17 Haziran 2020 Çarşamba

Orhan Pamuk - Babamın Bavulu

Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Asıl korkum, bilmek, öğrenmek bile istemediğim asıl şey ise, babamın iyi bir yazar olması ihtimaliydi. Babamın bavulunu asıl bundan korktuğum için açamıyordum. Üstelik bu nedeni kendime açıkça söyleyemiyordum bile. Çünkü babamın bavulundan gerçek, büyük bir edebiyat çıkarsa babamın içinde bambaşka bir adam olduğunu kabul etmem gerekecekti. Bu korkutucu bir şeydi. Çünkü ben o ilerlemiş yaşımda bile babamın yalnızca babam olmasını istiyordum; yazar olmasını değil.''(Sayfa: 10)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Benim için yazarlığın sırrı, nereden geleceği hiç belli olmayan ilhamda değil, inat ve sabırdadır. Türkçe'deki o güzel deyiş, ''iğneyle kuyu kazmak'', bana sanki yazarlar için söylenmiş gibi gelir. Eski masallardaki, aşkı için dağları delen Ferhat'ın sabrını severim ve anlarım. Benim Adım Kırmızı adlı romanımda, tutkuyla aynı atı yıllarca çize çize ezberleyen, hatta güzel bir atı gözü kapalı çizebilen İranlı eski nakkaşlardan söz ederken yazarlık mesleğinden, kendi hayatımdan söz ettiğimi de biliyordum.'' (Sayfa: 11)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Yazar olmak için, sabır ve çileden önce içimizde kalabalıktan, cemaatten, günlük sıradan hayattan, herkesin yaşadığı şeylerden kaçıp bir odaya kapanma dürtüsü olmalıdır. Sabır ve umudu kendimize yazıyla derin bir dünya kurmak için isteriz. Ama bir odaya, kitaplarla dolu bir odaya kapanma isteği bizi harekete geçiren ilk şeydir. Bu kitapları keyfince okuyan, yalnızca kendi vicdanının sesini dinleyerek başkalarının sözleriyle tartışan ve kitaplarla konuşa konuşa kendi düşüncelerini ve âlemini oluşturan özgür, bağımsız yazarın ilk büyük örneği, modern edebiyatın başlangıcı Montaigne'dir elbette.'' 
(Sayfa: 12)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Edebiyatın insanoğlunun kendini anlatmak için yarattığı en değerli birikim olduğuna inanıyorum. İnsan toplulukları, kabileler, milletler edebiyatlarını önemsedikleri, yazarlarına kulak verdikleri ölçüde zekileşir, zenginleşir ve yükselirler; ve hepimizin bildiği gibi, kitap yakmalar, yazarları aşağılamalar milletler için karanlık ve akılsız zamanların habercisidir.'' (Sayfa: 13)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Kendi hikâyemizden başkalarının hikâyeleri gibi ve başkalarının hikâyelerinden kendi hikâyemizmiş gibi bahsedebilme hüneridir edebiyat.'' (Sayfa: 13)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''..iyi bir hayatın ölçüsünün mutluluk olduğunu nereden çıkarmıştım ki.? İnsanlar, gazeteler, herkes en önemli hayat ölçüsü mutlulukmuş gibi davranıyordu hep. Yalnızca bu bile, tam tersinin doğru olduğunu araştırmaya değer bir konu haline getirmiyor muydu.?'' (Sayfa: 15)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Herkesin bildiği ama bildiğini bilmediği şeylerden söz etmektir yazarlık. Bu bilginin keşfi ve onun geliştirilip paylaşılması okura çok tanıdığı bir dünyada hayret ederek gezinmenin zevklerini verir.'' 
(Sayfa: 17)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Bütün gerçek edebiyat, insanların birbirine benzediğine ilişkin çocuksu ve iyimser bir güvene dayanır. Kapanıp yıllarca yazan biri, işte böyle bir insanlığa ve merkezi olmayan bir dünyaya seslenmek ister.'' (Sayfa: 17)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Emreden, yasaklayan, ezen, cezalandıran sıradan bir baba olmadığı, beni her zaman özgür bırakıp, bana her zaman aşırı saygı gösterdiği için de ona müteşekkirdim. Pek çok çocukluk ve gençlik arkadaşımın aksine, baba korkusu bilmediğim için hayal gücümün zaman zaman özgürce ya da çocukça çalışabildiğine bazan inanmış, babam gençliğinde yazar olmak istediği için yazar olabildiğimi içtenlikle düşünmüştüm.'' (Sayfa: 19)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Bildiğiniz gibi biz yazarlara en çok sorulan, en çok sevilen soru şudur: Neden yazıyorsunuz.? İçimden geldiği için yazıyorum.! Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Gerçekliğe onu ancak değiştirerek katlanabildiğim için yazıyorum. Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul'da, Türkiye'de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kâğıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. Yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, öteki yazıyı, bu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum. Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye uydurmanın ve kurmanın zevkleri için yazıyorum. Tıpkı bir rüyadaki gibi gidilecek başka bir yere bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum.'' 
(Sayfa: 19-20)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Babamın bavulunu bana bırakmasından yirmi altı yıl önce, yirmi iki yaşımdayken her şeyi bırakıp romancı olmaya karar vermiş, kendimi bir odaya kapatmış, dört yıl sonra ilk romanım Cevdet Bey ve Oğulları'nı bitirmiş ve henüz yayımlanmamış kitabın daktilo edilmiş bir kopyasını okusun ve bana düşüncesini söylesin diye titreyen ellerle babama vermiştim. Yalnız zevkine ve zekâsına güvendiğim için değil, annemin aksine, babam yazar olmama karşı çıkmadığı için de onun onayını almak benim için önemliydi. O sırada babam bizimle değildi, uzaktaydı. Dönüşünü sabırsızlıkla bekledim. İki hafta sonra gelince kapıyı ona koşarak açtım. Babam hiçbir şey söylemedi, ama bana hemen öyle bir sarıldı ki, kitabımı çok sevdiğini anladım. Bir süre, aşırı duygusallık anlarında ortaya çıkan bir çeşit beceriksizlik ve sessizlik buhranına kapıldık. Sonra biraz rahatlayıp konuşmaya başlayınca, babam, bana ya da ilk kitabıma olan güvenini aşırı heyecanlı ve abartılı bir dille ifade etti ve bugün büyük bir mutlulukla kabul ettiğim bu ödülü bir gün alacağımı öylesine söyleyiverdi.''
*
Aralık 2006, Stockholm (Sayfa: 21)
***
''..benim gibilerin durumunda, en iyi tedavi, en büyük mutluluk kaynağı, her gün iyi bir yarım sayfa yazmaktır. Otuz yıldır aşağı yukarı her gün on saatten az olmamak üzere bir odada, masamda yazıyorum.'' (Sayfa: 26)
***
''Romancının siyaseti, romancının hayal gücünden kaynaklanır, roman yazarının kendini bir başkasının yerine koyma gücüdür. Bu güç onu yalnızca hiç seslendirilmemiş insani gerçekleri keşfeden kişi değil, sesi çıkmayanların, öfkesi duyulmayanların, bastırılmış sözün, dile getirilmemiş olanın sözcüsü durumuna da getirir.'' (..) ''Gelmiş geçmiş en büyük siyasal roman olan Cinler'i, bugün Dostoyevski'nin istediği gibi, Rus Batılılaşmacıları ve nihilistlerine karşı yazılmış bir polemik romanı olarak değil, Slav ruhu, Rus gerçeği hakkında bize büyük bir sır ifşa eden bir kitap olarak okuyoruz.'' (Sayfa: 38)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''Hepimiz biliriz: Birisinin çok fazla gururlandığı, çok mağrur davrandığı yerde. ''öteki''nin utancının ve aşağılanışının gölgeleri vardır. Ya da çok fazla aşağılandığını hayal eden biri, mağrur bir milliyetçilik ile çıkar karşımıza.'' (Sayfa: 39)
***
''Roman sanatı, sır gibi saklamak istediğimiz utançlarımızı başkalarıyla paylaşabilmenin bizi özgürleştireceğini öğretti bana.'' (Sayfa: 40)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
''İyi edebiyatın seslendiği şey yargılama gücümüz değil, kendimizi bir başkasının yerine koyabilme yeteneğimizdir.'' (Sayfa: 41)
Orhan Pamuk - Babamın Bavulu
Mallarme'nin ''dünyadaki her şey bir kitabın içine girmek için vardır''sözü bence sonuna kadar doğrudur. (Sayfa: 44)



15 Haziran 2020 Pazartesi

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Kuşları bir bilmecede gördüm. 
Akıllarını tamamlayacak vahiyler arıyorlardı.''

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Kimsesizlik sanıldığı gibi güçten düşürücü bir zafiyet değildir. Aksine insana güç verir. (..) Bu odada. Yaşanmışlar ve yaşanacaklar nasıl oluyor da aynı anda var olabiliyorlar.? Bir girdap gibi. Her şeyi içinde çevirdikçe çeviren bir oda. Bir hayat.'' (Sayfa: 13)

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Sadece insanların değil, tanrıların da kaderi vardır.'' (Sayfa: 17)

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Neden ânı sabitlemek ister insan.? Neyi hapsetme arzusudur bu.? Zamanı mı.? O geniş, o sonsuz, o başlangıçsız, o tanrısal zamanı mı.? Hiç anlayamadığı, anlayamadığı için de ölesiye korktuğu zamanı.? Zapt etmek ister.? İnsan.? Neden.? Bugününe, ânına, yaşadığı hayata sahip çıkmayı beceremezken, geçmişin elini kolunu bağlayarak, olmuş bitmiş geçmiş gitmiş bir ânı durdurmanın anlamı ne.? Madem tarih tekerrürden oluşuyor, madem geçmişten hiç ama hiç ders alınmıyor.. İnsanın amansız arsızlığı.'' (Sayfa: 21)

*****

''..neticede herkes ölür. Aciz ya da gaddar. Adil ya da düzenbaz. Vicdanlı ya da vicdansız. Herkes neticede bir gün ölür. Bütün iktidarlar yıkılır.'' (Sayfa: 31)

*****

''Ülkeni parçalayan geri zekâlılar, aklını da mı parçaladılar Maria.!'' (Sayfa: 33)

*****

''Maria hiçbir şeye itiraz edemez. Gidecek yeri yok. Geldiği bir yer de yok. Yakılmış bir ülkeden geliyor. Üzeri is kokuyor. Hayatı kül. Geçmişi kor. Geleceği yok. (..)
Sen insanların beynini yıka, sonra kurduğun tüm hayalleri onların üstüne yık, altında kalsınlar. Delirsinler.'' (Sayfa: 36)

*****

''Madam Arthur Bey mutlu olmak ne demektir hiç bilmiyor. Küstahlığı ve saldırganlığı bundan. Kötülükten beslenen bir ruh nasıl güzel hayaller kurabilir.? Bir gün hayatta iyi şeyler de olabileceğini nasıl düşleyebilir.? Madam Arthur Bey'in hayatında her şey var ama ''umut'' yok. Hiç yok. Bu yüzden hep öldürüyor ve ölüyor. Ve bu yüzden iktidarını bir hançer gibi devamlı kendi kendine saplıyor.'' (Sayfa: 37)

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Savaşın suçlusu mu olurmuş.? Savaşın kendisi suçtur. Dost da, düşman da savaşta topyekûn kurban. Kendinize gelin hâkimler.! Kimi yargılıyorsunuz.? Vicdanı mı.? Vicdan hiç yargılanır mı.? Öldürmenin haklı nedenleri ya da haksız nedenleri olabilir mi ki öldürenleri ikiye ayırıyorsunuz.? İyi niyetli meşru katiller ve kötü niyetli katli vacip katiller diye. Tüm katiller kurbandır. Kurbandır. Kurbandır. Hâkimler savaş suçlusu savaşan değil, savaşı çıkarandır.! Gücünüz yetiyorsa onları yargılayın burada.!'' 
(Sayfa: 37)

*****

''Hayat tanrının hayalidir aslında. Ve tanrı da insanın ta kendisi.'' (Sayfa: 39)

*****

''Cennet ancak bir ütopya olabilir. Ama kaos gerçeğin ta kendisidir.'' (Sayfa: 41)

*****

''Olcayto Ran, şairle bir akrabalığınız var mı.?'' (..)
''Hayır, bildiğim kadarıyla yok. Ama sorarsanız, evet olsun isterdim'' diyor. (..)
''Bu ülkede kimi sevdiğinize dikkat etmelisiniz. Sizin nesil bunu pek bilmez ama..'' (..)
''Bunun bedelini sizin kadar bizim nesil de ödedi.''
''Komünizme hâlâ inananlar var mı dışarıda.?''
''Var tabii.''
''Neye dayanarak inanıyorlar.?''
''Başarısızlığı sadece tecrübenin başarısızlığı olarak görüyorlar; yoksa bir doktrinin, felsefenin ya da idealin kendisinin başarısızlığı olarak değil. Dışarıda hâlâ, ne kadar dayatılsa da, vazgeçmeyi bilmeyen insanlar var. Eşitlik, adalet isteyen insanlar. Ve bunun bir gün sağlanabileceğine inanan.. iyi insanlar var. Hayat insana başka tecrübe şansları sunar, onlar öyle düşünüyorlar.'' (Sayfa: 48)

*****

''Size bir yaşlı tavsiyesi: Hayır'lara bu kadar kolay boyun eğmeyin.!'' (Sayfa: 51)

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Hayat yolunu hep beklenmedik, hesapsız buluşmalar, talihli karşılaşmalar sayesinde bulur. O yüzden hiçbir hayat sıradan değildir. En sıradanında bile görkemli bir hikâye, tedirgin bir giz.''
(Sayfa: 71)

*****

''Dükkândaki tüm eşyaları koklayarak aldı. Üzerindeki giysileri, hatta karısını bile. Kokunun her şeyi içinde barındıran muhteşem bir şifre olduğunu bilir.'' (Sayfa: 73)

*****

''..tanrısal sanılan her şey, aslında rastlantısaldır ve rastlantılar hiç yabana atılmamalıdır.''  (Sayfa: 74)

*****

''Evet, o sokaklarda yaşayan ve hiçbir şeyle bağı olmayan çocukların bile özgürlükleri kafestedir. Çalıdan çırpıdan ve kırılgan olsa da, kafes kafestir. Delilik bir kafestedir. Hiçbir şey kendi sınırlarını aşamaz. Ve bir şeyin diğer şeylerden başka bir şey olması için sınırları olması gerekir. İşte o sınırlar ne kadar uçsuz bucaksız olasalar da neticede sınırdırlar. Kafestirler. Sınırsız olan tek şey tanrıdır. O da yoktur. Yani kafese sığmayan tek şey, hiçtir.'' (Sayfa: 79)

*****

''Kimim ben.?''
İşte yeryüzünün en tehlikeli sorularından biri. İnsan kim olduğunu düşünmeye başladığı anda başkalaşır. Herkesten bambaşka olur. Kendi gibi olanlarla olmayanlar arasında savaşlar çıkartır. Ve ait olmadığı ya da ait olduğu kimliklerden silahlar yapar. Dağları uçurur, ormanları yakar. Dünya bir gün aniden dönmeyi durdurursa, müsebbibi bu soru olacaktır. Ya da bu soruya verilen bir cevap. Münasebetsiz bir cevap.'' (Sayfa: 87)

*****

''Geçmişe dönüp bir şeyleri değiştirmek mümkün değilse, o zaman gelecekle ilgili beklentileri altüst edebilir insan. Asıl güç de budur.'' (Sayfa: 89)

*****

''Bir şeyi anlamaya çalışırken ona dönüşebilir insan. Tıpkı nefret ettiği veya çok sevdiği şeye de dönüşebileceği gibi. İnsanın dönüşebilirliği tehlikelidir, çünkü bunu kontrol edemez. Bu dönmedolap istekle değil olabilirliklerle döner.'' (Sayfa:98)

*****

''aklın, bütünü, gerçekten algılaması mümkün değil. Aklı bir düzene göre programlayan evren, ona çelme takıp düzensizlikle biçimleniyor. Kaosun karşısında insan aklı hiçbir işe yaramıyor; bizzat kendisi kaos olmadıkça.'' (Sayfa: 100)

*****

''Gerçek şimdi kurtlanmış bir kuş ölüsü.
Kurtları yine kuşlar yiyor. Gerçek dönüşüyor. Kuşlardan kurtlara; kurtlardan kuşlara. (Sayfa: 101)

*****

Akıldan derin, hülyadan geniş bir denizin uçsuz bucaksızlığında balıkçılar ağları çekerken, kaderlerine boyun eğmiş, hep aynı nakaratı söylüyorlar:
''Bir aş, bir leş, bir aş, bir leş, bir aş, bir leş..'' (Sayfa: 111)

*****

''Geçmiş ve gelecek matruşkalar gibi birbirlerinin içinden çıkarlar. Birbirlerinin içine girerler. Geçmişin içinde gelecek, geleceğin içinde geçmiş; dün ve yarın iç içe geçmiş. Dünü bin bir şekilde yorumlayabilir insan. Yarını da bin bir şekilde hayal edebilir. Ama ya bugün; göbeği düne bağlı olan ve damarlarında yarının kanı akan bugün.? Gözün kendi bedenini asla başkalarının gördüğü gibi göremeyişi, kulağın kendi sesini başkalarının duyduğu gibi duyamayışı nasıl eksik bırakırsa insanı, dünle yarın arasında gidip gelen sağduyu da o anı yakalayamaz ve bunun bedelini düne ve yarına ödetir..'' (Sayfa: 134)

*****

''Hayatın ve öğretmenlerin size ne öğretmeye çalıştıkları değil, sizin onların bu çabasından ne öğrendiğiniz önemlidir.'' (Sayfa: 147)

Mine Söğüt - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

''Hiçbir şeyi sonsuza kadar saklayamazsınız. Saklamak ancak bir süre gerçeği hapsedebilir.'' (Sayfa: 153)

*****

''Hiç, diyor büyük kanatlı siyah kuş, daha gözüpektir hepten.'' (Sayfa: 157)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...