30 Ocak 2020 Perşembe

Cengiz Aymatov - Toprak Ana (Çeviri: Refik Özdek)

#CengizAymatov #ToprakAna #ÇeviriRefikÖzdek

(..) O yazın şafakları aslında bizim aşkımızdı.
Hergün pırıl pırıl yeniden doğan aşkımızın şafakları.
Birlikte yürürken gözümüzde bütün dünya değişirdi ve biz bir masal âleminde yüzerdik. Ve, her tarafı sürülmüş boz toprak, dünyanın en güzel tarlası olarak görünürdü bize. (..) 
(Sayfa: 12)

#CengizAymatov #ToprakAna #ÇeviriRefikÖzdek

(..)
- Suvan, mutlu olacağız değil mi.?
Cevap verirdi:
- Toprak ve su insanlar arasında eşit olarak paylaştırılınca, kendi tarlamız olunca, kendi tarlamızı sürüp eker, kendi ürünümüzü kaldırınca, biz de mutlu olacağız. İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur Tolganay. Bir çiftçi için mutluluk, kendi tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır. (..) (Sayfa: 13)

#CengizAymatov #ToprakAna #ÇeviriRefikÖzdek

(..)
- Kara toprak, sevgili Toprak Ana, hepimizi sinesinde barındıran sensin.! Bizlere mutluluk vermeyeceksen neye yarar senin Toprak Ana oluşun.? Dünyaya niçin geliyoruz.? Biz senin çocuklarınız, bize mutluluk ver, bizi mutlu kıl Toprak Ana.! (..) (Sayfa: 14)
***
(..) Benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birdenbire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor. (..) (Sayfa: 22)

#CengizAymatov #ToprakAna #ÇeviriRefikÖzdek

(..) Hayatımda pek çok yıl, hasadın ilk gününde ilk üründen yapılan ekmeği yedim. Her defasında ilk lokmayı ağzıma götürürken bir ibadeti, kutsal bir görevi yerine getirmiş gibi duygulanmışımdır. (..)  Bu, emekçi oğlumun nasırlı ellerinden çıkan ekmekti. Tarlayı süren, buğdayı yetiştiren, hasadı kaldıran, tarlada çalışan insanlarımızın, halkımızın ekmeğiydi. Kutsal ekmek.! (..) (Sayfa: 27)
***
(..) ..bir ananın mutluluğu, milletin mutluluğundan doğuyor, aynı kökten olan ağacın dalları gibi bir kökten geliyor. Kaderi de onun kaderiyle bir oluyor. (..) (Sayfa: 28)
***
(..) Gözlerimi kapayabilir, kulaklarımı tıkayabilir, ama düşünmeden edemezdim. (..) (Sayfa: 40)
***
(..) Bazıları ağlıyordu, bazıları da zil zurna sarhoştu. Boşuna dememişler ''Halk bir denizdir, derin yeri de vardır, sığ yeri de..'' (..) ..daha sonra hepsi birden ''Katyaşa''yı söylediler. (..)
(Sayfa: 42)
***
(..) - Bak Tolganay, sen ve ben kim idik.? Halkımız sayesinde büyüyüp adam olmadık mı.? Öyleyse iyi ve kara günlerde beraber olacağız, mutluluğu da felaketi de paylaşmasını bileceğiz. (..) (Sayfa: 43)
***
(..) Savaşa giden demircinin önce örsü ve çekiciyle vedalaştığını söylerler. (..) (Sayfa: 44)
***
(..) Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır. (..) (Sayfa: 67)
***
(..) İyilik, yola düşen, yoldan toplanan bir şey değildir. Tesadüfen ele geçen bir şey değildir. İnsan iyiliği ancak başka bir insandan öğrenir. (..) (Sayfa: 68)
***
(..) Bir insanın kaderi, dağdaki patika gibidir: Bazen çıkar, bazen iner, bazen de dibi görünmeyen bir uçurumun başına gelip durur. İnsan tek başına böyle bir yolda ilerleyemez, ama birleşenler, birbirine omuz verenler her engeli aşarlar. (..) (Sayfa: 70)
***
(..) Demiri nasıl tavında dövmek gerekiyorsa, çekiç darbelerini nasıl soğutmadan indirmek gerekiyorsa, her kelimeyi de öyle tam zamanında söylemek gerekiyordu. O anı geçirince söz soğuyor, katılaşıyor, insanın yüreğine taş gibi oturuyor ve bu ağırlığı kaldırıp atmak hiç de kolay olmuyordu. (..) (Sayfa: 75)

#CengizAymatov #ToprakAna #ÇeviriRefikÖzdek

(..) Söyle bana Toprak Ana, gerçeği söyle: İnsanlar savaşmadan yaşayamazlar mı.?
- Çok güç bir soru sordun Tolgonay. Nice nice milletler savaş sonunda yok olup gittiler, nice nice şehirler yanıp kül oldu ve toprak olarak üzerimde insan ayağının izini görmek için yüzyıllarca beklediğim çağlar oldu. İnsanlar ne zaman bir savaş başlatacak olsa, onlara şöyle diyordum: ''Durun.! Kan dökmeyin.!'' Şimdi de tekrar ediyorum: ''Ey dağların, denizlerin öbür tarafındaki insanlar, siz ki mavi göğün altında yaşıyorsunuz, savaş neyinize gerek.? Ben toprağım, bana bakın.! Ben, herbiriniz için aynıyım ve siz de benim gözümde eşitsiniz. Benim için önemli olan sizin sözleriniz değildir. Ben sizin dostluğunuza muhtacım, çalışmanıza, beni işlemenize.! Saban izine bir çekirdek, bir tohum tanesi atın, size yüz katını vereyim, küçük bir fidan dikin kocaman çınar vereyim.! Evler kurun, temel olayım.! Derinim, yükseğim, büyüğüm, ucum bucağım da yok.. hepinize yeterim ben..'' Sen de bana insanlar savaşmadan yaşayamaz mı diyorsun Tolgonay. Bu bana bağlı değil ki. Siz insanlara, niyetinize, irade ve bilgeliğine bağlı. (..) (Sayfa: 77)
***
(..) İki insan birbiriyle tam bir uyum içinde yaşarsa, konuşmadan ya da yarım sözcüklerle bile anlarlar birbirlerini. (..) (Sayfa: 98)

29 Ocak 2020 Çarşamba

Nilgün Marmara - Daktiloya Çekilmiş Şiirler


ÇİÇEK DÜRBÜNÜ BENZETİSİ İYİMSERCE
*
Yerleşik yabancılığın acısı
Öz düşmanları kendilerinin sevgisiz bilisiz
ve acımasız kabukluların zincirlediği
kara tamlama.
Bir neden yabancıya.?
Bir neden yerleşiğe.?
Bir neden yerleşik yabancıya.?
Susturduklarından sonsuzun dilini,
Dışıyla gerçeğin çizgisini kalın koca leş
doğrusuyla belirleme
*
Bakıldığında göz değirmisinden bir çiçek dürbünün
değil midir renklenme olasılıkları tabanında
----------görülen parçacıkların
yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel
tanrıları, sürülerin çorak gerçekliğini
ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında..
*
Kaydır elini hafifçe sağa ve bak
elin hafifçe sağa kaymıştır
(Bir gül bir güldür bir güldür bir gül)
Görünür ayrımı şimdi yenilenen renk konumunun.
*
Yürü dört adım, dört kez çevir sevgili kırmızı
----------nesneyi (kırmızıydı ilk ve tek olan)
Bak görülene tutkuyla bak
dört ayrı kez dört ayrı cümbüş..
Sarıl, benzerlerine dokun..
Bir bilinmeyen nicelikte duyumlarının sevinci,
Benzeş özdeşliklerine küçük, renkli bölünmüşlüklerin,
ne hoş, ne düzenli, ne dağınık, ne düşlenmez
----------yer değişimlerini.!
*
Dizelerini sırala kendince kendiliğinden,
Oyuncağını yuvarla ve yaklaştır bakışını,
Uygun değil mi sözcüklerine kırıkların gözalan
----------dizilişi kendince kendiliğinden.?
*
Sorma.! Ya bir gölge oluşmaz mı hiç,
hep ışık var mı oluyor camdan yüreğine
akan duru, düzensiz kararlılık için.?
Korkarak kırılmasından saydam nesnelerin
parçacıkların yitiminden, kapılmasından
Ötelerin el koyucu rüzgârın yetkesine,
----------başka coğrafyalara doğru.
*
Kov karaduygulu olasılığı bilincinin
----------gücüyle
biçimleri kesikler yaratmadan tininde--
Yeni çiçek dürbünleri bul ertesinde düş kırıklığının
Gizlenmişlerse senden, kur öz yaratısını
----------saflığının.
*
Geldiğince yüreğinden geçtiğince
----------yapıla benzerini,
Daha yetkin oluşlar özgül ayrımlar
----------bekler seni uğraşında,
Şaşarsın dantel yüreğine
----------ince yeteneğine.
*
Bekleme bir anı gelsin kurtuluşun
----------parlak renklerden ve
karanlık soyutta haz kırıntılarını
düşlemenin, sokak bilincine göre
----------erince kavuşmanın.
O çocuksuluğun ayırdında olamayan
----------ve direnmeye karşın etkilerini
----------zorbalıkla yayan kurnazlarca
----------huniler ve sinsilikle
----------içirilen beklentiler..
*
Tüm hücrelerinle kus cellat yargıları.!
Seslen sonra övünçle bir gelecek insanlığına
----------oynadığın eşsiz mikalarla.! 
*
Haziran, 77 (Sayfa: 15-18)

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

#NilgünMarmara #DaktiloyaÇekilmişŞiirler

İKİZ
****
''Biz rengin değil
Ara rengin peşindeyiz.''
*
Getirin ikizimi,
beşiklerimiz bir olsun açıklığın eşiğinde.
Uyutun dingin yankısını saflığın
aynı kundakta.
*
Küçüktür ellerimiz, seslerimiz bizim
Ve güç'tür soluklarımızın pembeliğinden
dağılan bağış.
*
Dolaysız acı ve sevinçle oyulmuş eskil beşik,
Dalgalanır bir uzun erimli ezgiyle,
Kötücül cinlere söz vermiş havayla
pençeleşirken.
*
Hüzün ikizleri uyurlar ilksel sevgi boşluğunda,
Hayatları belirsiz bu kusursuz beşikte.
Beyazlığıyla aydınlatın onları
Titrek ışıklarıyla mumların
-----ılıklığıyla..
*
Mayıs, 81 (Sayfa: 71)
*****
...
*
Geç vakti aşkımın
-----bile değil gözlerimden
-----köpüren altın tozu.
*
Kış vakti tin sızımın
-----bile değil burnumdan
-----dağılan sır uykusu.
*
Gün vakti sevgimin
-----bile değil ağzımdan
-----şenlenen lav kuyusu.
*
Dar vakti yaşamımın
-----bile değil ellerimden
-----uzayan kar büyüsü.
*
Hız vakti oluş'umun
-----bile değil yüreğimden
-----savrulan kır utkusu.
*
Uçtum melek gölge çiftliğinden ya,
Artık yükselemez ay, dönmüyorum çünkü
-----en uzun sürenden.
*
Temmuz, 81 (Sayfa: 74)
*****
...
*
Dünyamsın benim, zorbam, düzenim,
Bundan gözlerim göğe çevrili,
-----ellerim denizde.
Hiç katılmadan sende yaşıyorum,
-----dirimimsin benim,
-----doğarken öldüğüm. (Sayfa: 77)

*****
Burdan böyle baktığımda gömütsü ince boşluğa bilemem martılar neye göre toplanırlar bilemem dizlerim neden çözülür böylesine güçsüzleşir dolaşımı kanımın uyuşurum bunca değişken mavinin görümünde uçarım ve karşı kıyı tehdit okunu kırdıkça sunağım orasıdır pek sık çiçeklerle ve cesetlerle giderim iyice daha sunmaya..
*
Ödünç aldım kokunu kendi tenimde,
-----sen kokuyor yüzeyi bedenimin,
-----her gözeneği.
*
Açar açmaz arkı daldı bir kelebek içeri,
Döndün sandım beyazı görünce,
Birleştirerek tenimden yayılan
-----koku ile
-----uçanın sonsuzluk imgesini.
*
Tutuyorum sevi çanını ellerimde,
Vurgusu ben'e dönük, yankısı çokluğa.
Kendi ışıltısı deviniyor kendinde
-----katlanarak doyumu
-----töze doğru yayılıyor
-----başkayla aramızdaki
-----kimsesizliğe.
*
Şimdi hayır derken
-----------sevişiyorum seviyle ben.
*
Ağustos, 81 (Sayfa: 82)

*****
...
*
I
*
Çiçek dediğin kapalı durur.
Yoksa vaktini soğuruyor saatinin
-----ya suyla ya karayla,
-----bütün sevgililer.

Birden çalıyorlar örtülerini
-----kusurunun, ya devle
-----ya cüceyle.
*
II
*
Ben o zaman dutlarımı yiyordum,
-----susku ve güzellik için,
-----dönüşüyordum bir bülbüle
-----kanadından kalem sunan,
Yazı çağırıyordum
-----ve biliyordum yine
-----yeğdir kapanması çiçeğin.
*
III
*
Bir bütün yastığımız bile yoktu,
Birliktelik yüzünün görünmez tansığını
-----iliştirebileceğimiz.

Herke yineliyordu,
----- ''Bu ne çok renk yüzünüzde,
böyle ışıltı --Yitmek bakmak--''
Oysa renk demetleri ölümlerimizdi birlikte,
İçine gizlendiğim ve orada değillendiğim.!
*
Eylül, 81 (Sayfa: 88)
*****
*
Uyumadı kadınlar geceyle birlikte,
-----güne patikler ördüler.
İşlerin emeklemesi; çok geçmeden
-----yetkin doğruluşu için.!

Gün de yürüyecek bir zaman,
-----geceselle birlikte.
Belki ay kusursuzca ısıtacak güneşi..

Yarısıyla gecenin yarısı gündüzün
-----örtüşerek birbiriyle,
Kadınları öpecek tığları için,
Sıyrılacak iş, patiklerinden
-----kutsal gece öğleninde.!
*
Eylül, 81 (Sayfa: 91)


*
Bu ölümcül tavşan gecelerinde,
Kızıl gözlerimizi takınıp da,
Onlar, acılar da ölür diye,
Yutuyorduk düş sellerini zamanın
-----uzaklık bilisinde.
*
Ayın soyağacında asılı bebekleri,
Vuruyorduk bir bir keskin bakışla.
Böylece iniyordu küçük cesetler,
Yerkürenin donuk kıvrımlarına.
*
Onları da katıyorduk acılara sınırsız,
Altın simyasının hiç buluşunda,
Dökük ellerimizin güçsüzlük iminde,
Onlar, acılar da ölür dileğiyle,
Daha ne kadar çaba.?
*
Ekim, 81 (Sayfa: 99)


*
Mutsuz göğün yakıcı soluğu rüzgâr,
Kat erimiş kararımızı kendine
ve uzak tut güçsüzlüğü bizden.!
(..)
Oyunsa gök ve rüzgâr,
mutsuzluğu göğün, şiddeti rüzgârın,
Kim ekler kendine uçtu uçacak düşüncelerimizi
ve ne yakın kılar gücünü bize aydınlanabilir
-----gecenin.?
Bizim söz, sözün biz olduğu.!
*
Aralık, 81 (Sayfa: 104-105)
*****
*
Unutuş bir kaynak olmalı,
Yeni'yi her an'a yaymak için.
Ben sana olmalıyım,
Bana sen bir kaynak.
*
Görüyorum geç; kıyım çok yakın.!
Biliyorum artık mut uzaklığını.
Sen yüzümü götürmüyorsun,
Kendi gözüne bile.!
*
Gerçek bilinsin, diliyoruz,
Düz, eğri, çapraz ya da değirmi.
Güzeldir açığa çıkışı yüreğin,
Sen bil ki, ben de seveyim.!
*
Aralık, 81 (Sayfa: 106)
*****
*
Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi..
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın.!
*
Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir,
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
*
Yitiyor işte gözardı edilen bedenim,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi..
Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle.!
*
Bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
Son verilebilir yaşamın benimki olduğunu.?
Şendim, şendim ben,
Kahkaham insanları ürkütürdü.!
*
Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi..
Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
Kalıvermeliyim öylece kaskatı.!
*
Ocak, 81 (Sayfa: 110)
*****
*
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
-----bekçi gizleri.
*
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir-
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
-----sizler.!
*
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa,
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir-
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılmayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere.!
*
Şubat, 82 (Sayfa: 111)
*****
*
(..)
Korktum Petra, her iniş çıkışında sesinin
benzerliğinden korktum herkesin bir hayvana.
Yakıyordu senin gözyaşın benim şakağımı
ve böğürmek isterdim delice, hiç anlamayanlara
Sevgi Petra'ya aşk ona verin dostluk
Kalsın eller süslü göğsünde hınzır dudağında.
Yazgısı değişsin bir kezcik çatlağın, hani şiddetiyle
Evleri bölen insanları ve henüz doğmamışları bile.
*
Şubat,83
*
R.W. Fassbinder'in aynı adlı filmi üzerine (Sayfa: 119)
*****
*
INTRODUCTION-
Olmak kış konuklarından bu yeryüzünün ve beklemek.. Güzün utancımızı örttüğümüz yapraklarımızı düşürdük karşılıklı, kış çırılçıplak geçti --örtünülmesi gereken bir dahaki güze dek-- Geri dönmüyor yapraklar yerine, kapanmıyor yaralar, açık her şey bu üzüntü bedeninde, yeniden varolduğunu mu sanmalıyız yaprakların.? Bir ansıma penceresi asla diye yanıtlar; arzusu kış çıplaklığıdır, uzlaşmacı örtünme değil, yalın bir şimdilenmesidir üşümenin. Utanç sıcaklığı değil hiçbir zaman. (Sayfa: 124)
*****
*
İrisleri kırmızıyla döşeli
teninde dantel izleri..
Ağzının üzerinde bir örümcek
örüyor suskunluğu salyasıyla;
ipek ağın ardından kıpırdayan dudakları
çıkrıkçı kızın ses vermiyor yatık zamanda
*
Kuşlar bu kızın kulağında küpedir;
kulağı kesik kuşlar, su kuşları ve ürkünç
---------------------------------uçuşları..
*
Kayalıklarda oyulmuş gömütler,
kızın hayatını eğik kılmış bir kez,
geçmiş yığılmış da örümcek ağının ardına,
Ağzının içi bir yığın taş, çim, acı..
*
Su; ölene kadar.!
*
Eylül, 84 (Sayfa: 128)
*****
*
(..)
Hayvan güldü.!
Bir damla yaş hep gözünde
Gülerken bile.!
*
Nisan, 85 (Sayfa: 142)
*****
*
En yakın yabancı sendin,
Daha sürülmemişken ışığın biberi
-----yaramıza,
Yaslanırken boşlukta duran bir merdivene
-----henüz.
*
Güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
ilkyaz derken --kışı gözden kaçıran
yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
-----en güçsüz kollarla--
Çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
Çok gizli doğru bir gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
-----olduğunu..
*
Yabancıların en yakınıydın sen.!
*
Haziran, 85 (Sayfa: 148)

KAYA-KULAK

*
Bir Hintli boğsun mu beni
-----çıkarıp cüzzamlı binalardan
-----sedef kakma darağacına; ipek urganlarla.?
Bu bozuk bağda çürük üzüme mi tutsunlar
-----nar ruhumu.? Hah, kılıfı piramit.?
*
Dibindeyim kadim kral Denys'nin
-----babacan kaya kulağının,
Dinliyor o beşik mağarada yankılanan
-----avaz avaz gülüşümü, dolduramadığım
----------yaşamımı.
Gök otağı paramparça üstünde onun da,
kanı yerde kalmaz derin oyuklara atılanların.
*
Uzun bir kara kutuyum, ne kayıt
-----ölmeye başladıktan bu yana.!
Bir su itiyim, taşlarla kuşatılmış.
Gözüm sadedir ve temiz;
ve son sözümü üfleyeceğim hayalı ebenize
-----bir balığın ağzından,
-----torunlarınıza da bir avuç havyar.
*
Bir Kavindra yolsun bakalım sözcüklerimin telini
-----teleğini
----------cüz penceresinde oturukalmışken,
Siz de iyi kuyular
-----iyi kuyular dileyin ben-
----------denize.(Sayfa: 171-172)
*****
*
(..)
Ey, yüzleri
-----bir babakuş gölgesine
----------çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş.!
*
Aralık, 86 (Sayfa: 174)

Gökkuşağından Darağacı (Sayfa: 180-181)
*****
*
(..)
Yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
-----düşler maketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
----------Ey, iki adımlık yerküre
----------Senin bütün arka bahçelerini
---------------gördüm ben.!
*
Şubat, 87 (Sayfa: 176)
*****
..Çocukluğun kendini saf bir biçimde
akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte.! (Sayfa: 183)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...