18 Kasım 2022 Cuma

Cemal Süreya - Sevda Sözleri


ÜVERCİNKA

*
AŞK
*
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı.
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
*
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
*
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
*
(1954) (Sayfa: 17)
*
KANTO


Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
*
- Garson bira getir
Garsonun adı Barba
*
Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı, kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
*
- Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı
*
Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykoz'un yanında duruyorsun
Yapan bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin
*
- Garson şarap getir
Garsonun hali harap (Sayfa: 19)
*
ASLAN HEYKELLERİ:
*
''Yeni sözler buldum bir nice seni görmeyeli
Daha geniş bir gökyüzünde soluk aldıracak şiire
Hadi bir de bunlara çağır gelsin aslan heykelleri
Oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri
Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
Bir senin gözlerin var zaten daha yok
Ya bu başını alıp gidiş boynundaki
Modigliani oğlu Modigliani'' (Sayfa: 31)
*
Üvercinka


Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Lâleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
-----Afrika dahil
*
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
-----Afrika dahil
*
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
-----Afrika dahil
*
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
-----Afrika dahil
*
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
-----Afrika hariç değil (Sayfa: 38-39)
*
GÖÇEBE
*
ÜLKE:
*
''Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
Yokluğun gayri şuradan şuraya geldi'' (Sayfa: 49)
*
GÖÇEBE:
*
''Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası
*
Bir de yine sevgili çocuk
Biliyorsun kişi tutkularıyla
Yalnızlığını adlandırıyor o kadar'' (Sayfa: 62-63)
*
ARKA GÜNEŞ:
*
''Bir daldır uykusuzluk
Sallanır sürekli gecede'' (Sayfa: 66)
*
''Ve ay
Devşirir ensesindeki
Ihlamur çiçeğini
Ay,
Arka güneş.'' (Sayfa: 67)
*
SEVDA SÖZLERİ
*
KİŞNE KİRAZINI VE GÖÇ, MEVSİM


Bir kadın canıma mercan sokuyor
Dayamış ağzıma bir memesini;
Bir tel uzayıp gidiyor saçından
Damağına muhabbetle gömülmüş dişleri.
*
Bir mıknatıs tutkusunda ufuk,
Acıyoncam, çocuğum, bozkır çiçeği,
Bak şehla parmaklarının arasında
Şaşırıyor akrep eski trafiğini.
*
Bir kan halkasından geçiyor ısınarak
Boğazımdan dökülen sevda sözleri,
Güzel olan her şeye sinmiş o kederden
Özür mü zafer sesi mi teşekkürler mi.?
*
Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi,
Firavun’un ekinlerini yöneten Yusuf da
Arkadan yırtılmış gömleğiyle
Kanatları dökülmüş kuşa benzerdi.
*
Muhammed dermiş ki hediyeler veriniz.
Cinsel tarafı düşün hediyelerdeki
Beş duyunun birliğini görmek istersen
Yaklaştır şurama usulca bas hançerini.
*
Sonra su içtik ve uyuduk
Uzakta duru kurtlar, çakal lekeleri,
Dilsiz olandan karşılanmaz olana
Çözüldü damar damar doğanın belleği.
*
Gündoğusu ense kökümüz sırtımız
Açlıkla aşkın sarsılmaz köşebendi
Ve sonra günbatıdan – nasıl anlatsam
Bir küçük bir yusufçuk geldi.
*
İkili, diyordu bir ses, ikili olsun; ikişer ikişer yan yana getirdik sevdiğimiz adları: Hasan ile Hüseyin’i, Üsküdar ile Kadıköy’ü, Marx ile Engels'i; Nâzım ile Hikmet’i, Harp ve Sulh ile Kelile ve Dimne’yi, Kızılırmak ve Yeşilırmak’ı, Oğlak ve Yengeç’i, Adilcevaz’daki usta ile Stradivardiyüs’ü, baston yapar bu usta; yaptığı bastonlar uğultulu ve serindir, ardıç kokulu ve ezgilidir değme kemanlar gibi; ve çok beğenilmiştir; ben o yıllarda.. Adilcevaz’ın nüfusu sekiz yüz doksan dörttür (kaymakamla birlikte); Tanrıları bile yoktur, öyle yoksuldur ki insanları; delikanlılar çakmaktaşıyla tıraş olur, yüksek tütün içer ermişler; bir mıknatıs tutkusundadır ufuk; uçurumlar tazeliğini yitirmemiştir; Ferit ile Tanyeri’yi; Yakışıklı Süphan ile gizemli Ağrı’yı; dört mevsim ile 365 günü; Karaköse’deki boynu karışık tülü atlarla bunların sessiz binicilerini; bohçacı Adapazarı ile izlenimci Bursa’yı; 1847 ile 1916’yı; Zakkumun verdiği deli bal ile batı bağlarının lepiska bilgeliğini; muhacir nehirler ile kurumuş su kentlerini. Konuşsun diyor..
*
Konuşsun diyor bir ses
Konuşsun ve yağsın ve terlesin ve yansın
Konuş akkavakkızı dereden tepeden
Yağmursa da karsa da yağ içindekini
Düzmece töreler arasından
Dağların büyük uğultusuna doğru
Terle iliğindeki o en eski, o en etkin,
O en uyarıcı zambak vahşetini
*
Ve sen, kıyı, yan.! Alart çevremizi.
*
Kent,
Kibar ve fahişe sıfatlarla
Kus barsaklarında tembelleştirdiğin ilkeyi.
*
Ve öteden gelen sarı tef sesi
İşte onbir taze başak dizdik bir sapa
Kargışla bizi.
*
Gözlerim. Gözlerim yanıyor.
*
Kişne kirazını ve göç, mevsim.
*
(Papirüs, Sayı: 21, Şubat 1968) (Sayfa: 81-83)
*
YIRTILAN İPEK SESİYLE:
*
''Sevgili yabancı, aslanları düşünerek bir şeyin yeni farkına varmalısın; insan sevişirken bütün çağlarda birden oluyor, geçmiş çağların hepsini birden yaşıyor bugünle birlikte. Ve bu gerçekten böyle oluyor. Bu bakımdan bir erginliktir sevişmek.
*
Yırtılan ipek sesiyle;
*
Ya gelecek zamanlar.? diyorsun. Sevgili yabancı, bir erginliktir aşk. Ne var ki mutluluğun kendisi değildir. Yine de en büyük kanıtıdır onun. İnsanın aslan kanıtıdır, güneş kanıtıdır aşk''
*
(Papirüs, Sayı: 25, Temmuz 1968) (Sayfa: 88)
*
ORTADOĞU

IV


Zaman mı.? değil zaman.
*
Akan zaman değil mesafelerdir.
*
Güneşin çekici yukarda
Suyun bıçağı aşağıda
Krom alçakgönüllü, bakır utangaç,
Ağaç: bir damla iki kıvılcım arasında
Rüzgâr bilmiyor nerden eseceğini
Sınırlar kesik,
Yerleşme yerlerinde balkıma.
*
Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında
*
Biz kırıldık daha da kırılırız
Doğudan Batıya bütün dünyada
Ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer
İki ciğer arasında bağlantı kurar
Büyür, bir gün, zenginleşir orada,
Çünkü Ali’yi dirilten iksir de saklı
Hasan’a sunulmuş ağuda,
Granitin de olur bir okyanus diriliği,
Nehirler daha uysal akar,
Bir çiçek nasıl açıyorsa kendiliğinden
Bir kuş nasıl uçuyorsa
Öyle sever, çalışır insan,
Kıraçlar çarptıkça dağlara
Gül göçürür şafağından
Doğanın altın şafağından
İnsanın altın şafağından
Tarihin altın şafağından
*
Biz kırıldık daha da kırılırız
*
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.
*
(Papirüs, Sayı: 7, Aralık 1966) 
*
Dipnot: Papirüs dergisinde ''Yarımada'' başlığıyla yayımlanmıştır. (Sayfa: 112-113)
*
ÜÇBİN YAPRAK YÜZBİN İPEKBÖCEĞİ
*
KURT
*
Köpek, diliyle içer suyu
Kurt, soluğuyla
*
Yüreğinin kokusunu taşır
Boynundaki kutup çiçeği
Öfkeli değil lacivert
Yırtıcı değil sıcak.
Kurt: büyük karbonun sesi
Karanlıktan çağlayarak
Atardamarıyla koşar,
Ulur gözlerinin arasıyla.
*
Kıt karınlı, iki mevsimli
Yazları kızıl kışları ak
Bir şimdiki zaman içinde
Belleğini örttükçe tipi
Unutuşun gri tipisi
Yorgun atların tarazlı tipisi
Ay tutulur gözlerinde
Kaçar ufuk
Bulanır gezegen.
*
Erzurum'da Horasan'da
Bütün kuzey yarıkürede
Çağlar boyunca kurt
Yekpare bir kemik halinde
Tek bir kurtta yaşadı
Sonra papağanlar geldi
Gözlüklü yılan Hint'ten geldi
Maymunlar Madagaskar'dan
Ornitorenk Avustralya'dan
Denizler büyüdü
Gece azaldı.
*
Kurt, soluğuyla içer suyu
Köpek, diliyle
*
Köpek: ılık profesyoneli
İpeğin, camın, korunun
Eti havayla dolu
Burnunda sinir, kıçında peri
Bakkal, tefeci, orospu
Hayvan hikayesi düzenlerin
Ve tanrının koyunlarını
Güden çobanın dostu
*
Ödleriyle öten kuşlar gibi
Havlaya havlaya kirlenir
Düşen kulaklarıyla birlikte
Buruşur sevinci
Ama diktiler mi kurdun karşısına
Ağzı cehennemleşir.
*
Kurt altı yavru doğurur
Köpek olur bunlardan biri
*
(Papirüs, Sayı: 2, Temmuz 1966) (Sayfa: 120-121)
*
KALIN ABDAL


ağıtı önce söylenen
sen nereye uçuyorsun,
ağıtı önce söylenen
ölüm korkusunu atar,
sen nereye uçuyorsun
boynu usul telli turna
*
Pir Sultan benim ağıtım
ben de senin ağıtınım
uzar gideriz bu yolda,
sen nereye uçuyorsun
gökyüzüne kana kana
*
benim söylendi ağıtım
yazda kışta haziranda,
ben hep zindanlarda yattım,
en müşkülü daha sonra
kendi kendim sürgün ettim,
sen nereye gidiyorsun
bir yerlere konmayana
*
silah çatuben askerler,
neden silah çatıyorsun
dostum dostum aslan dostum
sen nereye uçuyorsun,
Kerem Aslı'nın koynunda
çiçeği hiç solmayana
*
biz ki Nâzım'dık dünyada
rumelili kalın abdal
uçan kuşa selam saldık
sevdik oluklar boşaldık,
cemi cümle bir sofrada
muhannetlik kalmayana
*
(Papirüs, Sayı: 16, Eylül 1967) (Sayfa: 122)
*
KAHVALTI


Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı (Sayfa: 133)
*
TEK YASAK


Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak.! (Sayfa: 135)
*
DİKKAT, OKUL VAR.!
*
Şanssız mıydık.? haksızlık olur şimdi
Düşünsene nasıl geçmiştik hızla
Birleşen iki güvercinin arasından
Hiç dokunmaksızın onlara
*
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Az mı dolandık Başkentin sokaklarında
Ama işte şölenin kaçınılmaz acısı
Bizim payımıza düştü sonunda
*
Aşkımız şimdi görklü bir hayatın
Yabancaya berbat bir çevirisi
Sen metinde üç beş satır atladın
Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri
*
Sen ki özenle katlanmış bir mendil gibiydin
Düşünür müsün zaman zaman acaba
Nelerle ödedik şu mevsimi
Ve gün nasıl vuruyor topuklarımıza
*
Şanssızım diyemem ben kendi payıma
Oluyor böyle şeyler ara sıra
Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim
Bütün çocuklar anlar da (Sayfa: 139)
*
ÜZERİNDEN SEVİŞMEK
*
DÖRT MEVSİM



Bahar mezarına gömsünler sizi
Yapraklar gibi buluştunuzdu
Kokular gibi seviştinizdi
Bahar mezarına gömsünler sizi
*
Yaz mezarına gömsünler sizi
İlk kezmiş gibi buluştunuzdu
Son kezmiş gibi seviştinizdi
Yaz mezarına gömsünler sizi
*
Güz mezarına gömsünler sizi
Salkımlar gibi buluştunuzdu
Ağular gibi seviştinizdi
Güz mezarına gömsünler sizi
*
Kış mezarına gömsünler sizi
Sokaklar gibi buluştunuzdu
Çarşılar gibi seviştinizdi
Kış mezarına gömsünler sizi. (Sayfa: 147)
*
BANKO
*
''Evet, gün geliyor bıkıyorum senden
Ama İstanbul'dan bıkmak gibi bir şey bu'' (Sayfa: 148)
*
UÇURUMDA AÇAN



Aşktın sen, kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin
Elinde tuhaf bir çanta saçında soku
*
Akıl almaz işleri şu zambakgillerin
Sokakta bir sövgü gibi akıp gittin
Gözlerin sonsuz uzun, sonsuz çekikti
Baksan uçtan uca Çin Seddi'ni görebilirdin
*
Yanındaki adam mutlaka kardeşindir
İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir
Aşktın sen gidişinden bildim seni
Neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir
*
Birbirimizi kucaklarken neye yarar
Kucaklamıyorsak eski yeni sevgilileri
Diyorum çoğunca evli kadınlar
Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar
*
Bilir misin acaba ne demiş tilki
Kişi bir anda nasıl çarpılıverir
Kuliste yarasını saran bir soytarı gibi
Giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri
*
Ömer ki gölü balığı için değil
Kamışı için vergilendirdiydi
Ama değnek vurulurken zavallı uğruya
Yüzüne ve neresine değmesin derdi
*
Selam size büyük durumlar, doruk anlar
Dağ görgüsü kazanır Ağrı'yı bir kez görse de kişi
Marmara'dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği
Okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar
*
Belki de biraz geç rastladım sana
Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
Eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa
*
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
Ağır uykusu aldatılmış olanın
Ve aldatanın delik-deşik uykusu
Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin
*
Divan, Nâzım Hikmet, İkinci Yeni
Kaç gündür adını düşünüyorum
Ne demiş uçurumda açan çiçek
Yurdumsun ey uçurum (Sayfa: 149-150)



Önü
Kapalıçarşı;
Arkası
Mısırçarşısı
*
(Yusufçuk, Sayı: 15, Mart 1980) (Sayfa: 152)
*
YAKIN


Güzelsin sevgilim,
Ama çok yakından.! (Sayfa: 154)
*
MUT(SUZ)


Kim istemez mutlu olmayı
ama mutsuzluğa da var mısın.? (Sayfa: 155)
*
TAŞIRAN DAMLA
*
BİR ÇİÇEK:
*
''Birdenbire
Bir çiçek
Rıhtım taşının aralığından
Uzatmış başını
*
Bir çiçek yolumu kesti.!'' (Sayfa: 175)
*
Ğ VİTAMİNİ


Bilginlerimiz sağolsunlar
Bir vitamin buldular
Çalışınca azıcık;
*
Yumuşak G vitamini:
Ulusalcılık.! (Sayfa: 177)
*
KISA TÜRKİYE TARİHİ
*

-----Şelaleye
---Düşmüştür
Zeytinin dali;
-----Celaliyim
------Celalisin
-------Celali. (Sayfa: 186)
*
CAMDAN
*
İçkievinden çıkınca
Camdan
demin oturduğum yere
baktım.
*
Sigara paketimi
masada unutmuşum.
Sandalyede
Tıpkı benim gibi
Oturuyor boşluğum.
*
Bir eli alnında
benim gibi.
Ama
biraz daha mı hüzünlü.?
Otururken de
Biraz daha mı çıkarıyor
kamburunu.?
*
Biraz daha mı benziyor
babama.?
*
Bir yaş büyüğüm babamdan
ve rüzgâr
bir törendeki gibi
çekiştirir durur
yağmurluğumu. (Sayfa: 188)
*
YAZGICI ŞİİR
*
Nasıl anımsamazsın Özdemiroğlu'nu,
Hani gün boyu içer içer de sonra
Uyurdu kolları bir gulamın boynunda.
- Bir gün saati doldu
Tam öyle bir uykuda.
*
Nasıl anımsamazsın Yavuz Sultan Selim'i,
Yabanıl bir beğeni arardı zulumlarda;
Övünürdü şirlerle, pençe-i kahrındaki.
- Ama sonunda parça parça
Şir-pençeden gittiydi.
*
Nasıl anımsamazsın öbür Selim'i ve Murad'ı
Hani şu ayyaş Selim ve mastor Murad;
Tuhaftır, tütünü, içkiyi de yasaklamışlardı.
- İçki hakladı Selim'i.
Esrarla tükendi Murad.
*
Nasıl anımamazsın Abdülmecid'i,
Gülhane hattının kırkyaprak gülü;
Bir bezmde âlem yaparken öldü.
- Hoş, annesinin adı da
Bezmiâlem'di.
*
Nasıl anımsamazsın Adolf Hitler'i,
Neden hiç evlenmediğini soranlara
Karısının Almanya olduğunu söylerdi.
- Söylentiye göre alev alev
Yandı onun koynunda.
*
Nasıl anımsamazsın Mussolini'yi,
Garsoniyerinde mutlaka bulundururdu
Bir dua iskemlesi.
- Ama son duasında
Toprağa doğru açılmıştı elleri.
*
Nasıl anımsamazsın kabadayı Al Capone'u,
Al Capone, yahu, Chicago'da Belediye Başkanı oldu;
Hani her kapının önüne bir şişe süt koydururdu.
- Temizleme-aydınlatma resminden
Oldu onun da sonu.
*
Ben bu şiiri yazdım akşamüzeri,
Aklımda ''Define Adası''nın ilk sözleri;
Başkalarının hayatını da ilerde söylerim.
- Yine görüşelim.!
- Görüşelim.! (Sayfa: 193-194)
*
SICAK NAL
*
EDİP
CANSEVER
*
Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.
*
Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever. (Sayfa: 204)
*
TÜRKÜ:
*
''Sanmasınlar inanmıyorum
Elbet inanıyorum tanrıya
Herkesin kendi tanrısı var
Sen ölünce ölüyor o da.'' (Sayfa: 212)
*
DÜZYAZI:
*
SİZ,
SAATLERİ:


''Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.
Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey.
Yüzyıl sonra bugün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu.? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız.'' (Sayfa: 237)
*
''İki din var: siyah ve beyaz. Gerisi.?'' (Sayfa: 238)
*
20 ŞİİR
*
ATI'LAR
DELTALARA:
*
''Seni o kadar yakından görünce
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.'' (Sayfa: 243)
*
SÜLÜNÜN
YÜZÜ:
*
''Tanrım siz şu uzun Anadolu'yu
Çocukluk günlerinizde mi yarattınız.?'' (Sayfa: 245)
*
METİNLERDE
BULUŞTUK:
*
''Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.'' (Sayfa: 252)
*
MUTSUZLUK
GÜLÜMSEYEREK:
*
''Hep kazanırsın çözümsüzlük.!''
*
''İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.'' (Sayfa: 256)
*
BİR
ÇİÇEK
*
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
*
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
*
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. (Sayfa. 259)
*
DERGİLERDE KALANLAR
*
ŞARKISI-BEYAZ:
*
''Ben olanca kuvvetimle
Halatlara asılıyorum nafile
Ben ayrı düşmüşüm bir kere
Ayrı düşmüşüm insanlardan.
Bir yıldız tutmaz mavilikte
Ne deniz ne köpük kâr eder bana.''
*
(Mülkiye, Sayı: 11, Ocak 1953)
*
(Cemâl Süreya'nın yayımlanan ilk şiiridir.) (Sayfa: 277)
*
DERGİLERDE KALANLAR

555 K


Şimdi Bursada ipek çeken kızlar
Bir karasevda halinde söylemektedir:
Görmeye alıştığımız nice yazlar
Kimleri alıp götürdüler ama kimleri
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
Bir karasevda halinde söylemektedir
Şimdi Bursada ipek çeken kızlar
*
Şimdi Erzurumda çift sürenlerin
Geçit vermez kaşlarının ardında
Derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
Sabanın demiri girdikçe toprağa
Hınçlarını gömmektedir içine yerin.
Çünkü millet hayınları Ankaralarda
Çünkü İzmirlerde, çünkü İstanbullarda
Çünkü başka yerlerinde memleketin
Kanına girdiler masum gençlerin
İşte onun için karanlıktır gözleri
Şimdi Erzurumda çift sürenlerin.
*
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
Şimdi acının ve hüznün göklerinde
Umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
Uykumuzun bir ucunda bombalar
Bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
İngiliz usulü piyade tüfekleriyle
İnsanca yaşamanın onuru arasında
Milletcek bir gidip bir geliyoruz
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
*
Şimdi ay doğar bulutlar arasından
Kavat derebeyleri yüreksiz Bolu beyleri
Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmu ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
*
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi Tanrılar bile kurtaramaz.
*
(Papirüs, Ağustos 1960) (Sayfa: 288-289)
*
KISA
*
Hayat kısa,
Kuşlar uçuyor.
*
(Yeni Yaprak, Sayı: 2, Ocak 1989) (Sayfa: 293)
*
HÜKÜMET


Bu hükümet
Pir Sultan'a pasaport vermiyor,
Onu anladık.
*
Yunus Emre'ye de
Basın kartı vermiyor,
Onu da anladık.
*
Ama bu hükümet
Ferman çıkarmış
Karacaoğlan'ı
Otobüse bindirtmiyor.
*
(Yeni Yaprak, Sayı: 11, Kasım 1989) (Sayfa: 299)
*
*
PARK
*
Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki.!
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar.
*
(Broy, Aralık 1989) (Sayfa: 301)
*
ŞARAP
*
Saat on ikiden sonra,
Bütün içkiler,
Şaraptır.
*
(Yeni Yaprak, Sayı: 14, Şubat 1990) (Sayfa: 301)
*
ÜSTÜ KALSIN
*
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
*
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
*
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir..
*
Üstü kalsın..
*
(Yeni Yaprak, Sayı: 13, Ocak 1990) (Sayfa: 302)
*
MEKTUPLARDA KALANLAR
*
BUGÜN NE.?


''Kalbim, Kalbim.! Söyle şimdi ne yapacağım ben bu kalbi.?
Ne yaparım söyle daha da derine düşerse yaram
*
Ben sana rasladığım günlerde, hangi günlerdi onlar
Tuhaf şey bir günde değişiyor kişi
Senden öncesi öyle uzak ki anılar bile yok sanki
Geldin masaya oturdun ve hayatımı böldün bir milât gibi''
*
(10 Mayıs 1973) (Sayfa: 310)
*
MEKTUPLARDA KALANLAR
*
GİTSİN EFENDİM
*
Gidilmemesi gereken bir içkievi
(Dişçiler, sakatlar, kalbi çürükler gitsin)
Gidilmemesi gereken bir ev Dikmen’de
(Üç kâatçılar, yalacılar, pijamalılar gitsin)
Gidilmemesi gereken bir ev Y. Mahalle’de
(Dönekler, uğrular, şerbetçiler gitsin)
*
Yolcu bir bardak çay için benimçin
(âşıklar, şairler, işsizler içsin)
Yaprak, mevsimin içi ve Çin-i Maçin
(Devrimciler, namus erbabı, doğrucular içsin)
Yolcu o şarkıyı bir kez daha dinle benimçin
(Çıplaklar, mert kişiler, kuzular içsin)
*
Bin dokuz yüz o yıllarda içtiğim sigara
(Bir yıl koynumda beslediğim yılan içsin)
Tam bir yıl can alacağım var birinden
(Bir yılımı da işte falan filan içsin)
Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda
(Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin)
*
Sen son kokladığım gül: adın zambak
(Sen başladın artık, her şey geçsin gitsin)
Sen incelikler antolojisi, uyut beni
(Sesin bir cibinlik gibi soluğumu kessin)
Bir kez daha diyeyim: Özenle katlanmış bir mendil gibisin
Sil beni n’olur kırk yıllık kirim pasım gitsin.
*
(24 Mayıs 1973) (Sayfa: 318-319)
*
[BİLİYORUM SANA GİDEN..]
*
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni
*
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
*
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
*
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
*
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
*
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
*
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
*
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
*
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
*
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi..
*
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
*
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
*
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
*
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri. (Sayfa: 323-324)
*
*
Kitapta neden yer almadığını anlamadığım, Cemâl Süreya'nın şu şiirini de buraya iliştireyim:
Şiir, her zamanki gibi ipi göğüsledi. Yine bir adım önde..
*
TURGUT ÖZAL'A BİRLİKTE İNTİHAR ÖNERİSİ
*
Ülkemizi sizden,
Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan
Kurtarmak için
Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla
Bir önerimiz var:
*
İntihar etmelisiniz.!
*
Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.
*
Gelin, halkın önünde,
Üçümüz birlikte intihar edelim.
*
Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü
Günü ve saatini siz saptayın.
*
Ülkemiz sizden kurtulsun,
Biz de bir işe yaramış olalım.
*
Ekim, 1989

9 Kasım 2022 Çarşamba

Nâzım Hikmet Ran - Kadınların İsyanı (Oyunlar 5)


Nâzım Hikmet bu oyunu 1961'de V. Komissarjevski ile birlikte Rusça yazmıştır.
Türkçesi: A. Behramoğlu

Kadınların İsyanı:

*

''Ülkemizin yazgısı, kadınların elinde..'' (Sayfa: 11)

*


''(Alice ve Piero konuşurlarken, Mükelena televizyonu açar. Tiz bir askeri marş, faşist gençlik birliklerinin yürüyüşü, kalabalıkların bağırışları.)
ALİCE: (Televizyonun gürültüsü arasında) Bu uygun adım yürüyen genç salakların suratlarına bakamıyorum.
MÜKELENA: Ne olmuş yani, kızım.? Bu da bir tiyatro işte.. Aradaki fark oyunun sahte, rejisörün yeteneksiz oluşu.. Figüranlarsa her zaman figürandır zaten.'' (Sayfa: 21)


Yaşlı Kadın Şair: ..Doğayı seviyorum, doğru.. Bana öyle geliyor ki, ağaçların sınırı yoktur.. Her yerde güzeldirler.. Dağlar, bir ülkeden bir başkasına geçmek için vize istemezler.. Nehirlerin yolculuğu da pasaportsuzdur.. Güneş, ay ve yıldızlar tüm yeryüzünü aydınlatır. Doğrusu, dünyada bizim yaptığımız şaraptan daha lezzetlisi olduğunu sanmıyorum.. Hani eski türkülerimizden birinde söylendiği gibi.. Şarabımızı, kendi ülkemizin kırlarını seviyorum.. Fakat bu, dünyanın bütün kırlarını sevmeme engel değil.. (Sayfa: 26)


PİERO: (Bisikletin yöneltecini tutarak) Bir dakika.. Hiç değilse bu çiçekleri ve şiirleri alın..
ALİCE: Olmaz.. Yeminim var.. Alamam..
PİERO: Fakat kimse bilmeyecek ki bunu..

ALİCE: Diplomatların mantığıdır bu, savaşçıların değil.. (Sayfa: 39)


BAŞKAN: Siyasette, önemli olan gerçek değildir. Gerçek yoksa, uydurulur. Varsa, görmezden gelinir. Gerçekler bize karşıysa, tersyüz ederiz onları. Gerçek dediğin şey, şemsiye gibidir, yağmur geliyorsa, açarsın, güneş göründüğünde, baston gibi kullanırsın. Yani, gerçek diye bir şey yoktur. (Sayfa: 51)


PİERO: ''Ayrılık demir bir çubuk gibi sallanıyor başımın üzerinde
Beni sağırlaştırıyor.
Koşuyorum, ayrılık koşuyor ardım sıra.
Onun elinden kurtulmam olanaksız.
Ayaklarım tutmuyor, düşüyorum.
Ayrılık ne zaman, ne de yoldur.
Bir köprüdür aramızda
Kıldan ince, kılıçtan keskin..
Kıldan ince, kılıçtan keskin
Bir köprüdür aramızda ayrılık
Diz dize oturduğumuzda bile..'' (Sayfa: 54)
*
PİERO: ''..Daha yığınla şiir var yazmak istediğim.. Senden söz eden.. Yalnız senden söz eden.. Saçlarından, boynundan, dudaklarından.. (Gardiyan yaklaşır ve Piero'ya bakar. Piero devam eder.) onun çizmelerinden, copundan, anlayışsızlığından, yalnızlığından söz eden.. (Gardiyan'a dönerek) Sen de yalnızsın. Aslında çok benziyoruz birbirimize.. Ben onların elinde bir dolmakalemdim. Mürekkep akıtmaya başladığımda fırlatıp attılar buraya.. Sen de paslı bir mezarcı küreğisin.. İyice paslandığında süprüntüye atılacaksın..'' (Sayfa: 55)
*
ALİCE: Bütün sözlerini anımsıyorum. Anımsıyorum bütün karşılaşmalarımızı.. Elçilikte yanında duruşum aklıma geliyor.. Hani o lanet olası yeşil zeytinden tatmamı öğütlemiştin bana.. Sonra bize gelişin.. Ne kadar kötüydüm ben.. Sen de çok aptaldın.. Ama yine de seviyordum seni.. Sonra büsbütün dayanamaz oldum.. Her an seni görmek istiyor, fakat bunu yasaklıyordum kendime.. Bisikletlerimiz yan yana durduğunda, gitmek istedim, bırakmadın beni.. sonra tersi oldu.. Piero, Piero diye bağırdım.. (Gardiyan döner, kulak kabartır.) Fakat sen dönmedin.. Sonra yağmur yağdı.. Uzun uzun yağmur altında kalıp düşündüm.. Düşündüm ki her şey iyi olacak yine.. Yağmur altında yürüyeceğiz.. Sen bir elinle şemsiyeyi tutacak, öteki elinle belime sarılacaksın..


GARDİYAN: (Ansızın) Sonra çocuklarınız olacak.. Oğlan mutlaka size benzeyecek, kız da ona.. Ben güzel oyuncaklar yapacağım çocuklarınız için.. Biliyor musunuz, oyuncakları çok severim ben.. Savaş olmazsa eğer, çıkacağım buradan.. Küçük bir oyuncakçı dükkânı açacağım.. Karımla size konukluğa geliriz.. Eskiden çok üzgün bir kadındı.. Son zamanlarda sevinçten uçuyor.. Siz, kadınlar, iyi bir yemek kotardınız ama, bakalım sofraya getirmeyi de başarabilecek misiniz.. (Saatine bakar.) Özür dilerim.. Görev görevdir.. Görüşmeniz sona ermiştir.. (Sayfa: 55-56)


BAŞKAN: Zeus tanığım olsun ki haklısınız. Fakat her şeyden önce öğrenmek istediğim bir şey var, devlet bankasına niçin girdiniz ve niçin sürgülediniz giriş kapısını.?
MÜKELENA: Altınlarınıza el koymak ve böylece savaşa engel olmak için..
BAŞKAN: Demek altın olduğunu düşünüyorsun savaşın nedeninin.?
MÜKELENA: Savaşın, geçimsizliğin, tüm kargaşaların nedeni hep bir. Bütün bunlar, Peisandro ve diğer devlet adamları ziftlensinler diyedir. Budur durmadan savaş çıkarmalarının nedeni. Varsın kim isterse gülsün şimdi, dileyen dilediğince eğlensin.. Fakat para yüzü göremeyecekler bundan böyle.. Artık yeter..
BAŞKAN: Peki nasıl çözmeyi umuyorsunuz bakalım devlet işlerinin dolaşık düğümünü.? Karada ve denizde nasıl yöneteceksiniz devlet işlerini.?
MÜKELENA: Çok basit.
BAŞKAN: Söyle, dinliyorum seni.
MÜKELENA: Eğer düğüm olursa iplik ve yumak yumak vurmaya başlarsa çıkrığa, biz kadınlar onu bir şu yandan bir bu yandan tutup çözeriz baştan başa.. Savaşı da böyle çözeceğiz işte, olanak verilirse çözmemize..
BAŞKAN: Söylesene, ne işiniz var sizin savaşla mavaşla.?
MÜKELENA: Savaşla ne işimiz var öyle mi.? Şu soruya bak, şu mantığa bak be.! Savaş, o lanet olası,
kadın için iki kat gözyaşı demektir. Çocuklarımızı savaşa, yani ölüme yollamak için mi doğurduk.?
BAŞKAN: Aristophanes'de yok bu söylediklerin. Düpedüz propaganda bunlar.
MÜKELENA: Nasıl yok.? ''Akademi Yayınları'', Petrovski çevirisi, sayfa 170. Üstelik şu sözlerle tamamlanıyor bu replik: ''Titriyorsunuz korkaklar.! Korktuğunuz belli.! Çokuz değil mi.? Ama bizler, sanmam ki binde biri olalım büyük kadın ordularının..'' (Sayfa: 68)


''İnsanların inanılmaz berbatlıkta bir belleği vardır. Öyle olmasaydı, hiçbir politikaya yaşama olanağı kalmazdı.'' (Sayfa: 69)


YAŞLI KADIN ŞAİR: Doğada kara otlar, kara nehirler olmayışı boşuna mı.? Güneş neden kara değil.? Ama kara kargalar var, kara kara fareler.. Sadece gecenin karası güzeldir, ama o da cinayete değil, aşka beşik olursa.. (Sayfa: 70)
*
*
Yalancı Tanık:
*
Nâzım Hikmet bu oyunu 1962'de V. Komissarjevski ile birlikte ve Albert Khan'ın Ulusal Bir Skandal Üstüne Notlar adlı yapıtından yararlanarak Rusça yazmıştır.
Türkçesi: Ataol Behramoğlu
*
SAVCI: (Stiwen'e) İşte böyle.. Suratını görmek istiyordunuz yalancı tanığın, gördünüz işte.. (Stiwen susmaktadır)
SAVCI: Fakat kuzum, nasıl oluyor da böyle zayıf karakterli, alçak herifleri alıyorsunuz aranıza.?
STIWEN: (Düşünceli) Hepimiz aynı annenin, Amerika'nın çocuklarıyız, siz, o ve ben.. (Sayfa: 91)
*
YAŞLI ZENCİ KADIN:
*
Kardeşler, bacılar.!
Ne verdi dua bize.?
Tanrı da beyazdır,
Sevmiyor bizi işte.. (Sayfa: 109)
*
''Dostluğun armağana ihtiyacı yoktur..'' (Sayfa: 122)
*
Kör Padişah
*
Nâzım Hikmet bu oyunu 1962'de Vera Tulyakova ile birlikte Rusça yazmıştır.
Türkçesi: Ahmet Zekeriya
*
2. Vezir: Körlük halka mahsustur. Efendimizin karanlık dediği şey, alnına düşen Tanrı gölgesidir. (Sayfa: 143)
*
1. CADI: Yalanın yüzü güzel olursa, çirkin yalandan on kat güçlü olur. Fakat yalan, sevdiğimizin yüzüne benzerse gücü yüz kat artar. (Sayfa: 160)
*
BİLGE PAŞA: ..Güler yüzlü birini geri çevirmek, asık suratlı olanları geri çevirmekten daha güçtür.. (Sayfa: 170)
*
HER ŞEYE RAĞMEN (VAR MI OLMAK YOK MU OLMAK), 1962:
*
''Kapısından istibdat giren tiyatronun sahnesinden, sanat kaçar..'' (Sayfa: 198)
*
ORHAN: Demek umutluluk-umutsuzluk yalnız yaşamaya ait değil, umutlu yahut umutsuz, ölünüyor da.. (Sayfa: 233)
*
Rüzgâr akar gider,
aynı kiraz dalı bir kere bile sallanmaz aynı rüzgârla.
Ağaçta kuşlar cıvıldaşır:
-----kanatlar uçmak ister.
Kapı kapalı:
-----zorlayıp açmak ister.
Ben seni isterim:
senin gibi güzel
dost
---ve sevgili olsun hayat..
Biliyorum gelmedi
-----sonu facianın
gelecek fakat.. (Sayfa: 236)
*
ORHAN: Ölmedim demek.? Halbuki nasıl ölmek istiyordum.. İstiyorum..
NÂZIM HİKMET: Yaşamak güzel şey.. İnsanların en dehşetli icadı yaşamak.. (Sayfa: 238)
*
NÂZIM HİKMET: Deniz kıyısında, kendimizi denize göre, denize bakarak dehşetli küçük, minicik görmeyişimizin bir sebebi de bu: Faydalı olmak.. (Sayfa: 240)

Bob Dylan - Şiirler (Hazırlayanlar: Mustafa Yılmazer, Fahri Öz)


Arka Kapak

*
"Şarkıların sözleri sadece kağıt için yazılı değil. Melodiler ve okuyabilmeniz için oradalar. Ritmi alsanız da ben hala onları söyleyebilirdim. Önemli olan melodiler değil, sözler. Melodiler beni hiç ilgilendirmiyor"
*
"Her zaman şöyle düşündüm: Bir tek gitarı olan bir balad şairi ne yaptığını biliyorsa, koca bir orduyu bile sahneden uçurabilir"
*
"Şair olmanız için yazmanıza gerek yok. Bazı insanlar benzin istasyonlarında çalıyorlar ve şair onlar. Kendimi şair olarak adlandırmıyorum. Çünkü bu sözcüğü sevmem. Ben bir trapez artistiyim"
*
John Birch Paranoya Blues:
*

''Altı milyon Yahudiyi öldürdüyse de
Katılıyoruz Hitler'in görüşlerine.
Bir faşist olması önemli değil fazla,
En azından Komünist değil ya.!'' (Sayfa: 7)
*
Üçüncü Dünya Savaşı İçin Blues:



''İnsanların yarısı her zaman kısmen haklı olabilir
insanların bazısı bazen tamamen haklı olabilir
Ama herkes her zaman haklı olamaz
Sanırım böyle bir şeydi Lincoln söylemişti
''Bana rüyalarında yer verirsen
ben de yer veririm sana rüyalarımda''
Bunu da ben söyledim.'' (Sayfa: 15)
*
Kaçamak Bir Anda Hayatım:
*
''Zaman geldi yeniden gitar çalmaya başladım
Zaman geldi şarkı söylemeye başladım
Zaman geldi yazmaya başladım
Ama bir türlü bu yaptıklarımı neden yaptığımı anlamak
için zamanım olmadı..'' (Sayfa: 21)
*
Geraldin'e Doğum Gününde Öğütler:
*
''hizada kal, çizgiyi geçme, insanlar
korkarlar kendileriyle aynı hizada
olmayanlardan, aptal hissederler
kendilerini çizgiyi
geçemedikleri için. hatta yanlış
yerde durdukları bile geçebilir akıllarından.
kırmızı çizgiyi geçme asla.
eğer çok açarsan arayı,
kaybederler seni gözden, tehdit
edildiklerini hissederler, yanlarından
geçen bir şeyin parçası olamadıklarını düşünerek,
kendilerinden habersiz bir şeylerin döndüğünü
sanırlar, nefret sarar ortalığı.'' (Sayfa: 27)
*
Özgürlük Çanları:


''Öyküsü çok özel olan yalnız kalpli aşıklar için
Hapse konulmuş her zararsız ince ruh için
Ve baktık özgürlük çanlarının parıltısına
Gözlerimiz parlaktı ve gülüyorduk'' (Sayfa: 37)
*
Yılgınlar Sokağı:


''Evet mektubunu dün aldım
(Tam kırıldığı sırada kapının kolu)
Nasıl gidiyor işler diye sorduğun zaman
Bir espri miydi bu.?
Sözünü ettiğin tüm bu insanlar
Evet tanıyorum, oldukça sakattır onlar
Yüzlerini yeniden düzenlemem gerekti
Ve yeni bir ad vermem hepsine
Şu sıralar pek de iyi okuyamıyorum
Artık bana mektup yollama
Eğer onları postalamayacaksan
Yılgınlar sokağından'' (Sayfa: 71)
*
Ağıt:


''Özgürlük şarkılarını duydum senin
ve insanın, sonsuza dek soyulmuş
Sırtı kamçılanırken budalalıklarını sürdüren
Yörüngede bir köle gibi evcilleşene kadar dövülüyor
Tümü bir anlık bir şan için, kirli, kof bir utanç bu
*
Yalnızlığa tapanlar vardır, onlardan biri değilim
Bu cam elyafı çağında aradığım bir mücevher
Duvardaki kristal küre bana henüz bir şey göstermedi
Yalnızlığın bedelini ödedim
ama sonunda borçlarım bitti.'' 8Sayfa: 81)
*
Öldürme Lisansı:


''Apartmanımda bir kadın var
Tepeye bakarak oracıkta oturuyor
Soruyor, kim alacak insanın elinden öldürme lisansını.?'' (Sayfa: 93)
*
Birleşik Devletlerde Gün Batımı:

''Dünyayı demokrasi yönetmiyor Soksan iyi olur bunu kafana Dünyayı şiddet yönetiyor Bunu da söylemesen iyi olur Broadway'dan samanyoluna dek Bu da az bölge değil gerçekten Ve insan yapacaktır yapması gerekeni Besleyecek aç bir ağız varken * Birleşik Devletler'de güneş batıyor artık Halbuki şu Made in U.S.A Tabii ki iyi bir fikirdi Hırs işleri bozmadan önce'' (Sayfa: 101)
*
Gece Gökten Koptuğunda:


''Sevgiye aç bir budala olmak istemem
İstemem boğulmayı bir başkasının şarabında.'' (Sayfa: 111)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...