24 Ağustos 2022 Çarşamba

Rigveda (Sanskrit ve İngilizce Aslından Çeviren: Korhan Kaya)


Sunuş:
*
Rigveda Üzerine:
*
Veda sözcüğü Sanskrit ''vid'', bilmek eyleminden türetilmiş ''bilgi anlamına gelen bir sözcüktür. Ric ise ''ilahi'' anlamına gelir. İki sözcük birleşirken Sandhi kuralı gereğince ses değişimi olur ve ''Rigveda'' haline gelir. Rigveda ''ilahi bilgisi'' demektir. İlahilere ''sukta'' adı verilir. Eser on bölümdür ve bölümlerine ''mandala'' adı verilir. Sekizinci bölüme eklenmiş olan on iki tane Valakhilya ilahisiyle toplam 1028 ilahiden oluşur. İlahilerde çeşitli tanrılara yakarılır ki bunların sayısı otuz üç olarak verilir, ancak küçük tanrı ve tanrıçalarla bu sayı daha fazladır. Diğer Vedalar (Sama, Yacur ve çok daha sonra katılacak olan Atharvaveda) ve Hint'te sonraki yüzyıllarda gelişen edebiyat, kökünü ve kaynağını Rigveda'dan alır.
(..)
Bazen bazı tanrılara Asura diye seslenilmesi kafa karıştırıcı olabilir, ancak Avesta'da bu sözcüğün Ahura olarak en büyük tanrıya verildiği (Ahura Mazda) düşünülürse, bu kullanımın Hint-İran ayrımının tam olarak yapılmadığı bir devreye ait olabileceği düşünülebilir. Rigveda'da bazen tanrı ikilemeleri yapılır: Örneğin, Mitra-Varuna, İndra-Agni, İndra-Vayu gibi. Bir de bütün tanrılara ya da birçok tanrıya aynı anda yakaran ilahiler vardır. Bunlara Vişveveda ilahileri adı verilmektedir. Açıkça anlaşılacağı üzere Rigveda dinin ve mitolojinin başlangıcıdır.
Bu başlangıcın kökleri yaklaşık olarak MÖ 1500'lerde bugün Türkmenistan adı verilen bölgede yaşayan beyaz tenli ve kendilerine Âri adını veren insanların Pencab tarafından Hindistan topraklarına girmeye başladıkları zamana dayanır. Birçok kolun ayrıldığı, bilim adamlarının ortak fikridir. Örneğin İran'a, Hazar Denizi'nin kuzeyinden Avrupa'ya, hatta Anadolu'ya göçler olduğu genel kabul gören düşüncelerdir. Bu durum zamanla ''Hint-Avrupa'' denilen olguyu ortaya çıkarmıştır. Birbirinden uzakta yaşayan toplulukların konuştukları dillerde, yaşam tarzlarında, kültürlerinde birtakım benzerlikler olmasının nedeni bu olsa gerektir. Hint'te ise Âri'lerin gelmesiyle yerli halklar olan Munda ve Dravidler arasında birbirine karışmalar olmuştur. Âri'ler kendi aralarında olduğu kadar yerli halklarla da savaşmış, onları esir etmiş ve esir ettikleri bu insanlara ''köle'' anlamında Dasyu veya Dasa adını vermişlerdir; bunlar giderek mitolojik birer varlık hâlinde edebiyata sokulmuşlardır. Rigveda'nın ilk örnekleri az sayıda da olsa muhtemelen Âri'ler gelmeden önce vardı. Büyük olasılıkla Âri'ler buldukları ilk örneklerin üzerine eklemelerle bu büyük külliyatı oluşturdular. Eserde zaman zaman karşılaşılan ''bu yeni ilahiyi sunuyorum'' ifadesi ekleme yapıldığının bir göstergesidir.''
(..)
''Felsefe açısından ise Upanishadlara kaynaklık ettiği düşünülen beyitler ve ilahiler belki de tüm Rigveda'nın en önemli kısımlarını oluşturmaktadır. (..) Rigveda'nın MÖ 4. yüzyıldan itibaren yazıya aktarılmaya başlandığı tahmin ediliyor.'' (Sayfa: VII-X)
*
*
Çeviri Üzerine:
*
''Vedik ermişleri ve onların hayal dünyalarını anlayabilmek için bu çeviriyi yaparken doğa olaylarını daha fazla izlemeye çalıştım. Örneğin, metinde sık sık ineklere benzetilen bulutların aldığı şekillere, renklerine yeniden baktım. Arazide kocaman bir ateş yakıp izledim, çıkardığı sesleri dinledim. Rüzgârın sesini, şafağın söküşünü, suların gücünü yeniden anlamaya çalıştım. 2003 yılında başlayıp daha etkin olarak 2011'de yeniden ele aldığım bu eserin çevirisi neredeyse iki yıldan fazla sürdü. Klasik Sanskrit eğitimi almış birisi olarak Vedik Sanskrit metinlerle uğraşırken zaman zaman hata yapmış olabilirim. Bunların düzeltilmesinden kesinlikle memnuniyet duyarım.'' (Sayfa: XII-XIII)
*
Korhan Kaya, Ankara, 2014
*
Birinci Kitap
*
XXIV (Varuna ve diğerleri)
*
DİPNOT: Kral Harişçandra bir oğul edinmek için Varuna'ya yalvarır ve doğacak ilk çocuğunu ona kurban edeceğine söz verir. Rohita adlı oğlan doğar, ancak büyüyene kadar geçen zamanda kral onu kurban etmekten vazgeçer. Büyüyünce Rohita kaçar ve ormana sığınır, orada senelerce yaşar. Sonunda bir gün Acigarta adlı ermişle karşılaşır. Ermiş ikinci oğlu Şunahşepa'yı kurtulmalık olarak verir. Varuna'ya Rohita yerine Şunahşepa kurban edilecektir. Ermiş Vişvamitra tanrılara yalvarıp onu ölmekten kurtarır. (Sayfa: 20)
*
XLVI (İki Aşvin)
*
''İşte şafak, göğün sevgili kızı, erkenden ışığını gönderiyor. Ey yüce Aşvinler, size duamı gönderirim.''
*
DİPNOT: Şafak Tanrıçası Ushas (Sayfa: 43)
*
''Işık gelir dalı aydınlatır, güneş bir altın gibi görünür ve dilini uzatarak karanlığı aydınlatır.'' (Sayfa: 44)
*
XLVIII (Ushas)
*
''Ey Ushas (Şafak Tanrıçası), ey göğün kızı, zenginlikle bize gel. Ey tanrıça, ışığın hanımefendisi, büyük ihtişamla doğ. Sen zenginsin, sen cömertsin.'' (Sayfa: 45)
*
''Şafak atlarını güneşin doğuşundan öteye, uzağa bağladı. Hayırlı şafak, yüzlerce yüklü arabayla yolunu insanların üstüne doğru ilerletti.''
*
''Şafak atlarını güneşin doğuşundan öteye, uzağa bağladı. Hayırlı şafak, yüzlerce yüklü arabayla yolunu insanların üstüne doğru ilerletti.'' (..) ''Ey ışığın hanımı, yüce arabasında olağanüstü zenginliği taşıyan sen, çağrımızı işit.'' (Sayfa: 46)
*
L (Surya)
*
''Ey uzağı gören tanrı, Ey Surya, seni taşıyan arabana ışık saçan yeleleriyle yedi doru at koşuludur.
Surya arabanın kızları olan bu saf yediliyi arabaya koşmuştur ve bu değerli ekiple ileri atılır.''
*
DİPNOT: Yedi at, haftanın yedi gününü belirtmektedir. (Sayfa: 48)
*
LXII (İndra)
*
''Sen kara ya da kırmızı çiğ inekten, beyaz süt çıkaransın.'' (Sayfa: 61)
*
XCV (Agni)
*
''Birbirine hiç benzemeyen o ikisi güzel amaçlara doğru gider; her biri bir bebek besler. Birisi altın renkli tanrısal bir bebek taşır, diğeri de pırıl pırıl parlak bir tane.''
*
DİPNOT: ''O İKİSİ'' Gece ve Gündüz. (Sayfa: 91)
*
CXII (İki Aşvin)
*
''Rasa'yı su taşkınlarıyla nasıl büyüttünüz ve atsız arabayı nasıl savaşa gönderdiniz. Trişoka sayenizde ele geçen ineklerini sürüp götürmüştü..''
*
DİPNOT: Zerddüştlerin Ranha olarak andıkları Rasa Nehri Ariler geçtikten sonra mitolojik bir karakter almıştı. (Sayfa: 108)
*
CXXIV (Ushas)
*
''Sanki zenginlikleri toplamışçasına arabasına biner ve erkek kardeşi olmayan o, erkekleri arar. Ushas (Şafak Tanrıçası), tıpkı kocasını seven bir kadın gibi, süslü elbisesiyle gülümseyerek güzelliğini sergiler.
Kız kardeş yerini ablasına bırakır ve ona bakarak çıkıp gider. Güneş ışınlarıyla parlayarak güzelliğine bürünür, tıpkı bayrama giden kadınlar gibi.''
*
DİPNOT: ''ablası'': Gündüz vakti. Şafak yerini gündüze bırakır. (Sayfa: 126)
*
CXLVIII (Agni)
*
''Ey muzaffer, bir ölümlü, çift dille incitirse bir ölümlüyü, sana dua edildiğinde kurtar onu ey Agni.'' (Sayfa: 149)
*
CLXIV (Vişvedevalar)
*
''Güzel kanatlı iki kuş, buldukları ağacın altında dostluk bağı kurdular. İkisinden biri incir ağacının meyvelerinden yer, diğeri hiç yemekle ilgilenmez.'' (Sayfa: 165)
*
CLXX (İndra, Marutlar)
*
''Bugün bir hiçtir, yarın da hiç olacak. Bu sırrı kim bilebilir ki.?'' (Sayfa: 174)
*
CLXXIX (Rati ''Aşkın simgesi):
*
''Doğrusu ölümlü insan arzularla doludur.'' (Sayfa: 180)
*
CLXXX (İki Aşvin)
*
''Süt ineğindeki çiğ sütü tortulayıp olgunlaştıran sizsiniz.'' (Sayfa: 181)
*
CLXXXI (İki Aşvin)
*
''Size yakaranı koruyun; hareket hâlinde veya dinlenirken yakarışımı işitin.'' (Sayfa: 182)
*
CXCI (Su, Çim, Güneş)
*
''Ateşin üç kere yedi defa parlak kıvılcımları, zehrin gücünü yutar.'' (Sayfa: 191)
*
İkinci Kitap
*
VIII (Agni)
*
''Onun şanını sabah akşam evlerimizde yüceltiriz. O hiçbir şekilde bozulmamış olandır.'' (Sayfa: 200)
*
XXVIII (Varuna)
*
''Bir buzağının kordonunu keser gibi sıkıntılarımı bitir; sen olmadan ben kendi göz kapaklarımın bile efendisi değilim.'' (Sayfa: 221)
*
XXXIV (Marutlar)
*
''Parlak göğüslü Marutlar, atlarını arabalarına bağladıklarında, hediyelerini dağıtsınlar.'' (Sayfa: 228)
*
Dipnot: Marutlar at yerine geyik de kullanırlar. (Sayfa: 227)
*
XXXV (Apam Napat ''Suların Oğlu'')
*
''Bazıları birbirine karışır, bazıları da ona (denize) akar.'' (Sayfa: 229)
*
XLII (Kapincala ''Keklik'')
*
''İyi talihin güzel haberler taşıyan kuşu'' (Sayfa: 236)
*
Üçüncü Kitap
*
XXXIX (Agni)
*
''İşte sürtme eşyaları, işte tutuşturmak için kuru yakacak. Çırayı getir, Agni'yi eski usul sürtüp yakalım.'' (Sayfa: 262)
*
''Hiç evlenmemiş on kız kardeş birlikte yeni doğmuş Bebeği tutarlar.'' (Sayfa: 263)
*
DİPNOT: Ateş yakan on parmak (on kız kardeş) Agni'yi tutarlar.
*
Dördüncü Kitap
*
I.I (Ushas)
*
''Bugün parlayan cömert şafaklar, eli açık insanları zenginliklerini harcamaya teşvik ederler. Bırakın cimriler karanlıkta uyumaya devam etsin.'' (Sayfa: 348)
*
Beşinci Kitap
*
Agni (Ateş):
*
''Ey Agni, Angiraslar ağaçtan ağaca saklanan seni buldular. Kuvvetli sürtünmeyle doğdun; Ey Angiraslar, insanlar seni gücün oğlu diye çağırırlar.'' (Sayfa: 365)
*
Altıncı Kitap
*
XVI (Agni)
*
''Din adamı Agni, Atharvan seni lotus çiçeğinden, Vişva'nın başından sürterek çıkarıp getirdi.'' (Sayfa: 441)
*
XXV (İndra)
*
''Kol gücüne göre yiğit yiğidi öldürür, parlak silahlarıyla savaş için dizilirler. İki ordu soy sop için, su, sığır sürüsü ve hububat tarlaları için birbiriyle savaşır.'' (Sayfa: 453)
*
XLIX (Vişvedevalar)
*
''Bütün boyların dua ettiği, iki genç kadının ağırbaşlı elçisi, gücün oğlu, göğün evladı, kurbanın işareti, kızıl Agni'ye duamı edeceğim.
Kızıl tanrının iki kız kardeşi benzersizdir, biri güneşle diğeri yıldızlarla süslenmiştir.'' (Sayfa: 474-475)
*
L (Vişvedevalar)
*
''İnsanın dostları, siz sular, huzurda veya sıkıntıda, oğullarımıza ve torunlarımıza büyük koruma sağlayın. Zira sizler bizim anaç hekimlerimizsiniz, duran, hareket eden ebeveynler.'' (Sayfa: 476)
*
LI (Vişvedevalar)
*
''Yeri ve göğü saygı ayakta tuttu.'' (Sayfa: 478)
*
LXV (Ushas)
*
''Işığını insan toplulukları üzerine akıtan bu göğün kızı, bizi uykumuzdan uyandırır. Gece olduğunda, gümüş parlaklığını, karanlığın gölgesinde saklayarak kendini gösterir.'' (Sayfa: 490)
*
LXXV (Savaş Silahları)
*
''En yakın, en koruyucu zırh duadır.'' (Sayfa: 499)
*
Yedinci Kitap
*
XVIII (İndra)
*
''Ganimet arayan Anavalar ve Druhyular, altmış yüz, evet, altı bin ve altmış altı kahraman uyuştular.''
*
DİPNOT: Rakamlarla ilgili tartışmalar var, (Griffith 342). Wilson'a göre 66606 ve Ludwig'e göre 6666. (Sayfa: 516)
*
XXIX (İndra)
*
''Sen bir baba gibi bizim tanrımızsın.'' (Sayfa: 525)
*
XXXII (İndra)
*
''..cimrinin tanrısı olmaz.'' (Sayfa: 527)
*
XXXV (Vişvedevalar)
*
''Uzakta görünen güneş bizi kutsasın; göğün dört yönü hayır getirsin. Kuvvetle sabitlenmiş dağlar hayır getirsin; nehirler ve sular hayır getirsin.'' (Sayfa: 532)
*
LXI (Mitra-Varuna)
*
''..sahtekâr insanları, aldanış izler..'' (Sayfa: 551)
*
LXVI (Mitra-Varuna)
*
''..yüz sonbahar görebilelim. Yüz sonbahar yaşayabilelim.'' (Sayfa: 555)
*
Sekizinci Kitap
*
IV (İndra)
*
''..süt, arının balıyla karıştırılır..'' (Sayfa: 593)
*
VII (Marutlar)
*
''Kırmızı önder arabaya bağlı benekli geyikleri çektiğinde, parlak olanlar gelirler ve yağmur boşaltırlar.'' (Sayfa: 601)
*
XIII (İndra)
*
''Onu öven tatlı şiirler sular gibi oynaşır, bayırdan akar gibi gelirler. Ona bu şarkıda göğün efendisi derler.'' (Sayfa: 609)
*
XIX (Agni)
*
''Sen güçlü sabahların sevgili dostusun; sen gecenin parıltılarısın.'' (Sayfa: 618)
*
XXI (İndra)
*
''Sen zengin adamı dost edinmezsin; onlar şarapla sarhoş olup seni küçümserler. Sen şimşek çaktırıp bulut topladığında o zaman sana bir baba gibi yakarılır'' (Sayfa: 622)
*
XXXIV (Marutlar)
*
''Parlak göğüslü Marutlar, atlarını arabalarına bağladıklarında, hediyelerini dağıtsınlar.'' (Sayfa: 228)
*
Dipnot: Marutlar at yerine geyik de kullanırlar. (Sayfa: 227)
*
XXXV (Apam Napat ''Suların Oğlu'')
*
''Bazıları birbirine karışır, bazıları da ona (denize) akar.'' (Sayfa: 229)
*
XLII (Kapincala ''Keklik'')
*
''İyi talihin güzel haberler taşıyan kuşu'' (Sayfa: 236)
*
XXIX (Vişvedevalar)
*
''İçkileri manda sütü yağı olan iki hükümdar, cennetteki koltuklarına oturmuşlar.'' (Sayfa: 634)
*
LVII (İndra)
*
''Şimşek elli; su ve güneş için yapılan savaşlarda, müttefiklerinle beraber senin tarafından yardım edilen bizler büyük ganimet kazanalım.'' (Sayfa: 671)
*
LXIII (Agni)
*
''Din adamı takımı ganimet kazanmak için sana yakarırlar; düşmanlarla savaşta bunu sağla.'' (Sayfa: 679)
*
LXXII (Vişvedevalar)
*
''..bizi birçok beladan uzağa taşıyın, tıpkı suda yüzen gemiler gibi.'' (Sayfa: 685)
*
LXXX (İndra)
*
''Ey İndra, sen yeniden üç yerden çıkarsın, onları söylüyorum: Babamın başı, onun sürülmüş tarlası ve benim şu belimin altı.
Şunların hepsini yeniden büyüt: Kırpılmış saçlar, sürülmüş tarlamız, vücudum ve babamın başı.'' (Sayfa: 690)
*
LXXXV (İndra)
*
''..Ey ozan, yakına gel ve bağırmaktan çekin, sesin duyulur, o onu dikkate almayacak mı sanırsın.? (Sayfa: 697)
*
LXXXIX (İndra ve Vak)
*
''Eğer o gerçekten varsa, güç kazanmak için ona gerçek ilahilerimizi yakarmalıyız. Şu ya da bu kişi İndra yok der. Onu kim gördü.? Onu nasıl methedeceğiz ki.?'' (Sayfa: 701)
*
X Vişvedevalar:
*
''Tutuşturulmuş olanlardan biri Agni'dir, bir diğeri tüm parlayanların fevkindeki Surya'dır. Biri her şeyi aydınlatan Ushas'tır ki o tüm gelişmişlerin içinde tektir.
Parlak, ışık saçan, hazine yüklü, üç tekerlekli, rahat oturulur, kolayca yuvarlanır araba. Ona atları, olağanüstü zengin olan o kadın koştu; sizin bu arabanızı çağırırım.'' (Sayfa: 713)
*
Dokuzuncu Kitap:
*
VIII (Soma Pavamana)
*
''Fıçılarda saf haldeyken, parlak ve altın renkli Soma, sütten elbiseyle giydirildi.'' (720)
*
XCVII (Soma Pavamana)
*
''Bize göksel yağmurları yağdır, hemen ırmaklaşan, ferahlatan, sağlık ve zenginlik dolu. Ak İndu, aşağıdaki akrabalarına rüzgârları gönder, örülü saçları çözercesine.'' (Sayfa: 786)
*
''Kadim yaşam gücüyle saflaşmış o, kızının bütün biçimlerini kaplar.''
*
DİPNOT: Kız yeryüzü, onun biçimleri de her tür bitki. (Sayfa: 788)
*
CXII (Soma Pavamana)
*
''Ben bir sanatçıyım, babam hekim, anam ise öğütme taşı üstündeki tohum; çeşitli yollarla zenginlik ararız..'' (Sayfa: 803)
*
CXIII (Soma Pavamana)
*
''Göğün iç küresinde berrak dünyalar ışık doludur. (..) ''Beni bu istek, hırs ve tutku dolu dünyada ölümsüz kıl. Parlak ay bölgesinde bol yiyecek ve haz vardır.'' (..) ''Mutluluğun ve kendinden geçmenin olduğu, neşe ve saadetle çevrili, özlem ve isteklerle kaplı bu ülkede beni ölümsüz kıl.'' (Sayfa: 804)
*
Onuncu Kitap:
*
I (Agni)
*
''Sen yerin ve göğün çocuğu olarak doğduğunda güzelliğini bitkilere böldün Agni. Ey parlak bebek, sen karanlığa boyun eğdirdin, analarından kükreyerek çıktın.'' (Sayfa: 805)
*
V (Agni)
*
''Harika gücü olan kutsal çift birleşti ve bebeğe biçim verip onu oluşturdular. Bilge olanın ipliğini içten içe örerken o, hareket eden etmeyen her şeyin orta noktasını oluşturdu.'' (Sayfa: 808)
*
DİPNOT: Kutsal çift gök ve yer, bebek de Agni'dir.
*
XVIII (Çeşitli Tanrılar)
*
''Ey kadın, kalk yaşam dünyasına gel; yanında yattığın artık yaşamıyor. Kocan senin bir parçan idi, o senin elini tutmuştu ve sana aşkla kur yapmıştı.
Onun ölü elinden taşıdığı yayı alırım, o bizim gücümüz, şanımızdır.''
*
DİPNOT: Bu sözler kocanın kardeşi tarafından yengesine, yani ölen erkeğin karısına söylenmektedir. (Sayfa: 822)
*
XXXIII (Çeşitli Tanrılar)
*
''Yüz kere de yaşasa, hiç kimse tanrıların yaşamının ötesine geçemez. Dostumun öldüğünü kabul etmeliyim.'' (Sayfa: 838)
*
LV (İndra)
*
''Ey Ushas, sen ışıkların ilki olarak parlarsın, sen çoğalış kaynağını getirdin. Sen büyüksün, senin Asura tabiatın eşsizdir, altta olanlar, üstteki sana, akrabadırlar.
Dairesel yolunda defalarca koşan genç ay, yaşlı olan tarafından uykusundan uyandırıldı. Tanrıların büyüklükleri içindeki yüce bilgeliğine bak; dün ölen bugün yaşıyor.''
*
Ushas: Güneş Tanrıçası (Sayfa: 861)
*
LXXI (Cnanam: Dinin en yüce bilgileri)
*
''Brihaspati nesnelere isim verirken, hepsi de kusursuz olan Vak'ın ilk ve en eski sözlerini öne sürdü; onlarla zenginleşen insanlar düşüncelerini sevgiye açtılar.''
*
Vak: Söz
(..)
''Dostluktan anlamayan tembel insanı kimse değerli işlere sevk edemez. O değersiz bir hayal içinde dolanır durur; işittiği ses ne meyve verir ne de çiçek açar.'' (Sayfa: 882)
*
''Ruhlarındaki çabukluk eşit olmayan dostlar, benzer gözlere ve kulaklara sahiptirler. Bazısı ağza veya omuza varan bir sarnıç gibidir, bazısı da yıkanılacak su havuzları gibi.'' (Sayfa: 883)
*
LXXII (Tanrılar)
*
''Tanrıların ortaya çıkışları uyum ve ustalıkla açıklansın; öyle ki bu ilahiler ileride okunduğu zaman insanlar anlasınlar.
Bunları, bir demircinin körük ve ateşle şekil vermesi gibi, Brahmanaspati meydana getirdi. Varlık, tanrıların olmadığı bir çağda, var olmayandan doğdu. (..)
Sonra çeşitli bölgeler doğdu, bu, yaratıcı güçten ortaya çıktı.'' (Sayfa: 883)
*
LXXIX (Agni)
*
''Agni, sen tanrılar arasında bir suç veya hıyanet mi işledin.? Bunu cehaletimden soruyorum. Sen oynarsın, oynamazsın, altın renklisin, dişsizsin, yiyeceğini bıçakla keser gibi kurbanından alırsın.'' (Sayfa: 889)
*
LXXXVIII (Agni)
*
''İki ayrı yolu işittim: Tanrıların ve ataların yolu ile ölümlülerin yolu. Bütün canlı varlıklar bu iki yoldan seyahat ederler, baba ve ana arasında bulunan her şey.'' (Sayfa: 903)
*
XCVII (Şifalı Otlar)
*
''İnsan kalabalığı içinde, krallar gibi, o da şifalı otlar deposuna sahiptir. Onun adı hekimdir; o düşman öldüren, hastalık kovandır.'' (Sayfa: 916)
*
''Ey bitkiler, bedene girip organ organ, eklem eklem nüfuz edersiniz. Ondan, mücadelenin güçlü hakemi gibi, hastalığı uzaklaştırırsınız.'' (Sayfa: 917)
*
CI (Vişvedevalar)
*
''Gemler vurulsun, koşum kayışları bağlansın; saban izi oluşturulsun, içine tohumlar konsun. Şarkılarla yükümüz dolu olsun, olgunlaşmış ürünlere orakla yaklaşalım.'' (Sayfa: 922)
*
CXIV (Vişvedevalar)
*
''Şiir ölçülerinin uygulanmasını hangi ermiş öğrendi.? Ruhun amaç ve hedefi olan Vak'ı (Söz) kim kazandı.?'' (Sayfa: 936)
*
CXVII (Eli Açıklık)
*
''..eli açık dost, eli açık olmayandan daha değerlidir.'' (Sayfa: 939)
*
CXXIV (Agni vs..)
*
Konuşan tanrı Agni (Ateş):
*
''Ben gizli yollardan tanrısızlıktan ölümsüzlüğe doğru olanı görerek gelirim. Merhametsiz olan merhameti terk ettiğinde ben dostlarımı bırakıp yabancılarda yakınlık ararım.
Başka soylarda yakınlık ararken birçok yasa ve düzen buldum. Büyük tanrıya, ataya elveda dedim ve aldırış etmeyerek tapınmaya payımı kazandım.'' (Sayfa: 945)
*
CXXIX (Bhavavrittam ''Yaratılış'')
*
''Başlangıçta ne yokluk ne de varlık vardı. Ne bir hava ne de bir gök vardı ötede. O neyi kapsadı:? Nerede:? Kimin korumasında.? O anlaşılmaz derin şey su muydu.?'' (Sayfa: 948)
*
CXXXII (Mitra, Varuna)
*
''Günahla gelen ölüm, büyük olur..'' (Sayfa: 951)
*
CXLVI Aranyani (Ormanları ve Vahşi Tabiatı Koruyan Tanrıça):
*
''Güzel yağ kokulu, hoş kokan orman tanrıçasına dua ederim. Ormana ait her şeyin anası; o toprağı sürmez ama her yiyeceğin deposudur.'' (Sayfa: 960)

19 Ağustos 2022 Cuma

Publius Terentius - Lâtin Komedyaları 3 (Hadım Ağası - Phormio - Kendinin Celladı) (Lâtince Asllarından Çeviren: Furkan Akderin)


Hadım Ağası:
*
''İçinde akıl olmayan bir işte akıllıca davranamazsın. Aşk da böyledir.'' (Sayfa: 9)
*
Phormio:
*
''Dünya böyle işte.! Zenginlerin parası yetmiyormuş gibi bir de bizim gibi adamların elindeki paralara göz dikerler.'' (Sayfa: 60)
*
Kendinin Celladı:
*
''İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değildir.'' (Sayfa: 111)
*
''..insan bir kere kötü bir işe bulaştı mı, bu hep böyle gider. Başka insanların yaşamına bakarak kendimize dersler çıkarmalıyız.'' (Sayfa: 116)
*
''Şu babalar oğullarına ne kadar haksızlık yapıyorlar. Onlara kalsa daha bebeklikten itibaren yaşlı gibi yaşamamız gerekiyor. Eskiden kendilerinin nasıl davrandıklarını unutuyorlar. İleride benim oğlum olduğu zaman ona istediği gibi yaşamak fırsatı vereceğim. Ben babam gibi davranmam. O, başkalarını göstererek, asıl kendi ahlak anlayışını bana dayatmak ister. Ama birazcık fazla içsin, bakın işte o zaman neler anlatır. Gençliğinde şunu yapmış bunu yapmış, bir sürü şey..'' (Sayfa: 116-117)
*
''Bir oğlun babasıyla arasının iyi olması gerekir, ona dilediği gibi her şeyi anlatabilmesi iyi bir şeydir, bir sıkıntısı olduğunda başkalarına değil de babasına gelmelidir.'' (Sayfa: 151)
*
KLITOPHO: Tanrılar öldürseler de beni, kurtulsam
KHREMES: Önce yaşamanın ne demek olduğunu öğren. Beğenmezsen ölmeyi isteyebilirsin. (Sayfa: 153)
*
''İnsan ölmeyip yaşadığı sürece umudu vardır.'' (Sayfa: 154)

Upanishadlar (Sanskrit Aslından Çeviren: Korhan Kaya)


Upanishadlar Üzerine:
*
''Upanishadlar, eski Hintlilerin yaşamı ve ölümü, ölümden sonrasını, tanrıyı ve evreni açıklamaya çalıştıkları, bu bağlamda birçok soruna el attıkları felsefe ve teoloji metinleridir. Bunlar Hindistan'da izleyen dönemdeki bütün düşünce akımlarına kaynaklık etmiş birikimlerdir. Ünü Hindistan dışına da çıkmış, Batı felsefesinde de büyük etkileri olmuştur. Bu metinler felsefe tarihi, bilim tarihi ve ilahiyat yönünden öylesine önemlidirler ki Upanishadlar olmaksızın bu bilim dallarında çalışma yapmak çok büyük bir eksiklik yaratır.
Upanishadlar tanrı, tanrının doğası, evren, yaşam, ölüm, ölümden sonrası, yeniden doğuş ve kurtuluş konularında bilgiler içerir. Bu bilgilerin gizli olduğu ve herkese öğretilmemesi gerektiği vurgulanır. Bunun yanı sıra vücut organları, vücuttaki damarlar, rüyalı ve rüyasız uyku durumu, güneş ve ayın rolleri ve birtakım etimolojik bilgiler gibi, birçok bilgiler de konu edilir. Upanishadlarda Veda tanrılarına sunulmuş ilahilerin ve Brahmanaların kurbancılığının izleri bulunur. Ancak, Brahman egemenliğine bir tepki olarak çıkmış olan materyalistlerin de etkisi vardır. Nitekim Uddalaka Aruni ya da Yacnavalkya gibi birtakım filozoflar deneysel metotlar kullanmaya kalkışmışlardır. Upanishadlarla ilk dönem Budizmi arasında da bir ilişki, bir etkileşim söz konusudur.'' (Sayfa: VII)

*
''İşte insan düşüncesinin en yüce ürünü.''
*
Arthur Schopenhauer
*
''Vedalardan Brahmanalara, oradan Upanishadlara evrilen dinsel düşüncenin nasıl değişimlere uğrayarak günümüz Hindu dünyasını yarattığını kavrayan bir kimse, bunun benzerlerinin başka dinsel düşüncelerde de başka türlü evrimlerle olabileceğini kavrayabilecektir.'' (Sayfa: VIII)
*
''Schopenhauer Upanishadlar için şöyle demiştir: ''Bu, dünyadaki en iç rahatlatıcı ve insanı yücelten eser olsa gerek. Yaşamımın tesellisi o oldu, ölümümün de o olacak.'' (Sayfa: IX)
*
''Upanishadlar, kendisinden önce var olan Vedalardan ve Brahmanalardan izler taşır.'' (Sayfa: IX)
*
''Bir diğer kayda değer nokta da Brahmanların kayıtsız şartsız egemen oldukları bir toplumda bu gizli öğretileri zaman zaman asker sınıfından (Kshatriya) bir kimsenin din adamı sınıfından (Brahman) olanlara vermesidir. Daha sonra ortaya çıkacak olan Caynizm ve Budizm dinlerinin kurucuları Vardhamana (Mahavira) ve Siddhartha Gautama Buddha'nın da asker sınıfından oldukları düşünülecek olursa, toplumdaki sınıfsal değerler arasında önemli bir yer değiştirme hali oluştuğu anlaşılacaktır. (..) Upanishadlarda, Gargi gibi, kadın filozoflar da vardır.'' (Sayfa: X)
*
''Upanishad sözcüğü 'upa' ve 'ni' sözcüklerine 'sad' eyleminin eklenmesiyle oluşturulmuştur ve ''bir kimsenin yakınına yahut dizinin dibine oturmak'' anlamına gelir. Nitekim hoca kendisinden öğrenim almak isteyene ''Git kandilini al gel, sana öğreteceğim'' diyerek onu öğrenciliğe kabul eder. (..) ..Saryakama gibi babası, soyu sopu belli olmayan çocukların da öğrenime kabul edildiklerini düşünürsek, Brahmanlığın yükseliş döneminin sona erdiği ve bir iniş dönemine geçtiği kanaatine varırız.
*
DİPNOT: Bu Saryakama öyküsü Rabindranath Tagore tarafından Meyva Zamanı adlı eserde yeniden anlatılmıştır. (Sayfa: X-XI)
*
''Upanishadlarda hem cennete benzer başka dünyalardan söz edilir, hem de ruh göçünden. Kişi cenaze ateşinin dumanıyla göğe yükselir, ay dünyasına kadar gider ve sonra oradan tekrar yeryüzüne gelir. Upanishadlarda daha uzun olarak anlatılan bu açıklamalar, sonraki Hindu inanışındaki ruh göçü olayının temellerini oluşturur.'' (Sayfa: XI)
*
''Upanishadlarda en yüce varlık Brahma ile her canlının içinde bulunan Atman aynı varlıktır.'' (Sayfa: XII)
*
''Upanishadlardaki öğretiye göre en yüce amaç, Brahma ile bir olmaktır. Bu da bilgisizliğin yenilmesiyle olur. Bu yüce amaca ulaşmak için iyi-kötü her türlü işi bırakmak gerekmektedir. Bunun için kurban sunmak ya da çilecilik yapmak da hiçbir işe yaramaz; bunlar sadece yeniden doğuşlara neden olur. İnsanlar bu bilgiyi edinebilmek için bunu öğretene müthiş hediyeler verirler.'' (Sayfa: XIII)
*
Korhan Kaya, Ankara, 2008
*
Birinci Adhyaya:


Birinci Adhyaya:
*
Om.! Şafak kurban atının başıdır; güneş gözü, rüzgâr soluğu, Vaişvanara ağzıdır. Yıl kurban atının bedenidir; gök arkası, hava karnı, yeryüzü karın altıdır. Yönler böğürleri, ara yönler kaburga kemikleri, mevsimler organları, aylar ve yarım aylar eklemleridir. Günler ve geceler bacakları, yıldızlar kemikleri, bulutlar etleridir. Kum, onun midesindeki yemektir, nehirler bağırsaklardır. Dağlar, karaciğer ve akciğerleridir. Ağaçlar ve bitkiler yeleleridir. Doğu onun ön kısmı, batı onun arka kısmıdır. Kişnediğinde ışık saçar, şaha kalktığında yıldırımlar çakar. İşediğinde yağmur yağar. Çıkan bütün sesler onun sesidir.
Attan önce doğan ve bir altın kurban kabı gibi olan gün Mahiman (büyüklük) diye adlandırılır. Onun yeri doğu denizindedir. Attan sonra doğan ve bir gümüş kurban kabı gibi olan gece de Mahiman diye adlandırılır. Onun yeri de batı denizindedir. Doğrusu bu ikisi atın iki yanında iki kurban kabı gibi doğarlar. O bir küheylan olarak tanrıları taşıdı; aygır olarak Gandharvaları, hızlı koşucu olarak ifritleri, at olarak insanları taşıdı.Deniz onun akrabası, onun doğum yeridir.
*
Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Her şey ölümle, açlıkla örtülmüştü, çünkü açlık ölümdür. Sonra o düşündü: ''Bir beden edineyim.'' Sonra o tapınmaya başladı. Bu tapınmadan su ortaya çıktı. ''Tapınırken zevk aldım'' diye düşündü. O yüzden parlaklıkla ilgili olana Arka denir. Parlaklıkla ilgili olana Arka dendiğini bilen mutlu olur.
Su Arka'dır. Suyun sertleşen köpüğü yeryüzünü oluşturdu. Yeryüzünde ölüm kendine eziyet etti. O çile çekip eziyet ederken onun ısısından ve özünden ateş çıktı.
O kendini üçe böldü: Agni (ateş), Aditya (güneş) ve Vayu (hava). Yaşam soluğunu (Prana) da üçe böldü. Doğu yönü onun başıdır. Kuzeydoğu ve güneydoğu onun ön kısımlarıdır. Batı yönü onun kuyruğudur. Kuzeybatı ve güneybatı arka kısımlarıdır. Kuzey ve güney böğürleri, gökyüzü sırtıdır. Hava karnı, yer göğsüdür. O, sularda sağlam bir şekilde durur. Bunu bilen de nereye gitse orada sağlam kalır.
O ''ikinci bir ben edinmek istedi. O (açlık ve ölüm) akıl aracılığıyla sözle (Vaç) birleşti. Sonra tohum yıl oldu. Bundan önce yıl yoktu. O (Vaç) yıl boyunca giden zamanı doğurdu. Sonra onu uzun zamanlar olarak çıkardı. O çıkınca Ölüm ağzını açtı. ''Bhan.!'' diye bağırdı. Bu söz oldu.
O kendi kendine düşündü: ''Eğer ona karşı çıkarsam çok az yiyecek bulurum.'' O yüzden o sözle ve bedenle birlikte var olan her şeyi ortaya çıkardı; Rigleri, Yacusları, Samanları, şiir ölçülerini, kurbanları, insanları ve sığırları. O bunları ortaya çıkartınca yemeye de başladı. Doğrusu o her şeyi yedi. Bu Aditi'nin aditi-doğasıdır. Aditi'nin (sonsuzluk) aditi-doğasını bilen her şeyin yiyicisi olur; her şey ona besin olur.
O istedi: ''Tekrar büyük bir kurban sunayım.'' Kendine eziyet etti. Çile doldurdu. O kendine eziyet edip çile doldurunca ortaya güç ve görkem çıktı. Güç ve görkem yaşam soluklarıdır. O yüzden, yaşam solukları gittiğinde beden büyüdü, akıl da bedende yerini aldı.
O ''benim bedenim kurbana uygun olsun, onunla kendime benlik bulayım'' istedi. Sonra o at oldu, çünkü büyümüştü. ''O kurbana uygun olsun'' diye düşündü. O yüzden at kurban törenine Aşvamedha adı verilir. Bunu böyle bilen Aşvamedha'yı bilmiş olur. Sonra atı sınırsızca serbest bıraktı. Bir yıl sonra onu kendisi için kurban etti. Diğer hayvanları, tanrılara sunulmaktan kurtardı. O nedenle kurbancı kurbanı, bütün tanrıları temsilen Pracapati'ye sunar. Doğrusu bu ışık saçan güneş Aşvamedha'dır; yıl da onun bedenidir. Agni kurban ateşidir (arka). Dünyalar onun bedenleridir. Bu ikisi, arka kurban ateşi ve Aşvamedha töreni bir tanrıdır, yani Ölüm. Bunu bilen ölüme üstün gelir, ölüm ona erişemez; ölüm onun özü olur, o bu tanrılardan biri haline gelir. (Sayfa: 3-5)
*
''Başlangıçta bu dünya insan (Prusha) biçimindeki öz (Atman) idi. Etrafına baktı, kendinden başka kimseyi göremedi. İlk kez, '2Bu benim'' dedi. Buradan ''ben'' adı doğdu. İşte bu yüzden bugün bile birisi önce ''ben'' der, sonra sahip olduğu adı söyler.'' (Sayfa: 9)
*
''O korktu. O yüzden yalnız olan korkar. Sonra şöyle düşündü: ''Madem yalnızım neden korkayım ki.?'' O zaman korkusu geçti, çünkü korkacak ne vardı ki.? Bir ikinci olursa korku olurdu.
Ama hiç zevk almıyordu. O yüzden yalnız olan zevk almaz. Bir ikinci olsun istedi. Erkeği ve kadını kapsayacak kadar genişti. Yere düşüp (pat) kendini ikiye böldü. Böylece koca (pati) ve karı (patni) ortaya çıktı. O nedenle Yacnavalka'nın dediği söz doğrudur: ''Kişi bir bütünün yarısı gibidir.'' Bu yüzden bu boşluk kadın tarafından doldurulur. Erkek onunla birleşti ve insanlar ortaya çıktı.'' (Sayfa: 10)
*
''Erkek bildi: ''Ben yaratılışım, çünkü her şey benden türedi.'' (..) Tohumdan yarattığı nemli olan ne varsa o Soma'dır.'' (Sayfa: 10)
*
''O (Brahma) tıpkı usturanın kınına, ateşin ateş deliğine girmesi gibi tırnak ucu dahil her yere girmiştir. O, tamam olmadığından, görülmez. Soluk alırken adı soluk olur, konuşurken adı söz olur, görürken göz, duyarken kulak, düşünürken akıl olur; bunlar onun sadece hareketlerden aldığı adlardır. Bir kimse bunlardan sadece birini yüceltiyorsa onu bilmiyor demektir. Çünkü o bunlardan ayrıdır. İnsan ona Atman olarak tapınmalıdır, çünkü onların hepsi Atman'da bir olurlar. Bu Atman her şey için bir izdir, çünkü her şey onunla bilinir olur. Kişi de aradığını ayak izlerini takip ederek bulur.'' (Sayfa: 11)
*
''Her kim ''Ben Brahma'yım.!'' derse ''her şey'' haline gelir. Tanrılar bile bunu engelleyemez, çünkü o kişi onların bile özü haline gelmiştir.'' (Sayfa: 11)
*
''Bu dünya Söz'dür; orta dünya Akıl'dır, göksel dünya Soluk'tur.
Bunlar üç Veda'dırlar. Rigveda Söz'dür, Yacurveda Akıl'dır, Samaveda Soluk'tur.
Bunlar tanrılar, atalar ve insanlardır. Tanrılar Söz'dür, Atalar Akıl, İnsanlar Soluk'tur.
Bunlar baba, anne ve çocukturlar. Baba Akıl'dır, anne Söz'dür, çocuk Soluk'tur.
Bunlar bilinen, bilinmesi gereken ve bilinmeyendirler.
Bilinen Söz'ün biçimidir, çünkü söz bilinir. Söz bu şekliyle insanlara yardım eder.'' (Sayfa: 15)
*
İkinci Adhyaya:
*
''Duyuları tutulmuş olan bu kişiye uyuyor denir. Soluk sınırlanır, ses sınırlanır, göz sınırlanır, kulak sınırlanır, akıl sınırlanır.
Ancak uykuya daldığında tüm dünyalar onundur. Kâh büyük bir kral olur, kâh büyük bir Brahman.! Yükselir, alçalır; büyük bir kral nasıl halkını toplayıp ülkesinin etrafında keyfince dolaşırsa, tıpkı bunun gibi, uyuyan kişi de duyularını toplayıp kendi bedeni etrafında dolaşır.
Uykuya daldığı ve bilinçsiz olduğu zaman, Hita denilen yetmiş iki bin damar, kalp zarına ve tüm bedene yayılır. Onlar sayesinde bedeni içinde oynar durur.'' (Sayfa: 22)
*
''Örümcek ağı örümcekten, küçük kıvılcımlar ateşten nasıl çıkarsa, bütün duyular, dünyalar, tanrılar, varlıklar da bu Öz'den öyle çıkarlar. Upanishad'ın gizli anlamı ''gerçeğin gerçeği''dir o yüzden. Duyu organları gerçektir, o da gerçeğin gerçeğidir.'' (Sayfa: 23)
*
''Bir tuz topağı suya atıldığında kaybolur ve artık geri alınamaz hale gelir; ancak suyun neresinden tadarsak tadalım tuzludur. İşte bu sınırsız, sonsuz ve bilgiden müteşekkil Varlık da böyledir.'' (Sayfa: 26)
*
Üçüncü Adhyaya:
*
''O açlık ve susuzluğun, kederin ve kuruntunun, yaşlılık ve ölümün ötesindedir. Bu özü bilen Brahmanlar oğul isteğini, zenginlik isteğini, dünyalar kazanma isteğini yenerler ve dilenci rahip olarak gezerler. Çünkü oğul isteği zenginlik isteğidir, zenginlik isteği dünyalar isteğidir; bunların her ikisi de istektir. O nedenle bir Brahman öğrenmeyi bırakmamalı, bir çocuk gibi yaşamayı istemelidir.'' (Sayfa: 37)
*
''O tüm varlıklarda barınır, tüm varlıklar içindedir, varlıklar onu bilmez, bedeni tüm varlıklardır, varlıkların içinden yönetir. O senin özündür, iç kontrol edendir, ölümsüzdür. Varlıklara saygı bu kadar; şimdi öze saygı.'' (Sayfa: 40)
*
''Ormandaki güçlü bir ağaç gibidir insan; saçları yapraklar, derisi de ağacın kabuğu gibidir. Kabuktan ağacın öz suyunun akması gibi derisinden kanı akar; ağaç kesilince ve insan da yaralanınca özsu ve kan oluk oluk akar. Et parçaları odun parçalarına benzer, lifler kaslar gibi güçlüdür; kemikler odun gibidir, odun özü de lenf gibidir. Fakat bir ağaç devrildiği zaman kökünden yenisi çıkar; bir insan öldüğünde ise o hangi kökten tekrar çıkabilir ki.? 'Meniden' demeyin, çünkü o yaşarken türetilen bir şeydir; ağaç ise, ölmüş bile olsa, saçılmış bir tohumdan tekrar büyüyebilir. Ancak ağaç kökünden sökülüp çıkartılırsa bir daha büyüyemez; bir insan öldüğünde o hangi kökten tekrar çıkabilir ki.? Bir kez doğdu mu bir daha doğmaz, onu tekrar kim yaratabilir ki.?'' (Sayfa: 47)
*
Dördüncü Adhyaya:
*
''Gerçek huzur, zevk ve mutluluk yoktur. Kişi huzuru, zevki, mutluluğu kendi yaratır.'' (Sayfa: 54)
*
''Kişi yaptıklarına ve davranışlarına göre belirlenir.'' (Sayfa: 59)
*
''Cehalete tapanlar kör karanlığa girerler; haz için bilgi edinenler ise daha da büyük karanlığa girerler.'' (Sayfa: 60)
*
''Söze bir süt ineğiymiş gibi saygı duymak gerekir. Onun dört memesi Svaha (selamlama), Vashat (sunum), Hanta (bağırış), Svadha (kutsama). Tanrılar Svaha ve Vashat'la, insanlar da Hanta ve Svadha ile geçinirler. Soluk onun boğası, akıl onun yavrusudur.'' (Sayfa: 69)
*
''Gerçek görüştür, görüş gerçektir. O nedenle iki kişi gelir, birisi ''ben gördüm'', öteki ''ben duydum'' derse bizim görene inanmamız gerekir.'' (Sayfa: 72)
*
Altıncı Adhyaya:
*
''Pracapati şöyle düşündü: ''Ona bir sağlam temel yapayım.'' Böylece o kadını yarattı. Yarattığı zaman onu değerce aşağı yaptı. O yüzden bir kimse kadını aşağı saymalı. O kendinden hayayı uzatıp çıkardı ki onunla kadını döller.'' (Sayfa: 82)
*
''Eğer kadın onun isteğine karşılık vermezse ona rüşvet vermek gerekir. Eğer hâlâ karşılık vermiyorsa onu sopayla yahut elle dövmeli, onu bastırarak şöyle demelidir: ''Gücümle ve görkemimle görkemini alırım.!'' Böylece o ayıplı duruma düşer..'' (Sayfa: 83)
*
''Sonra çocuğun kulağına eğilip üç kere, ''Konuş, konuş, konuş,'' der. Süt bal ve tereyağını karıştırıp saf altından bir kaşıkla çocuğunu besler. (..) Sonra ona, ''Sen Veda'sın'' diyerek bir ad verir. O onun gizli adı olur.'' (Sayfa: 86)
*
ÇHANDOGYA UPANİSHAD
*
Birinci Adhyaya:
*
''..''Bu dünyanın desteği nedir.?'' O dedi: ''Uzaydır.'' ''Her şey o uzay boşluğunda ortaya çıkar, sonra yine o boşlukta kaybolur; bu yüzden bu boşluk her şeyden büyüktür, boşluk nihai hedeftir.'' (Sayfa: 99)
*
İkinci Adhyaya:
*
''O bunlara da yoğunlaştı. Yoğunlaşılan bunlardan Om hecesi çıktı. Nasıl yapraklar dalda birleşirlerse sözler de Om hecesinde birleşirler. Om dünyadaki her şeydir. Om bu dünyadaki her şeydir.'' (Sayfa: 112)
*
Üçüncü Adhyaya:
*
''Güneşin güney ışınları onun güney petek hücreleridir. Yacur formülleri arılardır. Çiçek Yacurveda'dır. Ondan abıhayat damlar.'' (Sayfa: 114)
*
''Ortaya çıkmış her ne varsa hepsi de Gayatri şiir ölçüsüdür. Gayatri sözdür. Söz şarkı okur (gayati) ve tüm varlıkları korur (trayate).
Bu dünya neyse Gayatri de odur; Çünkü her ne varsa bunun üzerinde var olmuştur. Ondan öteye gitmez.'' (Sayfa: 118)
*
''Kalbimdeki öz, bir pirinç tanesinden, bir arpa tanesinden, bir hardal çekirdeğinden daha küçüktür. Kalbimdeki öz yeryüzünden, hava boşluğundan, gökyüzünden, bütün dünyalardan daha büyüktür. (..) ..kalbimde yer alan öz bu Brahma'dır. Bu dünyadan ayrıldığımda ona kavuşacağım. '' 8Sayfa: 120)
*
Beşinci Adhyaya:
*
''Parlayan gökyüzü bu evrensel Atman'ın başıdır. Güneş onun gözüdür. Rüzgâr onun soluğudur. Yaygın boşluk onun bedenidir. Su onun mesanesidir. Yeryüzü onun ayaklarıdır. Kurban sunma alanı onun göğsüdür. Kutsal çimler onun saçlarıdır. Garhapatya ateşi onun kalbidir. Anvaharyapaçana ateşi aklıdır. Ahavaniya ateşi ağzıdır.'' (Sayfa: 144)
*
Altıncı Adhyaya:
*
''Sonra babası ona dedi ki: ''Şvetaketu, oğlum.! Sen şimdi her şeyi öğrendiğini düşünerek gururlanıyorsun ama işitilmeden işitilen, düşünülmeden düşünülen, anlaşılmadan anlaşılan öğretiyi öğrendin mi.?'' ''O öğreti nedir efendim.?''
''Sevgili oğlum, tıpkı çamurdan yapılmış türlü türlü cisimler gibi, cisimlerin adları değişik değişik ama gerçek tek, sadece 'çamur'..'' (Sayfa: 147)
*
''Sevgili oğlum, insan on altı parçadan oluşur. On beş gün yemek yeme, istediğin kadar su iç. Yaşam soluğu sudan oluştuğu için su içilmezse soluk kesiliverir.
Sonra o on beş gün hiçbir şey yemedi. Sonra babasının yanına geldi ve ''Ne dememi istiyorsunuz efendim.?'' dedi. ''Evladım, Rig beyitlerini, Yacus formüllerini ve Saman şarkılarını söyle.'' ''Hiçbir şey hatırlamıyorum efendim.''
Sonra ona dedi ki: ''Sevgili oğlum, bir ateşböceği büyüklüğündeki kömürden nasıl gücünün üstünde bir ateş çıkmazsa, on altı parçandan on altıncısı çıkartıldığında Vedaları hatırlayamadın. Şimdi git yemek ye, o zaman dediğimi anlayacaksın.'' (Sayfa: 150)
*
''..''Oğlum, uyku durumunu anlatayım sana. Bir kimse uyuduğu zaman onun varlığa karıştığını söylerler. Kendi özüne karışır. O yüzden ona ''uyuyor'' derler, çünkü kendi özüne karışmıştır.
İple bağlı bir kuş ipinden ayrılıp nasıl özgürce her tarafa uçtuktan sonra dinlenmek için ipine geri dönerse, tıpkı bunun gibi, akıl da her tarafa uçuşur, dinlenecek bir yer bulamaz ve geri gelip solukta dinlenir. Çünkü, sevgili oğlum, akıl yaşam soluğuna bağlıdır.'' (Sayfa: 151)
*
''Şu Nyagrodha ağacından bir incir getir bana.'' ''Getirdim efendim.'' ''Onu ikiye böl.'' ''Böldüm efendim.'' ''İçinde ne görüyorsun.?'' ''Çok küçük tohumlar efendim.'' ''Sevgili oğlum, onlardan birini ikiye böl.'' ''Böldüm efendim.'' ''Ne görüyorsun orada.?'' ''Hiçbir şey efendim.''
Sonra o ona dedi ki: ''Sevgili oğlum, bu en ince özü görmüyorsun; inan bana oğlum, o en ince özden şu koca Nyagrodha ağacı meydana geldi.
Bu en güzel özdür. Tüm dünya bu öze sahiptir. O gerçektir. O Atman'dır. O sensin Şvetaketu.'' (Sayfa: 153-154)
*
Yedinci Adhyaya:
*
''Soylu efendim, ben Rigveda'yı, Yacurveda'yı, Samaveda'yı, Atharvaveda'yı, Tarihi ve Efsaneleri, Vedaların vedasını (gramer), Ruhları Yatıştırma bilgsini, Matematik'i, Kehanet bilgisini, Kronoloji'yi, Mantık'ı, Devlet İdaresi'ni, Tanrı bilgisini, Brahma bilgisini, Yöneticilik bilgisini, Astroloji'yi, Yılan Büyüsü bilgisini ve Güzel Sanatlar'ı bilirim.'' (Sayfa: 154)
*
''..insanlar içinden her kim büyüklük kazanırsa, o derin düşünce ödülünden bir parça kazanmış olur. Kavgacı, dedikoducu ve kıskanç olanlar ise küçük insanlardır. Derin düşünceyi yücelt.'' (Sayfa: 159)
*
''Bilen kişi ne ölümü görür, ne hastalığı ne de kederi,
Bilen kişi sadece Bütün'ü görür, Bütün'ü elde eder.'' (Sayfa: 166)
*
Sekizinci Adhyaya:
*
''En güzel özden yükselen kalbin kanalları kızıl, beyaz, mavi, sarı ve kırmızıdır, öyle derler. Aynı şekilde güneş de kızıl, beyaz, mavi, sarı ve kırmızıdır.'' (Sayfa: 171)
*
İŞA UOANİSHAD:
*
''Gerçeğin yüzü altın bir diskle kaplıdır. O halde ey Pushan, onu ortaya koy ki gerçeği seven ben onu görebileyim.'' (Sayfa: 182)
*
Pushan: Vedik bir güneş tanrısıdır. Niyet edip, adım atmaya karar verip, yola çıktığınızda, size o yolculuğu güvenli hale getiren, sizi koruyan bir tanrıdır Pushan. Yolculukların ve yolların tanrısı ve gezginlerin koruyucusu olarak kabul edilir.
*
İkinci Khanda:
*
''Ben ''iyi biliyorum'' diye düşünmüyorum; ''bilmediğimi'' biliyorum. Bizdeki, O bilirse biliyor, O bilmezse ben de bilmiyorum.'' (Sayfa: 186)
*
AİTAREYA UPANİSHAD:
*
İkinci Adhyaya
*
Dördüncü Khanda:
*
''Bir besleyici olarak kadın da beslenmelidir. Kadın onu cenin olarak taşır. Doğduktan sonra erkek, çocuğa bakar, büyütür. O onu büyütürken kendisini büyütmüş olur, çünkü bu dünyaların devamı için bu gerekir. Böylece dünyalar sürer durur. Bu, kişinin ikinci doğumdur.'' (Sayfa: 197)
*
TAİTTİRİYA UPANİSHAD
*
Onuncu Anuvaka:
*
''Ben ağacı hareket ettirenim.'' (Sayfa: 207)
*
On Birinci Anuvaka:
*
''Anne tanrı gibi olsun. Baba tanrı gibi olsun. Öğretmen tanrı gibi olsun. Misafir tanrı gibi olsun. Kusursuz davranışlar yapılsın, bunun dışındakiler yapılmasın.'' (Sayfa: 208)
*
İkinci Valli
*
Dokuzuncu Anuvaka:
*
''Sözün akılla birlikte kavuşamayarak dönüp durduğu yerde,
Brahma mutluluğunu bilenler hiçbir şeyden korkmazlar.'' (Sayfa: 215)
*
Üçüncü Valli:
*
''O çile doldurdu. Çile doldurunca anladı ki Brahma akıldır (Manas). Gerçekten canlılar akıldan doğarlar, doğunca akılla yaşarlar, ölünce de akıl içinde yiterler.'' (Sayfa: 216)
*
Birinci Adhyaya:
*
''Mevsimlere hükmeden, on beş bölümden oluşan bilge aydan geldim; tohumlarıyla bizi var eden atalarımızın diyarı aydan geldim.'' (Sayfa: 224)
*
İkinci Adhyaya:
*
''Eğer bir kimse özel bir ödül kazanmak istiyorsa, dolunay zamanı, yeniay zamanı veya uğurlu burç zamanı gökte yarımay varken, bu zamanlardan birinde, bir ateş yakmalı, çevresini süpürmeli, etrafı yıkayıp temizlemeli, sağ dizini büküp eğilmeli, bir kaşık, tahtadan bir kap veya metal bir kapla erimiş yağ sunmalı ve şöyle demeli: (..) Sonra dumanı koklayarak, vücut organlarını erimiş yağ ile ovuşturarak sessizce öne çıkıp isteğini bildirmeli..'' (Sayfa: 228)
*
''Bir kimse konuştuğu süre içinde soluk alamaz. O, soluğunu söze kurban etmektedir. Bir kimse soluk aldığı süre içinde konuşamaz. O, sözü soluğa kurban etmektedir. Bu ikisi hiç bitmeyen, ölümsüz kurbanlardır, tıpkı sürekli olarak birbirine kurban giden uyku ve uyanıklık gibi. Başka kurbanlarda sınır vardır çünkü onlar bazı işler içerirler.'' (Sayfa: 229)
*
Birinci Valli:
*
''İnsanlar tarladaki ürün gibi yok olup, onlar gibi yeniden hayat buluyorlar.'' (Sayfa: 246)
*
Naçiketas, Ölüm meleğine (Yama) söylüyor:
*
''Cennette, ki sen orada yoksun, korku yoktur. Kimse yaşlılıktan korkmaz; açlık ve susuzluk derdi yoktur. Tasayı kederi aşmış insan cennet dünyasında mutluluk içinde olur.'' (Sayfa: 246)
*
Üçüncü Valli:


''Gözle görülmeyenden daha büyük olan İnsan'dır (Prusha), İnsan'dan daha büyük olan yoktur. Amaç budur. Bu en yüksek noktadır.'' (Sayfa: 253)
*
Dördüncü Valli:
*
''Hamile kadında gizli embriyon gibi, ateş çubuklarında saklı her şeyi bilen ateş (Agni), sunaklarla uyanık insanın günden güne tapınmaya değer bulduğudur.''
*
Rigveda III, 29 (Sayfa: 255)
*
Altıncı Valli:
*
''Bu ölümsüz incir ağacının kökü yukarıda, dalları ise aşağıdadır.'' (Sayfa: 258)
*
''Dünyadaki tüm bağlarını kalbinden söküp atan kişi ölümlüyken ölümsüz olur. Tüm öğreti budur işte.!'' (Sayfa: 259)
*
MUNDAKA UPANİSHAD
*
İkinci Mundaka:
*
Birinci Khanda:
*
''Onun, kalbin gizli köşesinde bulunduğunu bilen kişi, bu dünyada, tüm cehalet bağlarını kopartır dostum.!'' (Sayfa: 267)
*
İkindi Khanda:
*
''Upanishad'dan bir yay yap; ona meditasyonla sivriltilmiş bir ok koy ve onu düşünceyle gererek onun özüne nişanla ve ölümsüz hedefin içine sok dostum.!'' (Sayfa: 267)
*
Üçüncü Adhyaya:
*
''O her canlının kalbinde barınır. O her şeyi saran, cömert olandır. O merhametlidir (Şiva), her yerde her zaman hazırdır.'' (..) ''Onun elleri ve ayakları her yerdedir. Gözleri, başları ve yüzleri her yerdedir. Kulakları her yerdedir. O her şeyi sarar.'' (Sayfa: 281)
*
Dördüncü Adhyaya:
*
''O her bir kaynağı yönetendir; tüm dünya onda bir araya gelir ve onda çözülür. Nimet bahşeden Tanrı, tapınılası Tanrı.! Ona bakarak kişi sonsuz huzura erişir.'' (Sayfa: 284)
*
''Her canlıda saklı olanın, tereyağından daha iyi olan krema gibi, fazlasıyla güzelleşmiş Şiva (şefkatli) olduğunu ve evrenin tek sarıcısı olduğunu bilen, yani Tanrı'yı bilen, tüm bağlarından kurtulur.'' (..) ''Onun eşi benzeri yoktur. Onun adı ''Büyük Ün''dür.'' (Sayfa: 285)
*
Beşinci Adhyaya:
*
''O parmak ölçüsündedir ve güneş gibi görünür.''
*
''O başlangıçsız ve sonsuzdur; karışıklık içinde her şeyi yaratandır. Sayısız biçimi vardır. Evrenin yegâne sarıcısıdır. Tanrı'yı bilen kişi tüm bağlardan kurtulur.'' (Sayfa: 287)
*
PRAŞNA UPANİSHAD
*
Birinci Praşna:
*
''Güneş, doğrusu, enerjidir; Ay ise maddedir. Madde, şekilli-şekilsiz, her yerdedir. O yüzden özdeksel biçim maddedir.'' (Sayfa: 293)
*
Üçüncü Praşna:
*
''Kişi ölüm anında ne düşünürse onunla yaşam soluğunun içine girer.'' (Sayfa: 299)
*
MAİTRİ UPANİSHAD
*
Altıncı Propathaka:
*
''Başlangıçta bu dünyada söz yoktu.'' (Sayfa: 328)
*
''Yağı olmayan ateş, yerinde nasıl sessizce yanarsa,
Eylemsiz düşünce de yerinde öyle yatışmış durur.'' (Sayfa: 342)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...