Hayatta çok şey gördüm ve gördüklerim, yanımdakilerin gördüğünden çok daha fazladır. Görmeyi seviyorum, daha çok şey görmek istiyorum ve farklı görmek istiyorum.
*
Jack London, Martin Eden
Yeni bir cennet başlatılıyor ve otuz üç yıl oluyorken ortaya çıkalı, Sonsuz Cehennem yeniden canlanıyor. İşte bak Swedenborg mezarın üzerine tüneyen Melektir; yapıtları, katlanmış keten giysilerdir. Şimdi Edom'un hükümranlığının ve Adem'in Cennete geri dönüşünün zamanıdır. Bakınız İşaya, Bap XXXIV ve XXXV.
Karşıtlıklar olmaksızın ilerleme olmaz. Çekim ile İtim, Us ile Enerji, Aşk ile Nefret İnsani varoluş için gereklidir.
Bu karşıtlıklardan dinsel olanın İyi ve Kötü dediği doğar. İyi, Us'a boyun eğen, edilgin olandır. Kötü, Enerji'den doğan, etkin olandır.
İyi, Cennettir. Kötü, Cehennem. (Sayfa: 11)
*
İblis'in Sesi
*
Tüm Kutsal Kitaplar veya kutsal yasalar aşağıdaki yanılgıların nedenleri olmuşlardır:
*
1) İnsanın gerçekte iki varoluş ilkesi vardır. Yani: bir Beden ve bir Ruh.
*
2) Kötü denen Enerji, sadece Bedenden gelir; ve İyi denen Us yalnızca Ruhtan gelir.
*
3) Tanrı, İnsana Enerjilerinin peşinden gittiği için Sonsuzluk içinde eziyet edecektir.
*
Oysa bunların Karşıtları Doğrudur:
*
1) İnsanın Ruhtan ayrı Bedeni yoktur; çünkü Beden denen, Ruhun bir parçasıdır ve bu çağda Ruhun başlıca giriş yerleri olan beş Duyu tarafından ayırt edilir.
*
2) Enerji tek yaşamdır ve Bedenden gelir; ve Us, Enerjiyi sınırlayan veya dıştan çevreleyendir.
*
3) Enerji Sonsuz Hazdır. (Sayfa: 13)
''Arzuyu kısıtlayanlar, kendi arzuları kısıtlanacak denli zayıf olduğu için yaparlar bunu; ve kısıtlayıcı veya Us, onun yerini ele geçirir ve isteksiz olanı yönetir.
Ve kısıtlandığı için giderek edilginleşir, sonunda yalnızca arzunun gölgesi oluncaya değin.'' (Sayfa: 15)
''Havada yol alan her kuşun beş duyunuzca engellenmiş,
Engin bir haz dünyası olduğunu nasıl bilmezsiniz.?'' (Sayfa: 19)
*
''Hapishaneler Yasanın taşları, Kerhaneler Dinin tuğlaları ile inşa edilir.'' (Sayfa: 21)
*
''Zevk döller, Üzüntü doğurtur.'' (Sayfa: 21)
*
''İnanılması olanaklı her şey hakikatin imgesidir.'' (Sayfa: 21)
*
''Tilki kendi geçimini sağlar, Tanrı ise aslanın geçimini.'' (Sayfa: 23)
*
''Yeterli olandan fazlasını bilmedikçe neyin yeterli olduğunu asla bilemezsin.'' (Sayfa: 23)
*
''Cesarette zayıf olan, kurnazlıkta güçlüdür.'' (Sayfa: 23)
''Eski Ozanlar, bütün duyulur nesneleri, onlara, geliştirilmiş ve sayısız duyularının algılayabileceği her şeyin, ormanların, ırmakların, dağların, göllerin, kentlerin, ulusların adını vererek ve bunların özellikleriyle donatarak, Tanrılar veya Dehalarla canlandırdılar.
Ve özellikle, her bir kentin ve ülkenin dehasını, kendi zihinsel tanrısının altına yerleştirerek incelediler.
Ta ki bazılarının yarar sağladığı ve zihinsel tanrıları gerçek kılmaya veya nesnelerinden soyutlamaya kalkışarak avamı köleleştiren bir dizge oluşuncaya dek; böyle başlamıştır rahiplik.
Şiirsel masallardan tapınma biçimleri çıkararak.
Ve en sonunda, Tanrıların böylesi şeyler buyurmuş olduğunu bildirdiler.
Böylelikle insanlar, Bütün Tanrıların insanın gönlünde barındığını unuttular.'' (Sayfa: 27)
*
''Algının kapıları temizlenirse, her şey insana olduğu gibi, sonsuz olarak gözükecektir.
Çünkü insan, her şeyi mağarasının daracık çatlaklarından görecek denli kendisini kapatmıştır.'' (Sayfa: 33)
''Kanısını asla değiştirmeyen kişi, durgun suya benzer ve zihnin sürüngenlerini yaratır.'' (Sayfa: 43)
Arka Kapak* Kate Chopin (1851-1904) öykü ve romanlarında Louisiana’nın yöresel özelliklerini renkli, değişik yönlerini canlandıran; bu bölgede yaşayan çeşitli toplum katları ve ırklardan insanların yaşayış biçimlerini, geleneklerini, lehçelerini, özellikle de aralarındaki aşk ve cinsellik ilişkilerini korkusuzca ele alan bir yazar. Tutkuyu insanın en doğal, en sağlıklı bir yönü olarak göstermesi kitaplarının yazılıp yayımlandığı yıllarda bağnaz çevrelerce tehlikeli görülmüş, kitaplıklardan çıkarılmış, ölümünden sonra da adı pek anılmaz olmuş. Bu yüzden Kate Chopin Amerika’nın ve dünyanın yeni keşfettiği bir yazar olarak çıkıyor karşımıza. Ele aldığı sorunlar ve bunları ince bir kadın duyarlığı ile ele alışı onun hem eskimezliğini, hem de güncelliğini kanıtlıyor. * ÖNSÖZ: * ''Chopin'e göre doğanın ahlâkla ilintisi yoktur. Ahlâk, insan yapısıdır, yere, zamana göre değişir. İnsan ise, başlangıçta neyse, şimdi de aynıdır, bencil dürtülerle yönetilen bir varlıktır.'' (Sayfa: 8 )
*
''Kate Chopin Uyanış'ta da kadın olmanın anlamını irdeler. 1899 Nisanında ilk kez yayımlanan Uyanış tüm Amerika'da tepkiyle karşılandı. Eleştirmenler yazarın sanatını överken, roman ahlak açısından saldırıya uğradı, St. Louis kütüphanelerinden kaldırıldı. Chopin 1904'te öldüğünde hemen hemen unutulmuştu. Ancak 1970'ten bu yana birçok önemli yazar ve eleştirmen onun gerçekçi ve evrensel yönleri üzerinde duran yazılar yazdılar, roman ve öyküleri birçok kez basıldı. Chopin günümüzde Amerikan yazınında alması gereken yeri almış bulunmaktadır.
Chopin cinselliği, tüm yönleriyle ciddi bir konu olarak ele alıp işleyen ilk Amerikalı kadın yazardır. Tutkuyu insanın en doğal, en sağlıklı bir yönü olarak gösterir. Yetişme biçiminden gelen bir hoşgörü ile insanın bu temel dürtüsünü dengeli, olgun bir tutumla, korkusuzca, üstelik güldürü ögesini de gözardı etmeyerek çizer. Ancak Uyanış'ta olduğu gibi, kadının yerinin kesin çizgilerle belirlendiği bir toplumda, kadının doğurma dürtüsü ile bağdaşmayan bir tutkunun yaşatılabileceği konusunda umutlu değildir. Romanın başkişisi Edna Pontellier, kendini tanıma süreci içinde eş ve anne kimliğinin yeni uyanan kişiliğine hangi ölçüde uyduğunu sorgulamaya başlarken bu gerçeğin de bilincine varacaktır.'' (Sayfa: 9)
*
Necla Aytür
*
''..Farival ikizler ısrar üzerine piyano çalmayı kabul ettiler. Bunlar on dört yaşında kızlardı; vaftiz edilirken Meryem Ana'ya adandıklarından hep onun renkleri olan mavi beyaz renklerle giyinirlerdi.'' (Sayfa: 35)
*
''..''..Bana öyle geliyor ki, genç ve âşık olsam, sıradan bir erkeği sevgime değer bulmazdım.''
''..Sanıyor musunuz ki bir kadın neden sevdiğini bilir.?''..'' (Sayfa: 99)
*
''..bir süre için kendimi toparlayıp düşüneceğim, ne karakterde bir kadın olduğumu kararlaştıracağım, çünkü, açık söylüyorum, bilmiyorum bunu. Bildiğim kuralların tümüne göre, kadın cinsinin çok kötü bir örneğiyim. Ancak gene de böyle olduğuma her nedense kendimi bir türlü inandıramıyorum.'' (Sayfa: 101)
''Geleneklerle önyargıların düz ovasından havalanacak kuşun güçlü kanatları olmalı. Zayıfların, yaralanmış, tükenmiş bir durumda yere geri dönüşlerini görmek üzücüdür.'' (Sayfa: 101)
Gabriel Garcia Marquez'in melankolik gençliğinin ilk ürünlerinden olan bu öyküler, olgunluk dönemini müjdeleyen tüm izlenimlere sahip.. Aynı büyüleyici anlatım ve fantastik gerçekçilikle "Ö*lüm ve Şi*ddeti işliyor..
*
CURT MEYER-CLASON'IN SONSÖZÜ: * ''Garcia Marquez'in dilimize çevrilen kitapları arasında ilk öykülerinin de bulunması gerekir. Bu özellikle onun başyapıtlarını tanıyan okurlar için yararlı olacaktır, çünkü yazarın elyordamıyla içten dışa doğru ilerleyişini, sabır ve titizlikle sınırlarını belirleyişini, içindeki yeni toprakları keşfedişini ve sonunda güvenle evrenini genişletişini görmek öncelikle onlar için aydınlatıcı ve yüreklendirici olacaktır.'' * Curt Meyer-Clason (Sayfa: 103)
Ezgiler Ezgisi, Scholem Alejchem'in Tevrat'ın (Eski Ahit'in) "Neşideler Neşidesi" bölümüne dayanarak yazdığı bir aşk öyküsüdür. Bu öyküde, yazar, Yahudi ve Hıristiyan dinbilimcilerin alegorik yorumlarından uzaklaşarak "Neşideler Neşidesi"nin doğal anlamını kendine çıkış noktası almıştır. Yahudi yorumcular bu metinleri Tanrı'nın halkıyla konuşması, Kilise de İsa'nın halkıyla konuşması olarak yorumlamıştır. Yazar, Ezgiler Ezgisi'nde şarkıların gerçek anlamına, yani erotik anlamına yöneliyor: Busi ile Şimek kardeş gibi büyümüşlerdir; Busi'nin ana-babası yoktur. Bazen oyun oynarken Busi'nin üzüntüsü yüzüne vurur. Bu durum Şimek'in yüreğini parçalar, ona göre Busi dünyanın en güzel prensesidir, Hazreti Süleyman'ın sevgililerinden de güzeldir. Birlikte büyürken sevgilerini de büyütürler. Damdaki Kemancı'nın (Sütçü Tevye) yazarı Scholem Alejchem'in bu kısa romanında, büyük yazarlara özgü derin hümanizma bulunmaktadır. Yazar, romanı basılmadan Newyork'ta öldü (1916). Vasiyetine göre, mezarının başında bu yapıtının bazı bölümleri okundu.
*
Ezgiler Ezgisi'ne esin kaynağı olan, Tevrat'ın "Neşideler Neşidesi" ("Ezgiler Ezgisi") bölümü okurun okuma eylemini boyutlandırmak amacıyla kitabın sonuna eklenmiştir.
*
Ezgiler Ezgisinin yazarı Scholem Rabinowitsch (1859-1916), takma adıyla Scholem Alejchem (İbranice anlamı: Selamünaleyküm) olarak bilinir. Klasik Yiddiş yazınının en önemli üç yazarından biridir. Tevrat'a bağlı kalarak İbranice yazmaya başlamasına karşın, daha sonra halk eğilimini de dikkate alarak Yiddiş diliyle yazdı. Birçok Yahudi gibi 1905'te Çarlık Rusya'dan sürülünce ABD'ye yerleşti. Bu ''sınırsız olanaklar ülkesi''ndeki deneyimleri Der Sohn des Kantors adlı romanına yansır. Romanın Rusça çevirisini okuyan Maksim Gorki, ''Hem ağladım, hem güldüm,'' diye yazar. Scholem Alejchem öldüğü zaman, özellikle Sütçü Tevye adlı romanıyla çok ünlü bir yazardı. Damdaki Kemancı adıyla Broadway'de ünlenen bu müzikal bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sahnelenmiştir.
*
''Ki asoh chammoswass ahawoh.. Çünkü sevgi ölüm kadar güçlüdür. koschoh chischaul kinoh.. ve gayretleri cehennem kadar güçlü. reschofajoh rischpej eesch.. közleri yalımlı.. schal'hawassjoh.. Efendinin yalımı..'' (Sayfa: 68-69)
*
''Başlangıç, en kötü başlangıç bile daha iyidir, en iyi sondan.'' (Sayfa: 97)
Haksızlığa uğramış, acıyı tatmış, dostluğu bellemeye çalışmış, üçkâğıtçıların elinden yakasını kurtarmaya gayret eden, yenilgiyi yengiye dönüştürmeye uğraşan kahramanlar.İnsanların ve hayvanların kurban olmaktan öteye gidemediği bir dünya. Ve yolumuzu ışıtan şiirsel bir dil. Büyük bir ozandan şiir tadında oyunlar.
KELOĞLAN:
*
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler. (Sayfa: 162)
''..bitmiş şiir, yani kâğıda basılmış şiir, arenada kanlar içinde yatan boğa ve onun başında yapayalnız dikilip duran matador gibidir bence, acı verir bana. Oyun bitmiş, devinim bitmiş, döngü kapanmıştır. Döngü, durallıktır; sevmem durallığı. Havanın durgunluğunu bile sevmem. Ölü boğanın başucunda, kılıcı elinde, gözleri yerde, yaslı yaslı, suçlu suçlu dikilip duran şu yapayalnız, şu ağlamaklı genç adam da kim.? Ben miyim o.?
Hayır.!
Beni coşturan, yerde kanlar içinde yatan şu boğa değil, bana şimşekli boynuzlarla saldıran o boğadır. Sevişmek ve sevişmeyi bitirmek. Biri coşkunluktur, biri bitmişlik, tükenmişlik. Onun içindir ki, bana yenilen şiiri bırakır kaçarım ben; kaçarım ve boğuşulacak başka bir şiir ararım. Basılmış bitmiş şiirlerimi çimdikleyip durmamın nedeni de budur.
Haziranda Ölmek Zor'u ellerinize bırakıyorum.''
*
H.H, Ankara, Ekim 1976 (Sayfa: 9-10)
İkinci Basım İçin:
*
DİLERİM ONÜÇÜNCÜ AYDA ÖLESİNİZ.!
''Haziran'da Ölmek Zor'u bana imzalatmaya gelen kimi dostlar, sevgiyle soruyorlardı:
''Haziranda ölmek zor da, temmuzda, ağustosta, mayısta kolay mı.?''
Ben de şöyle diyordum onlara:
''Dilerim onüçüncü ayda ölesiniz.!''
''Onüçüncü ay yok ki.!''
''Öyleyse çok yaşayın.!''
*
Kitapların adlarının bir anlamı, bir gerekçesi vardır elbette. Benim ülkemde haziran, gülgelincik-kiraz ayıdır. Yoksunluklarla geçen kıştan sonra gelen allı-güllü haziran, gerçek bir şenlik, bir şölendir. İsterim ki hiçbir canlı acı çekmesin, ölümün yüzünü görmesin bu güzel ayda.
1963'leri anımsıyorum. Gazeteciyim. Haftanın kimi günleri sabaha değin çalışıyorum basımevinde. Sokağa çıkma yasağı var. Görevli kartı verilmiş bana. Gecenin herhangi bir saati işten çıkıyor, yorgun argın evime dönüyorum. ''Hava leylak/ve tomurcuk kokuyor.''
3 Haziran 1963. Duyuyorum ki Nâzım Hikmet ölmüş. Bir sanatçı için, böyle bir haberi soğukkanlılıkla karşılamak olanaksız.! ''Hava leylak/ve tomurcuk kokuyor/uy anam anam/haziranda ölmek zor'' dizeleri dökülüyor dudaklarımdan.
2 Haziran 1970.. Duyuyorum ki Orhan Kemal ölmüş. Yine aynı dizeler, yine kendiliğinden..
1976'lara değin, bu türden acılarla doldum; dizeler beni bir kitaba zorluyordu. İşte, Haziranda Ölmek Zor böyle oluştu. 1976'larda ve 1977 ocak ayında basıldı.'' (Sayfa: 11-12)
DİPNOT: 1963'lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire. On üç yılda özümsemişim o olayları, on üç yıl sonra damıtabilmişim. O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. 'El elden üstündür, taaa arşa kadar' demiş eskiler (Sayfa: 31-42)
ORMAN 5/
*
bulutu yok yağmuru yok yeli yok
---kalmış vatan çırılçıplak ortada
ne bakınıp durursunuz bre gözsüzler
ne söylenip durursunuz bre dilsizler
---ormanı yakan alçak
---bulutu yakan deyyus
-----gezip durur sokakta
daha ne durursunuz
yapışın yakasına.! (Sayfa: 64)
ELLERİ CEPLERİNDE BİR ŞİİR * beni mi sormuştunuz beni mi soruyorsunuz beni mi soracaktınız * bana bir şey demiştiniz bana bir şey diyordunuz bana bir şey diyecektiniz * ben mi öldürmüşüm kendimi ben mi öldürecekmişim kendimi ben mi öldürürmüşüm * bakmayın gözlerime bakmayın aval aval ---bakıp durmayın evi yoksa bir kimsenin ---sokağı da yok demektir sokağı olmayanın ---caddesi olur mu baylar * caddesi olmayanın kenti olur mu olursa nasıl olur olmazsa nasıl olmaz çalıştırın makinayı azıcık baylar tra lâl lâl lâl lâl lâm * hadi hadi bırakın salaklığı bakmayın gözlerime bakıp durmayın işsizim yersizim yurtsuzum diye öldürecek filan değilim kendimi baylar şu koskoca ülkede milyonların içinde nedir ki bir benceğiz bir yaprak eksik olmuş ne anlar koca çınar * ama eğer yüzbinler ama eğer milyonlar bakın işte o zaman o zaman baylar çok şey anlar koca çınar * işte baylar bu bir şeydir ve kötü.! (Sayfa: 124-125)
BİR DARGELİRLİNİN GÜNLÜĞÜ
*
pazartesi/
*
uykuya doysak da doymasak da uyanıyoruz
açıyoruz gözlerimizi sokak aydınlığına
çünkü bitmiştir gece
çünkü olmuştur sabah
konuşmaya başlamıştır çünkü çöplükler
*
gözgöze geliyorsun borç listesiyle
aynaya bakmaktan utanmıyorsun
devleti borçlu olan çulsuzun
---utanmaya hakkı yoktur
-----diyorsun
*
çöplükler mi güncelimiz
çöplükler mi ceplerimiz
kusura bakma çöpçü
sıcacık tavşanlarıyız
---yeni yağmış karların biz
*
salı/
*
''yanki go hom'' çekiyor bebecik annesine
---çok sıkı antifaşist kerata
bacağında hippi tipi teksas blucin
---poposunda çok yıldızlı bir bayrak
bana bile rest çekiyor oportünistsin diye
---harçlığını veremezsem dişini gösteriyor
ben mi geri zekâlıyım çok
---o mu yoksa çok üstün
öyle çok karıştı ki davulun sesi
hangi davul bizim köyün
hangi zurna bizimki
---bilen varsa bildirsin
*
çarşamba/
*
uykuya doysak da doymasak da uyanıyoruz
çalıyor kapımızı sokak gerçeği
gazeteyi alıyoruz kapıdan
neyi merak ediyoruz/sorsalar bilemeyiz
yine de bakıyoruz başlıklarına
---şeytan bilmemnesini sokmuş mu diye
*
çaydanlığı sürüyoruz ocağa
kayna suyum kayna suyum
---kayna da çay içeyim
ben böylesi sabahların
---içine de
---içine de
---.........................
o biçim.!
*
perşembe/
*
yumurtacı yoğurtçu sütçü peynirci
yumurta var kardeşim
yoğurt da var süt de var
---peynir de hatta
tavukçuluk satsana sen/inekçilik satsana
şu naylon terliklerden kurabiye yapsana
tezekten teraziye boktan dirhem atsana
kanaryan da vardır belki
gergedanın da
kargaları güldürsen ya ulusal kayganayla
*
bugün kimse gelmesin
aramasın sormasın kimseler beni
kendimden bile kaçıyorum bugün ben
---hiçbir yerdeyim
dostlar da düşmanlar da
---ansınlar beni.!
*
cuma/
*
iki zeytin çeyrek ekmek yarım bardak çaya fit
sekizbuçuk olmuş saat be adam
dokuzda girmelisin iş kampının kalesel kapısından
bulmaca çözmelisin
yün örmelisin
bir kez daha saymalısın çaycının markalarını
kaç gün kalmış aybaşına
---kaç saat
---kaç dakika
bir kez daha bakmalısın
---takvimdeki kapakkızının güzel bacaklarına
kaykılıp sandalyene
azıcık kestirmelisin
sonra tespih çekmelisin bir süre
---''akşam yine akşam yine akşam''
---mef'ûlü mefâilü feûlün
bıktım artık bıktım artık bu işten
fâilâtün fâilâtün feûlün
*
cumartesi/
*
birdenbire anladım
---sabahleyin balkonda gerinmenin güzelliğini
otobüste gözgöze gelip gülümseşmenin
bir bayram kartpostalında denizle bakışmanın
gidilmemiş korularda yaz akşamları
---çam kokulu yellerle öpüşüp koklaşmanın
birdenbire anladım
---eşsiz güzelliğini
*
yüreğin birdenbire neden kabardığını
neden ıslık çaldığını acı çekenin
yeni açmış çiçeklerin neden ağlattığını
---birdenbire anladım
*
ama işte anlamadım nedense
severken ağlatmanın güzelliğini
*
pazar/
*
düşünmek bir şey değil kardeşim
ispinoz da düşünür/basınca kakasına
varolmak olmamak da bir şey demiyor bana
---sığırlar da koyunlar da köpekler de var
varolmaksa bütün amaç
---alın işte bataklıklar işte lağımlar
*
düşündükçe ağrılar saplanıyor başıma
---dağları kâğıt gibi yakabiliyoruz da
---neden orman dikemiyoruz çıplak dağlara
----ormanlı güzellikte yaşamıyoruz.?
---denizleri benzin gibi yakabiliyoruz da
---niçin geberip gidiyoruz çöllerde susuzluktan
----çölleri denize niçin çevirmiyoruz.?
atlasak da zıplasak da ölecek değil miyiz
---neden kıyıyoruz şu insanlara
----neden ö*ldürüyoruz.?
peki neden oynatmıyor şu bilim baba
-----o serçeparmağını.?
peki neden kurtarmıyor şu insanlığı
-----bunca namussuzluk varken dünyada.?
*
bilmek de bilmemek de bir şey demiyor bana
halka takmış burnuna bilim babanın
-----oynatıyor politika
hepsi bu.! (Sayfa: 150-157)
GÜZÜN GÜZÜN
GELEN HÜZÜN:
*
''en kavgacı
en bıçkın
ve en güleç şiirlerimde bile benim
---nabız gibi atıp durur bu hüzün
---güzün güzün
---gelen hüzün
*
ey beni bilmeyenler
---tanımayanlar
konaklayıp geçenler o topraklardan
acı çekin önce biraz
---sonra okuyun şiirlerimi.!'' (Sayfa: 162)
KIZILKUĞU
*
3. BASIM İÇİN ÖNSÖZ:
*
''1970 yazında üç şiir kitabı yazdım:
1) Kızılkuğu-ŞiirinUyanışı
2) Oğlak
3) Ağlasun Ayşafağı''
*
(..)
*
''..kitaba adını veren ''Kızılkuğu-Şiirin Uyanışı'' adlı şiir, işçilik yönünden beni gerçekten yoran bir şiirdir. ''Ağlasun Ayşafağı'' ile aynı günlerde doğan bu şiirde, kimi eleştirmenlerin de belirttikleri gibi, yeni biçimler denemeye, yeni tatlar aramaya çalıştım.''
*
H.H.
Ankara,
Eylül 1980 ve Eylül 1982 (Sayfa: 183-184)
YURTTAN NAKIŞLAR
*
küçük dağ istasyonlarında çocuk yüzlü çuvallar
--------------------------------------[durur
elleri kucaklarında
mormenevşe boyunlu
ve sapan demirinden geçmiş gibi etleri
---kadınlar durur
*
kadınlar
---türkü türkü
kadınlar
---ağıt ağıt
kadınlar ki
---nakış nakış
---göz olmuş gözlemekten
---kadınlar.!
çığrışırlar yaramızda
çığrışırlar bıçak bıçak
---kurşun kurşun
---fitil fitil
-----kadınlar.!
*
bakışları niçin turna katarı
bakışları neden demir parmaklık.?
kapanmış bıçak yarasından da beter sanki ağızları
---kilitli kapılardan da beter
-----kadınlar.
dururlar/nasıl da yorgun
dururlar/nasıl da uzak
bakarlar sıcak sıcak
---nasıl da namlu.!
*
sürgün mü kıran mı deprem mi nedir
nedir yeşildeki bu sarı korku
---ne var havada.?
dalkıran yağmış da sanki/kırılmış ağustosta dalları.!
bunlar mı kurtarmışlar vatanı
nere gitmiş kurtarılan o güzel
nerde kalmış o kadınlar
---bu ağıt kimin.?
aman allah
koyunlar bir yanda meleşir/kuzum kuzum
---bir yanda kuzuları.!
*
küçük dağ istasyonlarında dul kadın bakışlı çuvallar