3 Temmuz 2020 Cuma

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Halikarnas Balıkçısı, duvara not tutar. Torunlarının -Aliye, Cevat, Deniz, Murat, Siren, Kibele ve Derya- boylarını, ''Merhaba Apartmanı'ndaki çalışma odasının duvarına renkli kalemlerle işaretler. Böylece, onların zaman içinde büyümelerini gözlemek ister.
Başka bir örnek: Roman yazmaktadır diyelim; duvara çeşitli notlar düşer: ''Mahmut yaralandı'', ''Ayşe sevgilisine kaçtı'', ''Haşmet öldü'' vb. Böylece kahramanlarının son durumlarını unutmamak; yazdıklarını yeniden okumak zorunda kalmamak ister..
Gelin görün ki, eşi Hatice Hanım, titiz ve temiz bir kadındır. Balıkçı'nın evde bulunmadığı bir sırada, onun odasını da boyatıverir. Bir dertlenir ki Balıkçı.
*
''Başkalarının çizdiği çizgiden gitmek özgürlüğüme dokunuyor'' diye çizgili kâğıt kullanmaz.''
*
Şadan Gökovalı, İzmir, 1973 (Sayfa: 11)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Açıklıklar Yolcusu Öyküsü'nden
*
''Önünde en saf, en duru maviden pırıl pırıl ışıldayan bir enginlik yayılıyordu. Dalgacıklar, şıpırdayan su dillerini uzatıyor, geminin ayaklarını öpüyorlardı. Deniz, o taze taze tuz kokan ılık nefesiyle, seven bir kadın gibi kayığa doğru soluyordu. ''Gel.! Gel.!'' diye türkü söylüyordu. ''Gel koynuma gir.! Ben senin mavi saçlı, mavi bakışlı, mavi gülüşlü sevgilinim. Sana koynumda can vereceğim, sağnağımla ruh vereceğim, seni güçlü kanatlar üzerinde uçuracağım, neden orada cansız bir odun yığını gibi duruyorsun.? Sen ormandaki o köklü ve çakılı duruşundan bezip usanmadın mı.? Gel.. Işığa, güneşe, rüzgâra, denize, açıklara, uzaklara çık. Dalgaların üzerine binip yaylan. Kabaran göğsünle fırtınaları paçavralar gibi yırt, gerilere çarp, yunus balıklarının, uçar kefallerin, açık deniz kılıçlarının yoldaşı ol.! Denizcinin uçan yanık türküsü ol.!''
(Sayfa: 20-21)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

''..arabaya beygir koşulduğu gibi kayığınıza fırtınayı ve kasırgayı koşarsınız. Bilmezsiniz denizler ne güzeldir.''
(Sayfa: 23)


Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

''On beş mil ötemizde, ta uzaklarda yunus balıkları sevişiyorlardı. Onları gördük, yarımşar tonluk yunuslar ufuk çizgisinden yukarı sıçrıyorlar, güm diye denize düşüyorlardı. Bakındı ağalar, balık bir hız parçasıdır. Hız dediğinin, kendine en uygun biçime giresi gelse, mutlaka gider de balık olurdu. Hem de balıkların arasında yunusbalığı olurdu.'' (Sayfa: 24)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

''Foca (Fok) yavrusu, denizden ürken ördek değildir. Kendini, düşmanlarını dişleriyle ısırarak savunamaz. Canları yakılırsa yaşlar dökerek kadın gibi hüngür hüngür ağlarlar. Acaba biz eskiden foca mıydık.?'' (Sayfa: 26)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

''Ancak iki-üç çeşit balık denizin yüzünde böyle durabilir. -Biz buna denizde yürümek deriz.- Onların biri de yunusbalığıdır. Kimi yunuslar kuyruklarıyla denizi sağa sola çarparak dimdik dinelip, birbirini -dişi erkek- karşılayarak kavuşurlar. Ama çarçabuk dermanları kesilir, beraber denize devrilirler. Bunu görenlerin gönlüne acımsı bir duygu çöker. Mavi gökte ve mavi denizde bu çırpıntılı cümbüşle, sanki deniz çıldırmaktadır sevinçten. Ne de olsa ağalarım deniz güzeldir.''
(Sayfa: 27)


Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Eski Külot Öyküsü'nden:
*
''İnsandan insana selam skandal olabilir mi hiç.?'' (Sayfa: 41)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Çiçeğin Edepsizliği Öyküsü'nden:
*
''Nejat kendini çiçekleriyle pırıl pırıl yanan bir portakal ağacının altında buldu. Yaprakların damarlarından akan yeşil kan, çiçekte bembeyaz bir alev oluyordu. Çiçek, solup ölmediği sürece bal yapıyor, sanki balayını yaşıyordu. Bal yapamayacak duruma gelince, inat etmiyor, ebedi sevgilerden söz etmiyor, sirkeleşip kalmıyor, sadece solup gidiyordu.'' (Sayfa: 65)
*
''Güneşe bakıyorum. Sevgini güneş ışığından yeğ tuttum. Yeryüzündeki kalıcılığımız, ancak yine kendimizdendir.''
(..) ''Bu çiçek konuşmuyor diye düşünürsünüz. Ve konuşmadığı için de duymadığını sanırsınız. Susuyor ve haykırmıyor.. Oysa suç çiçekte değildir. Sizdedir.'' (Sayfa: 67)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Tükenmeyen Bakış Öyküsü'nden:
*
''A yavrum; biz 'hayatımız' dediğimiz zaman yaşamıyoruz. Sadece yaşadığımızı sanıyoruz. Yapmak zorunda olduğumuz bir sürü ufak tefek şeyler var. Her günkü ufak tefek üzüntüler. Gün ve gün yapılacak ufak tefek görevler. İşte bunların tümü, uykusunda yürüyenin korkunç düşü gibi bizi kavramış. Bu kâbusun dışında görülecek güzel düşler var. Elimizi sallayıp o düşe uzanamıyoruz. Uyanmıyoruz.'' (Sayfa: 71)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Boğulmuş Enginliler Öyküsü'nden:
*
''Dünya güzel.! Ben de kör değilim. Gökyüzüyle gönüle giden güzellik orada çirkinlik bırakmıyor. Gözüm berrak, şeffaf bir göz. Göğün ve denizin özgür mavisi esince, gönlüm yay altındaki keman teli gibi öter. İçimdeki türkü yükseldikçe mutlu olurum. Cennetteki melekler bu kadar mutluysalar, ancak o zaman cennete gitmeye değer.'' (..) ''Dümeni kadere, pruvayı da engine, gönlümü de deryaların mavisine fırlatmak.. Mavilerin özgürlüğünü bürünmek.'' (Sayfa: 79-80)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Boğulmuş Enginliler Öyküsü'nden:
*
''Kentleri dolduran insanlar arasında, doğdu doğalı geceyi görmemiş insanlar vardır. Onların gecesi gece değil, lambayla ya da elektrikli gündüzün bir taklididir. O pek yapmacık bir gecedir. Geceyi tanımak için yaradılışın tenha yerlerinde durmalı.'' 
(Sayfa: 82)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde


''Kabuğu kırılıp açılan bir yemiş gibi, bugünü açıp ısıracağım.'' (Sayfa: 113)
***
''Hız.! Hız.! Hız.! Durmaya vaktimiz yok.! Gidiyoruz.! Nereye.?'' (Sayfa: 116)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Güneş, Ege'nin kenarından kalkıp yeryüzüne bakınca, Ölüler İni'nin bir gün önce bulunduğu yerde ''Heraklit'in'' bir statüsünü aydınlattı. Altında, ''Gerçek hep akar..'' yazılıydı.'' (Sayfa: 129)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Sanki doğa başkaldırıyordu.. Ama neye.? Ne hırlayan denizde, ne gürleyen rüzgârda ve ne de çakan şimşeklerde bu sorunun cevabı vardı.. Doğa ya da fırtına, acaba bir atmosferik engele mi, yoksa sıkan bir geleneksel çemberine mi ''hayır'' diyordu.? Kasırganın gürleyişi, rüzgârın hırlayışı, ''statüko''ya bir koca ''hayır''dı.! ''Hayır, hayır.! Kesin olarak olamaz.!'' diye bağırıyordu sanki..'' (Sayfa: 136)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Şeref, insanların falan şeyde, falan halde tanıdığı şereflilik değerinden ibaret değildir. İnsan etinin, hücrelerinin, atomlarının tanıdığı daha öz bir değerdir..'' (Sayfa: 154)
*
Sağ kolunu Molla Hasan'a uzattı ve -düşman bağrına uzatılmış bir süngü sanki- işaretparmağını Molla'nın yüzüne doğrulttu;
''Doktor,'' diye bağırdı. ''Bu pezevenge ne soruyorsunuz.?''
Sonra hıçkırıklarla kıyılan bir sesle;
''Ölecek ya da yaşayacak olan benim çocuğumdur. Bu herif benim çocuğum hakkında nasıl karar verir.?''
Kadın ağır ağır soluyordu;
''Çocuk yaşayacak, ben öleceğim.!'' dedi. (Sayfa: 155)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

Barba Vangel Öyküsü'nden:
*
''Ada denince usa, denizle çevrili bir kara parçası gelir. Ama buralarda, adalarla çevrili deniz parçası gelir. Bu nedenle de buralara adaların denizi denir. Gece zindan gibi karanlıkta, gölge üstüne gölge gibi görünen iki adanın arasından geçilecekti. Denizler, hemen hemen kapanmış kara kirpikler arasından hayal meyal ağaran bir göz akı gibi duruyordu.'' (Sayfa: 164)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''İçi, anlayış ve duyguyla dolu söze varıncaya dek, insanoğlu kim bilir kaç yüz bin yıl ağlamış, bağırmış, birbirini kırıp geçirmişti.'' (Sayfa: 166)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Deli gönül uslanır mı hiç.? Özlem çekiyordum. Gönlüm bu güzelliklere kanmıyor da kanmıyordu. Deniz suyunu bir kez içen, içtikçe susarmış.''  (Sayfa: 180)
***
''Sevmek sözcüğünün ya da duygusunun gövdesi ve kemiği varsa, sevmenin taa apak kemiklerine, pür ateş iliklerine kadar sevdim.'' (Sayfa: 181)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Ege Denizi'nin bir çeşit kırmızı midyesi vardır. Buna ''Pina'' derler. Bir metre boyunda olanları vardır. Pinaların hepsi bir değildir. Dişi ve erkek olmak üzere bir çifttir ve besileri, içtikleri yeşil ışıktır. Yuvalarını o ışıkla, sedefle döşerler. Yuvanın içinde yaşayan çift de, yuva da hep aynı gövdedir. Kabuk, kapak, yuva, ev, saray her neyse; pinanın kendi gövdesidir. Sarayının mimarı da, sarayının harcı da, sultanı da hep kendisidir. Alaca aydınlığın sıcak loşluğunda düşlerine dalmışlardır. Yeşil ay ışığı, bir yandan vücutlarında inci olurken, öte yandan ''ruhlara'' bitki kökleri gibi tutunan, uzun teller olur. ''Bisüs'' denilen bu teller, camdan saydam, pırlantadan parlak, ipek ve örümcek ağından daha incedir. Ege kıyılarının kadınları, pembe, yeşil pine incilerden çok, pina tellerini ararlar. O telleri saçlarının örgüleri boyunca uzatarak saçlarını örerler. Saçlarına ışık dolamış, ay aydınlığından yüzlerine hale edinmiş olurlar.'' (Sayfa: 183)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Senin ömrün, bir insanın önünde ancak bir kez açılan bir fırsattır. Onu yabana atma. Ne duruyorsun.?'' (Sayfa: 217)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''İnsanın dış yanları, yani derisi, acıdan korunmak için duyguyu yitirdikçe, nasır diye katılaşıp kabuk bağlar. Nasır, katılaşa katılaşa, vücudu koruyan dört güdük ayaklı kutu olur. Kaplumbağada, yengeçte, kabuk; sığır ve sıpada ise alınlar tokuşa tokuşa boynuz olur. Geyiklerde dallı budaklı pek süslü galak olur. Doğa savunmada ne kadar direnirse, aklıyla davranış özgürlüğünden o kadar kaybediyordu. Kaplumbağa koşamıyordu, ortada sersem sersem debelenip duruyordu. İnsan da sığır, sıpa gibi, başıyla savaşır. Hatta uygarlığın, aya gidecek kadar en üst katına varan süper devletler bile, savunma yarışıyla güzelim dünyayı cehenneme çevirirler ve ortada savunulacak bir şey kalmaz.'' (Sayfa: 228)
*
Prangaya vurulanlar arasında, Kerem'le Aslı gibi bağlantıları gerçek gönül katında olanlar, ilk günlerindeki sevgilerini ömürlerinin sonuna dek sürdürürlerdi. Ama bunlar yüzbinlerce insan arasında parmakla gösterilecek kadar seyrekti. Başkalarıysa -bunlar da az değildir- prangalandıklarını görünce fena öfkelenirler ve ayrılmak için zincirlerini tartmaya koyulurlar. Ayrılmayı başaranlar dört ayaklı yaratıklıktan vazgeçerek, kendi iki ayaklarıyla çekip giderler. Ayrılamayanlar hafiften dalaşmaya koyulurlar ki bu, aradan çok geçmeden saç saça ve baş başa gelmekle sonuçlanır. Bunun nedeni evlenmenin bir ağır forsa zinciri değil de, takılması pek hoşa giden yakutlu, zümrütlü, incecik bir altın pandantif ya da bir gerdanlık, başa takılan hem de pırıl pırıl pırlantalı bir uzun küpe sayılmış olmasındandır. Bu bağlantının pranga sayılagelmiş olması, altın pandantifin zarplı bir tepkisidir.'' (Sayfa: 231)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''Milyonlarca yıldan beri, kuşaktan kuşağa pek yavaş yavaş olagelen uygar duygular, açlığın etkisiyle birkaç gün içinde silinip süpürülür. İnsan, pek uzak bir geçmişin karanlıkları içinde kaybolmuş olan yamyamlık çağına, hızla gerisin geriye süzülür.'' (Sayfa: 233)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''İnsan, her kim olursa olsun, aslında içinden, uzaktan uzağa ağlayan bir çocuktur.'' (Sayfa: 233)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

*
''..her doğum, ölümün yenilgisiydi.'' (Sayfa: 234)

Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) - Gençlik Denizlerinde

22 Haziran 2020 Pazartesi

Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku

Harriet Beecher Stowe - Tom Amca'nın Kulübesi
Arka Kapak:
*
Tom Amca'nın Kulübesi hem dünya edebiyatının klasiklerinden biridir hem de yarattığı toplumsal ve siyasi fırtınalarla ABD tarihine damgasını vurmuş bir romandır. Amerikan toplumunun kölelik konusundaki utanç verici tutumunu acımasızca yargılayan ve siyahların yaşadıkları acıları ayrıntılarıyla gözler önüne seren yapıt 1852'de yayımlandığında büyük tepki almıştı. Amerika'da kölelik kurumunun kaldırılmasında büyük rolü olduğu söylenen bu kitap köleliğin korkunçluğunu, ahlaki ve dini açıdan yanlışlığını, özgürlüğü elinden alınmış insanın çaresizliğini dile getirir. Yazıldığı dönemin koşulları içinde değerlendirilmesi gereken romanda yazar, köleliği beyazların sorunu olarak ele almış, kölelerin çektiklerini ön planda tutmuş, Tom Amca başta olmak üzere bütün zencileri ahlaklı, yumuşak huylu, inançla donatılmış kişiler olarak yansıtmıştır.
Harriet Beecher Stowe - Tom Amca'nın Kulübesi
Ha, evet.! İşi kolaylaştıracak bir makineydi, değil mi.? Bulmuştur, buna hiç kuşkum yok, bir zenciyi kendi haline bıraktın mı, tamam. Onların her biri iş kolaylaştırırcı birer makine değil mi zaten.? (Sayfa: 23)
***
En küçük bir tatsızlıkta ancak zalim bir yaratıcılığın tasarlayabileceği türden bir aşağılama altında her gün daha da acı çeken biri haline dönüşüyordu.
Acıma duyguları çok gelişmiş bir hukuk uzmanı bir gün şöyle demişti:
''Bir adama yapılacak en kötü davranışın onu asmak olduğunu düşünürsünüz. Hayır, başka bir davranış biçimi vardır ki, adam buna mahkûm edilirse EN KÖTÜSÜ başına gelmiş olur.!'' (Sayfa: 25)
***
''Canlı mallar sahipleri değiştiğinde duygularını nasıl gösterir.?'' (Sayfa: 47)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amca'nın Kulübesi
Harriet Beecher Stowe - Tom Amca'nın Kulübesi

''..Eliza, Tanrının ancak umutsuzlara verdiği bir güçle yüreklenmiş olarak vahşi bir çığlık attı ve uçarcasına kıyıda anafor yapan akıntının üstünden sıçrayarak ötedeki buz yığınının üstüne atladı. (..) Çılgınca feryatlar ve umutsuzluğun verdiği güçle öbürüne, oradan da bir başkasına atladı, sendeleyerek, atlayarak, kayarak ama yine ayağa sıçrayarak ilerledi. Ayakkabıları gitmiş, çorapları yırtılmıştı, kan her adımını işaretliyordu ama o hiçbir şey görmüyor, hissetmiyordu, ta ki düşteymişçesine bulanık da olsa Ohio kıyısını görene dek.''
(Sayfa: 83)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amca'nın Kulübesi
''Bir zamanlar bir ticaret işindeyken bir kız almıştım, sıkı, hoş, enikonu da akıllı bir oruspuydu, bir de insanın içini karartan hastalıklı bir çocuğu vardı, kamburdu; neyse, öyle ya da böyle birini bulup çocuğu kazıkladım, kızın onca sızlanacağı da aklımın köşesinden geçmemişti. Aman Tanrım, nasıl bastırdı görseniz. Oysa hastalıklı, huysuz, baş belası bir nesne olduğu için çocuktan kurtulmak işine gelir sanmıştım, üstelik numara da yapmıyordu, ağladı, ne kadar dostu varsa yitirmişçesine günlerce dalları budanmış ağaç gibi dolaşıp durdu. Düşününce bile gülünç geliyor. Tanrım, kadınların kafalarında olup bitenlerin anlaşılır yanı yok.''
(Sayfa: 90)
***
''Kimse elinden geleni yapmadan Tanrı'nın ona ne kadar yardım edeceğini bilemez.''
(Sayfa: 114)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amca'nın Kulübesi
''Kendi açmazlarından çıkmak için yürek sevgisiyle yürek kanı satıyorlar.''
(Sayfa: 128)
***
''Ah sen, üzgünü ziyaret eden, biliyor musun ki soğuk, başka yana dönük bir yüzle verilmiş parayla satın alabileceğin her şey, gerçek yürek yakınlığıyla dökülmüş tek bir içten gözyaşıyla boy ölçüşemez.!'' (Sayfa: 131)
***
''Tanrı insana birçok iyi şeyi iki kez verebilir ama bir anneyi bir kez verir. Yüzyıl da yaşasanız ona benzer başka bir kadın bulamazsınız. Öyleyse ona sımsıkı sarılın, büyüyünce ona kol kanat gerin..'' (Sayfa: 137)
''Yine şu ülkem sözü.! Mr. Wilson sizin bir ülkeniz var ama benim ya da benim gibi köle anadan doğmuş birinin ülkesi hangisi.? Bizler için hangi yasalar var.? Onları biz yapmıyoruz, razı da değiliz, onlarla hiç işimiz yok, bizim için tek yaptıkları bizi un ufak edip baskı altında tutmak.'' (Sayfa: 149)
''Yine şu ülkem sözü.! Mr. Wilson sizin bir ülkeniz var ama benim ya da benim gibi köle anadan doğmuş birinin ülkesi hangisi.? Bizler için hangi yasalar var.? Onları biz yapmıyoruz, razı da değiliz, onlarla hiç işimiz yok, bizim için tek yaptıkları bizi un ufak edip baskı altında tutmak.'' (Sayfa: 149)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''Ciddi görünüşlü, siyahlar giymiş, kamarasının açık kapısının yanında oturan bir rahip, ''Hiç kuşkusuz Afrikalı ırkın hizmetçi olması takdiriilahidir. Lanetlenmiş Kenan ili, ki o, hizmetçilerin hizmetçisi olacaktır, der Kutsal Kitap,'' dedi. (Sayfa: 165)
***
''Tom yazamıyordu, onun için mektup diye bir şey var olmamıştı, ayrılık uçurumuna bir sözcük ya da işaretle bile köprü kurulamıyordu.'' (Sayfa: 192)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''Elbette bir romanda insanların yüreği yaralanır, ölürler, bu da son olur; bir öyküde bu çok doğaldır ama gerçek yaşamda, yaşamı parlatan şeyler yittiğinde ölmeyiz. Bizim için öylesine yoğun ve önemli olan bir yeme, içme, giyinme, yürüme, konuk olma, alıp satma, konuşma, okuma çarkı vardır ki, bunun topuna yaşamak der çıkarız işin içinden.''
(Sayfa: 204)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''Afrika, yücelmiş, kültürlü bir ırk yetiştirecek olursa -ki insanoğlunun gelişiminin büyük dramında Afrika'nın da sırası gelecektir- soğuk kovboy filmlerinizin kıyısından köşesinden donuk bir biçimde değindiği yaşam, orada tüm ihtişam ve güzelliğiyle uyanacaktır. 
Uzaklardaki bu gizemli altın, değerli taş, baharat, dalgalanan palmiyeler, harika çiçekler ve mucizevi doğurganlık ülkesi yeni sanat biçimleri, yeni güzellik üslupları ortaya çıkaracak ve zenci ırk artık aşağılanıp ayaklar altında çiğnenmeyecek, belki de insan yaşamının en yeni ve en kusursuz gelişimini gösterecektir. Hiç kuşkusuz incelikleri, yüreklerinin o alçak gönüllü yumuşak başlılığı, zekâ ve güçleri,duygularındaki çocuksu sadelik ve bağışlama yetileriyle bunu başaracaklardır.'' (Sayfa: 237)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''Din.! Kilisede duyduğunuz şeyin din olduğunu mu sanıyorsunuz.? Bencil, maddeci toplumun her çarpık evresine uyma adına eğilip bükülen, dönen, çıkıp inen bu şeye din mi diyorsunuz.? Benim Tanrısız, maddeci, körelmiş benliğimden çok daha az vicdanlı, daha az eli açık, daha az haktanır ve daha az saygılı olan şey din mi.? Hayır.! Ben bir din aradığımda, benim üstümde bir şey aramalıyım, altımda değil.!'' (Sayfa: 243)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''Çıplak ellerimizden başka bir şeyimiz olmamasına karşın kendimi zengin ve güçlü hissediyorum.'' (Sayfa: 246)
***
''George, ''Eliza,'' dedi, ''arkadaşları, evleri, toprakları, paraları, böyle bir sürü şeyi olanlar birbirlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan bizler gibi sevemez.'' (Sayfa: 251)
***
''..Çürümüşler ve zulüm için kibirle konuşup kötülüğü övüyorlar.''
(Sayfa: 252)
***
''Tüm dünyada aşağıdakiler yukarıdakilerin çıkarı için bedence, ruhça ve canları pahasına kullanılmakta.'' (Sayfa: 279)
***
''Bence siz insanın yüreğini sızlatacak kadar, aşırı iyisiniz, bunu düşünmek ölesiye yoruyor beni.'' (Sayfa: 290)
***
''İnsan duygularının tellerinden oluşmuş sazın akordu öyle iyi yapılmıştır ki ancak tüm telleri koparacak bir olay genel uyumu bozabilir.'' (Sayfa: 336)
***
''..ruh uyandığında, iki sonsuzluğun, sonsuz geçmişle sonsuz geleceğin arasında titreyen bir yabancıdır.'' (Sayfa: 339)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''..Eğitilecekler, bize düşen yalnızca nasıl olacağı. Bizim düzenimiz onları barbarlık ve kabalık içinde eğitiyor. Tüm insancıl bağları koparıyor, onları birer acımasız hayvana dönüştürüyoruz. Günün birinde üstünlük onlarda olursa karşımızda onları böyle bulacağız.''
(Sayfa: 350)
***
''Fransız soyluları insanları donsuz bırakmayı seçtiler, tam gönüllerine göre de başlarına donsuz yöneticiler geçti. Haitililer..'' (Sayfa: 350)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''.. Siz benim mutlu yaşamamı, hiçbir şeyden acı duymamamı, hüzünlü bir öykü bile işitmememi isterken, öbür insancıklar ömürleri boyunca acıyla üzüntüden başka bir şey görmüyorlar. Bu bana çok bencilce geliyor. Böyle şeyleri bilmeliyim, onlara ilişkin duygularım olmalı.! Böyle şeyler yüreğime saplanıp ta derinlere iniyor. Onları öyle çok düşündüm ki.! Tüm kölelerimizi azat etmenin bir yolu yok mu.?'' (Sayfa: 361)
***
''İnsanın içindeki yaşam sevinci uçup gittikten sonra geriye kalan, yaşamanın soğuk kurgusudur.'' (Sayfa: 397)
***
''Gerçek üzüntüyü bilen kafa, iyiyi de kavrayacak güçtedir.'' (Sayfa: 403)
***
''Ancak yitirecek hiçbir şeyi kalmayan biri tüm tehlikeleri göze alabilir.''
(Sayfa: 410)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''Dünyadaki tüm ezilmiş ırkların gerçeğidir bu. Eline bir fırsat geçerse bir köle her zaman bir zorbaya dönüşür.'' (Sayfa: 451)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
..Legree bir kırbaç alarak Tom'un yanağına olanca gücüyle indirdi, bunu bir kırbaç sağanağı izledi.
Sonunda dinlenmek için durduğunda sordu:
''İşte.! Şimdi de yapamayacağını söylüyor musun.?''
(..) ''Evet efendim,'' dedi. ''Gece gündüz çalışmaya hazırım, içimde yaşam ve soluk olduğu sürece de çalışırım; ama bunu yapmayı doğru bulmuyorum ve efendim asla yapmayacağım, asla.!''
Tom'un dikkati çekecek kadar yumuşak, sakin bir sesi ve yaradılışından gelen saygılı bir tavrı vardı, bunu da Legree korkaklık ve onun kolay baş eğdirilecek biri olduğu biçimde yorumlamıştı. Tom son sözcükleri söylerken herkeste hoş bir şaşkınlık duygusu dolaştı, zavallı Lucy de ellerini kavuşturup, ''Ah Tanrım.!'' dedi. (..)
''Ne.? Seni Tanrının belası kara canavar.! Bana benim söylediğimi yapmanın doğru olmadığını söylüyorsun ha.! Siz davarlardan hangisi, neyin doğru olduğunu bilecek kadar düşünebilir ki.? Buna bir son vereceğim.! Ne olduğunu sanıyorsun sen.? (..) Demek, kızı kırbaçlamanın yanlış olduğunu düşünüyorsun.!''
''Öyle düşünüyorum efendim. Zavallıcık hasta ve düşkün. Bu tümüyle bir kötülük, ben de bunu yapmayacağım, yapmaya da başlamayacağım. Efendim, beni öldürmek istiyorsanız öldürün ama buradaki birine elimi asla kaldırmayacağım..''
(Sayfa: 464-465)
***
''Ya bu sefil, aşağılık köpekler ne ki onlar için acı çekesin.? İlk fırsatını bulduklarında tümü de sana dirsek çevirir. Her biri de öbürüne karşı olabildiğince aşağılık ve kötü, onlara acı vermemek için acı çekmenin anlamı yok.'' (Sayfa: 469)
***
''Bir yıl içinde bir oğlum oldu. Ah.! O çocuk.! Nasıl sevdim onu.! Zavallı Henry'ciğime nasıl benziyordu.! Ne var ki ben kararımı vermiştim, evet, vermiştim. Bir daha asla hiçbir çocuğum büyümesine izin vermeyecektim.! İki haftalık olduğunda küçüğü kollarıma aldım, onu öpüp ağladım sonra da (..) verip o ölüm uykusuna dalarken bağrıma bastım.''
(Sayfa: 477)
***
''Ah, her yeni doğan günde nasıl bir tazelik, ağırbaşlılık ve güzellik vardır, insafsızlara, ''İşte.! Size bir fırsat daha.! Ölümsüz ışık için çabalayın.!'' der gibidir. Bu sesin duyulmadığı ne bir dil ne de konuşma vardır ama küstah, kötü adamlar duymaz.''
(Sayfa: 491)
***
''Derilerinin kurşun işlemez olmasına karşın timsahların da, gergedanların da zedelenebilecek bir noktaları olduğunu söylerler. Katı, acımasız, inançsız tövbesizlerin bu noktası batıl inançlarıdır.'' (Sayfa: 496)
***
''Misyonerler, dünya yüzündeki hiçbir ırkın, ilahileri, Afrikalılar kadar susamış diyebileceğimiz bir uysallıkla kabul etmediğini söyler.'' (Sayfa: 513)
Harriet Beecher Stowe - Tom Amcanın Kulübesi - Çeviri: Tülin Nutku
''..sancısını ne denli bastırmaya çalışırsa çalışsın kötü bir insanın ruhunun korkunç, tekinsiz, susmak bilmeyen bir cinneti vardır.'' (Sayfa: 549)
***
''Yaşadığımız dünya, ulusların titreyip kıvrandıkları bir çağ. Denizaşırı yerlerden gelen müthiş bir etki dünyayı deprem gibi kaplayıp kabartıyor. Peki ya Amerika güvende mi.? Bağrında düzenlenmeye ve giderilmeye ihtiyaç olan haksızlıklarla var olan her ülke, bu haksızlıklarda yaşayacağı rahatsızlık ve sıkıntı öğelerini de barındırır. İnsanların özgürlük ve eşitliği için tüm uluslarla dillerden yükselen ve ama söze dökülmeyen bu seslerin ve homurtuların bir anlamı olsa gerek.'' (Sayfa: 580)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...