#YannisRitsos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#YannisRitsos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Nisan 2020 Perşembe

Yannis Ritsos

#1Mayıs1909DaDoğanUstaŞairYannisRitsosaSevgiSaygıÖzlemle
#ÖzdemirİnceninYannisRitsosaYazdığıŞiir
1 Mayıs 1909
Anısına Saygı, Sevgi, Özlemle..
************************************
Bir kuş uçuyordu Sisam'la Kuşadası arasında,
anlayamadım bir türlü Türk müydü yoksa Yunan mı,
bir başka yerden mi yoksa.? Hiçbir belirti yok.
*
Denize sordum onu: ''O bir dalıcı kuştur, dedi,
danteller örer durmadan bağrımda,''
Gökyüzüne sordum onu: ''O benim ulağımdır, dedi,
mordan, gülrenginden eflatuna kadar.''
Balıklara sordum onu, öteki kuşlara,
teknelere sordum bayraklı flamalı,
hepsi bir şey söyledi bir cevap alamadım.
*
Bir kuş uçuyordu Sisam'la Kuşadası arasında,
anlayamadım bir türlü Türk müydü Yunan mı,
bir başka yerden mi hangi milletten.?
''Ey kuş, dedim, kimlerden olursun, hangi ülkeden.?''
''Ben bir martıyım, dedi, yaşım evrenin yaşında,
ülkemi sorarsan: Yeryüzü, gökyüzü ve deniz,
sınırlarımı sorarsan: Topraktır, su ve hava.''

#1Mayıs1909DaDoğanUstaŞairYannisRitsosaSevgiSaygıÖzlemle
💙Herkese, ''İyi Ki Doğdun.!'' denmez.!!💙
#YannisRitsos #BirYüz
#ÇeviriGürkalAylan
1 Mayıs 1909
Anısına Saygı, Sevgi, Özlemle..
*************************************
Aydınlık bir yüz, sessiz, yapayalnız,
tümel yalnızlık gibi, yalnızlığın üstünde
bir utku gibi. Sana bakıyor
bu yüz, durağan iki su sütunu arasından.
*
Ve sen bilmiyorsun, en çok hangisinin inandırdığını seni.
#1Mayıs1909DaDoğanUstaŞairYannisRitsosaSevgiSaygıÖzlemle
#YannisRitsos
#ÇeviriÖzdemirİnce
1 Mayıs 1909
Anısına Saygı, Sevgi, Özlemle..
*************************************
XII
*
Birden.! - Evet,
birden değildir hiçbir şey -
*
Hiçbir şey ''Birden.!'' değildir
gelmek ve gitmek arasında
almak ve vermek arasında
ölüm ve yaşam arasında
*
hiçbir şey birden değildir
evet ile hayır arasında.
*
Birden.! - Hayır
hiçbir şey birden değildir -
aşağı ile yukarı arasında.
*
Çünkü ''Birden.! birden değildir.

20 Aralık 2019 Cuma

Yannis Ritsos - Seçme Şiirler, Çeviri: Cevat Çapan

#YannisRitsos #SeçmeŞiirler #ÇeviriCevatÇapan

Cevat Çapan:
Ay ışığında, açık bırakılmış bir pencereden de girebilirsiniz Ritsos'un şiirine, toplama kampı olarak kullanılan adalardaki telörgülerin boşluklarından da. İlk bakışta sessiz, ıssız bir boşlukta bulursunuz kendinizi. Çünkü şair ''yalın şeylerin arkasına'' gizliyordur kendisini, onu bulabilmemiz için:
.......
beni bulamazsan, eşyayı bulacaksın,
elinin dokunduğu şeylere dokunacaksın,
parmak izlerimiz karışacak birbirine.
*
Ağustos mehtabı ışıyor mutfakta
kalaylanmış bir tencere gibi (sana bu söylediklerim
----------yüzünden öyle görünüyor),
boş evi ve evin diz çökmüş sessizliğini aydınlatıyor-
sessizlik hep öyle diz çökmüş gibi kalıyor.
*
Her sözcük bir geçittir
bir buluşmaya, çoğu zaman vazgeçilen,
işte o zaman doğrudur o sözcük: buluşmakta direttiği
----------zaman. (Sayfa: 7)
*****
Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum,
işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum.
Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum; ben varım;
----------dünya var.
Bir ırmak akıyor serçe parmağımın ucundan
ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim. (Sayfa: 8)
*****
Gece. Hiç ses yok. Yalnız kükremesi boşluğun.
ve saydam belirsiz ay ışığı.
hâlâ bir biçim almadan duran ve o kadını inciten. (Sayfa: 9)
*****
RİTSOS'UN OLGUNLUK DÖNEMİ (Chrysa Papandreou) (Çeviri: Cevat Çapan)
*
Şiirin bel kemiğinden sürekli olarak uzaklaşmaya ve okuyucunun dikkatini ikincil önemi olan ''anlamsız'' ögelere çekmeye dayanan bu yöntem, kamera tekniğini hatırlatır bize. Genel görüntüden, büyük planda titizlikle gösterilmiş bir ayrıntıya, bu ayrıntıdan da tekrar genel görüntüye geçen bir kameradır bu. İmgelerden, çağrışımlardan, anılardan, seraplardan oluşan bir labirentin içinde kaybolmak, sonra da yeni bir alana kaymak için bütün bunları bağlamak; nesnelerin sonradan yerlerine yerleşebilmeleri, ya da kendi başlarına gizli bir biçimde etki yaratabilmeleri için, ilk bakışta belirsizlik içinde bırakılmaları: İç dünyayı keşfetmeyi, analiz etmeyi, araştırmayı amaçlayan bu şiirin yöntemi budur işte. Bunların yanı sıra şairin titiz betimlemelere verdiği önemi de unutmamak gerek. Nesneyi doğrudan doğruya ele almaktansa, inatla onun etrafını kuşatmaya dayanan bir yöntemdir bu. Böylelikle, okuyucunun şiire kendine özgü bir yaklaşımla bakarak duyarlığını harekete geçirmesi ve şiiri kendi kişisel çabasıyla çözmesi sağlanır. Böylece de, bulduğu şey duyarlığını zedelememiş olur, zira bulunan şey okuyucuya kendi buluşuymuş izlenimini verir. (..)  Antik mitos, Ritsos'un trajediyi, ya da daha doğru söylemek gerekirse zamanımızın dramını işlediği bir kanaviçedir. Ritsos, olaylarla biz arasında yapay bir uzaklık yaratarak, dramatik ögeyi çıplak ve yalnız bırakır. Dramatik ögeyi geçici olanın dışında incelemeyi amaçlar. (..)
*
Gelgelelim, dramatik öge yeni bir biçimde yorumlanmış bile olsa, antik mitosun bir tekrarından ibaret kalmaz onun şiirinde. Çünkü burada üzerinde düşünülen konu, ''olayların yanı sıra bir de tarihin gördüğü'' işlevdir. Ritsos'un şiirinde, Antik Çağ'dan Hıristiyanlığa, Bizans'tan Batı'ya, yüceliğin kendi içinde taşıdığı yıkıcı güçler tarafından yok edildiği her dönemde, çözülen birliği yeniden kurma çabasına girerek tarihi gözden geçiririz.
Ritsos'un Antik Çağ'a bakışında bir değişme arzusu değil, bir kopma arzusu yatar. Kopma Ritsos düşüncesinin temel taşıdır. Bu kopma masal düzlemiyle sınırlı kalmaz. Bize geleneksel biçimleriyle aktarılmış kişiler, olaylar, olayların sebepleri, klasik dönem, fizik ötesi.. Bu bunları yadsır Ritsos. Böylelikle, doğaüstü yazgı; insani ya da toplumsal zorunluluğun bir sınırı, bir yakarıcı başkaldırı haline gelir. Onun şiirinde trajik olan tek şey, hem yaratıcı güç, hem de şiirle felsefe üzerine düşünme anlamına gelen ölümdür. (Sayfa: 15- 17)


RİTSOS'UN OLGUNLUK DÖNEMİ
(Chrysa Papandreou) (Çeviri: Cevat Çapan)
**************************************************
Mayakovski üzerine yazdığı denemeden bir bölüm:
*
1930'dan bugüne kadar birçok olay geçti: Demokrat İspanya'nın düşüşü, İkinci Dünya Savaşı, atom enerjisinin bulunması, Hiroşima, Nagazaki, Stalin'in düşüşü; bunlar sadece bazıları. Büyük ve korkunç deneyimler, kahramanlık eylemleri, cinayetler, kurban etmeler, kan, galibiyetler, küller, çamur. Bilimsel alanda mucizeler, teknik uygarlığın serpilmesi, sosyalist alanın genişlemesi; aynı zamanda da tepkiler, güçlüklerle tehlikeler. Başlangıcın coşku ve hayranlık çığlıkları yerlerini daha suskun bir içe dönüşe bırakıyorlar artık. ''Tümcelerimi çığlık kalıplarına göre kuruyorum,'' demişti Mayakovski. Bugünün şairleri söylediklerinin anlaşılmasından ya da anlaşılmamasından korktuklarından olacak, basit ya da gizli konuşma kalıplarına göre kuruyorlar tümcelerini: Edebi kaçmasını göze alarak şunu söylemek istiyorum: Tümcelerini suskunluk kalıplarına göre kuruyorlar. (..)
Bugün her başarıyı, ama aynı zamanda her güçlüğü daha açıkça görmek mümkün. Eski ya da çağdaş mitoslar ya yıkıldılar, ya da kapanması imkansız olan yaralar aldılar; bunun insan psikolojisiyle insan düşüncesi üzerinde ciddi sonuçları oldu. En yüce özgürlük ideali adına bize emanet edilmiş olan gücü kötüye kullanmamanın, bireyciliğe karşı savaşayım derken kendini beğenmişliğe düşmemenin, alçakgönüllü kitle adına kişisel üstünlük kavgasına girişmemenin, gerçekleştirilmesi ne denli güç şeyler olduğunu artık öğrendik.
İşte bu yüzden Mayakovski şiirinin bir zamanlar haklı olarak ''biz''i temsil eden ''birinci tekil şahıs''ı o şiirin dışında pek kibirli kaçıyor artık. Bu konuda gerçek bir alçakgönüllülükle davranılması da, en azından bu kibirli tavır da kulağa ters gelen, uyumsuz bir şeyler olduğunun bilincine varıldığından olacak, üçüncü tekil şahısı kullanmanın hiç olmazsa bir alçakgönüllülük maskesi olduğu anlaşılmış durumda. Bunun sonucunda, günümüz şiirinde, bu ''birinci tekil şahıs'', daha nesnel ve daha ılımlı olan ikinci ve üçüncü şahıslara bıraktı yerini. Şimdiki zaman, gelecek zaman ve emir fiilleri geçmiş zamanlara kayıyor; günümüzün bir özelliği de bu: Geçmiş zamanı kapsama arzusu. Dizenin ünlemsel yapısı (ki, bu, şiir yüksek sesle okunurken dinleyenlerle doğrudan doğruya iletişim kurma ihtiyacından doğmuştur) bu tür meçhul üçüncü şahsın anlatısına dayanan öykülemeli yapıya bıraktı yerini. Günümüz şairi, şimdiki zamanla birinci şahsı kullanma gereğini duyunca başka bir şahıs arkasına gizlenmekte, özneyi nesnelleştirerek başka bir kişiliğe bürünmektedir. Çağımızın başlıca şiir yapıtları üzerine yapılacak bir inceleme, insanın hem mikrokozm, hem de evrensel boyutlardaki yeni kavrama gücünü, onun geçmiş, şimdi ve geleceği kapsayan görüş alanının kaydettiği gelişmeyi ve eskiden ''yazgı'' denilen -ve insanın özü ile evrendeki yerini, onun ölümünü kaçınılmaz kılan şeyi araştırma açısından bugün de geçerliğini koruyan- o kavramı açıklayabilir. (Sayfa: 19-20)
*****
*
''Hep çiğneyip durmuşlar bir lokma gökyüzünü
duydukları acıyı boğabilmek için. (Sayfa: 26)
*
''ve ufkun dört kapısına kanat çırparak
binlerce güvercin havalanıyor ellerinden her şafak. ''(Sayfa: 28)
*****
*
''Masada kabuk ekmek ve zeytin.
Tırmanan asmaya takılı duran akşam yıldızı.
Ve çok yükseklerde, bir şişe geçirilmiş gibi dönen,
sarmısak, biber ve yanık yağ kokan samanyolu.
Daha nice yıldız dokulu ibrişim gerek çam pürlerinin
''Bu da geçer, yahu.!'' sözlerini işleyebilmesi için
yazın kavrulmuş ağılına.
Daha nice germeli yüreğinin tellerini
yedi oğlu boğazlanmış bu ana mezarları başında,
daha kaç gün geçmeli ki, yeniden aydınlık ulaşsın
ruhunun sarp yamacına.?'' (Sayfa: 30)
*
''Ve lir gibi türkü çağırır kayıkların halatları.
Ve Odysseus'un şarap kupasından acı denizi yudumlar
----------denizci.'' (Sayfa: 30)
*
''Onlar alevlerin ve demirin içinden geçmişler.
Onlar oturup taşlarla söyleşmişler.
Onlar atalarının kafataslarıyla sunmuşlar
Ölüme ısmarladıkları rakıyı.
Digenis'le karşılaştıkları harman yerlerinde
yemeğe oturduklarında,
bir zamanlar dizlerinde kırarak nasıl
----------bölüşmüşlerse kara somunlarını
onunla öyle bölüşmüşler acılarını.'' (Sayfa: 31)
*
''Gel kadınım, tuza bulanmış kirpiklerin,
yılların çilesiyle tunçlaşmış elin
ve yoksulların yakasını bırakmayan kederinle.
Sevgi, yolunu bekliyor fundalıkta.
Martı, mağarasına asıyor senin kararmış, azizleşmiş
----------suretini
ve saygıyla ayaklarını öpüyor küskün deniz kirpisi.'' (Sayfa: 32)
*****
*
Burada gözümüzün yağını azaltmaz hiç gökyüzü.
Bu ülkede, sırtımızda taşıdığımız kayanın
yarı ağırlığını yüklenir güneş.
Damlar sessizce çatlar öğle sıcağının dizinde
ve gölgeleri önünde sıçrayıp gider insanlar
Skiaothos kayıklarıyla yarışan yunuslar gibi.
Sonra bir kartala dönüşür gölgeleri
kanatlarını batan güneşin rengine bulayan
ve onlar kızıl-kara salkımlar arasında uzanırlarken
----------güneşli yamaçta
yıldızları düşünmek için başlarına tüneyen. (Sayfa: 35)
*****
*
''Ağaçtan ağaca, taştan taşa dünyadan geçtiler.
Dikenden yastıklarda uykudan geçtiler.
Kavrulmuş elleriyle hayat ırmağını getirmekteydiler.'' (Sayfa: 38)
*
''Nasıl bir türküydü o dorukları titreten.!
Dizleri arasına alıp ayı bir tepsi gibi yemek yerlerdi.
Yüreklerinin kerpeteniyle bükerlerdi acının belini
Kalın tırnaklarıyla bit kırar gibi.'' (Sayfa: 39)
*****
*
''Ve çocukların ilk gülüşü gibi bir nar fışkıracak
----------gün ışığının göğsünden.
Ve sonunda yüreklerini okumak için o taşın üstüne
----------oturacağız
bütün insanlığın tarihini o yüreklerde okurcasına.'' (Sayfa: 45)
*****
*
''Siperlerde ölü komutanlar koruyor kaleleri.
Etleri kaputları içinde çürüyor.
Daha yorulmadın mı kardeş.?
Çiçek açtı yüreğine saplanan kurşun.
Beş sümbül filizlendi kayanın koltukaltından.
Her solukta bu masalı anlatıyor kokusu. Hatırlamıyor musun.?
Sana hayatı anlatıyor yaraya saplanan her bıçak.
Ve sana anlatmak için dünyanın güzelliğini
şifalı bir ot yeşeriyor tırnağının kirinden.
*
Tut elimden. Bu el senin. Deniz suyuyla beslenmiş.
Bu deniz senin. Acı özsuyu damlıyor incir dalından,
nerede olursan ol, gökyüzü seni görüyor, sen bir tel saç
----------koparırken sessizliğin başından.'' (Sayfa: 49)
*****
*
''Eğer şiir bağışlanma değilse,'' diyor kendi kendine
''o zaman başka hiçbir yerden medet ummamalı.'' (Sayfa: 63)
*****
*
ÖRÜMCEK
*
Bazen bir raslantı ya da önemsiz bir sözcük
umulmadık bir anlam kazandırır şiire,
nasıl ki, nicedir kimsenin uğramadığı
terkedilmiş bir bodrumda, büyük, boş bir küpün
karanlık kasnağında bir örümcek amaçsızca dolaşırsa-
(size göre amaçsızca, ama ona göre..) (Sayfa: 83)
*****
İŞİYLE BAŞ BAŞA
*
Bütün gece, çılgın gibi, acımadan mahmuzlayarak sağrısını
dörtnala sürdü atını. Bekliyorlar, diyordu; kuşkusuz
işi aceleydi. Gün doğarken vardığında,
kimseler beklemiyordu, bekleyen kimse yoktu. Dört bir
----------yanına baktı-
kapılar sürgülü, evler ıpıssız, herkes uykudaydı.
Yanıbaşında atının solumasını duydu-
ağzı köpük içinde, kaburgaları ezik, sağrısı soyulmuş.
Atının boynuna sarılıp ağlamaya başladı.
Hayvanın iri, karanlık, ölüme yakın gözleri
uzak, yağmur yağan bir ülkede, yapayalnız iki kuleydi. (Sayfa: 86)
*****
BENZERLİKLER
*
Su deposunda donuk yıldızlar,
mühürlü bir odadaki ayna gibi
eski avlunun ortasında duran depoda.
Güvercin konuyor çevresine.
Boş beyaz saksılar
sınırını çiziyor ayışığının.
Sessizce bir türkü söylüyoruz
içimizde bir yaraya bakarak. (Sayfa: 90)
*****
*
YALNIZLIĞIN ANLAMI
*
Yalın şeylerin arkasına gizleniyorum beni bulasın diye;
beni bulamazsan, eşyayı bulacaksın,
elimin dokunduğu şeylere dokunacaksın,
parmak izlerimiz karışacak birbirine.
*
Ağustos mehtabı ışıyor mutfakta
kalaylanmış bir tencere gibi (sana bu söylediklerim
----------yüzünden öyle görünüyor),
boş evi ve evin diz çökmüş sessizliğini aydınlatıyor-
sessizlik hep öyle diz çökmüş gibi kalıyor.
*
her sözcük bir geçittir
bir buluşmaya, çoğu zaman vazgeçilen,
işte o zaman doğrudur o sözcük; buluşmakta direttiği zaman. (Sayfa: 105)
*****
KENDİNE YETERLİK
*
''Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki.?
Haa evet, biri oturmak, biri de bacaklarını uzatmak için.'' 
(Sayfa: 106)
*****
GECE YARISI
*
''Ölüler ayakkabılarını eskitmez, diyor-yumuşak yerlerde
yumuşak adımlarla yürürler. Bizim içimizde yürür ölüler,
bazen de, tutumlu olmak için, bizim ayakkabılarımzı bile giyerler.''
(Sayfa: 114)

#YannisRitsos #SeçmeŞiirler #ÇeviriCevatÇapan

BİR AD MÜZİK VE EVRENE DÖNÜŞÜNCE
>>>>>>>>>>>>>>>>>Nâzım Hikmet'e
*
Nâzım kardeşim
mavi gözlü Nâzım
mavi yüreğin
ve daha da mavi düşlerinle
sen ki karanlığa derin derin
baktığın zaman
en ufak bir kin duymadan
karanlığı bile mavileştirirsin
*
Nâzım
sen ki bir kadeh şarap
ve güzel bir kadının diziyle
üzerinde sevdanın halk bayrağı
dalgalanan bir deniz köşesiyle
ufukları ağartır
bir pencere açarsın
her şeyin yok olduğu yerde
ve tepelerden taşlar yuvarlanır keyifle
kayıklara kadar
ve sokak fenerinin altında
bir köpek düşlere dalar
*
Nâzım
senin küçük sokak çalgıcılarını gördüm
Galata Köprüsü üstünde
senden birkaç dize saklıydı
keman kutularının içinde
söylemeye izinli olduklarından başka birkaç dize
bulutlara bakarak bekliyorlardı
onları söyleyebilecekleri günü
(bazan bir keman Nâzım
sıkılmış bir yumruk gibidir
ve sıkılmış yumruğun içinde
bir kanat gizlidir)
*
Nâzım
grevci dok işçilerini gördüm
vinçler direkler şiirler arasında
çuvallar sandıklar güller arasında
ve büyük geminin yanında
bekleyen iki mavi ışık
demir almak üzereydi gemi
(Kimbilir hangi yolculuğa.?)
kavgaydı bu
sevdaydı bu
ve sen Nâzım kaptanıydın
sınırlardan öteye yönelen bu yolculuğun
*
Nâzım
biri çıkıyordu geminin merdiveninden
kafeste kanaryalarıyla
papuçlarının bağları çözük
''günaydın'' demesi gerekirken
''kırmızı'' diyen biri
bir kadın ağlıyordu kapıda
balıkçı geçti kimsenin gözüne ilişmeden
saatinin içinde
tozlu camın altında
küçük bir balık bağırıyordu
sen duydun onu ben duydum
ve istedim ki
en karanlık sözcüğü vereyim de
apak olsun yeniden
direttim
bugünkü gibi
her zamanki gibi
hepimiz gibi
işte böyle, Nâzım
*
Ama sen Nâzım
hangi zindandan
gecenin hangi köşesinden
hangi ölümden olursa olsun
gülümsüyorsun
dünyanın gülümseyişini koruyan
o masmavi gülümseyişinle
Nâzım kardeşim
yoldaşımız bizim
Merhaba Nâzım
*
Nâzım
sen bizi öyle çok sevdin
biz seni öyle çok sevdik ki
küçük adınla çağırır herkes seni
herkes sen der sana
Fransa da Rusya da Yunanistan da
Aragon da Nâzım
Neruda da Nâzım
ben de Nâzım
özgürlük ki adlarından biridir senin
o senin en güzel adın
*
Merhaba Nâzım. (Sayfa: 134)

7 Temmuz 2019 Pazar

Yannis Ritsos - Çevrim

Denizin büyük görünümü, baş eğmez ufuk,
mutluluğu yok oluşun - yoruyordu onu bunlar. Sırtını döndü
utkusuna suların ve yürüdü bir gizli içe dalışla
sessiz patikaya bağların arasındaki
görmek için gün batımının görkemini, üzerinde
----- kanlı pencere camlarının,
evlerin duvarları üzerinde, derin yansıma, düşünceli, uysal,
şu dikdörtgen alçakgönüllülüğüyle yaşlı insanların.
Bir zavallı bostan dolabı üstlendi tüm açıklamasını dünyanın
yuvarlak sabrının acı veren, kutsal kitapsal gıcırtısıyla.
*
Çeviri: Özdemir İnce, Herkül Milas, İoanna Kuçuradi 

Yannis Ritsos - Çevrim

13 Ekim 2018 Cumartesi

Yannis Ritsos - Örümcek

Bazen rastgele, önemsiz mi önemsiz bir sözcük
umulmadık bir anlam katar şiire,
örneğin kocaman boş bir küp gibi
kaç zamandır kimsenin uğramadığı
terk edilmiş bir bodrumda; -
karanlık ağzında bir örümcek dolaşmaktadır, anlamsız,
(senin için anlamsız, ama onun için değildir belki.)

9 Ekim 2018 Salı

Yannis Ritsos - Barış



Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
*
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.
*
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.
*
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.
*
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! - diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
barış budur işte.
*
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.
*
Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.
*
Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.
*
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
*
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
*
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.

1 Ekim 2018 Pazartesi

Yannis Ritsos - Ayışığı Sonatı


Bırak ben de geleyim seninle.
Ne kadar da güzel ay bu akşam.!
İyidir ay, iyidir,
-kimse görmeyecek
nasıl da ağarmış olduğunu saçlarımın..
*
🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘🌙🌚
*
Ay altın rengine dönüştürecek gene.
Sen de anlayamayacaksın.
Bırak ben de geleyim seninle..
Ay çıkınca büyür evdeki gölgeler,
görünmez eller açar perdeleri,
piyanonun tozlarına unutulmuş sözcükler yazar
solgun bir parmak..
-duymak istemem onları
Ne olur sus.!
*
🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘🌙🌚
*
Bırak ben de geleyim seninle,
biraz daha uzağa,
fabrikanın duvarlarına kadar,
o beton, o göksel, o ayışığıyla
badanalanmış,
öylesine kayıtsız,
öylesine maddeden uzak,
öylesine gerçek ve neredeyse soyut kentin
göründüğü o köşebaşına kadar,
istersen inanabilirsin yaşadığına,
yaşamadığına hatta,
istersen hiç yaşamadım diye düşün,
inanma istersen
zaman ve yıkımlarına.
Bırak ben de geleyim seninle..

YenidenDoğuş - YannisRitsos


Yıllardır kimse bakmadı bahçeye. Ama işte
bu yıl -mayısta mı haziranda mı.?- yeniden çiçeklendi kendiliğinden,
parmaklıklara kadar dirildi -binlerce gül,
binlerce karanfil, binlerce sardunya, binlerce kokulu burçak-
mor, turuncu, yeşil, kırmızı, sarı,
renk renk kanatlar; -öyle ki eski süzgeçli kovasıyla
yeniden sulamaya çıktı kadın -yine güzel,
dingin, belirsiz iyilikli bir güven içinde. Ve bahçe örttü kadını
omuzlarına kadar, kucakladı onu, tam kazandı onu,
havaya kaldırdı. O zaman gördük, güpegündüz,
bahçe ile süzgeç kovalı kadının ağdığını gökyüzüne
ve böyle yukarlara bakarken biz, süzgeçten birkaç damla su
damladı usulca yanaklarımıza, çenemize, dudaklarımıza.
*
3.VI.69

29 Eylül 2018 Cumartesi

Lâmbanın Söndürülmesi - Yannis Ritsos

O büyük yorgunluk ânı gelir. Göz kamaştırıcı,
aldatıcı sabah, gecelerinden birinin daha bittiğini bildirir,
aynanın parlak pişmanlığını gölgeler, ağzının ve gözlerinin
çevresine derin çizgiler çizer. Artık
bir işe yaramaz lâmbanın yumuşaklığı, kapalı perdeler.
Yaz gecesinin ılık soluğunu serinleten çarşaflar üstünde
vicdanı sonuna dek kararlı -ve yalnız birkaç lüle-
geride kalan bir gencin saçlarından -koparılmış bir zincir-
hangi ustanın elinden çıkmış bu zincir.? Hayır, hayır,
ne bellekten, ne de şiirden hayır var artık. Gene de
anlıyor ki, tam uykuya dalmadan önce, söndürmek,
bu alevi bile bir kez daha söndürmek için
lâmbanın şişesine eğildiğinde,
ölümsüz bir yapıt üflüyor sonsuzluğun camdan kulağına,
tümüyle kendisinin soluğu, iç çekişi yaratmanın.
Ne güzel bu lâmba dumanının odaya yaydığı koku.

Felsefe Tarihi 2, Hellenizmden Augustinus'a (Editörler: Umberto Eco - Riccardo Fedriga) (Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı)

  HELLENİSTİK ÇAĞDA FELSEFE VE BİLİM * ''Klasik felsefenin Hellenistik döneminin genelde (Büyük İskender'in ölümünden tam olarak...