Arka Kapak*
Felsefe tarihinin Yunanlarla başlamasının kültürel bir nedeni var. Batı dünyasının düşünce biçimini şekillendiren Yunan düşüncesidir ve yaklaşık üç bin yıldır nasıl düşündüğümüzü anlamak için Yunanların ne düşündüğünü anlamak zorundayız.
Batı düşüncesinin tamamı yanlış olsa bile, nereden geldiğimizi ve ne olduğumuzu anlamamız için o düşünce hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Aksi takdirde öğrencilere Yunan mitolojisini incelemenin bir âlemi olmadığını, çünkü bir yığın hayal ürününden başka bir şey olmadığını söylemiş oluruz, o zaman da Homeros ile Vergilius'un neden söz ettiğini anlamalarını engellemiş oluruz.''
*
Umberto Eco
*
NEDEN YUNANLARDAN BAŞLIYORUZ.?
*
''Başka bilgi birikimlerinin eskiden de, şimdi de var olduğunu artık biliyoruz, ama felsefenin doğuşundan önce Yunanlar da bunun bilincindeydi: Çinlilerin bilgeliği ile Hint düşüncesinin yanı sıra Eski Mısır'da ve Asurlularla Babilliler arasında da bilgi biçimleri vardı. Bu düşünce biçimlerinin birçoğunun mitler ve şiirler yoluyla ifade edildiğini (dolayısıyla da felsefi düşünceyle değil de sanatla ve mitolojiyle ilgili olduklarını) söylemek doğru değildir, çünkü göreceğimiz gibi, düşüncelerini şiirler yoluyla ifade eden Permenides ve sıklıkla mitik anlatımlara başvuran Platon'u da filozof sayarız. Batılı olmayan düşünce biçimleri ile Amerikan yerlilerinin veya Afrika'daki birçok etnik grubun mitolojilerinin içerdiği kadim bilgelik konusunda yeterince bilgi sahibi olmamamız çok yazıktır. İdeal bir formasyonun bu düşünce biçimleri konusunda bilgiler içermesi gerektiği gibi, okullarda Yunan filozofların ne dediği veya Kitab-ı Mukaddes'te ne yazdığının yanı sıra örneğin Kuran'da da ne yazdığının öğretilmesi gerekir. Aksi taktirde yavaş yavaş bizim dünyamıza dahil olmakta olan Ötekilerin ne düşündüğünü asla anlayamayacağız.'' (Sayfa: 13)
*
''..felsefe tarihinin Yunanlarla başlamasının kültürel bir nedeni var. Batı dünyasının düşünce biçimini şekillendiren Yunan düşüncesidir ve yaklaşık üç bin yıldır nasıl düşündüğümüzü anlamak için Yunanlıların ne düşündüğünü anlamak zorundayız. Çin'de çalışmaya giden bir Batılı nasıl Çin zihniyetini bir ölçüye kadar anlayabilmeliyse, bizim aramızda yaşamaya gelen bir Çinlinin de Yunanistan'da doğmuş olan düşünce biçimlerine adapte olması gerekir.'' (Sayfa: 14)
*
ORTAM:
*
''..bu eserde doğrudan felsefe tarihine ait gibi görünmeyen, tıbba, siyasi yapılara, fiziğe, astronomiye, sanata dair birçok bilgi bulacasınız, çünkü bunlar olmadan o dönem filozoflarının neden o şekilde konuştuğunu anlamak zordur.
Felsefeyi anlamak ve incelemek için başka birçok neden olabilir, am bu kitapların bütün sayfaları onları anlatmaya yetmez. Burada yer alan kısa bilgilerin, bazı insanları düşünmenin ne anlama geldiğini anlamaya teşvik edeceğini umalım. Çünkü düşünmek ve özellikle felsefe yapmak, insanları hayvanlardan ayırt eden başlıca özelliktir.''
*
Umberto Eco (Sayfa: 15)
FELSEFİ DÜŞÜNCENİN DOĞUŞU:
*
''..ilk kullanılmaya başlandığından beri büyük rağbet gören ''Sokrates-öncesi'' etiketi aslında tartışmaya açıktır çünkü örneğin Demokritos (ve de bütün Sofistler) aslında Sokrates'in çağdaşıdır. Ama günümüzde asıl anlamsız görünen, düşüncenin doğa incelemelerine odaklandığı bir dönemden sonra Sokrates'in etik konusunda yeni bir ilgiye kapı açarak bir sınır teşkil ettiği fikirdir. Bu, kadim ve saygın bir fikirdir. Aristotales tarafından Metafizik'in ilk kitabında kendinden önceki felsefe geleneğini anlatırken ifade edilmiş, sonra da Cicero tarafından unutulmaz bir imgeye dönüştürülmüştür. (Sokrates ''felsefeyi gökyüzünden indirip şehirlere yerleştiren, hatta evlerin içine sokan ilk kişidir''). Ancak daha yakın geçmişte yürütülmüş araştırmalarda Sokrates'ten önce de ahlaki düşünceye dair önemli unsurların söz konusu olduğu anlaşılmıştır. Zaten Herakleitos'un aforizmalarına nüfuz etmiş varoluşçu endişeyi, Pythagorasçı geleneğin veya Empedokles'in ruha ve öte dünyadaki kaderine ilgisini düşünmek yeterli olacaktır.'' (Sayfa: 19)
''..Sokrates-öncesi filozoflar Nietzsche'nin deyimiyle, gerçekten ''dürüst''tür ve ''tek bir kayadan yontulmuştur.'' (Sayfa: 20)
*
İYONYA KOZMOGONİLERİ: THALES, ANAKSİMANDROS, ANAKSİMENES, Maria Michela Sassi:
*
Aslında temel ilgi alanlarının bir olması, doğanın kaynağı ve evrenin oluşumu konusunda oldukça farklı görüşler geliştirmelerine engel olmaz ve hepsinin Miletos'ta doğmuş olmasıyla açıklanabilir. İyonya'nın (günümüzde Türkiye'nin güneybatısında) güney kıyısında yer alan ve bu yıllarda Doğu ile Batı arasındaki ticari takaslar açısından son derece faal bir merkez olan Miletos, Mezopotamya, Fenike ve Mısır mitolojilerinde geliştirilmiş kozmolojik modeller arasında eleştirel bir kıyaslamayı teşvik eden farklı kültürel geleneklerin etkisine açıktır. (Sayfa: 21)
*
Mitin Değeri:
*
''Aristotales, Thales'in görüşünün doğrudan doğaya odaklanan ilk görüş olduğunu öne sürer. Başka bir deyişle, Thales spesifik bir sorunu ele almış, doğanın kaynağı olarak ilahi bir varlığı değil, su gibi maddi bir unsuru tespit etmiş ve bir çıkarsamadan (nemin yaşamsal olgulardaki rolünün incelenmesi) yararlanmıştır. Thales'in düşüncelerine bu özellikleri atfedersek, ona ''felsefenin babası'' unvanını atfetmeye devam edebiliriz. Zaten birazdan göreceğimiz üzere aynı özellikler Anaksimandros ve Anaksimenes açısından da geçerlidir, dolayısıyla İyonyalıların düşüncelerini daha genel olarak, bilinçli ve eleştirel düşünce faaliyeti anlamında felsefenin kuluçka aşaması olarak görebiliriz.'' (Sayfa: 23)
Görsel: Athena dev Enkelados'u yenerken, kırmızı figürlü Attika tabağı, M.Ö. y. 525, Paris, Musee du Louvre. (Sayfa: 24)
Görsel: İyon-Oryantalizan stilde Levy oinokhoe'si, muhtemelen Rodos kaynaklı, M.Ö. VII. yüzyıl sonları, Paris, Musee du Louvre. (Sayfa: 30)
Orpheus ve Orpheusçuluk, Doralice Fabiano:
*
Adını efsanevi kurucusu, tanrı Apollon'un oğlu Orpheus'tan alan Orpheusçuluk, antikçağda var olan çeşitli Dionysios ibadetleri arasında önemli bir yer kaplar. Eskilere göre Orpheus şair ve müzisyendir ve Dionysios ibadetini sistematik olarak başlatan kişidir. Orpheus'a atfedilen şiirler, Dionysios efsanesinin bir versiyonunu temel alır: bu anlatıma göre Persephone ile Zeus'un oğlu olan tanrı Dionysios daha çocukken Titanlar tarafından öldürülüp parçalara ayrılır ve yenir. Bunun üzerine Titanları yıldırımıyla çarpan Zeus, Titanların külleriyle karışmış olan Dionysios'un artıklarından, ilk andan itibaren bu cinayetle lekelenen insanlığı yaratır. Dolayısıyla bu tabloda Dionysios onuruna ritüeller gerçekleştirmek tanrıça Persephone'ye karşı işlenen suçun ''kefaretini ödemek'' anlamına gelir. Orpheusçu ritüellerde arınma teması ile ruh göçü öğretisi, yani ölümden sonra ruhun yeni bedenlerde doğduğu inancı büyük önem taşır; Orpheusçular bu öğreti temelinde hem et ve yumurta hem de filozof Pythagoras'ın müritlerine benzer şekilde bakla ve şarap tüketmekten kaçınırlardı. Nitekim müritlerin başlıca amacı, reenkarnasyon döngüsünden çıkıp öte dünyada, tanrıların yanında mutlu bir hayat yaşamaktı. (Sayfa: 41)
GÖRSEL: Krizelefantin tanrı heykeli başı (Artemis?), Muhtemelen Samos Yapımı, M.Ö. VI. yüzyıl ortaları, Delphoi, Arkeoloji Müzesi. (Sayfa: 42)
Parmenides ve Zenon, di Maddalena Bonelli:
*
Elealı Parmenides'in Düşüncesinin ''Yenilikçi'' Yönleri
*
Geleneksel yorumlara göre Elealı Parmenides, duyuların bilgi edinme araçları olarak katkılarına değer vermeyen, onları tamamıyla güvenilmez bulan ve akla önem veren ilk filozoftur. Dolayısıyla Parmenides fizik gerçekliğin duyular yoluyla algılanan boyutunun ötesinde, sadece logos yoluyla ulaşılabilecek, ebedi, değişmez ve bozulmaz bir gerçekliğin keşfi anlamındaki metafiziğin kurucusudur. (Sayfa: 47)
GÖRSEL: Elea-Velia harabeleri. M.Ö. V. yüzyıl, Ascea, Selerno (Sayfa: 48)
Elealı Zenon
*
Parmenides'in öğrencisi olan Zenon'un, bir tiranı devirmek amacıyla düzenlenen bir suikast girişimine karıştığı anlatılır. Yakalanıp tiranın huzuruna çıkarılınca ve muhtemelen diğer suikastçıların isimlerini vermesi için işkence edilince de dilini kesip tiranın yüzüne fırlatmıştır. (Sayfa: 51)
GÖRSEL: Sele nehrinin ağzındaki Hera Tapınağı'nın ara panellerindeki dansçı kadınlar, M.Ö. 570-560, Paestum, Muse Archeologico Nazionale (Sayfa: 50)
GÖRSEL: Diz çökmüş sakallı Gorgon. Doğu Yunanistan'da üretilmiş bir kazanın süslemesi. M.Ö. VI. yüzyılın ilk yarısı, Paris, Louvre Müzesi. (Sayfa: 53)
*
Geleneklerden ve Tanrıların İnsanbiçimliliğinden Sapma
*
Ksenophanes'in düşüncesinin ana konusu ''eskilerin icatları'' adını verdiği, başta Homeros ve Hesiodos'un şiirleri olmak üzere, Yunan geleneğindeki tanrı temsillerine yönelik eleştirisidir. Homeros ile Hesiodos hakikati Mousalara atfederken Ksenophanes asıl kendisinin hakikati söylediğini iddia eder ve şairlerin tanrılar için yarattığı insanbiçimli imgeleri, yani onlara insanlara özgü fiziksel ve ahlaki özellikler atfetmelerini şiddetle eleştirir. Homeros'un tanrıları hırsızlık yapar, zina yapar, yalan söyler ve ihanet ederler. Geleneksel din bağlamında tanrıların nitelikleri, kendilerinin insani özelliklerin yansıtılmasından başka bir şey olmadığını gösterir, hatta Ksenophanes, hayvanların tanrıları olsaydı onları kendi suretlerinde ve benzerliğinde tasvir edeceklerini söyler. Fr. 16'da aynı şekilde yorumlanabilir. ''Etiyopyalıların tanrılarının siyah tenli ve kalkık burunlu, Trakyalıların tanrılarının da mavi gözlü ve kızıl saçlı olduğunu hatırlatır.''
*
Soyluların Ahlakına Eleştiri
*
Ksenophanes'in bir başka eleştiri konusu da, tanrıların insanbiçimliliği gibi yine geleneklerden devralınan yarışma ve savaş ahlakıdır. Toplumun adil yasalar doğrultusunda siyasi ve ekonomik refaha kavuşmasını (eunomia) sağlayacak şekilde iyiliğini isteyen bir insanın bilgeliğini bir atletin veya savaşçının gücüne tercih etmek gerekir. (Sayfa: 56)
HERAKLEİTOS VE EMPEDOKLES, Maria Michela Sassi:
*
Arkaik Çağ Bilgelerine Yönelik Eleştiriler
*
Herakleitos'a göre doğa ''gizlenmeyi sever'' (fr. 123) ve olgusal gerçekliğin sürekli sergilediği değişimlerin ötesinde, doğanın ardında yatan ilkeyi kavrayabilmek için duyuların bulgularını deşifre edebilmek gerekir. Herakleitos'un üslubunun bir başka tipik özelliği de, Arkaik bilgi birikiminin ileri gelen temsilcileri olmalarına rağmen gerçekliğin ardındaki yasayı keşfedecek zekâya sahip olmayanlara yönelttiği eleştirilerdir. (Sayfa: 59)
1. GÖRSEL: Kadın (Kore) ve keklik heykeli, Miletos, M.Ö. 570-560, Berlin, Staatliche Museen. (Sayfa: 60)
*
2. GÖRSEL: Naksosluların sfenksi, M.Ö. y. 550, Delphoi, Arkeoloji Müzesi. (Sayfa: 61)
*
3. GÖRSEL: Akragas Olympieion'unun Telamon'u. M.Ö. V. yüzyıl, Agrigento, Museo Archeologico Nazionale. (Sayfa: 63)
*
4. GÖRSEL: Kısmen hayvan biçimli olan nehir tanrısı Akhloios, Herakles ile mücadele ederken, kırmızı figürlü, küçük sütunlu krater ayrıntısı, Agrigento. M.Ö. y. 450, Paris, Musee du Louvre. (Sayfa: 64)
*
Logos:
*
''Herakleitos evrenin düzeni meselesine odaklanıp Anaksimandros'un yaptığı gibi dinamik denge temelinde bir çözüm getirince, düşüncesinin köklerinin İyon natüralizmine kadar uzandığını gösterir. Zaten zıtlara dair görüşleri, evrensel maddeler arasındaki fiziksel etkileşimin etkilerinin yanı sıra, öznel izlenimlerin göreceliğine yansıyan gerilime, yaşamsal ve varoluşçu safhaların birbirini izlemesine, belli bir nesneye belli bir adın verilmesi gibi tutarsız bir uygulamaya yer verir.'' (Sayfa: 59-60)
GÖRSEL: Delphoi Arabacısı, ayrıntı, M.Ö. y. 475, Delphoi, Arkeoloji Müzesi. |
ANAKSAGORAS VE DEMOKRİTOS, Maria Michela Sassi:
*
''Anaksagoras'a göre başlangıçta ''her şey bir aradaydı,'' hiçbir şey birbirinden ayrılamazdı; derken bu karışım, Zihin ve Akıl (Nous) adı verilen, her şeyden ayrı duran bağımsız bir kozmik varlık tarafından hortum benzeri bir harekete geçirildi. Dönme hareketinin giderek artmasıyla karışık halde duran unsurlar yavaş yavaş birbirinden ayrılıp benzerleri birbirine çeken bir mekanizma doğrultusunda yeniden bir araya geldiler ve ağırlıklı olan ''tohumlar''a göre nitelenen duyumsal karışımları oluşturdular. Bu ayrılma ve yeniden birleşme süreci günümüzde de gerçekleşen fiziksel dönüşümlerde yer almaya devam eder, ama hiçbir şey yoktan var olmaz, çünkü her şeyde diğer her şeyden büyük veya küçük bir parça vardır.''
*
Nous ve Zihin-Doğa Düalizmi:
*
Doğal dünyaya göre ayrı bir konumdan kozmogonik hareketi başlatan Nous gibi akıllı bir güç kavramı (olağanüstü düzeyde ince, saf bir tözden oluşur), Sokrates-öncesi düşüncede önemli bir yenilik oluşturur. Anaksagoras'ın Nous'a atfettiği özelliklerin ilahi nitelikte olduğu doğrudur, zaten arkhenin ilahlaştırılması, doğa konusundaki Sokrates-öncesi düşüncenin ortak bir özelliğidir; Kolophonlu Ksenophanes'in ''düşüncesinin gücüyle her şeyi sarsan'' evrenin tanrı-hükümdarının (21B25DK) Anaksagoras'ın algısına öncülük edebileceği de doğrudur. Ancak zihin-doğa düalizminin öne çıktığı ilk teorik model Anaksagoras'a aittir; bu modelde oluşun gayesi meselesini vurgulayan kozmolojik bir düşüncenin ilk önemli noktaları ortaya çıkar. (Sayfa: 66-67)
GÖRSEL: Dört atlı araba süren tanrıça Nike, atın göğüs zırhı için uygulama, M.Ö. V. yüzyıl, Plovdiv, (Bulgaristan), Arkeoloji Müzesi
(Sayfa: 70)
Demokritos'ta Etik ve Ruhun Sakinliği
*
Demokritos'un eserlerinin merkezinde doğal dünya konusundaki incelemeler yer alırsa da, eserlerinin bazı fragmanları etik ve siyasi olarak niteleyebileceğimiz doktrinler içerir. Etik konusundaki düşüncelerinin ana konusu, doğa felsefesinin atomcu modelinin, ruh konusundaki gözlemlere uygulanmasıdır. Ruh da atomlardan oluşur ve bu atomlar, çok ince olmalarına rağmen, aklın sürdürmesi gereken karmaşık bir dengeyi temel alan bir bütün oluşturur. Bilgenin hayatın en yüce gayesi olan ruh sakinliğine (euthymia) ulaşması ancak insanın içgüdüsel kısmını oluşturan tutkularını kontrol altına almasıyla ve ölçülü olmasıyla gerçekleşebilir. Siyasete gelince, Demokritos toplumun ve polis'in hayatını düzenleyen kuralların kökenine iner: İnsanlar doğal hallerindeyken birbirlerinden ayrı, yasalardan yoksun, daimi bir istikrarsızlık ve ihtiyaç halinde yaşarlardı. Dış dünyanın tehditleri karşısında, korkudan gruplar halinde bir araya geldiler ve toplumsal hayatlarını düzenlemeye yarayan yapay araçlar, teknikler ve özellikle dili geliştirdiler. İnsan son olarak da, bütün yurttaşlar için en iyi olanı, yani Demokritos'a göre azami haz ile asgari acıyı temin etmek için devleti ve yasaları oluşturdu. (Sayfa: 70)
Mekanistik Gereklilik
*
Leukippos'un bir metnine göre hiçbir şey boşuna gerçekleşmez, her şey açıklanabilir ve her şeyin bir sebebi (logos) vardır. Ancak Lekippos'a göre bu logosun akıllı bir ilkeyle ilgisi yoktur, çünkü her şey aynı zamanda zorunlulukla gerçekleşir.
Böylece doğal olaylar gerekli süreçler olarak açıklanır; nitekim atomların hareketi düzensiz değildir, tam tersine belirli eğilimler doğrultusunda bir araya gelirler; örneğin benzer atomlar (büyüklük veya şekil açısından) bir araya gelir.
Bu bağlamda ''tesadüf'' de sebep yokluğu olarak var olabilir; hatta Demokritos'a göre ''tesadüf''ten (tykhe) söz eden insanlar, bu terimle evrenin determinist yapısı konusundaki cehaletlerini gizlemeye çalışırlar. Dolayısıyla geç ortaçağda Dante'nin Demokritos konusundaki ''dünyanın tesadüflerden kaynaklandığına inanır'' görüşü yanıltıcıdır; Demokritos'un mekanist sistemine önem veren modern bilim, atomistlerin görüşünün hakkını verecektir. (Sayfa: 71)
APEIRON VE EVRENİN OLUŞUMU:
*
''[Anaksimandros] der ki, bu evrenin oluşumunda hem sıcağı hem de soğuğu yaratan unsur sonsuz olandan koptu ve ondan doğan alevden küre, ağacın kabuğu ağacı nasıl sararsa dünyanın etrafındaki havayı sardı; bu küre kırılıp birkaç çembere ayrıldı, böylece Güneş, Ay ve yıldızlar doğdu. Ayrıca insanın başlangıçta kendisinden farklı hayvanlardan türediğini söyledi; diğer hayvanlar çok geçmeden kendi başlarına beslenmeyi öğrenirken, bir tek insan uzun bir emzirme dönemine ihtiyaç duyar [...].'' (12 A 10 DK) (Sayfa: 74)
Filozoflar ve Eserleri:
*
Yunanistan'da Bilim ve Teknik, Giovanni Di Pasquale:
*
TEKNOLOJİNİN KURNAZLIĞI: ODYSSEUS:
*
''Yunan uygarlığı geleneksel olarak edebiyat ve sanat alanında olağanüstü bir gelişimin yaşandığı bir dönem olarak görülür.'' (Sayfa: 84)
*
Teknisyenlerin Prototipi Odysseus:
*
Yunan toplumunda başlangıçta tanrılara benzer kahramanların var olduğu hayal edilir; Yunan mitolojisinde kahraman denince ilk akla gelen Herakles ile Akhilleus'un baş özellikleri cesaret ve fiziksel güçtür. Odysseus'la durum değişir ve insanlar âlemine girilir. Odysseus'un Kalypso'dan ve Phaiakların adasından ayrılmak için tek başına kendine bir sal yaptığı Odysseia'nın V. kitabı bu açıdan belirleyicidir. Odysseus'un bu eylemi gerçekleştirmek için elinde az sayıda basit alet vardır ve onlarla ağaçları devirir, tahtalar keser ve her şeyi akılcı bir şekilde bir araya getirir; Odysseus, icadı geleneksel olarak Daidalos'a atfedilen, balta, çekiç, testere ve balık tutkalı gibi marangozlara özgü aletlerle gerekli eylemleri yerine getirir: Tanrısal değil de, teknoloji uzmanı insanın prototipi olan Odysseus, Yunan şehirlerindeki giderek artan önemli hem edebi hem de arkeolojik olarak belgelenmiş olan zanaatkâr ve inşaat ustalarının atasıdır.
Odysseus figürüyle Yunan kültürü önemli bir dönemeçten geçer: İnsan artık zihni ve teknik becerileri yoluyla zor durumları çözecek durumdadır ve fiziksel güce veya tanrıların bahşettiği başka sıradışı güçlere başvurmak zorunda değildir. Dolayısıyla Yunan uygarlığı bu gibi öykülerle kahramanlığın yanı sıra, insanların yeni özellikleri arasında kurnazlık ve teknik yetilerin de olduğunu kabul etmiş olur. (Sayfa: 84-85)
*
Yunanistan'da Bilim ve Teknik, Giovanni Di Pasquale:
*
TEKNOLOJİNİN KURNAZLIĞI: ODYSSEUS:
*
''Yunan uygarlığı geleneksel olarak edebiyat ve sanat alanında olağanüstü bir gelişimin yaşandığı bir dönem olarak görülür.'' (Sayfa: 84)
*
Teknisyenlerin Prototipi Odysseus:
*
Yunan toplumunda başlangıçta tanrılara benzer kahramanların var olduğu hayal edilir; Yunan mitolojisinde kahraman denince ilk akla gelen Herakles ile Akhilleus'un baş özellikleri cesaret ve fiziksel güçtür. Odysseus'la durum değişir ve insanlar âlemine girilir. Odysseus'un Kalypso'dan ve Phaiakların adasından ayrılmak için tek başına kendine bir sal yaptığı Odysseia'nın V. kitabı bu açıdan belirleyicidir. Odysseus'un bu eylemi gerçekleştirmek için elinde az sayıda basit alet vardır ve onlarla ağaçları devirir, tahtalar keser ve her şeyi akılcı bir şekilde bir araya getirir; Odysseus, icadı geleneksel olarak Daidalos'a atfedilen, balta, çekiç, testere ve balık tutkalı gibi marangozlara özgü aletlerle gerekli eylemleri yerine getirir: Tanrısal değil de, teknoloji uzmanı insanın prototipi olan Odysseus, Yunan şehirlerindeki giderek artan önemli hem edebi hem de arkeolojik olarak belgelenmiş olan zanaatkâr ve inşaat ustalarının atasıdır.
Odysseus figürüyle Yunan kültürü önemli bir dönemeçten geçer: İnsan artık zihni ve teknik becerileri yoluyla zor durumları çözecek durumdadır ve fiziksel güce veya tanrıların bahşettiği başka sıradışı güçlere başvurmak zorunda değildir. Dolayısıyla Yunan uygarlığı bu gibi öykülerle kahramanlığın yanı sıra, insanların yeni özellikleri arasında kurnazlık ve teknik yetilerin de olduğunu kabul etmiş olur. (Sayfa: 84-85)
*
Şehirler ve Teknoloji:
*
''Solon, zanaatkârların çalışmalarını koruma altına alıp zanaat geleneklerinin devamlılığını temin etmek için Atinalıları çocuklarından en azından birine bir zanaat öğretmeye mecbur kılan bir yasa çıkarmıştı.'' (Sayfa: 86)
*
Mimari ve Teknolojinin Evrimi:
*
''Sürekli olarak savaşların yaşandığı, ticaretin geliştiği ve kentsel merkezlerin büyüdüğü dönemlerde teknoloji uzmanları hem pratik bilgiler, hem de sayıları, ölçüleri ve geometriyi temel alan kuramsal bilgiler içeren ve her tür inşaatı niteleyen yapboz oyununu çözmeyi amaçlayan bir kavram dağarcığını giderek mükemmelleştirirler. Bu bilgi alanının sahnesi, bilimin uygulanması için gerçek anlamda laboratuvarlar olan atölyelerdir. Teknolojinin sunduğu imkânlar konusundaki genel güven ortamı, M.Ö. V. yüzyıl başlarında Perslere karşı kazanılan nihai zaferlerden kaynaklanan, her alanda olabilecek en yüksek düzeye ulaşmış olma inancıyla bile açıklanabilir.'' (Sayfa: 87)
*
Odysseus denizde, iki vazodan oluşan bir salın üzerinde, Boiotia'dan bir skyphos, Thebai, MÖ V. yüzyıl, Oxford, Ashmolean Museum. (Sayfa: 85)
*
Demirciyi işbaşında gösteren kırmızı figürlü kylix, MÖ y. 510-500, vazo resmi, Berlin, Staatliche Museen. (Sayfa: 86)
*
TENOLOJİ UZMANLARINI GÖZLEMLEYEN FİLOZOFLAR:
*
Filozoflar da zanaatkârlarla mimarların çalışma şeklini ilgiyle gözlemler. Teknolojinin gelişimini dikkatle izlerler ve doğayı anlamak için gerekli analog referans modellerini zanaatkârların dünyasında ararlar. (Sayfa: 89)
*
Anaksagoras:
*
''Anaksagoras insanın elleri sayesinde hayvanların en akıllısı olduğunu söylerken pratik bilgiler açısından olağanüstü bir açılım başlatır. Bilginin rehberliğiyle eller insanın doğa hakkında bilgi edinmesini sağlar.'' (Sayfa: 90)
SOFİSTLER VE SOKRATES:
''M.Ö. V. yüzyılın Yunan düşünce tarihi açısından özelliği, felsefi düşüncelerin konusunun pfysis [doğa] alanından insanın doğasına ve insan üzerine araştırmaların beraberinde getirdiği etik-siyasi değerlere geçmiş olmasıdır. Bu tabloya hâkim olan iki filozoftan biri Sofist, diğeri de Sokrates'tir.
(..)
Sofistlerin bilgi birikimi pratikti ve fayda temelliydi; Sofistler felsefeyi, çeşitli bağlamların pratik gerekliliklerine bağlı olarak harekete geçebilecek ve muhakemede bulunabilecek yurttaşların formasyonuna yönelik bir meslek olarak görürlerdi.
(..)
Peki Sokrates kimdi.? Çağdaşlarının ayrıntılı veya bölük pörçük tanıklıkları sayesinde kişiliğini ancak kısmen kavrayabildiğimiz Sokrates muğlak ve paradoksal bir karakterdir, yüzeysel özelliklerinin nasıl yorumlandığına bağlı olarak, çokbiçimli bir varlıkmış gibi kötü huyların ve hırsların yoğunlaştığı bir canavara, yarı filozof, yarı Sofist, komik bir karikatüre veya bilge ve kusursuz bir insan paradigmasına dönüşebilir.
''Sokrates'in çirkin olan ilk Yunan şahsiyeti olması anlamlıdır'' der Nietzsche; Homeros'un Thersites'i gibi, Sokrates o kadar çirkindir ki Aristotales'e göre bir insanın mutluluğu üzerinde olumsuz etki yaratabilirdi: Küçük gözleri, basık burnu, çıkıntılı dudakları, şiş karnı, yalın ayak olması ve hep aynı, eskimiş pelerini giymesi fizyonomistlerin gözünde şehvetin ve aşırılıkların canlı örneği olarak görünmesine neden olurdu. Atinalı gençlerle u kadar haşır neşir olması da u durumu teyit eder gibiydi. Nietzsche o Sokrates için ayrıca şöyle der: Onda ''her şey gizlidir, saklı amaçlarla doludur, görünmezdir,'' çünkü Sokrates o gençler arasında rağbet görmek için bildiklerini gizleyerek cahil numarası yapar, Platon'un Şölen'de sözünü ettiği silenos heykellerine benzer: Zanaatkârlar bu heykelleri yaratırken içlerini boş bırakırlar, dolayısıyla Sokrates'i o kadar andıran mitolojik orman yaratıklarının hayvani görümünün ardında bir tanrının değerli imgesi gizlidir.'' (..)
''Sokrates, silenos benzeri görünümünün ardında gerçekten değerli bir yüreği olan biridir. Bize göre Sokrates, korkaklıktan veya çıkarlarından dolayı inançlarına asla ihanet etmeden, bütün tercihlerini ve eylemlerini olabilecek en iyi akıl yürütmeye dayandırdığından emin olmak için onları sürekli olarak aklın eleştirel incelemesine tabi tutarak yaşayabilmiş biridir. Sokrates, düşünce ile eylem arasındaki tutarlılığı sonuna kadar sürdürebilmiş, kendi ölümü karşısında bile geri adım atmamış, kendi mutluluğunu o tutarlılık üzerine inşa ederek onu bozulmaz kılmış ilk kişidir..'' (Sayfa: 95-96)
GÖRSEL: Dionysios Tiyatrosu'nun havadan görüntüsü, Atina. (Sayfa: 101) |
Yunanlar ve Tiyatro :
*
''MÖ V. yüzyılda Yunanistan'da ''tiyatro''dan söz ettiğimiz zaman kullandığımız terim, günümüzde Shakespeare'in bir trajedisini veya Pirandello'nun bir komedisini izleyen seyircinin yaşadığı deneyimi tasvir eden terim değildir. Yunanlar tiyatroda bir gösteriyi izlemekle kalmazlar, gerçek anlamda bir ritüele katılmış olurlardı. Temsiller devlet tarafından tesis edilmiş ve düzenlenmiş ve de bütün yurttaşların katıldığı dinsel bayramlar bağlamında yer alırdı (biletlerin fiyatı çok düşüktü ve V. yüzyıl ortalarından itibaren şehir sakinlerine, gösterilere ücretsiz katılma izni verilmiştir). Tiyatro, estetik ve kültürel yönleri dahil, her açıdan, aynı anda hem dinsel, hem siyasi, hem de toplumsal olan bir deneyim sunardı. Tiyatro en başından itibaren Atina yurttaşlarının formasyonunda temel önem taşır; yurttaşlar gündelik hayatın meşgalelerinden uzaklaşıp, evrensel değerlerin, çelişkilerin ve meselelerin ele alındığı temsil izlerler ve kendilerini sorgularlar.'' (Sayfa: 100)
*
Tragedya Anlatımının Yapısı ve Motifleri:
*
''Tragedya ilk olarak Aristotales tarafından Poetika'da (MÖ y. 335) ele alınır. Aristotales tragedyayı şöyle tanımlar: ''Belirli bir öneme sahip, ciddi ve kendi içinde tam bir olayın, çeşitli süslemeler içeren ve her bölüme farklı şekilde uygulanan bir dil yoluyla anlatımsal ama dramatik olmayan şekilde taklididir ve merhamet ile korku yoluyla bu gibi duygulardan arınmayı sağlar'' (Poetika, 6,2).'' (Sayfa: 101)
GÖRSEL: Gök kubbeyi taşıyan Herakles, Zeus Tapınağı'nın metopu, MÖ. y. 470-457, Olyimpia, Arkeoloji Müzesi. (Sayfa: 105) |
BİLGİ VE HAKİKAT:
*
Gorgias: Epistemolojik Eleştiri
*
.. Felsefe tarihinde Gorgias, Parmenides'in var olma doktrinine getirdiği köklü eleştiriyle hatırlanır. Gorgias, Zenon'un Parmenides'i savunmasına izin veren mantık karşıtı argümanın (bir tezi savunmak için tam tersi tezin imkânsızlığını kanıtlamak) aynısından faydalanarak şunları kanıtlar:
*
(1) Ne var olma ne de var olma, hiçbir şey yoktur: Nitekim var olmaya birlik ve çoğulluk gibi birbiriyle çelişkili nitelikler atfedilebilir; ayrıca var olmayan şeylerin olmadıkları şeyler oldukları söylenebilir, dolayısıyla var olmayı var olmamaktan ayırt etmenin bütün yolları ortadan kalkmış olur.
*
(2) Gerçeklik var olsa bile onu anlamak mümkün değildir: düşünülen şeyler var olsaydı, uçan insan gibi sahte şeyler de var olurdu.
*
(3) Onu anlamak mümkün olsa bile başkalarına aktarılamaz, çünkü kelimeler şeyler değildir ve bir ismi söylemek o şeyi söylemekten farklıdır.
Böylelikle kendinde var olma, evren anlamında doğa ve epistemolojinin (yani bilginin bilimi) ve aktarılmasının ihtimali tartışmaya açılmış olur.
*
TANRILAR ÜZERİNE:
*
Dinsel Agnostisizm
*
Yunan çoktanrıcılığı köktenci değildir ve bir miktar düşünce özgürlüğüne izin verir. Ancak böyle olması, Sokrates'in ölüme mahkûm edilmesinin nedenlerinden birinin teolojik olmasına engel teşkil etmez. Dolayısıyla ''dinsizliğe'' gelince bir sınır söz konusudur ve belli ki birden fazla Sofist o sınırı aşmıştır. Nitekim Protagoras şöyle der: ''Tanrılar konusunda, olup olmadıklarını bilmeme imkân yok. Bilmemize mani olan bir çok engel söz konusu: bir yandan konunun müphemliği, diğer yandan insan hayatının kısalığı var'' (DK 80 B 4).
Protagoras bu agnostik tutumundan dolayı MÖ 430 civarında dinsizlikle suçlanıp yargılanır ve mahkeme sonucunda, gelenekler doğrultusunda sürgüne mahkûm edilir ve eserleri yok edilir. (Sayfa: 103-104)
*
Prodikos ve Kritias: Dinin İcadı:
*
Bir başka Sofist olan Prodikos'un bir eserinden geriye kalan bir fragmanda farklı ama yine pek ''ortodoks'' olmayan bir fikir ifade edilmiştir: ''Eskiler bize faydaları olmaları açısından güneşi, ayı, nehirleri, pınarları ve genel anlamda hayatımıza yararı dokunan her şeyi tanrı sayarlardı. Örneğin Mısırlılara göre Nil nehri bir tanrıydı. Bundan dolayı da ekmek Demeter sayılırdı, şarap da Dionysios'' (DK 84 B 5).
Atinalı Kritias da Prodikos'tan pek farklı değildir, çünkü bir eserinin bir fragmanına bakılırsa, dinin aracı olarak işlev gördüğü, önceki yasalar kötülerin adaletsizlikler yapmasına engel olmadığı görülünce güçlü insanlar tarafından bir kontrol aracı olarak icat edilip kullanıldığı apaçık bir şekilde görülür. ''Sonradan, yasalar insanların alenen adaletsiz davranışlarda bulunmasını engellediği, ama onları gizlice yapmasını engellemediği için, zeki ve bilge bir adam, insanlar için tanrı korkusunu yarattı ki kötüler de gizli eylemlerinden ve düşüncelerinden dolayı korkuya kapılsın'' (DK 88 B 25).'' (Sayfa: 104)
GÖRSEL: Tiran Peisis tratos tarafından Atina'da yaptırılan çeşmenin olası tasviri, MÖ 530, Madrid, Ulusal Arkeoloji Müzesi. (Sayfa: 113) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder