24 Aralık 2019 Salı

William Shakespeare - Julius Ceasar, Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu

Julius Ceasar, William Shakespeare

Flavıus:
(..)
Caesar'ın kanatlarında büyüyen tüyleri
Yolalım ki böyle yolabildiğimiz kadar
Fazla yükseklere uçamasın alabildiğine:
Yoksa insan üstü yüceliklere ulaşıp
Bir köle korkaklığı içinde yaşatır bizi. (Sayfa: 10)

*****

BRUTUS:
(..)
Şeref sevgisi ölüm korkusunu bastırır bende. (Sayfa: 16)

*****

CASSIUS:
(..)
Hey tanrılar.! Aklım duracak şaşkınlıktan:
Öylesine zayıf yürekli bir insan
Nasıl oluyor da koca dünyanın başına geçip
Zafer çelenkleri takıyor başına.! (Sayfa: 17)

*****

CASSIUS:
(..)
Gün gelir, insan kaderini avucuna alabilir:
Birer uşak gibi yaşıyorsak, sevgili Brutus,
Kabahat yıldızlarımızda değil, kendimizde. (Sayfa: 18)

#WilliamShakespeare #JuliusCeasar #ÇevirenSabahattinEyüboğlu

CAESAR: Antonius.
ANTONİUS: Caesar.?
CAESAR:
Çevremde kanlı canlı adamlar bulundur,
Geceleri uyuyan rahat yüzlü insanlar,
Şu Cassius'us kup kuru, kansız suratına bak:
Çok düşünüyor, korkulur böylelerinden.
ANTONİUS:
Ondan korkma Caesar, tehlikeli değildir;
Soylu, dürüst kafalı bir Romalıdır o.
CAESAR:
Daha etli butlu olmalıydı.! Korktuğum yok ondan,
Ama Caesar korku nedir bilseydi,
İlk korkacağım adam kim olurdu bilmem
Bu sıska Cassius'tan başka.
Çok okuyor, çok gözlüyor her şeyi,
İçyüzünü araştırıyor insan işlerinin.
Oyunlarda gözü yok, Antonius, senin gibi;
Çalgı dinlemiyor hiç; binde bir gülümsüyor;
Gülümseyince de öyle gülümsüyor ki
Alay ediyor sanki kendisiyle
Şaşıyormuş gibi kendi aklına
Gülümsenecek bir şey bulabildiği için.
Onun gibilerin içi rahat değildir hiç bir zaman
Kendilerinden üstün kişiler karşısında;
Onun için de korkulur böylelerinden.
Ben sana neden korktuğumu değil
Neden korkulması gerektiğini söylüyorum. (Sayfa: 20)

*****

CASSİUS:
*
Evet Brutus, soylu bir insansın sen;
Ama görüyorum ki sendeki değerli öz
İşlenip başka yöne çevrilebilir.
Onun için soylu kişiler
Yalnız kendi benzerleriyle düşüp kalmalılar.
(..) (Sayfa: 26)

*****

CASSİUS:
*
(..)
Ne havasız zindanlar, ne zincirler
Bağlayabilir insan kafasındaki gücü.
Ama can usandı mı dünya nimetlerinden
Kendi kendini azat edebilir her zaman
Ben bildiğim gibi herkes de bilir ki
İnsan kendi payına düşen zorbalık yükünü
Kaldırıp atabilir dilediği zaman.

(..)
CASCA:
*
Atabilirim ben de;
Her köle avucunun içinde taşır
Kendi köleliğinden kurtulma gücünü.

(..)
CASSİUS:
*
Öyleyse ne diye zorba olur bu Caesar.?
Zavallı adam.! Biliyorum için kurt olduğunu:
Romalıları birer koyun görüyor da ondan.
Aslan kesilmezdi, Romalılar ceylân kesilmese.
Çarçabuk büyük bir ateş yakmak isteyenler
Saman çöplerini tutuştururlar ilk önce.
Nasıl bir çöplük, bir çirkef, bir gübre yığını
Olmalı ki bu Roma, işi gücü parlatmak olsun
Caesar kadar aşağılık bir şeyi.! (Sayfa: 31)

*****

CASCA:
*
Bütün halk onu candan sayar, doğrusu;
Bizde suç gibi görülecek şeyi,
Onun varlığı, en etkili bir simya gibi,
Dürüstlüğe, yiğitliğe çeviriverir. (Sayfa: 33)

#WilliamShakespeare #JuliusCeasar #ÇevirenSabahattinEyüboğlu

BRUTUS:
*
Ölmesi gerekiyor, başka yolu yok.
Benim hiçbir çıkarım yok ona saldırmakta
Halkın yararından başka. Taç giymek istiyor;
Ne değişiklik yapar onda bu, kestirmek mesele.
Kara yılanı parlak günler çıkarır ortaya;
Adımını sakınarak atar insan o günlerde.
Taç giydirmek ne demek.? Zehirli bir ok
Vermiş oluyoruz eline: Dilediği zaman
Belâ kesilebilir başımıza bununla.
Büyüklük ne zaman kötüye kullandırır kendini:
Vicdanı devlet gücünden ayırdığı zaman.
Doğrusu, bugüne dek görmedim Caesar'ın
Aklından çok tutkularından yana gittiğini.
Ama herkesin bildiği denenmiş bir şeydir:
Aşağıda olanların yükseklerdedir gözü;
Merdiven çıkanın yukarıya çevriktir yüzü;
Ama son basamağa ulaştı mı bir kez
Merdivene çevirir sırtını, bulutlara bakar,
Hor görüp birer birer basıp çıktığı basamakları.
Caesar da böyle yapabilir:
Yapar korkusuyla durmalıyız önüne.
Bugünkü Caesar'la cenkleşmenin
Haklı bir anlamı yok denirse, öyle düşünmeli:
Şimdiki Caesar daha güçlü bir Caesar olursa
Şu ya da bu taşkınlıklara düşebilir.
Onun iin bir yılan yumurtası saymalı onu:
Cinsi gereği yarın zehirli olacak bir yumurta,
Ve daha kabuğundayken öldürülmeli. (Sayfa: 35)

*****

BRUTUS:
(..)
Korkunç bir şeyin yapılmasıyla
İlk adımın atılması arasında geçen zaman,
Bir kâbus, bir korkulu rüya gibi bir şey.
Düşünce bedenin ölümlü organlarıyla
Danışıp tartışıyor sanki bu arada,
Ve tek başına insan, küçük bir krallık gibi,
İç savaş buhranları geçiriyor. (Sayfa: 37)

*****

BRUTUS:
(..)
Hangi uyumaz kaygılar girdi
Gözlerinizle gecenin arasına.? (Sayfa: 39)

***
CASSIUS: Yemin edelim verdiğimiz söze.
BRUTUS:
Hayır, yemin istemez. Eğer insanlık şerefi,
Çektiğimiz acı, gördüğümüz kötülükler
Yetmiyorsa bize yapacağımızı yaptırmaya,
Bırakalım bu işi şimdiden,
Gidip yatalım rahat döşeklerimize.
Başı göklerde zorbalık alsın yürüsün
Her birimizin ölüm sırası gelinceye kadar.
Yok eğer, bütün bunlarda,
Korkak yürekleri tutuşturmaya
Yumuşak kadın ruhlarını çeliğe çevirmeye
Yetecek kadar ateş varsa, ki var bence,
Kurtulmaya can atmak için, yurttaşlarım,
Haklı davamızdan başka mahmuza ne lüzum var.?
Nemize gerek daha sağlam senet, bir Romalının
Gizlice de verse dönmeyeceği sözden başka.?
Hangi yemin daha güçlüdür
Namusun namusla anlaşıp da
Ya bunu yapar, ya bu uğurda ölürüz demesinden.?
Bırakın rahipler, korkaklar, kalleşler,
Çerden çöpten yaratıklar, kötülüklere
Taparcasına katlanan zavallılar yemin etsin;
Kötülük peşinde olup da
İnsanda kuşku uyandıranlar yemin etsin;
Ama biz, giriştiğimiz işin öz değerini,
Yüreklerimizin söndürülmez ateşini düşürmeyelim,
Ülkümüzü ve zaferimizi yeminlere bağlayarak.
Her Romalının damarlarında taşıdığı,
Taşımakla övündüğü kanın her damlası
Piçoğlu piç olmakla suçlanmayı hakeder
Ağzından çıkan sözün tek hecesinden cayarsa. (Sayfa: 40-41)

*****

BRUTUS:
*
Kurban kesmekle kalalım, kasap olmayalım Cassius;
Bizler Caesar'ın düşüncesine karşı ayaklandık,
İnsan düşüncesindeyse kan yoktur.
Ah ne olurdu, Caesar'ın canına kıymadan
Caesar'ın düşüncesini al aşağı edebilseydik.!
Ama, ne yazık ki,
Kanı akması gerek Caesar'ın. Bari, dostlarım,
Yüreğimiz sarsılmadan öldürelim onu,
Yüreğimiz kinle dolu olarak değil.
Tanrılara kurban keser gibi vuralım onu
Köpeklere atılacak et doğrar gibi değil.
Kullarını kanlı bir işe kışkırtıp
Sonra nerdeyse azarlayan
Akıllı efendiler gibi davransın yüreklerimiz.
Böylece hınç değil, ödev duygusu
Yöneltmiş olur gördüğümüz işi.
Halk o zaman birer katil değil
Hakkı yerine getiren insanlar sayar bizi.
Antonius'a gelince, düşünmeyin üstünde:
Caesar'ın kolu ne yapabilir artık
Başı yok olunca Caesar'ın. (Sayfa: 43)

*****

BRUTUS:
(..)
Bitmeyen kaygıların insan kafasına yığdığı
Türlü korkunç görüntüler kuruntular yok sende:
Derin derin uyursun elbet böyle. (Sayfa: 45)

*****

CALPURNİA:
*
Dilenciler ölürken kuyruklu yıldız görünmez:
Büyüklerin ölümü tutuşturur gökleri bile. (Sayfa: 52)

*****

CALPURNİA:
*
Ah, koca Caesar, bu senin kendine güvenin
Akıl erdem bırakmıyor sende. (Sayfa: 53)

*****

BRUTUS:
*
(kendi kendine)
Her dost görünen dost olmuyor, Caaesar.!
Bunu düşünmekse burkuyor
Brutus'un yüreğini.

(..)
ARTEMİDORUS:
(..) Ölümsüz değilsen çevrene iyi bak: Çok güvenen kolay tuzağa düşer. (..) (Sayfa: 57)

*****

PORTİA:
(..)
Ey dayanma gücüm, bırakma beni; bir dağ koy
Yüreğimle dilimin arasına.!
Kafam erkek kafası, gücüm kadın gücü.
Ne zormuş meğer bir kadının sır saklaması.
(..) (Sayfa: 58)

*****

CASCA: Elim, sen konuş benim yerime.!
(Caesar'ı vururlar)
CAESAR: Sen de mi Brutus.? Öyleyse yıkıl Caesar.! (Sayfa: 66)

*****

CASSİUS:
*
Eğilip yıkanalım. Gelecek nice çağlarda,
Daha doğmamış devletler, bilinmedik dillerde
Oynanacak yaşadığımız bu yüce oyun.!

BRUTUS:
*
Kaç kez akacak dünya sahnelerinde kanı
Şimdi, Pompeius heykelinin ayak ucunda,
Bir toz yığınından farksız yatan Caesar'ın.! (Sayfa: 69)

*****

ANTONIUS:
(..)
Bir kez ayaklandın ya, ey Hınç,
Dilediğin yere git artık.! (Sayfa: 91)

*****

BRUTUS:
*
Dostluk sıcaktan soğuğa böyle geçer işte.
Dikkat et, hep böyle olur, Lucilius:
Sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu mu,
Zoraki nezaket gösterileri başlar.
Açık yürekli, candan bağlı bir insan gösteriş yapmaz.
Yüreği boşalmış insanlar,
Sırtlarına binilmedikçe şahlanan,
Kişneyip böbürlenen atlar gibidir:
Bir gün sıkı mahmuzu yediler mi böğürlerine,
İndiriverirler aşağı kuyruklarını,
Yığılır kalırlar yarışta, kof beygirler gibi. (Sayfa: 99)

*****

MESSALA:
*
Ah kör olası Aldanış, Kara Düşüncenin oğlu,
Sen hep olmayan şeyleri
Sokmaya çalışırsın insanların kafasına.
Ah aldanış, çok erken yaratılan çocuk,
Doğuşun mutlu olmaz hiçbir zaman;
Öldürürsün seni doğuran anayı. (Sayfa: 134)

20 Aralık 2019 Cuma

Yannis Ritsos - Seçme Şiirler, Çeviri: Cevat Çapan

#YannisRitsos #SeçmeŞiirler #ÇeviriCevatÇapan

Cevat Çapan:
Ay ışığında, açık bırakılmış bir pencereden de girebilirsiniz Ritsos'un şiirine, toplama kampı olarak kullanılan adalardaki telörgülerin boşluklarından da. İlk bakışta sessiz, ıssız bir boşlukta bulursunuz kendinizi. Çünkü şair ''yalın şeylerin arkasına'' gizliyordur kendisini, onu bulabilmemiz için:
.......
beni bulamazsan, eşyayı bulacaksın,
elinin dokunduğu şeylere dokunacaksın,
parmak izlerimiz karışacak birbirine.
*
Ağustos mehtabı ışıyor mutfakta
kalaylanmış bir tencere gibi (sana bu söylediklerim
----------yüzünden öyle görünüyor),
boş evi ve evin diz çökmüş sessizliğini aydınlatıyor-
sessizlik hep öyle diz çökmüş gibi kalıyor.
*
Her sözcük bir geçittir
bir buluşmaya, çoğu zaman vazgeçilen,
işte o zaman doğrudur o sözcük: buluşmakta direttiği
----------zaman. (Sayfa: 7)
*****
Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum,
işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum.
Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum; ben varım;
----------dünya var.
Bir ırmak akıyor serçe parmağımın ucundan
ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim. (Sayfa: 8)
*****
Gece. Hiç ses yok. Yalnız kükremesi boşluğun.
ve saydam belirsiz ay ışığı.
hâlâ bir biçim almadan duran ve o kadını inciten. (Sayfa: 9)
*****
RİTSOS'UN OLGUNLUK DÖNEMİ (Chrysa Papandreou) (Çeviri: Cevat Çapan)
*
Şiirin bel kemiğinden sürekli olarak uzaklaşmaya ve okuyucunun dikkatini ikincil önemi olan ''anlamsız'' ögelere çekmeye dayanan bu yöntem, kamera tekniğini hatırlatır bize. Genel görüntüden, büyük planda titizlikle gösterilmiş bir ayrıntıya, bu ayrıntıdan da tekrar genel görüntüye geçen bir kameradır bu. İmgelerden, çağrışımlardan, anılardan, seraplardan oluşan bir labirentin içinde kaybolmak, sonra da yeni bir alana kaymak için bütün bunları bağlamak; nesnelerin sonradan yerlerine yerleşebilmeleri, ya da kendi başlarına gizli bir biçimde etki yaratabilmeleri için, ilk bakışta belirsizlik içinde bırakılmaları: İç dünyayı keşfetmeyi, analiz etmeyi, araştırmayı amaçlayan bu şiirin yöntemi budur işte. Bunların yanı sıra şairin titiz betimlemelere verdiği önemi de unutmamak gerek. Nesneyi doğrudan doğruya ele almaktansa, inatla onun etrafını kuşatmaya dayanan bir yöntemdir bu. Böylelikle, okuyucunun şiire kendine özgü bir yaklaşımla bakarak duyarlığını harekete geçirmesi ve şiiri kendi kişisel çabasıyla çözmesi sağlanır. Böylece de, bulduğu şey duyarlığını zedelememiş olur, zira bulunan şey okuyucuya kendi buluşuymuş izlenimini verir. (..)  Antik mitos, Ritsos'un trajediyi, ya da daha doğru söylemek gerekirse zamanımızın dramını işlediği bir kanaviçedir. Ritsos, olaylarla biz arasında yapay bir uzaklık yaratarak, dramatik ögeyi çıplak ve yalnız bırakır. Dramatik ögeyi geçici olanın dışında incelemeyi amaçlar. (..)
*
Gelgelelim, dramatik öge yeni bir biçimde yorumlanmış bile olsa, antik mitosun bir tekrarından ibaret kalmaz onun şiirinde. Çünkü burada üzerinde düşünülen konu, ''olayların yanı sıra bir de tarihin gördüğü'' işlevdir. Ritsos'un şiirinde, Antik Çağ'dan Hıristiyanlığa, Bizans'tan Batı'ya, yüceliğin kendi içinde taşıdığı yıkıcı güçler tarafından yok edildiği her dönemde, çözülen birliği yeniden kurma çabasına girerek tarihi gözden geçiririz.
Ritsos'un Antik Çağ'a bakışında bir değişme arzusu değil, bir kopma arzusu yatar. Kopma Ritsos düşüncesinin temel taşıdır. Bu kopma masal düzlemiyle sınırlı kalmaz. Bize geleneksel biçimleriyle aktarılmış kişiler, olaylar, olayların sebepleri, klasik dönem, fizik ötesi.. Bu bunları yadsır Ritsos. Böylelikle, doğaüstü yazgı; insani ya da toplumsal zorunluluğun bir sınırı, bir yakarıcı başkaldırı haline gelir. Onun şiirinde trajik olan tek şey, hem yaratıcı güç, hem de şiirle felsefe üzerine düşünme anlamına gelen ölümdür. (Sayfa: 15- 17)


RİTSOS'UN OLGUNLUK DÖNEMİ
(Chrysa Papandreou) (Çeviri: Cevat Çapan)
**************************************************
Mayakovski üzerine yazdığı denemeden bir bölüm:
*
1930'dan bugüne kadar birçok olay geçti: Demokrat İspanya'nın düşüşü, İkinci Dünya Savaşı, atom enerjisinin bulunması, Hiroşima, Nagazaki, Stalin'in düşüşü; bunlar sadece bazıları. Büyük ve korkunç deneyimler, kahramanlık eylemleri, cinayetler, kurban etmeler, kan, galibiyetler, küller, çamur. Bilimsel alanda mucizeler, teknik uygarlığın serpilmesi, sosyalist alanın genişlemesi; aynı zamanda da tepkiler, güçlüklerle tehlikeler. Başlangıcın coşku ve hayranlık çığlıkları yerlerini daha suskun bir içe dönüşe bırakıyorlar artık. ''Tümcelerimi çığlık kalıplarına göre kuruyorum,'' demişti Mayakovski. Bugünün şairleri söylediklerinin anlaşılmasından ya da anlaşılmamasından korktuklarından olacak, basit ya da gizli konuşma kalıplarına göre kuruyorlar tümcelerini: Edebi kaçmasını göze alarak şunu söylemek istiyorum: Tümcelerini suskunluk kalıplarına göre kuruyorlar. (..)
Bugün her başarıyı, ama aynı zamanda her güçlüğü daha açıkça görmek mümkün. Eski ya da çağdaş mitoslar ya yıkıldılar, ya da kapanması imkansız olan yaralar aldılar; bunun insan psikolojisiyle insan düşüncesi üzerinde ciddi sonuçları oldu. En yüce özgürlük ideali adına bize emanet edilmiş olan gücü kötüye kullanmamanın, bireyciliğe karşı savaşayım derken kendini beğenmişliğe düşmemenin, alçakgönüllü kitle adına kişisel üstünlük kavgasına girişmemenin, gerçekleştirilmesi ne denli güç şeyler olduğunu artık öğrendik.
İşte bu yüzden Mayakovski şiirinin bir zamanlar haklı olarak ''biz''i temsil eden ''birinci tekil şahıs''ı o şiirin dışında pek kibirli kaçıyor artık. Bu konuda gerçek bir alçakgönüllülükle davranılması da, en azından bu kibirli tavır da kulağa ters gelen, uyumsuz bir şeyler olduğunun bilincine varıldığından olacak, üçüncü tekil şahısı kullanmanın hiç olmazsa bir alçakgönüllülük maskesi olduğu anlaşılmış durumda. Bunun sonucunda, günümüz şiirinde, bu ''birinci tekil şahıs'', daha nesnel ve daha ılımlı olan ikinci ve üçüncü şahıslara bıraktı yerini. Şimdiki zaman, gelecek zaman ve emir fiilleri geçmiş zamanlara kayıyor; günümüzün bir özelliği de bu: Geçmiş zamanı kapsama arzusu. Dizenin ünlemsel yapısı (ki, bu, şiir yüksek sesle okunurken dinleyenlerle doğrudan doğruya iletişim kurma ihtiyacından doğmuştur) bu tür meçhul üçüncü şahsın anlatısına dayanan öykülemeli yapıya bıraktı yerini. Günümüz şairi, şimdiki zamanla birinci şahsı kullanma gereğini duyunca başka bir şahıs arkasına gizlenmekte, özneyi nesnelleştirerek başka bir kişiliğe bürünmektedir. Çağımızın başlıca şiir yapıtları üzerine yapılacak bir inceleme, insanın hem mikrokozm, hem de evrensel boyutlardaki yeni kavrama gücünü, onun geçmiş, şimdi ve geleceği kapsayan görüş alanının kaydettiği gelişmeyi ve eskiden ''yazgı'' denilen -ve insanın özü ile evrendeki yerini, onun ölümünü kaçınılmaz kılan şeyi araştırma açısından bugün de geçerliğini koruyan- o kavramı açıklayabilir. (Sayfa: 19-20)
*****
*
''Hep çiğneyip durmuşlar bir lokma gökyüzünü
duydukları acıyı boğabilmek için. (Sayfa: 26)
*
''ve ufkun dört kapısına kanat çırparak
binlerce güvercin havalanıyor ellerinden her şafak. ''(Sayfa: 28)
*****
*
''Masada kabuk ekmek ve zeytin.
Tırmanan asmaya takılı duran akşam yıldızı.
Ve çok yükseklerde, bir şişe geçirilmiş gibi dönen,
sarmısak, biber ve yanık yağ kokan samanyolu.
Daha nice yıldız dokulu ibrişim gerek çam pürlerinin
''Bu da geçer, yahu.!'' sözlerini işleyebilmesi için
yazın kavrulmuş ağılına.
Daha nice germeli yüreğinin tellerini
yedi oğlu boğazlanmış bu ana mezarları başında,
daha kaç gün geçmeli ki, yeniden aydınlık ulaşsın
ruhunun sarp yamacına.?'' (Sayfa: 30)
*
''Ve lir gibi türkü çağırır kayıkların halatları.
Ve Odysseus'un şarap kupasından acı denizi yudumlar
----------denizci.'' (Sayfa: 30)
*
''Onlar alevlerin ve demirin içinden geçmişler.
Onlar oturup taşlarla söyleşmişler.
Onlar atalarının kafataslarıyla sunmuşlar
Ölüme ısmarladıkları rakıyı.
Digenis'le karşılaştıkları harman yerlerinde
yemeğe oturduklarında,
bir zamanlar dizlerinde kırarak nasıl
----------bölüşmüşlerse kara somunlarını
onunla öyle bölüşmüşler acılarını.'' (Sayfa: 31)
*
''Gel kadınım, tuza bulanmış kirpiklerin,
yılların çilesiyle tunçlaşmış elin
ve yoksulların yakasını bırakmayan kederinle.
Sevgi, yolunu bekliyor fundalıkta.
Martı, mağarasına asıyor senin kararmış, azizleşmiş
----------suretini
ve saygıyla ayaklarını öpüyor küskün deniz kirpisi.'' (Sayfa: 32)
*****
*
Burada gözümüzün yağını azaltmaz hiç gökyüzü.
Bu ülkede, sırtımızda taşıdığımız kayanın
yarı ağırlığını yüklenir güneş.
Damlar sessizce çatlar öğle sıcağının dizinde
ve gölgeleri önünde sıçrayıp gider insanlar
Skiaothos kayıklarıyla yarışan yunuslar gibi.
Sonra bir kartala dönüşür gölgeleri
kanatlarını batan güneşin rengine bulayan
ve onlar kızıl-kara salkımlar arasında uzanırlarken
----------güneşli yamaçta
yıldızları düşünmek için başlarına tüneyen. (Sayfa: 35)
*****
*
''Ağaçtan ağaca, taştan taşa dünyadan geçtiler.
Dikenden yastıklarda uykudan geçtiler.
Kavrulmuş elleriyle hayat ırmağını getirmekteydiler.'' (Sayfa: 38)
*
''Nasıl bir türküydü o dorukları titreten.!
Dizleri arasına alıp ayı bir tepsi gibi yemek yerlerdi.
Yüreklerinin kerpeteniyle bükerlerdi acının belini
Kalın tırnaklarıyla bit kırar gibi.'' (Sayfa: 39)
*****
*
''Ve çocukların ilk gülüşü gibi bir nar fışkıracak
----------gün ışığının göğsünden.
Ve sonunda yüreklerini okumak için o taşın üstüne
----------oturacağız
bütün insanlığın tarihini o yüreklerde okurcasına.'' (Sayfa: 45)
*****
*
''Siperlerde ölü komutanlar koruyor kaleleri.
Etleri kaputları içinde çürüyor.
Daha yorulmadın mı kardeş.?
Çiçek açtı yüreğine saplanan kurşun.
Beş sümbül filizlendi kayanın koltukaltından.
Her solukta bu masalı anlatıyor kokusu. Hatırlamıyor musun.?
Sana hayatı anlatıyor yaraya saplanan her bıçak.
Ve sana anlatmak için dünyanın güzelliğini
şifalı bir ot yeşeriyor tırnağının kirinden.
*
Tut elimden. Bu el senin. Deniz suyuyla beslenmiş.
Bu deniz senin. Acı özsuyu damlıyor incir dalından,
nerede olursan ol, gökyüzü seni görüyor, sen bir tel saç
----------koparırken sessizliğin başından.'' (Sayfa: 49)
*****
*
''Eğer şiir bağışlanma değilse,'' diyor kendi kendine
''o zaman başka hiçbir yerden medet ummamalı.'' (Sayfa: 63)
*****
*
ÖRÜMCEK
*
Bazen bir raslantı ya da önemsiz bir sözcük
umulmadık bir anlam kazandırır şiire,
nasıl ki, nicedir kimsenin uğramadığı
terkedilmiş bir bodrumda, büyük, boş bir küpün
karanlık kasnağında bir örümcek amaçsızca dolaşırsa-
(size göre amaçsızca, ama ona göre..) (Sayfa: 83)
*****
İŞİYLE BAŞ BAŞA
*
Bütün gece, çılgın gibi, acımadan mahmuzlayarak sağrısını
dörtnala sürdü atını. Bekliyorlar, diyordu; kuşkusuz
işi aceleydi. Gün doğarken vardığında,
kimseler beklemiyordu, bekleyen kimse yoktu. Dört bir
----------yanına baktı-
kapılar sürgülü, evler ıpıssız, herkes uykudaydı.
Yanıbaşında atının solumasını duydu-
ağzı köpük içinde, kaburgaları ezik, sağrısı soyulmuş.
Atının boynuna sarılıp ağlamaya başladı.
Hayvanın iri, karanlık, ölüme yakın gözleri
uzak, yağmur yağan bir ülkede, yapayalnız iki kuleydi. (Sayfa: 86)
*****
BENZERLİKLER
*
Su deposunda donuk yıldızlar,
mühürlü bir odadaki ayna gibi
eski avlunun ortasında duran depoda.
Güvercin konuyor çevresine.
Boş beyaz saksılar
sınırını çiziyor ayışığının.
Sessizce bir türkü söylüyoruz
içimizde bir yaraya bakarak. (Sayfa: 90)
*****
*
YALNIZLIĞIN ANLAMI
*
Yalın şeylerin arkasına gizleniyorum beni bulasın diye;
beni bulamazsan, eşyayı bulacaksın,
elimin dokunduğu şeylere dokunacaksın,
parmak izlerimiz karışacak birbirine.
*
Ağustos mehtabı ışıyor mutfakta
kalaylanmış bir tencere gibi (sana bu söylediklerim
----------yüzünden öyle görünüyor),
boş evi ve evin diz çökmüş sessizliğini aydınlatıyor-
sessizlik hep öyle diz çökmüş gibi kalıyor.
*
her sözcük bir geçittir
bir buluşmaya, çoğu zaman vazgeçilen,
işte o zaman doğrudur o sözcük; buluşmakta direttiği zaman. (Sayfa: 105)
*****
KENDİNE YETERLİK
*
''Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki.?
Haa evet, biri oturmak, biri de bacaklarını uzatmak için.'' 
(Sayfa: 106)
*****
GECE YARISI
*
''Ölüler ayakkabılarını eskitmez, diyor-yumuşak yerlerde
yumuşak adımlarla yürürler. Bizim içimizde yürür ölüler,
bazen de, tutumlu olmak için, bizim ayakkabılarımzı bile giyerler.''
(Sayfa: 114)

#YannisRitsos #SeçmeŞiirler #ÇeviriCevatÇapan

BİR AD MÜZİK VE EVRENE DÖNÜŞÜNCE
>>>>>>>>>>>>>>>>>Nâzım Hikmet'e
*
Nâzım kardeşim
mavi gözlü Nâzım
mavi yüreğin
ve daha da mavi düşlerinle
sen ki karanlığa derin derin
baktığın zaman
en ufak bir kin duymadan
karanlığı bile mavileştirirsin
*
Nâzım
sen ki bir kadeh şarap
ve güzel bir kadının diziyle
üzerinde sevdanın halk bayrağı
dalgalanan bir deniz köşesiyle
ufukları ağartır
bir pencere açarsın
her şeyin yok olduğu yerde
ve tepelerden taşlar yuvarlanır keyifle
kayıklara kadar
ve sokak fenerinin altında
bir köpek düşlere dalar
*
Nâzım
senin küçük sokak çalgıcılarını gördüm
Galata Köprüsü üstünde
senden birkaç dize saklıydı
keman kutularının içinde
söylemeye izinli olduklarından başka birkaç dize
bulutlara bakarak bekliyorlardı
onları söyleyebilecekleri günü
(bazan bir keman Nâzım
sıkılmış bir yumruk gibidir
ve sıkılmış yumruğun içinde
bir kanat gizlidir)
*
Nâzım
grevci dok işçilerini gördüm
vinçler direkler şiirler arasında
çuvallar sandıklar güller arasında
ve büyük geminin yanında
bekleyen iki mavi ışık
demir almak üzereydi gemi
(Kimbilir hangi yolculuğa.?)
kavgaydı bu
sevdaydı bu
ve sen Nâzım kaptanıydın
sınırlardan öteye yönelen bu yolculuğun
*
Nâzım
biri çıkıyordu geminin merdiveninden
kafeste kanaryalarıyla
papuçlarının bağları çözük
''günaydın'' demesi gerekirken
''kırmızı'' diyen biri
bir kadın ağlıyordu kapıda
balıkçı geçti kimsenin gözüne ilişmeden
saatinin içinde
tozlu camın altında
küçük bir balık bağırıyordu
sen duydun onu ben duydum
ve istedim ki
en karanlık sözcüğü vereyim de
apak olsun yeniden
direttim
bugünkü gibi
her zamanki gibi
hepimiz gibi
işte böyle, Nâzım
*
Ama sen Nâzım
hangi zindandan
gecenin hangi köşesinden
hangi ölümden olursa olsun
gülümsüyorsun
dünyanın gülümseyişini koruyan
o masmavi gülümseyişinle
Nâzım kardeşim
yoldaşımız bizim
Merhaba Nâzım
*
Nâzım
sen bizi öyle çok sevdin
biz seni öyle çok sevdik ki
küçük adınla çağırır herkes seni
herkes sen der sana
Fransa da Rusya da Yunanistan da
Aragon da Nâzım
Neruda da Nâzım
ben de Nâzım
özgürlük ki adlarından biridir senin
o senin en güzel adın
*
Merhaba Nâzım. (Sayfa: 134)

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...