22 Şubat 2020 Cumartesi

Can Yücel - Güle Güle Seslerin Sessizliği

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği
BİR FELSEFECİNİN NOTLARI
CAN YÜCEL ÜZERİNE*
* ''Behey adam, yazını okumak için yüz elli yaşına kadar mı yaşayacağız.?'' diyen kadim ve sevgili dostuma..
---------------------Selâhattin Hilâv
-------------------------------------------
Şiirin konuk olduğu, ''konuşlandığı'' şairlerden biridir Can Yücel. Konuk olduğu diyorum, çünkü şiir, insanoğlu denen türün insan olmasının, oluşmasının, adım adım gerçekleşmesinin tarihinde; bir edilgen nesne, bir yaratılan estetik/dilsel varlık olduğu kadar, bir etkin özne olarak de gösteriyor kendini. Bu tarihin bir ürünü olduğu kadar, bir kurucu öğesi olarak da ortaya çıkıyor. Hegel'e göre şiir, evrenin temelinde bulunan ve onunla özdeş olan Akıl'ın, İde'nin ya da Tin'in (Geist'in), kendini en somut ve en yetkin biçimde dile getirdiği bir alan; insanoğlunda bilincine ulaşan Mutlak'ın önemli bir konaklama yeri ya da uğrağı. Bu açıdan şiirin, insanoğlunu İnsan olmaya çağrı, insanoğlunun İnsan'a kavuşma, kendini daha iyi tanıyıp bilme ve kendini yaratma çabalarından biri olduğu söylenebilir. Bu ileri sürüş, insanolum'la şiir arasındaki derin ilişkiyi irdelemeye çalışan felsefi bakışın sonucudur. Octavio Paz, şairler, aslında bir tek şiiri yazarlar diyor. Buna dayanarak, aslında bir tek şiir kendini bütün şairlere yazdırır diyebilir ve böylece düşüncemizi daha somutlaştırabiliriz. Nitekim Can da şöyle diyor: ''Ben şiiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki şiir beni ciddiye alsın.! Davetsiz misafirdir.. pat diye gelir o, ya bir Afrika menekşesini ya da ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur karşıma, kaldırabilirsen kaldır artık.'' Yalnızca edebiyat çerçevesi içinde kalan ve beylik kavramlarla iş gören bir şiir irdelemesinin, soyut ve teknik düzeyi aşamaması ve yararlı olmasına rağmen yetersiz kalması, belki de, yukarda sözü geçen felsefi boyuttan yoksun olmasının sonucudur. Öte yandan, estetik algının, hem biçimden, hem de içerikten kaynaklanan bütünselliğini göz önüne alan felsefi bakış, bir şairin veriminde, yalnızca biçimsel ve yapısal bağıntıları incelemekle yetinmeyip, şiirsel dünyaya dönüşmüş ruhsal ve tinsel öğeleri; yani dili, sözcüğü, imgeyi, duyguyu, heyecanı, duyumu, düşünceyi, kavramı, mizahı, alayı, öfkeyi, başkaldırıyı, eleştiriyi ve özlemi de ele almak zorunda. Ayrıca, tarih içinde özne olarak kendine yol açan şiir, çeşitli engellemelerle karşılaştığı ve düz bir çizgi boyunca değil de zikzaklar çizerek gerçekleştirdiği için, felsefi bakışın, şiire elverişli ya da şiiri köstekleyen kültürel/ideolojik ve öznel/bireysel ortamı da irdelemesi gerekli.
Kendisinden başkasına göndermeyen imgenin ya da nesne/sözcük'ün kullanılması, ''dil simyası'', töresel/resmi dil anlayışının çarpıttığı sözsel dünyaya karşı çıkış ve şiirsel sözcük dağarcığının pervasızca genişletilmesi; mizah, alay, yergi, öfke, sevecenlik, lirizm ve bunlara altyapılık eden kapsayıcı bir kültür ve bilgi, her an işleyen bir eleştirel dünya görüşü, siyasal bilinç ve kendini durmadan sorgulayıp deşen bir öznellik, Can'ın şiirinin temel öğeleri. (..)

İnsanlığın üstüne bebek çiş etmişçesine
Bizim sosyalizm
Bokunu çıkarıyor işin arasıra
Yaprakları bırakıp kirazları sayacağım derken
Köklere kibrit suyu ekiyor
Belki de sanayiye fazla merakımızdan bu
Çok hızla makinalaşmak istiyoruz
Yeşille doğayla evrenle dengeyi unutup
Diyalek-dil'e boşveriyoruz
Bir balta girmemiş ormanda dönüyor sınıf mücadelesi
Özgürlük kadar hapis ağaçlar arasında
Kardeşçesine düşmancasına ve yoldaşçasına
*
(..) Bilinçdışının, karanlık, karmakarışık ve başıboş dünyasının nesnemsi imgelerinin, dille ve dilde aydınlığa kavuşup açık seçik ve belirgin bir biçimde insansal dünya içine sokulması ve bilinç içinin genişletilmesi de, aynı şiir işleminin (praksisinin) sonucudur. Çağdaş şiirin temeli olan gerçeküstücülerin üzerinde önemle durdukları bilinçdışını özgürleştirme ve imgeyi dönüştürme işlemi, Can'ın şiirinde, Türk edebiyatında az gördüğümüz bir ataklık ve isabetle uygulanır:
*
Su kadar çıplaktı Kadın
Ve akar gibiydi ak yatağında;
Karnının düşlerinde yüzen
O eflatun nilüferi saymazsan
*
Elinde bir yoyo gibi benliğin
*
Martı ayaklı tayfalar koşuşuyor limanda
*
İki at gemi azıya almış
İyi bir haber gibi koşuyordu
*
Bir gün şâyet boynumda yem torbası
------hayallerim asılı
*
Kelebek gözlüklü bir tanrı
*
Eski terlikler gibi bakıyor insanın yüzüne
*
Cıvıl cıvıldı gözleri
Yeni dağılmış bir ilkokul gibi
*
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama bu kadarı bile, bilgikuramı ve ruhbilim inceleme konusu olan tasarım ve imgenin, kendi doğal ortamından çekip çıkarılarak şiir dünyasına ve yeni bir yapılanma içine nasıl yerleştirildiğini göstermeye yeter sanırız. (Sayfa: XII-XIII)
***
Can, Breton'un dediği gibi ''sözcüğü köpürtmekle'', şiiri sözcükten fışkırtmak, en uzak ve karşıt imgeleri çarpıştırmakla ya da yan yana getirmekle kalmıyor. Çağrışımsal olanaklarını sonuna kadar kullandığı ve kimi zaman ''kelime oyunları''yla, cinaslarla bir başka yaşama kavuşturduğu sözcüğü, fiziksel olarak değişime de uğratıyor; hece ve harf düzenini altüst ediyor; bildiklerimize benzeyen ama bir bakıma yepyeni ve etkileyici sözcükler yaratıyor. Dilin ve sözcüğün bu biçimde kullanılması, kurulu düzenin taşıyıcısı ve koruyucusu olan belli bir söylemin yıkıma uğratılmasıdır ve şairin devrimci olabilmesi için, dilde ve deyişte kendi şiir devrimini gerçekleştirme zorunluğunu hem ortaya koyar, hem de bu zorunluğun nasıl aşıldığını gösterir. Öte yandan, erkeksiz kadın ve kadınsız erkek dünyalarında, futbol maçlarında, hatta birini övmek için ters bir biçimde kullanılan, ama töresel/resmi dilde es geçilen küfürler ve kaba sözler, Can'ın sözcük dağarcığını sevecenlikle ve ataklıkla genişletmesiyle, şiirde de var olma hakkına kavuşurlar ve şiir de temel boyutlarından birini böylece edinmiş olur. Tabii ''komünistlik'' ya da ''müstehcenlik'' suçlamalarıyla, resmi makamların gazabına uğramak ve sulu gözlü ''nezih'' şiire alışmış okurların şaşırmasına ve burun kıvırmasına yol açmak, bunun ceremesi.. (Sayfa: XIII)
***
..gerçek şairler, dili azat edenlerdir, diyebiliriz. Nitekim Can'da, tutsaklıktan kurtularak yaşamın iç yüzünü ortaya döken ve özündeki gizli hakikatleri de gösteren bir dille karşı karşıyayız. Bu dil akıl öğretmez, efsaneleri pekiştirmez, kişilere tapınmanın, soyut hümanizma hayallerinin hizmetkârlığını yapmaz, besinsel ve cinsel açlığı idealler ve ilkeler ileri sürerek gözden kaybettirmez, yaşamamışlığı ve hödüklüğü örten sulu gözlülük ve yapmacık hassasiyet üretmez, bunları başkalarına bulaştırmaz; kısacası, yalana hayat hakkı tanımaz. (Sayfa: XIV)
***
Can gibi bir şairin elinde mizah ve yergi, yalanla yoğrulmuş, düzmece, anlamsız ve gülünç bir dünyayı şiirde berhava etma ya da temizleyip ayıklama işlevini yerine getirir. Çünkü onun şiirnde mizah, bizde genellikle edebiyat ve tiyatroda görüldüğü gibi başkasını küçük düşürüp gülünçleştiren ve kendine dönmeyen bir mizah değil. Yalanı, aldatmacayı, çelişkiyi, kafasızlığı, toplumsal düzenin ürünü olması açısından ele alan, bunların farkına varmamış gibi kimi zaman kendini de konu edinen, ama aldatanın ve aldananın gülünçlüğünü şiirin berraklığında yansıtan bir mizah. 

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

Öfke ve sevgi, nefret ve lirizm de Can'ın şiirinin temel öğeleri. Bunlar, birbirini doğuran karşıt terimler. Çünkü hem kölece davranışın, aldanışın, kurallara körü körüne boyun eğmenin, bilinçsizliğin dünyasında yaşadığını, hem de sevilecek varlıklar arasında bulunduğunu duyan bir şair Can. Öfkeyle olumsuzlama ve sevgiyle olumlama gibi iki tutumun arasındaki gerilim konuşturuyor onu:
Öyle parçalandım ki ömrümde
Sevgiyle öfke arasında,
Sevgimi öfke vurdu
Öfkemi sevgi kaçırdı
İçim parçalandı arada
Bi de bigün baktım gökyüzüne bi bayram gecesi
Bi kestane fişeği açmış yedi rengimden

Yağıyorum çocukların üstüne (Sayfa: XV)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

YOLDA
*
Yoldayım aşkım yoldayız
Yola vurduk
Kanatlar açıyor ayaklarım
Yeni bitkiler ki görülmemiş
Kardelenler
Yeşillenerek herşeye
Yeşilleniyor dünya
Yoldayım aşkım yoldayız
Ne köyden kente
Ne de kentten köye
Artık anladım yolda olur Devrim
Yolda başladı Devrim
Mesafeler ki doğacak çocuklarımız
Ne varsa sakat devirin (Sayfa: 25)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği
TUHAFLIK

Ne tuhaf şey yaşamak
Ne tuhaf her tarafım
Titreye titreye titreye
Ne tuhaf ölüyorum
Tuhafiye dükkânıyım sanki
Tuhaf bir aşk kalmış içimde
Gözüm arkama tuhaf bakacak (Sayfa: 28)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

KONTIRA REKLÂM
*
Yıkadı beni anam
İyi sularınla
Biraz haşlarcasına
Manavgat’ta da yıkandım
Okyanus’ta da Hint
Goethe’nin Marienbad’ında da yundum
Vezüv’ün lâvlarında da
Kelimelerle şiirlerle de yıkandım
Temizim
Ama siz, Brecht’in dediğince
Sermayeler değil, bre sermayedarlar
O öve öve bitiremediğiniz detercanlarınızla
Bi yıkana görün
Kaybolup gidersiniz ortadan
O kadar pis o kadar mundarsınız ki (Sayfa: 32)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

EMİL GALİP SANDALCI'YA SAYGI
*
Seni, Emil,
Boğaziçi Lisesi'nin buz tutmuş havuzuna
Kaydırak oynarken düşüp
Kafamla buzları kırıp zorbelâ
Kenara çıkmaya çalışırken
Elimden tuttuğunda tanıdım
Ne severdik o zamanlar Mehlika Sultânı
Sen, Jean Jacques Rousseau'nun Emile'ini
Kaptığın gibi Cumhuriyet Türkiyesi'ne getirdin
İktisatçı oldun, gazeteci, radyocu
İşkence gördün, insan hakları savunucusu oldun
Son marifetini de gösterdin
Uçak öyle kaçırılmaz böyle kaçırılır diye
Son nefesini kaçırdın
Havadar bir maviye (Sayfa: 54)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

GUSMAN'IN KABAHATİ NEFES ALMASIDIR
*
Kesin nefesini kesin
Teröre karşı kontra terör
Bir sincabı ceviz yiyor diye öldüremezsiniz.
Ne de Lipsos balığını yosun sindirdi diye.
Hiçbir yunus taklak attı diye suçlanamaz.
Ne de balinalar bir acaib fıskıyedir
------------------------------ummanlarda
Hiç kimseyi öldüremezsiniz siz,
O Holding kıçınıza kalmamış.
Bir insanı öldürmek kendisi kendisi
-------------------------------olduğu için
Kimse bir Devrimciyi öldürememiştir
Mahkemeler, avukatlar, kafesler, nefesler
Kimse bir Devrimciyi öldüremez
Öldüremezler
Semender..
Şimdi zorla nefes aldığım bu noktada
Nefes darlığından gelen ölüm
Gusman'ın idamına itiraz
Onun kesilen nefesi benim nefesimdir
Nefesi sade Latin Amerika değil, bütün
-----dünyada yürekler attıkça, kandamarları
-----işledikçe, beyinler çalıştıkça..
-----kesilmeyecektir.
Gusman yeni doğmuş bir çocuktur
Biraz ağlıyor elleri yumuşacık
Benim yeni doğmuş çocuğum
Bağırıyor artık bütün öfkesiyle yeni doğan
Değiştireceğim diye bu Dünyayı
Gusman'lar ölmezler
Yeniden idam edilirler (Sayfa: 62-63)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

MUSA BEĞ İÇİN
*
Musa Anter çağımızda
Yeni bir Selâhattin Eyûbiydi
Onun ipek kesen kılıcı varsa
Musa Beğin Türkçesi
Ve de o güzelim Kırmancası vardı
Herkesin yaya gittiği yerde
---O filinta bacaklarıyla
---------------koşardı.
Musa Peygamber Kızıldeniz'in
-----dalgaları arasından
----------nasıl ulaştıysa
O da kardaşlıkla
----------dünya kardaşlığıyla
----------ulaştı karşı kıyıya
Musa Beğ için akan göz yaşları
----------yediveren mermilerdir
--------------------birer birer (Sayfa: 70)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

SOSYALİST UÇURTMA
*
Tut ki koyverdin kendini rüzgâra
Allı dallı bir uçurtmasın sen
İpin ucu bir çocuğun elinde
Artık havalardasın
Öbür uçurtmalarla bulutlar içinde
Takla-takla, cilet-cilet..
Derken çocuk koyveriyor ipi elinden
Serbestsin göklerde
Takılmak üzre bir telgraf teline
Bir mevsim orda kışlayacaksın..
Kuyruğu gitmiş, kâğıtlar parçalanmış
Çıtalar kalmış tek senden geride
Gelen geçen bakıp yine bir çocuk
-------------------------düşüyle sana
İç çekseler de çekmeseler de
Morgda morlaşmaktan daha iyidir
Bunun ayrı bir aydınlığı
Rüzgârı var
Titreşimi, muştusu, ümidi.. (Sayfa: 72)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

ORMANCASINA
*
İnsanlığın üstüne bebek çiş etmişçesine
Bizim sosyalizm
Bokunu çıkarıyor işin arasıra
Yaprakları bırakıp kirazları sayacağım derken
Köklere kibrit suyu ekiyor
Belki de sanayiye fazla merakımızdan bu
Çok hızla makinalaşmak istiyoruz
Yeşille doğayla evrenle dengeyi unutup
Diyalek-dil'e boşveriyoruz
Bir balta girmemiş ormanda dönüyor sınıf mücadelesi
Özgürlük kadar hapis ağaçlar arasında
Kardeşçesine düşmancasına ve yoldaşçasına (Sayfa: 74)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

İTİRAF
*
Nahit Hanım söyledi yine
Neden babama yazmışım da
-----anama şiir döktürmemişim
Kaç kere yazdım
-----cebimden uçup gittiler
Ben onyedi yaşında beni yıkayan
Anneme şiir yazacak kadar şair değilim (Sayfa: 76)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

ŞARKI
*
Gece güneş gündüz karanlık
Nerde kaldı o eski yârenlik
İçerim ki kör lâmbadır içerim
Yolun gözler ışıl ışıl gözlerim (Sayfa: 77)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

SIR
*
Aynanın sırrı nedir ki
Kırıldığında
Beni bile göstermediği zaman (Sayfa: 78)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

FOLKLOR ŞİİRE YARARDIR
*
Ben Cilo'nun doruğ'na durmuşam
Şiirlerle vuruşmuşam
Kem sözüyle dostun vurulmuşam
Şairim ben bir keçiyem
İnatçı leş kokulu ayağına tez
Sarpı serap bellemişem
Gözüm yukardan bakıyı
Dalgın dalgın aşağı
Düşünmüyom bile
Düze nassı ineceğem
Kayya gibiyem
Ya da bir çığ diyem
Ya da bir çağ
Lorka gibi (Sayfa: 80)


I
*
Başımın üstünde şemsiye
Yerde yapraklar
Fısıltılar akıyordu ayaklarımın arasından
Kapattım şemsiyeyi bir yıldız düştü (Sayfa: 82)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

II
*
Yeşilin içindeki yeşilleri göreceksin
Mavinin içindeki mavileri
Seslerin içindeki sessizliği
Artık beyninin gerisinden konuşacaksın
Soğancığından o sağır ama konuşkan
Beethoven'in kulaklarından
O sadelikte bir kallâvi kahve
Her yerin ağrıyacak sen ağaracaksın
Denizin ortasından yükselen bulutlarla
Bir dolunayleyin
Bir ayağın gökte
Bir ayağın dal uçlarında
Yeni bir meyva olgunlaşıyor olgunlaşmış
Düşecek dalından ölümsüz ölüm
III
Sessizlikten yaratmışsa evreni yaradan
Seslerden sessizlikler yaratmaktır yaratıcılık (Sayfa: 84)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

IV
*
Devrimin kığıştısı hâyi-huyu içinde
En sâkin atom çekirdeğidir parti
Susarak konuşur konuşarak susar
Moleküllerin en gıcırtılı halkasını yoklaya kollaya (Sayfa: 86)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

V
*
Suyun gözü yeşil başlı ördeklerde
Fal bakıyor tenine çizdikleri hârelerle (Sayfa: 87)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

VIII
*
Uyandırıldı mı ihtiyarlar
Uyuyamazlarmış gayrı
Uyuduk mu
Bir daha uyanamayız diye (Sayfa: 90)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

IX
*
Aşkın iki sükûtu olacak
Biri bakışıp bakışıp konuşup
Elele tutuştuktan sonra
*
İkincisi, sevişip, sevişip, sevişip
Oraları suya erdiği yerde
*
Bir üçüncüsü neden olmasın
Ayrıldıklarında
Oysa sükûttan ziyade sükut
Uçurumda yeni bir mevsim
Keçi boynuzlarıyla (Sayfa: 91)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

X
*
Başında Birinci Dünya Harbi'nin
Rusya'dan Almanya'ya geçerken
Sınırda piyastos ederler Nicinski'yi
Şifre bulunmuşmuş da üstünde
Koreografi notaları aslında onlar
Uçan Adam'ın kendi icat ettiği..
İki ay çileden sonra damda
Paris'e varır
Bir bale resitaline çıkar
Önceden ayarlanmış..
O bir sıçrayışta beş metre atlayan balet
Sahneye çıkar çıkar ama
Hiç kımıldamaz bir yirmi dakka
Kılı kıpırdamaz
Harbi Protesto için
Bir alkış bir alkış..
Tımarhâneye götürürler ordan
Otuz yıl daha yaşar dört duvar arasında
Kımıldamadan konuşmadan (Sayfa: 92)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XI
*
Ölüm nedir diye sorsalar
Toprakla abdest almaktır derim
Sular kesildiği zaman
Kâfirler tarafından (Sayfa: 94)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XIII
*
En deli renkler çizgilerle
Gören gözlere tünekler kurar
''Konsun üstüne, dinlensin diye kuşlar'' (Sayfa: 96)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XIV
*
Siz hiç bir damla yağmurla bir tuttunuz mu dünyayı
Birden çıplak başınıza damlayan
Sonra bir sağnak
Ayaklarınızı ıslatan
Üstlüğünüzü geçip teninize işleyen
Bir medar yağmuru
Sonra bir ebemkuşağı
Geçin o kemerin altından öbür dünyaya

Sessizce (Sayfa: 97)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XX
*
Çok tatlı bir düş görürken birden
-Öyle de mutlusundur ki-
Düş düşüverir onuncu kattan
Böyle düşlerdir hep ömrümüzce süren
Onuncu kattan düşmüşçesine
Konuşur konuşur konuşurken
Sebepsiz dan diye susuvermemiz
Sanki bir daha konuşmamacasına..
Kimbilir belki de ölüm
Hatırlamaktır önce öldüğümüz bir ölümü
Eflâtun'un dediğince insanlar dünyaya gelirken
Bütün dilleri bilirlermiş de unuturlarmış sonradan
Ölüm de bu emsal bilip de unuttuğumuz bir dil olmasın
Hatırlanmaya muhtaç.. (Sayfa: 103)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XXI
*
Ölürsem neye gam yerim ki en çok.?
Bidaha küfredemeyeceğime (Sayfa: 104)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

XXIV
*
Satranç oyunu çapadır bir atılmış derine
Sesi sedâsı çıkmayan Haçlı Seferi
Kalelerden saldırılsalar da ses çıkmaz
Ne mancınık ne balyemez
Atlar kişnemez filler böğürmez
Vezir hutbe okumaz
Piyadeler geberseler de birer birer
Ses verir sır vermezler
Yine de hepsi Şah der sırasında
Şaha
Tek şahlar birbirine Şah demeyen
Ne barışsever kullar
Ne hırsız-gürsüz sultanlar (Sayfa: 107)

#CanYücel #GüleGüleSeslerinSessizliği

Kaybederken kazanmayı şiirden gördüm
Öyle bir harp meydanına döndü ki ömrüm
Mağlup bir şah iken gâlip bir nefer-i merkum
Yürüyorum sılaya, uyağımda ölüm.

19 Şubat 2020 Çarşamba

Can Yücel - Gökyokuş

#CanYücel #Gökyokuş

Günebakanları Korumaya Uğraşıyorum
********************************
Bir söyleşi için telefon ettiğinizden beş-on dakka sonra, epiy ''sportif'' bir olay geçti başımdan. Bizim Dragos'taki evin yanında boş bir arsa var, önü resmen çöplük, kibarlara yani. Çoğu ecnebi olmak üzere konserve kutuları, Amerikan çaputları falan-filan.. Aşağı mahallelerden gelen çolun-çocuğun talanından arta kalsa da, hayli bir yekûn. Çöplük resmetmeyi aklına takmış ressamlara salık veririm, renkli mi renkli, civciv mi civciv bir konu.. Arsanın başka bir yararı daha var, gerileri bekçilerin ineklerine otlak. Baharın ne güzeldi inekler, yemyeşil otların arasında hışır hışır. Şimdilerde başları darda, sararmış dikenler içinde. Aksilik bu ya, ben de duvarın dibine günebakanlar diktiydim şirinlik olsun diye. Güneşîliğini severim onların. Mallar, haklılar gerçi, musallat oldular benim sarı sıcaklarıma. Sığırtmaç da, domuzluğundan herhal, hayvanları kaçırmışlığa yatıyor. Olan bizim günebakanlara oluyor. Dedim a, tam telefon ettikten sonra siz, bi baktık, bir dana güneşten yediği yetmemiş gibi, bahçeye dalmış, ordan buradan hırsızlayıp diktiğim çiçeklere abanmış. Çıkarabilirsen çıkar. Hötzöt, taş, sopa, attık fıkarayı dışarı. Açtım sonra telefonu Kooperatif'in bekçilerine, ''Önümüzde bir otomobil çiğnedi bir danayı, gelin alın.!'' diye. Can havliyle toplaştı bekçi arkadaşlar ya, yaralı dana yok ortada. Arasın dursunlar gayrı.. Bu uzun öyküden çıkardığım kıssa mı ne.? ''Ne yazıyorsunuz, nasıl çalışıyorsunuz.? Şairliğinizi nasıl sürdürüyorsunuz.?'' diye soruyorsunuz ya, ona yanıt bu.! Bu ara ben, kardeşler, davarlara karşı günebakanları korumakla uğraşıyorum..
Yeterince ciddi olmadı mı bu yanıt dersiniz.? Varsın, olmasın.! Ben şiiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki şiir beni ciddiye alsın.! Davetsiz misafirdir, pat diye gelir o, ya bir afrika menekşesini, ya ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur karşıma, kaldırabilirsen kaldır artık. Baudelaire öyle demiş ya: ''Esin dediğin gelmesine nasıl olsa gelir, güçlük onu sepetlemektedir..''
Bekleyen belâsını da, mevlâsını da bulur, demişler. Şiir ki hem belâdır, hem mevlâ, o halde beklemeyi bileceksiniz.! Yalnız, beklediğinizi çaktırmadan. Sözgelimi; Taksim Meydanı'nın (eskiden ama) ordaki saatin altında sevgilinizi bekler gibi, ortada dolana dolana, ıslık çala çala.. hava alıyormuşsunuz sanki.. Saatler saati beklersiniz, gelmez kâfir.. Ne yapalım, bu sefer olmadı, bidaha sefere..
*
Can Yücel
Gökyokuş'un 1984 yılındaki ilk baskısından alınmıştır. (
Sayfa: XI-XII)

Öp Babanın..

Sevince kıran girmiş bu yerde
Sevinçten beter bir hınç
Vurup kırmak geliyor içimden
Evveliyetle, öncelikle yani
Kapaklara hep dudak boyalı kalpler yapan ressamın kalbini
*
Tevekkeli yetişmemiş şol Bizans'ta
Put kıranlar, ikonoklastlar
*
Pûs ederim cümlesinin kellerinden (Sayfa: 14)
*****
BÜYÜK SÖZÜ TUTMA.!
*
Olduğun gibi görünme.!
Göründüğün gibi olma.!
*
Hazreti Mevlâna'nın türbesine
-----koşan muhteremlere baksana.! (Sayfa: 20)

#CanYücel #Gökyokuş
ZAMPARADOKS
Eski Anadolu'da
Yaldız boynuzlu koçlar kurban ederlermiş
Bereket Tanrıçası'na.
Yeni Anadolu'da Bereket Tanrıçası'nı kurban ediyorlar
Yaldız boynuzlu koçlar için. (Sayfa: 65)
#CanYücel #Gökyokuş

AKLARLA KARALAMA
*
''Gece'' kıpır kıpır uykusunda
(Karşı komşunun bize misafir siyahlı beyazlı kedisi)
''Trakya'dan kar geliyor'' diye gelen
Israrlı hava raporlarını dinlemeyip
Bitürlü yağmayan kara rağmen
Gece kıpır kıpır, gece mırıl mırıl
Karalar içinde ak tüyleri çoğaldıkça çoğalıyor diye (Sayfa: 70)

#CanYücel #Gökyokuş

BİR ÇİN ŞİİRİ
*
(7. yüzyıl)
Dâvacı zengin, dâvalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa
*
Dâvacı yoksul, dâvalı zenginse
Dâvalıda kalır yine nizâlı arsa
*
Dâvacı da dâvalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı
*
Dâvacı da dâvalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak (Sayfa: 83)

16 Şubat 2020 Pazar

Özdemir Asaf - Lavinia

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

#ÖzdemirAsaf #Lavinia
Yalın
*
Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin o aynaya bakmasıdır. (Sayfa: 22)

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

Evrensel Ballad
*
Bir öykümüz olsa, duyan öyküsü sansa..
Öykümüz böylece dallanıp-budaklansa..
Bir sevi'den, bir övü'den, o bizim öykümüzden
Giderek buluşan eller evreni sarsa..
Öykümüz de büyür büyüklüğümüzden;
Herkes sevi'sinde evreni kucaklarsa. (Sayfa: 23)

#ÖzdemirAsaf #Lavinia
Sısyphe
*
Seni öylesine düşündüm ki,
Öylesine, yaşama'dan önce.
Senden başka bir şey yok sanki.
Ama nasıl da varsın derim sana,
Düşüncelerimce.
*
Seni öylesine, buldum ki,
Öylesine, kendimden fazla.
Yalnız sensin gölgesiz,
Ayrılmamacasına, yanımda..
Akların arasında karan,
Karaların ortasında akınla..
*
Öylesine istedim ki seni,
Senden önce..
Öylesine, her şeyin içinde,
Öylesine dışında,
Gün, gece.
*
Seni öylesine yaşadım ki,
İnan..
Artık nereye baktığım belli değil,
Ne yaptığım belli değil,
Vardığım sonrasızlıktan. (Sayfa: 27)

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

SÖZ
*
Benim en sevdiğim söz senden duyduğum ben'dir.
Hep yinelediğim söz sana koyduğum ben'dir.
İyi olmak adına bilgiç olmak istemem,
Seni senlediğim söz, bir-bir oyduğum ben'dir. (Sayfa: 36)

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

ANLAM
*
Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana sen deyeceğim.
Düşün dur. (Sayfa: 47)

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

UZUNCUK
*
Gitme, dur, konuşalım.
Yataklara tek kelime kalmasın. (Sayfa: 52)

#ÖzdemirAsaf #Lavinia

İKİLEM
*
Sevgi ise, sevişeceğiz seninle..
Kavga ise, dövüşeceğiz seninle..
Ölümü de paylaştığımız yaşamda
Ortaklaşa bölüşeceğiz seninle. (Sayfa: 53)

12 Şubat 2020 Çarşamba

Bilge Karasu - Şiir Çevirileri, Hazırlayan: Tunç Tayanç

#BilgeKarasu #ŞiirÇevirileri #HazırlayanTunçTayanç

Rimas
*
XXI
- Şiir ne ki.? - diyorsun, mavi
gözlerini gözlerime mıhlarken.
Şiir ne mi.? Soracak mıydın sen de.?
Şiir.. sensin ya.!
XXXVIII
Havadır iç çekişleri, havaya karışır.
Sudur gözyaşları, denize karışır.
Söyle, kadınım, Aşk unutulduğunda
bilir misin, nereye karışır.?
XLIX
Kalabalığın içinde görürüm onu arada bir
yanımdan geçer,
gülümser de geçerken, düşünürüm: - Nasıl.?
gülebiliyor ki.? derim.
Arkasından benim de dudağım kıvrılıverir,
gülümserim
acıyla alay eder gibi,
düşünürüm o zaman: - Ya o da, derim, ya o da,
benim gibi gülüyorsa.?
*
Gustavo Adolfo Bécquer
*
Pazar İlavesi, Vatan'ın San'at Yaprağı, Vatan, 11 Ekim 1953. (Sayfa: 21)

#BilgeKarasu #ŞiirÇevirileri #HazırlayanTunçTayanç

Uykuda Gezenin Türküsü
*
Yeşil isterim seni, yeşil..
Yel, yeşil. Yeşil dallar.
Tekne, süzülür suda
At dağın doruğunda.
Belinde, hayâlleri,
Kız dalar balkonunda,
Teni yeşil, yeşil saçı,
Gözü soğuk, gümüşten.
Yeşil istedim seni.
Işığında oynak ayın
Bakar her şey bu kıza,
Bakar onlar, bu bakamaz.
*
Yeşil isterim seni, yeşil..
Koca, parlak yıldızlar
Dalgın balıklarla gelir
Şafak yolunu açan.
İncir, yelleri takmış,
Dallarının ucuna;
Tepe dikilmiş durur.
Hırçın kediler gibi.
Kim gelecek ama, hem nereden.?
Balkonunda durur kız
Teni yeşil, yeşil saçı
Denizin acısında hayâllerine dalmış..
*
- Arkadaş gel değişelim
Atımla evini,
Koşumumla aynanı,
Bıçağımla örtünü.
Arkadaş, kanlar içindeyim,
Geldim ta Cabra kapılarından.
- Olaydı oğlum, olaydı,
Yapar, bitirirdik işi.
Ama ben, ben değilim artık,
Evim de artık evim değil.
- Arkadaş, yatağımda
Ölmek isterdim namusumla.
Karyola çelikten olsun
Çarşaflar da ketenden..
Görüyorsun yaramı
Boydan boya açılmış.
- Yüzlercesi esmer gülün;
Süsler ak kefenini.
Kanın kokulu, kaynar
Urbanın içinde.
Ama ben, ben değilim artık
Evim de evim değil.
- Bırakın da tırmanayım
Hiç değilse, balkonlara:
Bırakın tırmanacağım, bırakın
O yeşil balkonlara.!
Kat kat ay ışığında
Sular dökülür durur.
*
Çıkıyor iki ahbap
O balkonlara doğru.
Peşlerinde bir yol kan;
Peşlerinde gözyaşı.
Damlarda titriyordu
Işıcığı kandillerin.
Binlerce billûr, keskin,
Şafağı, yaralıyordu.
*
Yeşil isterim seni, yeşil..
Yel, yeşil. Yeşil dallar.
Onlar hâlâ çıkıyordu..
Koca rüzgâr bırakıyordu
Ağızlarda tadını
Öd'ün, nane ile fesleğen'in.
Arkadaş.! Söyle bana,
Nerede acı kızın.?
Nasıl beklerdi seni.!
Ne de bekledi seni.!
Yüzü taze, saçı kara,
Bu yeşil balkonlarda.
*
Sarnıcın kenarında;
Durmuş Çingene kadın.
Teni yeşil, yeşil saçı,
Gözü soğuk, gümüşten.
Ay ışığı bir kıymık
Tutunmuş ona suda.
Gece, insanı sarar
Küçük meydanlar gibi.
Sarhoş bekçileri şehrin
Sızmış kapı dibine.
Yeşil istedim seni..
Yel, yeşil; yeşil dallar.
Tekne süzülür suda
At dağın doruğunda.
*
Federico García Lorca
*
Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, Mart 1953, Sayı 14, s. 22-23 (Sayfa: 25-31)

#BilgeKarasu #ŞiirÇevirileri #HazırlayanTunçTayanç

#BilgeKarasu #ŞiirÇevirileri #HazırlayanTunçTayanç

Federico Garcia Lorca - Kayıt Düşürün
*
Öldüğümde gömün beni
Meydanın kumlarına
Yanımdaki sazımla.
*
Öldüğümde,
Portakallarla
Nanelerin arasında.
*
Öldüğümde, isterseniz,
Bir fırıldakla beni
Savuruverin havaya.
*
Öldükten sonra.! (Sayfa: 33)

#BilgeKarasu #ŞiirÇevirileri #HazırlayanTunçTayanç

Karanlık Güvercinler Kasidesi
*
----------------- Claudio Guillén'e
*
Defnenin dalları arasında
geziyor iki karanlık güvercin.
Güneşti biri
ay öbürü.
''Komşucuklar'', dedim onlara,
''nerede mezarım benim.?''
''Kuyruğumda'', dedi güneş.
''Boğazımda'', dedi ay.
Bense yürüyüp giderken
yeryüzünü belime dolamış
kardan iki kartal gördüm
çıplak bir kızla birlikte.
Biri öbürüydü
kızsa hiçbiri.
''Kartalcıklar'', dedim onlara,
''nerede mezarım benim.?''
''Kuyruğumda'', dedi güneş.
''Boğazımda'', dedi ay.
Defnenin dalları arasında
gördüm iki çıplak güvercin.
Biri öbürüydü
ikisiyse hiçbiri.
*
Federico García Lorca
*
Dost, Temmuz 1966, s. 13 (Sayfa: 63)

#BilgeKarasu #ŞiirÇevirileri #HazırlayanTunçTayanç

Resim
*
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
Burada istek vardı, öpüşlere kanmayan.
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
*
Ezra Pound
*
Yenilik, Ağustos 1955, Sayı 32, s. 25 (Sayfa: 71)

9 Şubat 2020 Pazar

Oktay Rifat - Lâtin Ozanlarından Çeviriler

#OktayRifat #LâtinOzanlarındanÇeviriler
GECEDEN ÖNCE
*********************
Yaşayalım Lesbia'm, sevişelim,
Metelik vermeden homurtusuna,
Kıskanç ve suratsız ihtiyarların.
Batan gün her sabah yeniden doğar;
Ama bu bizdeki süreksiz ışık
Bir kere söndü mü ötesi gece;
Hiç bitmeyen bir gece, tek ve sonsuz,
Bin kere öp beni, öp, yüz kere öp;
Bin kere, sonra yüz kere yeniden.
Bin kere, yüz kere, öp, durmadan öp,
Şaşır sayısını, şaşır Lesbia'm,
Şaşır ki sevdamıza göz değmesin.
*
Katullus (Carmina - 5) (Sayfa: 15)

#OktayRifat #LâtinOzanlarındanÇeviriler
KARŞILIKLI
***************
Açıyor ağzını yumuyor gözünü,
Bana demedik laf koymuyor Lesbia.
Ama kör olayım beni sevmiyorsa.
Ne belli mi.? Bana bakın anlarsınız.
Ben de ona söylenmedik laf bırakmam.
Ama kör olayım onu sevmiyorsam.
*
Katullus (Carmina - 92) (Sayfa: 17)

#OktayRifat #LâtinOzanlarındanÇeviriler
LESBİA'NIN DÖNÜŞÜ
**************************
Umutsuzken, ansızın murada ermek;
Ne katıksız, ne engin bir sevinçtir o.!
Gözlerim yollarda, özlemler içinde,
''Gelmez artık, gelmez.!'' diye düşünürken,
Şu dönüşün, şu benim oluşun yok mu,
Bana da o sevinci duyurdu işte.!
Mal, mülk, para hiç kalır bunun yanında.
En beyaz taşla belirtmeli bu günü.
Bütün dünyaları bağışladın bana.
*
(Carmina - 107) (Sayfa: 18)

#OktayRifat #LâtinOzanlarındanÇeviriler
ENEAS DESTANI
*********************
Kitap I
*
Silahlarla bir insanı över bu destan.
İlkin o gelir İtalya'ya, Lavinyum'a,
Kaderin Troya'dan kovduğu bu kahraman.
Amansız Yuno'nun öfkesine uğrar da,
Bir oyuncak gibi tanrıların elinde,
Gezer karada ve denizde uzun zaman.
Neden sonra bir kent kurup tanrılarını
Taşır ama Latyum'a, o mutlu güne dek
Rahat yüzü görmez, baş alamaz savaştan.
Latin soyu ve Albalı babalarımız
Böyle türer, böyle yükselir yamaçlarda,
Surları Roma'nın.
*
Vergilius (Sayfa: 23)

#OktayRifat #LâtinOzanlarındanÇeviriler
ALINYAZISI
***************
Günahtır alınyazısını kurcalamak,
Yıldız fallarına güvenmek, Lekonoe;
Başa ne gelirse katlanmak, en iyisi.
Kayaları kemiriyor Tiren denizi;
Belki yeryüzünde bu sonuncu kışımız,
Belki yaşanacak yıllar var önümüzde;
Bilgeliği elden komamak, en iyisi.
Mademki sonumuz ölüm, şarabını süz,
Uzak umutlara bel bağlamaya gelmez;
Konuşurken bile ömürden eksiliyor,
İnan ki gününü gün etmek, en iyisi.
*
Horatius (K, I-XI) (Sayfa: 40)

#OktayRifat #LâtinOzanlarındanÇeviriler
AUGUSTUS'A DİKİLEN ANIT-KABİR'E KARŞI
*****************************************************
Sun, Kallistus, şarap sun, bir, bir daha sun.!
Kar serp bardağıma, Alkimus, soğusun.!
Kakuleli yağlar sürün saçlarıma,
Alnıma en kırmızı gülleri dizin.!
Yaşamayı öğütlüyor Anıt-Kabir;
Diyor ki: ''Tanrılar bile ölebilir;
''Tadını çıkarın güzel dünyanızın.!''
*
Martialis (K, V-LXIV) (Sayfa: 52)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...