonerler cehennemin ne kadar kötü bir yer olduğunu söylediklerinde ve orayı sonsuz bir ateş çukuru olarak tanımladıklarında, o kadar hayret etmelerine şaşmamalı. Aynı şeyin, iki ayrı grup tarafından iki karşıt uç olarak görülmesi çok ilginç. (Sayfa: 341-342)


''Onun adı ornitorenk, Mapiyal.''
(..)
Birisi, ''Neden Mapiyal.?'' diye sordu. ''Bize kalbindekileri söylesene.''
''Çoğu zaman iki dünyayı, değişime uğramış olanlarınkini ve bizimkini düşünüyorum. Ornitorenk, suyla kara arasında gidip gelir. O, suda kendini daha bir evindeymiş gibi hisseder ve yaşamını sakin, durgun sularda geçirir, ama hep suyun altında kalamaz. Karayı ziyaret etmelidir, havayı soluyabilmek için güvenliği bırakmalıdır.'' (Sayfa: 345)

6 Ocak 2024 Cumartesi

Hasan Hüseyin Korkmazgil - Temmuz Bildirisi


MASAL KOKUSU
*
ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygı
o donuk maviliği masal cennetlerinin
bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
---ama siz aptalsınız aptalsınız
*
bir gün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda
---[aradıklarım
ben bu kapıları bir bir kırarım ama siz korkaksınız
daha çocuk bile değilsiniz siz
devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
---sonra durup ağlarsınız ağlarsınız
*
bu kan sizin kanınız, evet ama ya siz kimsiniz
neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
alıcı kuşlar döner ürpertili etlerinize
mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
atı otsuz iti etsiz bırakıp gerçek saraylarda
---sürülerle kaçarsınız kaçarsınız
*
aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda
---[aradıklarım (Sayfa: 9-10)


KİRLİLERİ YIKAMAK
*
çok ölürsünüz
karanlığı az kullanın - çok ölürsünüz
bu kirliler kokar bir gün - çok ölürsünüz
ışıklarla oynamayın
ışıklarla oynamayın - çok ölürsünüz
çıkarın ellerinizi karadan
çıkarın güneşe yorgun yanlarınızı
vurun beni örneğin - kurtulun benden
yoksa
-----çok ölürsünüz
*
nerde bir kilit varsa orda bir çalmak
yani çalmak diyorum, herhalde anlıyorsunuz
herhalde nisan mavilerinde bu kirli eller
-----yani karabasanlı bu topal koşma
alttan akar suların o büyük karanlığı
orda bir mısır güneşi durur çöllerde
getirir çölleri bir eski mısırlı güneş
olur resimlerde belki
deli bakışlarında belki
olur mısırlı uzaklığı bir eski uzun turuncularda - [ama develik
ama çadırlı kıl beyliği, köpüren safkanlarda
yoksa biter bir gün - çok ölürsünüz
bu azot bu oksijen bu yorgun develerlelik
yani çalmak diyorum, herhalde anlıyorsunuz
herhalde dola dola bir gün bu bardak
ey düşe dönük doyumsuzluğu yeryüzü serüveninin
eski zaman eski şoselerden eski atlarla arabalarla
*
eski adamlar eski türkülerle eski şoselerden çekip
-----[giderler bir gün
kalır saksılarda ölümsüzlük
eskir lokomotifler
silinir gölgesi jetlerin hititli kabartmalardan
biter bir gün - çok ölürsünüz
*
bir şeyler yapmak
yani uzatmak günü
yani unutmak bir öncekini
çiçek açmak meyve vermek doğurmak yani
*
marşlara bulvarlara sabahlara doğurmak
eli bayraklı doğurmak - yani ağzı ateşli
yeni sokaklar açmak yeni ayaklara yani
tutup bir ucundan çevirmek kentleri kentlere ve
-----[her şeylere
-----yani her şeyi yerli yerine koymak
-----öfkeyi yerli yerine
-----aşkı yerli yerine
-----yönleri yerli yerine koymak
-----dirileri çiçeklere denizlere ve gökyüzüne
-----[çoğaltmak
yoksa çok ölürsünüz
yalvaçça noktalıyorum çok ölürsünüz
-----bu bardak taşar bir gün - çok ölürsünüz
sosyalist köşe başlarında bizanslı orospular
köstebek yuvalarında jet gölgeleri
alfabelerde hırsız polis
yani çok ölürsünüz - yıkayın kirlileri
ışıklarla oynamayın çok ölürsünüz
kalmayın bu yönlerde - çok ölürsünüz
*
bir şeyler yapın diyorum - beni dinlerseniz
uzamaz bu kirliler ben böyle çok ateşsem
yani siz atsanız viskiyseniz saraysanız körseniz yani
yani bu demek
-----bugün yenilgilerden söylemek istiyorum
-----bugün ayrılıklardan söylemek istiyorum
-----kan göllerinde boğulan yaldızlardan
-----büyüten durgunluklardan
-----bugün hep yarınlardan söylemek istiyorum
-----gülerken ağlamalardan
-----ozanca uyarmalardan söylemek istiyorum
-----bir kuş şakıyor ufkumda durmadan
*
hayır bir şeyler yapmalıyım
suları öyle değil de böyle
kapıları öyle değil de şöyle
ama mutlaka - ve anlıyorsunuz
çok ölürsünüz - çıkarın güneşe yorgun yanlarınızı
yıkayın kirlileri, çok ölürsünüz
*
ey benim eli bayraklılarım
yeni gözlerim yeni kulaklarım yeni seslerim
ey benim ateş ağızlılarım
asın beni güneşe
-----kurtulun benden
yoksa
yoksa
-----çok ölürsünüz (Sayfa: 11-16)


AĞUSTOS ŞİİRİ
*
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
hep böyle havalar besler fırtınaları
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
geri dönsem bile ben artık o ben olmayacağım
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
*
ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim
yitirmişim yıldız ışığında dost çizgileri
deli çizgi gözlerimi kör etmiş kör etmiş kör etmiş
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime
selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde - neyleyim
insan demişim kitap yüzlü insanlar demişim
-------------------------[gidemiyorum
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı
sen olmasan ben böyle uysal değildim
böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
*
yılandere ölüler yatağı helalim ölüler
katran mazot bidonları paslı putreller
kargalar üşüşmüş ahmedo'mun ellerine kargalar
ahmedom'un düşlerine yılan çiyan doluşmuş
garipler mezarlığı doymamışlar dünyası
yıkılası karakuşak kurudere sırtları
ahmedo'm bir yaz bulutu bir varmış bir yokmuş
fenerler titreşiyor bıçaklanmış türkülerin
-------------------------[gözbebeklerinde
vinçler beni balçık gibi akşamlara bindiriyorlar
sen olmasan şu sabahlar olmasa
şu benim büyük büyük susamışlığım
bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım
yılandere ölüler yatağı helalim ölüler
*
rüzgâr gibi bir ağustos geçti ellerimizden
meyvelar bizi balrengi günahlara çağırıyorlar
bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı
bir yanda boşa geçen gecelerin acısı
malum o dramın en güzel perdesindeydik
ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
duracak vaktimiz yoktu bitmiştik
her gören didik didik bizi denetliyordu
biz kendi derdimize düşmüştük
*
orda da akşamlar olacak allı'nın kızı
kanlı mendil gibi ağustos akşamları
şu benim çektiklerimi görmeyeceksin
belki yanında başkaları olacak
belki düşlerine bile girmeyeceğim
gün oldu acıların şiirini yaşadım
gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin
dokunsan parmaklarıma tutuşacağım
*
yine ağustos gelse el ele versek
sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek
güneşin bahçeleri emzirdiği saatte
susamışlar aşkına, kandım diyesi
--------------uzun uzun öpüşsek
yine ağustos gelse kovulsak cennetimize
şantiye hiç durmadan ötse bağırsa
laz oğlu büyük harflerle sövse işçilerine
damlarda kayısı yarsalar rumeli göçmenleri
dillerini sevdiğim kıvırcık dillerini
ıssız bahçelerden geçsek unutulmuş sokaklardan
çocuklar mavi mavi gülüşüp kaçışsalar
bir masal dinler gibi sessizliği dinlesek
kendimizi dinlesek köklerin çığlığını
seni kollarıma alsam, yine yumsan gözlerini
yine kapışılsa yavrum, batan şehrin hazineleri
biz yine kendi derdimize düşsek
*
yere batan şehrin tek yalnızıyım
yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum
ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler
tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu
--------------------yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum
istemem sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu
geceler bıçak bıçak böğrümde yatsın uyusun
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı
-----ellerimi kemirmekten memnunum
düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
en güzel günlerinde gençliğimizin
ölümden ötesini aklım almıyor
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
istesek cenneti kurtarabiliriz
ben bir ışık için tepmişim rahatımı
ellerimi kemirmekten memnunum
bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini
bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
delicesine anlayarak allı'nın kızı (Sayfa: 33-38)


ORANLAMA
*
bir sen eksiktin sarı yıldız hoş geldin
geç bakalım karşıma benimle içer misin
ağlar mısın içince burnunu çeker misin
gözyaşların yakabilir mi dudaklarımı
ama neden titriyorsun öyle sarı yıldız
*
bak ben su taşıyorum ince elekle
iğne deliğinden dünyayı geçiriyorum
bak ben aklıma uyup böyle sarı yıldız
durmadan aklımı şaşırıyorum
sen beni kaçıncı binden tanıyorsun ki
*
hadi bana çelik mavisi bir gece getir
hadi dostlukları tek tek koparıp getir
alnımdan öp beni e mi, yitik sıcaklığımı getir
gençliğimi çılgınlığımı deli günlerimi getir
ne o sarı yıldız sen de mi ağlıyorsun (Sayfa: 47-48)


AZİME'Lİ TEMMUZ BİLDİRİSİ 2
*
beklerdi tohum
beklerdi tohum
beklerdi tohum upuzun karanlıklarda -- sen yoktun
öfkemi mermer mermer -- öcümü çocuk çocuk--
-----------------------------------[çıldırttım kırmızıları
bir başka parlardı yoğun karanlıkta ışıklar -- sen
-------------------------------------------------[yoktun
bütün kapıları birden zorlamanın o korkunç güzelliği
o korkunç büyümesi ellerin fitillerde -- sen yoktun
---------------------------------benim aşkımda o vardı
*
evrendi nasıl
evrendi çelik mavisi
grev grev ateş ateş büyüdüm ülkelerce
yepyeni bir öfke doğurdum kalabalık özlemlere --
-------------------------------------------[sen yoktun
uff ne kötü kullanmışlardı ah ne güzel gözlerini --
--------------------------------------------[ölümdü
sana değip değip durdum o sarhoş yörüngede -- sen
---------------------------------------------------[yoktun
bilenirdi türkülerde en soylu ayrılıklarım -- sen yoktun
----------------------------------benim aşkımda o vardı
*
soğuktu yeşillerim
soğuktu temmuzlarım en bayram gülmelerimde bile
kar yağardı sabah çaylarıma -- sen yoktun
sofralarda ekmek diye öpülürdü altın dişleri ölülerin
adını söyletmiyorlardı ölüm gibi özlenen şeyin -- sen
--------------------------------------------------[yoktun
ölümdü sabah vardiyaları -- öfkemi demir demir -- sen
---------------------------------------------------[yoktun
bütün dillerde sana varmak -- bilemem bilemem
----------------------------------benim aşkımda o vardı
*
ben hep koşan atları sevdim soluyan lokomotifleri
benim aşkımda çelik mavisi gagarinli uzayların
toprak nasıl sancılanır ağaçlar nasıl gerinirler
----------------------------------------[çiçeklenirken
kurşun nasıl ıslık çalar diş nasıl gıcırdar karanlıklarda
alabalık nasıl ölür o kendi sularının kıyıcığında
bilemem bilemem -- sen yoktun
ateşler yanardı bir yerlerde yepyeni biçimlerde
------------------------------------------------[yanardı
--------------------------------benim aşkımda o vardı
*
söyle anamın en güzel kızı söyle
sular nasıl kaçırılır, kuşlar nasıl susturulur
nasıl sığar şu koskoca evren daracık zindanlara -- söyle
balçık balçıktı o narçiçeği çağı çocuklarımın
karanfil olurdu yakalarda bacımın kanlı gözleri
demir nasıl paslanırdı sıcacık bileklerde -- bilemem
bilemem ey anamın en güzel kızı bilemem -- sen
---------------------------------------------------[yoktun
benim aşkımda o vardı
*
sen geldin
badem çiçek açar gibi geldin, düşte sever gibi geldin ey
-------------------------------------------------[kavgabiçim
yepyeni bir düzendi gelişin, yoluna başkoyduğum
--------------------------------------------------[ülkemdin
eskidi birden kentler, eskidi gökyüzünün çok uzaklığı,
-------------------------------------------------[eskidi hep
öldü bakkal, öldü bakkalbiçim, öldü bakkalbiçim aşk
bu senin gözlerindi ey benim ülkem -- arılar oynaşan
----------------------------------------------------[içinde
bu senin duruşundu ey kavgabiçim -- en haklı silâh
------------------------------------------[güzelliğince
güneş gibi acımasız, toprak gibi unutkan, tohum gibi
-------------------------------------------------[umutlu
sen geldin ey benim özlemim ülkem, kadınım,
-----------------------------------------[devrimbiçimim
yıkıldı ölülerin öğlesonu sarılıkları
*
sen geldin
eskidi bir yerleri zamanın, eskidi gözleri kadınların --
----------------------------------------------[sen geldin
evler eskidi birden -- eskidi evimsilerde kölemsi
---------------------------------------------[yalnızlıklar
bayramlar eskidi gülüm, derinlikler eskidi -- ve
---------------------------------------------[pişmanlıklar
eskidi yatakbiçimlerde iğreti ikililer -- ve çok çok
saksılarda çöl bitkileri, salonlarda kartpostal
---------------------------------------------[mutluluklar
eskidi maskelerin sırıtan düşmanlıkları -- ve nice
----------------------------------------------------[yazlar
oh ne güzel yeniden -- bu senin güzelliğin ne demek
sel ne demek azime'm, savaşlara durmak ne demek,
-----------------------------------------[güzel ne demek
sen geldin ey benim kadınülkem -- yepyeni ufuklar
---------------------------------------------------[geldin
dürülü bayraklarım güldü gülüm -- sen geldin
-----------------------------------------kutuplarım değişti
*
bir horoz öter bir yerlerde bir horoz bir horoz bir
------------------------------------------------[horoz daha
bir ateş yanar bir yerlerde bir ateş bir ateş bir ateş daha
bir yumruk sıkılır bir yerlerde bir yumruk bir yumruk
-------------------------------------------[bir yumruk daha
-------------------düşer barış cemreleri sabah çaylarımıza
-----------------------------------------------biter kahpelik
--------------------------biter bu gökyüzünün çok uzaklığı
*
sen geldin ey anamın en güzel kızı -- yaşamak geldin
badem çiçek açar gibi geldin, yürek sızlar gibi geldin --
-------------------------------------------------[sen geldin
al beni kan kırmızılardan vur beni kan kırmızılara
dürülü bayraklarım gülsün gülüm, kutuplarım değişsin
--------------------------------------------[ey benim ülkem
---bitsin bu zulüm
---bitsin bu zulüm
---bitsin bu zulüm
*
sanki dünyada ilk şafaktı kollarımda uyanmaların
---------------------o büyük barışa bir adım kala (Sayfa: 49-57)


ZAMAN UĞULTUSU
*
akşam diyorsak herhalde akşam değil bu, sabahsızlık
bir yaralı geyik gözleri iş yeniği ellerimiz
yalanlar beslene beslene öfkeler bilene bilene
her şafak bir yontma taşla dağlardan getirdiklerimiz
susmayan ölülerle bir çizgide açlık açlığa
*
bir zaman uğuldar büyük nehirlerin ölü yataklarında
yağmurkuşları anılarla bir yönde savrulup gider
dal düşer uykusundan ak düşer körpelere sular çökelir
yetim istekler ağlaşır en kuytu gözbebeklerinde
en kuytu gözbebeklerin liman gecelerinden gelir
*
ben bu taşları sana yonttum bu ilkel göğün altında
bir bir uyandırdım allahları en uzaktan en karanlıktan
yasakların buruk çağrısı büyütür kuşakları geleceklere
büyütür dirençlerimizi durmadan kısır alışkılara karşı
uyan da gözlerime bak uyan da fırtınamı dinle
*
barut yakıyorum kent kent, çıkamıyorum
--------------------------[tedirginlikten
bu çoğul yalnızlığım bana taş yontturuyor
--------------------------[karanlıklarda
tutup kitaplara dolduruyorum çığlık çığlık
--------------------------[kördüğümleri
üçer beşer kırıyorum yalınkat yaşantıları
--------------------------[meyhanelerde
hep uzak yağmurları düşündürüyor bana nedense
--------------------------[gözleri
*
nasıl bırakılır bu kavga nasıl geçilir bu köprülerden
en tatlı yerinde bir damla güneşten bile yoksun
bir yaralı geyik gözleri değişken duvarında zamanın
nasıl soyunulur hiçliğe nasıl uzanılır çırçıplak
nasıl vazgeçilir nasıl, en tatlı yerinde kavganın
*
çağlar geçiyor duyuyor musun, gölgeler karmakarışık
sızlayan çocuk yanımız ilk gül güzelliğiyle bir yerlerde
kim bilir nerde biter bilmeden bulup başladığımız
bir masal uğultusudur uykularda bile dinmeyen
mihrican dokunur üşürüz turnalar geçer ağlarız (Sayfa: 60-64)


D*NAM*T KAHKAHASI:
*
''çocuklar doğup doğup düşüyorlar tabanın karanlığına
yumruklar sıkılıp sıkılıp tabanın karanlığına
bir kadın öpüyor erkeğini başkaldırmalara
kadınlar erkeklerini başkaldırmalara
toprakta tohum başkaldırmalara
çarklar volanlar başkaldırmalara
bir yerlerde bir silah gülüyor patron patron
ağıtlar düzülüyor başkaldırmalara'' (Sayfa: 74)


ÖTEKİ YALNIZ
*
hep aynı köşede karşılaşırdık
gözlerini koyacak yer bulamazdın
ne güzel çekingendin titrerdim
çantan sefertasın eldivenlerin
gitmek istemezdin ama giderdin
mavi bir otobüs seni alıp giderdi
bir sen kalırdın kent silinip giderdi
ayaklarım dolaşırdı düşmezdim
saate bakardım hep beş buçuk
yumruğumu kaldırıp bağırasım gelirdi

bu hiç sevmediğim kupkuru kentin
nasıl da bağlandımdı akşamlarına
beş buçuk en sevdiğim saatti
kaldırımlarda ışıkları severdim
kabarık saçlarıma kar yağardı
kar güzeldi herkes her şey güzeldi
durakta bir ben bir yelpikli kestaneci
postacının pikabında bizim şarkımız
berberin kanaryası bizi öterdi
*
arabalar geçerdi renk renk çalımlı
en güzeli seni getiren otobüstü
maviydi yumuşacık bir yamuktu
lastikleri kadifeden sanırdım
beş buçukta seni alıp gelince
otobüs dolusu gözlerini görünce
gecelerim gibi gözlerini görünce
oteldeki yatağım kahvedeki masam
ıssız sokaklarda ayak seslerim
kaldırıma oturup ağlayasım gelirdi
*
ikimiz de yalnızdık bunu saklıyamayız
çalışmak zorundaydık dağılamazdık
evsiz edemezdik yüreğim sana yetmezdi
hem belki hep senin olmayacaktı
geceleri kapımızı çalınca korkuların
yoksul pencerende zavallı sardunyalar
ben kendime kıydım kurtulamadım
sen kendini yaktın daha kötüsü
sana son yazdıklarımı okuyabilsem
ah bir okuyabilsem, ağrımı duyabilsen
*
o durakta neler kimler ağlamıyor ki (Sayfa: 83-86)


KAŞLARI ÇATIK MAVİ
*
her sabah yeni bir on beşe doğurur bir ana beni
her yeniden doğuşta buruk bir tatla yeniden başlar
------------------------------------[yüreğim
yüreğim benim
---koca motor
-----yabangülü
--------hasan hüseyin
dünya güzel insanlar iyi yaşamak kat kat güzel
öyle çocuklarla el ele yanak yanağayız ki
öyle sarhoşum ki insan olmaktan
vız gelir bundan ötesi
*
aklın karanlık köşeleri bir bir aydınlattığı çağda
soylu köpeciklerin kuşsütüyle beslendikleri çağda
bir bilgin öle bir sanatçı bir insan öle aç öle
üşüşeler ölüsüne leşçil yaratıklar gibi bir anda
kapışalar beynini gözlerini ellerini sıcaklığını
bir damla su gibi dağılıp gide o eşsiz anıları
aklım kördüğümleri bir bir çözdüğü çağda
*
kimsenin görüp göstereceği yok
yıkılmış bunak bir uygarlık düşünen başlar üstüne
taşlar antikalaşır ölüler kutsallaşır da
---iğilen olmaz milyonların sürünen diriliğine
kim bilecek
---kim duyacak
-----kim anlayacak kim
çocuk gözlerimize inatçı karalar oturduğunu
çılgınca özlenen bir öpüşün orta yerinde
*
binlerce buçuk günü bir tek güne sığdırıp ölmek
akan yıldız gibi gelip geçmek bir günde
yüreğim benim
---koca motor
-----yabangülü
--------hasan hüseyin
vız gelir bundan ötesi (Sayfa: 99-102)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...