13 Ağustos 2020 Perşembe

Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Arka Kapak:
*
Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk, kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın ülkedeki okulların müfredatına dahil edilmesini istedi. Türk öğrenciler ve askerler ülkelerindeki ''yaşamı yenilemek'' için mutlaka bu kitabı okumalıydılar. O vakitler, kitap o kadar çok ilgi gördü ki, Kuran-ı Kerim'den sonra en çok okunan kitap haline geldi.
*
Bu kitap tüm yoksulluğa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya'yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak bir şekilde gözler önüne sermektedir. Halkların destansı özverisiyle yoksulluktan kurtularak, ekonomik, politik ve kültürel olarak nasıl mükemmel bir ülke yaratılabileceğini gösteren, okurlara dudak ısırtan ölümsüz bir eser.
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''..Petrov'un kitabı büyük önem taşımaktadır. Kendi düşüncelerini yaymak için yorulmadan çalışan bir fikir insanı, yüksek ikna yeteneğine sahip, ateşli bir hatip ve yetenekli bir yazar olan Grigoriy Petrov dinleyici ve okuyucularına çok önemli bir fikir aşılamaktaydı: İnsanlar ülkelerinin geleceğine dair taşıdıkları kişisel sorumluluğun bilincine varmazlarsa, ülkelerinin kalkınması ve refaha kavuşması da mümkün olmayacaktır. Her bir insan, gerçek vatandaş ''yaşam mimarı'' olmalı; Petrov'un bütün çalışmalarının ana konusu budur.'' 
*
(M. Vituhnovskaya) (Sayfa: 49)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
*
''Milli servetin, halk vicdanı ve millet aklının kurucusu olabilmek için çaba gösterin. Hayatta istediğiniz mesleği seçebilirsiniz; örneğin profesör, doktor, işçi, bilim insanı, tüccar, subay, din adamı, memur, köylü veya bakan olabilirsiniz, bu sizin yeteneklerinizle ve şartların uygun olup olmamasıyla ilgili bir durumdur. Fakat şunu hiçbir zaman unutmayın: Vücudunuz, aklınız ve ruhunuzun sahip olduğu bütün gücü vatanınıza ve halkınıza adamalısınız.''
*
(M. Vituhnovskaya) (Sayfa: 50)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Düşüncesiz olmayın.! Solucanlar gibi kendi küçük işleriniz ve önemsiz kaygılarınızın çevresine üşüşerek, bunların arasında kaybolmayın.! Devletinizin temellerini nasıl sağlamlaştırabileceğinizi, halkınızın eğitim ve kültür düzeyini nasıl yükseltebileceğinizi düşünün.!'' (Sayfa: 56)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Tarih bazı devlet ve halkların kaderiyle ilgili sert hükümler verirken, diğer devletlerin örneğinde bizlere ders vermekte; toplumsal hayatın temellerinin nasıl ve hangi yöntemlerle sağlamlaştırılacağını, halk kitlelerinin eğitilerek, iki ayaklı hayvan sürüsüne veya büyük bir karınca yuvasına dönüşmelerinin nasıl engellenebileceğini ve insanların, aklın hakim olduğu, mutlu bir hayatın yaratıcısı olan sanatkar gibi yetiştirilmeleri için hangi yolun izlenmesi gerektiğini göstermektedir.'' (Sayfa: 56)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Yönetici nasıl biri olursa olsun -iyi veya kötü, kahraman veya zalim- her zaman kendi halkının canından bir candır, onun bir parçası, ruhunun yansımasıdır. Halk nasılsa, onu yönetenler de öyledir. Bu yüzden de her halkın hak ettiği iktidarlara ve yöneticilere sahip olduğu eskiden beri söylenegelmektedir.'' (Sayfa: 57)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Halkın içinden çıkan her büyük şahsiyet yakıcı güce sahip birer büyüteçtir. Bu büyüteç halkının en güçlü yönlerini ve zekasını kendi kişiliğinde birleştirerek, hem kendi halkını hem de diğer halkları temsil eden milyonlarca insanı ateşlemektedir.'' (Sayfa: 60)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Her halkın içinden hem büyük şahsiyetler hem de aşağılık insanlar çıkabilmektedir. Bunların hangisinin iktidara geleceğini belirleyen temel etken halk kitlelerine hakim olan ruh halidir. Halkın sahip olduğu değerler nelerdir.? Zekası, iradesi ve vicdanı gelişmekte midir yoksa zehirli otlar sarmış gibi, çürüyerek yok mu olmaktadır.? Veya zavallı, utanç verici bir mevcudiyet için mi sarf edilmektedir.?'' (Sayfa: 61)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''İnsan hiçbir zaman ve hiçbir şey için eğilmemeli ve yerlere kapanmamalıdır. İnsan hayatı sürekli bir kültürel gelişim ve yaratıcılık, kendi içinde ve dış dünyada karşılaştığı kaba güçlere karşı verilen daimi mücadeledir.'' (Sayfa: 67)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''İlk bakışta çok sakin bir eyalet kenti izlenimi uyandıran Tavastgut'un nüfusu yaklaşık altı bindir. Kenti bir ucundan diğer ucuna kadar mesafeyi yürüyerek 7-8 dakikada kat ettiğimi saatime bakarak söyleyebilirim. Şehirde sadece bir otel ve büyük salonunda bazen tiyatro oyunlarının da oynandığı bir restoran var. Buna karşılık, okul sayısı çok olup, bunlar arasında sekiz yıllık erkek lisesi, öğretmen okulu, örmecilik yüksek meslek okulu, Fince ve İsveççe eğitim veren iki kız lisesi, kızlar ve erkekler için iki yüksek halk okulu, ilkokul, işçiler için Pazar günü okulu, ''Özgür Kilise'' Pazar günü okulu, ıslah okulu, hazırlık okulu, hapishane mahkumları için okul ve Rusça eğitim veren bir okul bulunmaktadır.'' (Sayfa: 78)
***
''Finlandiya diğer Avrupa ülkelerinin henüz yapamadığını yapmış ve kadın ticareti yasa dışı ilan edilmiştir. Ülkede yasal olarak faaliyet gösteren bir tek genelev dahi yoktur.'' (Sayfa: 82)
***
''Finlandiya'da - Suomi'de bizzat bulunmamış bir şahsın Fin dürüstlüğünü anlaması ve böyle bir şeye inanması çok zordur.'' (Sayfa: 83)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Kenevirden nasıl halat yapıldığını bilirsiniz. Önce kenevir liflerinden ince iplikler hazırlanır, ardından bu iplikler bir araya getirilerek, sicim yapılır. Birkaç sicimin bir araya getirilerek örülmesi sonucu büyük okyanus gemilerini rıhtıma bağlayan sağlam ve kalın halatlar ortaya çıkar. Bizim işimiz de buna benzemektedir. Etrafa saçılmış iyi niyet kırıntılarını bir araya getirerek birleştirmek suretiyle, iki milyonluk halkımız için dev bir kültür ve eğitim hazinesi oluşturabiliriz.'' (Sayfa: 90)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Cervantes, İspanya'daki okuyucu kitlesinin aptal ve uyduruk romanların cazibesine kapılmasını, ülkedeki bütün okumuş insanların zihni tembellik hastalığına yakalanmasının işareti olarak yorumlamaktaydı.'' (Sayfa: 117)
***
''İnsanı canlı ve dinç tutması gereken bilginin yerini bilgiçlik taslayan bir zihniyet almakta, öğrencilerin beyni çeşitli kitaplardan yapılan sayısız alıntılarla -yıllar, isimler, ölçüler, formüller ve cansız kurallarla- adeta bir çöplüğe dönüşmektedir.'' (Sayfa: 119)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Sizler Finlandiya'nın futbolda elde ettiği başarılarla övünüyorsunuz. ''Güçlü Ayak'' adlı topluluğunuzun komşu ülkelere -İsveç'e, Norveç'e, Danimarka'ya maçlara davet edilmesi ve uzak Macaristan'a giderek, orada maç kazanmasına sevinerek tezahürat yapıyor, bundan gurur duyuyorsunuz. Ben sizin sevincinizi paylaşmıyorum.
Sevgili ülkemiz Suomi'de adları ''Güçlü Düşünce'', ''Büyük Emeller'', ''Süt Üretimi'', ''En İyi Yumurta'', ''En Kaliteli Tahıl'', ''Beyaz Kumaş'', ''Temiz Vicdan'', ''Yeni Fikirler'', ''Mekaniğin Gururu'', ''Müreffeh Halk'' olan birkaç topluluk olsaydı, bu beni daha fazla sevindirirdi.
''Ben sizlerin -genç Finlandiyalıların, sadece Macarları ayakla topa vurarak yenmekle yetinmemenizi, aynı zamanda Almanları, Fransızları ve İngilizleri beyniniz, kalbiniz ve iradenizle, bilim, ustalık, ticaret, zanaat, adil hukuk düzeni gibi alanlarda, ülke refahının artırılması için halkın verdiği mücadelede yenmenizi istiyorum. Bu büyük mücadelede ilerleyebilmek için futbolcuların damarları çıkmış, kaslı bacaklarına güvenirsek, fazla uzağa gidemeyiz. Topa kafayla vurabilmek için alnın sağlam olması lazım, en sağlam alınlı canlı ise koyundur. Koyun kafasının Finlandiya gençliği için gurur kaynağı olabileceğini sanmıyorum.'' (Sayfa: 120-121)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Zavallı şarlatanları ve kültürel açıdan geri kalmış halkları kendinize örnek almayın, çünkü onlar uygar halkların yaşamını anlamak için ilk olarak arka avluya bakar ve çöp kutularını araştırırlar. Örneğin, Paris'te kafeşantanları inceleyen bu kişiler Almanya'da bu işe birahanelerden başlar, İngiltere'de futbol maçıyla devam ederler. Gözünüz yüksekte olsun.!''
(Sayfa: 122)
***
''Anne ve babalar, iyi düşünün ve açık yüreklilikle, samimi olarak cevap verin: Çocuklarınızın yetişmekte olduğu ve kişiliklerinin şekillendiği aile ortamı zihinsel ve manevi açıdan yeteri kadar sağlıklı mıdır.?'' (Sayfa: 124)
***
''Anne ve babalar, izninizle sormak istiyorum -bu yetişme tarzıyla çocuklarınızın kanat edinebileceğini gerçekten düşünüyor musunuz.? Yoksa onların kanatlarını daha ilk başlarda, temelli olarak siz kendiniz mi kırdınız.?''  (..)
''Hayattaki aşırı düzensizliğin başlıca nedenlerinden birisi herkesin hayatta iyi bir düzen kurmaya çalışması, fakat hiç kimsenin hayatın kendisini düzene sokmak istememesidir.''
***
''Herkes hayattan mümkün olduğu kadar fazlasını almaya çalışırken, hayata da bir şeyler katmak gerektiğini düşünen yok. Egoist, hırsız, istismarcı ve asalak olarak atıldıkları hayatın anlamını bu asalaklıkta görüyorlar.''
(Sayfa: 126-127)
***
''Anne ve babalar.! Çocuklar ve gençler egoist duygularla büyümekte, sadece kendilerini beğenmektedirler. Sığ ve fakir ruhlu bu insanlar aynı zamanda tembel, ahlaksız ve şehvet düşkünü birer sapık olarak toplum hayatına dahil olmaktadırlar.
Sonuç olarak, hiçbir şeye ve hiç kimseye -vatanına, insanlara, emeğe, büyük fikirlere, anne babasına ve nihayet, kendisine- saygı ve sevgi duymayan insanlara dönüşüyorlar.
Ne ekerseniz, onu biçersiniz.
Ne pişirirseniz, onu yersiniz.'' (Sayfa: 127-128)
***
''Köylülerden topladığı malları bir terazide, onlara sattığı ekmeği ise diğer terazide tartıyormuş. Her iki tartı da hileliymiş. Bu durum yıllarca sürmüş, ben de kendisine yardım etmişim.
Bunu düşününce öfke bütün benliğimi sardı. Elimin altında bulunan patrona ait bütün paraları alıp köylülere dağıttım, kendisini de dövdüm. Elimden almasalardı, belki de öldürürdüm.
Yargılandım. Mahkemede hileli tartıları anlatmak istedim, ama anlaşılan, köylüler patronun tartılarından şikayetçi olmak için bir nedenleri olmadığına dair imzalı kağıt vermişlerdi. Zavallı korkaklar, kendi ihtiyaçlarının köleleri, patronun kızarak ileride kendilerine borç vermeyeceğinden korkuyorlardı. Ben de sustum, içimde kölelere nefret duygusu uyandı. Onları dövmek, öldürmek, işkence etmek istedim, yeter ki bir şeylere içerlesinler, neye veya kime karşı olursa olsun, ayaklanma, başkaldırma isteği duysunlar.'' (Sayfa: 140)

Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Aydınlar -halkın ışık saçan düşüncesi, ülkenin eğitimli beyin gücüdür. Kendi aydın kesimine sahip olmayan ülke bedbahttır, şanssızdır. Bir tek, halkı talan eden cahil, aptal ve eğitimsiz, çoğu zaman ise yırtıcı kişiler aydın kesimin düşmanı olabilirler, oluyorlar da. Halkın karanlığa gömülmesi ve akıl tutulması yaşaması bu baykuş ve puhu kuşlarını, geceleri uçan bu yırtıcıları mutlu etmektedir. Puhu kuşları ışığı sevmezler, güneş gözlerini acıtır çünkü. Bu nedenle, bütün ülkelerin, halkların ve bütün zamanların baykuşları ve puhu kuşları aydınlık düşünce ve bilgiyi sevmemişler ve bugün de sevmiyorlar.'' (Sayfa: 147)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Birikimli ve aydın kişiler olmanız sizin için bir imtiyaz ve ayrıcalık gerekçesi olamaz. Hakimiyet, şan, şöhret ve kaygısız, refah dolu bir hayata sahip olma hakkı da vermez. Aydın olmak sizler için bir vazife, ifa etmeniz gereken bir hizmettir. Sizin göreviniz bir mum gibi yanarak, halkı aydınlatmaktır. Mumu yaktıktan sonra fanus altında tutmazlar, etrafa daha fala ışık saçması için yüksek bir şamdana yerleştirirler.'' (Sayfa: 148)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''..dünyadaki birçok halkın yamyamlık durumundan henüz kurtulmadıkları, sadece insan yeme yöntemlerinin farklılaştığı sonucuna vardım. Diğer halkları ve hanedanları istila eden fatihlerden neden saygıyla bahsedildiğini anlayamıyorum. Büyük İskenderler, Hanniballar, Scipionlar, Sezarlar, Büyük Karllar, Napolyonlar, Moltkeler, Bismarklar ve onlara benzeyen binlerce şahsiyet tarihte ne gibi iz bırakmışlar, şimdi ne yapıyorlar.?'' (Sayfa: 164)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Ülke nüfusunun büyük bölümünün cahil ve kaba olduğunu görmek ve buna tahammül etmek utanç verici bir durum. Kendisi eğitimli olan ve kültür güneşinin ışığıyla aydınlanan herkes bu durumdan sorumludur. Devlet üst katlarında geniş pencereli ve yüksek tavanlı büyük, ışıklı odaların, alt bölümlerinde ise penceresiz, kasvetli, dar ve nemli bodrum katlarının yer aldığı bir kule değildir.
Halkın büyük bölümünün eğitimsiz olması devlet eliyle yapılan bir kötülüktür. Bu durum kendi kendini talan etme, yıkıma uğratma ve aşağılamadır. İlkel halkların fakirlik ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarının nedeni sahip oldukları toprakların zenginliklerinden faydalanamamalarıdır.'' (Sayfa: 172)

Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Halka insan gibi yaşamayı öğretin, insan haysiyetine yakışır bir hayat kurma olanağı sağlayın, bu konuda yardımcı olun.'' (Sayfa: 186)
***
''İnsanlar doğuştan öfkeli, kötü kalpli ve kusurlu değiller, sadece baskı altında sindirilmiş durumdadırlar. İhtiyaç ve yoksulluktan, ağır çalışma koşullarından, toplumun diğer kesimleri tarafından hor görülmek ve ihmal edilmekten mustariptirler.'' (Sayfa: 195)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
*
''Bilimsellik olmadan, bilim sevgisi ve bilgilenme arzusu olmadan ne bilim gelişir ne de bilgili insanlar ortaya çıkar.
Aynen bunun gibi, sanatsallık ve sanat duygusu gelişmezse, güzelliğe ihtiyaç duyulmazsa, sanat da olmaz.'' (Sayfa: 199)
***
''İçi yakıtla iyice doldurulmuş lamba ''Ne yapmam gerekiyor.?'' diye sormaz.'' (Sayfa: 204)
***
''Hayatı inşa etmeyi bir ihtiyaç olarak görmek ve görev addetmek, bunu yaparken sevinç duymak çok önemlidir.'' (Sayfa: 208)
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
''Her bir sürü, kendisini dünyanın en yetenekli, en kültürlü ve en asil halkı olarak görüyor ve bundan emin.'' (Sayfa: 215)
***
''Halkı soyan ve hayatını karartan bu vicdansız ve yırtıcı parazitler çoğu zaman daha korkunç kötülükler de yapıyorlar. Bazen kurnazlık yoluyla veya kandırarak, bazen rüşvet ve tehdit vasıtasıyla, bazen arsız yalanlarla, bazen de açık şiddete başvurarak halkın zekasını ve iradesini yok ediyor, toplumun vicdanını zehirliyor, gençlerin ideallerini ve savundukları idealist düşünceleri yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Çevrelerine manevi karanlık tohumları saçıyor, kin duygusunun yaygınlaşmasına, insanların ıstırap ve kederinin artmasına neden oluyorlar.'' (Sayfa: 230)

Hypatia - Yanlış Da Olsa Düşünmek Hiç Düşünmemekten Daha İyidir (Yayıma Hazırlayan: Yılmaz Şener)

ÖNSÖZ

Bir kadın dünyayı aydınlatmak için ışık oldu
ama söndürmek için ellerinden geleni yaptılar.
Bir kadın dünyayı daha güzel bir yer yapmak için canını ortaya koydu
ama canını almak için her şeyi yaptılar.
Bir kadın insanlara düşünmeyi öğretti
ama o gerçekleri çürütmek için her türlü yalana başvurdular.
Bir kadın insan aklının aynı zamanda onun kanatları olduğunu söyledi
ama o kanatları kırmak için seferber oldular.
Bir kadın, insanın isterse her şeyi yapabileceğini gösterdi
ama bunun olmaması için canlarını dişlerine taktılar.
Bir kadın tüm bunlara rağmen söylediklerini
gerçekleştirdi ve bunu da herkese gösterdi.
Ve bunun ağır bir vebali olacağını bile bile..
Bir kadın tek başına karanlığa karşı durdu
ama o karanlık bir kadının varlığına tahammül edemedi.
Tarih onları en karanlık sayfalara gömdü
ama o kadın bugün her sayfada insanların karşısında
ve insanlara ışık olmaya devam ediyor.
Onun adı Hypatia.
Bilimin ve aklın ışığı..

*
Hypatia - Yanlış Da Olsa Düşünmek Hiç Düşünmemekten Daha İyidir (Yayıma Hazırlayan: Yılmaz Şener)

*
''İnanmadan önce sorgula ve bildiklerinin arkasında dur.'' (Sayfa: 5)

Hypatia - Yanlış Da Olsa Düşünmek Hiç Düşünmemekten Daha İyidir (Yayıma Hazırlayan: Yılmaz Şener)

''Ona âşık olanların içinde, öğrencilerinden biri olan ve ona tüm halkın önünde aşkını ilan eden ve yıllar sonra İskenderiye valisi olacak olan Orestes de vardı.
Hypatia, Orestes'in bu davranışı sonrası ona bir ders vermeye karar verir ve çok etkili bir yöntem bulur; Orestes'e âdet bezini verir ve sonra da ona şunları söyler:
''Senin asıl sevdiğin bu Orestes. Güzelliği güzellik olduğu için sevmiyorsun.''
*
Tabii kalbi kırık öğrencisi için bir tavsiyede de bulunur:
''Kalbini benden daha güzel bir şeye ver; müziğe..''..'' (Sayfa: 15)

Hypatia - Yanlış Da Olsa Düşünmek Hiç Düşünmemekten Daha İyidir (Yayıma Hazırlayan: Yılmaz Şener)

''Hypatia'nın dikkat ettiği bir diğer şey ise, kırılgan ilişkiler yüzünden insan özgürlüğünün yitirilmesiydi.'' (Sayfa: 15)

Hypatia - Yanlış Da Olsa Düşünmek Hiç Düşünmemekten Daha İyidir (Yayıma Hazırlayan: Yılmaz Şener)

''Serapis Tapınağı ve İskenderiye Kütüphanesi dinci fanatikler tarafından içindekilerle birlikte yakılmak istenirken, Hypatia o sırada kütüphanedeki bilimsel çalışmaları kurtarmanın derdindeydi.'' (Sayfa: 25)

*****

''Kendini Platon'un bir öğrencisi olarak gören Hypatia, onun ''Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir'' sözünü asla unutmuyordu.'' (Sayfa: 31)

*****

''Hypatia, tartıştığında kıvrak zekâsı, eyleme geçtiğinde iş bitiriciliği ve siyasi erdemiyle öne çıkıyordu.
Bu elbette onun başarısıydı, ama her başarı gibi bunun da düşmanları olacaktı.'' (Sayfa: 37)

*****

''Kimse senin gibi düşünmese bile, doğru olduğuna inandığın şeyi yapmayı bırakma''
(Sayfa: 38)

*****

''Ondan şu şekilde bahsediliyordu: ''Platon'un ruhu ve Afrodit'in bedeninin bir araya gelmesi.'' (Sayfa: 52)

*****

Hypatia, üzerine çokça zaman harcadığı bir çalışması sonrasında, ders verdiği öğrencilerine şöyle söyler:
''Dünyayı olduğu gibi görmeyi kabul edersek, neyle karşılaşırız.? Bir an için bütün önyargıları bir kenara bırakırsak, karşımıza nasıl bir şekil çıkacak.?'' (Sayfa: 63)

*****

''Eğer bir toplum tek bir aklın sözleri, düşünceleri ve eylemleriyle hareket ederse, orada sadece o kişi var demektir. Geride kalanların varlığı bir söylentiden öteye gitmezdi.'' (Sayfa: 65)

*****

Babası dinler konusunda Hypatia'ya şunları söylemişti:
''Bütün dogmatik dinler yanlışlarla doludur ve kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak kabul edilmemelidir.'' (Sayfa: 89)

*****

''İnsan, güzelliği bedenlerde bulduğunda bunun peşinden koşmamalıdır; Bunların, imgeler, izler, gölgeler olduğunu bilmeli ve neyi temsil ediyorlarsa onun peşinden gitmelidir''
(Sayfa: 91)

12 Ağustos 2020 Çarşamba

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

*
''Alışveriş miskalla, dostluk kantarla'' deyip, tam tersine ticareti kantarla yapan, dostluğu da dirhemle satan bir dünyada Selim Dede, dostluğu da ticareti de kantarla yapa yapa, sermayeyi kediye yükledi. (Sayfa: 8)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

''Gövdesindeki çocuğun oynadığını duyan insanoğlu anası, kendisinde çarpmakta olan çifte yürekten cesaret alır. Oysa, bağrına taşlar basarcasına yumurtaları basan martının yüreği, bir yavru için iki kez loğusa olduğu halde, hep yapyalnız olarak çarpar.'' (Sayfa: 11)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

*
''Sevginin nereye kadar yayılabileceğini evrenin düzeni, aile, kabile, sınıf ve devlet sınırlarıyla sınırlandırmış ve ''âdet'' (görenek) kaşlarını çatarak ''sevgi''ye, ''buraya kadar yayılacaksın, fakat daha öteye gitmeyeceksin'' diye emretmişti.'' (Sayfa: 26)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

*
''Ne güzel dünya.! Fakat güzelliğinin derinliğini kim sondalayabilirdi.?'' (Sayfa: 66)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

DENİZİN OĞLU:
*
''Sekiz- on yıl hayatını içine toplayarak bir çiçekle hayatını veren sabırlığın -gönülden kopan- o çiçeğin sapını, ellerini kanata kanata kesenler, onu çardaklarına direk yaparlar. O deniz oğlu çoban, işte tam böyle bir çiçeğin tohumuydu.'' (Sayfa: 73)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

''Aradan çok geçmedi; çoban, Gümüşlük'e su almak için uğrayan bir kadırgaya tayfa yazıldı.
Beş-on yıl sonra, çocuğun adını bütün dünya öğrenmiş bulunuyordu: ''Turgut Reis.!''
Ve yirmi-otuz yıl önceye kadar, Küdür Burnu'nu ya da Pamukdede Burnu'nu dolanıp da Gümüşlük'ün önünden geçen her gemi -bayrağı ne olursa olsun- koca deniz oğlunun doğduğu yeri ya top ateşi ya da sancak indirerek selamlardı..'' (Sayfa: 77)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Denizin Çağırışı

*
''Yaşamış olduğum bir gün yoktu ki şafak kırmızısının denize taşıp akışını upuyanık ve dimdik seyretmemiş olayım. Neyleyim kefen gibi yatak çarşaflarını, uyku mahmuru çapaklı gözleri.?'' (Sayfa: 81)

27 Temmuz 2020 Pazartesi

Aslı Erdoğan - Taş Bina ve Diğerleri

Aslı Erdoğan - Taş Bina ve Diğerleri

''Zaten insanlar demir parmaklıkları içlerindeki karanlık dışarı sızmasın diye icat etmediler mi.?''
*
''..insan gecede izlediği yolu unutmaz..'' (Sayfa: 15)
***
''Ağaçlar, ağaçlar, ağaçlar.. Yaşlı, ulu, vakur, yüksek, gür, buyurgan ağaçlar.. Yeryüzündeki her mucizeyi ve suçu görmüşçesine ağırbaşlıydılar. Zamandan bile daha yaşlı.. Derinlere salmışlardı köklerini, gökyüzünü, sadece gökyüzünü hedefleyen yolculuklarında, sağa sola savrulmayı, özgürlük sanmayacak denli ilerlemişlerdi.'' (Sayfa: 28)
***
''Yarın düşüncesi olmayan biri, hangi yöne bakarsa baksın, bilinmeyeni değil, yalnızca tanıdık olanı arar.'' (Sayfa: 40)
***
''Koyu, acılı, derin bir yalnızlıktı onunki. Hep en ummadığı, en dokunulmaz sandığı yerden, belleğinden vururdu. Yalnızlığını kollamış, büyütmüş, kanıyla beslemişti, artık çok çaresiz kaldığında ondan besleniyordu.'' (Sayfa: 48)
***
''Taş binaya baktı. Onca büyüklüğü, loşluğu, heybeti, ciddiyeti içinde bekliyordu. Gece boyunca çözülüp dağılmamış, karanlığa katran gibi sızmamıştı. Sarsılmazdı, dokunulmazdı, yok sayılamazdı. Gene de, Tanrı'nın sözcülüğüne soyunan herkes gibi dünyeviliğini gizleyemiyordu. Buyruklarını daha da katlanılmaz kılan buydu. Bir idam hükmünü, bir saman kâğıdından okumak..'' (Sayfa: 51)
***
''..''Gerçeği söylemiş olur gölgeden söz eden.'' Hakikat, gölgelerle konuşur.''
(Sayfa: 59)
***
''Binanın içinde dev bir avlu, avluyu çevreleyen merdivenlerde insan boyunu aşan tel örgüler.. Kimse kendini aşağı atamasın diye. Çünkü insan hayatı, taşlarda parçalanmayacak kadar değerli son bir-iki yüzyıldır.'' (Sayfa: 60)
***
''Sonuçta her insan hayatı bir yenilgidir, ama bazılarınınki daha görkemli bir yenilgi.''
(Sayfa: 62)

Aslı Erdoğan - Taş Bina ve Diğerleri

''Bir zamanlar birini sevmiştim. Gözlerini bende bırakıp gitti. Bırakacak başka kimsesi olmadığı için. Sevmek.. Yüreğin döküp saçtıklarını, bunca karanlığı eşeleye eşeleye bulduğum bir sözcük. Kimse bana ''Herkes sevdiğini öldürür'' dememişti ki.!''
(Sayfa: 63)
***
''Görme yetisinden feragat etmiş gözlerine bir bakan olsaydı, dünyayla dolan bir ayna görürdü orada, o kadar.'' (Sayfa: 71)

Aslı Erdoğan - Taş Bina ve Diğerleri

Taş binanın çocuklarıydılar bunlar. Kara-kuru, öldüresiye değilse de kıyasıya dövülmüş suçlu çocuklar. Nesiller boyunca işlenen suçları devralmış, soğuğa ve aşağılanmaya bizden daha alışkın, kemikleri daha hızlı kaynayan.. Acımasız sokakların, terk edilmiş pazar yerlerinin, ranzaların, birbirinden ayırt edilemeyen vesikalık fotoğrafların, kolay kolay ölmeyen, trajedinin kendine layık bulduğu, belki birkaçını 'ıslah edebileceğimiz' çocukları..''
(Sayfa: 79)
***
''Sözcük sözcük dışarı akmışsındır kendi öykünden, külrengi bir rahim gibi uzayıp giden taştan gecede pıhtı pıhtı dağılmışsındır.'' (Sayfa: 82)

Aslı Erdoğan - Taş Bina ve Diğerleri

''Hiçbir şey korktuğun kadar kötü değildir, derlerdi, insan soyunu tanımayanlar, acının bir başlangıcı bir de sonu olduğuna inananlar.. Hep aşina uçurumların tepesinde dolandıklarından, Korkunç'un sonsuz çemberlerine yakalanmayanlar.. 'Eninde sonunda şafak söker,' derlerdi. Hem geceden başka nerde bekleyebilirdik şafağı.?'' (..)
''Keşke bir tanrın olsaydı, beni niye terk ettin, diye seslenebileceğin.!'' 
(Sayfa: 83)
***
''Benim gibi adamların ellerini bağlarlar, ölüme değil de birbirlerine yarenlik etsinler diye.'' 
(Sayfa: 93)
***
''Dünyanın haksızlıkla, zorbalıkla tıka basa dolu olduğunun sanki önceden farkında değil miydim.? Bu taşlar, bu rezil, pis hücreler, nereye açılacağını bilmediğim bu kapılar olmadan da dünya yeterince berbat, yeterince korkunçtu, ama işte bir tek burada avluyu çevreleyen teller insan boyunu aşıyordu.'' 
(Sayfa: 97)
***
''Suçla masumiyetin çoktan aynı küle karıştığı bu yangın yerinde hangi çığlığın bir karşılığı, yanıtı, sonu olabilirdi.?'' (Sayfa: 123)
***
''..ta kendisi olduğumuz uçurumda, belki en baştan her şeyi yitirmiştik.''
(Sayfa: 124)
***
''Aklımın erdiği pek çok şey var, ama hayat bunların arasında değil. Ellerim benden daha iyi anlar hayatı, belki bunun için hep susarlar, kabuk kabuk susarlar.'' (Sayfa: 127)
***
''Katillerin, kurbanlarının gözbebeklerinde sonsuza dek yakalandığına inanırdı o.'' (Sayfa: 132)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...